| 1 |
fight |
kavga etmek |
v. |
|
- Parents fight, the kid thinks that it is because of him.
- Ebeveynler kavga ediyor, çocuk bunun onun yüzünden olduğunu sanıyor.
- He also fought very hard with your daughter when he came home.
- O da eve geldiğinde kızınızla çok kavga etti.
- There were religious crises in the village, and people started fighting with one another.
- Köyde dini krizler vardı ve insanlar birbirleriyle kavga etmeye başladı.
- Parents fight, the kid thinks that it is because of him.
- Anneyle baba kavga ediyor, çocuk bunun kendi yüzünden olduğunu düşünüyor.
- All of these differences can influence the way children fight with one another.
- Tüm bu farklılıklar çocukların birbirleriyle kavga etme biçimlerini etkileyebilir.
- Parents fight, the kid thinks that it is because of him.
- Anne baba kavga ettiğinde, çocuk bunun kendi yüzünden olduğunu zannediyor.
- I heard you and Tom fighting.
- Tom'la kavga ettiğinizi duydum.
- Tom was expelled from school for fighting.
- Tom kavga ettiği için okuldan atıldı.
- Can we stop fighting?
- Kavga etmeyi bırakabilir miyiz?
- I'm not here to fight.
- Kavga etmeye gelmedim.
- My cat fought with another cat.
- Kedim başka bir kediyle kavga etti.
- They're always fighting.
- Hep kavga ediyorlar.
- At first they try to ignore you, then they start to laugh at you, then they fight you, then you win.
- Önce seni görmezden gelmeye çalışırlar, sonra sana gülmeye başlarlar, sonra seninle kavga ederler, sonra sen kazanırsın.
- Can't we stop fighting now?
- Artık kavga etmeyi bırakamaz mıyız?
- The hockey players started fighting.
- Hokey oyuncuları kavga etmeye başladı.
- Have you ever fought at high school?
- Hiç lisede kavga ettiniz mi?
- How long have Tom and Mary been fighting?
- Tom ve Mary ne zamandır kavga ediyor?
- Sami started fighting with kids that teased him at school.
- Sami okulda onunla alay eden çocuklarla kavga etmeye başladı.
- Tom isn't fighting.
- Tom kavga etmez.
- Tom doesn't like fighting.
- Tom kavga etmekten hoşlanmaz.
- I don't want to fight with Tom.
- Tom'la kavga etmek istemiyorum.
- Sami never wanted to fight.
- Sami asla kavga etmek istemedi.
- I heard Tom and Mary fighting.
- Tom ve Mary'nin kavga ettiğini duydum.
- Tom doesn't like fighting.
- Tom kavga etmeyi sevmez.
- Don't fight me on this.
- Bu konuda benimle kavga etme.
- We had a huge fight.
- Büyük bir kavga ettik.
- They're always fighting.
- Onlar her zaman kavga ediyorlar.
- Why are they fighting?
- Neden kavga ediyorlar?
- We were expelled from school for fighting.
- Kavga ettiğimiz için okuldan atıldık.
- Tom wouldn't stop fighting.
- Tom kavga etmeyi bırakmazdı.
- Tom didn't want to fight.
- Tom kavga etmek istemedi.
- I was expelled from school for fighting.
- Kavga ettiğim için okuldan atıldım.
- The girls started fighting.
- Kızlar kavga etmeye başladı.
- Tom and Mary told us they wouldn't fight anymore.
- Tom ve Mary bize artık kavga etmeyeceklerini söylediler.
- Sami often fought with his stepfather.
- Sami sık sık üvey babası ile kavga ediyordu.
- Stop fighting, you two!
- Siz ikiniz, kavga etmeyi kesin!
- Let's talk before fighting.
- Kavga etmeden önce konuşalım.
- Tom and Mary always seem to be fighting.
- Tom ve Mary her zaman kavga ediyor gibi görünüyor.
- Tom and Mary fought like cat and dog.
- Tom ve Mary kedi köpek gibi kavga ediyorlardı.
- Tom and Mary were too tired to fight.
- Tom ve Mary kavga edemeyecek kadar yorgundu.
- Tom and Mary had a huge fight this morning.
- Tom ve Mary bu sabah büyük bir kavga ettiler.
- Sami fought frequently with his mother.
- Sami sık sık annesiyle kavga etti.
- I'm glad the two of you aren't fighting anymore.
- İkinizin artık kavga etmemesine sevindim.
- I don't want to fight about this again.
- Bu konuda tekrar kavga etmek istemiyorum.
- I'm tired of fighting.
- Kavga etmekten yoruldum.
- Fighting isn't my style.
- Kavga etmek benim tarzım değil.
- Tom and I used to fight a lot.
- Tom ve ben çok kavga ederdik.
- What are Tom and Mary fighting about?
- Tom ve Mary ne hakkında kavga ediyorlar?
- Tom saw Mary and John fighting.
- Tom, Mary ve John'un kavga ettiğini gördü.
- Why are Tom and Mary always fighting?
- Tom ve Mary neden sürekli kavga ediyorlar?
- Why do you people fight so much?
- Neden bu kadar çok kavga ediyorsunuz?
- Sami often fought with his stepfather.
- Sami üvey babasıyla sık sık kavga ederdi.
- My parents are fighting again.
- Annemle babam yine kavga ediyor.
- I know how to fight.
- Nasıl kavga edileceğini biliyorum.
- Let's not fight among us.
- Aramızda kavga etmeyelim.
- First they ignore you, then they laugh at you, then they fight you, then you win.
- Önce seni görmezden gelirler, sonra sana gülerler, sonra seninle kavga ederler, sonra sen kazanırsın.
- Tom doesn't want to fight.
- Tom kavga etmek istemiyor.
- We have not yet begun to fight.
- Henüz kavga etmeye başlamadık.
- I don't like fighting.
- Kavga etmeyi sevmem.
- I want you both to stop fighting.
- İkinizin de kavga etmeyi bırakmanızı istiyorum.
- Listen, I don't want to fight.
- Dinle, kavga etmek istemiyorum.
- Tom's parents often fight.
- Tom'un anne ve babası sık sık kavga eder.
- We fight a lot.
- Biz çok kavga ederiz.
- Tom and Mary are fighting.
- Tom ve Mary kavga ediyorlar.
- Tom and Mary don't fight that much.
- Tom ve Mary o kadar çok kavga etmezler.
- Let's not fight.
- Kavga etmeyelim.
- Tom and Mary were fighting.
- Tom ve Mary kavga ediyorlardı.
- Our cat fought with someone's else's cat.
- Bizim kedimiz başka birinin kedisiyle kavga etti.
- Tom chose to fight.
- Tom kavga etmeyi seçti.
- I don't know why they are fighting.
- Neden kavga ettiklerini bilmiyorum.
- Tom and I fight a lot.
- Tom ve ben çok kavga ederiz.
- We had a terrible fight.
- Korkunç bir kavga ettik.
- Tom and Mary had a huge fight this morning.
- Tom ve Mary bu sabah büyük bir kavga etti.
- The girls continued to fight.
- Kızlar kavga etmeye devam ettiler.
- Tom and Mary fight a lot.
- Tom ve Mary çok kavga eder.
- Tom and I fight all the time.
- Tom ve ben sürekli kavga ediyoruz.
- We tried to fight.
- Kavga etmeye çalıştık.
- I don't want to fight Tom.
- Tom'la kavga etmek istemiyorum.
- Tom has been fighting with Mary.
- Tom, Mary ile kavga ediyordu.
- Tom and I had a huge fight.
- Tom ve ben büyük bir kavga ettik.
- Tom's parents fight all the time.
- Tom'un anne ve babası her zaman kavga eder.
- Please stop fighting.
- Lütfen kavga etmeyi bırakın.
- You always fight!
- Sen hep kavga ediyorsun!
- Tom and Mary always seem to be fighting.
- Tom ve Mary her zaman kavga ediyor gibi görünüyorlar.
- Why are you two fighting?
- Siz ikiniz neden kavga ediyorsunuz?
- Do you know why Tom and Mary were fighting?
- Tom'la Mary'nin neden kavga ettiklerini biliyor musun?
- Tom and Mary had a horrible fight.
- Tom ve Mary korkunç bir kavga ettiler.
- It's time to stop fighting.
- Kavga etmeyi bırakmanın zamanı geldi.
- Layla and Sami had a brutal fight.
- Layla ve Sami şiddetli bir kavga etti.
- Do you ever fight with Tom?
- Tom'la hiç kavga eder misiniz?
- They fight like cat and dog.
- Onlar kedi ve köpek gibi kavga ediyorlar.
- I didn't know that he had fought.
- Kavga etmiş olduğunu bilmiyordum.
- Do you really want to fight?
- Gerçekten kavga etmek istiyor musun?
- I never actually saw Tom and John fighting.
- Tom ve John'u kavga ederken hiç görmedim.
- Tom liked to fight.
- Tom kavga etmekten hoşlanıyordu.
- Let's not fight, OK?
- Kavga etmeyelim, tamam mı?
- I didn't come to fight.
- Kavga etmeye gelmedim.
- We used to fight.
- Eskiden kavga ederdik.
- Fighting is stupid.
- Kavga etmek aptallıktır.
- Sami was fighting with Layla.
- Sami, Layla ile kavga ediyordu.
- Mary fights constantly with her parents.
- Mary ailesi ile sürekli kavga eder.
- Who did Tom fight?
- Tom kiminle kavga etti?
- I'm tired of fighting with you.
- Seninle kavga etmekten yoruldum.
- Tom and Mary fought about everything.
- Tom ve Mary her konuda kavga ederlerdi.
- Tom wants to fight.
- Tom kavga etmek istiyor.
- He was expelled from school for fighting.
- Kavga ettiği için okuldan kovuldu.
- Tom heard Mary and John fighting.
- Tom, Mary ve John'un kavga ettiğini duydu.
- Tom knows better than to fight with Mary.
- Tom, Mary ile kavga etmekten daha iyisini bilir.
- Tom is not violent and he never picks fights with anybody.
- Tom şiddet yanlısı değildir ve asla kimseyle kavga etmez.
- I don't want to fight you on this.
- Bu konuda seninle kavga etmek istemiyorum.
- Why are they always fighting?
- Neden onlar hep kavga ediyor?
- Why are you fighting me?
- Neden benimle kavga ediyorsunuz?
- I often fight with Tom.
- Tom'la sık sık kavga ederim.
- Jennifer fights.
- Jennifer kavga eder.
- Who wants to fight?
- Kim kavga etmek ister?
- Tom and I are always fighting.
- Tom ve ben hep kavga ediyoruz.
- I don't enjoy fighting.
- Ben kavga etmekten hoşlanmam.
- I don't want to fight anymore.
- Artık kavga etmek istemiyorum.
- Don't fight me on this.
- Benimle bu konuda kavga etme.
- She didn't want to fight no more.
- Artık kavga etmek istemiyordu.
- Why are you two always fighting?
- Neden siz ikiniz hep kavga ediyorsunuz?
- The mother separated the fighting children.
- Anne kavga eden çocukları ayırdı.
- Everyone was fighting.
- Herkes kavga ediyordu.
- They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.
- Şu anda şiddetle kavga ediyorlar ama sizi temin ederim çok geçmeden baltaları gömecekler.
- Why do Tom and Mary fight so much?
- Tom ve Mary neden bu kadar çok kavga ediyor?
- Tom's parents often fight.
- Tom'un ailesi sık sık kavga eder.
- We don't need to fight.
- Kavga etmemize gerek yok.
- Sami and Layla fought constantly about her pregnancy.
- Sami ve Layla hamileliği yüzünden sürekli kavga ediyorlardı.
- I'm not fighting with you.
- Ben seninle kavga etmiyorum.
- Keep fighting.
- Kavga etmeye devam edin.
- Tom knows better than to fight.
- Tom kavga etmekten daha iyisini bilir.
- He knows better than to fight with you.
- Seninle kavga etmeyecek kadar aklı başında.
- I'm not here to fight.
- Buraya kavga etmeye gelmedim.
- Tom and Mary fight with each other all the time.
- Tom ve Mary birbirleriyle sürekli kavga ediyorlar.
- No one wants to fight.
- Kimse kavga etmek istemiyor.
- Sami and Layla's children fought like cats and dogs.
- Sami ve Layla'nın çocukları kedi köpek gibi kavga ettiler.
- She was expelled from school for fighting.
- Kavga ettiği için okuldan atıldı.
- They are fighting.
- Kavga ediyorlar.
- Don't fight with me.
- Benimle kavga etme.
- They fight like an old married couple.
- Onlar eski bir evli çift gibi kavga ediyorlar.
- I don't think Tom knows why Mary and John are fighting.
- Mary ve John'ın neden kavga ettiğini Tom'un bildiğini sanmıyorum.
- What are Tom and Mary fighting about?
- Tom ve Mary ne için kavga ediyorlar?
- He was expelled from school for fighting.
- Kavga ettiği için okuldan atıldı.
- I wish I could figure out how to stop my children from fighting.
- Keşke çocuklarımın kavga etmesini nasıl engelleyeceğimi bulabilseydim.
- Fighting is not a solution.
- Kavga etmek çözüm değil.
- I won't fight with you.
- Seninle kavga etmeyeceğim.
- Tom and John began to fight.
- Tom ve John kavga etmeye başladı.
- This is the first time I've ever fought at work.
- İlk defa iş yerinde kavga ediyorum.
- We're not fighting.
- Kavga etmiyoruz.
- Why do Tom and Mary fight so much?
- Neden Tom ve Mary bu kadar çok kavga ediyor?
- I never actually saw Tom and John fighting.
- Aslında Tom ve John'u hiç kavga ederken görmedim.
- You were expelled from school for fighting, weren't you?
- Kavga ettiğiniz için okuldan atılmıştınız, değil mi?
- They fight like an old married couple.
- Yaşlı evli çiftler gibi kavga ediyorlar.
- Do you want to fight?
- Kavga etmek istiyor musun?
- I detest fighting.
- Kavga etmekten nefret ediyorum.
- Sami fought frequently with his mother.
- Sami annesiyle sık sık kavga ediyordu.
- Tom isn't fighting, is he?
- Tom kavga etmiyor, değil mi?
- They were expelled from school for fighting.
- Kavga ettikleri için okuldan atıldılar.
- He knows better than to fight with you.
- Seninle kavga edilmeyeceğini biliyor.
- Tom is fighting.
- Tom kavga eder.
- How often do you and Tom fight?
- Sen ve Tom ne sıklıkla kavga ediyorsunuz?
- Our cat fought with someone's else's cat.
- Kedimiz başkasının kedisiyle kavga etti.
- I think I'm right, but I'm not going to fight about it.
- Haklı olduğumu düşünüyorum ama bu konuda kavga etmeyeceğim.
- Mary fights constantly with her parents.
- Mary de ailesiyle sürekli kavga ediyor.
- He knows better than to fight with his boss.
- Patronuyla kavga etmemesi gerektiğini çok iyi biliyor.
- I often fight with Tom.
- Sık sık Tom'la kavga ederim.
- Tom and Mary had a huge fight.
- Tom ve Mary büyük bir kavga ettiler.
- Why do dogs and cats often fight?
- Köpekler ve kediler neden sık sık kavga ederler?
- We just kept fighting.
- Kavga etmeye devam ettik.
- Fighting isn't my style.
- Kavga etmek benim tarzım değildir.
- Tom's cat is fighting with Mary's cat.
- Tom'un kedisi Mary'nin kedisiyle kavga ediyor.
- Tom says he doesn't want to fight.
- Tom kavga etmek istemediğini söylüyor.
- Tom and Mary say that they don't want to fight.
- Tom ve Mary kavga etmek istemediklerini söylüyorlar.
- Layla and Sami began to fight bitterly.
- Layla ve Sami sert bir şekilde kavga etmeye başladı.
- I don't think Tom knows why Mary and John are fighting.
- Tom'un Mary ve John'un neden kavga ettiğini bildiğini sanmıyorum.
- We don't even know why we're fighting.
- Neden kavga ettiğimizi bilmiyoruz bile.
- We like to fight.
- Kavga etmeyi severiz.
- Sami has been fighting with Layla over child support.
- Sami, Layla ile nafaka yüzünden kavga ediyordu.
- Do you know why Tom and Mary are fighting?
- Tom ve Mary'nin neden kavga ettiklerini biliyor musun?
- Sami and Layla began fighting.
- Sami ve Layla kavga etmeye başladılar.
- They started fighting.
- Kavga etmeye başladılar.
- Sami and Layla often fought with each other.
- Sami ve Layla sık sık birbirleriyle kavga ediyorlardı.
- Do you know why Tom and Mary were fighting?
- Tom ve Mary'nin neden kavga ettiğini biliyor musun?
- Tom made it very clear that he didn't want to fight.
- Tom kavga etmek istemediğini açıkça söyledi.
- I don't enjoy fighting.
- Kavga etmekten hoşlanmam.
- Tom fights constantly with his parents.
- Tom ailesiyle sürekli kavga ediyor.
- Please don't fight.
- Lütfen kavga etmeyin.
- You're not supposed to be fighting.
- Kavga etmemen gerekiyordu.
- What are you two fighting about?
- Siz ikiniz neden kavga ediyorsunuz?
- Tom and Mary were always fighting.
- Tom ve Mary hep kavga ediyorlardı.
- You always fight!
- Hep kavga ediyorsun!
- She could not understand why they fought.
- Neden kavga ettiklerini anlayamadı.
- I hate it when my parents fight.
- Annemle babamın kavga etmesinden nefret ediyorum.
- Tom knows better than to fight with Mary.
- Tom, Mary ile kavga etmeyecek kadar akıllıdır.
- I don't want to fight you.
- Seninle kavga etmek istemiyorum.
- Why are you and Tom fighting?
- Sen ve Tom neden kavga ediyorsunuz?
- I don't want to fight you on this.
- Seninle bu konuda kavga etmek istemiyorum.
- Layla and Sami began to fight violently.
- Layla ve Sami şiddetli bir şekilde kavga etmeye başladılar.
- Tom fights constantly with his parents.
- Tom ailesiyle sürekli kavga eder.
- Layla and Sami had a brutal fight.
- Leyla ve Sami acımasız bir kavga ettiler.
- Tom and Mary fight a lot.
- Tom ve Mary çok kavga ederler.
- Tom won't stop fighting.
- Tom kavga etmeyi bırakmayacak.
- I'm sick of fighting.
- Kavga etmekten bıktım.
- I wish you two didn't always fight.
- Keşke ikiniz sürekli kavga etmeseydiniz.
- Dan and Matt continued to fight outside the bus.
- Dan ve Matt otobüsün dışında kavga etmeye devam ettiler.
- I don't want to fight anymore with Tom.
- Tom'la daha fazla kavga etmek istemiyorum.
- He knows better than to fight with you.
- Seninle kavga etmemesi gerektiğini biliyor.
- Tom and Mary said that they didn't want to fight.
- Tom ve Mary kavga etmek istemediklerini söylediler.
- Layla and Sami began to fight violently.
- Leyla ve Sami şiddetli bir biçimde kavga etmeye başladılar.
- Two men were fighting on the street.
- İki adam sokakta kavga ediyordu.
- I'm done fighting.
- Kavga etmeyi bıraktım.
- Sami is alwats trying to fight Farid.
- Sami hep Ferit'le kavga etmeye çalışıyor.
- Sami and Layla kept fighting.
- Sami ve Layla kavga edip durdular.
- They are fighting.
- Onlar kavga ediyor.
- Don't you guys ever fight?
- Siz hiç kavga etmez misiniz?
