on us - Turc Anglais Dictionnaire

on us

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Sens de "on us" dans le Dictionnaire Turc-Anglais : 1 résultat(s)

Anglais Turc
Colloquial
on us expr. bizden
This unique cooperation makes heavy demands on us, however.
Ancak bu benzersiz işbirliği bizden ağır taleplerde bulunuyor.

More Sentences

Sens de "on us" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 258 résultat(s)

Anglais Turc
Colloquial
on vacation [us] expr. tatilde
While they were on vacation, their neighbors cared for their dog.
Onlar tatildeyken komşuları onların köpeğine baktı.

More Sentences
General
bound (on) [us] adj. kararlı
on-again, off-again [us] adj. düzensiz aralıklarla kesilip devam eden
on-again, off-again [us] adj. bir karar verip bir vazgeçen
on-again, off-again [us] adj. kararsız
one on one [us] adj. iki kişi arasında dolaysız iletişim içeren
one on one [us] adj. iki kişi arasındaki doğrudan iletişim veya alışverişe dair
high on the hog [us] adv. zengin
high on the hog [us] adv. varlıklı
high on the hog [us] adv. lüks içinde
high on the hog [us] adv. bir eli yağda bir eli balda
on line [us] adv. kuyrukta
on line [us] adv. bekleme sırasında
on line [us] adv. sırasını bekleyerek
on-line [us] adv. kuyrukta
on-line [us] adv. bekleme sırasında
on-line [us] adv. sırasını bekleyerek
Phrasals
latch on [us/canada] v. elde etmek
latch on [us/canada] v. edinmek
latch on [us/canada] v. erişmek
Proverb
what happens on the road stays on the road [us] yolda olan yolda kalır
Colloquial
hog on ice [us] n. güvenilmez kimse
hog on ice [us] n. kaypak kimse
hog on ice [us] n. sağlam olmayan kimse
get (one's) freak on [us] v. seks yapmak
get (one's) freak on [us] v. deli gibi dans etmek
get (one's) freak on [us] v. çılgın gibi dans etmek
get (one's) freak on [us] v. çılgınca dans etmek
get (one's) freak on [us] v. içinden geldiği gibi/gönlünce dans etmek
get (one's) freak on [us] v. deli gibi partilemek/parti yapmak
get (one's) freak on [us] v. deli gibi eğlenmek
get (one's) freak on [us] v. çılgınca partilemek/parti yapmak
get (one's) freak on [us] v. çılgınca eğlenmek
get (one's) freak on [us] v. azıtmak
get (one's) freak on [us] v. içinden geldiği gibi/gönlünce parti yapmak
get (one's) freak on [us] v. içinden geldiği gibi/gönlünce eğlenmek
get (one's) freak on [us] v. delirmek
get (one's) freak on [us] v. çıldırmak
get (one's) freak on [us] v. sinirlenmek
get (one's) freak on [us] v. çılgınca hareketler yapmak
get (one's) freak on [us] v. deli deli hareketler yapmak
get (one's) freak on [us] v. kontrolü kaybetmek
on account of [us] adv. çünkü
on account of [us] adv. zira
have pity on us! expr. acı bize!
not on your tintype [obsolete] [us] expr. asla olmaz
not on your tintype [obsolete] [us] expr. hayatta olmaz
not on your tintype [obsolete] [us] expr. kesinlikle olmaz
not on your tintype [obsolete] [us] expr. imkansız
not on your tintype [obsolete] [us] expr. imkanı yok
not on your tintype [obsolete] [us] expr. mümkünatı yok
not on your tintype [obsolete] [us] expr. katiyen olmaz
not on your tintype [obsolete] [us] expr. dünyada olmaz
on the up and up [us] expr. son derece dürüst
on the up and up [us] expr. son derece saygılı
on the up and up [us] expr. son derece düzgün/doğru
on the up and up [us] expr. apaçık
on the up and up [us] expr. yasal
on the up and up [us] expr. meşru
on the up and up [us] expr. içten
on the up and up [us] expr. samimi
on vacation [us] expr. tatile
Idioms
a night on the town [us] n. gecelere akma
a night on the town [us] n. alemlere akma
