body - Türkisch Englisch Wörterbuch

body

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Bedeutungen von dem Begriff "body" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 132 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
body n. ceset
What we were asked for was heavy equipment to enable the people in Jenin to dig out the bodies that are still there.
Bizden istenen şey, Cenin'deki insanların hala orada bulunan cesetleri çıkarmalarını sağlayacak ağır ekipmanlardı.

More Sentences
body n. gövde
As long as the EU revolved around the internal market, only the body was being attacked.
AB iç pazar etrafında döndüğü sürece, sadece gövdeye saldırılmış olur.

More Sentences
body n. vücut
The use of stem cells from one's own body or if necessary from residual embryos, is defensible.
Kişinin kendi vücudundan ya da gerekirse embriyo kalıntılarından elde edilen kök hücrelerin kullanılması savunulabilir.

More Sentences
body n. beden
This is what divides us, not the body of the person who chooses but the life of those who have no choice.
Bizi bölen de budur; seçen kişinin bedeni değil, seçme şansı olmayanların yaşamı.

More Sentences
General
body n. topluluk
The student body is opposed to the new rules.
Öğrenci topluluğu yeni kurallara karşı çıkmaktadır.

More Sentences
body n. naaş
I've preserved your mother's body since she died.
Öldüğünden beri annenin naaşını koruyorum.

More Sentences
body n. grup
We need a body of food law, as you have said, and we need to agree this together.
Sizin de söylediğiniz gibi bir grup gıda yasasına ihtiyacımız var ve bunu birlikte kabul etmeliyiz.

More Sentences
body n. kuruluş
The German independent inspection body, TÜV, has tested numerous existing car tyres.
Alman bağımsız denetim kuruluşu TÜV, mevcut çok sayıda otomobil lastiğini test etmiştir.

More Sentences
body n. birlik
There seems to be a strong body of opinion in favour of what the Commission proposed earlier.
Görünen o ki Komisyon'un daha önceki önerisi lehinde güçlü bir görüş birliği var.

More Sentences
body n. vücut
From an ethical point of view, we cannot defend the idea of selling blood or, indeed, any other component of the body.
Etik bir bakış açısıyla, kan ya da vücudun başka herhangi bir bileşeninin satılması fikrini savunamayız.

More Sentences
body n. bütün
The third question, and a crucial one, is the body of rights.
Üçüncü ve çok önemli bir soru ise haklar bütünüdür.

More Sentences
Trade/Economic
body n. beden
However, a woman's right to have control over her own body ought to be an inalienable right.
Bununla birlikte, bir kadının kendi bedeni üzerinde kontrol sahibi olma hakkı devredilemez bir hak olmalıdır.

More Sentences
body n. kurum
It is not a question of creating a new research body.
Mesele yeni bir araştırma kurumu oluşturmak değildir.

More Sentences
Politics
body n. birim
These three bodies perform their tasks respectively in urban areas, rural areas and on the coasts.
Bu üç birim, sırasıyla, kentsel alanlarda, kırsal alanlarda ve sahillerde görev yapar.

More Sentences
body n. kurum
Currently, there are not even liaison offices between the various bodies.
Şu anda çeşitli kurumlar arasında irtibat büroları bile bulunmamaktadır.

More Sentences
body n. organ
It requires international commitment through the United Nations and its associated bodies.
Birleşmiş Milletler ve ilgili organları aracılığıyla uluslararası taahhüt gerektirir.

More Sentences
Technical
body n. gövde
They have large, transparent, pale green wings and a delicate body.
Büyük, şeffaf, soluk yeşil kanatları ve narin bir gövdesi vardır.

More Sentences
body n. vücut
The fact remains, however, that this scar, this wound, on Europe's body has now healed.
Ancak gerçek şu ki, Avrupa'nın vücudundaki bu yara artık iyileşmiştir.

More Sentences
Textile
body n. beden
In the former case, however, it is material external to themselves that their bodies are having to incorporate.
Ancak ilk durumda, bedenlerinin bünyesine katmak zorunda olduğu şey kendi dışlarındaki maddedir.

More Sentences
Automotive
body n. gövde
A dachshund is a dog from Germany with a very long body and short legs.
Dachshund, çok uzun gövdeli ve kısa bacaklı bir Alman köpeğidir.

More Sentences
Medical
body n. vücut
When she got to the airport she was subjected to a full body search.
Havaalanına vardığında tüm vücudu arandı.

More Sentences
Chemistry
body n. beden
It is about the right of control over ones own body.
Bu, kişinin kendi bedeni üzerindeki kontrol hakkı ile ilgilidir.