- I fight almost every day.
- Neredeyse her gün kavga ederim.
- Do you know why Tom and Mary are fighting?
- Tom ve Mary'nin neden kavga ettiğini biliyor musun?
- Tom and Mary are always fighting.
- Tom ve Mary sürekli kavga ediyorlar.
- We fight all the time.
- Sürekli kavga ediyoruz.
- Don't fight.
- Kavga etmeyin.
- Tom and I fight all the time.
- Tom ve ben hep kavga ederiz.
- Tom couldn't fight anymore.
- Tom artık kavga edemiyordu.
- You need to keep Tom from fighting.
- Tom'un kavga etmesini engellemelisin.
- My parents fought all the time when I was a kid.
- Ben çocukken annemle babam sürekli kavga ederlerdi.
- Why do dogs and cats often fight?
- Köpekler ve kediler neden çoğu zaman kavga eder?
- Mary is fighting her friend.
- Mary arkadaşıyla kavga ediyor.
- Will you guys please stop fighting?
- Lütfen kavga etmeyi keser misiniz?
- Tom is fighting in the street.
- Tom sokakta kavga ediyor.
- The girls continued to fight.
- Kızlar kavga etmeye devam etti.
- I wanted to fight.
- Kavga etmek istedim.
- Do you ever fight with Tom?
- Tom ile hiç kavga ediyor musun?
- Tom is fighting, isn't he?
- Tom kavga ediyor, değil mi?
- They're fighting.
- Onlar kavga ediyorlar.
- We used to fight a lot.
- Eskiden çok kavga ederdik.
- I remember when we used to fight all the time.
- Sürekli kavga ettiğimiz zamanları hatırlıyorum.
- What kinds of things do you and your wife fight about?
- Karınızla ne tür konularda kavga ediyorsunuz?
- I can't even remember what we were fighting about.
- Ne hakkında kavga ettiğimizi bile hatırlayamıyorum.
- I didn't come here to fight with you.
- Buraya seninle kavga etmeye gelmedim.
- They fight like cat and dog.
- Kedi köpek gibi kavga ediyorlar.
- Why are Tom and Mary always fighting?
- Tom ve Mary neden hep kavga ediyor?
- I got into another fight today.
- Bugün yine kavga ettim.
- Sami and Layla started fighting.
- Sami ve Layla kavga etmeye başladı.
- Tom wasn't fighting.
- Tom kavga etmiyordu.
- Tom liked to fight.
- Tom kavga etmeyi severdi.
- We're not fighting.
- Biz kavga etmiyoruz.
- Tom and Mary are fighting again.
- Tom ve Mary yine kavga ediyorlar.
- My parents are fighting again.
- Annem ve babam yine kavga ediyorlar.
- Tom saw Mary and John fighting.
- Tom, Mary ve John'u kavga ederken görmüş.
- A group of young men were fighting.
- Bir grup genç adam kavga ediyordu.
- How did Tom get Mary and John to stop fighting?
- Tom, Mary ve John'u kavga etmekten nasıl vazgeçirdi?
- Would the two of you quit fighting?
- Siz ikiniz kavga etmeyi bırakır mısınız?
- Why do you guys always fight?
- Neden siz hep kavga ediyorsunuz?
- Tom always seems to be fighting.
- Tom her zaman kavga ediyor gibi görünüyor.
- I didn't come to fight.
- Ben kavga etmeye gelmedim.
- There's no need to fight.
- Kavga etmeye gerek yok.
- Tom and Mary sometimes fight.
- Tom ve Mary bazen kavga ederler.
- We always fight over silly things.
- Hep aptalca şeyler yüzünden kavga ediyoruz.
- Mary was expelled from school for fighting.
- Mary kavga ettiği için okuldan atıldı.
- We've been fighting every night.
- Her gece kavga ediyoruz.
- We shouldn't be fighting with each other.
- Birbirimizle kavga etmemeliyiz.
- I don't want to butt in all the time when the two of them are fighting.
- İkisi kavga ederken her zaman araya girmek istemiyorum.
- The policeman separated the two men who were fighting.
- Polis kavga eden iki adamı ayırdı.
- I'm not fighting with you.
- Seninle kavga etmeyeceğim.
- We used to fight a lot.
- Biz çok kavga ederdik.
- Tom and Mary are always fighting.
- Tom ve Mary hep kavga ediyorlar.
- How long have Tom and Mary been fighting?
- Tom ve Mary ne kadar zamandır kavga ediyor?
- I'm not fighting.
- Kavga etmiyorum.
- Why are we still fighting?
- Neden hala kavga ediyoruz?
- I hate it when my parents fight.
- Annem ve babamın kavga etmesinden nefret ediyorum.
- Tom likes to fight.
- Tom kavga etmeyi sever.
- I don't want to fight anymore with Tom.
- Tom'la artık kavga etmek istemiyorum.
- I wish they would stop fighting.
- Keşke kavga etmeyi bıraksalar.
- Sami fought with his stepfather.
- Sami üvey babasıyla kavga etti.
- Tom and Mary were always fighting when they were younger.
- Tom ve Mary gençken hep kavga ederlerdi.
- Tom heard Mary and John fighting in the next room.
- Tom, Mary ve John'un yan odada kavga ettiğini duydu.
- Tom and Mary were always fighting.
- Tom ve Mary sürekli kavga ediyorlardı.
- Sami and Layla stopped fighting.
- Sami ve Layla kavga etmeyi bıraktılar.
- Why do I have to fight?
- Neden kavga etmek zorundayım?
- Fighting won't settle anything.
- Kavga etmek hiçbir şeyi çözmez.
- He doesn't like fighting.
- Kavga etmeyi sevmez.
- We fight a lot.
- Çok kavga ediyoruz.
- My cat fought with another cat.
- Kedim başka kedi ile kavga etti.
- Tom doesn't want to have to fight you.
- Tom seninle kavga etmek istemiyor.
- Let them fight.
- Bırak kavga etsinler.
- The couple doesn't fight often these days, but they used to a lot.
- Çift bugünlerde sık sık kavga etmiyor ama eskiden çok kavga ederlerdi.
- We had a really big fight.
- Biz gerçekten büyük bir kavga ettik.
- Tom and Mary fight all the time.
- Tom ve Mary sürekli kavga ediyorlar.
- I hate it when you fight.
- Kavga etmenizden nefret ediyorum.
- The hockey players started fighting.
- Hokey oyuncuları kavga etmeye başladılar.
- Tom and I had a stupid fight.
- Tom ve ben aptalca bir kavga ettik.
- Fighting is stupid.
- Kavga etmek aptalca.
- Tom isn't afraid to fight.
- Tom kavga etmekten korkmuyor.
- I'm not going to fight with you anymore.
- Artık seninle kavga etmeyeceğim.
- They want to fight.
- Kavga etmek istiyorlar.
- Dan has been fighting with Linda.
- Dan, Linda ile kavga ediyordu.
- Even I don't like to fight.
- Ben bile kavga etmeyi sevmem.
- Tom and John began to fight.
- Tom ve John kavga etmeye başladılar.
- Why are you two always fighting?
- Neden ikiniz sürekli kavga ediyorsunuz?
- Do you guys ever fight?
- Hiç kavga ediyor musunuz?
- We must keep fighting.
- Kavga etmeye devam etmeliyiz.
- Tom and Mary have started fighting again.
- Tom ve Mary tekrar kavga etmeye başladılar.
- Did you have another fight with Tom?
- Tom'la bir daha kavga ettin mi?
- I hate to fight.
- Kavga etmekten nefret ederim.
- Tom and Mary are fighting again.
- Tom ve Mary tekrar kavga ediyorlar.
- I fight badly.
- Çok kötü kavga ediyorum.
- We had a really big fight.
- Sahiden büyük bir kavga ettik.
- Do you guys ever fight?
- Siz hiç kavga eder misiniz beyler?
- They were fighting on the street.
- Sokakta kavga ediyorlardı.
- I hate it when Tom and Mary fight.
- Tom ve Mary'nin kavga etmesinden nefret ediyorum.
- Tom didn't want to fight anymore.
- Tom artık kavga etmek istemiyordu.
- Tom doesn't know why Mary and John are fighting.
- Tom, Mary ve John'un neden kavga ettiklerini bilmiyor.
- Tom and I've started fighting again.
- Tom ve ben yine kavga etmeye başladık.
- Tom kept fighting.
- Tom kavga etmeye devam etti.
- Why are they fighting?
- Onlar neden kavga ediyorlar?
- Tom and Mary seem to be fighting all the time.
- Tom ve Mary sürekli kavga ediyor gibi görünüyor.
- We had a terrible fight.
- Çok kötü bir kavga ettik.
- Why do you people fight so much?
- Neden insanlar bu kadar çok kavga ediyorlar?
- Tom's parents fight all the time.
- Tom'un ailesi sürekli kavga ediyor.
- Tom heard Mary and John fighting in the next room.
- Tom, Mary ve John'un yan odada kavga ettiklerini duydu.
- We had a stupid fight.
- Aptalca bir kavga ettik.
- After months of fighting, Tom and Mary decided to call it quits.
- Aylarca kavga ettikten sonra, Tom ve Mary ayrılmaya karar verdiler.
- People like to fight.
- İnsanlar kavga etmeyi sever.
- I'll fight anybody, anywhere, anytime.
- Ben herkesle, her yerde, her zaman kavga ederim.
- They fight like cats and dogs.
- Kedi köpek gibi kavga ediyorlar.
- Tom and I had a huge fight this morning.
- Tom ve ben bu sabah büyük bir kavga ettik.
- They continued fighting.
- Kavga etmeye devam ettiler.
- Who are they fighting?
- Kiminle kavga ediyorlar?
- Tom likes to fight.
- Tom kavga etmeyi seviyor.
- I won't fight with you anymore.
- Artık seninle kavga etmeyeceğim.
- I fight almost every day.
- Neredeyse her gün kavga ediyorum.
- Why are they always fighting?
- Neden hep kavga ediyorlar?
Show More (329)
|
| 2 |
fight |
savaşmak |
v. |
|
- They do not fight each other, but they rob the civilian population of the little it has left.
- Birbirleriyle savaşmıyorlar ama sivil halkın elinde kalan azıcık şeyi de çalıyorlar.
- The Americans are there when you need them, ready to fight and die for a world of freedom and democracy.
- Amerikalılar ihtiyaç duyduğunuzda yanınızdadır, özgürlük ve demokrasi dolu bir dünya için savaşmaya ve ölmeye hazırdır.
- Difference is the essence of humanity, and it should therefore be totally respected and never fought over.
- Farklılık insanlığın özüdür ve bu nedenle tamamen saygı duyulmalı ve asla uğruna savaşılmamalıdır.
- We should not have to carry on fighting each other like this.
- Birbirimizle bu şekilde savaşmaya devam etmemeliyiz.
- I ask you to consider which side you are fighting.
- Sizden hangi tarafta savaştığınızı düşünmenizi rica ediyorum.
- We never fought the IRA politically, because we were never clear on our own political objectives.
- IRA ile hiçbir zaman siyasi olarak savaşmadık, çünkü kendi siyasi hedeflerimiz konusunda hiçbir zaman net değildik.
- We men should not leave women to fight this battle alone.
- Biz erkekler kadınları bu savaşta yalnız bırakmamalıyız.
- I did not do this and I am also grateful to my fellow MEPs who were dissuaded from fighting this battle.
- Ben bunu yapmadım ve bu savaştan vazgeçirilen AP üyesi arkadaşlarıma da minnettarım.
- The people of Colombia are tired of the fighting.
- Kolombiya halkı savaştan bıkmıştır.
- In other words, everyone is fighting their own corner.
- Başka bir deyişle herkes kendi köşesinde savaşıyor.
- Well, I want to see them fight.
- Ben onların savaştığını görmek istiyorum.
- Those who appear to be fighting Islam and the Islamic revolutions are in fact funding them.
- İslam ve İslami devrimlerle savaşıyor gibi görünenler aslında onları finanse ediyor.
- I did not do this and I am also grateful to my fellow MEPs who were dissuaded from fighting this battle.
- Bunu ben yapmadım ve bu savaştan vazgeçirilen AP üyesi arkadaşlarıma da minnettarım.
- Because if they do not fight, what are their lives about?
- Çünkü eğer savaşmazlarsa, hayatlarının ne anlamı kalır ki?
- We must bridge the gap between the West and the rest of the world, instead of fighting each other.
- Birbirimizle savaşmak yerine Batı ile dünyanın geri kalanı arasında köprü kurmalıyız.
- Yet we are leaving them to fight alone.
- Yine de onları yalnız savaşmaya terk ediyoruz.
- You're always saying you must fight to save a marriage and not give in, right?
- Her zaman bir evliliği kurtarmak için savaşmanız ve pes etmemeniz gerektiğini söylüyorsunuz, değil mi?
- But then again, maybe I'm fighting a lost cause, too.
- Bununla birlikte, belki ben de kaybedilmiş bir dava için savaşıyorum.
- The true warrior runs today and lives to fight another day.
- Gerçek savaşçı bugün kaçar ve başka bir gün savaşmak için hayatta kalır.
- Once two sides want to fight, nothing can stop them.
- İki taraf savaşmak isterse hiçbir şey onları durduramaz.
- The army will never fight the masses.
- Ordu asla kitlelerle savaşmaz.
- Except, on this one, you're giving up without a fight.
- Ama bu sefer savaşmadan pes ediyorsun.
- The theory of democratic peace holds that democracies do not fight one another.
- Demokratik barış teorisine göre demokrasiler birbirleriyle savaşmazlar.
- But then again, maybe I'm fighting a lost cause, too.
- Ama belki ben de boş yere savaşıyorumdur.
- But then again, maybe I'm fighting a lost cause, too.
- Ama yine de, belki ben de umutsuz bir dava yolunda savaşıyorum.
- Males often fight with one another for possession of a harem of females.
- Erkekler genellikle dişilerden oluşan bir hareme sahip olmak için birbirleriyle savaşırlar.
- We will fight with enemies of truth at night.
- Geceleri hakikat düşmanlarıyla savaşacağız.
- It keeps all those people from fighting one another.
- Bu da tüm bu insanların birbirleriyle savaşmasını önler.
- We will fight with enemies of truth at night.
- Geceleri hakikatin düşmanlarıyla savaşacağız.
- Both of these nations fought one another for decades.
- Bu ulusların her ikisi de on yıllar boyunca birbirleriyle savaştı.
- Once two sides want to fight, nothing can stop them.
- İki taraf savaşmak istediğinde, hiçbir şey onları durduramaz.
- The true warrior runs today and lives to fight another day.
- Savaşçı dediğin bugün kaçıp gider ve başka bir gün savaşmak için hayatta kalır.
- Listen, kid, we're not fighting a war out there.
- Dinle, ufaklık, biz orada savaşmıyoruz.
- Going into wars, fighting soldiers, you're terrible at this.
- Savaşlara giriyorsun, askerlerle savaşıyorsun, bu işte çok kötüsün.
- Our army occupied this region without a fight.
- Ordumuz bu bölgeyi savaşmadan işgal etti.
- Fighting poverty is the answer.
- Yoksullukla savaşmak cevaptır.
- The warrior fights to protect himself.
- Savaşçı kendini korumak için savaşıyor.
- That's why we must fight.
- Bu yüzden savaşmalıyız.
- Some did not know how to fight.
- Bazıları nasıl savaşılacağını bilmiyordu.
- Is this the way you have found to fight depression?
- Depresyonla savaşmak için bulduğun yol bu mudur?
- People fought over supplies.
- İnsanlar erzak için savaşıyordu.
- We'll have to fight, I think.
- Sanırım savaşmamız gerekecek.
- They were too tired to fight.
- Savaşmak için çok yorgundular.
- I will fight you.
- Seninle savaşırım.
- We had no alternative but to fight.
- Savaşmaktan başka alternatifimiz yoktu.
- Tom will fight it.
- Tom savaşacak.
- He did not really want to fight at all.
- Aslında hiç savaşmak istemiyordu.
- We'll stay and fight.
- Kalıp savaşacağız.
- The lions fought with each other to get food.
- Aslanlar yiyecek almak için birbirleriyle savaştılar.
- The British experienced many problems fighting the war.
- İngilizler savaşta birçok sorun yaşadı.
- We'll live to fight another day.
- Başka bir gün savaşmak için yaşayacağız.
- Tom fought a good fight.
- Tom iyi savaştı.
- Tom fought with all his might.
- Tom bütün gücüyle savaştı.
- Some were unwilling to fight.
- Bazıları savaşmak için isteksiz.
- We can't fight this.
- Bununla savaşamayız.
- Tom fought with all his might.
- Tom tüm gücüyle savaştı.
- Americans simply had no desire to fight.
- Amerikalılar savaşmak istemiyordu.
- Angels watch from above as men fight amongst themselves.
- İnsanlar kendi aralarında savaşırken melekler yukarıdan onları izler.
- This politician proposed a green tax to fight global warming.
- Bu politikacı küresel ısınmayla savaşmak için yeşil bir vergi önerdi.
- We must fight to the death.
- Ölümüne savaşmalıyız.
- The soldiers lost the courage to fight.
- Askerler savaşma cesaretini yitirdi.
- Farragut captured New Orleans without a fight.
- Farragut New Orleans'ı savaşmadan ele geçirdi.
- He was killed in the fight.
- Savaşta öldü.
- I guess I have no choice but to fight.
- Sanırım savaşmaktan başka çarem yok.
- Rebel forces prepared to fight.
- İsyancı güçler savaşmaya hazırlandı.
- I couldn't fight them.
- Onlarla savaşamadım.
- His men fought hard and well.
- Onun adamları sert ve iyi savaştı.
- You shall fight to the death.
- Ölene kadar savaşacaksın.
- I plan to fight.
- Savaşmayı planlıyorum.
- No one fights with us any longer.
- Artık kimse bizimle savaşmıyor.
- Germany no longer had to fight an enemy on two fronts.
- Almanya artık iki cephede birden düşmanla savaşmak zorunda değildi.
- The miners did not want to fight.
- Madenciler savaşmak istemedi.
- They died fighting.
- Savaşırken öldüler.
- Without supplies, his army could not fight very long.
- Erzak olmadan ordusu uzun süre savaşamazdı.
- Tom decided it wasn't really worth the fight.
- Tom savaşmaya pek değmeyeceğine karar verdi.
- The British troops fought bravely, but were unable to stop the Germans.
- İngiliz birlikleri cesurca savaştı, ancak Almanları durduramadılar.
- They fought to the last man.
- Son adama kadar savaştılar.
- The British troops fought hard, but could not stop the Germans.
- İngiliz birlikleri çok savaştı ama Almanları durduramadı.
- They're fighting.
- Savaşıyorlar.
- We don't even know why we're fighting.
- Neden savaştığımızı bile bilmiyoruz.
- I fight my own battles.
- Kendi savaşımı kendim veririm.
- Layla wasn't leaving Fadil without a fight.
- Leyla, Fadıl'ı savaşmadan terk etmeyecekti.
- You may be forced to fight, whether you want to or not.
- İsteseniz de istemeseniz de savaşmak zorunda kalabilirsiniz.
- Tom didn't want to fight anymore.
- Tom artık savaşmak istemedi.
- You are fighting bigger forces!
- Daha büyük güçlerle savaşıyorsunuz!
- They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte savaşmaları gerektiğini biliyorlardı.
- They would not fight to free the slaves.
- Köleleri kurtarmak için savaşmayacaklardı.
- I wanted to fight.
- Savaşmak istedim.
- The soldiers are fighting the enemy.
