|
Kategorie |
Englisch |
Türkisch |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
lead n.
|
kurşun |
|
The proposal to substitute lead, mercury, cadmium, etc., is welcomed in principle.
Kurşun, cıva, kadmiyum vb. Maddelerin ikame edilmesi önerisi ilke olarak memnuniyetle karşılanmaktadır.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
lead v.
|
yol göstermek |
|
I led the way.
Ben yol gösterdim.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
lead v.
|
sürmek |
|
It is very important to lead a healthy lifestyle and eat right.
Sağlıklı bir yaşam tarzı sürmek ve doğru beslenmek açısından önemlidir.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
lead v.
|
önderlik etmek |
|
Tom leads the soccer team.
Tom, futbol takımına önderlik ediyor.
More Sentences
|
5 |
Common Usage |
lead v.
|
öncülük etmek |
|
It was really not, however, the PCA Agreement that led the way but, rather, money.
Ancak bu konuda öncülük eden PCA Anlaşması değil, daha ziyade para olmuştur.
More Sentences
|
General |
|
6 |
General |
lead n.
|
önderlik |
|
Your compatriots, led by Lech Walesa, set this peaceful revolution in train.
Lech Walesa önderliğindeki yurttaşlarınız bu barışçıl devrimi başlattılar.
More Sentences
|
7 |
General |
lead n.
|
ipucu |
|
The police still have no leads.
Polisin elinde hala bir ipucu yok.
More Sentences
|
8 |
General |
lead n.
|
liderlik |
|
But people expect us in the European Union to take a lead on these issues and we cannot shirk that responsibility.
Ancak insanlar Avrupa Birliği'nde bizden bu konularda liderlik yapmamızı bekliyor ve bu sorumluluktan kaçamayız.
More Sentences
|
9 |
General |
lead n.
|
liderlik |
|
This is not the first time in recent history that Europe has taken the lead and set the international agenda.
Yakın tarihte Avrupa ilk kez liderliği ele alıp uluslararası gündemi belirlemiyor.
More Sentences
|
10 |
General |
lead v.
|
varmak |
|
The same debate was conducted then, and it did not actually lead to anything.
O zaman da aynı tartışma yürütülmüştü ve aslında herhangi bir sonuca varılmamıştı.
More Sentences
|
11 |
General |
lead v.
|
önde gitmek |
|
At the end of the first period, the Kings lead the Leafs, one to nothing.
İlk periyodun sonunda Krallar Leafs'e bir farkla önde gidiyor.
More Sentences
|
12 |
General |
lead v.
|
liderlik etmek |
|
We are leading people and that calls for a slightly different approach.
Biz insanlara liderlik ediyoruz ve bu biraz farklı bir yaklaşım gerektiriyor.
More Sentences
|
13 |
General |
lead v.
|
gitmek |
|
Without the Barcelona decision leading up to Monterrey, we would not have come up with a real input.
Monterrey'e giden yolda Barselona kararı olmasaydı, gerçek bir girdi elde edemezdik.
More Sentences
|
14 |
General |
lead v.
|
yönlendirmek |
|
The car lobby has led too many people up the garden path.
Otomobil lobisi çok fazla insanı bahçe yoluna yönlendirdi.
More Sentences
|
15 |
General |
lead v.
|
başı çekmek |
|
The City of London, which I proudly represent, leads the way at 0.4% of UK GDP devoted to this cause.
Gururla temsil ettiğim Londra Şehri, Birleşik Krallık GSYİH'sinin %0.4'ünü bu amaca ayırarak başı çekmektedir.
More Sentences
|
16 |
General |
lead v.
|
başını çekmek |
|
The EU, led by the three, has aligned with the USA in what is a disastrous policy for our nations and our planet.
Üçlünün başını çektiği AB, uluslarımız ve gezegenimiz için felaket olan bir politikada ABD ile aynı hizaya gelmiştir.
More Sentences
|
17 |
General |
lead v.
|
götürmek |
|
This leads me to the UN Commission on Human Rights.
Bu beni BM İnsan Hakları Komisyonu'na götürüyor.