More Sentences
Biology
body n. vücut
Firstly, from an ethical point of view, we cannot advocate the idea of selling blood or any body part.
İlk olarak, etik açıdan bakıldığında, kan veya herhangi bir vücut parçasının satılması fikrini savunamayız.

More Sentences
Geography
body n. su kütlesi
The ocean is a huge body of water that is constantly in motion.
Okyanus sürekli hareket halinde olan büyük bir su kütlesidir.

More Sentences
Sport
body n. beden
As the previous speaker said, bodies are not commercial goods.
Bir önceki konuşmacının da söylediği gibi, bedenler ticari metalar değildir.

More Sentences
body n. vücut
When they leave the body, they are often still toxic, also to the environment.
Vücuttan ayrıldıklarında, genellikle çevre için de toksik olmaya devam ederler.

More Sentences
General
body n. zümre
body n. kitle
body n. bölük
body n. ten
body n. hacim
body n. cüsse
body n. yığın
body n. yoğunluk
body n. miktar
body n. karoser
body n. büyük kısım
body n. endam
body n. üst
body n. camia
body n. kütle
body n. esas
body n. madde
body n. kurul
body n. cisim
body n. insan
body n. birey
body n. malzeme bütünü
body n. bilgi bütünü
body n. malzeme miktarı
body n. bilgi miktarı
body n. kıvam
body n. (saç) dolgunluk
body n. bir şeyin vücut bulmuş hali
body n. duyularla algılanabilen şey
body n. uzayda yer kaplayan şey
body v. gövde ile donatmak
body adj. vücuda ait
body adj. vücutsal
body adj. metnin ana gövdesine ait
Trade/Economic
body n. gerçek ya da tüzel kişi
body n. heyet
body n. kurul
body n. örgüt
Law
body n. davacının ifadesi
Technical
body n. ana blok
body n. cisim
body n. esas kısım
body n. şişe gövdesi
body n. seramik eşyanın ana malzemesi
body n. konteyner ana gövdesi
body n. metal kutunun yan duvarlarını oluşturan bölüm
body n. merminin ana kovanı
body n. mermi kovanı gövdesi
body n. kil
body n. kil eşya yapımında kille karıştırılan madde
body v. güçlendirmek
body v. (yağ) kalınlaştırmak
Computer
body n. altprogramın kodu
Textile
body n. (kumaş) madde
body n. (kumaş) sıkılık
body n. (kadın kıyafeti) badi
body n. elbisenin üst kısmı
Architecture
body n. kilise nefi
Lighting
body n. bağlantı fişinin lamba duyuna takılan bölümü
body n. lamba duyunun kontakları içeren bölümü
body n. lamba duyu ve dış kabuğu
body n. esnek bir kablo konektörüne bağlantı kapak başlığının takıldığı yer
Dyeing
body n. boyada bulunan pigment
body n. boyaya eklenen pigment
body n. (boya) yüzeyi kapatma opaklığı
body n. (boya) gözle görülür viskozite
Automotive
body n. karkas
body n. yoğunluk
body n. araç kasası
body n. araç gövdesi
body v. araç kasası inşa etmek
body v. araç gövdesi inşa etmek
Transportation
body n. aracın yolcu ve yük taşıyan bölümü
Anatomy
body n. organın en büyük veya temel bölümü
body n. korpus
Gastronomy
body n. gövde şarabın ağızda bıraktığı ağırlık
body n. (içecek) aroma zenginliği
Geometry
body n. iç kısmı olan üç boyutlu bölge
Biochemistry
body n. özdek
Marine Biology
body n. yin
Astronomy
body n. eski astronomide yedi gezegenden biri
body n. eski astronomide yedi gezegene karşılık gelen yedi metalden biri
Tobacco
body n. bir tütün yaprağının kalınlığı yoğunluğu veya birim alana düşen ağırlığı
Literature
body n. (kitap, belge) ana metin
body n. metin gövdesi
Religious
body n. (ekmek şarap ayininde) hazreti isa'nın vücudunu temsil ettiği düşünülen ekmek
body n. ölülerin dirilmesinden sonra insanların aldığına inanılan şekil
Geography
body n. toprak parçası
Geology
body n. cevher kütlesi
Military
body n. tahkimatın ana bölümü
Hunting
body n. bileşik silahın iç silindiri
body n. deliğin etrafındaki silindirik metal parçası
Basketball
body v. rakibi vücuduyla sıkıştırarak savunma yapmak
body v. vücudunu kullanarak rakibin yönünü değiştirmek
Card
body n. briç elinde yüksek kartların yanı sıra ara kartlardaki güçlülük
Music
body n. müzik aletinin ses vermesini sağlayan içi boş gövdesi
body n. (ton) tokluk
body n. rezonans
Painting
body n. (suluboya) pigmentleri opaklaştırmak için karıştırılan beyaz dolgu
body n. (suluboya) dolgu
Printery
body n. matbaa harfi gövdesi
body n. (matbaa harfi boyutu) önden arkaya kadarki mesafe
body n. baskı bloğunun baskı yüzeyinin altındaki bölümü
body n. baskı bloğunun üstten alta ölçümü
Archaic
body n. damıtma kabı
body n. imbikle birlikte kullanılan damıtma kabı