- Askerler düşmanla savaşıyor.
- I can still fight.
- Hâlâ savaşabilirim.
- They said they would not fight.
- Savaşmayacaklarını söylediler.
- People fought over supplies.
- İnsanlar malzemeler için savaştı.
- They fought the Italians first in Egypt and Libya.
- Onlar İtalyanlarla önce Mısır'da ve Libya'da savaştı.
- Is this the way you have found to fight depression?
- Depresyonla savaşmak için bulduğun yol bu mu?
- He died fighting in the Vietnam War.
- Vietnam savaşında savaşırken öldü.
- Men fight with iron for gold.
- İnsanlar altın için demirle savaşır.
- The warriors fought valiantly, but the defeat was inevitable.
- Savaşçılar cesurca savaştı, ancak yenilgi kaçınılmazdı.
- He was fighting regardless of his wound.
- Yarasına aldırmadan savaşıyordu.
- Music is a good way to fight silence.
- Müzik sessizlikle savaşmak için iyi bir yoldur.
- I can't fight any longer.
- Daha fazla savaşamam.
- They would not fight to free the slaves.
- Onlar köleleri özgürleştirmek için savaşmazlardı.
- He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.
- Hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak geçirmiş cesur bir savaşçıydı.
- The soldiers fought valiantly, but finally they had to give in.
- Askerler kahramanca savaştılar fakat sonunda teslim olmak zorunda kaldılar.
- Without supplies, his army could not fight very long.
- Malzemeler olmadan, onun ordusu çok uzun savaşamadı.
- Tom is ready to fight.
- Tom savaşmaya hazır.
- We can't fight here.
- Burada savaşamayız.
- The soldiers lost the courage to fight.
- Askerler savaşma cesaretini kaybetti.
- No one feels like fighting.
- Kimse savaşmak istemiyor.
- We're not fighting a war in Afghanistan for oil but to preserve democracy.
- Afganistan'da petrol için değil, demokrasiyi korumak için savaşıyoruz.
- The soldiers fought bravely.
- Askerler cesurca savaştı.
- We're fighting to abolish capital punishment.
- İdam cezasını kaldırmak için savaşıyoruz.
- We fought hard for victory.
- Biz zafer için çok savaştık.
- His men fought hard and well.
- Adamları sıkı ve iyi savaştı.
- They fought until the end.
- Sonuna kadar savaştılar.
- I'm going to fight till the end.
- Sonuna kadar savaşacağım.
- Men fight for gold with iron.
- İnsanlar altın için demirle savaşır.
- Let's fight to the last.
- Sonuna kadar savaşalım.
- I'll help you fight her.
- Onunla savaşmana yardım edeceğim.
- We must fight religious fundamentalism.
- Köktendincilikle savaşmalıyız.
- He fought until the end.
- Sonuna kadar savaştı.
- Tom fought with all his strength.
- Tom tüm gücüyle savaştı.
- I fought as hard as I could.
- Elimden geldiğince çok savaştım.
- That's why we need to fight.
- Bu yüzden savaşmalıyız.
- The Indians fought with bows and arrows.
- Kızılderililer ok ve yayla savaşırdı.
- It's like fighting windmills.
- Yel değirmenleriyle savaşmak gibi.
- Some were unwilling to fight.
- Bazıları savaşmak istemiyordu.
- I've always fought to survive.
- Her zaman sağ kalmak için savaştım.
- There are times when a man must fight.
- Bir erkeğin savaşması gereken zamanlar vardır.
- I won't go down without a fight.
- Savaşmadan yenilmeyeceğim.
- I'll help you fight Tom.
- Tom'la savaşmanıza yardım edeceğim.
- The British troops fought hard, but could not stop the Germans.
- İngiliz birlikleri sıkı savaştılar ama Almanları durduramadılar.
- Yoga can help you fight stress and stay fit and healthy.
- Yoga stresle savaşmanıza, zinde ve sağlıklı kalmanıza yardımcı olabilir.
- We're going to fight.
- Savaşacağız.
- I'll help you fight them.
- Onlarla savaşmana yardım edeceğim.
- He said they wanted to fight until every black man was free.
- Her siyah adam özgür olana kadar savaşmak istediklerini söylediler.
- They had not fought for more than forty years.
- Kırk yıldan fazla süredir savaşmamışlardı.
- The true soldier fights not because he hates what is in front of him, but because he loves what is behind him.
- Gerçek asker önündekinden nefret ettiği için değil, arkasındakini sevdiği için savaşır.
- The warriors fought valiantly, but the defeat was inevitable.
- Savaşçılar cesurca savaştı ama yenilgi kaçınılmazdı.
- He who fights may lose, but he who doesn't has already lost.
- Savaşan kaybedebilir, ama savaşmayan çoktan kaybetmiştir.
- We won't give up without a fight.
- Savaşmadan pes etmeyiz biz.
- He died fighting in the Vietnam War.
- Vietnam Savaşı'nda savaşırken öldü.
- I don't want to fight.
- Savaşmak istemiyorum.
- Thus fought the Okinawan people.
- Bu nedenle Okinava insanları savaştı.
- We don't need to fight.
- Bizim savaşmamıza gerek yok.
- Tom stopped fighting.
- Tom savaşmayı bıraktı.
- You shall fight to the death.
- Ölümüne savaşacaksın.
- I have fought with my whole heart.
- Tüm kalbimle savaştım.
- Tom wanted to fight.
- Tom savaşmak istedi.
- They refused to fight.
- Savaşmayı reddettiler.
- Fighting is not permitted in the War Room.
- Savaş Odası'nda savaşmaya izin verilmemektedir.
- I fight my own battles.
- Ben kendi savaşımı veriyorum.
- Bush only fought evil.
- Bush sadece kötülükle savaştı.
- She watched him continue to fight as hard as he could.
- Onun elinden geldiğince savaşmaya devam etmesini izledi.
- The British fought hard and stopped the attack.
- İngilizler sıkı savaştı ve saldırıyı durdurdu.
- I will fight to the death.
- Ölümüne savaşacağım.
- I'll help you fight him.
- Onunla savaşmana yardım edeceğim.
- That's why we have to fight.
- Bu yüzden savaşmalıyız.
- It is horrifying that we have to fight our own government to save the environment.
- Çevreyi kurtarmak için kendi hükümetimizle savaşmak zorunda olmamız dehşet verici.
- They fought the fire.
- Yangınla savaştılar.
- We're fighting against time.
- Zamana karşı savaşıyoruz.
- That's the reason we have to fight.
- Bu yüzden savaşmalıyız.
- Who are we fighting?
- Biz kiminle savaşıyoruz?
- Men fight for gold with iron.
- Erkekler altın için demirle savaşır.
- The soldiers fought valiantly, but finally they had to give in.
- Askerler cesurca savaştı ama sonunda teslim olmak zorunda kaldılar.
- We're fighting.
- Biz savaşıyoruz.
- If he wants to be king, let him go and fight.
- Eğer kral olmak istiyorsa, bırak gitsin ve savaşsın.
- My father was a pacifist who refused to fight in the Vietnam War.
- Babam Vietnam Savaşı'nda savaşmayı reddeden bir pasifistti.
- They joined forces and fought the enemy.
- Güçlerini birleştirip düşmanla savaştılar.
- Don't give up without a fight.
- Savaşmadan pes etme.
- It's too risky to fight them at a place they choose.
- Onların seçtiği bir yerde onlarla savaşmak çok riskli.
- We have no choice but to fight.
- Savaşmaktan başka çaremiz yok.
- The alternative to surrender is fighting.
- Teslim olmanın alternatifi savaşmaktır.
- They decided to fight mano-a-mano.
- Mano-a-mano savaşmaya karar verdiler.
- The soldiers fought bravely.
- Askerler cesurca savaştılar.
- We're not fighting a war in Afghanistan for oil but to preserve democracy.
- Biz Afganistan'da petrol için savaşmıyoruz fakat demokrasiyi korumak için savaşıyoruz.
- We must fight religious fundamentalism.
- Aşırı tutuculuğa karşı savaşmalıyız.
- We'll fight to the end to protect our homeland.
- Vatanımızı korumak için sonuna kadar savaşacağız.
- I couldn't fight Tom.
- Tom'la savaşamazdım.
- Tom was fighting.
- Tom savaşıyordu.
- We're still fighting.
- Hala savaşıyoruz.
- I'm ready for fighting.
- Savaşmaya hazırım.
- Because of fighting in the region, the oil supply was temporarily cut off.
- Bölgedeki savaştan dolayı petrol arzı geçici olarak kesildi.
- How many soldiers fought?
- Kaç asker savaştı?
- They fought the Italians first in Egypt and Libya.
- İtalyanlarla önce Mısır ve Libya'da savaştılar.
- The American Navy was ready to fight.
- Amerikan Donanması savaşmaya hazırdı.
- Tom's grandfather and Mary's grandfather fought together in World War II.
- Tom'un büyükbabası ve Mary'nin büyükbabası İkinci Dünya Savaşı'nda birlikte savaşmışlar.
- That's the reason we must fight.
- Bu yüzden savaşmalıyız.
- This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
- Bu, tek kolunuz arkadan bağlıyken biriyle savaşmaya benzer.
- We will fight to the last.
- Sonuna kadar savaşacağız.
- We must do everything we can to fight oppression wherever it occurs.
- Şiddetle nerede olursa olsun savaşmak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.
- Germany no longer had to fight an enemy on two fronts.
- Almanya artık bir düşmanla iki cephede savaşmak zorunda kaldı.
- You must not fight too often with one enemy, or you will teach him all your art of war.
- Tek bir düşmanla çok sık savaşmamalısınız, yoksa ona tüm savaş sanatınızı öğretirsiniz.
- They came to fight us.
- Bizimle savaşmaya geldiler.
- We'll have to fight, I think.
- Sanırım savaşmak zorunda olacağız.
- Native Americans fought with bow and arrow.
- Amerikan yerlileri ok ve yayla savaşırdı.
- The British troops fought bravely, but were unable to stop the Germans.
- İngiliz birlikleri cesurca savaştılar ama Almanları durduramadılar.
- They came to fight us.
- Bize savaşmak için geldiler.
- You have to fight.
- Savaşmak zorundasınız.
- You must not fight too often with one enemy, or you will teach him all your art of war.
- Aynı düşmanla çok sık savaşmamalısın, yoksa ona bütün savaş sanatını öğretirsin.
- I don't want to fight you.
- Seninle savaşmak istemiyorum.
- We decided to fight it out.
- Savaşmaya karar verdik.
- That's the reason we need to fight.
- Bu yüzden savaşmalıyız.
- I don't want to fight this.
- Bununla savaşmak istemiyorum.
- I am trained to fight in the mountain.
- Dağda savaşmak için eğitildim.
- Though wounded, they continued to fight.
- Yaralı olmalarına rağmen, savaşmaya devam ettiler.
- Are they going to fight?
- Savaşacaklar mı?
- Japanese and American forces were still fighting bitterly.
- Japon ve Amerikan kuvvetleri hala kıyasıya savaşıyordu.
- The young woman was fighting the deadly illness, her heart full of hope.
- Genç kadın ölümcül hastalıkla savaşıyordu, kalbi umutla doluydu.
- Doctors suggest drugs to fight diseases.
- Doktorlar hastalıklarla savaşmak için ilaç öneriyor.
- We must fight to the death.
- Biz ölümüne savaşmalıyız.
- Tom fought well.
- Tom iyi savaştı.
- They've been fighting for years.
- Yıllardır savaşıyorlar.
- I still want to fight.
- Hâlâ savaşmak istiyorum.
- The Union soldiers fought fiercely.
- Birlik askerleri şiddetle savaştı.
- Now I know how to fight you.
- Artık seninle nasıl savaşacağımı biliyorum.
- I can't give up without a fight.
- Savaşmadan pes edemem.
- Maybe we should fight.
- Belki de savaşmalıyız.
- The warrior fights to protect himself.
- Savaşçı kendini korumak için savaşır.
- I will fight.
- Savaşacağım.
- Thus fought the Okinawan people.
- Böylece Okinawan halkıyla savaştı.
- I can still fight.
- Halen savaşabilirim.
- I don't think we should be fighting.
- Bence savaşmamalıyız.
- She restored his enthusiasm and desire to fight.
- Onun hevesini ve savaşma arzusunu geri getirdi.
- I want to fight.
- Savaşmak istiyorum.
- They had not fought for more than forty years.
- Onlar kırk yıldan fazla bir süre savaşmadı.
- I intend on fighting till the end.
- Sonuna kadar savaşmaya niyetliyim.
- I do not want to fight Theodore Roosevelt.
- Theodore Roosevelt ile savaşmak istemem.
- They fought in defense of their country.
- Ülkelerini savunmak için savaştılar.
- I have to fight.
- Savaşmak zorundayım.
- We will fight.
- Savaşacağız.
- She was trying to fight her mother.
- Annesiyle savaşmaya çalışıyordu.
- I'm going to fight.
- Savaşacağım.
- Tom fought bravely.
- Tom cesurca savaştı.
- I won't fight you.
- Seninle savaşmayacağım.
- We weren't fighting.
- Savaşmıyorduk.
- I can still fight.
- Hala savaşabilirim.
- I'm not going to fight you.
- Seninle savaşmayacağım.
- Antibodies fight off infections and viruses.
- Antikorlar enfeksiyon ve virüslerle savaşır.
- We have no choice but to fight.
- Savaşmaktan başka seçeneğimiz yok.
- We're going to fight till the end.
- Sonuna kadar savaşacağız.
- We're fighting to survive.
- Hayatta kalmak için savaşıyoruz.
- They joined forces and fought the enemy.
- Güçlerini birleştirdiler ve düşmanla savaştılar.
- What's the point of fighting it?
- Bununla savaşmanın ne anlamı var?
- We must fight to preserve our civil rights.
- Vatandaşlık haklarımızı korumak için savaşmalıyız.
- No one will deny your right to fight honestly and energetically for a good and just cause.
- Hiç kimse dürüst ve enerjik bir şekilde iyi ve adil bir neden için savaşma hakkınızı inkar edemez.
- The three men fought as long as possible.
- Üç adam mümkün olduğunca uzun süre savaştı.
- My fight is being happy in a world where nobody wants me to.
- Benim savaşım, kimsenin beni istemediği bir dünyada mutlu olmak.
- You are fighting greater forces!
- Daha büyük güçlerle savaşıyorsunuz!
- I have no choice but to fight.
- Savaşmaktan başka seçeneğim yok.
- They fought until the end.
- Onlar sonuna kadar savaştılar.
- Layla couldn't fight anymore.
- Layla daha fazla savaşamadı.
- If he wants to be king, let him go and fight.
- Eğer kral olmak istiyorsa, bırak gitsin savaşsın.
- He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.
- O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı.
- To live is to fight.
- Yaşamak savaşmaktır.
- He was wounded in the fight.
- Savaşta yaralandı.
- Tom was wounded in the fight.
- Tom savaşta yaralandı.
- Sami is alwats trying to fight Farid.
- Sami her zaman Farid'le savaşmaya çalışıyor.
- Let's join them in this fight.
- Bu savaşta onlara katılalım.
- I think we should stay and fight.
- Bence kalıp savaşmalıyız.
- We'll fight to the last.
- Sonuna kadar savaşacağız.
- People like to fight.
- İnsanlar savaşmayı severler.
- They combined forces to fight the enemy.
- Düşmanla savaşmak için güçlerini birleştirdiler.
- Tom died in the fight.
- Tom savaşta öldü.
- Major Anderson was ready to stop fighting.
- Binbaşı Anderson savaşmayı bırakmaya hazırdı.
- I couldn't fight him.
- Onunla savaşamam.
Show More (263)
|
| 3 |
fight |
mücadele etmek |
v. |
|
- I have been fighting for a European environmental coastguard service for almost ten years, here in Parliament.
- Neredeyse on yıldır burada, Parlamento'da Avrupa çevre sahil güvenlik hizmeti için mücadele ediyorum.
- Neither do they fight fraud satisfactorily when they collect their revenue.
- Gelirlerini tahsil ederken de dolandırıcılıkla tatmin edici bir şekilde mücadele etmiyorlar.
- It can sometimes feel hopeless fighting against the death penalty when the world is the way it is.
- Dünya bu haldeyken idam cezasına karşı mücadele etmek bazen umutsuz hissettirebilir.
- We can never fight negative forces with negative measures.
- Olumsuz güçlerle asla olumsuz tedbirlerle mücadele edemeyiz.
- I will certainly fight to make sure it is the last.
- Bunun son olmasını sağlamak için kesinlikle mücadele edeceğim.
- The European Socialists have always fought for enlargement.
- Avrupa Sosyalistleri her zaman genişleme için mücadele etmişlerdir.
- That is something I have fought against.
- Bu benim mücadele ettiğim bir şey.
- In many developing countries, women fight for their reproductive rights and for control of their sexuality.
- Gelişmekte olan pek çok ülkede kadınlar üreme hakları ve cinselliklerinin kontrolü için mücadele etmektedir.
- We must fight to make the necessary changes come about through the Convention.
- Kongre aracılığıyla gerekli değişikliklerin yapılması için mücadele etmeliyiz.
- Today, Nelson Mandela is fighting anti-white racism.
- Bugün Nelson Mandela beyaz karşıtı ırkçılıkla mücadele ediyor.
- I want to thank the rapporteur for having fought like a lioness for access to environmental information.
- Raportöre çevresel bilgiye erişim için dişi bir aslan gibi mücadele ettiği için teşekkür etmek istiyorum.
- We must also recognise and fight against the discrimination experienced by indigenous and peasant women.
- Yerli ve köylü kadınların maruz kaldığı ayrımcılığı da tanımalı ve buna karşı mücadele etmeliyiz.
- We can never fight negative forces with negative measures.
- Negatif güçlerle hiçbir zaman negatif tedbirler alarak mücadele edemeyiz.
- At the same time, workers are fighting to have the pensionable age reduced to 60 or 55.
- Aynı zamanda işçiler emeklilik yaşının 60 ya da 55'e düşürülmesi için mücadele ediyor.
- A Tacis programme has been developed to fight against the consequences of the drying of the Aral Sea.
- Aral Denizi'nin kurumasının sonuçlarına karşı mücadele etmek için bir Tacis programı geliştirilmiştir.
- To fight for this is not a form of neo-colonialism, it is a sine qua non of effective development.
- Bunun için mücadele etmek bir tür yeni sömürgecilik değil, etkin kalkınmanın olmazsa olmazıdır.
- The European Socialists have consistently and determinedly fought for enlargement.
- Avrupa Sosyalistleri sürekli ve kararlı bir şekilde genişleme için mücadele etmişlerdir.
- What are its priorities beyond fighting relentlessly against terrorism?
- Teröre karşı amansızca mücadele etmenin ötesinde öncelikleri nelerdir?
- We shall continue to fight against war, and to ensure its immediate cessation for the sake of peace.
- Savaşa karşı mücadele etmeye ve barış adına savaşın derhal durdurulmasını sağlamaya devam edeceğiz.
- We too have to fight against weapons of mass destruction.
- Biz de kitle imha silahlarına karşı mücadele etmek zorundayız.
- It has shown that it can build understanding and fight racism.
- Anlayış inşa edebileceğini ve ırkçılıkla mücadele edebileceğini göstermiştir.
- The report tips towards a similar kind of intolerant fundamentalism to that which it means to fight.
- Rapor, mücadele etmek istediği hoşgörüsüz köktendinciliğin bir benzerine işaret etmektedir.
- That is the best way of fighting for the renaissance of democracy in Iraq.
