try - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
try çalışmak v.
  • With milk we have tried to get the quotas into order.
  • Süt ile kotaları düzene sokmaya çalıştık.
  • He will recall that we tried to provide the figures for Commission projects a few months ago.
  • Birkaç ay önce Komisyon projelerine ilişkin rakamları vermeye çalıştığımızı hatırlayacaktır.
  • Experience shows that it is no use trying to dry out a flooded room without turning off the taps.
  • Tecrübeler, su basmış bir odayı muslukları kapatmadan kurutmaya çalışmanın faydası olmadığını göstermektedir.
Show More (1245)
try denemek v.
  • We are talking about eEurope; have you tried it out yet?
  • E-Avrupa'dan bahsediyoruz; siz henüz denemediniz mi?
  • We are talking about eEurope; have you tried it out yet?
  • Bizler eAvrupa'dan bahsediyoruz; henüz denemediniz mi?
  • To do that, we have to try every incentive, including tax exemption.
  • Bunun için vergi muafiyeti de dahil olmak üzere her türlü teşviki denemeliyiz.
Show More (492)
try yapmaya çalışmak v.
  • That is what we have tried to do with the revised Directive 18/2001/EC, traceability and labelling.
  • 18/2001/EC sayılı revize edilmiş Direktif, izlenebilirlik ve etiketleme ile yapmaya çalıştığımız şey de budur.
  • That, moreover, is what we are trying to do here today.
  • Bugün burada yapmaya çalıştığımız şey de budur.
  • The Commission has tried to give me explanations during the debate, but they are not convincing.
  • Komisyon tartışma sırasında bana açıklamalar yapmaya çalıştı, ancak bunlar ikna edici değil.
Show More (167)
try çabalamak v.
  • I know all the Presidents try desperately to stop it.
  • Bütün Başkanların bunu durdurmak için umutsuzca çabaladığını biliyorum.
  • I'm trying really hard not to break down in front of you.
  • Senin önünde kendimi kaybetmeyeyim diye gerçekten çok çabalıyorum.
  • Because I know that, I tried so hard to understand you.
  • Çünkü şunu biliyorum ki, seni anlamak için çok çabaladım.
Show More (36)
try uğraşmak v.
  • You cannot face both ways at the same time, no matter how hard you try.
  • Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, aynı anda iki yöne birden bakamazsınız.
  • Legislators cannot keep up with this technology even if they try to.
  • Yasa koyucular ne kadar uğraşsalar da bu teknolojiye ayak uyduramazlar.
  • Tom has been trying to learn to speak French for a long time.
  • Tom uzun zamandır Fransızca konuşmayı öğrenmeye uğraşıyor.
Show More (34)
try deneme n.
  • The bankrupt will be helped to recover his self-esteem and the determination to try again.
  • İflas edenlerin özgüvenlerini ve yeniden deneme kararlılıklarını yeniden kazanmalarına yardımcı olunacaktır.
  • He will be pilloried and shamed, his chances of a second try constrained.
  • Ayıplanacak ve utandırılacak, ikinci bir deneme şansı elinden alınacaktır.
  • Tom got it on the first try.
  • Tom ilk denemede onu buldu.
Show More (1)
try kalkmak v.
  • And put these weapons away before someone tries to use one on me.
  • Ve biri üzerimde kullanmaya kalkmadan önce şu silahları da kaldır.
  • Don't try to play games with me.
  • Benimle oyun oynamaya kalkma.
  • Don't try any tricks.
  • Sakın numara yapmaya kalkma.
Show More (1)
try gayret etmek v.
  • It is vital that all of us, beginning with the Commission, try to work more closely with all our fellow-citizens.
  • Başta Komisyon olmak üzere hepimizin tüm yurttaşlarımızla daha yakın çalışmaya gayret etmesi hayati önem taşımaktadır.
  • We have tried to work on the basis of consensus with all political groups in producing this report.
  • Bu raporu hazırlarken tüm siyasi gruplarla uzlaşı temelinde çalışmaya gayret ettik.
Show More (-1)
try sınamak v.
  • Don't try the patience of God!
  • Tanrı'nın sabrını sınama!
Show More (-2)