|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
General |
|
1 |
Genel |
allow to be f.
|
izin vermek |
|
If the Irish people vote 'no', that cannot be allowed to be decisive for the whole EU.
İrlanda halkı 'hayır' oyu verirse, bunun tüm AB için belirleyici olmasına izin verilemez.
More Sentences
|
2 |
Genel |
allow to f.
|
izin vermek |
|
Industry has been decimated or allowed to decay.
Sanayi yok edildi veya çürümesine izin verildi.
More Sentences
|
3 |
Genel |
allow in f.
|
içeri almak |
|
I wasn't allowed in as I had short-shorts on.
Kısa şort giydiğim için içeri alınmadım.
More Sentences
|
4 |
Genel |
allow for f.
|
imkan tanımak |
|
The decision allowing for a list of people and organisations active in the European Union is significant.
Avrupa Birliği'nde faaliyet gösteren kişi ve kuruluşların bir listesinin çıkarılmasına imkan tanıyan karar önemlidir.
More Sentences
|
5 |
Genel |
allow for f.
|
izin vermek |
|
This, of course, does little for harmonisation because almost all national laws allow for severer penalties.
Bu elbette uyum için pek bir şey ifade etmiyor çünkü neredeyse tüm ulusal yasalar daha ağır cezalara izin veriyor.
More Sentences
|
6 |
Genel |
allow for f.
|
olanak sağlamak |
|
This will also allow for the smoother operation of the internal market.
Bu aynı zamanda iç pazarın daha düzgün işlemesine de olanak sağlayacaktır.
More Sentences
|
7 |
Genel |
allow [dialect] f.
|
olduğuna inanmak |
|
We believe that it cannot be in the interest of Europe as a whole to allow Turkey to join the EU.
Türkiye'nin AB'ye katılmasına izin vermenin bir bütün olarak Avrupa'nın çıkarına olmayacağına inanıyoruz.
More Sentences
|
Phrasals |
|
8 |
Öbek Fiiller |
allow (one) up f.
|
(birinin) kalkmasına izin vermek |
|
The patient was allowed up.
Hastanın kalkmasına izin verildi.
More Sentences
|
9 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
Did you tell Tom he's not allowed in this room?
Bu odaya girmesine izin verilmediğini Tom'a söyledin mi?
More Sentences
|
10 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
Dan's lawyer demanded to be allowed into the room where Dan was being questioned.
Dan'in avukatı, Dan'in sorgulandığı odaya girmesine izin verilmesini talep etti.
More Sentences
|
11 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
Tom's dog isn't allowed in the house.
Tom'un köpeğinin eve girmesine izin verilmiyor.
More Sentences
|
12 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
Tom wasn't allowed into Mary's hospital room.
Tom'un Mary'nin hastane odasına girmesine izin verilmedi.
More Sentences
|
Speaking |
|
13 |
Konuşma |
allow me expr.
|
izninizle |
|
Allow me to say a few words on two other points.
İzninizle diğer iki nokta hakkında da birkaç söz söylemek istiyorum.
More Sentences
|
14 |
Konuşma |
allow me expr.
|
izninizle |
|
Allow me to quote some examples of the ways in which they are not so respected and represented.
İzninizle, onlara bu kadar saygı gösterilmemesi ve temsil edilmemelerine ilişkin bazı örnekler vermek istiyorum.
More Sentences
|
15 |
Konuşma |
allow me expr.
|
izin verin |
|
Allow me to go on to mention a number of key features of the Council's draft budget.
Konsey'in taslak bütçesinin bazı temel özelliklerinden bahsetmeme izin verin.
More Sentences
|
16 |
Konuşma |
allow me expr.
|
müsaadenizle |
|
Allow me to make a number of critical comments about the further development of competition policy per se.
Müsaadenizle, rekabet politikasının daha da geliştirilmesi konusunda bir takım eleştirel yorumlarda bulunacağım.