- Irak'ta demokrasinin rönesansı için mücadele etmenin en iyi yolu budur.
- Both the EU and the European Council will continue to fight tirelessly.
- Hem AB hem de Avrupa Konseyi yorulmadan mücadele etmeye devam edecektir.
- We must, therefore, fight to save the cod.
- Bu nedenle morinaları kurtarmak için mücadele etmeliyiz.
- It is already clear that we need to fight terrorism.
- Terörizmle mücadele etmemiz gerektiği zaten açık.
- This is simply unacceptable, and we must fight against it.
- Bu kabul edilemez ve buna karşı mücadele etmeliyiz.
- We shall continue to fight to achieve these aims.
- Bu amaçlara ulaşmak için mücadele etmeye devam edeceğiz.
- We are certain that they will fight to overturn these policies.
- Bu politikaları tersine çevirmek için mücadele edeceklerinden eminiz.
- It is a scourge that must be fought against.
- Bu, mücadele edilmesi gereken bir beladır.
- The rapporteur even had to fight to get a separate debate on education on our agenda this morning.
- Hatta sözü, bu sabah gündemimizde eğitimle ilgili ayrı bir tartışmanın yer alması için mücadele etmek zorunda kaldı.
- Over the last three years we had Kosovo, where we really had to fight hard to end up with any money at all.
- Son üç yıl içinde Kosova'da gerçekten de herhangi bir para elde edebilmek için çok mücadele etmek zorunda kaldık.
- It is very disturbing to have to fight for something like this.
- Böyle bir şey için mücadele etmek zorunda kalmak çok rahatsız edici.
- This measure, however, will help allow small businesses to fight back.
- Bununla birlikte bu tedbir, küçük işletmelerin mücadele etmesine yardımcı olacaktır.
- I want to see the fight taken to poverty and the prevention of appalling human and social situations.
- Yoksullukla mücadele edilmesini ve korkunç insani ve sosyal durumların önlenmesini istiyorum.
- We must not betray those who are fighting for democracy in Zimbabwe.
- Zimbabve'de demokrasi için mücadele edenlere ihanet etmemeliyiz.
- The death penalty has only been abolished for criminal prisoners, not for people fighting for democracy and freedom.
- İdam cezası sadece suçlu mahkumlar için kaldırılmıştır, demokrasi ve özgürlük için mücadele eden insanlar için değil.
- The European Union, therefore, must use every means at its disposal to fight these iniquities.
- Dolayısıyla Avrupa Birliği, bu adaletsizliklerle mücadele etmek için elindeki tüm imkânları kullanmalıdır.
- We continue to fight against the trivialisation of the extreme right.
- Aşırı sağın önemsizleştirilmesine karşı mücadele etmeye devam ediyoruz.
- Terrorism cannot be fought by curtailing democracy and human rights.
- Terörizmle demokrasi ve insan haklarını kısıtlayarak mücadele edilemez.
- We must resolutely fight his disastrous policy, including for the Israeli people themselves.
- İsrail halkının kendisi de dahil olmak üzere bu felaket politikasına karşı kararlılıkla mücadele etmeliyiz.
- In order to fight these criminal activities, attention must also be paid in training courses to preventive measures.
- Bu suç faaliyetleriyle mücadele etmek için eğitim kurslarında önleyici tedbirlere de dikkat edilmelidir.
- It will also continue to fight for Member States’ acceptance of this.
- Ayrıca Üye Devletlerin bunu kabul etmesi için mücadele etmeye devam edecektir.
- She has continued to fight for the same cause since 1991.
- 1991'den bu yana aynı amaç için mücadele etmeye devam ediyor.
- We have witnessed time and again that this is eventually fought by the majority of the people.
- Bunun sonunda halkın çoğunluğu tarafından mücadele edildiğine defalarca şahit olduk.
- They are fighting a corrupt regime which owns 95% of the country's wealth.
- Ülke servetinin %95'ine sahip olan yozlaşmış bir rejimle mücadele ediyorlar.
- They are fighting for the future of Scottish fisheries and the final decision ultimately rests at their doors, not ours.
- İskoç balıkçılığının geleceği için mücadele ediyorlar ve nihai karar neticede onların kapısına dayanıyor, bizim değil.
- Does France not fight for the famous principle of cultural exception?
- Fransa ünlü kültürel istisna ilkesi için mücadele etmiyor mu?
- We are and will remain among those fighting against Europeanist dictatorship.
- Avrupacı diktatörlüğe karşı mücadele edenler arasındayız ve öyle kalacağız.
- Terrorism must always be fought on the basis of legal certainty.
- Terörizmle her zaman hukuki belirlilik temelinde mücadele edilmelidir.
- The European Central Bank must fight against inflation, but also against recession.
- Avrupa Merkez Bankası enflasyona karşı olduğu kadar durgunluğa karşı da mücadele etmelidir.
- Why does it not propose to fight the governments who deprive migrants of fundamental rights?
- Neden göçmenleri temel haklardan mahrum bırakan hükümetlerle mücadele etmeyi önermiyor?
- All the organisations fighting for democracy in this country, however, support the idea of this association agreement.
- Ancak bu ülkede demokrasi için mücadele eden tüm örgütler bu ortaklık anlaşması fikrini desteklemektedir.
- It is on these issues that the western democracies must fight back.
- Batı demokrasileri işte bu konularda mücadele etmelidir.
- People have a right to expect us to fight hard against unemployment.
- İnsanların bizden işsizliğe karşı sıkı mücadele etmemizi beklemeye hakları var.
- Why does it not propose to fight the governments who deprive migrants of fundamental rights?
- Komisyon neden göçmenleri temel haklardan mahrum bırakan hükümetlerle mücadele etmeyi önermiyor?
- We liberals have been fighting for enlargement since the fall of the Berlin Wall.
- Biz liberaller Berlin Duvarı'nın yıkılmasından bu yana genişleme için mücadele ediyoruz.
- It is also in our own interest that together we fight against organised crime.
- Organize suçlara karşı birlikte mücadele etmemiz bizim de menfaatimizedir.
- There is no miracle cure, but there are battles to be fought.
- Mucizevi bir tedavi yoktur, ancak mücadele edilmesi gereken savaşlar vardır.
- We are all convinced that fighting for multilateralism is a good thing.
- Hepimiz çok taraflılık için mücadele etmenin iyi bir şey olduğuna inanıyoruz.
- The purpose of EU aid is to fight poverty.
- AB yardımlarının amacı yoksullukla mücadele etmektir.
- We must not betray those who are fighting for democracy in Zimbabwe.
- Zimbabwe'de demokrasi için mücadele edenlere ihanet etmemeliyiz.
- We must fight together for greater environmental protection and greater safety.
- Çevrenin daha fazla korunması ve daha fazla güvenlik için birlikte mücadele etmeliyiz.
- We have been fighting for it for many years.
- Uzun yıllardır bunun için mücadele ediyoruz.
- That is the way to fight terrorism and separatism.
- Terörizm ve bölücülükle mücadele etmenin yolu budur.
- We are fighting for them to become the mortar of Europe, which is why we support the lesser-used languages.
- Bu dillerin Avrupa'nın harcı olması için mücadele ediyoruz, işte bu yüzden az kullanılan dilleri destekliyoruz.
- Today more than any other time, therefore, we need measures to fight against this scourge.
- Bu nedenle bugün bu belayla mücadele etmek için her zamankinden daha fazla tedbire ihtiyacımız var.
- The threat we are facing does not, however, come from something we can fight using military hardware.
- Ancak karşı karşıya olduğumuz tehdit, askeri donanım kullanarak mücadele edebileceğimiz bir tehdit değildir.
- This new law aims at fighting against counterfeiting trademarks and pirated copyrights.
- Bu yeni kanun, marka sahteciliğine ve telif hakkı korsanlığına karşı mücadele etmeyi amaçlıyor.
- We must fight the economic dimension of terrorism if we are to get on top of the problem.
- Sorunun üstesinden gelmek istiyorsak terörizmin ekonomik boyutuyla da mücadele etmeliyiz.
- We can and must continue to fight against violence.
- Şiddete karşı mücadele etmeye devam edebiliriz ve etmeliyiz de.
- He has put his heart into his report, he has fought for it and I believe he has achieved a good result.
- Raporuna yüreğini koydu, bunun için mücadele etti ve iyi bir sonuç elde ettiğine inanıyorum.
- In the final analysis, international terrorism cannot be fought by military means.
- Son tahlilde, uluslararası terörizmle askeri yollarla mücadele edilemez.
- Then people want an answer to the question whether we will be able to fight the unemployment that is now threatening us.
- O zaman insanlar şu anda bizi tehdit eden işsizlikle mücadele edip edemeyeceğimiz sorusuna bir cevap istiyorlar.
- They are fighting for the future of Scottish fisheries and the final decision ultimately rests at their doors, not ours.
- İskoç balıkçılığının geleceği için mücadele ediyorlar ve nihai karar bizim değil onların kapısında.
- It is not easy but we must fight for it.
- Bu kolay değil ama bunun için mücadele etmeliyiz.
- The fourth idea is that we have to fight hard against illegal immigration.
- Dördüncü fikir ise yasadışı göçe karşı sıkı bir şekilde mücadele etmemiz gerektiğidir.
- The hunger strikers have been fighting to the death now for 370 days and dozens have already died.
- Açlık grevcileri 370 gündür ölümüne mücadele ediyor ve onlarca kişi hayatını kaybetti.
- We fought tooth and nail to add a few extra million euro.
- Birkaç milyon Avro daha eklemek için canla başla mücadele ettik.
- But we must do much more than fighting the symptoms of the crisis.
- Ancak krizin belirtileriyle mücadele etmekten çok daha fazlasını yapmalıyız.
- We should fight within the European Union because individual States have failed.
- Avrupa Birliği içinde mücadele etmeliyiz çünkü tek tek devletler başarısız oldu.
- The 20th century began with women fighting for the right to vote.
- 20. yüzyıl kadınların oy hakkı için mücadele etmesiyle başladı.
- Today, it is also a strong state fighting for the education of its people.
- Bugün de halkının eğitimi için mücadele eden güçlü bir devlettir.
- From now on the new entrants will fight alongside us for the future of the Union.
- Bundan böyle yeni katılımcılar Birliğin geleceği için bizimle birlikte mücadele edecektir.
- Certainly, we have to be extremely careful not to damage these ideals by fighting terrorism.
- Elbette terörizmle mücadele ederken bu ideallere zarar vermemek için son derece dikkatli olmalıyız.
- We must work together to fight for reproductive health and combat AIDS and genital mutilation.
- Üreme sağlığı için mücadele etmek, AIDS ve genital mutilasyonla mücadele etmek için birlikte çalışmalıyız.
- We must show the world that we will stick to our principles and fight for justice.
- Dünyaya ilkelerimize bağlı kalacağımızı ve adalet için mücadele edeceğimizi göstermeliyiz.
- The European Parliament, the Commission and the Presidency have fought together for enlargement.
- Avrupa Parlamentosu, Komisyon ve Başkanlık genişleme için birlikte mücadele etti.
- Terrorism must always be fought on the basis of legal certainty.
- Terörizmle her zaman yasal kesinlik temelinde mücadele edilmelidir.
- Human rights organisations are bravely fighting in Nigeria.
- İnsan hakları örgütleri Nijerya'da cesurca mücadele etmektedir.
- Populism is the new epidemic, which must be fought with liberal means and should not be encouraged.
- Popülizm, liberal araçlarla mücadele edilmesi ve teşvik edilmemesi gereken yeni bir salgındır.
- We must continue to fight to defend and extend the values of European civilisation.
- Avrupa medeniyetinin değerlerini savunmak ve genişletmek için mücadele etmeye devam etmeliyiz.
- Why, then, does the report not propose to fight those who impose these unacceptable conditions of exploitation?
- O halde rapor neden bu kabul edilemez sömürü koşullarını dayatanlarla mücadele etmeyi önermiyor?
- We too have to fight against weapons of mass destruction.
- Bizler de kitle imha silahlarına karşı mücadele etmeliyiz.
- Of course, we shall also continue to fight to improve the level of payments.
- Tabii ki ödeme düzeyini iyileştirmek için de mücadele etmeye devam edeceğiz.
- In my opinion we as a Parliament must fight hard for the rights of the citizens.
- Bana göre Parlamento olarak vatandaşların hakları için sıkı bir şekilde mücadele etmeliyiz.
- Members of Parliament must fight for their rights as elected representatives.
- Parlamento üyeleri, seçilmiş temsilciler olarak hakları için mücadele etmelidir.
- We must fight for freedom and for Europe.
- Özgürlük ve Avrupa için mücadele etmeliyiz.
- You are fighting for human rights, so listen too to what the chairman of the PPE-DE Group has to say.
- İnsan hakları için mücadele ediyorsunuz, bu nedenle PPE-DE Grubu başkanının söyleyeceklerini de dinleyin.
- The European Parliament, the Commission and the Presidency have together fought for enlargement.
- Avrupa Parlamentosu, Komisyon ve Başkanlık genişleme için birlikte mücadele etmiştir.
- Therefore, fighting for international law is to fight to reform it, to change it.
- Dolayısıyla uluslararası hukuk için mücadele etmek, onu reforme etmek, değiştirmek için mücadele etmek demektir.
- They are fighting against contraception and abortion.
- Doğum kontrolü ve kürtaja karşı mücadele ediyorlar.
- It has fought vigorously for democratic rights and takes part in elections.
- Demokratik haklar için güçlü bir şekilde mücadele etmiş ve seçimlere katılmıştır.
- I believe we can obtain more progress by putting up a fight than by entering now into a poor compromise.
- Şimdi zayıf bir uzlaşmaya girmektense mücadele ederek daha fazla ilerleme kaydedebileceğimize inanıyorum.
- We have to fight the tobacco companies using their own weapons.
- Tütün şirketleriyle kendi silahlarını kullanarak mücadele etmeliyiz.
- Terrorism cannot be fought by curtailing democracy and human rights.
- Terörizmle demokrasi ve insan hakları kısıtlanarak mücadele edilemez.
- And that can only mean fighting corruption and ensuring that the people have faith in politicians.
- Bu da ancak yolsuzlukla mücadele etmek ve halkın siyasetçilere güven duymasını sağlamak anlamına gelebilir.
- We must fight against social discrimination wherever and however it manifests itself.
- Nerede ve nasıl ortaya çıkarsa çıksın toplumsal ayrımcılığa karşı mücadele etmeliyiz.
- I would certainly be the first to fight for parity between men and women in the social partners' decision-making.
- Sosyal ortakların karar alma süreçlerinde kadın-erkek eşitliği için mücadele eden ilk insan kesinlikle ben olurdum.
- I had to fight my way through teargas to gain access to the building.
- Binaya girebilmek için göz yaşartıcı gazla mücadele etmek zorunda kaldım.
- We must fight against public debt and for a balanced budget.
- Kamu borcuna karşı ve dengeli bir bütçe için mücadele etmeliyiz.
- Another issue is that of how the causes of terrorism around the world are to be fought.
- Bir diğer mesele de dünya genelinde terörizmin nedenleriyle nasıl mücadele edileceğidir.
- Serious organised crime must be fought by means that are effective but in ways that accord with the rule of law.
- Ciddi organize suçlarla etkili araçlarla ancak hukukun üstünlüğüne uygun yollarla mücadele edilmelidir.
- We must, therefore, fight to save the cod!
- Bu nedenle morinaları kurtarmak için mücadele etmeliyiz!
- Human rights organisations are bravely fighting in Nigeria.
- İnsan hakları örgütleri Nijerya'da cesurca mücadele ediyor.
- They fought for this right, which is based on intergenerational solidarity.
- Kuşaklar arası dayanışmaya dayanan bu hak için mücadele ettiler.
- These measures were mainly aimed at fighting the symptoms, namely keeping the illegal immigrants out.
- Bu önlemler esas olarak semptomlarla mücadele etmeyi, yani yasadışı göçmenleri dışarıda tutmayı amaçlıyordu.
- That is what we should be fighting for.
- İşte bunun için mücadele etmeliyiz.
- Fifthly, we must continue our single-minded fight for human rights.
- Beşinci olarak, insan hakları için kararlı bir şekilde mücadele etmeye devam etmeliyiz.
- These measures were mainly aimed at fighting the symptoms, namely keeping the illegal immigrants out.
- Bu tedbirler esas olarak semptomlarla mücadele etmeyi, yani yasadışı göçmenleri dışarıda tutmayı amaçlamaktadır.
- There are some here who are refusing to support this research in a bid to fight against abortion.
- Burada kürtaja karşı mücadele etmek amacıyla bu araştırmayı desteklemeyi reddedenler var.
- We shall have to fight to impose the ambitious conclusions arising from the report.
- Rapordan çıkan iddialı sonuçları kabul ettirmek için mücadele etmeliyiz.
- It is frustrating to decide not to use additional means to fight those who committed them.
- Bu suçları işleyenlerle mücadele etmek için ek araçlar kullanmamaya karar vermek sinir bozucudur.
- When we debated the sixth framework programme, he fought against all research on embryonic stem cells.
- Altıncı çerçeve programı tartışılırken, embriyonik kök hücrelere ilişkin tüm araştırmalara karşı mücadele etti.
- We must have institutions that fight for citizens' rights in the EU.
- AB'de vatandaşların hakları için mücadele eden kurumlara sahip olmalıyız.
- We must fight torture, terrorism and every crime against humanity.
- İşkence, terörizm ve insanlığa karşı işlenen her suçla mücadele etmeliyiz.
- We must fight against social discrimination wherever and however it manifests itself.
- Nerede ve nasıl ortaya çıkarsa çıksın sosyal ayrımcılığa karşı mücadele etmeliyiz.
- Over the last three years we had Kosovo, where we really had to fight hard to end up with any money at all.
- Son üç yıl içinde Kosova'yı yaşadık ve para kazanabilmek için gerçekten çok mücadele etmek zorunda kaldık.
- It's a bigger cause we are fighting for.
- Biz daha büyük bir amaç için mücadele ediyoruz.
- We will continue to fight for justice and the truth.
- Adalet ve hakikat için mücadele etmeye devam ediyoruz.
- He also fought very hard with your daughter when he came home.
- Eve döndüğünde kızınızla da çok mücadele etti.
- We will continue to fight for justice and the truth.
- Adalet ve hakikat için mücadele etmeye devam edeceğiz.
- She's a kid who fought for her right for education.
- O, eğitim hakkı için mücadele eden bir çocuk.
- They trained you your whole life to fight these kinds of odds.
- Hayatınız boyunca sizi bu tür zorluklarla mücadele etmeniz için eğittiler.
- We will fight with enemies of truth at night.
- Hakikat düşmanları ile geceleri mücadele edeceğiz.
- She's a kid who fought for her right for education.
- Eğitim hakkı için mücadele eden bir kız.
- If you quietly give in to these picky habits, your child won't fight for them as hard.
- Eğer sessizce bu seçici alışkanlıklara teslim olursanız, çocuğunuz onlar için o kadar da fazla mücadele etmeyecektir.
- We fought hard.
- Çok mücadele ettik.
- The two teams fought very hard.
- İki takım çok sıkı mücadele etti.
- They went on fighting the fire at the risk of their lives.
- Hayatları pahasına yangınla mücadele etmeye devam ettiler.
- Tom put up a fight.
- Tom mücadele etti.
- Tom wants to fight.
- Tom mücadele etmek istiyor.
- The government and industry are cooperating to fight pollution.
- Hükümet ve endüstri kirlilikle mücadele etmek için işbirliği yapıyor.
- They're fighting for liberty.