a night on the town [us] n. ortamlara akma
the handwriting is on the wall (us) n. tehlike belirtisi/işareti
land so poor you couldn't raise a fuss on it [old-fashioned] [us] n. çorak arazi/toprak
land so poor you couldn't raise a fuss on it [old-fashioned] [us] n. aşırı verimsiz toprak
land so poor you couldn't raise a fuss on it [old-fashioned] [us] n. üzerinde bir şey yetiştirmeye elverişsiz arazi/toprak
go on line [us] v. devreye girmek
go on line [us] v. faaliyet göstermeye başlamak
go on line [us] v. çalışır hale gelmek
go on line [us] v. işlemek
go on line [us] v. kullanılmaya başlamak
go on line [us] v. faaliyet göstermek
come on line [us] v. tam kapasiteyle çalışmaya başlamak
come on line [us] v. kullanıma hazır olmak
come on line [us] v. piyasaya sürülmek
go on line [us] v. tam kapasiteyle çalışmaya başlamak
go on line [us] v. kullanıma hazır olmak
go on line [us] v. piyasaya sürülmek
lay/put a guilt trip on somebody (us) v. yaptığı bir şey yüzünden birini suçlu hissettirmek
be on (one's) good behavior [us] v. çok kibar olmak
be on (one's) good behavior [us] v. çok terbiyeli olmak
be on (one's) good behavior [us] v. çok efendi olmak
be on (one's) good behavior [us] v. son derece görgülü davranmak
have a lot on the ball [us] v. dikkatli olmak
have a lot on the ball [us] v. bilgili olmak
have a lot on the ball [us] v. hızlı harekete geçmek
have a lot on the ball [us] v. akıllı olmak
have a lot on the ball [us] v. hızlı hareket etmek
have a lot on the ball [us] v. bir çok meziyeti olmak
have a lot on the ball [us] v. bir çok yeteneği olmak
put a crimp on something [us] v. bir şey üzerinde kötü bir etkisi olmak
put a crimp on something [us] v. bir şey üzerinde negatif/olumsuz bir etkisi olmak
put a crimp on something [us] v. bir şeye köstek olmak
put a crimp on something [us] v. bir şeye engel olmak/teşkil etmek
put a crimp on something [us] v. bir şeyi zora sokmak
put a crimp on something [us] v. bir şeyi kötü/olumsuz etkilemek
be on the ragged edge [us] v. eşiğinde olmak
be on the ragged edge [us] v. üzere olmak
do the dirt on someone [us] v. birine kötülük etmek/yapmak
do the dirt on someone [us] v. birine pislik yapmak
do the dirt on someone [us] v. birine şerefsizlik yapmak
do the dirt on someone [us] v. birine kazık atmak
take a bead on someone/something [us] v. birine/bir şeye nişan almak
take a bead on someone/something [us] v. birine/bir şeye silah doğrultmak
take a bead on someone/something [us] v. birini/bir şeyi hedef almak
take a bead on someone/something [us] v. birine/bir şeye namlu doğrultmak
take a bead on someone/something [us] v. birine/bir şeye silah çekmek
drop the dime on [us] v. -i ele vermek
drop the dime on [us] v. -i ispiyonlamak
drop the dime on [us] v. -i polise vermek/ispiyonlamak
drop the dime on [us] v. -i polise şikayet etmek/bildirmek
drop a dime on [us] v. -i ele vermek
drop a dime on [us] v. -i ispiyonlamak
drop a dime on [us] v. -i polise vermek/ispiyonlamak
drop a dime on [us] v. -i polise şikayet etmek/bildirmek
get the jump on someone/something [us] v. birinden/bir şeyden önce/erken davranmak
get the jump on someone/something [us] v. rakibine/bir şeye karşı avantajlı başlamak
get the jump on someone/something [us] v. birinden/bir şeyden erken başlamak
get the jump on someone/something [us] v. birinin/bir şeyin (bir adım) önünde başlamak
get a line on someone [us] v. biri hakkında bilgi almak
get a line on someone [us] v. biri hakkında bilgi edinmek
get a line on someone [us] v. biri hakkında gerekli bilgilere ulaşmak