More Sentences
|
General |
|
17 |
Genel |
allow of f.
|
meydan vermek |
|
18 |
Genel |
allow immigrants f.
|
göç almak |
|
19 |
Genel |
not to allow f.
|
meydan vermemek |
|
20 |
Genel |
allow of f.
|
olanak tanımak |
|
21 |
Genel |
allow to succeed f.
|
rast getirmek |
|
22 |
Genel |
allow for f.
|
hesaba almak |
|
23 |
Genel |
allow oneself be led by the nose f.
|
sakalı ele vermek |
|
24 |
Genel |
allow to succeed f.
|
rast getirmek (Allah) |
|
25 |
Genel |
not to allow anybody to speak ill of someone f.
|
toz kondurmamak |
|
26 |
Genel |
allow bail f.
|
kefaletle serbest bırakmak |
|
27 |
Genel |
allow to enter f.
|
içeri almak |
|
28 |
Genel |
allow rest f.
|
oturtmak |
|
29 |
Genel |
allow (something to happen) f.
|
meydan vermek |
|
30 |
Genel |
not allow f.
|
mahal vermemek |
|
31 |
Genel |
allow for f.
|
yer vermek |
|
32 |
Genel |
not allow f.
|
mahal bırakmamak |
|
33 |
Genel |
allow (something) happen f.
|
yer vermek |
|
34 |
Genel |
allow (something happen) f.
|
meydana bırakmak |
|
35 |
Genel |
allow to act without restraints f.
|
engel olmamak |
|
36 |
Genel |
allow to move freely f.
|
engel olmamak |
|
37 |
Genel |
allow someone freedom f.
|
özgürlük tanımak |
|
38 |
Genel |
allow of f.
|
olanak sağlamak |
|
39 |
Genel |
allow for tare f.
|
darasını düşmek |
|
40 |
Genel |
allow a compensation f.
|
bağış yapmak |
|
|
41 |
Genel |
allow a compensation f.
|
telafi yoluna gitmek |
|
42 |
Genel |
not to allow enough time for f.
|
yeterince zaman ayıramamak |
|
43 |
Genel |
allow for f.
|
müsamaha göstermek |
|
44 |
Genel |
allow for f.
|
fırsat vermek |
|
45 |
Genel |
allow someone in f.
|
içeri girmesine müsaade etmek |
|
46 |
Genel |
allow someone into a place f.
|
içeri girmesine müsaade etmek |
|
47 |
Genel |
allow someone up f.
|
kalkmasına izin vermek |
|
48 |
Genel |
allow someone into a place f.
|
birisini içeri almak |
|
49 |
Genel |
allow someone in f.
|
birisini içeri almak |
|
50 |
Genel |
not allow something to happen f.
|
meydan vermemek |
|
51 |
Genel |
allow something to happen f.
|
meydan vermek |
|
52 |
Genel |
allow the death penalty f.
|
ölüm cezasına izin vermek |
|
53 |
Genel |
allow someone to pass f.
|
geçmesine izin vermek |
|
54 |
Genel |
allow maximum mobility f.
|
maksimum hareketlilik sağlamak |
|
55 |
Genel |
allow for maximum mobility f.
|
maksimum hareketlilik sağlamak |
|
56 |
Genel |
not allow to enter the country f.
|
ülkeye giriş izni vermemek |
|
57 |
Genel |
allow room f.
|
imkan vermek |
|
58 |
Genel |
allow someone f.
|
birine izin vermek |
|
59 |
Genel |
allow time f.
|
zaman ayırmak |
|
60 |
Genel |
allow somebody to do something f.
|
birinin bir şey yapmasına izin vermek |
|
61 |
Genel |
allow of f.
|
izin vermek |
|
62 |
Genel |
allow of f.
|
kabul etmek |
|
63 |
Genel |
allow [dialect] f.
|
söylemek |
|
64 |
Genel |
allow [dialect] f.
|
öne sürmek |
|
65 |
Genel |
allow [dialect] f.
|
düşünmek |
|
66 |
Genel |
allow [dialect] f.
|
niyetli olmak |
|
67 |
Genel |
allow [obsolete] f.
