|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
kısa süre içinde |
soon adv.
|
|
Layla soon embraced the country lifestyle.
Leyla kısa süre içinde kırsal yaşam tarzını benimsedi.
More Sentences
|
General |
|
2 |
General |
içinde bulunduğumuz zaman |
the present n.
|
|
The present time demands continuity in the midst of change.
İçinde bulunduğumuz zaman, değişimin ortasında süreklilik gerektirmektedir.
More Sentences
|
3 |
General |
hayretler içinde kalmak |
be astounded v.
|
|
I was astounded.
Hayretler içinde kaldım.
More Sentences
|
4 |
General |
hayretler içinde kalmak |
be thunderstruck v.
|
|
Tom was thunderstruck.
Tom hayretler içinde kalmıştı.
More Sentences
|
5 |
General |
acılar içinde kıvranmak |
writhe in pain v.
|
|
Tom is crouched on the floor, writhing in pain.
Tom yere çömelmiş, acı içinde kıvranıyordu.
More Sentences
|
6 |
General |
içinde yüzmek |
swim in v.
|
|
Tom watched the tadpoles swimming in the jar that he'd put them in.
Tom kurbağa yavrularını koyduğu kavanozun içinde yüzerken izledi.
More Sentences
|
7 |
General |
etkileşim içinde olmak |
interact (with) v.
|
|
Instead it should learn to interact with other priorities and other multilateral agreements.
Bunun yerine diğer öncelikler ve diğer çok taraflı anlaşmalarla etkileşim içinde olmayı öğrenmelidir.
More Sentences
|
8 |
General |
ahenk içinde yaşamak |
live in harmony v.
|
|
Furthermore, mutual aid is an example of living in harmony with one another instead of having conflict.
Ayrıca karşılıklı yardımlaşma, çatışma yerine birbirimizle ahenk içinde yaşamanın bir örneğidir.
More Sentences
|
9 |
General |
lüks içinde yaşamak |
live in luxury v.
|
|
They used to live in luxury.
Eskiden lüks içinde yaşarlardı.
More Sentences
|
10 |
General |
korku içinde yaşamak |
live in fear v.
|
|
It is disgraceful that drivers should live in fear of assault and robbery.
Sürücülerin saldırı ve soygun korkusu içinde yaşaması utanç vericidir.
More Sentences
|
11 |
General |
acı içinde bağırmak |
yell in pain v.
|
|
Layla started yelling in pain.
Leyla acı içinde bağırmaya başladı.
More Sentences
|
12 |
General |
barış içinde yaşamak |
live in peace v.
|
|
Today, Saddam Hussein is no longer in power, but the Iraqi people are not yet living in peace.
Bugün Saddam Hüseyin artık iktidarda değil ancak Irak halkı henüz barış içinde yaşamıyor.
More Sentences
|
13 |
General |
acı içinde inlemek |
groan in pain v.
|
|
The man groaned in pain.
Adam acı içinde inledi.
More Sentences
|
14 |
General |
uyum içinde çalışmak |
work in harmony v.
|
|
Our two hands need to work in harmony.
İki elimizin uyum içinde çalışması gerekiyor.
More Sentences
|
Common Usage |
|
15 |
Common Usage |
merak içinde |
worried adj.
|
|
16 |
Common Usage |
endişe içinde |
worried adj.
|
|
General |
|
17 |
General |
avuç içinde görülen yaşam çizgisi |
life line n.
|
|
18 |
General |
mücadele içinde olma {hayat mücadelesi vb} |
struggling n.
|
|
19 |
General |
bölge (şehir içinde) |
precinct n.
|
|
20 |
General |
içinde az miktarda sağlık verici mineraller bulunduran içme suyu çeşidi |
mineral water n.
|
|
21 |
General |
uyum içinde olma |
cohesion n.
|
|
22 |
General |
tıraştan sonraki bir iki gün içinde uzayan sakal |
stubble n.
|
|
23 |
General |
bir yerel bölge içinde ve civarında işleyen ulaşım seferi |
local service n.
|
|
24 |
General |
içinde binalar bulunan etrafı duvarla çevrili yer |
compound n.
|
|
25 |
General |
oda (manastır vb içinde) |
cell n.
|
|
26 |
General |
mutluluk ve sağlık içinde yaşama |
welfare n.
|
|
27 |
General |
bir nesne veya kişinin içinde batabileceği ıslak ve gevşek kum |
quicksand n.
|
|
28 |
General |
manyetik maddelerin manyetik alan içinde 90 derece açıyla sıralanışı |
diamagnetism n.
|
|
29 |
General |
motor içinde bir hareketin iletilmesi |
transmission n.
|
|
30 |
General |
gönderilen şeyler (mektupla aynı zarf içinde) |
enclosures n.
|
|
31 |
General |
içinde kamp elbisesi taşınan torba |
duffel bag n.
|
|
32 |
General |
özellikle tahta bir kutu içinde çapa yerine denize atılan büyükçe taş |
killick n.
|
|
33 |
General |
girdap içinde yutulma |
engulfment n.
|
|
|
34 |
General |
içinde gerçek payı olan kısa alegorik hikaye |
parable n.
|
|
35 |
General |
içinde çay yapılan teneke |
billycan n.
|
|
36 |
General |
ağaçları özel saksılar içinde özel tekniklerle budayarak estetik bir görüntü kazandırma sanatı |
bonsai n.
|
|
37 |
General |
deniz veya akarsu içinde sığlık oluşturan kum yığını |
sandbank n.
|
|
38 |
General |
safran içinde bulunan güzel kokulu yağımsı madde |
safranal n.
|
|
39 |
General |
içinde vaka çalışmalarını içeren kitap |
casebook n.
|
|
40 |
General |
kitaplarda kendi içinde bütünlük oluşturan bölüm |
dam n.
|
|
41 |
General |
hayvanın sınırlı bir alan içinde serbestçe hareket etmesini sağlayan ip |
tether n.
|
|
42 |
General |
oldukça kısa bir süre içinde yapılan birden fazla dalış |
multiple dives n.