get a line on someone [us] v. biri hakkında gerekli bilgiye ulaşmak
get your feet on the ground [us] v. ayağını sağlam basmak
get your feet on the ground [us] v. işini sağlama almak
have something/a lot on the ball [us] v. dikkatli/uyanık/açıkgöz/canlı olmak
have something/a lot on the ball [us] v. kafası basar/çalışır olmak
have something/a lot on the ball [us] v. yeterli/belirli düzeyde akla/zekaya sahip olmak
have something/a lot on the ball [us] v. bir işi iyi yapabilmek
have something/a lot on the ball [us] v. zeki/akıllı olmak
keep you on the edge of your chair [us] v. hop oturup hop kaldırmak
keep you on the edge of your chair [us] v. hop oturtup hop kaldırmak
put the make on [us] v. sırnaşmak (cinsel anlamda)
put the make on [us] v. asılmak
put the make on [us] v. yazmak
take a flyer (on something) [us] v. (bir şeyde) şansını denemek
take a flyer (on something) [us] v. (bir şeyin) riskine girmek
take a flyer (on something) [us] v. (bir konuda) kumar oynamak
take a flyer (on something) [us] v. (bir konuda) riske girmek
take a flyer (on something) [us] v. (bir konuda) risk almak
take a flyer (on something) [us] v. (bir konuda) riskli bir girişimde bulunmak
work the rabbit's foot on [us] v. kandırmak
work the rabbit's foot on [us] v. aldatmak
work the rabbit's foot on [us] v. oyuna getirmek
up on (one's) ear [us] adj. sinirlenmiş
up on (one's) ear [us] adj. sinirleri ayağa kalkmış
up on (one's) ear [us] adj. siniri zıplamış
up on (one's) ear [us] adj. çaba gösteren
up on (one's) ear [us] adj. kendini zorlayan
on (one's) best behavior [us] adj. çok uslu
on (one's) best behavior [us] adj. çok efendi
on (one's) best behavior [us] adj. çok kibar
on (one's) best behavior [us] adj. çok terbiyeli
on (one's) good behavior [us] adj. çok uslu
on (one's) good behavior [us] adj. çok efendi
on (one's) good behavior [us] adj. çok kibar
on (one's) good behavior [us] adj. çok terbiyeli
the shoe is on the other foot (us) expr. işler tersine döndü
give us your take on it expr. senin düşüncen nedir
on skid row [us] expr. varoşta
on skid row [us] expr. şehrin batak bölgelerinde
on skid row [us] expr. şehrin yoksul bölgelerinde
on skid row [us] expr. her şeyini kaybetmiş
on skid row [us] expr. her şeyini yitirmiş
on skid row [us] expr. kaybedecek bir şeyi kalmamış
on skid row [us] expr. evsiz barksız kalmış
on skid row [us] expr. sefil olmuş
on skid row [us] expr. beş parasız kalmış
on skid row [us] expr. meteliksiz kalmış
on skid row [us] expr. sahip olduğu her şeyi kaybetmiş
on skid row [us] expr. sefalet/yoksulluk içinde
on skid row [us] expr. sersefil olmuş
on the prod [old-fashioned] [us] expr. sorun çıkarmaya meyilli
on the prod [old-fashioned] [us] expr. belaya yatkın
on the prod [old-fashioned] [us] expr. kışkırtıcı
on the prod [old-fashioned] [us] expr. düşmanca eğilimleri olan
on the prod [us] expr. bela arayan
on the prod [us] expr. belasını arayan
on tilt [us] expr. telaş içinde
on tilt [us] expr. pervasız
on tilt [us] expr. dikkatsiz
on tilt [us] expr. düşünmeden hareket eden
on tilt [us] expr. pervasızca
on tilt [us] expr. umursamaz bir şekilde
on tilt [us] expr. gözü kara bir şekilde
on tilt [us] expr. korkusuzca
on the outs [us] expr. uyuşmazlık/anlaşmazlık içinde
on the outs [us] expr. husumet içinde
born on the fourth of july [us] expr. aşırı vatansever amerikalı
on your own hook [us] expr. kendi kendine
on your own hook [us] expr. kendi başına
on your own hook [us] expr. bağımsız olarak
on your own hook [us] expr. kendi girişimiyle
Speaking
have pity on us! expr. bize acı!