|
(hak) tanımak |
|
Phrasals |
|
68 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
biraz daha sabretmek |
|
69 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
biraz daha beklemek |
|
70 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
süre tanımak |
|
71 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
tolerans göstermek |
|
72 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
zaman tanımak |
|
73 |
Öbek Fiiller |
allow for someone f.
|
birini hesaba katmak |
|
74 |
Öbek Fiiller |
allow for someone f.
|
birini hesaba katarak davranmak/hareket etmek |
|
75 |
Öbek Fiiller |
allow for someone f.
|
birine de yetecek şekilde planlamak |
|
76 |
Öbek Fiiller |
allow for something f.
|
bir şeyi hesaba katmak |
|
77 |
Öbek Fiiller |
allow for something f.
|
bir şeyi hesaba katarak hareket etmek/davranmak |
|
78 |
Öbek Fiiller |
allow for something f.
|
bir şey olasılığını düşünerek plan yapmak |
|
79 |
Öbek Fiiller |
allow someone or something into a place f.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek |
|
80 |
Öbek Fiiller |
allow someone or something into a place f.
|
birini/bir şeyi bir yere almak |
|
81 |
Öbek Fiiller |
allow someone or something into a place f.
|
birini/bir şeyi içeri almak |
|
82 |
Öbek Fiiller |
allow someone or something into a place f.
|
birini/bir şeyi bir yere kabul etmek |
|
83 |
Öbek Fiiller |
allow someone or something into a place f.
|
birini/bir şeyi içeri kabul etmek |
|
84 |
Öbek Fiiller |
allow someone or something into a place f.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek |
|
85 |
Öbek Fiiller |
allow someone or something into a place f.
|
birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek |
|
86 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek |
|
87 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi bir yere almak |
|
88 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi içeri almak |
|
89 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi bir yere kabul etmek |
|
90 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi içeri kabul etmek |
|
91 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek |
|
92 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek |
|
93 |
Öbek Fiiller |
allow something for something f.
|
bir şey için bir şey ayırmak |
|
94 |
Öbek Fiiller |
allow something for something f.
|
bir şey için uygun miktarda bir şey ayırmak |
|
95 |
Öbek Fiiller |
allow something for something f.
|
bir şey için uygun zamanı, parayı, yeri ayırmak |
|
96 |
Öbek Fiiller |
allow something for something f.
|
bir şey için bir şeyi hesaba katmak |
|
97 |
Öbek Fiiller |
allow something for something f.
|
bir şey için bir şeyi düşünerek hareket etmek |
|
98 |
Öbek Fiiller |
allow something for something f.
|
bir şeye yer/pay bırakmak |
|
99 |
Öbek Fiiller |
allow something for something f.
|
bir şeyi göz önünde bulundurmak |
|
100 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak |
|
101 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak |
|
102 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek |
|
103 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek |
|
104 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek |
|
105 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek |
|
106 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak |
|
107 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak |
|
108 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek |
|
109 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek |
|
110 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek |
|
111 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek |
|
112 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
önceden göz önünde bulundurmak |
|
113 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
önceden planlamak |
|
114 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
önden düşünmek |
|
115 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
yeterince ayırmak |
|
116 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
yeterli miktarda bölmek |
|
117 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
yeterli miktarda paylaştırmak |
|
118 |
Öbek Fiiller |
allow into a place f.
|
bir yere girmesine izin vermek |
|
119 |
Öbek Fiiller |
allow into a place f.
|
bir yere almak |
|
120 |
Öbek Fiiller |
allow into a place f.
|
bir yerden içeri almak |
|
121 |
Öbek Fiiller |
allow into a place f.
|
bir yere kabul etmek |
|
122 |
Öbek Fiiller |
allow into a place f.
|
bir yerden içeri kabul etmek |
|
123 |
Öbek Fiiller |
allow into a place f.
|
bir yere girmesine müsaade etmek |
|
124 |
Öbek Fiiller |
allow into a place f.