|
|
43 |
General |
içinde bir şey saklanabilen kap |
holder n.
|
|
44 |
General |
organize suç örgütü içinde olma |
gangsterism n.
|
|
45 |
General |
bir araba içinde seyahat etmek için bir araya gelmiş olan insanlar |
carpool n.
|
|
46 |
General |
kalabalık içinde herhangi bir olaya müdahale etmeme eğilimi |
bystander effect n.
|
|
47 |
General |
aynı kıta içinde düzenlenen geziler |
short haul n.
|
|
48 |
General |
titreşimin bir ortam içinde yayılma hareketi |
wave n.
|
|
49 |
General |
trafik işaretli göbeklerin içinde ilave şerit bulunan bir kavşak türü |
hamburger junction n.
|
|
50 |
General |
üniversite ve yüksek okullarda yarı yıl içinde yapılan sınav |
visa n.
|
|
51 |
General |
yurt içinde tahsil edilen vergi |
inland revenue n.
|
|
52 |
General |
içinde kaybolma |
engulfment n.
|
|
53 |
General |
durgunluk içinde enflasyon |
stagflation n.
|
|
54 |
General |
bir topluluk içinde anlaşmazlık veya ayrılık |
faction n.
|
|
55 |
General |
küçük ev (çocukların içinde oynadıkları) |
playhouse n.
|
|
56 |
General |
saklı olan anlam (bir şeyin içinde) |
implication n.
|
|
57 |
General |
kaza ve sert bir hareket durumunda yolcuları içinde oturdukları taşıtların koltuklarında tutan aygıt |
seat belt n.
|
|
58 |
General |
su içinde bitki yetiştirme |
hydroponics n.
|
|
59 |
General |
bir insanın içinde olan cin ruhu |
familiar spirit n.
|
|
60 |
General |
yuvarlanma (içinde) |
wallow n.
|
|
61 |
General |
bir yıl içinde bin kişiye düşen canlı doğum sayısı |
natality n.
|
|
62 |
General |
içinde mikroorganizmaların gelişebileceği madde |
growth media n.
|
|
63 |
General |
pencere içinde video |
video in a window n.
|
|
64 |
General |
içinde hemen hemen her şeyin satıldığı büyük mağaza |
department store n.
|
|
65 |
General |
ihtiyaç içinde olan |
needer n.
|
|
66 |
General |
su içinde yetiştirme |
aquaculture n.
|
|
67 |
General |
tomurcuk içinde yaprakların dizilişi |
foliation n.
|
|
68 |
General |
her şey içinde fiyat |
all-in price n.
|
|
69 |
General |
örgüt içinde grup oluşturan topluluk |
in-group n.
|
|
70 |
General |
seyircilerin arabaları içinde oturarak film seyrettikleri açık hava sineması |
drive-in n.
|
|
71 |
General |
-ki içinde |
of what n.
|
|
72 |
General |
içinde sodyum-alüminyum ve potasyum-alüminyum slikatli mineral ve piroksen bulunan volkanik kaya |
nephelinite n.
|
|
73 |
General |
içinde her türlü eşya satılan büyük alışveriş merkezi |
hypermarket n.
|
|
74 |
General |
içinde et |
curry n.
|
|
75 |
General |
hendek içinde çit |
sunk fence n.
|
|
76 |
General |
toplum içinde yaşayan bireyler |
community-residing persons n.
|
|
77 |
General |
orman içinde ev |
house in forest n.
|
|
78 |
General |
cemaatin içinde bulunan kişi |
congregant n.
|
|
79 |
General |
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme |
pub crawl n.
|
|
80 |
General |
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme |
bar crawl n.
|
|
81 |
General |
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme |
bar tour n.
|
|
82 |
General |
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme |
bar-hopping n.
|
|
83 |
General |
dayanışma içinde olma |
being in solidarity n.
|
|
84 |
General |
barış içinde bir arada yaşama |
peaceful coexistence n.
|
|
85 |
General |
içinde yerel haberler ve reklamlar yayınlanan ücretsiz gazete |
shopper n.
|
|
86 |
General |
dünya içinde olan |
intramundane n.
|
|
87 |
General |
su içinde nefes tutma rekoru |
underwater breath holding record n.
|
|
88 |
General |
su içinde nefes tutma rekoru |
record of holding breath underwater n.
|
|
89 |
General |
su içinde nefes tutma rekoru |
record for underwater breath holding n.
|
|
90 |
General |
kötü bir şeyler olacağına dair içinde bir his olma |
impending sense of doom n.
|
|
91 |
General |
eskiden sokak satıcılarından alınan, içinde türlü çeşitli hikaye, tekerleme ve anlatıların bulunduğu eğlencelik kitap |
chapbook n.
|
|
92 |
General |
kötü bir şeyler olacağına dair içinde bir his olma |
sense of impending doom n.
|
|
93 |
General |
parlaklığı zaman içinde değişen yıldız |
cepheid variable n.
|
|
94 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
extinction event n.
|
|
95 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
extinction-level event (ele) n.
|
|
96 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
biotic crisis n.
|
|
97 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
mass extinction n.
|
|
98 |
General |
zaman içinde elde edilen tecrübeler |
experiences gained/acquired over time n.
|
|
99 |
General |
iki ucundan çekilererek açılan içinde küçük bir hediye bulunan noel oyuncağı |
bon-bons n.
|
|
100 |
General |
iki ucundan çekilererek açılan içinde küçük bir hediye bulunan noel oyuncağı |
christmas cracker n.
|
|
101 |
General |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
nightlight n.
|
|
102 |
General |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tcandles n.
|
|
103 |
General |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tealight n.
|
|
104 |
General |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tea-light n.
|
|
105 |
General |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tea lites n.
|
|
106 |
General |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tea light n.
|
|
107 |
General |
(park içinde vb) yaya yolu |
pedestrian pathway n.
|
|
108 |
General |
çerçeve içinde sadece yazı ilanı |
tombstone advertisement n.
|
|
109 |
General |
rüya içinde rüya |
a dream within a dream n.