Bedeutungen, die der Begriff "body" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
dead body n. ceset
The fact that there are dead bodies there can be smelt, however.
Ancak orada cesetlerin olduğu gerçeği koklanabilir.

More Sentences
General
body lotion n. vücut losyonu
I need some body lotion.
Biraz vücut losyonuna ihtiyacım var.

More Sentences
human body n. insan bedeni
The global markets are so free that human bodies now have a market value.
Küresel piyasalar o kadar serbest ki insan bedenlerinin artık bir piyasa değeri var.

More Sentences
body fluids n. beden sıvıları
Layla drank her body fluids.
Leyla beden sıvılarını içti.

More Sentences
body temperature n. vücut sıcaklığı
My normal body temperature is around 37 degrees.
Normal vücut sıcaklığım 37 derece civarında.

More Sentences
human body n. insan vücudu
It is prohibited to make the human body and its parts as such a source of financial gain'.
İnsan vücudunun ve parçalarının bu şekilde maddi kazanç kaynağı haline getirilmesi yasaktır'.

More Sentences
celestial body n. gök cismi
Tom doesn't know what a star is and what a celestial body is.
Tom yıldızın ne olduğunu ve gök cisimlerinin ne olduğunu bilmiyor.

More Sentences
heavenly body n. gök cismi
Astronomy is the science of heavenly bodies.
Astronomi gök cisimlerinin bilimidir.

More Sentences
body bag n. ceset torbası
Sami's body was put inside a body bag.
Sami'nin cesedi bir ceset torbasına kondu.

More Sentences
accreditation body n. akreditasyon kuruluşu
In the area of accreditation, an independent Turkish Accreditation body still needs to be established.
Akreditasyon alanında, bağımsız bir Türk Akreditasyon Kurumunun kurulması gerekmektedir.

More Sentences
public body n. kamu kurumu
We are also astounded that public bodies have only accounted for 10% of the participants.
Kamu kurumlarının katılımcıların sadece %10'unu oluşturması da bizi hayrete düşürüyor.

More Sentences
body weight n. vücut ağırlığı
The proposed ADI is 7 mg/kg of body weight.
Önerilen ADI 7 mg/kg vücut ağırlığıdır.

More Sentences
body language n. beden dili
Body language is a language you won't find translated in Tatoeba.
Beden dili, Tatoeba'da çevirisini bulamayacağınız bir dildir.

More Sentences
body parts n. vücut bölümleri/kısımları
I use at least one basic movement for each body part.
Her vücut bölümü için en az bir temel hareket yapıyorum.

More Sentences
body odor n. (pis) vücut kokusu
The cell was stinking of body odor.
Hücre vücut kokusu kokuyordu.

More Sentences
body temperature n. vücut ısısı
While you are asleep, the bodily functions slow down and body temperature falls.
Uyurken vücut fonksiyonları yavaşlar ve vücut ısısı düşer.

More Sentences
whole body n. tüm vücut
Whole body vibrations cause lumbar pain, slipped discs, as well as premature degeneration of the spinal column.
Tüm vücut titreşimleri bel ağrısına, disk kaymalarına ve omurganın erken dejenerasyonuna neden olur.

More Sentences
whole body n. vücudun bütünü
Swimming is good exercise for the whole body.
Yüzme vücudun bütünü için iyi bir egzersizdir.

More Sentences
whole body n. bütün vücut
My whole body began to shake.
Benim bütün vücudum titremeye başladı.

More Sentences
entire body n. tüm vücut
Relax your entire body.
Tüm vücudunu gevşet.

More Sentences
body fat n. vücuttaki yağ
Tom lost four pounds in body fat.
Tom vücut yağından 4 kilo kaybetti.

More Sentences
our body n. vücudumuz
So, I want to see how our bodies cope with this blazing heat.
Bu yüzden vücudumuzun bu kavurucu sıcaklıkla nasıl başa çıktığını görmek istiyorum.

More Sentences
body aches n. vücut ağrıları
Have you experienced body aches recently?
Son zamanlarda vücut ağrıları yaşadınız mı?

More Sentences
body scanner n. vücut tarayıcı
There are full body scanners at this airport.
Bu havaalanında tam vücut tarayıcıları vardır.