|
bir yerden içeri geçmesine izin vermek |
|
125 |
Öbek Fiiller |
allow of (something) f.
|
(bir şeye) olanak tanımak |
|
126 |
Öbek Fiiller |
allow of (something) f.
|
(bir şeye) meydan vermek |
|
127 |
Öbek Fiiller |
allow of (something) f.
|
(bir şeye) izin vermek |
|
128 |
Öbek Fiiller |
allow of (something) f.
|
(bir şeye) olanak sağlamak |
|
129 |
Öbek Fiiller |
allow of (something) f.
|
(bir şeyi) mümkün kılmak |
|
130 |
Öbek Fiiller |
allow up f.
|
kalkmasına izin vermek |
|
131 |
Öbek Fiiller |
allow for someone f.
|
birini hesaba katmak |
|
132 |
Öbek Fiiller |
allow for someone f.
|
birini hesaba katarak davranmak/hareket etmek |
|
133 |
Öbek Fiiller |
allow for someone f.
|
birine de yetecek şekilde planlamak |
|
134 |
Öbek Fiiller |
allow for something f.
|
bir şeyi hesaba katmak |
|
135 |
Öbek Fiiller |
allow for something f.
|
bir şeyi hesaba katarak hareket etmek/davranmak |
|
136 |
Öbek Fiiller |
allow for something f.
|
bir şey olasılığını düşünerek plan yapmak |
|
137 |
Öbek Fiiller |
allow someone or something into a place f.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek |
|
138 |
Öbek Fiiller |
allow someone or something into a place f.
|
birini/bir şeyi bir yere almak |
|
139 |
Öbek Fiiller |
allow someone or something into a place f.
|
birini/bir şeyi içeri almak |
|
140 |
Öbek Fiiller |
allow someone or something into a place f.
|
birini/bir şeyi bir yere kabul etmek |
|
141 |
Öbek Fiiller |
allow someone or something into a place f.
|
birini/bir şeyi içeri kabul etmek |
|
142 |
Öbek Fiiller |
allow someone or something into a place f.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek |
|
143 |
Öbek Fiiller |
allow someone or something into a place f.
|
birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek |
|
144 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek |
|
145 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi bir yere almak |
|
146 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi içeri almak |
|
147 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi bir yere kabul etmek |
|
148 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi içeri kabul etmek |
|
149 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek |
|
150 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek |
|
151 |
Öbek Fiiller |
allow something for something f.
|
bir şey için bir şey ayırmak |
|
152 |
Öbek Fiiller |
allow something for something f.
|
bir şey için uygun miktarda bir şey ayırmak |
|
153 |
Öbek Fiiller |
allow something for something f.
|
bir şey için uygun zamanı, parayı, yeri ayırmak |
|
154 |
Öbek Fiiller |
allow something for something f.
|
bir şey için bir şeyi hesaba katmak |
|
155 |
Öbek Fiiller |
allow something for something f.
|
bir şey için bir şeyi düşünerek hareket etmek |
|
156 |
Öbek Fiiller |
allow something for something f.
|
bir şeye yer/pay bırakmak |
|
157 |
Öbek Fiiller |
allow something for something f.
|
bir şeyi göz önünde bulundurmak |
|
158 |
Öbek Fiiller |
allow (one) up f.
|
(birinin) kalkmasına izin vermek |
|
159 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak |
|
160 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak |
|
161 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek |
|
162 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek |
|
163 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek |
|
164 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek |
|
165 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak |
|
166 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak |
|
167 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek |
|
168 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek |
|
169 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek |
|
170 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek |
|
171 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
önceden göz önünde bulundurmak |
|
172 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
önceden planlamak |
|
173 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
önden düşünmek |
|
174 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
yeterince ayırmak |
|
175 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
yeterli miktarda bölmek |
|
176 |
Öbek Fiiller |
allow for f.
|
yeterli miktarda paylaştırmak |
|
177 |
Öbek Fiiller |
allow into a place f.
|
bir yere girmesine izin vermek |
|
178 |
Öbek Fiiller |
allow into a place f.
