take with - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

take with

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


"take with" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 4 sonuç

İngilizce Türkçe
Phrasals
take with f. memnun etmek
take with f. hoşnut etmek
Archaic
take with f. tarafında olmak
take with f. aynı görüşte olmak

"take with" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 145 sonuç

İngilizce Türkçe
General
take service with f. hizmetine girmek
take liberties with f. saygısızlık etmek
take something up with f. bir meseleyi konuşmak (birisiyle)
take sides with somebody f. tarafını tutmak
take pains with f. emek vermek
take liberties with f. laubalileşmek
take liberties with f. cüret etmek
take up with f. kabullenmek
take a hard line with f. sert davranmak
take issue with f. itiraz etmek
take up with f. biriyle arkadaş olmak
take great pains with f. itina etmek
take issue with somebody f. tartışmak
take issue with somebody f. münakaşa etmek
take up with f. meşgul etmek
take pains with f. büyük emek vermek
take sides with somebody f. -den yana olmak
take pains (with) f. itina göstermek
take sides with f. -in tarafını tutmak
take sides with (someone) f. tarafında yer almak
take sides with (someone) f. yanında yer almak
Phrasals
take in with f. başvurmak
take up with f. zıtlaşmadan almak
take with [dialect] f. maruz kalmak
take with [scottish] f. sevmek
take with [scottish] f. beğenmek
take up with f. katlanmak
take with [dialect] f. tesirini görmek
take with [scottish] f. katlanmak
take up with f. sineye çekmek
take up with f. dayanmak
take with [scottish] f. tahammül etmek
take with [scottish] f. kabul etmek
take up with f. misafir etmek
take with [scottish] f. itiraf etmek
take someone or something with one f. birini/bir şeyi yanında götürmek
take someone or something with one f. birini/bir şeyi giderken yanına almak
take something up (with someone) f. (biriyle) bir meseleyi konuşmak
take something up (with someone) f. (biriyle) bir meseleyi tartışmak
take up with f. konuyu tavsiye için birine açmak/götürmek
16. take up with f. biriyle/bir grupla takılmak
16. take up with f. biriyle/bir grupla arkadaşlık etmek
16. take up with f. biriyle/bir grupla sosyalleşmek
16. take up with f. biriyle/bir grupla düşüp kalkmak
16. take up with f. biriyle/bir grupla birlikte vakit geçirmek
take with (one or something) f. yanında getirmek
take with (one or something) f. yanında taşımak
take with (one or something) f. yanına almak
take with (one or something) f. yanında götürmek
take with (something) f. (bir şeyle, yiyecekle, içecekle) almak
take with (something) f. (bir şeyle, yiyecekle, içecekle) birlikte almak
take with (something) f. (bir şeyle, yiyecekle, içecekle) birlikte yutmak
take with (something) f. (bir şeyle, yiyecekle, içecekle) birlikte tüketmek
take something with something f. bir şeyi bir şeyle almak
take something with something f. bir şeyi bir şeyle birlikte almak
take something with something f. bir şeyi bir şeyle birlikte yutmak
take something with something f. bir şeyi bir şeyle birlikte tüketmek
take (something) up with (one) f. (biriyle) bir meseleyi konuşmak
take (something) up with (one) f. (biriyle) bir meseleyi tartışmak
take up with (something) f. (bir şeye) merak sarmak
take up with (something) f. (bir şeyle) ilgilenmeye başlamak
take up with (something) f. (bir şeye) dalmak
Proverb
you can't take it with you when you die dünya malı dünyada kalır
take the bitter with the sweet gülü seven dikenine katlanır
Idioms
take a hard line with someone f. birine nefes aldırmamak
take the ball and run with it f. bir fikri veya planı alıp geliştirmek
take a hard line with someone f. birine sert/katı davranmak
take up with someone f. düşüp kalkmak
take the bad with the good f. gülü sevip dikenine katlanmak
take something home (with oneself) f. eve bir şey getirmek
take issue with f. hoşuna gitmemek
take the rough with the smooth f. hayatı olduğu gibi kabul etmek
take the bitter with the sweet f. gülü sevip dikenine katlanmak
take something with a pinch of salt f. ihtiyatla yaklaşmak
take something with a grain of salt f. ihtiyatla yaklaşmak
take the bad with the good f. iyi ve kötüyü bir arada kabul etmek
take something with a grain of salt f. kuşku ile karşılamak
take something with a pinch of salt f. kuşku ile karşılamak
take issue with f. karşı çıkmak