More Sentences
lifeless body n. cansız beden
Tom's lifeless body floated on the water.
Tom'un cansız bedeni su üzerinde yüzüyordu.

More Sentences
body heat n. vücut ısısı
They were stuck together to maintain their own body heat.
Kendi vücut ısılarını korumak için birbirlerine yapıştılar.

More Sentences
no body n. hiçbir ceset
No body was found.
Hiçbir ceset bulunmadı.

More Sentences
Phrasals
poke (one) in (some body part) v. dürtmek
Tom got poked in the eye.
Tom gözünden dürtüldü.

More Sentences
General
human body in literature n. edebiyatta insan bedeni
habit of body n. yapı
body language n. beden işaretleri
body search n. arama tarama
body of water n. su bünyesi
car body n. oto gövdesi
adult male body n. erişkin erkek vücudu
habit of body n. bünye
male body n. erkek vücudu
body clock n. bir bireyin belirli bir eylemi yapması için gereken süre
astral body n. ruh
many body effect n. çok kütleli etki
body guard n. koruma
body code n. vücut şifresi
status of a body n. bir organın statüsü
the body of current law n. mevzuat
body signals n. beden dili
car body n. otomobil karoseri
adult female body n. erişkin kadın vücudu
body politic n. siyasi topluluk
ciliary body n. siliyer cisim
conformity assessment body n. uygunluk değerlendirme kuruluşu
body building n. vücut geliştirme
body politic n. devlet oluşturan halk kitlesi
vitreous body n. vitreus
adult body n. erişkin kişi
body politic n. organize olmuş toplum
body of water n. su kaynağı
water body n. su bünyesi
body of rules n. kurallar bütünü
body code n. vücudun şifresi
tipping body n. damper
live body n. yaşayan vücut
psammoma body n. psammom cisimciği
black body n. kara gövde
body signals n. beden işaretleri
body search n. üst arama
body wall n. vücut duvarı
social body n. kütle
governing body n. yönetim kurulu
streamlined body n. aerodinamik karoser
female body n. kadın vücudu
heavenly body n. gökcismi
liquid body substance n. vücut sıvısı
body fluid n. suyuk
a body of information n. bir miktar bilgi
water body n. su kaynağı
dump body n. damper
public body n. devlet kuruluşu
administrative body n. yönetim kurulu
body sociology n. beden sosyolojisi
body size n. vücut ölçüsü
celestial body n. gökcismi
body bag n. ceset taşımaya özgü fermuarlı torba
body of water n. cazibe
advisory body n. danışma konseyi
mind and body n. akıl ve beden
body hairs n. vücut tüyleri
body shop n. karoseri
white body n. beyaz cisim
ritual ablution of the whole body n. gusül
a large body of water n. derya
body build n. vücut yapısı
body servant n. uşak
car body firm n. otomobil karoser firması
the body n. nefis
water body n. bölüm
body length n. vücut uzunluğu
man's body n. erkek vücudu
water body n. su birikintisi
water body n. su kütlesi
constituent body n. seçmenler
ritual ablution of the whole body n. gusül abdesti
body suit n. giysi
authorized body n. yetkilendirilmiş kurum
authorised body n. yetkilendirilmiş kurum
authorised body n. yetkili kurum
authorized body n. yetkili kurum
one's whole body n. bütün vücudu
vitreous body n. camsı cisim
outer body n. dış gövde
certifying body n. onaylayan kuruluş
dispenser body n. sabunluk gövdesi
managing body n. yönetim organı
body care n. vücut bakımı
local administration body n. mahalli idare bölümü
government body n. devlet organı
governmental body n. hükümet organı
authorised body n. yetkili organ
body search n. ceplerinin içine kadar yapılan arama
body burden n. vücut yükü
body clock n. vücudun hareketleri ayarlayan doğal mekanizması
body structure n. vücut yapısı
body activities n. vücut faaliyetleri
body waste n. vücut dışkısı
body-builder n. vücutçu
body signals n. lisan-i hal
body-blow n. vücuda vurulan sert yumruk
body-building n. vücut şekillendirme
body-blow n. ciddi yenilgi
body language n. lisan-i hal
body-building n. vücut geliştirme
full-length body shot n. boy fotoğrafı
whole-body exposure n. bütün vucut maruz kalması
human body temperature n. insan vücudu sıcaklığı
lean body weight n. yağsız vücut ağırlığı
aquatic body n. su gövde
body odour n. (pis) vücut kokusu
body and belongings search n. üst ve eşya araması