- Onlar özgürlük için mücadele ediyor.
- They fought the fire.
- Onlar ateşle mücadele etti.
- I can't give up without a fight.
- Mücadele etmeden vazgeçemem.
- We must fight to safeguard our civil rights.
- Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.
- I guess I have no choice but to fight.
- Sanırım mücadele etmekten başka seçeneğim yok.
- We can't fight this.
- Biz bununla mücadele edemeyiz.
- I won't give up because I have something worth fighting for.
- Mücadele etmeye değer bir şeyim olduğu için pes etmeyeceğim.
- Tom will fight it.
- Tom onunla mücadele edecek.
- I fought back.
- Mücadele ettim.
- They've been fighting for years.
- Yıllardır mücadele ediyorlar.
- They died fighting.
- Mücadele ederek öldüler.
- We should be fighting with Tom.
- Tom'la mücadele etmelisin.
- That's what I'm fighting for.
- Mücadele etme nedenim bu.
- I've got to start fighting back.
- Mücadele etmeye başlamalıyım.
- We won't give up without a fight.
- Mücadele etmeden bırakmayacağız.
- The president said that he would fight for his people.
- Başkan halkı için mücadele edeceğini söyledi.
- We're fighting.
- Biz mücadele ediyoruz.
- Tom will fight.
- Tom mücadele edecek.
- To live is to fight.
- Yaşamak mücadele etmektir.
- Tom had to fight for his life.
- Tom kendi hayatı için mücadele etmek zorunda kaldı.
- That's why we need to fight.
- İşte bu yüzden mücadele etmemiz gerekiyor.
- Women in that country are fighting for their freedom.
- O ülkedeki kadınlar özgürlükleri için mücadele ediyorlar.
- Jackson fought to hold back his tears.
- Jackson gözyaşlarını tutmak için mücadele etti.
- Tom is fighting for his freedom.
- Tom özgürlüğü için mücadele ediyor.
- We must do everything we can to fight oppression wherever it occurs.
- Nerede olursa olsun baskıyla mücadele etmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.
- Who'll fight?
- Kim mücadele edecek?
- That's why we must fight.
- Bu nedenle mücadele etmeliyiz.
- I will fight for my people.
- Halkım için mücadele edeceğim.
- I fought as hard as I could.
- Elimden geldiğince mücadele ettim.
- I've always fought to survive.
- Hep hayatta kalmak için mücadele ettim.
- He fought against racial discrimination.
- Irk ayrımcılığına karşı mücadele etti.
- We must do everything we can to fight oppression wherever it occurs.
- Nerede olursa olsun baskıyla mücadele etmek için elimizden geleni yapmamız lazım.
- Dan has been fighting with Linda.
- Dan, Linda ile mücadele ediyor.
- They're fighting for their lives.
- Onlar hayatları için mücadele ediyor.
- We need to fight against women's oppression.
- Kadınların ezilmesine karşı mücadele etmeliyiz.
- We fight something from another world.
- Biz başka bir dünyadan bir şeyle mücadele ediyoruz.
- We're fighting to abolish capital punishment.
- İdam cezasının kaldırılması için mücadele ediyoruz.
- We're fighting against time.
- Biz zamana karşı mücadele ediyoruz.
- I don't think Tom will put up much of a fight.
- Tom'un fazla mücadele edeceğini sanmıyorum.
- Tom fought hard.
- Tom sıkı mücadele etti.
- That's why we have to fight.
- Bu nedenle mücadele etmek zorundayız.
- It's like fighting windmills.
- Bu, yel değirmenleriyle mücadele etmek gibi.
- George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.
- George, geçenlerde üç saat boyunca mücadele ettikten sonra yakaladığı 15 kiloluk bir levreği anlatıyordu.
- I have fought with my whole heart.
- Bütün kalbimle mücadele ettim.
- We must fight to preserve our civil rights.
- Medeni haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.
- Let's fight to the last.
- Sonuna kadar mücadele edelim.
- No one will deny your right to fight honestly and energetically for a good and just cause.
- İyi ve haklı bir dava için dürüstçe ve enerjik bir şekilde mücadele etme hakkınızı kimse yadsıyamaz.
- I think I'm right, but I'm not going to fight about it.
- Sanıyorum haklıyım ama bunun için mücadele etmeyeceğim.
- Like the rest of the world, our country is also fighting the coronavirus.
- Tüm dünya gibi ülkemiz de Koronavirüsle mücadele ediyor.
- I can't fight this.
- Bununla mücadele edemem.
- I'm fighting.
- Ben mücadele ediyorum.
- You have to fight against this other woman.
- Bu öteki kadınla mücadele etmelisin.
- Layla couldn't fight anymore.
- Leyla artık mücadele edemedi.
- I'll help you fight Tom.
- Tom'la mücadele etmene yardım edeceğim.
- Tom wanted to fight.
- Tom mücadele etmek istedi.
- We'll fight to the last.
- Sonuna kadar mücadele edeceğiz.
- What's the point of fighting it?
- Onunla mücadele etmenin ne anlamı var?
- We'll fight to the last.
- Biz sonuna kadar mücadele edeceğiz.
- We will fight to the last.
- Biz sonuna kadar mücadele edeceğiz.
- The government and industry are cooperating to fight pollution.
- Hükümet ve endüstri çevre kirliliğiyle mücadele etmek için işbirliği yapıyor.
- Tom is ready to fight.
- Tom mücadele etmek için hazırdır.
- Tom must've put up a fight.
- Tom mücadele etmiş olmalı.
- The fish fought hard.
- Balıklar çok mücadele etti.
- I fought against sleep.
- Uykuya karşı mücadele ettim.
- We have no choice but to fight.
- Mücadele etmekten başka çaremiz yok.
- Angels watch from above as men fight amongst themselves.
- İnsanlar kendi aralarında mücadele ederken melekler yukarıdan izlerler.
- We must do everything we can to fight oppression wherever it occurs.
- Nerede olursa olsun baskıyla mücadele etmek için elimizden gelen her şeyi yapmak zorundayız.
- I can still fight.
- Hala mücadele edebilirim.
- We must fight for our democracy.
- Demokrasimiz için mücadele etmeliyiz.
- Tom didn't put up a fight.
- Tom mücadele etmedi.
- She didn't want to fight no more.
- Artık mücadele etmek istemiyordu.
- We'll fight.
- Biz mücadele edeceğiz.
- She was trying to fight her mother.
- Annesiyle mücadele etmeye çalışıyordu.
- We're fighting for our lives.
- Hayatımız için mücadele ediyoruz.
- What doctors should do is to save lives and fight against death.
- Doktorların yapması gereken şey hayatları kurtarmak ve ölüme karşı mücadele etmek.
- Tom plans to fight.
- Tom mücadele etmeyi planlıyor.
- Fight and over-struggle!
- Savaşın ve aşırı mücadele edin!
- They went on fighting the fire at the risk of their lives.
- Hayatlarını tehlikeye atarak yangınla mücadele etmeye devam ettiler.
Show More (218)
|
| 4 |
fight |
mücadele |
n. |
|
- Seen in relation to what the Commission proposed, the fight against poverty is being undermined.
- Komisyon'un önerisine bakıldığında, yoksullukla mücadele baltalanmaktadır.
- Finally, let us look at the fight against corruption and crime.
- Son olarak, yolsuzluk ve suçla mücadeleye bakalım.
- That day is the point of reference for the worldwide fight against so-called international terrorism.
- O gün, sözde uluslararası terörizme karşı dünya çapında verilen mücadelenin referans noktasıdır.
- Will this agreement make the fight against organised crime more effective?
- Bu anlaşma organize suçlarla mücadeleyi daha etkin hale getirecek mi?
- The fight against terrorism and against the proliferation of weapons of mass destruction is vital.
- Terörizm ve kitle imha silahlarının yayılmasına karşı mücadele hayati önem taşımaktadır.
- Although stability is necessary, the fight against deflation and for growth is equally essential.
- Her ne kadar istikrar gerekli olsa da deflasyonla mücadele ve büyüme de aynı derecede önemlidir.
- Thanks to the excellent Schmid report, which I endorse, our fight in this area is only just beginning.
- Desteklediğim mükemmel Schmid raporu sayesinde bu alandaki mücadelemiz daha yeni başlıyor.
- This document addresses both the fight against poverty and improvement in infrastructure.
- Bu belge hem yoksullukla mücadeleye hem de altyapının iyileştirilmesine yöneliktir.
- I believe that it is also important for this report to be adequate in terms of the fight against discrimination.
- Bu raporun ayrımcılıkla mücadele açısından da yeterli olmasının önemli olduğuna inanıyorum.
- This is another important tool in the fight against illegal immigration.
- Bu, yasadışı göçle mücadelede bir başka önemli araçtır.
- The European Union is making progress in the fight against serious crime.
- Avrupa Birliği ciddi suçlarla mücadelede ilerleme kaydetmektedir.
- The real fight for democracy and against oppression and terrorism begins, of course, here.
- Demokrasi için, baskı ve terörizme karşı gerçek mücadele elbette burada başlıyor.
- I would like to remind you of the current situation as regards the fight against marine pollution.
- Deniz kirliliğiyle mücadele konusunda mevcut durumu hatırlatmak isterim.
- This is one of the costs of a genuinely effective fight against terrorism.
- Bu, terörizme karşı gerçekten etkili bir mücadelenin maliyetlerinden biridir.
- This time the European Union has demonstrated that we have taken the fight against marine pollution seriously.
- Bu kez Avrupa Birliği olarak deniz kirliliğiyle mücadeleyi ciddiye aldığımızı gösterdik.
- This is taking matters too far, and by doing so we would also lose our allies in the fight against tobacco.
- Bu çok ileri bir adımdır ve böyle yaparak tütünle mücadelede müttefiklerimizi de kaybetmiş oluruz.
- Their contribution to the fight against the disease was equally valid.
- Hastalıkla mücadeleye katkıları da aynı derecede geçerlidir.
- The fight against organised crime and drugs also requires us to work together to a greater extent.
- Organize suç ve uyuşturucuyla mücadele de daha fazla birlikte çalışmamızı gerektiriyor.
- Only fishermen themselves and their fight can reverse these policies and prevent their extermination.
- Sadece balıkçıların kendileri ve mücadeleleri bu politikaları tersine çevirebilir ve yok olmalarını önleyebilir.
- Our fight for security cannot and must not call freedom into question.
- Güvenlik için verdiğimiz mücadele özgürlüğün sorgulanmasına yol açamaz ve açmamalıdır.
- Secondly, education, in particular, is a very important instrument in the fight against poverty.
- İkinci olarak özellikle eğitim, yoksullukla mücadelede çok önemli bir araçtır.
- The only way out is for them to join forces and step up their fight against this policy.
- Tek çıkış yolu, güçlerini birleştirmeleri ve bu politikaya karşı mücadelelerini arttırmalarıdır.
- We are losing the battle but we must not give up the fight.
- Savaşı kaybediyoruz ama mücadeleden vazgeçmemeliyiz.
- They also debated the need for further action to continue the fight against climate change.
- Toplantıda ayrıca iklim değişikliğiyle mücadelenin sürdürülmesi için daha fazla adım atılması gerektiği de tartışıldı.
- The first is the fight against the financing of terrorism, which is much more complex.
- Birincisi, çok daha karmaşık olan terörizmin finansmanıyla mücadeledir.
- First and foremost, we must wage a relentless fight against doping.
- Her şeyden önce dopinge karşı amansız bir mücadele yürütmeliyiz.
- The EU must not stoke up the fight for the blue gold.
- AB mavi altın için mücadeleyi körüklememelidir.
- Summits should do more than simply pay lip service to the global fight against poverty and hunger.
- Bütçeler yoksulluk ve açlıkla küresel mücadeleye sözde destek vermekten daha fazlasını yapmalıdır.
- No we have not given up the fight for a drugs-free Europe.
- Hayır, uyuşturucusuz bir Avrupa için mücadeleden vazgeçmiş değiliz.
- They began to talk there less about this policy and more about the fight against illegal immigration.
- Orada bu politikadan çok yasadışı göçle mücadele hakkında konuşmaya başladılar.
- Our joint fight has resulted in one applicant country after another abolishing the death penalty.
- Ortak mücadelemiz, başvuran ülkelerin birbiri ardına ölüm cezasını kaldırmasıyla sonuçlandı.
- In the fight against poverty, there is the risk of Member States duplicating their efforts.
- Yoksullukla mücadelede Üye Devletlerin çabalarını tekrarlama riski bulunmaktadır.
- If the fight against poverty and food insecurity is to succeed, it cannot be left up to the business community.
- Eğer yoksulluk ve gıda güvensizliği ile mücadele başarıya ulaşacaksa, bu iş dünyasına bırakılamaz.
- We in the Committee on Industry, External Trade, Research and Energy have fought hard with the Council.
- Biz Sanayi, Dış Ticaret, Araştırma ve Enerji Komitesi olarak Konsey ile sıkı bir mücadele verdik.
- That applies not least in the fight against international terrorism and in our efforts to reduce poverty in the world.
- Bu sadece uluslararası terörizmle mücadele ve dünyadaki yoksulluğu azaltma çabalarımız için de geçerli değildir.
- They stand in the way of any development and of any fight against poverty.
- Her türlü kalkınmanın ve yoksullukla mücadelenin önünde duruyorlar.
- I personally am prepared to take this fight to the bitter end.
- Ben şahsen bu mücadeleyi sonuna kadar götürmeye hazırım.
- The fight against illegal immigration requires the regulation of legal immigration.
- Yasadışı göçle mücadele yasal göçün düzenlenmesini gerektirir.
- The fight against poverty and famine in the developing countries requires various initiatives in order to succeed.
- Gelişmekte olan ülkelerde yoksulluk ve açlıkla mücadelenin başarıya ulaşması için çeşitli girişimler gerekiyor.
- We must secure international agreements on environmental protection and the fight against deadly diseases.
- Çevrenin korunması ve ölümcül hastalıklarla mücadele konusunda uluslararası anlaşmaları güvence altına almalıyız.
- This is how our collective, global fight will achieve its goal.
- Kolektif, küresel mücadelemiz bu şekilde amacına ulaşacaktır.
- We trust the new Treaty will give a stronger legal basis to the fight against violence.
- Yeni Antlaşmanın şiddetle mücadeleye daha güçlü bir yasal dayanak sağlayacağına inanıyoruz.
- In the fight for the abolition of the death penalty, we must take our stance on a shared moral basis.
- İdam cezasının kaldırılması için verilen mücadelede duruşumuzu ortak bir ahlaki temele dayandırmalıyız.
- However, the fight should not lead to a lack of security, social dumping and environmental pollution in ports.
- Ancak bu mücadele limanlarda güvenlik eksikliğine, sosyal dampinge ve çevre kirliliğine yol açmamalıdır.
- Lifelong learning is essential in the fight against unemployment and exclusion.
- Hayat boyu öğrenme, işsizlik ve dışlanma ile mücadelede çok önemlidir.
- Both instruments are essential in the fight against drugs and organised crime.
- Her iki araç da uyuşturucu ve organize suçlarla mücadelede büyük önem taşımaktadır.
- This fight is not limited to what appears in the television pictures, whether they be from Al Jazeera or from CNN.
- Bu mücadele, ister El Cezire'den ister CNN'den olsun, televizyon görüntülerinde görünenlerle sınırlı değildir.
- We have already made some headway in the fight against fraud.
- Sahtekarlıkla mücadelede zaten bir miktar ilerleme kaydettik.
- It coordinates the criminal prosecution authorities in the fight against organised crime.
- Organize suçlarla mücadelede cezai kovuşturma makamlarını koordine eder.
- Allow me also to mention the EU's efforts in the fight against poverty and disease in the developing countries.
- AB'nin gelişmekte olan ülkelerde yoksulluk ve hastalıklarla mücadele alanındaki çabalarına da değinmeme izin verin.
- The fight against these subsidies appeared to be a hopeless task.
- Bu teşviklere karşı mücadele umutsuz bir görev gibi görünüyordu.
- The fight against illegal immigration requires the regulation of legal immigration.
- Yasadışı göçle mücadele yasal göçün düzenlenmesini gerektirmektedir.
- Our approach, how we plan to step up our fight against these new threats, is also being tested.
- Bu yeni tehditlere karşı mücadelemizi nasıl arttırmayı planladığımıza dair yaklaşımımız da test ediliyor.
- International aid must be strengthened urgently in the fight against HIV-AIDS.
- HIV-AIDS ile mücadelede uluslararası yardım acilen güçlendirilmelidir.
- The fight against the terrorist criminal infrastructure must be our top priority.
- Terörist suç altyapısına karşı mücadele en önemli önceliğimiz olmalıdır.
- It is related to immigration, the fight against illegal immigration, the fight against crime, and asylum seekers.
- Bu konu göç, yasadışı göçle mücadele, suçla mücadele ve sığınmacılarla ilgilidir.
- Success can only be guaranteed through long-term support by the governments committed to this fight.
- Başarı ancak bu mücadeleye kendini adamış hükûmetlerin uzun vadeli desteği ile garanti altına alınabilir.
- To underpin their commitment, the Council developed common objectives in the fight against poverty and social exclusion.
- Konsey, taahhütlerini desteklemek için yoksulluk ve sosyal dışlanma ile mücadelede ortak hedefler geliştirmiştir.
- No, we cannot, but for this very reason we must continue the fight with renewed energy.
- Hayır, yapamayız, ancak tam da bu nedenle mücadeleye yenilenmiş bir enerjiyle devam etmeliyiz.
- The heading of the report says that the fight against infectious diseases contributes to poverty reduction.
- Raporun başlığında bulaşıcı hastalıklarla mücadelenin yoksulluğun azaltılmasına katkıda bulunduğu belirtiliyor.
- People have actually lost their lives in the fight for democracy in Belarus.
- Belarus'ta demokrasi için verilen mücadelede insanlar hayatlarını kaybetti.
- There does not seem to be any emphasis on the fight against AIDS in the programme.
- Programda AIDS ile mücadeleye herhangi bir vurgu yok gibi görünüyor.
- In addition, there are also measures which must help in the fight against racism in the workplace.
- Ayrıca işyerinde ırkçılıkla mücadeleye yardımcı olması gereken tedbirler de bulunmaktadır.
- I believe that the joint investigation teams are a positive step in the fight against all kinds of organised crime.
- Ortak soruşturma ekiplerinin her türlü organize suçla mücadelede olumlu bir adım olduğuna inanıyorum.
- They stand in the way of any development and of any fight against poverty.
- Her türlü kalkınmanın ve yoksullukla mücadelenin önünde engel teşkil etmektedirler.
- As far as the Communist Party of Greece is concerned, it will be right on the front line of this fight.
- Yunanistan Komünist Partisi söz konusu olduğunda, bu mücadelenin ön saflarında yer alacaktır.
- I would like to stress one last point relating to the fight against terrorism and its funding.
- Terörizm ve finansmanıyla mücadeleye ilişkin son bir hususu vurgulamak istiyorum.
- The fight against poverty was given high priority throughout the chapters of the Plan of Implementation.
- Uygulama Planı'nın tüm bölümlerinde yoksullukla mücadeleye yüksek öncelik verilmiştir.
- The fight against poverty can only be won if we use natural resources in a responsible manner.
- Yoksullukla mücadele ancak doğal kaynakları sorumlu bir şekilde kullandığımız takdirde kazanılabilir.
- The real fight for democracy and against oppression and terrorism begins, of course, here.
- Demokrasi için, baskı ve terörizme karşı gerçek mücadele elbette burada başlar.