|
bir yere almak |
|
179 |
Öbek Fiiller |
allow into a place f.
|
bir yerden içeri almak |
|
180 |
Öbek Fiiller |
allow into a place f.
|
bir yere kabul etmek |
|
181 |
Öbek Fiiller |
allow into a place f.
|
bir yerden içeri kabul etmek |
|
182 |
Öbek Fiiller |
allow into a place f.
|
bir yere girmesine müsaade etmek |
|
183 |
Öbek Fiiller |
allow into a place f.
|
bir yerden içeri geçmesine izin vermek |
|
184 |
Öbek Fiiller |
allow of (something) f.
|
(bir şeye) olanak tanımak |
|
185 |
Öbek Fiiller |
allow of (something) f.
|
(bir şeye) meydan vermek |
|
186 |
Öbek Fiiller |
allow of (something) f.
|
(bir şeye) izin vermek |
|
187 |
Öbek Fiiller |
allow of (something) f.
|
(bir şeye) olanak sağlamak |
|
188 |
Öbek Fiiller |
allow of (something) f.
|
(bir şeyi) mümkün kılmak |
|
189 |
Öbek Fiiller |
allow up f.
|
kalkmasına izin vermek |
|
Phrases |
|
190 |
İfadeler |
when circumstances allow expr.
|
koşullar el verdiğinde |
|
191 |
İfadeler |
whenever circumstances allow expr.
|
şartlar el verdiğinde |
|
192 |
İfadeler |
when circumstances allow expr.
|
şartlar el verdiğince |
|
193 |
İfadeler |
when the circumstances allow expr.
|
şartlar el verdiğinde |
|
194 |
İfadeler |
whenever circumstances allow expr.
|
şartlar el verdiğince |
|
195 |
İfadeler |
whenever the circumstances allow expr.
|
şartlar el verdiğince |
|
196 |
İfadeler |
when the circumstances allow expr.
|
şartlar el verdiğince |
|
197 |
İfadeler |
whenever the circumstances allow expr.
|
şartlar el verdiğinde |
|
Idioms |
|
198 |
Deyim |
allow as how [us] f.
|
kabul etmek |
|
199 |
Deyim |
allow as how [us] f.
|
itiraf etmek |
|
200 |
Deyim |
allow somebody a free rein f.
|
birisine müsamaha göstermek |
|
201 |
Deyim |
allow something full play f.
|
bir şeye yeterince/tam yer vermek |
|
202 |
Deyim |
allow something full play f.
|
bir şeyin üzerinde yeterince/tam durmak |
|
203 |
Deyim |
allow nature to take its course f.
|
doğal akışına bırakmak |
|
204 |
Deyim |
allow somebody a free rein f.
|
ipini gevşetmek |
|
205 |
Deyim |
allow somebody a free rein f.
|
serbest bırakmak |
|
206 |
Deyim |
allow (one) full rein f.
|
(birini) tamamen özgür bırakmak |
|
207 |
Deyim |
allow (one) full rein f.
|
(birini) tamamen kendi haline bırakmak |
|
208 |
Deyim |
allow (one) full rein f.
|
(birini) yapacağı/yapmak istediği şeyde tamamen özgür bırakmak |
|
209 |
Deyim |
allow (one) full rein f.
|
(birine) müsamaha göstermek |
|
210 |
Deyim |
allow full rein to somebody/something f.
|
birini/bir şeyi kısıtlamamak |
|
211 |
Deyim |
allow full rein to somebody/something f.
|
birini/bir şeyi tamamen özgür bırakmak |
|
212 |
Deyim |
allow full rein to somebody/something f.
|
birinin/bir şeyin iplerini gevşetmek |
|
213 |
Deyim |
allow free rein to somebody/something f.
|
birini/bir şeyi kısıtlamamak |
|
214 |
Deyim |
allow free rein to somebody/something f.
|
birini/bir şeyi tamamen özgür bırakmak |
|
215 |
Deyim |
allow free rein to somebody/something f.