deliberate injury to one's own body n. kendi kendini sakatlama
body mind harmony n. beden-zihin ahengi
body mind harmony n. vücut-kafa uyumu
body immunity n. vücut direnci
body resistance n. vücut direnci
body water n. vücut suyu
body lines n. vücut hatları
body search n. üst araması
body sizes n. vücut ölçüleri
body balance n. vücut dengesi
beheaded body n. kafası kesik ceset
inanimate body n. cansız beden
problem areas in the body n. vücuttaki sorunlu bölgeler
headless body n. başsız ceset
headless body n. kafası kesik ceset
headless body n. kafası kesilmiş ceset
body colour n. ten rengi
body suit n. sımsıkı elbise
upper body n. üst gövde
entire body n. vücudun bütünü
whole body n. vücudun tamamı
entire body n. vücudun tamamı
entire body n. bütün vücut
burning of dead body n. cesedin yakılması
incineration of a dead body n. cesedin yakılması
burning a dead body n. cesedin yakılması
body snatcher n. ceset hırsızı
body snatcher n. mezar hırsızı
body snatcher n. mezar soyguncusu
body snatcher n. mezarlıktan ceset çalan kimse
body cream n. vücut kremi
the body of christ n. isa'nın bedeni
the body of christ n. mesih'in bedeni
dead body n. cansız beden
part of the body n. vücudun kısmı/bölümü
left side of the body n. vücudun sol kısmı/bölümü
right side of the body n. vücudun sağ kısmı/bölümü
official body n. resmi kuruluş
body odour n. kötü vücut kokusu
body odour n. (kötü) vücut/beden kokusu
body odor n. kötü vücut kokusu
body odor n. (kötü) vücut/beden kokusu
body shop n. tamirhane
auto body shop n. araba tamirhanesi
introduction-body-conclusion paragraphs n. giriş-gelişme-sonuç paragrafları
luminous body n. parlayan nesne
body shop n. kaportacı
body builder n. karoser yapımcısı
body odor n. vücut kokusu
body odour n. vücut kokusu
body maker n. karoser yapımcısı
mind-body medicine n. akıl vücut tıbbı
body scrub n. vücuttaki (vücut için) ölü deriyi kaldırma kremi
foreign body n. yabancı madde
body armor n. (savaşlarda giyilen) zırh
body armour n. (savaşlarda giyilen) zırh
body armour n. savaş zırhı
body armor n. savaş zırhı
body size n. vücut büyüklüğü
stainless steel body n. paslanmaz çelik gövde
well-built body n. kaslı/yapılı vücut
muscular body n. kaslı vücut
perfect body n. mükemmel vücut
moisture rich body lotion n. yüksek nemlendiricili vücut losyonu
moisture rich body lotion n. yoğun nemlendiricili vücut losyonu
body intelligence n. beden zekası
after body n. öncesi ve sonrası hali
body wash n. duş jeli
free body waxing n. ücretsiz ağda
body of work n. bir kişinin eserlerinin bütünü
body of work n. bir kişinin çalışmalarının bütünü
body pillow n. hamile destek yastığı
body pillow n. destek yastığı
body pillow n. uyku destek yastığı
body parts of animals n. hayvanların bölümleri
body parts of animals n. hayvanların vücut bölümleri
body shape n. vücut biçimi/şekli
body art n. vücut sanatı
union of mind and body n. akıl ve beden birlikteliği
body emulsion n. vücut emülsiyonu
body health n. beden sağlığı
body health n. vücut sağlığı
health of the body n. beden sağlığı
health of the body n. vücut sağlığı
body care product n. vücut bakım ürünü
mortal body n. ölümlü beden
microscope body n. mikroskop gövdesi
body firming n. vücut sıkılaştırma
body paragraph n. esas paragraf
sportive body n. sportif vücut
dead body bather n. gassal
hairy body n. tüylü vücut
hairy body n. kıllı vücut
body worn video camera n. giysiye takılı video
body worn video camera n. giysiye takılı video kamerası
body composition n. vücut yapısı
body building exercises n. vücut geliştirme egzersizleri
body positivity movement n. beden olumlama hareketi
parts of our body n. vücudumuzun bölümleri
body heat n. vücut sıcaklığı
body shot n. boy fotoğrafı
full body shot n. boy fotoğrafı
administrative body n. idari birim
adult body n. yetişkin vücudu
adult female body n. kadın vücudu
adult male body n. erkek vücudu
adult body n. erişkin beden
body snatcher n. nebbaş
no body n. hiçbir
no body n. hiçbir grup
any body n. herhangi bir grup
body dissatisfaction n. beden memnuniyetsizliği
body dissatisfaction n. beden hoşnutsuzluğu
estraterrestrial body n. dünya dışı cisim
material body n. insan bedeni