- Then there are, especially nowadays, parties which have made the fight against immigrants a priority in their programme.
- Öte yandan, özellikle bugünlerde, göçmenlerle mücadeleyi programlarının önceliği haline getiren partiler de var.
- This report refers to the fight against doping in sport.
- Bu rapor sporda dopinge karşı mücadeleye atıfta bulunmaktadır.
- Then there are, especially nowadays, parties which have made the fight against immigrants a priority in their programme.
- Bir de, özellikle bugünlerde, göçmenlerle mücadeleyi programlarının önceliği haline getiren partiler var.
- I am glad that the fight against racism is given an important place in the White Paper.
- Irkçılıkla mücadeleye Beyaz Kitapta önemli bir yer verilmesinden memnuniyet duyuyorum.
- The Council also committed itself to the fight against international terrorism.
- Konsey ayrıca uluslararası terörizmle mücadele konusunda da taahhütte bulundu.
- It has definitely helped the fight against fraud and in doing so has improved the workings of the internal market.
- Dolandırıcılıkla mücadeleye kesinlikle yardımcı olmuş ve bunu yaparken de iç pazarın işleyişini iyileştirmiştir.
- We have also fought a great deal over the term "co-regulation" .
- Ayrıca "ortak düzenleme" terimi üzerinde de büyük bir mücadele verdik.
- The fight against this type of crime therefore requires urgent action.
- Dolayısıyla bu tür suçlarla mücadele acil eylem gerektirmektedir.
- May I take this opportunity to thank everyone who has helped clear up and helped fight the floods.
- Bu vesileyle sellerin temizlenmesine ve selle mücadeleye yardımcı olan herkese teşekkür ederim.
- The fight against organised crime and drugs also requires us to work together to a greater extent.
- Organize suçlar ve uyuşturucu ile mücadele de daha fazla birlikte çalışmamızı gerektiriyor.
- There is, therefore, no incompatibility between the fight against unemployment and the proposal.
- Dolayısıyla işsizlikle mücadele ile teklif arasında bir uyumsuzluk söz konusu değildir.
- The truly tragic events of last week emphasise the importance of the fight against terrorism and organised crime.
- Geçtiğimiz hafta yaşanan gerçekten trajik olaylar, terörizm ve organize suçlarla mücadelenin önemini vurgulamaktadır.
- The Northern Dimension is furthermore concerned with the fight against poverty in the EU's neighbouring regions.
- Kuzey Boyutu ayrıca AB'nin komşu bölgelerindeki yoksullukla mücadele ile de ilgilidir.
- We are angry and we are extending our fight with the peoples against these policies.
- Öfkeliyiz ve bu politikalara karşı halklarla birlikte mücadelemizi genişletiyoruz.
- There is therefore no doubt as to the urgency of the global fight against Islamic terrorism.
- Bu nedenle İslami terörizme karşı küresel mücadelenin aciliyeti konusunda hiçbir şüphe yoktur.
- Worldwide burden sharing is necessary if we really want to make progress in the fight against climate change.
- İklim değişikliğiyle mücadelede gerçekten ilerleme kaydetmek istiyorsak dünya çapında yük paylaşımı gereklidir.
- As for the fight against fraud, I especially welcome the reference to the European Prosecutor.
- Dolandırıcılıkla mücadele konusunda, özellikle Avrupa Savcısına yapılan atfı memnuniyetle karşılıyorum.
- When democracies engage in such a fight, they must however show respect for human rights and legal principles.
- Ancak demokrasiler böyle bir mücadeleye giriştiklerinde insan haklarına ve hukuk ilkelerine saygı göstermelidirler.
- It is therefore crucial to make the fight for transparency and fairness part of our daily work.
- Bu nedenle şeffaflık ve adalet için mücadeleyi günlük çalışmalarımızın bir parçası haline getirmek çok önemlidir.
- Now it has come to be seen as a defining moment in the fight for sustainable development.
- Artık sürdürülebilir kalkınma mücadelesinde belirleyici bir an olarak görülmeye başlandı.
- We are also committed to the fight against poverty and social exclusion.
- Ayrıca yoksulluk ve sosyal dışlanma ile mücadele konusunda da kararlıyız.
- We have already made some headway in the fight against fraud.
- Dolandırıcılıkla mücadelede halihazırda bazı ilerlemeler kaydettik.
- This Parliament supports the United States and the international fight against terrorism.
- Bu Parlamento ABD'yi ve terörizme karşı uluslararası mücadeleyi desteklemektedir.
- The other pillar is an effective fight against illegal immigration.
- Diğer ayak ise yasadışı göçle etkin mücadeledir.
- The European Union bears a particular responsibility in the fight against racism and racial discrimination.
- Avrupa Birliği ırkçılık ve ırk ayrımcılığıyla mücadelede özel bir sorumluluk taşımaktadır.
- The creation of an International Criminal Court is central to this fight.
- Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kurulması bu mücadelenin merkezinde yer almaktadır.
- Now it has come to be seen as a defining moment in the fight for sustainable development.
- Şimdi sürdürülebilir kalkınma mücadelesinde belirleyici bir an olarak görülmeye başlandı.
- This is one of the costs of a genuinely effective fight against terrorism.
- Bu, terörizme karşı gerçekten etkili bir mücadelenin bedellerinden biridir.
- The fight against breast cancer is a public health priority.
- Meme kanserine karşı mücadele bir kamu sağlığı önceliğidir.
- The EU supports Russia wholeheartedly in its legitimate fight against terrorism, in Chechnya and elsewhere.
- AB, Çeçenistan'da ve diğer yerlerde terörizme karşı yürüttüğü meşru mücadelede Rusya'yı tüm kalbiyle desteklemektedir.
- This fight requires a holistic approach.
- Bu mücadele bütüncül bir yaklaşım gerektirmektedir.
- President Wade made express reference to his fight against the genital mutilation of women.
- Başkan Wade, kadınların sünnet edilmesine karşı verdiği mücadeleye açıkça atıfta bulundu.
- I can tell the Liberals that they will not be alone in this fight.
- Liberallere bu mücadelede yalnız olmayacaklarını söyleyebilirim.
- Our relations with third countries represent another important aspect of the fight against organised crime.
- Üçüncü dünya ülkeleriyle ilişkilerimiz, örgütlü suçlarla mücadelenin bir diğer önemli boyutunu teşkil etmektedir.
- It is a region which, for years, has required our support in the fight against fundamentalism and the drugs trade.
- Yıllardır köktendincilik ve uyuşturucu ticaretiyle mücadelede desteğimize ihtiyaç duyan bir bölgedir.
- Among the matters to which we must attach importance are the fight against poverty and better access to education.
- Önem vermemiz gereken konular arasında yoksullukla mücadele ve eğitime daha iyi erişim yer almaktadır.
- We witness the fight to preserve public services daily.
- Kamu hizmetlerini korumak için verilen mücadeleye her gün tanık oluyoruz.
- To this end, the Commission must make available financial resources that are appropriate to this fight.
- Bu amaçla Komisyon, bu mücadeleye uygun mali kaynakları hazır bulundurmalıdır.
- After all, the fight against racism, xenophobia and anti-semitism are core values of the EU Member States.
- Sonuçta ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve anti-semitizmle mücadele AB Üye Devletlerinin temel değerleridir.
- An approach strictly limited to criminal law cannot be considered sufficient in the fight against racism and xenophobia.
- Irkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadelede sadece ceza hukuku ile sınırlı bir yaklaşım yeterli görülemez.
- The fight against poverty was given high priority throughout the chapters of the Plan of Implementation.
- Uygulama Planının tüm bölümlerinde yoksullukla mücadeleye yüksek öncelik verilmiştir.
- That was evident in Bosnia and is now again evident in the fight against international terrorism.
- Bu durum Bosna'da açıkça görülmüştü ve şimdi de uluslararası terörizmle mücadelede tekrar görülüyor.
- The first is the fight against the financing of terrorism, which is much more complex.
- Birincisi, çok daha karmaşık olan terörizmin finansmanına karşı mücadeledir.
- Indeed, money is not the key factor in the fight against hunger.
- Gerçekten de açlıkla mücadelede kilit faktör para değildir.
- This Parliament supports the United States and the international fight against terrorism.
- Bu Parlamento, Amerika Birleşik Devletleri'ni ve terörle uluslararası mücadeleyi desteklemektedir.
- However, it requires multilateral cooperation in a global fight against terrorism.
- Bununla birlikte terörizme karşı küresel bir mücadelede çok taraflı iş birliğini gerektirmektedir.
- Since the events of 11 September, a special effort has been made in the fight against funding terrorism.
- 11 Eylül olaylarından bu yana terörizmin finansmanıyla mücadelede özel bir çaba sarf edilmektedir.
- The fight against violence was put on every country's agenda.
- Şiddetle mücadele her ülkenin gündemine girdi.
- What consequences does the fight against the shadow economy have for illegal immigration?
- Kayıt dışı ekonomiyle mücadelenin yasadışı göç açısından ne gibi sonuçları var?
- They began to talk there less about this policy and more about the fight against illegal immigration.
- Orada bu politikadan daha az, yasadışı göçle mücadeleden daha çok söz etmeye başladılar.
- However, it requires multilateral cooperation in a global fight against terrorism.
- Bununla birlikte, terörizme karşı küresel bir mücadelede çok taraflı işbirliğini gerektirmektedir.
- In the policy itself, the focus should be on the fight against human trafficking and illegal immigration.
- Politikanın kendisinde insan kaçakçılığı ve yasadışı göçle mücadeleye odaklanılmalıdır.
- What sort of a fight against discrimination is their policy, which spreads poverty, unemployment and illiteracy?
- Yoksulluğu, işsizliği ve cehaleti yayan bu politika nasıl bir ayrımcılıkla mücadele politikasıdır?
- This is a fight against terrorism, but we could employ diplomatic means to find a solution.
- Bu terörizme karşı bir mücadeledir, ancak bir çözüm bulmak için diplomatik yolları da kullanabiliriz.
- The rule of law and human rights must not be undermined in the process of carrying out this important fight.
- Bu önemli mücadelenin yürütülmesi sürecinde hukukun üstünlüğü ve insan hakları zedelenmemelidir.
- Fourthly, a common immigration policy must also be accompanied by a common fight against illegal immigration.
- Dördüncü olarak ortak bir göç politikasına yasadışı göçe karşı ortak bir mücadele de eşlik etmelidir.
- The European Union has a major role to play in this fight, as Minister Haarder has so skilfully illustrated.
- Bakan Haarder'in de ustalıkla ortaya koyduğu gibi, Avrupa Birliği'nin bu mücadelede oynayacağı önemli bir rol vardır.
- Another issue is the fight against various forms of violence against women.
- Bir diğer konu da kadınlara yönelik çeşitli şiddet türleriyle mücadeledir.
- Fight against organised crime should be strengthened, especially as regards trafficking of human beings.
- Özellikle insan ticareti konusunda olmak üzere, örgütlü suçlarla mücadele güçlendirilmelidir.
- Let us do everything possible to help the poorest countries fight poverty.
- En yoksul ülkelerin yoksullukla mücadelesine yardımcı olmak için mümkün olan her şeyi yapalım.
- The fight against drug abuse and the drug trade is important.
- Uyuşturucu kullanımı ve uyuşturucu ticareti ile mücadele önemlidir.
- This fight has the vote of the Communist Party of Greece.
- Bu mücadelede Yunanistan Komünist Partisi'nin oyu vardır.
- The Council also committed itself to the fight against international terrorism.
- Konsey ayrıca uluslararası terörizmle mücadele konusunda da taahhütte bulunmuştur.
- Amendment No 88 contains the word 'prostitution, and the fight against prostitution'.
- 88 No.lu Değişiklik 'fuhuş ve fuhuşla mücadele' kelimesini içermektedir.
- If the fight against poverty and food insecurity is to succeed, it cannot be left up to the business community.
- Yoksulluk ve gıda güvensizliği ile mücadele başarılı olacaksa, bu iş dünyasına bırakılamaz.
- This fight is about the inviolability of human life as the highest value in our democracy.
- Bu mücadele, demokrasimizdeki en yüksek değer olan insan hayatının dokunulmazlığı ile ilgilidir.
- Worldwide burden sharing is necessary if we really want to make progress in the fight against climate change.
- İklim değişikliği ile mücadelede gerçekten ilerleme kaydetmek istiyorsak dünya çapında yük paylaşımı gereklidir.
- The Northern Dimension is furthermore concerned with the fight against poverty in the EU's neighbouring regions.
- Kuzey Boyutu ayrıca AB'nin komşu bölgelerindeki yoksullukla mücadeleyle de ilgilenmektedir.
- As such, the Internet is a vital weapon in the fight for a better world.
- Bu nedenle İnternet daha iyi bir dünya için verilen mücadelede hayati bir silahtır.
- This directive is an important step forward in the fight against fraud.
- Bu direktif dolandırıcılıkla mücadelede ileriye doğru atılmış önemli bir adımdır.
- Fifthly, we must continue in our single-minded fight for human rights.
- Beşinci olarak, insan hakları konusundaki kararlı mücadelemize devam etmeliyiz.
- They also debated the need for further action to continue the fight against climate change.
- Ayrıca iklim değişikliğine karşı mücadelenin sürdürülmesi için daha fazla adım atılması gerektiği de tartışıldı.
- The European Union has a major role to play in this fight, as Minister Haarder has so skilfully illustrated.
- Bakan Haarder'in de ustalıkla ortaya koyduğu üzere, Avrupa Birliği'nin bu mücadelede oynayacağı önemli bir rol vardır.
- The fight against illegal immigration should be defending a legal European immigration policy.
- Yasadışı göçle mücadele, yasal bir Avrupa göç politikasını savunmak olmalıdır.
- They therefore play a decisive role in the fight to increase jobs and reduce unemployment.
- Bu nedenle istihdamı artırma ve işsizliği azaltma mücadelesinde belirleyici bir rol oynamaktadırlar.
- The fight against illegal immigration must clearly be based on the principle of zero tolerance.
- Yasadışı göçle mücadele açıkça sıfır tolerans ilkesine dayanmalıdır.
- The personal reason I referred to earlier has to do with the fights and experiences of that era.
- Daha önce bahsettiğim kişisel neden, o dönemin mücadeleleri ve deneyimleriyle ilgilidir.
- The fight against the terrorist criminal infrastructure must be our top priority.
- Terör suçu altyapısına karşı mücadele en önemli önceliğimiz olmalıdır.
- This fight is not a fight against Islam or its followers.
- Bu mücadele İslam'a veya onun takipçilerine karşı bir mücadele değildir.
- This fight is not a fight against Islam or its followers.
- Bu mücadele İslam'a ya da onun takipçilerine karşı bir mücadele değildir.
- It is still a hard fight to obtain greater transparency and supervision where the EIB is concerned.
- AYB söz konusu olduğunda daha fazla şeffaflık ve denetim elde etmek için hala zorlu bir mücadele veriliyor.
- The fight against corruption and criminality continues to be of fundamental importance.
- Yolsuzluk ve suçla mücadele temel önem taşımaya devam etmektedir.
- Your agenda mentions immigration for humanitarian reasons and the fight against illegal immigration.
- Gündeminizde insani nedenlerle göçten ve yasadışı göçle mücadeleden bahsediliyor.
- The fight against illegal immigration also requires an effort at European level.
- Yasadışı göçle mücadele de Avrupa düzeyinde bir çaba gerektirmektedir.
- It is still a hard fight to obtain greater transparency and supervision where the EIB is concerned.
- AYB söz konusu olduğunda daha fazla şeffaflık ve denetim elde etmek için hala zorlu bir mücadele verilmektedir.
- No, we have not given up the fight for a drug-free Europe.
- Hayır, uyuşturucusuz bir Avrupa için mücadeleden vazgeçmiş değiliz.
- Furthermore, our fight for security cannot and must not undermine freedom.
- Ayrıca, güvenlik için verdiğimiz mücadele özgürlüğün altını oyamaz ve oymamalıdır.
- That would seriously hamper the fight against VAT fraud.
- Bu durum KDV dolandırıcılığıyla mücadeleyi ciddi şekilde sekteye uğratacaktır.
- But how else is this fight best fought, if not through democracy?
- Ancak bu mücadele demokrasi yoluyla değilse başka nasıl yapılabilir?
- The fight against corruption and criminality continues to be of fundamental importance.
- Yolsuzluk ve suçlulukla mücadele temel önem taşımaya devam etmektedir.
- The fight against racism and xenophobia is not a new concern of our institutions.
- Irkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadele kurumlarımız için yeni bir mesele değildir.
- To this end, the Commission must make available financial resources that are appropriate to this fight.
- Bu amaçla, Komisyon bu mücadeleye uygun mali kaynakları hazır bulundurmalıdır.
- There are numerous dimensions to the fight against racism at European level.
- Avrupa düzeyinde ırkçılıkla mücadelenin çok sayıda boyutu vardır.
- People have actually lost their lives in the fight for democracy in Belarus.
- Belarus'ta demokrasi mücadelesinde insanlar hayatlarını kaybetti.
- That applies not least in the fight against international terrorism and in our efforts to reduce poverty in the world.
- Bu durum en azından uluslararası terörizmle mücadele ve dünyadaki yoksulluğu azaltma çabalarımız için de geçerlidir.
- You are right, the fight against fraud is never sufficiently well developed.
- Haklısınız, dolandırıcılıkla mücadele hiçbir zaman yeterince gelişmemiştir.
- One fundamental element is the fight against child labour.
- Temel unsurlardan biri de çocuk işçiliğiyle mücadeledir.
- What will we do as regards the Iranians and their fight against the mullah regime?
- İranlılar ve onların molla rejimine karşı mücadelesi konusunda ne yapacağız?
- Without blinking the Prime Minister, the Danish President-in-Office, talks about a strengthened fight against terrorism.
- Danimarka Dönem Başkanı Başbakan gözünü kırpmadan terörizme karşı güçlendirilmiş bir mücadeleden bahsediyor.
- Such action shall cover the fight against the major health scourges.
- Bu tür bir eylem, başlıca sağlık sorunlarına karşı mücadeleyi de kapsamalıdır.
- The fight for human rights is seemingly strongest when solemn speeches have to be made.
- İnsan hakları için verilen mücadelenin en güçlü olduğu zamanlar, ciddi konuşmaların yapılması gereken zamanlardır.
- This fight for truth is a war that is just starting.
- Hakikat uğruna verilen bu mücadele yeni başlayan bir savaştır.
- This fight for truth is a war that is just starting.
- Bu hakikat mücadelesi yeni başlayan bir savaş.
- She intends to put up a mild fight and then give in.
- Hafif bir mücadele verip sonra pes etmeyi planlıyor.
- This fight for truth is a war that is just starting.
- Asıl gerçeği arama mücadelesi daha yeni başlayan bir mücadele.
- It wasn't a fair fight.
- Bu adil bir mücadele değildi.
- Come and fight with us.
- Gel ve bizimle mücadele et.
- The fight for civil rights in the United States started in 1954, when the government said school had to be open to everyone.
- Amerika Birleşik Devletleri'nde sivil haklar için mücadele 1954 yılında, hükümetin okulların herkese açık olması gerektiğini söylemesiyle başladı.
- We fought hard for victory.
- Zafer için çok mücadele verdik.
- After a brief fight, they won.
- Kısa bir mücadele sonrası, onlar kazandı.
- It already faced a strong fight against the European Allies.
- Avrupalı Müttefiklere karşı çoktan güçlü bir mücadele başlamıştı.
- Have courage and fight.
- Cesur ol ve mücadele et.
- He believed that blacks could win their fight for equal rights without violence.