|
birinin/bir şeyin iplerini gevşetmek |
|
216 |
Deyim |
allow (one) free rein f.
|
(birini) serbest/özgür bırakmak |
|
217 |
Deyim |
allow (one) free rein f.
|
(birine) müsamaha göstermek |
|
218 |
Deyim |
allow (one) free rein f.
|
(birinin) istediğini yapmasına izin vermek |
|
219 |
Deyim |
allow (one) free rein f.
|
(birini) serbest/özgür bırakmak |
|
220 |
Deyim |
allow (one) free rein f.
|
(birine) müsamaha göstermek |
|
221 |
Deyim |
allow (one) free rein f.
|
(birinin) istediğini yapmasına izin vermek |
|
222 |
Deyim |
give/allow somebody/something free/full rein f.
|
birine/bir şeye açık çek vermek |
|
223 |
Deyim |
give/allow somebody/something free/full rein f.
|
birine/bir şeye istediğini yapma özgürlüğü vermek/tanımak |
|
224 |
Deyim |
give/allow somebody/something free/full rein f.
|
birine/bir şeye tam yetki vermek |
|
225 |
Deyim |
give/allow somebody/something free/full rein f.
|
birine/bir şeye istediği gibi hareket etme/ilerleme özgürlüğü vermek |
|
226 |
Deyim |
give/allow somebody/something free/full rein f.
|
birini/bir şeyi serbest/özgür bırakmak |
|
227 |
Deyim |
give/allow free/full rein to somebody/something f.
|
birine/bir şeye açık çek vermek |
|
228 |
Deyim |
give/allow free/full rein to somebody/something f.
|
birine/bir şeye istediğini yapma özgürlüğü vermek/tanımak |
|
229 |
Deyim |
give/allow free/full rein to somebody/something f.
|
birine/bir şeye tam yetki vermek |
|
230 |
Deyim |
give/allow free/full rein to somebody/something f.
|
birine/bir şeye istediği gibi hareket etme/ilerleme özgürlüğü vermek |
|
231 |
Deyim |
give/allow free/full rein to somebody/something f.
|
birini/bir şeyi serbest/özgür bırakmak |
|
Speaking |
|
232 |
Konuşma |
allow me to explain expr.
|
açıklamama izin verin |
|
233 |
Konuşma |
I can't allow him to do that expr.
|
bunu yapmasına izin veremem |
|
234 |
Konuşma |
we cannot allow the matter to rest here expr.
|
bu meseleyi burada bırakamayız |
|
235 |
Konuşma |
allow me expr.
|
izin ver |
|
236 |
Konuşma |
allow me expr.
|
izninle |
|
237 |
Konuşma |
if you allow me expr.
|
izin verirsen |
|
238 |
Konuşma |
if you allow me expr.
|
izin verirseniz |
|
239 |
Konuşma |
if you allow me expr.
|
müsaade ederseniz |
|
240 |
Konuşma |
allow me expr.
|
müsaadenle |
|
241 |
Konuşma |
my health doesn't allow expr.
|
sağlığım izin vermiyor |
|
242 |
Konuşma |
don't allow yourself to be provoked expr.
|
tahriklere kapılmayın |
|
243 |
Konuşma |
don't allow yourself to be provoked expr.
|
tahriklere kapılma |
|
244 |
Konuşma |
not allow its citizens to carry handguns expr.
|
vatandaşlarının silah taşımasına izin vermemek |
|
245 |
Konuşma |
allow me to doubt that expr.
|
bundan şüphe etmeme izin ver |
|
Law |
|
246 |
Hukuk |
circumstances which allow exemption from punishment i.
|
cezayı kaldıran sebepler |
|
247 |
Hukuk |
allow time pay i.
|
ödemeye mehir tanımaya |
|
Computer |
|
248 |
Bilgisayar |
allow transmit i.
|
aktarıma izin ver |
|
249 |
Bilgisayar |
allow editing i.
|
düzenleme izni |
|
250 |
Bilgisayar |
allow edits i.