|
|
110 |
General |
bir tv dizisinin bölümlerini art arda ve kısa zaman içinde izleme |
binge-watching n.
|
|
111 |
General |
öykü içinde öykü |
story within a story n.
|
|
112 |
General |
hikaye içinde hikaye |
story within a story n.
|
|
113 |
General |
ayna içinde ayna |
mis en abyme n.
|
|
114 |
General |
şişe içinde gemi maketi |
nina n.
|
|
115 |
General |
çocuklara içinde sürpriz hediyeler olan toplar veren makine |
gacha n.
|
|
116 |
General |
içinde hiçbir leke görülmeyecek şekilde kesilmiş elmas |
eye clean diamond n.
|
|
117 |
General |
kendi bütünlüğü içinde düşünülmüş |
conceived in its entirety n.
|
|
118 |
General |
içinde genelde jetonla çalışan makinelerin bulunduğu oyun salonu |
penny arcade n.
|
|
119 |
General |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
binge-watching n.
|
|
120 |
General |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
binge-viewing n.
|
|
121 |
General |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
marathon-viewing n.
|
|
122 |
General |
dramatik bir hikaye içinde yer alan mizahi içerik veya karakterler |
comic relief n.
|
|
123 |
General |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma |
calendarization n.
|
|
124 |
General |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma |
calendarisation n.
|
|
125 |
General |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york'ta demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany n.
|
|
126 |
General |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york eyaletinde demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany hall n.
|
|
127 |
General |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york eyaletinde demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany society n.
|
|
128 |
General |
korku içinde olma |
affrightment [obsolete] n.
|
|
129 |
General |
bir kutlama ya da yıldönümü için içinde not olan bir kutu dolusu şeker veya çikolata |
candygram n.
|
|
130 |
General |
zihnin huzur içinde olması |
recollection n.
|
|
131 |
General |
çin geleneğine göre iyi şans getirdiği düşünülen, kırmızı bir zarf içinde verilen para. |
red packet n.
|
|
132 |
General |
içinde farklı türden ahşap hayvanlar bulunan gemi şeklinde çocuk oyuncağı |
noah's ark n.
|
|
133 |
General |
şişme su küresi içinde su üstünde gitme oyunu |
aqua zorbing n.
|
|
134 |
General |
genellikle içinde bitkilerin yetiştirildiği camdan küre |
terrarium n.
|
|
135 |
General |
içinde bulunulan dönem |
today n.
|
|
136 |
General |
içinde kibrit yakmaya yarayan kav olan kutu |
touch-box n.
|
|
137 |
General |
içinde kibrit yakmaya yarayan kav olan kutu |
touchbox n.
|
|
138 |
General |
avuç içinde kalp, yaşam ve akıl çizgilerinin oluşturduğu düşünülen üçgen |
triangle of mars n.
|
|
139 |
General |
avuç içinde kalp, yaşam ve akıl çizgilerinin oluşturduğu düşünülen üçgen |
great triangle n.
|
|
140 |
General |
pislik içinde yüzen yer |
augean stable n.
|
|
141 |
General |
içinde yaşanan bir tür çin mağarası |
yao n.
|
|
142 |
General |
el işi projelerinde göz olarak kullanılan içinde oynar bir göz bebeği parçası olan plastik diskler |
googly eyes n.
|
|
143 |
General |
fikir birliği içinde olma |
unanimousness n.
|
|
144 |
General |
balıkçının yasal sınırılar içinde yakalayabileceği en büyük balık |
keeper n.
|
|
145 |
General |
kabile ve sosyal sınıf gibi belirli bir grup içinde gerçekleşen evlilik |
endomy n.
|
|
146 |
General |
100 kilogramdan daha hafif yün balyası içinde yün paketi |
fadge [new zealand] n.
|
|
147 |
General |
saatin içinde zembereğin döndürdüğü silindirik kasnak |
barrel n.
|
|
148 |
General |
banka içinde ulaklık yapan kimse |
bellhop n.
|
|
149 |
General |
içinde yetişilen koşullar |
lap n.
|
|
150 |
General |
anlaşmalı olarak bir kamyonet içinde seyahat etme |
vanpool n.
|
|
151 |
General |
düşünce içinde olma |
wistfulness n.
|
|
152 |
General |
yıl içinde bazı ödemelerin yapıldığı dört gün |
quarter day n.
|
|
153 |
General |
içinde potansiyel romantik partnerlerin telefon numaralarının olduğu fihrist |
black book n.
|
|
154 |
General |
ringde kolayca kan içinde kalan dövüşçü |
bleeder n.
|
|
155 |
General |
bir mantarın üzerinde veya içinde yetiştiği altlık |
matrix n.
|
|
156 |
General |
hendek içinde çit |
haw-haw n.
|
|
157 |
General |
içinde mayşeleme yapılan büyük bir tekne |
mash tub n.
|
|
158 |
General |
içinde küçük tren istasyonu bulunan kasaba |
whistle stop n.
|
|
159 |
General |
içinde üzümün ayakla basılarak suyunun çıkarıldığı tekne |
wine press n.
|
|
160 |
General |
içinde üzümün pistonla ezilerek suyunun çıkarıldığı tekne |
wine press n.
|
|
161 |
General |
bir saniye (içinde) |
blink n.
|
|
162 |
General |
içinde beyaz çamaşır renk açıcısı bulunan küçük çanta |
blue bag n.
|
|
163 |
General |
haritada çizgiler içinde yer alan bölüm |
body of a map n.
|
|
164 |
General |
grafikte çizgiler içinde yer alan bölüm |
body of a chart n.
|
|
165 |
General |
deniz veya akarsu içinde sığlık oluşturan kum yığını |
meal [uk] n.
|
|
166 |
General |
bazı amerikan yerlileri tarafından kullanılan, içinde kişisel veya kabileye ait dini nesnelerin bulunduğu kapalı veya sarılı bohça |
medicine bundle n.