- O, siyahların şiddet olmaksızın eşit haklar için mücadelelerini kazanabileceklerine inanıyordu.
- We put up a good fight but we lost.
- İyi bir mücadele verdik ama kaybettik.
- Life is an eternal fight.
- Hayat sonsuz bir mücadeledir.
- The boxer had to lose weight for the championship fight.
- Boksör şampiyonluk mücadelesi için kilo vermek zorunda kaldı.
- After a brief fight, they won.
- Kısa bir mücadeleden sonra kazandılar.
- I'm ready to fight.
- Ben mücadeleye hazırım.
- Tom fought a good fight.
- Tom iyi bir mücadele verdi.
- Yoga can help you fight stress and stay fit and healthy.
- Yoga stresle mücadeleye ve formda ve sağlıklı kalmaya yardımcı olabilir.
- Tom was in a fight.
- Tom bir mücadele içindeydi.
- We put up a good fight, but lost anyway.
- İyi bir mücadele verdik ama yine de kaybettik.
- Fight with all your might.
- Tüm gücün ile mücadele et.
- Tom is losing the fight.
- Tom mücadeleyi kaybediyor.
- The fight begins now.
- Mücadele şimdi başlıyor.
- The long fight ended in 1920.
- Uzun mücadele 1920'de sona erdi.
- We put up a good fight but we lost.
- Biz iyi bir mücadele sergiledik ama biz kaybettik.
- The hourglass will indicate the end of the fight.
- Kum saati, mücadelenin sonunu gösterecek.
- Don't give up the fight.
- Mücadeleyi bırakma.
- It was a good fight.
- O iyi bir mücadeleydi.
- We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war.
- Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz.
- The local population helps fight forest fires.
- Yerel halk, orman yangınlarıyla mücadeleye yardımcı olur.
- We've got a 13-hour fight ahead of us.
- Önümüzde 13 saatlik bir mücadelemiz var.
- He believed that blacks could win their fight for equal rights without violence.
- Siyahların eşit haklar için verdikleri mücadeleyi şiddet olmadan kazanabileceklerine inanıyordu.
- Don't give up the fight.
- Mücadeleden vazgeçme.
- It was a fair fight.
- O adil bir mücadeleydi.
- The fight continues!
- Mücadele devam ediyor!
- The fight continues.
- Mücadele devam ediyor.
- It was just a fight.
- Sadece bir mücadeleydi.
- We've got a 13-hour fight ahead of us.
- Önümüzde 13 saatlik bir mücadele var.
- The local population helps fight forest fires.
- Yerel halk orman yangınlarıyla mücadeleye yardım ediyor.
- Tom helped fight the fire.
- Tom yangınla mücadeleye yardım etti.
Show More (209)
|
| 5 |
fight |
kavga |
n. |
|
- When there is a fight, they clash with one another.
- Kavga olduğunda birbirleriyle çatışırlar.
- Once two sides want to fight, nothing can stop them.
- İki taraf bir kez kavga istediler mi, onları hiçbir şey durduramaz.
- Tom had bruises all over his body after the fight.
- Kavgadan sonra Tom'un tüm vücudunda çürükler vardı.
- Tom was in a fight last night.
- Tom dün gece bir kavgaya karıştı.
- How did the fight start?
- Kavga nasıl başladı?
- You need to stop provoking fights with Tom.
- Tom'la kavga çıkarmayı bırakmalısın.
- Tom got into a fight with Mary's brother and broke his nose.
- Tom Mary'nin erkek kardeşiyle bir kavgaya karıştı ve burnunu kırdı.
- He definitely wanted to start a fight.
- Kesinlikle bir kavga başlatmak istedi.
- That fight happened three weeks ago.
- Bu kavga üç hafta önce oldu.
- If a fight is inevitable, you have to strike first.
- Eğer kavga kaçınılmazsa, önce sen vurmalısın.
- I was just trying to stop the fight.
- Kavgayı durdurmaya çalışıyordum yalnızca.
- The whole night was ruined by the fight between Tom and Mary.
- Bütün gece Tom ve Mary arasındaki kavga yüzünden mahvoldu.
- Tom wasn't the one who started the fight.
- Kavgayı başlatan kişi Tom değildi.
- Tom was in a fight.
- Tom bir kavgaya karıştı.
- The energy expended in a fight should be saved.
- Kavgada harcanan enerji tasarruf edilmeli.
- Tom was wounded in a street fight.
- Tom bir sokak kavgasında yaralandı.
- They were looking for a fight.
- Onlar kavga arıyordu.
- Their fight is nothing but an alpha male pissing contest.
- Onların kavgası alfa erkeğinin sidik yarışından başka bir şey değil.
- Tell me about your fight with Tom.
- Bana Tom'la kavgandan bahset.
- Don't let yourself be provoked into a fight.
- Kavgaya kışkırtılmanıza izin vermeyin.
- A crowd collected to watch the fight.
- Kavgayı izlemek için bir kalabalık toplandı.
- Layla's house became an arena for a fight to the death.
- Leyla'nın evi ölümüne bir kavga için bir arena haline geldi.
- Border fights were common.
- Sınır kavgaları yaygındı.
- I'm not looking for a fight.
- Kavga aramıyorum.
- There's going to be a major fight when I get home.
- Eve gittiğimde büyük bir kavga çıkacak.
- Tom is good at avoiding fights.
- Tom kavgalardan kaçınmakta iyidir.
- Did you have a fight with Tom?
- Tom'la kavga mı ettiniz?
- Tom and Mary got into a fight.
- Tom ve Mary bir kavgaya karıştı.
- Tom has always been the kind of guy who gets into fights.
- Tom her zaman kavgaya karışan insan türü olmuştur.
- Tom has never been in a fight.
- Tom hiç kavgaya karışmadı.
- We got into a fight.
- Bir kavgaya karıştık.
- Tom got into another fight.
- Tom başka bir kavgaya karıştı.
- There was a fight.
- Bir kavga vardı.
- He had bruises all over after the fight.
- Kavgadan sonra her yerinde çürükler vardı.
- Did you get in a fight with Tom?
- Tom'la bir kavgaya mı tutuştun?
- Tom and Mary laughed about the time they had a food fight.
- Tom ve Mary yemek kavgası yaptıkları zaman güldüler.
- Tom is looking for a fight.
- Tom bir kavga arıyor.
- If a fight is inevitable, you have to strike first.
- Kavga kaçınılmazsa ilk yumruğu sen atacaksın.
- Tom was the one who started the fight.
- Tom kavgayı başlatan kişiydi.
- I'm ready for the fight.
- Ben kavga için hazırım.
- Did you hear about Tom's fight with Mary?
- Tom'un Mary ile olan kavgasını duydun mu?
- I got in a fight with Tom last night.
- Dün gece Tom'la bir kavgaya giriştim.
- The hockey referee intervened to stop the fight.
- Hokey hakemi kavgayı durdurmak için araya girdi.
- They wanted a fight.
- Onlar kavga istiyordu.
- Did you and Joan have a fight?
- Joan'la kavga mı ettiniz?
- People like Tom often get into fights.
- Tom gibi insanlar sık sık kavgaya karışır.
- Enough, stop this fight!
- Yeter, kesin şu kavgayı!
- Tom was wounded in the fight.
- Tom kavgada yaralandı.
- Tom got into a fight with someone at the bar.
- Tom barda birileriyle kavgaya tutuştu.
- Tom wants a fight.
- Tom kavga istiyor.
- Tom started a fight with Mary.
- Tom, Mary ile bir kavga başlattı.
- Did you and Tom have a fight?
- Tom'la kavga mı ettiniz?
- Tom tried to provoke a fight.
- Tom kavga çıkarmaya çalıştı.
- Tom had no chance to win that fight.
- Tom'un bu kavgayı kazanma şansı yoktu.
- I'm ready to fight.
- Ben kavgaya hazırım.
- It wasn't me who started the fight.
- Kavgayı başlatan ben değildim.
- I want you to call off the fight.
- Kavgayı bitirmeni istiyorum.
- We're prepared for a fight.
- Kavgaya hazırız.
- There was a fight.
- Bir kavga oldu.
- Was there a fight?
- Kavga mı çıktı?
- I don't remember how the fight started.
- Kavganın nasıl başladığını hatırlamıyorum.
- We were supposed to sit together during the fight.
- Kavga sırasında birlikte oturmamız gerekiyordu.
- The fight was started by Tom.
- Kavgayı Tom başlattı.
- Tell me about your fight with Tom.
- Tom'la olan kavgandan bahset.
- The fight didn't last long.
- Kavga uzun sürmedi.
- He was killed in the fight.
- Kavgada öldürüldü.
- We've been told that you were the one who started the fight.
- Bize kavgayı başlatan kişinin sen olduğu söylendi.
- I was the one who started the fight.
- Kavgayı başlatan bendim.
- Do you want to fight?
- Kavga mı etmek istiyorsun?
- Try to avoid getting into a fight.
- Kavgaya girmekten kaçınmaya çalış.
- I got into a fight.
- Bir kavgaya karıştım.
- Tom and Mary seem to be in the middle of a fight.
- Tom ve Mary bir kavganın ortasında gibi görünüyorlar.
- You mean you didn't see the fight?
- Yani kavgayı görmediniz mi?
- What was the fight all about?
- Kavga ne hakkındaydı?
- The fight continues.
- Kavga devam ediyor.
- It was a fair fight.
- Adil bir kavgaydı.
- Did you have a fight with Ken?
- Ken'le kavga mı ettiniz?
- What was the fight about?
- Kavga ne hakkındaydı?
- We got into a fight last week.
- Geçen hafta bir kavgaya karıştık.
- A fight broke out between Dan and Linda.
- Dan ve Linda arasında bir kavga patlak verdi.
- The fight is over.
- Kavga sona erdi.
- Tom got into a fight at school today.
- Tom bugün okulda bir kavgaya karıştı.
- The bartender came out from behind the counter to stop the fight.
- Barmen kavgayı durdurmak için tezgahın arkasından çıktı.
- Tom wasn't hurt in the fight.
- Kavgada Tom'un canı yanmadı.
- Tom jumped into the fight.
- Tom kavgaya atladı.
- What did you two get into a fight about?
- Siz ikiniz ne için kavgaya tutuştunuz?
- Tom jumped into the fight.
- Tom kavgaya daldı.
- Tom didn't want to get involved in the fight, but he had no choice.
- Tom kavgaya karışmak istemiyordu, fakat başka seçeneği yoktu.
- I've never been in a fight.
- Hiç kavgaya karışmadım.
- A fight broke out between Dan and Linda.
- Dan ve Linda arasında bir kavga çıktı.
- The fight began with the rapid exchange of blows.
- Kavga karşılıklı yumruklaşmalarla başladı.
- No wedding would be complete without a fight.
- Hiçbir düğün kavga olmadan tamamlanmazdı.
- Tom has always been the kind of guy who gets into fights.
- Tom her zaman kavga çıkaran bir adam olmuştur.
- I got into another fight today.
- Bugün başka bir kavgaya karıştım.
- Tom certainly made no attempt to stop the fight.
- Tom kesinlikle kavgayı durdurmak için hiçbir girişimde bulunmadı.
- I don't want to have this fight.
- Bu kavgayı yapmak istemiyorum.
- Tom wasn't the one who started the fight.
- Kavgayı başlatan Tom değildi.
- You should avoid getting into a fight.
- Bir kavgaya karışmaktan kaçınmalısın.
- The dead man was involved in a fight.
- Ölen adam bir kavgaya karışmıştı.
- This isn't your fight.
- Bu senin kavgan değil.
- Tom certainly looks like he wants to start a fight.
- Tom kesinlikle bir kavga başlatmak istiyor gibi görünüyor.
- No wedding would be complete without a fight.
- Hiçbir düğün kavgasız olmaz.
- Tom won the fight.
- Kavgayı Tom kazandı.
- They wanted a fight.
- Kavga istiyorlardı.
- You're the one who picked the fight.
- Kavgayı başlatan sensin.
- The argument ended in a fight.
- Tartışma kavga ile sona erdi.
- It's Tom's fight.
- Tom'un kavgası.
- We've been told that you were the one who started the fight.
- Bize kavgayı başlatanın sen olduğun söylendi.
- Did you get in a fight with Tom?
- Tom'la bir kavgaya karıştın mı?
- Tom was in a fight last night and lost a few teeth.
- Tom dün gece bir kavgaya karıştı ve birkaç dişini kaybetti.
- He was looking for a fight.
- O, kavga arıyordu.
- Tom was knifed in a street fight.
- Tom bir sokak kavgasında bıçaklandı.
- Tom and Mary laughed about the time they had a food fight.
- Tom ve Mary yemek kavgası yaptıkları zamanları düşünüp güldüler.
- The fight had settled nothing.
- Kavga hiçbir şeyi çözmedi.
- The whole night was ruined by the fight between Tom and Mary.
- Bütün gece Tom ve Mary arasındaki kavgayla mahvoldu.
- Have you been in a fight?
- Kavgaya karıştın mı?
- It was just a fight.
- Sadece bir kavgaydı.
- Tom started a fight with Mary.
- Tom Mary ile kavgaya başladı.
- Did you hear about Tom's fight with Mary?
- Tom'un Mary ile kavgasını duydun mu?
- I prefer to see movies without fights.
- Kavgasız film izlemeyi tercih ederim.
- There's going to be a major fight when I get home.
- Eve döndüğümde büyük bir kavga olacak.
- Tom tried to provoke a fight.
- Tom bir kavgayı kışkırtmaya çalıştı.
- Let the fight begin.
- Kavga başlasın.
- Tom is good at avoiding fights.
- Tom kavgadan kaçınmakta iyidir.
- If a fight is inevitable, you have to strike first.
- Eğer kavga kaçınılmazsa, önce sen saldırmalısın.
- What was the fight all about?
- Kavga neyle ilgiliydi?
- You're the one who started the fight.
- Kavgayı başlatan sensin.
- The bartender came out from behind the counter to stop the fight.
- Barmen, kavgayı durdurmak için tezgahın arkasından çıktı.
- They were looking for a fight.
- Kavga arıyorlardı.
- Was there a fight?
- Bir kavga var mıydı?
- How did the fight begin?
- Kavga nasıl başladı?
- I've never lost a fight.
- Ben hiç kavga kaybetmedim.
- He was looking for a fight.
- Kavga arıyordu.
- I don't want to have this fight.
- Bunun kavgasını yapmak istemiyorum.
- I don't want to start a fight.
- Bir kavga başlatmak istemiyorum.
- I'm not having this fight again.
- Bu kavgayı tekrar yapmayacağım.
- We're not afraid of a fight.
- Kavgadan korkmuyoruz.
- Who started the fight?
- Kavgayı kim başlattı?
- That fight happened three weeks ago.
- O kavga üç hafta önce oldu.
- Tom is looking for a fight.
- Tom kavga arıyor.
- I saw a fight.
- Bir kavga gördüm.
- Did you and Mary have a fight?
- Sen ve Mary kavga mı ettiniz?
- Do you think a fight will transpire after school today?
- Sence bugün okuldan sonra bir kavga çıkar mı?
- Tom was the one who started the fight.
- Kavgayı başlatan Tom'du.
- Did you really have a fight with Tom?
- Tom'la gerçekten kavga mı ettiniz?
- I saw the fight.
- Kavgayı gördüm.
- I don't like fights.
- Kavgaları sevmem.
- I got into a fight at school yesterday.
- Dün okulda bir kavgaya karıştım.
- Are you two having a fight?
- Siz ikiniz kavga mı ediyorsunuz?
- Tom wasn't hurt in the fight.
- Tom kavgada yaralanmadı.
- People like Tom often get into fights.
- Tom gibi insanlar sık sık kavgaya karışırlar.
- Tom wasn't wounded in the fight.
- Tom kavgada yara almadı.
- The boy lost his ear in a street fight.
- Çocuk bir sokak kavgasında kulağını kaybetti.
- Tom watched the fight from a safe distance.
- Tom kavgayı güvenli bir mesafeden izledi.
- Jim was able to hold back his anger and avoid a fight.
- Jim, öfkesini dizginlemeyi başardı ve kavgayı önledi.
- He was wounded in the fight.
- O, kavgada yaralandı.
- Tom and Mary got into a terrible fight.
- Tom ve Mary korkunç bir kavgaya tutuştular.
- Tom picked the fight.
- Tom kavgayı seçti.
- The fight resulted in several arrests.
- Kavga birkaç tutuklamayla sonuçlandı.
- Enough, stop this fight!
- Yeter artık, kesin bu kavgayı!
- The street fight was interrupted with a hail of gunfire.
- Sokak kavgası silah sesleriyle kesildi.
- I want to know who started the fight.
- Kavgayı kimin başlattığını bilmek istiyorum.
- Did you have another fight with Tom?
- Tom'la yine kavga mı ettiniz?
- If a fight is inevitable, you have to strike first.
- Kavga kaçınılmazsa ilk vuran sen olmalısın.
- We haven't yet begun to fight.
- Daha kavgaya başlamadık.
- Dan started a fight with Matt.
- Dan Matt ile kavgaya başladı.
- Thus we were urged into a fight.
- Böylece kavgaya sürüklendik.
- The fight lasted three seconds.
- Kavga üç saniye sürdü.
- Did you and Tom have a fight?
- Sen ve Tom kavga mı ettiniz?
- How did Tom get into a fight?
- Tom nasıl kavgaya karıştı?
- Tom came here today looking to start a fight.
- Tom bugün buraya kavga çıkarmak için geldi.
- Tom got his nose broken in a fight.
- Tom bir kavgada burnunu kırdı.
- Their fight is nothing but an alpha male pissing contest.
- Onların kavgası, bir alfa erkeğin sidik yarışından başka bir şey değildir.
- You mean you didn't see the fight?
- Sen kavgayı görmediğini mi kastediyorsun?
- What was the fight over?
- Kavga ne içindi?
- The referee stopped the fight.
- Hakem kavgayı durdurdu.
- It wasn't really a fight.
- Gerçek bir kavga değildi.
- Layla wasn't leaving Fadil without a fight.
- Layla, Fadıl'ı kavgasız bir şekilde bırakmayacaktı.
- They had a pillow fight.
- Onlar bir yastık kavgası yaptılar.
- Tom didn't want to get involved in the fight, but he had no choice.
- Tom kavgaya karışmak istemedi ama başka seçeneği yoktu.
- It was just a stupid fight about something that didn't matter.
- Önemli olmayan bir şey hakkında aptalca bir kavgaydı.
- It was a good fight.
- İyi bir kavgaydı.
Show More (180)
|
| 6 |
fight |
dövüşmek |
v. |
|
- Do you really want to fight?
- Gerçekten dövüşmek ister misin?
- I'm not ready to fight.
- Ben dövüşmeye hazır değilim.
- I can teach you how to fight.
- Sana nasıl dövüşeceğini öğretebilirim.
- I think we should stay and fight.
- Kalmamız ve dövüşmemiz gerektiğini düşünüyorum.
- I will fight you.
- Seninle dövüşeceğim.
- We got into a fight.
- Biz dövüştük.
- They decided to fight mano-a-mano.
- Teke tek dövüşmeye karar verdiler.
- We're ready to fight.
- Dövüşmeye hazırız.
- They were fighting.
- Onlar dövüşüyordu.
- Tom and Mary sometimes fight.
- Tom ve Mary bazen dövüşür.
- I hate to fight.
- Ben dövüşmekten nefret ederim.
- They were fighting.
- Dövüşüyorlardı.
- Are they going to fight?
- Onlar dövüşecek mi?
- You two fight it out.