|
düzenleme izni |
|
251 |
Bilgisayar |
allow additions i.
|
ekleme izni |
|
252 |
Bilgisayar |
allow updating i.
|
güncelleştirme izni |
|
253 |
Bilgisayar |
allow redirectallow users to i.
|
kullanıcılara verilecek izin |
|
254 |
Bilgisayar |
allow users to i.
|
kullanıcılara verilecek izin |
|
255 |
Bilgisayar |
allow launch expr.
|
başlatmaya izin ver |
|
256 |
Bilgisayar |
allow multilink expr.
|
birden çok bağlantıya izin ver |
|
257 |
Bilgisayar |
allow control expr.
|
denetime izin ver |
|
258 |
Bilgisayar |
allow multi-user editing expr.
|
çok-kullanıcılı düzenlemeye izin ver |
|
259 |
Bilgisayar |
allow editing expr.
|
düzenlemeye izin ver |
|
260 |
Bilgisayar |
allow fast saves expr.
|
hızlı kaydet |
|
261 |
Bilgisayar |
allow form view expr.
|
form görünümüne izin ver |
|
262 |
Bilgisayar |
allow access expr.
|
erişime izin ver |
|
263 |
Bilgisayar |
allow any expr.
|
herhangi birine izin ver |
|
264 |
Bilgisayar |
allow hiding expr.
|
gizlemeye izin ver |
|
265 |
Bilgisayar |
allow transmit expr.
|
göndermeye izin ver |
|
266 |
Bilgisayar |
allow whispers expr.
|
fısıltıya izin ver |
|
267 |
Bilgisayar |
always allow expr.
|
her zaman izin ver |
|
268 |
Bilgisayar |
allow cell drag and drop expr.
|
hücre sürükle ve bırak |
|
269 |
Bilgisayar |
allow bleeds expr.
|
kenar taşmasına izin ver |
|
270 |
Bilgisayar |
allow customize expr.
|
özelleştirmeye izin ver |
|
271 |
Bilgisayar |
allow zero expr.
|
sıfır olmasına olanak sağla |
|
272 |
Bilgisayar |
allow overlap expr.
|
taşmaya izin ver |
|
273 |
Bilgisayar |
allow movement expr.
|
taşımaya izin ver |
|
274 |
Bilgisayar |
allow moving expr.
|
taşımaya izin ver |
|
275 |
Bilgisayar |
allow resizing expr.
|
yeniden boyutlandırmaya izin ver |
|
276 |
Bilgisayar |
allow config expr.
|
yapılandırmaya izin ver |
|
277 |
Bilgisayar |
allow failback expr.
|
yeniden çalışmaya izin ver |
|
278 |
Bilgisayar |
allow accented uppercase expr.
|
vurgulu büyük harfleri kullan |
|
279 |
Bilgisayar |
allow resize expr.
|
yeniden boyutlandırmaya izin ver |
|
Traffic |
|
280 |
Trafik |
allow passage of vehicles f.
|
araç geçişine müsaade etmek |
|
Military |
|
281 |
Askeri |
allow subsequent fine tuning f.
|
müteakip ince ayarlara izin vermek |
|
Football |
|
282 |
Futbol |
allow the goal f.
|
golü saymak |
|
283 |
Futbol |
allow the goal f.
|
golü vermek |
|
284 |
Futbol |
allow play to continue f.
|
pozisyonu avantaja bırakmak |
|
285 |
Futbol |
allow the first aiders to enter the field of play f.
|
sağlık görevlilerini oyun alanına davet etmek |
|
286 |
Futbol |
allow the first aiders to enter the field of play f.
|
sağlık görevlilerini oyun alanına çağırmak |
|
British Slang |
|
287 |
İngiliz Argosu |
allow (it) expr.
|
boşver |
|
288 |
İngiliz Argosu |
allow (it) expr.
|
takma kafana |
|
Modern Slang |
|
289 |
Modern Argo |
allow yourself expr.
|
boşver |
|
290 |
Modern Argo |
allow yourself expr.
|
takma kafana |
|