|
|
167 |
General |
özellikle toprağın içinde, toprak üstünde veya denizin dibinde yaşayıp çıplak gözle görülebilen ve genellikle 2 mm'den uzun olan hayvanlar üzerine yazılmış bilimsel eser |
megafauna n.
|
|
168 |
General |
içinde bulunulan faaliyet veya tecrübeden edinilen kalıcı değişim |
memory n.
|
|
169 |
General |
avuç içinde akıl çizgisine paralel olarak uzanan ve kişinin duygu dünyasını ifade ettiğine inanılan çizgi |
mensal line n.
|
|
170 |
General |
avuç içinde akıl çizgisine paralel olarak uzanan ve kişinin duygu dünyasını ifade ettiğine inanılan çizgi |
line of heart n.
|
|
171 |
General |
içinde bulunduğu her alanı çok başarılı kılma yeteneği |
midas touch n.
|
|
172 |
General |
hendek içinde çit |
hawhaw n.
|
|
173 |
General |
insanların etkileşim içinde olacağı sosyal faaliyet |
mingle n.
|
|
174 |
General |
bir dakika içinde alınabilecek mesafe |
minute n.
|
|
175 |
General |
kutu içinde duran para |
box [uk] n.
|
|
176 |
General |
beklenti içinde olma |
hopefulness n.
|
|
177 |
General |
içinde ağızlık görevi gören bir deliğin bulunduğu hindistan cevizine takılmış kaseden oluşan iptidai bir nargile |
hubble-bubble n.
|
|
178 |
General |
baskı makinesinin içinde kağıt yokken bıraktığı iz |
miss n.
|
|
179 |
General |
avuç içinde, parmakların altında yer alan ve el falcıları tarafından mizaca ve kişisel özelliklere dair bilgi verdiğine inanılan küçük et çıkıntısı |
mountain n.
|
|
180 |
General |
(içinde yaşanan) küçük yer |
mousetrap n.
|
|
181 |
General |
içinde mağazaların olduğu genellikle cam tavanlı geçit veya kapalı alan |
galleria n.
|
|
182 |
General |
içinde bulunan saç veya tırnağın uğursuzluk getirdiğine inanılan muska |
ligature n.
|
|
183 |
General |
içinde derilerin kireçlendiği çukur veya sıvı |
lime n.
|
|
184 |
General |
hava akımının boru içinde ses oluşturduğu borulu org kenarı |
lip n.
|
|
185 |
General |
avuç içinde bulunan bir çizgi |
love line n.
|
|
186 |
General |
avuç içinde bulunan bir çizgi |
heart line n.
|
|
187 |
General |
avuç içinde bulunan bir çizgi |
line of heart n.
|
|
188 |
General |
avuç içinde bulunan bir çizgi |
mensal line n.
|
|
189 |
General |
ocak içinde pişirilen çömlekleri ateşlerden koruyan bölme |
muffle n.
|
|
190 |
General |
ocağın içinde pişirilen çömlekleri ateşlerden koruyan fırın |
muffle n.
|
|
191 |
General |
çit gibi içinde bir hayvanın geçebileceği delik |
muse n.
|
|
192 |
General |
çit gibi içinde bir hayvanın geçebileceği delik |
muset n.
|
|
193 |
General |
(çit, kümes) içinde bir hayvanın geçebileceği delik |
musit n.
|
|
194 |
General |
hezeyan içinde olma |
riot n.
|
|
195 |
General |
içinde bulunduğu şartların bilincinde olmayan kimse |
rip van winkle n.
|
|
196 |
General |
(saat mekanizması) parçaları birbiri içinde hareket eden birleşik bir alet |
gimmals n.
|
|
197 |
General |
belirli bir sektör içinde iş değiştirip duran kimse |
odd-man [uk] n.
|
|
198 |
General |
hayranlık veya şaşkınlık içinde oh deme |
oohing n.
|
|
199 |
General |
beklenti içinde olma |
overhope [dialect] [uk] n.
|
|
200 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin içinde eritme |
illiquation [rare] n.
|
|
201 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin içinde çözündürme |
illiquation [rare] n.
|
|
202 |
General |
(patlamış mısırlar içinde) patlamamış mısır tanesi |
old maid n.
|
|
203 |
General |
içinde sahibinin yaşadığı daire |
ownership flat [new zealand] n.
|
|
204 |
General |
başka bir şeyin içinde var olma |
inbeing n.
|
|
205 |
General |
canlı mikrobun içinde daha sonraki nesillerin yetiştiği yuva |
incasement n.
|
|
206 |
General |
acı içinde kıvranma |
distressedness n.
|
|
207 |
General |
ağrı içinde olma |
distressingness n.
|
|
208 |
General |
evrenin büyüklüğü içinde kendinin ne kadar küçük ve önemsiz bir varlık olduğunu hissetme duygusu |
occhiolism n.
|
|
209 |
General |
daire içinde tur yapma |
circuit n.
|
|
210 |
General |
daire içinde yapılan sefer |
circuit n.
|
|
211 |
General |
genellikle içinde küçük bir hediye veya şeker olan bir noel oyuncağı |
cracker bonbon n.
|
|
212 |
General |
genellikle içinde küçük bir hediye veya şeker olan bir noel oyuncağı |
snapper n.
|
|
213 |
General |
bokun içinde yaşama |
dunghill n.
|
|
214 |
General |
birlikte huzur içinde yaşayamama |
incompatibility n.
|
|
215 |
General |
(televizyonda, filmlerde) görüntünün daire içinde yavaş yavaş ortaya çıkması |
iris n.
|
|
216 |
General |
içinde zapt edilen yer |
pinfold n.
|
|
217 |
General |
içinde zapt edilen yer |
penfold n.
|
|
218 |
General |
birkaç doktorun iş birliği içinde hizmet verdiği uygulama şekli |
clinic n.
|
|
219 |
General |
özellikle kaldırım kenarındaki park yerlerinde otomobil içinde oturanlara verilen hizmet |
curb service n.
|
|
220 |
General |
varlık içinde yaşama |
fat city n.