- Siz ikiniz bunu dışarıda dövüşerek çözün.
- I'll keep fighting until somebody defeats me.
- Biri beni yenene kadar dövüşmeye devam edeceğim.
- How often do you and Tom fight?
- Sen ve Tom ne sıklıkla dövüşüyorsunuz?
- I have to fight.
- Dövüşmek zorundayım.
- They refused to fight.
- Onlar dövüşmeyi reddetti.
- No one wants to fight.
- Hiç kimse dövüşmek istemiyor.
- First they ignore you, then they laugh at you, then they fight you, then you win.
- Önce seni görmezden gelirler, sonra sana gülerler, sonra seninle dövüşürler, sonra sen kazanırsın.
- I was the one who started the fight.
- Dövüşmeye başlayan kişi bendim.
- I'll help you fight them.
- Onlarla dövüşmene yardım edeceğim.
- He did not really want to fight at all.
- Gerçekten hiç dövüşmek istemiyordu.
- Tom suddenly stopped fighting.
- Tom aniden dövüşmeyi bıraktı.
- The man who runs may fight again.
- Kaçan adam tekrar dövüşebilir.
- We used to fight.
- Biz dövüşürdük.
- Tom isn't afraid to fight.
- Tom dövüşmekten korkmuyor.
- Red Mulligan has announced that he'll fight Rocky Luciano next month.
- Red Mulligan gelecek ay Rocky Luciano ile dövüşeceğini açıkladı.
- Has Tom been fighting with Mary?
- Tom Mary ile dövüşüyor mu?
- Tom didn't want to fight.
- Tom dövüşmek istemedi.
- Tom and Mary were fighting.
- Tom ve Mary dövüşüyordu.
- I don't like fighting.
- Ben dövüşmeyi sevmiyorum.
- Do you want to fight?
- Dövüşmek mi istiyorsun?
- Tom has been fighting with Mary.
- Tom Mary ile dövüşüyor.
- That's the reason we need to fight.
- Dövüşmek istememizin nedeni o.
- I do not want to fight Theodore Roosevelt.
- Theodore Roosevelt'le dövüşmek istemiyorum.
- That's the reason we have to fight.
- Dövüşmek zorunda olmamızın nedeni bu.
- We like to fight.
- Biz dövüşmeyi severiz.
- Listen, I don't want to fight.
- Dinle, dövüşmek istemiyorum.
- Can you teach me how to fight?
- Bana nasıl dövüşüleceğini öğretebilir misin?
- You shall fight to the death.
- Ölümüne dövüşeceksiniz.
- I'm not here to fight.
- Dövüşmek için burada değilim.
- Tom fought well.
- Tom iyi dövüştü.
- Please don't fight.
- Lütfen dövüşmeyin.
- You wanna fight?
- Dövüşmek mi istiyorsun?
- Why do I have to fight?
- Neden dövüşmek zorundayım?
- Tom isn't strong enough to fight.
- Tom dövüşecek kadar güçlü değil.
- Tom can really fight.
- Tom gerçekten dövüşebiliyor.
- Tom wasn't fighting.
- Tom dövüşmüyordu.
- Tom can really fight.
- Tom gerçekten dövüşebilir.
- Tom wants to fight.
- Tom dövüşmek istiyor.
- I'm going to fight.
- Ben dövüşeceğim.
- They started fighting.
- Onlar dövüşmeye başladı.
- Tom knows better than to fight with you.
- Tom, seninle dövüşmeyecek kadar akıllıdır.
- How come Tom didn't fight?
- Nasıl oldu da Tom dövüşmedi?
- I'll fight anybody, anywhere, anytime.
- Herkesle, her yerde, her zaman dövüşürüm.
- Tom isn't fighting, is he?
- Tom dövüşmüyor, değil mi?
- Why do you guys always fight?
- Neden hep dövüşüyorsunuz?
- I couldn't fight him.
- Onunla dövüşemedim.
- That's the reason we must fight.
- Dövüşmek zorunda olmamızın nedeni bu.
- Tom isn't strong enough to fight.
- Tom dövüşmek için yeterince güçlü değil.
- Mary knows how to fight.
- Mary nasıl dövüşüleceğini biliyor.
- I wish they would stop fighting.
- Keşke onlar dövüşmeyi bıraksalar.
- How come Tom didn't fight?
- Tom neden dövüşmedi?
- Sami liked to fight.
- Sami dövüşmekten hoşlanırdı.
- It was a very close fight.
- Çok yakın bir dövüştü.
- Who are they fighting?
- Onlar kiminle dövüşüyor?
- I plan to fight.
- Dövüşmeyi planlıyorum.
- Tom seemed to enjoy watching Mary and John fighting.
- Tom, Mary ve John'un dövüşmesini izlemekten hoşlanıyor gibi görünüyordu.
- Tom fought like a cornered rat.
- Tom köşeye sıkışmış bir fare gibi dövüştü.
- Let them fight.
- Bırak dövüşsünler.
- We'll fight.
- Biz dövüşeceğiz.
- Maybe Tom is afraid to fight.
- Belki Tom dövüşmekten korkuyordur.
- Tom tried to fight back.
- Tom tekrar dövüşmeye çalıştı.
- I can teach you how to fight.
- Nasıl dövüşüleceğini öğretebilirim.
- Have you ever fought at high school?
- Lisedeyken hiç dövüştün mü?
- We will fight.
- Biz dövüşeceğiz.
- Tom made it very clear that he didn't want to fight.
- Tom dövüşmek istemediğini açıkça belirtti.
- We shouldn't be fighting with each other.
- Birbirimizle dövüşmemeliyiz.
- I don't want to fight anymore.
- Artık dövüşmek istemiyorum.
- Tom plans to fight.
- Tom dövüşmeyi planlıyor.
- Dan and Matt continued to fight outside the bus.
- Dan ve Matt otobüs dışında dövüşmeye devam etti.
- I will fight.
- Dövüşeceğim.
- Tom knows better than to fight with you.
- Tom seninle dövüşmeyecek kadar mantıklıdır.
- I'm not going to fight you.
- Seninle dövüşmeyeceğim.
- He will fight the heavyweight champion tomorrow.
- Yarın ağırsiklet şampiyonuyla dövüşecek.
- Have you two been fighting?
- Siz ikiniz dövüşüyor muydunuz?
- Why are you fighting me?
- Neden benimle dövüşüyorsun?
- Who'll fight?
- Kim dövüşecek?
- Do you really want to fight me?
- Gerçekten benimle dövüşmek istiyor musun?
- I'm not ready to fight.
- Dövüşmeye hazır değilim.
- We're still fighting.
- Hâlâ dövüşüyoruz.
- Maybe Tom is afraid to fight.
- Belki de Tom dövüşmekten korkuyor.
- Are you two fighting again?
- Siz ikiniz tekrar mı dövüşüyorsunuz?
- Is Tom fighting?
- Tom dövüşüyor mu?
- I'm tired of fighting.
- Dövüşmekten yoruldum.
- Gladiators fought with lions inside the Colosseum.
- Gladyatörler, Colosseum içinde aslanlarla dövüştüler.
- I won't fight you.
- Seninle dövüşmeyeceğim.
- Don't let yourself be provoked into a fight.
- Dövüşmek için tahriklere kapılmayın.
- I can teach Tom to fight.
- Tom'a dövüşmeyi öğretebilirim.
- I couldn't fight them.
- Onlarla dövüşemedim.
- It's time to stop fighting.
- Dövüşmeyi bırakma zamanı.
- Tom got into a fight with another student.
- Tom başka bir öğrenciyle dövüştü.
- He who fights may lose, but he who doesn't has already lost.
- Düvüşen kaybedebilir fakat dövüşmeyen zaten kaybetmiştir.
- I don't want to fight with Tom.
- Tom'la dövüşmek istemiyorum.
- Sami liked to fight.
- Sami dövüşmeyi severdi.
- We should be fighting with Tom.
- Tom'la dövüşmeliyiz.
- The miners did not want to fight.
- Madenciler dövüşmek istemiyordu.
- She could not understand why they fought.
- Onların niçin dövüştüklerini anlayamadı.
- It's too risky to fight them at a place they choose.
- Onların seçtikleri bir yerde onlarla dövüşmek çok riskli.
- Did Tom fight?
- Tom dövüştü mü?
- Please stop fighting.
- Lütfen dövüşmeyi bırakın.
- We fought very hard.
- Çok sıkı dövüştük.
- The mother separated the fighting children.
- Anne dövüşen çocukları ayırdı.
- Tom knows how to fight.
- Tom nasıl dövüşeceğini biliyor.
- I'm ready to fight.
- Dövüşmeye hazırım.
- Tom isn't fighting.
- Tom dövüşmüyor.
- They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
- Red Mulligan has announced that he'll fight Rocky Luciano next month.
- Red Mulligan gelecek ay Rocky Luciano ile dövüşeceğini duyurdu.
- I can't wait to fight again.
- Tekrar dövüşmek için sabırsızlanıyorum.
- Is it right that you and I should fight?
- Senin ve benim dövüşmemiz gerektiği doğru mu?
- They want to fight.
- Onlar dövüşmek istiyor.
- Who did Tom fight?
- Tom kimle dövüştü?
- I'll help you fight her.
- Onunla dövüşmene yardım edeceğim.
- I'm glad the two of you aren't fighting anymore.
- Siz ikinizin artık dövüşmediğine sevindim.
- I'm glad to see you two have finally quit fighting.
- Siz ikinizin sonunda dövüşmeyi bıraktığınızı gördüğüme memnun oldum.
- Tom got into a fight with Mary's brother and got his nose broken.
- Tom Mary'nin erkek kardeşi ile dövüştü ve burnunu kırdırdı.
- I'm not here to fight.
- Dövüşmek için buraya gelmedim.
- Tom is fighting mad.
- Tom deli gibi dövüşüyor.
- Tom fought hard.
- Tom sert dövüştü.
- We tried to fight.
- Biz dövüşmeye çalıştık.
- Tom knew how to fight.
- Tom nasıl dövüşüleceğini biliyordu.
- I want to fight.
- Dövüşmek istiyorum.
- Even I don't like to fight.
- Ben bile dövüşmeyi sevmiyorum.
- Mary knows how to fight.
- Mary nasıl dövüşüleceğini bilir.
- Can you teach me to fight?
- Bana dövüşmeyi öğretebilir misin?
- I'm fighting.
- Ben dövüşüyorum.
- I will fight to the death.
- Ben ölümüne dövüşeceğim.
- They wanted to continue to fight.
- Dövüşmeye devam etmek istediler.
- I detest fighting.
- Ben dövüşmekten nefret ederim.
- Tom liked to fight.
- Tom dövüşmeyi severdi.
- No one fights with us any longer.
- Artık hiç kimse bizimle dövüşmüyor.
- Tom knows how to fight.
- Tom nasıl dövüşüleceğini bilir.
- Gladiators fought with lions inside the Colosseum.
- Gladyatörler Colosseum'da aslanlarla dövüşürdü.
- You need to keep Tom from fighting.
- Tom'u dövüşmekten alıkoymalısın.
- I kept fighting.
- Dövüşmeye devam ettim.
- Tom was fighting.
- Tom dövüşüyordu.
- We'll stay and fight.
- Dövüşmek için kalacağız.
- We haven't yet begun to fight.
- Henüz dövüşmeye başlamadık.
- How will you fight?
- Nasıl dövüşeceksin?
- It was a very close fight.
- Bu çok yakın bir dövüştü.
- Tom will fight.
- Tom dövüşecek.
- Why are you and Tom fighting?
- Sen ve Tom neden dövüşüyorsunuz?
- We fought very hard.
- Çok sert dövüştük.
- Everyone was fighting.
- Herkes dövüşüyordu.
- Would the two of you quit fighting?
- Siz ikiniz dövüşmeyi bırakır mısınız?
- The lions fought with each other to get food.
- Aslanlar yiyecek bulmak için birbirleriyle dövüştüler.
- We always fight over silly things.
- Her zaman aptalca şeyler için dövüşürüz.
- I'll help you fight him.
- Onunla dövüşmene yardım edeceğim.
- We have not yet begun to fight.
- Henüz dövüşmeye başlamadık.
- Can you teach me how to fight?
- Bana nasıl dövüşeceğimi öğretebilir misin?
- Why are we still fighting?
- Neden hâlâ dövüşüyoruz?
- I hate fighting.
- Dövüşmekten nefret ediyorum.
- They're always fighting among themselves.
- Her zaman kendi aralarında dövüşüyorlar.
- He knows how to fight.
- Nasıl dövüşüleceğini biliyor.
- You shall fight to the death.
- Ölünceye kadar dövüşeceksiniz.
- Tom and Mary fought like cat and dog.
- Tom ve Mary kedi köpek gibi dövüştüler.
- Tom likes to fight.
- Tom dövüşmeyi sever.
- We had no alternative but to fight.
- Dövüşmekten başka seçeneğimiz yoktu.
- Tom and Mary always seem to be fighting.
- Tom ve Mary her zaman dövüşüyor gibi görünüyor.
- The lions fought with each other to get food.
- Aslanlar yiyecek almak için birbirleri ile dövüştüler.
- You got into a fight with Tom, didn't you?
- Tom'la dövüştün, değil mi?
- Tom chose to fight.
- Tom dövüşmeyi seçti.
Show More (171)
|
| 7 |
fight |
dövüş |
n. |
|
- Let's see how far this fight goes.
- Bakalım bu dövüş nereye kadar gidecek.
- You boys look me up at the fight tonight.
- Siz çocuklar bu akşamki dövüşte beni arayın.
- You boys look me up at the fight tonight.
- Siz de bu geceki dövüşte beni bulun.
- You boys look me up at the fight tonight.
- Bu geceki dövüşte bana bir uğruyorsunuz gençler.
- Fight or die.
- Dövüş ya da öl.
- He won the fight by a knockout.
- Dövüşü nakavtla kazandı.
- If a fight is inevitable, you have to strike first.
- Eğer dövüş kaçınılmazsa, ilk sen vurmalısın.
- He was wounded in the fight.
- O, dövüşte yaralandı.
- Tom wasn't wounded in the fight.
- Tom dövüşte yaralanmadı.
- I want to win this fight with a knockout.
- Bu dövüşü nakavtla kazanmak istiyorum.
- The fight begins now.
- Dövüş şimdi başlıyor.
- Get back here and fight.
- Buraya geri gel ve dövüş.
- Fight like a man!
- Bir erkek gibi dövüş!
- What was the fight about?
- Dövüş ne hakkındaydı?
- I won the fight.
- Dövüşü kazandım.
- It wasn't really a fight.
- Pek dövüş sayılmazdı.
- After the commercial break, we'll see the second part of the fight.
- Reklam arasından sonra dövüşün ikinci kısmını göreceğiz.
- I saw the fight.
- Dövüşü gördüm.
- That was hardly a fair fight.
- Bu adil bir dövüş değildi.
- Tom had no chance to win that fight.
- Tom'un o dövüşü kazanma şansı yoktu.
- Boxers have to weigh in before a fight.
- Boksörler dövüşten önce tartılmak zorundadır.
- Tom picked the fight.
- Tom dövüşü seçti.
- Get back here and fight.
- Buraya dön ve dövüş.
- I won the fight.
- Ben dövüşü kazandım.
- The first fight is a fair fight.
- İlk dövüş adil bir dövüştür.
- Fight like men.
- Adam gibi dövüşün.
- The referee stopped the fight.
- Hakem dövüşü durdurdu.
- We're not afraid of a fight.
- Biz bir dövüşten korkmuyoruz.
- That was hardly a fair fight.
- O adil bir dövüş değildi.
- It wasn't me who started the fight.
- Dövüşü başlatan ben değildim.
- It wasn't a fair fight.
- Adil bir dövüş değildi.
- Tom won the fight.
- Tom dövüşü kazandı.
- I expect a tough fight.
- Zor bir dövüş bekliyorum.
- Layla's house became an arena for a fight to the death.
- Layla'nın evi ölümüne bir dövüş için bir arenaya dönüştü.
- I've never lost a fight.
- Asla bir dövüş kaybetmedim.
- It's not a fair fight.
- Bu adil bir dövüş değil.
- Come and fight with us.
- Gel ve bizimle dövüş.
- Let's join them in this fight.
- Bu dövüşte onlara katılalım.
- Tom bet $300 on the fight.
- Tom dövüşe 300 dolar yatırdı.
- After the commercial break, we'll see the second part of the fight.
- Reklam arasından sonra, dövüşün ikinci kısmını göreceğiz.
- The hourglass will indicate the end of the fight.
- Kum saati dövüşün sonunu gösterecek.
- I don't remember how the fight started.
- Dövüşün nasıl başladığını hatırlamıyorum.
- How did the fight begin?
- Dövüş nasıl başladı?
- I want to watch the fight.
- Dövüşü izlemek istiyorum.
- Get up and fight.
- Kalk ve dövüş.
- I'm ready for the fight.
- Dövüş için hazırım.
- A crowd collected to watch the fight.
- Dövüşü izlemek için bir kalabalık toplandı.
- It wasn't really a fight.
- Bu gerçekten bir dövüş değildi.
- This fight is mine.
- Bu dövüş benim.
- Two against one is not a fair fight.
- İkiye karşı bir adil bir dövüş değil.
Show More (48)
|
| 8 |
fight |
savaş |
n. |
|
- If we fight the wrong war, we will lose.
- Yanlış savaşa girersek kaybederiz.
- It has already had the worst of the fight.
- Zaten savaşın en kötüsünü yaşadı.
- Fight the illness.
- Hastalıkla savaş.
- I'd like this fight to end.
- Bu savaşın bitmesini istiyorum.
- Fight oppression, claim your freedom.
- Baskıya karşı savaşın, özgürlüğünüzü talep edin.
- The fight is over.
- Savaş sona erdi.
- Fight with me!
- Benimle savaşın!
- I want you to call off the fight.
- Savaşa son vermeni istiyorum.
- Fight or die.
- Savaş ya da öl.
- Fight – you'll overcome!
- Savaş - üstesinden geleceksin!
- They wanted to continue to fight.
- Savaşa devam etmek istiyorlardı.
- Tom is losing the fight.
- Tom savaşı kaybediyor.
- Stand here and fight!
- Burada dur ve savaş!
- Fight or flight.
- Savaş ya da kaç.
- Fight or flight.
- Savaş ya da sıvış.
- Have courage and fight.
- Cesur ol ve savaş.
- Our army occupied this region without a fight.
- Ordumuz bu bölgeyi savaş olmadan işgal etti.
- The long fight ended in 1920.
- Uzun savaş 1920 yılında sona erdi.
- Tom lost his fight with cancer.
- Tom kanserle savaşını kaybetti.
- Tom lost his fight with cancer.
- Tom kanserle olan savaşını kaybetti.
- Fight – you'll overcome!
- Savaşın - üstesinden geleceksiniz!
- Fight with all your might.
- Tüm gücünle savaş.
- Fight back against the oppression of the ruling elite.
- Yönetici elitin baskısına karşı savaşın.
Show More (20)
|
| 9 |
fight |
çekişme |
n. |
|
- The liberalisation of freight transport must not fall victim to fighting between Parliament and Council on this matter.
- Yük taşımacılığının liberalleşmesi, Parlamento ile Konsey arasında bu konuda yaşanan çekişmenin kurbanı olmamalıdır.
Show More (-2)
|
| 10 |
fight |
çarpışmak |
v. |
|
- They're here with us, fighting for the same cause.
- Burada bizimle birlikteler ve aynı dava için çarpışıyorlar.
Show More (-2)
|