take something with a pinch of salt f. şüphe ile yaklaşmak
take turns with someone f. sırayla/dönüşümlü yapmak
take something with a grain of salt f. şüphe ile yaklaşmak
take the rough with the smooth f. (zorluğu vb.) oldugu gibi kabul etmek
take liberties with (someone or something) f. (birine/bir şeye) saygısızlık etmek
take liberties with (someone or something) f. (birine/bir şeye) karşı laubali davranmak
take liberties with (someone or something) f. (birine/bir şeye) karşı uygunsuz davranmak
take liberties with (something) f. (bir şeyi) kendi çıkarına göre değiştirmek
take liberties with (something) f. (bir şeyde) kendine göre değişiklik yapmak
take liberties with (something) f. (bir şeyin) üstünde oynamak
take liberties with someone or something f. birini/bir şeyi özgürce kullanmak
take liberties with someone or something f. birini/bir şeyi bedavadan kullanmak
take liberties with someone or something f. birini/bir şeyi elini koluna sallayarak kullanmak
take liberties with someone or something f. birini/bir şeyi suistimal etmek
take liberties with someone or something f. birini/bir şeyi taciz etmek
take what (one) says with a pinch of salt f. (birinin) söylediği bir şeye ihtiyatla yaklaşmak
take what (one) says with a pinch of salt f. (birinin) söylediği bir şeye kuşkuyla yaklaşmak
take what (one) says with a pinch of salt f. (birinin) söylediği bir şeye şüpheyle yaklaşmak
take what (one) says with a pinch of salt f. (birinin) söylediği bir şeye temkinli yaklaşmak
take what (one) says with a pinch of salt f. (birinin) söylediği bir şeye hemen inanmamak
give with one hand and take away with the other f. bir elle verdiğini öbür elle almak
take (great) pains with (something) f. (bir şey) için büyük zahmetlere girmek
take (great) pains with (something) f. (bir şey) için çok zahmet çekmek
take (great) pains with (something) f. (bir şey) için çok çabalamak/gayret göstermek
take (great) pains with (something) f. (bir şeye) çok vakit harcamak
take (great) pains with (something) f. (bir şey) için çok uğraşmak
take issue with (someone or something) f. (birine/bir şeye) gücenmek
take issue with (someone or something) f. (birine/bir şeye) itiraz etmek
take issue with (someone or something) f. (birini/bir şeyi) kabul etmemek
take issue with (someone or something) f. (birine/bir şeye) kızmak
take issue with (someone or something) f. (birini/bir şeyi) onaylamamak
take issue with (someone or something) f. (biri/bir şey) hoşuna gitmemek
take it with (one) (when one goes) f. dünya malını mezara götürmek
take it with (one) (when one goes) f. zenginliğini/sahip olduklarını öbür dünyaya götürmek
take it with one f. dünya malını mezara götürmek
take it with one f. zenginliğini/sahip olduklarını öbür dünyaya götürmek
take trouble with (something) f. (bir şey) zahmetine girmek
take trouble with (something) f. (bir şey) zahmetini göstermek
take trouble with (something) f. (bir şeye) çok çaba/vakit harcamak
take turns with f. ile sırayla/dönüşümlü yapmak
take with a pinch of salt f. ihtiyatla yaklaşmak
take with a pinch of salt f. kuşku ile karşılamak
take with a pinch of salt f. şüphe ile yaklaşmak
take with one f. yanında götürmek
take with one f. giderken yanına almak
take with one f. yanında getirmek
take with one f. yanında taşımak
give with a spoon and take with a ladle f. kaşıkla verip kepçeyle almak
take it with a pinch of salt expr. ihtiyatla yaklaş
take it with a grain of salt expr. ihtiyatla yaklaş
take it with a pinch of salt expr. şüpheyle yaklaş
take it with a grain of salt expr. şüpheyle yaklaş
take it with a pinch of salt expr. şüphe ile yaklaş
take it with a grain of salt expr. şüphe ile yaklaş
can't take it with you expr. dünya malı dünyada kalır
can't take it with you expr. kefenin cebi yok
Speaking
you can't take it with you expr. dünya malı dünyanın
take your gloves with you expr. eldivenlerini yanına al
take your gloves with you expr. eldivenlerini yanında getir
take your gloves with you expr. eldivenlerini beraberinde getir
you can't take it with you expr. kefenin cebi yok
you can't take it with you when you die expr. kefenin cebi yok
you can't take it with you when you go expr. kefenin cebi yok
could I take a picture with you? expr. resim çektirebilir miyiz?
take it with you expr. yanında götür
I know I can't take it with me expr. yanımda götüremeyeceğimi biliyorum