|
|
221 |
General |
(asya'da kullanılan ve içinde katılaşmış mürekkebin öğütüldüğü) taş havan |
inkstone n.
|
|
222 |
General |
bir şeyin içinde veya üzerinde oturan kimse |
insessor n.
|
|
223 |
General |
kendi içinde ayrı temel nitelikler taşıyan şey |
isolate n.
|
|
224 |
General |
sukünet içinde olma |
peaceableness n.
|
|
225 |
General |
sıvının yatay yüzeyi içinde yüzen cismi kestiği düzlem veya çizgi |
plane of flotation n.
|
|
226 |
General |
içinde (bina) bir şeyin bulunduğu alan |
platform [obsolete] n.
|
|
227 |
General |
alevler içinde yaşayan ateş elementleri |
salamanders n.
|
|
228 |
General |
hendeğin dibine kazılıp içinde yakılan ateşle kale savunması sağlayan siper |
coffer n.
|
|
229 |
General |
gün içinde gerekli olacak eşyaların taşındığı küçük bir sırt çantası |
daysack n.
|
|
230 |
General |
içinde saksıda meyve ağaçlarının yetiştirildiği camlı bir yapı |
orchard house n.
|
|
231 |
General |
bir alanın yüzeyi içinde bulunan kenarına paralel sınır |
orle n.
|
|
232 |
General |
sınır içinde olmayan kimse |
outsider n.
|
|
233 |
General |
parantez içinde verilmiş ifade |
parenthetic n.
|
|
234 |
General |
parantez içinde verilmiş ifade |
parenthetical n.
|
|
235 |
General |
(el falında) avuç içinde dördüncü parmağın alt kenarına denk gelen kısım |
percussion n.
|
|
236 |
General |
çamaşırların yıkama öncesi içinde bekletildiği sıvı |
presoak n.
|
|
237 |
General |
öncesinde bir parçası olarak içinde yer aldığı yayınlanmış dergi veya kitaptan sonrasında ayrı olarak tekrar basılan yazı |
separatum n.
|
|
238 |
General |
içinde bir hayvanın konuşturulduğu fıkra türü |
shaggy-dog story n.
|
|
239 |
General |
utanç içinde olma |
shamefastness n.
|
|
240 |
General |
esas tabutun içinde yer alan ince malzemeden yapılmış tabut |
shell n.
|
|
241 |
General |
içinde oturularak yıkanılan küçük küvet |
sitz bath n.
|
|
242 |
General |
oluk içinde kaydırılabilen tahta |
slipboard n.
|
|
243 |
General |
içinde ateş yakılan bir tür soba |
smudge n.
|
|
244 |
General |
buz içinde yüzme |
ice swimming n.
|
|
245 |
General |
borç içinde yüzen tip |
beat n.
|
|
246 |
General |
içinde zehir olduğu için kırılan kap |
poison cup n.
|
|
247 |
General |
ızdırap içinde yaşayan kimse |
subsister n.
|
|
248 |
General |
protestan tarikatlarının kendi içinde ve roma katolik kilisesi ile birleşmesini savunan lüterci bir parti hareketi |
syncretism n.
|
|
249 |
General |
bolluk içinde yaşamak |
go the pace v.
|
|
250 |
General |
bir arada barış içinde bulunmak |
coexist peacefully v.
|
|
251 |
General |
hakkında tereddüt içinde olmak |
be unsettled about v.
|
|
252 |
General |
stres içinde olmak |
be under stress v.
|
|
253 |
General |
içinde olmak |
be included v.
|
|
254 |
General |
bir şeyin içinde imal etmek |
build into v.
|
|
255 |
General |
gayrimeşru bir ilişki içinde olmak |
carry on with v.
|
|
256 |
General |
ile yakın ilişki içinde olmak |
be hand in and glove with v.
|
|
257 |
General |
büyük bir üzüntü içinde olmak |
grieve v.
|
|
258 |
General |
lüks içinde yaşamak |
lead a life of luxury v.
|
|
259 |
General |
merak içinde bırakmak |
worry v.
|
|
260 |
General |
merak içinde olmak |
worry about v.
|
|
261 |
General |
uygun şartlar içinde büyümek |
thrive v.
|
|
262 |
General |
bir şeyi bir bütünsellik içinde ele almak |
keep something in perspective v.
|
|
263 |
General |
iletişim içinde olmamak |
be out of touch with v.
|
|
264 |
General |
bir grubun içinde olmak |
rank v.
|
|
265 |
General |
aynı pota içinde eritmek |
melt in the same pot v.
|
|
266 |
General |
içinde bulunduğu yeri dumanla doldurarak dışarı çıkarmak |
smoke someone out v.
|
|
267 |
General |
değişim içinde olmak |
be in a state of flux v.
|
|
268 |
General |
huşu içinde bırakmak |
awe v.
|
|
269 |
General |
içinde boğulmak |
be swamped with v.
|
|
270 |
General |
beklenti içinde olmak |
be expectant v.
|
|
271 |
General |
hayretler içinde bırakmak |
dumbfound v.
|
|
272 |
General |
bir süre için ilkel şartlar içinde yaşamak |
rough it v.
|
|
273 |
General |
bolluk içinde yaşamak |
live in opulence v.
|
|
274 |
General |
evin içinde kalmak |
stay in v.
|
|
275 |
General |
yırtık pırtık giysiler içinde olmak |
be dressed in tatters v.
|
|
276 |
General |
pislik içinde yaşamak |
pig v.
|
|
277 |
General |
belirli bir düzen içinde geçmek |
parade v.
|
|
278 |
General |
lüks içinde yaşamak |
luxuriate v.
|
|
279 |
General |
patlama içinde olmak |
boom v.
|
|
280 |
General |
mahrumiyet içinde yaşamak |
rough it v.
|
|
281 |
General |
bolluk içinde yaşamak |
luxuriate v.
|
|
282 |
General |
şerbet içinde kaynatmak |
candy v.
|
|
283 |
General |
içinde olmak |
be implicit in v.
|
|
284 |
General |
zıt duygular içinde olmak |
be torn by conflicting emotions v.