Education
on-campus [us] adj. eğitim kuruluşunun kampüsünde yaşayan
on-campus [us] adj. kampüs imkanlarına dair
on-campus [us] adj. kampüs faaliyetlerine dair
on-campus [us] adv. kampüste gerçekleşen
Slang
shit on a shingle [us] n. tost ekmeği üzerinde kremalı parçalanmış sığır eti (genelde askeri gazinolarda bulunan bir yemek)
go (or be) on the fritz [us] v. (makine) bozulmak
go (or be) on the fritz [us] v. (makine) arızalanmak
go (or be) on the fritz [us] v. (makine) bozuk olmak
go (or be) on the fritz [us] v. (makine) arızalanmak
go (or be) on the fritz [us] v. (makine) düzgün çalışmamak
get a load on [us] v. sarhoş olmak
get a load on [us] v. kafayı bulmak
have a load on [us] v. sarhoş olmak
have a load on [us] v. kafayı bulmak
be on (one's) ass [us] v. (öndeki arabanın) kıçına girmek
be on (one's) ass [us] v. (öndeki arabanın) dibine girmek
be on (one's) ass [us] v. (öndeki arabanın) kıçının dibine girmek
be on (one's) ass [us] v. diğer arabaya değdirecek kadar yakın sürmek
be on (one's) ass [us] v. (birinin) kıçının dibinden ayrılmamak
be on (one's) ass [us] v. (birinin) peşini bırakmamak
be on (one's) ass [us] v. (birinin) kuyruğundan ayrılmamak
carry a chinaman on (one's) back [us] v. uyuşturucu bağımlılığından mustarip olmak
carry a chinaman on (one's) back [us] v. uyuşturucu bağımlılığı (birinin) sırtına yük olmak
carry a chinaman on (one's) back [us] v. uyuşturucu mağduru olmak
push up on (someone) [us] v. (biriyle) flört etmek
push up on (someone) [us] v. (birini) baştan çıkarmaya çalışmak
push up on (someone) [us] v. (birine) cinsel yönden yakınlaşmaya çalışmak
push up on (someone) [us] v. (birine) asılmak
push up on (someone) [us] v. (birine) yavşamak
push up on (someone) [us] v. (birine) yılışmak
push up on (someone) [us] v. (birine) yazmak
be on (one's) shit list [us] v. (birinin) kara listesinde olmak
be on (one's) shit list [us] v. (birinin) düşmanı olmak
do a number on somebody/something [us] v. birini/bir şeyi üzmek/kırmak
do a number on somebody/something [us] v. birini/bir şeyi bozmak
do a number on somebody/something [us] v. birini/bir şeyi kötü etkilemek
do a number on somebody/something [us] v. birini/bir şeyi mahvetmek
do a number on somebody/something [us] v. birine/bir şeye zarar vermek
do a number on somebody/something [us] v. birini/bir şeyi yermek
do a number on somebody/something [us] v. birine/bir şeye kötü davranmak
do a number on somebody/something [us] v. birine/bir şeye yüklenmek
do a number on somebody/something [us] v. birinin/bir şeyin canına okumak
rip on [us] v. şaka yollu hakaret etmek
rip on [us] v. şaka yollu eleştirmek
rip on [us] v. alay ederek sataşmak
keep it on the down-low [us] v. kimselere söylememek
keep it on the down-low [us] v. gizli tutmak
keep it on the down-low [us] v. sır olarak tutmak
put your ass on the line [us] v. büyük bir riske girmek
put your ass on the line [us] v. kendini tehlikeye atmak
put your ass on the line [us] v. kendini ateşe atmak
on (one's) ass [us] expr. (öndeki arabanın) kıçında
on (one's) ass [us] expr. (öndeki arabanın) dibinde
on (one's) ass [us] expr. (öndeki arabanın) kıçının dibine girmiş
on (one's) ass [us] expr. diğer arabaya değdirecek kadar yakın
on (one's) ass [us] expr. (öndeki araçla) tampon tampona
on (one's) ass [us] expr. sürekli (birinin) kıçının dibinde
on (one's) ass [us] expr. sürekli (birinin) peşinde
on (one's) ass [us] expr. sürekli (birinin) kuyruğunda/ensesinde/tepesinde
on (one's) ass [us] expr. (birinin) yakasına yapışmış
right on [us/canada] exclam. işte budur!