More Sentences
|
18 |
General |
lead v.
|
yönetmek |
|
Mr Jové Peres has led the debate on the Commission proposal.
Sayın Jové Peres Komisyon teklifine ilişkin tartışmayı yönetmiştir.
More Sentences
|
19 |
General |
lead v.
|
sürdürmek |
|
A violation of the way in which they feel they lead their life as a woman.
Bir kadın olarak hayatlarını sürdürdüklerini düşündükleri yöntemin çiğnenmesidir.
More Sentences
|
20 |
General |
lead v.
|
sürüklemek |
|
Those who persist in denying these realities or who talk about them in relative terms are leading us towards deadlock.
Bu gerçekleri inkar etmekte ısrar edenler ya da göreceli terimlerle konuşanlar bizi çıkmaza sürüklüyorlar.
More Sentences
|
|
21 |
General |
lead v.
|
neden olmak |
|
The over-representation of some delegations leads me to question how they are funded.
Bazı delegasyonların aşırı temsili, nasıl finanse edildiklerini sorgulamama neden oluyor.
More Sentences
|
22 |
General |
lead v.
|
götürmek |
|
This leads me to reform.
Bu da beni reforma götürüyor.
More Sentences
|
23 |
General |
lead v.
|
sevk etmek |
|
This consideration leads me to put a number of questions to the Council, and also to the Commission.
Bu düşünce beni Konsey'e ve aynı zamanda Komisyon'a bir dizi soru yöneltmeye sevk ediyor.
More Sentences
|
24 |
General |
lead v.
|
getirmek |
|
Restrictions on freedom of movement must be lifted, as walls will not lead to peace.
Duvarlar barış getirmeyeceği için hareket özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmalıdır.
More Sentences
|
25 |
General |
lead v.
|
geçirmek |
|
God led Israel through the wilderness by an Angel, who was constantly with them by day and night.
Tanrı, gece gündüz sürekli onlarla birlikte olan bir Melek aracılığıyla İsrail'i çölden geçirdi.
More Sentences
|
26 |
General |
lead v.
|
sürdürmek |
|
It is very important to lead a healthy lifestyle and eat right.
Sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek ve doğru beslenmek adına bu çok önemlidir.
More Sentences
|
27 |
General |
lead v.
|
önden gitmek |
|
From the beginning, the EU has led from the front.
Başından beri AB önden gitmiştir.
More Sentences
|
28 |
General |
lead v.
|
ön ayak olmak |
|
The violent offensive and the killing can never lead to peace.
Şiddet içeren saldırılar ve ölümler asla barışa ön ayak olamaz.
More Sentences
|
29 |
General |
lead v.
|
ulaşmak |
|
I hope that these negotiations lead to a constructive result that incorporates both points of view.
Umarım bu müzakereler her iki bakış açısını da içeren yapıcı bir sonuca ulaşır.
More Sentences
|
30 |
General |
lead v.
|
yöneltmek |
|
This initial finding leads me to make a few additional comments, however.
Ancak bu ilk bulgu beni birkaç ek yorum yapmaya yöneltiyor.
More Sentences
|
31 |
General |
lead v.
|
kılavuzluk etmek |
|
God led Israel through the wilderness by an Angel, who was constantly with them by day and night.
Tanrı çöl boyunca İsraillilere, gece gündüz onlarla olan bir Melek aracılığı ile kılavuzluk etti.
More Sentences
|
32 |
General |
lead adj.
|
baş |
|
The rapporteur and the lead committee have complied with these budgetary wishes.
Raportör ve baş komite bu bütçe isteklerine uymuştur.
More Sentences
|
33 |
General |
lead adj.
|
kurşun |
|
Ten tonnes of lead in one place are absolutely harmless.
Bir yerde on ton kurşun kesinlikle zararsızdır.
More Sentences
|
Law |
|
34 |
Law |
lead v.
|
sevk etmek |
|
These events will certainly lead us to provide ourselves with regulations ranging from prevention to sanctions.
Bu olaylar bizi, önlemeden yaptırıma kadar uzanan düzenlemeler yapmaya sevk edecektir.