|
|
285 |
General |
mahrumiyet içinde yaşamak |
lead a life of a privation v.
|
|
286 |
General |
darlık içinde olmak |
be in straitened circumstances v.
|
|
287 |
General |
birinin kavrayışı içinde olmak |
be within someone's grasp v.
|
|
288 |
General |
yoksulluk içinde yaşamak |
live in want v.
|
|
289 |
General |
içinde en çok ... bulunmak |
prevail among v.
|
|
290 |
General |
endişe içinde olmak |
be on tenterhooks v.
|
|
291 |
General |
yoksulluk içinde yaşamak |
be in straitened circumstances v.
|
|
292 |
General |
amirane tavırlar içinde olmak |
feel one's oats v.
|
|
293 |
General |
yasadışı bir işin içinde olmak |
be in something up to one's eyes v.
|
|
294 |
General |
anlaşmazlık içinde olmak |
feud v.
|
|
295 |
General |
el ve ayakların hafif hareketiyle su içinde dik durmak |
tread water v.
|
|
296 |
General |
kabuk içinde saklamak |
inshell v.
|
|
297 |
General |
zaman içinde geri dönmek |
return in time v.
|
|
298 |
General |
darlık içinde olmak |
be in dire straits v.
|
|
299 |
General |
bir şeyin içinde çok saygın bir yeri olmak |
be enshrined in v.
|
|
300 |
General |
içinde en çok ... bulunmak |
prevail in v.
|
|
301 |
General |
duygusu içinde olmak |
feel like v.
|
|
302 |
General |
içinde yapmak (baraj vb nehrin) |
throw v.
|
|
303 |
General |
uyum içinde olmak |
cohere v.
|
|
304 |
General |
kuşkular içinde olmak |
be assailed with doubts v.
|
|
305 |
General |
birini dövüp çürükler içinde bırakmak |
beat someone black and blue v.
|
|
306 |
General |
su içinde yüzmek (bir şey) |
be awash v.
|
|
307 |
General |
beklenti içinde |
be in expectation v.
|
|
308 |
General |
hayretler içinde bırakmak |
astound v.
|
|
309 |
General |
varlık içinde yaşamak |
live a life of luxury v.
|
|
310 |
General |
endişe içinde olmak |
be all keyed up v.
|
|
311 |
General |
içinde bulunmak |
be included v.
|
|
312 |
General |
zevk ve sefa içinde yaşamak |
regale v.
|
|
313 |
General |
hayretler içinde kalmak |
be lost in amazement v.
|
|
314 |
General |
korku içinde olmak |
be in a fright v.
|
|
315 |
General |
içinde yüzmek |
be surrounded by v.
|
|
316 |
General |
avuç içinde saklamak |
palm v.
|
|
317 |
General |
ter içinde kalmak |
sweat buckets v.
|
|
318 |
General |
kan ter içinde kalmak |
sweat blood v.
|
|
319 |
General |
kar, su, çamur içinde yürümek |
wade v.
|
|
320 |
General |
ter içinde kalmak (at) |
lather v.
|
|
321 |
General |
içinde yüzmek |
wallow in v.
|
|
322 |
General |
servet içinde yüzmek |
wallow in wealth v.
|
|
323 |
General |
arayış içinde olmak |
be in search of v.
|
|
324 |
General |
çaba içinde olmak |
be in a struggle for v.
|
|
325 |
General |
çabası içinde olmak |
be in a struggle for v.
|
|
326 |
General |
içinde barındırmak |
inhold v.
|
|
327 |
General |
güven içinde yaşamak |
live in safety v.
|
|
328 |
General |
ilişki içinde olmak |
be in relation with v.
|
|
329 |
General |
acılar içinde kıvranmak |
be racked with pain v.
|
|
330 |
General |
acılar içinde kıvranmak |
suffer from intense pain v.
|
|
331 |
General |
acılar içinde kıvranmak |
be in severe pain v.
|
|
332 |
General |
ilişki içinde bulunmak |
be in relation with v.
|
|
333 |
General |
ilişki içinde bulunmak |
have relation with v.
|
|
334 |
General |
maddi sıkıntı içinde olmak |
be in financial difficulties v.
|
|
335 |
General |
işbirliği içinde çalışmak |
work cooperatively v.
|
|
336 |
General |
işbirliği içinde çalışmak |
work in cooperation v.
|
|
337 |
General |
işbirliği içinde olmak |
be in cooperation v.
|
|
338 |
General |
şaşkınlık içinde kalmak |
be struck with consternation v.
|
|
339 |
General |
ilişki içinde olmak |
be in an affair v.
|
|
340 |
General |
ilişki içinde olmak |
be in connection with v.
|
|
341 |
General |
ilişki içinde bulunmak |
be in contact with v.
|
|
342 |
General |
ilişki içinde olmak |
be in a relationship with v.
|
|
343 |
General |
ilişki içinde bulunmak |
be in a relationship with v.
|
|
344 |
General |
ilişki içinde bulunmak |
be in connection with v.
|
|
345 |
General |
ilişki içinde bulunmak |
be in an affair v.
|
|
346 |
General |
ilişki içinde olmak |
be in contact with v.
|
|
347 |
General |
gayret içinde olmak |
be in an endeavour v.
|
|
348 |
General |
anlaşmazlık içinde olmak |
be in disagreement v.
|
|
349 |
General |
maddi sıkıntı içinde olmak |
hard put v.
|
|
350 |
General |
lüks içinde yaşamak |
live a life of luxury v.
|
|
351 |
General |
nur içinde yatmak |
rest in peace v.
|
|
352 |
General |
arzusu içinde olmak |
have desire to v.
|
|
353 |
General |
arzusu içinde olmak |
feel desire to v.
|
|
354 |
General |
bolluk içinde yaşamak |
ride the gravy train v.
|
|
355 |
General |
para içinde yüzmek |
wallow in money v.
|
|
356 |
General |
beklenti içinde olmak |
hope v.
|
|
357 |
General |
beklenti içinde olmak |
be in expectation v.