juvenile body n. genç insan vücudu
woman's body n. yetişkin kadın vücudu
body [obsolete] n. zıbın
body bunker n. kurşun geçirmez kalkan
body shield n. kurşun geçirmez kalkan
body cloth n. at örtüsü
body clothes n. vücut örtüsü
body clothes n. iç çamaşırı
body clothes n. at örtüsü
body coat n. frak
body covering n. vücut örtüsü
body modification n. vücut modifikasyonu
body of a map n. haritada çizgiler içinde yer alan bölüm
body of a chart n. grafikte çizgiler içinde yer alan bölüm
body piercing n. (takı amaçlı) vücut delme
body shirt n. (kadın giysisi) zıbın
body shirt n. vücuda yapışan gömlek
body shirt n. vücuda yapışan bluz
body stocking n. (kıyafet) badi
body substance n. vücut maddesi
body suit n. bale mayosu
body suit n. jimnastik mayosu
body swerve [scotland] n. (nahoş bir durumdan) kaçınma
body type n. vücut tipi
body warmer n. yelek
body wave n. düz veya hafif dalgalı kalıcı saç fönü
body wrap n. (bakım amaçlı) vücut sargılama
body wrap n. vücut sargılama malzemeleri
body-build n. insan vücudu yapısı
body-con n. vücuda yapışan kıyafet
body-mind n. bir bütün olarak insan
body shaper n. korse
negative body image n. olumsuz beden algısı
diurnal motion of a heavenly body n. gök cisminin günlük hareketi
physical body n. fiziksel vücut
physical body n. insan vücudu
body mist n. vücut spreyi
solid body substance n. vücudun katı bölümleri
solid body substance n. vücudun sert bölümleri
bodycam (body camera) n. giysiye takılı kamera
body forth v. şekil vermek
give a body to v. şekil vermek
body forth v. temsil etmek
claim the body v. cesede sahip çıkmak
strip the skin from (a body or carcass) v. deri yüzmek
jar every bone in somebody's body v. iliklerine kadar işlemek
break every bone in somebody's body v. birinin bütün kemiklerini kırmak
body-build v. vücut çalışmak
give ghusl to the dead body v. ölüye gusül abdesti aldırmak
get rid of body fat v. vücuttaki yağlardan kurtulmak
find the body/dead body v. cesedi bulmak
get rid of the body v. cesetten kurtulmak
burn a dead body v. ölü yakmak
burn a dead body v. ceset yakmak
do a preliminary autopsy on the body v. cesedin ön otopsisini yapmak
do a preliminary autopsy on the body v. cesede ön otopsi yapmak
find a dead body v. ceset bulmak
pull a body out of the water v. sudan ceset çıkarmak
be burned over 30 % of one’s body v. vücudunun %30'u yanmak
sign the death certificate without seeing the body v. ölüm belgesini cesedi görmeden imzalamak
find one's dead body v. birinin cesedini bulmak
one’s dead body (to be) found v. cesedi bulunmak
see a dead body v. bir ceset görmek
examine the body for evidence v. delil için ceset üzerinde araştırma yapmak
examine the body for evidence v. kanıt için bu cesedi incelemek
see someone in a body bag v. birini ceset torbasında görmek
find a woman's body v. bir kadın cesedi bulmak
give someone's body a thorough examination v. birini baştan aşağıya muayene etmek
remove from/out of the body v. vücuttan atmak
drive out of the body v. vücuttan atmak
sweat something out of the body v. (ter yoluyla) vücuttan atmak
eliminate from the body v. vücuttan atmak
give someone body waxing v. birine ağda yapmak
take over someone's body v. bedenini ele geçirmek
body (forth) v. hayali bir şeye vücut vermek
body (forth) v. temsil etmek
body (forth) v. sembolize etmek
body-search v. vücut araması yapmak
having a strong body adj. yapılı
with a tipping body adj. damperli
free from a corporeal body adj. bedenden ayrılmış
body-con adj. vücuda yapışan tarzda
mind-body adj. kişinin bedensel sağlığı ve ruhsal durumu arasındaki karşılıklı ilişkiye ait
mind-body adj. kişinin bedensel sağlığı ve ruhsal durumu arasındaki karşılıklı ilişkiyi içeren
mind-body adj. kişinin bedensel sağlığı ve ruhsal durumu arasındaki karşılıklı ilişkiden kaynaklanan
out-of-body adj. kendini dışarıdan algılamaya ait veya ilgili
in a body adv. yek vücut
in a body adv. birlikte birleşmiş
in a body adv. birlikte
body and soul adv. bütün varlığıyla
in a body adv. birleşik
in a body adv. birleşmiş
body and soul adv. canla başla
in a body adv. hep beraber
in a body adv. tek vücut olarak
in a body adv. hep birlikte