More Sentences
|
Technical |
|
35 |
Technical |
lead n.
|
kurşun |
|
Yet, these products contain toxic substances that are harmful to the environment such as lead, cadmium and mercury.
Oysa bu ürünler kurşun, kadmiyum ve cıva gibi çevreye zararlı toksik maddeler içermektedir.
More Sentences
|
Automotive |
|
36 |
Automotive |
lead n.
|
kurşun |
|
Ten tonnes of lead in one place are absolutely harmless.
Bir yerde bulunan on ton kurşun kesinlikle zararsızdır.
More Sentences
|
37 |
Automotive |
lead v.
|
liderlik etmek |
|
The European Union has offered clear signs of its desire to lead this process.
Avrupa Birliği bu sürece liderlik etme arzusunun açık işaretlerini vermiştir.
More Sentences
|
Chemistry |
|
38 |
Chemistry |
lead n.
|
kurşun |
|
The only proposed change for limits in shellfish as bivalve molluscs is for lead.
Çift kabuklu yumuşakçalar olarak kabuklu deniz hayvanlarındaki sınırlar için önerilen tek değişiklik kurşun içindir.
More Sentences
|
Common Usage |
|
39 |
Common Usage |
lead v.
|
rehberlik etmek |
|
40 |
Common Usage |
lead v.
|
öncülük yapmak |
|
|
41 |
Common Usage |
lead v.
|
öncülüğünü yapmak |
|
General |
|
42 |
General |
lead n.
|
ileride bulunma |
|
43 |
General |
lead n.
|
öncülük |
|
44 |
General |
lead n.
|
öncü |
|
45 |
General |
lead n.
|
yol |
|
46 |
General |
lead n.
|
kılavuzluk |
|
47 |
General |
lead n.
|
örnek |
|
48 |
General |
lead n.
|
kurşundan yapılmış |
|
49 |
General |
lead n.
|
ara kablosu |
|
50 |
General |
lead n.
|
önde olma |
|
51 |
General |
lead n.
|
başta olma |
|
52 |
General |
lead n.
|
kılavuz |
|
53 |
General |
lead n.
|
saçma |
|
54 |
General |
lead n.
|
rehberlik |
|
55 |
General |
lead n.
|
uç (versatil kalem için) |
|
56 |
General |
lead n.
|
önde gelme |
|
57 |
General |
lead n.
|
(iskambilde) ilk oynama hakkı |
|
58 |
General |
lead n.
|
önde bulunma |
|
59 |
General |
lead n.
|
kablo |
|
60 |
General |
lead n.
|
kalem kurşunu |
|
61 |
General |
lead n.
|
bağlantı kablosu |
|
62 |
General |
lead n.
|
tasma kayışı |
|
63 |
General |
lead n.
|
sözleşme |
|
64 |
General |
lead n.
|
öncelik |
|
65 |
General |
lead n.
|
birincilik |
|
66 |
General |
lead n.
|
önde gelme |
|
67 |
General |
lead n.
|
başta gelme |
|
68 |
General |
lead n.
|
birinci gelme |
|
69 |
General |
lead n.
|
önder |
|
70 |
General |
lead n.
|
rehber |
|
71 |
General |
lead n.
|
kılavuz |
|
72 |
General |
lead n.
|
yular |
|
73 |
General |
lead n.
|
tasma |
|
74 |
General |
lead n.
|
köpek kayışı |
|
75 |
General |
lead n.
|
işaret |
|
76 |
General |
lead n.
|
emare |
|
77 |
General |
lead n.
|
delil |
|
78 |
General |
lead n.
|
gösterge |
|
79 |
General |
lead n.
|
kılavuzluk |
|
80 |
General |
lead n.
|
kılavuzluk |
|
|
81 |
General |
lead n.
|
kalem kurşunu |
|
82 |
General |
lead n.
|
iz |
|
83 |
General |
lead n.
|
emsal |
|
84 |
General |
lead n.
|
elebaşı |
|
85 |
General |
lead n.
|
boksörlerin yaptığı ilk vuruş serisi |
|
86 |
General |
lead n.
|
caz grubunda lider |
|
87 |
General |
lead n.