|
|
358 |
General |
beklenti içinde olmak |
have an expectation v.
|
|
359 |
General |
beklenti içinde olmak |
have expectations v.
|
|
360 |
General |
beklenti içinde olmak |
expect v.
|
|
361 |
General |
beklenti içinde olmak |
anticipate v.
|
|
362 |
General |
gereksinim içinde olmak |
be in need of v.
|
|
363 |
General |
gereksinim içinde olmak |
require v.
|
|
364 |
General |
ağnamak (çamur/su vb içinde) |
wallow (in) v.
|
|
365 |
General |
kanlar içinde kalmak |
be drenched in blood v.
|
|
366 |
General |
kan revan içinde kalmak |
be drenched in blood v.
|
|
367 |
General |
yaşamak (içinde) |
inhabit v.
|
|
368 |
General |
kararsızlık içinde dönüp dolaşmak |
shilly-shally v.
|
|
369 |
General |
içinde yer almak |
be included v.
|
|
370 |
General |
içinde yer almak |
be involved v.
|
|
371 |
General |
geçirmek (bir hikaye vb'ni belirli bir mekan ve zaman içinde) |
set v.
|
|
372 |
General |
bir şey içinde yüzmek |
swim v.
|
|
373 |
General |
alevler içinde kalmak |
burn into flames v.
|
|
374 |
General |
(su vb içinde) bata çıka yürümek |
wade v.
|
|
375 |
General |
dehşet içinde kalmak |
be horrified v.
|
|
376 |
General |
alevler içinde kalmak |
catch fire v.
|
|
377 |
General |
anlaşmazlık içinde tartışmak |
argue about v.
|
|
378 |
General |
birisiyle iyi ilişkiler içinde olmak |
be on good terms with someone v.
|
|
379 |
General |
tereddüt içinde olmak |
be doubtful about v.
|
|
380 |
General |
belirli bir düzen içinde yapmak |
do in certain way v.
|
|
381 |
General |
belirli bir düzen içinde yapmak |
do in certain order v.
|
|
382 |
General |
belirli bir düzen içinde yapmak |
do in certain manner v.
|
|
383 |
General |
uyum içinde olmak |
play along with v.
|
|
384 |
General |
eğilimi içinde olmak |
tend to v.
|
|
385 |
General |
eğilimi içinde olmak |
be in tendency to v.
|
|
386 |
General |
bütünlük içinde olmak |
be in unity v.
|
|
387 |
General |
bütünlük içinde olmak |
be in harmony v.
|
|
388 |
General |
bütünlük içinde olmak |
be in coherence v.
|
|
389 |
General |
bütünlük içinde olmak |
be in integration v.
|
|
390 |
General |
içinde hissetmek |
feel inside v.
|
|
391 |
General |
içinde hissetmek |
feel something inside v.
|
|
392 |
General |
iletişim içinde olmak |
be in communication with v.
|
|
393 |
General |
iletişim içinde olmak |
be in touch with v.
|
|
394 |
General |
kanlar içinde yerde yatmak |
lie in a pool of blood v.
|
|
395 |
General |
temas içinde olmak |
keep in touch v.
|
|
396 |
General |
temas içinde olmak |
keep in contact v.
|
|
397 |
General |
temas içinde olmak |
be in touch v.
|
|
398 |
General |
ile yakın çalışmalar içinde olmak |
work closely with v.
|
|
399 |
General |
derin bir üzüntü içinde olmak |
be deeply in sorrow v.
|
|
400 |
General |
etkileşim içinde olmak |
be in interaction with v.
|
|
401 |
General |
etkileşim içinde olmak |
be involved in an interaction v.
|
|
402 |
General |
etkileşim içinde olmak |
interact v.
|
|
403 |
General |
gözyaşları içinde son yolculuğuna uğurlamak |
bid farewell to someone in tears v.
|
|
404 |
General |
mücadele içinde yer almak |
take part in the struggle v.
|
|
405 |
General |
düzen içinde çalışmak |
work in order v.
|
|
406 |
General |
düzen içinde çalışmak |
study in order v.
|
|
407 |
General |
işbirliği içinde olmak |
be in cahoots with v.
|
|
408 |
General |
acı içinde inlemek |
groan with pain v.
|
|
409 |
General |
içinde ukde kalmak |
feel regretfull about something v.
|
|
410 |
General |
içinde ukde kalmak |
regret not v.
|
|
411 |
General |
içinde barındırmak |
contain in itself v.
|
|
412 |
General |
içinde barındırmak |
contain within itself v.
|
|
413 |
General |
birlikte/beraber uyum içinde yaşamak |
live together in harmony v.
|
|
414 |
General |
toprak içinde oynamak |
play in the dirt v.
|
|
415 |
General |
borç içinde olmak |
be in debt v.
|
|
416 |
General |
uyum içinde olmak |
be in compliance v.
|
|
417 |
General |
tırnak içinde vermek |
put something in quotes v.
|
|
418 |
General |
tiksinti içinde çekip gitmek |
walk away in disgust v.
|
|
419 |
General |
finansal sıkıntı içinde olmak |
be in financial difficulty v.
|
|
420 |
General |
iç çatışma içinde bulunmak |
be in a state of inner conflict v.
|
|
421 |
General |
ter içinde uyanmak |
wake up in sweat v.
|
|
422 |
General |
insan içinde seks yapmak |
have sex in public v.
|
|
423 |
General |
(bir kıyafetin) içinde iyi görünmek |
look good in v.
|
|
424 |
General |
çamur içinde oynamak |
play in the mud v.
|
|
425 |
General |
çamur içinde oynamak |
play in the dirt v.
|
|
426 |
General |
iletişim içinde olmak |
be/keep in contact with v.
|
|
427 |
General |
dayanışma içinde olmak |
be in solidarity v.
|
|
428 |
General |
(hesap) içinde para olmak |
be in credit v.
|
|
429 |
General |
bir tv dizisinin bölümlerini art arda ve kısa zaman içinde izlemek |
binge-watch v.