august body interj. yüce/sayın kurul
bw (body weight) abrev. vücut ağırlığı
Phrasals
body forth v. zihinsel olarak şekil vermek
poke (one) in (some body part) v. (bir yerini) çıkarmak
poke (one) in (some body part) v. (birisini bir yerine) bir şey sokmak/bir şey batırmak
Phrases
growing body of evidence n. giderek artan kanıtlar
in body and mind adv. bedensel ve ruhsal olarak
the spirit is willing, but the body is weak expr. yapmak istiyorum ama hep sözde kalıyor
the spirit is willing, but one's body is weak expr. yapmak istiyorum ama hep sözde kalıyor
within the body of expr. bünyesinde
in our body expr. bünyemizde
a leading body of expr. önde gelen topluluk/kişiler
a growing body of expr. sayısı artan
in one body expr. topyekun
Proverb
diseases of the soul are more dangerous than those of the body v. ruh hastalıkları bedensel hastalıklardan daha tehlikelidir
diseases of the soul are more dangerous than those of the body v. ruhsal rahatsızlıklar bedensel rahatsızlıklardan daha acı vericidir
diseases of the soul are more dangerous than those of the body v. ruhsal rahatsızlıklar bedensel rahatsızlıklardan daha zordur
diseases of the soul are more dangerous than those of the body v. ruhsal acı bedensel acıdan daha zordur/tehlikelidir
a healthy mind in a healthy body sağlam kafa sağlam vücutta bulunur
the spirit is willing, but the body is weak istek var ama derman yok
the spirit is willing, but one's body is weak istek var ama derman yok
Colloquial
bo (body odor) n. vücut kokusu
body count n. kişi sayısı
body count n. bir etkinliğe katılan kişi sayısı
body count n. zayiat
body english n. beden ingilizcesi
body english n. beden lisanı
body english n. bir kişinin duyguların ifade eden beden hareketleri
body shake n. silah ya da yasadışı maddeleri aramak için yapılan üst araması
body shake n. beden çalkalama
body shake n. beden sallama
body shaming n. bedensel görünüşüyle dalga geçme/eleştirme/aşağılama
body shaming n. kişinin bedeninden utanmasına neden olma
dad body n. baba vücudu
a sound mind in a sound body n. sağlam kafa sağlam vücutta bulunur
body shopping n. maaşların düşük olduğu başka bir ülkeden iş gücü satın alma
body shame v. bedensel görünüşüyle dalga geçmek/eleştirmek
body shame v. kişinin bedeninden utanmasına neden olmak
body-surf v. konser gibi bir kalabalıkta havada elden ele dolaşmak
body posi adj. beden pozitif
body posi adj. bedeni olumlayıcı
body positive adj. beden pozitif
body positive adj. bedeni olumlayıcı
in a body expr. hep birlikte
in a body expr. hep beraber
being of sound mind and body expr. ruh ve beden sağlığı yerinde
omdb (over my dead body) expr. cesedimi çiğnemen lazım
Idioms
the body beautiful n. ideal beden/vücut güzelliği
the body beautiful n. dış güzellik
the body beautiful n. fiziksel güzellik
the body beautiful n. ideal güzellik
the body beautiful n. beden/vücut güzelliği
the body beautiful n. ideal beden/vücut ölçüleri
just enough to keep body and soul together n. bir lokma bir hırka
a body blow n. ciddi/kötü bir darbe
warm body n. herhangi biri
body english n. hareket halindeki bir şeye müdahale etmek için kullanılan istemsiz/bilinçsiz beden hareketleri
body English n. vücut dili
body English n. vücut hareketleri
beach body n. plaj fiziği
beach body n. mayo giyildiğinde iyi duran fit vücut
beach body n. formda vücut
beach body n. bikini vücudu
body shaming n. kilolarıyla dalga geçme
body shaming n. kilolarından utandırma
body shaming n. fiziksel görünüşüyle dalga geçme
arrive (some place) in a body v. toplu halde/beraberce gelmek
arrive (some place) in a body v. grup halinde varmak
arrive (some place) in a body v. hep birlikte varmak/ulaşmak/gelmek
move (one's) body v. dans etmek
move (one's) body v. oynamak
move (one's) body v. kımıldamak
move (one's) body v. sallamak
move (one's) body v. kıvırmak
reach (some place) in a body v. grup halinde varmak
reach (some place) in a body v. hep birlikte varmak/ulaşmak/gelmek
reach (some place) in a body v. topluca varmak
sell (one's) body v. (para karşılığında seks için) bedenini satmak