|
|
430 |
General |
ter içinde uyanmak |
wake up sweaty v.
|
|
431 |
General |
evin içinde şemsiye açmak |
open an umbrella indoors v.
|
|
432 |
General |
evin içinde şemsiye açmak |
open an umbrella in the house v.
|
|
433 |
General |
acı içinde kıvranmak |
twist in pain v.
|
|
434 |
General |
acı içinde kıvranmak |
squirm in pain v.
|
|
435 |
General |
acı içinde kıvranmak |
writhe in pain v.
|
|
436 |
General |
toplum içinde küçük düşürmek |
throw shade v.
|
|
437 |
General |
bir arayış içinde olmak |
be on a quest v.
|
|
438 |
General |
kan revan içinde uzanmak |
welter v.
|
|
439 |
General |
kanlar içinde yatmak |
welter v.
|
|
440 |
General |
ıvır zıvır içinde kaybolmak |
be bogged down in trivia v.
|
|
441 |
General |
ahenk içinde çalışmak |
work in harmony v.
|
|
442 |
General |
uyum içinde çalışmak |
work with harmony v.
|
|
443 |
General |
ahenk içinde çalışmak |
work with harmony v.
|
|
444 |
General |
uyum içinde çalışmak |
work harmoniously v.
|
|
445 |
General |
ahenk içinde çalışmak |
work harmoniously v.
|
|
446 |
General |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak |
calendarize v.
|
|
447 |
General |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak |
calendarise v.
|
|
448 |
General |
içinde büyütmek |
nourish v.
|
|
449 |
General |
uyum içinde olmak |
keep pace with v.
|
|
450 |
General |
bolluk içinde olmak |
run riot v.
|
|
451 |
General |
gizlilik içinde hareket etmek |
keep within bounds v.
|
|
452 |
General |
kendi içinde tutarlı olmak |
hang together v.
|
|
453 |
General |
kıtlık içinde olmak |
be ill off v.
|
|
454 |
General |
sos veya et suyu yapmak için pişirilmiş et kalıntılarını şarap veya su içinde koyarak sulandırmak |
deglaze v.
|
|
455 |
General |
(hayvan) acı içinde inlemek |
yammer v.
|
|
456 |
General |
suyu sızdırmadan içinde tutamamak |
not hold water v.
|
|
457 |
General |
çanta içinde sürtünerek (madeni paraların) aşınmasına neden olmak |
bag handle v.
|
|
458 |
General |
kusmayarak içinde tutmak |
hold v.
|
|
459 |
General |
içinde tutabilmek |
hold v.
|
|
460 |
General |
içinde taşıyabilmek |
hold v.
|
|
461 |
General |
sefalet içinde olmak |
languish v.
|
|
462 |
General |
çizik içinde bırakmak |
bescratch v.
|
|
463 |
General |
coşku içinde olmak |
vibrate v.
|
|
464 |
General |
galeyan içinde olmak |
vibrate v.
|
|
465 |
General |
hayretler içinde bırakmak |
bewonder v.
|
|
466 |
General |
girdabın içinde hareket etmek |
bile [dialect] v.
|
|
467 |
General |
beklenti içinde olmak |
wish v.
|
|
468 |
General |
(gözlerini kırpıştırarak) hayretler içinde bakmak |
blink v.
|
|
469 |
General |
içinde kaynar sıvı bulunmak |
boil v.
|
|
470 |
General |
tamamen saran bir maddenin içinde kaybolmak |
merge [obsolete] v.
|
|
471 |
General |
büyük telaş içinde hareket etmek |
boom v.
|
|
472 |
General |
uyum içinde şarkı söylemek |
harmonise v.
|
|
473 |
General |
uyum içinde olmak |
harmonize v.
|
|
474 |
General |
uyum içinde yaşamak |
harmonize v.
|
|
475 |
General |
uyum içinde olmak |
harmonise v.
|
|
476 |
General |
uyum içinde yaşamak |
harmonise v.
|
|
477 |
General |
ilişki içinde olmak |
have v.
|
|
478 |
General |
hayretler içinde bırakmak |
mind v.
|
|
479 |
General |
hengame içinde olmak |
bristle v.
|
|
480 |
General |
(bir şeyi) ağzının içinde boğuk söylemek |
bubble v.
|
|
481 |
General |
(bir şeyin) içinde en göze çarpan olmak |
highlight v.
|
|
482 |
General |
sınırlar içinde tutmak |
hold v.
|
|
483 |
General |
sınırlar içinde kalmak |
hold v.
|
|
484 |
General |
faaliyet içinde olmak |
move v.
|
|
485 |
General |
(üzerinde, içinde) çizgi oluşturmak |
lineament v.
|
|
486 |
General |
zamanla ve fark etmeden başka bir şeyin içinde kaybolmak |
glide v.
|
|
487 |
General |
korku içinde eğilmek |
dare [obsolete] v.
|
|
488 |
General |
ani hızlanma veya fren nedeniyle tekerlek içinde dönmek |
gerbil v.
|
|
489 |
General |
uyum içinde olmak |
gibe v.
|
|
490 |
General |
arayış içinde hissetmek |
grope for v.
|
|
491 |
General |
(arzuyu, isteği) içinde tutmak |
hoard v.
|
|
492 |
General |
memnuniyet, şaşkınlık veya mutluluk içinde haykırmak |
ooh v.
|
|
493 |
General |
daima beklenti içinde olmak |
overhope [dialect] [uk] v.
|
|
494 |
General |
aşırı lüks içinde yaşamak |
overlive v.
|
|
495 |
General |
bolluk içinde yaşamak |
roll (in) v.
|
|
496 |
General |
duygusal veya ruhsal çalkantı içinde olmak |
churn v.
|
|
497 |
General |
içinde taşıyabilecek şekilde tasarlanmış olmak |
hold v.
|
|
498 |
General |
sıvı içinde çözülmek |
distemper [obsolete] v.
|
|
499 |
General |
içinde geliştirmek |
inbreed v.
|
|
500 |
General |
içinde yaşamak |
inexist v.
|
|