take the body v. hokey gibi oyuncuların birbiriyle temas ettikleri oyunlarda fiziki darbeyle başa çıkmak ya da başa çıkmaya çalışmak
take the body v. darbeyi savuşturmak
take the body v. darbeden sıyrılmak
take the body v. sert oynamak
take the body v. kıran kırana bir oyun sergilemek
travel in a body v. grup halinde gitmek
travel in a body v. hep birlikte varmak/ulaşmak/gelmek
travel in a body v. topluca gitmek
not have a shy bone in one's body v. ar damarı çatlamak
go in a body v. bir bütün halinde gitmek
keep body and soul together v. biraz güçlükle yaşamını sürdürmek
leave in a body v. bir bütün halinde ayrılmak
not to have a bad bone in one's body v. çok iyi niyetli olmak
keep body and soul together v. hayatta kalmak
keep body and soul together v. geçinmek
keep body and soul together v. kıt kanaat geçinmek
keep body and soul together v. kıtakıt yaşamak
leave in a body v. toplu halde ayrılmak
go in a body v. toplu halde gitmek
keep body and soul together v. zorluklara göğüs germek
keep body and soul together v. yiyecek parası kazanmak
put weight on some part of the body v. vücudun bir bölgesine (vücudun) ağırlığını vermek/o bölgenin üzerinde durmak
body shame v. kilolarıyla dalga geçmek
body shame v. kilolarından utandırmak
body shame v. fiziksel görünüşüyle dalga geçmek
come in a body v. tek vücut halinde bir yere gelmek/hareket etmek
come in a body v. birlikte hareket etmek
come in a body v. toplanıp grupça bir yere gelmek
come in a body v. hep birlikte gelmek
come in a body v. grup halinde gelmek/hareket etmek
come in a body v. grupça gelmek/hareket etmek
not have a (kind of) bone in (one's) body v. (birinde bir özellikten) eser olmamak
not have a (kind of) bone in (one's) body v. (birinde bir özelliğin) zerresi olmamak
not have a (kind of) bone in (one's) body v. (birinde) en ufak (bir özellik) olmamak
not have a (kind of) bone in (one's) body v. (birinde bir özellik) hiç olmamak
not have a (kind of) bone in (one's) body v. (birinin) kumaşında (bir özellik) olmamak
not have a (some kind of) bone in (one's) body v. (birinde bir özellikten) eser olmamak
not have a (some kind of) bone in (one's) body v. (birinde bir özelliğin) zerresi olmamak
not have a (some kind of) bone in (one's) body v. (birinde) en ufak (bir özellik) olmamak
not have a (some kind of) bone in (one's) body v. (birinde bir özellik) hiç olmamak
not have a (some kind of) bone in (one's) body v. (birinin) kumaşında (bir özellik) olmamak
not have a...bone in your body v. içinde …'dan eser olmamak
not have a...bone in your body v. içinde …'nın zerresi olmamak
not have a...bone in your body v. içinde en ufak bir … olmamak
not have a...bone in your body v. içinde hiç … olmamak
not have a...bone in your body v. kumaşında … olmamak
body-posi adj. beden pozitif
body-posi adj. bedeni olumlayıcı
body and soul expr. bütün benliğiyle
in a body expr. bir bütün halinde
body and soul expr. bütün varlığıyla
body and soul expr. bütün kalbiyle
over my dead body expr. cesedimi çiğneyerek
enough to keep body and soul together expr. kıt kanaat
in a body expr. tek vücut
in a body expr. toplu halde
body and soul expr. tüm benliğiyle
body and soul expr. tüm varlığıyla
not have a type of bone in one's body expr. (bir kimseyi tanımlarken herhangi bir olumsuz durum için) hiç eser yok
in a body expr. yek vücut
doesn't have a (certain kind of) bone in (one's) body expr. (birinin) damarlarında bir damla bile kötülük/kıskançlık bulunmaz
my body is ready expr. her şeyimle hazırım
my body is ready expr. tüm hücrelerimle hazırım
my body is ready expr. hazır ve nazırım
my body is ready expr. ben hazırım
not a bone in your body expr. (birinde) …'dan eser yok
not a bone in your body expr. (birinde) …'nın zerresi yok
not a bone in your body expr. (birinde) en ufak bir … yok
not a bone in your body expr. (birinde) hiç … yok
not a bone in your body expr. (birinin) kumaşında … yok
Speaking
when you have a body like that everything fits you perfectly expr. böyle bir vücudun olduğunda her şey üzerine tam oturur
over my dead body! expr. cesedimi çiğnersin!
over my dead body expr. cesedimi çiğnemen lazım
one day my humble body expr. elbet bir gün benim naçiz vücudum