|
helke |
|
88 |
General |
lead n.
|
bakraç |
|
89 |
General |
lead n.
|
çekül |
|
90 |
General |
lead v.
|
çekmek |
|
91 |
General |
lead v.
|
idare etmek |
|
92 |
General |
lead v.
|
başı olmak |
|
93 |
General |
lead v.
|
başlamak |
|
94 |
General |
lead v.
|
başta gelmek |
|
95 |
General |
lead v.
|
etkilemek |
|
96 |
General |
lead v.
|
yedmek |
|
97 |
General |
lead v.
|
başlatmak |
|
98 |
General |
lead v.
|
bozmak |
|
99 |
General |
lead v.
|
sürmek (yaşam) |
|
100 |
General |
lead v.
|
sonuçlanmak |
|
101 |
General |
lead v.
|
başında olmak |
|
102 |
General |
lead v.
|
yol açmak |
|
103 |
General |
lead v.
|
sevk ve idare etmek |
|
104 |
General |
lead v.
|
iletmek |
|
105 |
General |
lead v.
|
almak |
|
106 |
General |
lead v.
|
üstün olmak |
|
107 |
General |
lead v.
|
ileride olmak |
|
108 |
General |
lead v.
|
üstünlük sağlamak |
|
109 |
General |
lead v.
|
üstün gelmek |
|
110 |
General |
lead v.
|
başta gitmek |
|
111 |
General |
lead v.
|
başta olmak |
|
112 |
General |
lead v.
|
önderlik yapmak |
|
113 |
General |
lead v.
|
birinci gelmek |
|
114 |
General |
lead v.
|
başına geçmek |
|
115 |
General |
lead v.
|
başa geçmek |
|
116 |
General |
lead v.
|
peşi sıra/arkasından götürmek |
|
117 |
General |
lead v.
|
ulaştırmak |
|
118 |
General |
lead v.
|
çevirmek |
|
119 |
General |
lead v.
|
(geçit/koridor/yol) gitmek |
|
120 |
General |
lead v.
|
pencere camını kurşunla sabitlemek |
|
121 |
General |
lead v.
|
satır arasını kurşun cetvelle açmak |
|
122 |
General |
lead v.
|
yedeğinde götürmek |
|
123 |
General |
lead v.
|
(görgü tanığına) yönlendirici soru sormak |
|
124 |
General |
lead v.
|
kurşun eklemek |
|
125 |
General |
lead v.
|
kurşunla karıştırmak |
|
126 |
General |
lead v.
|
kurşunla derinlik ölçümü yapmak |
|
127 |
General |
lead adj.
|
öncü |
|
128 |
General |
lead adj.
|
önemli |
|
129 |
General |
lead adj.
|
kurşundan yapılmış |
|
130 |
General |
lead adj.
|
kurşunlu |
|
131 |
General |
lead adj.
|
kurşundan |
|
Irregular Verb |
|
132 |
Irregular Verb |
lead v.
|
led - led |
|
Colloquial |
|
133 |
Colloquial |
lead n.
|
mermi |
|
Trade/Economic |
|
134 |
Trade/Economic |
lead n.
|
müşteri adayı |
|
135 |
Trade/Economic |
lead n.
|
potansiyel/hedef müşteri |
|
Media |
|
136 |
Media |
lead n.
|
dergi başyazısı |
|
137 |
Media |
lead n.
|
girizgah |
|
138 |
Media |
lead n.
|
giriş |
|
139 |
Media |
lead n.
|
girişlik |
|
140 |
Media |
lead n.
|
söz girişi |
|
141 |
Media |
lead n.
|
başyazı |
|
142 |
Media |
lead n.
|
özet yazısı |
|
143 |
Media |
lead n.
|
manşet |
|
Advertising |
|
144 |
Advertising |
lead n.
|
müşteri yaratma |
|
Technical |
|
145 |
Technical |
lead n.
|
kutup |
|
146 |
Technical |
lead n.
|
sarmal eksen boyu |
|
147 |
Technical |
lead n.
|
uç |
|
148 |
Technical |
lead n.
|
taşıma mesafesi |
|
149 |
Technical |
lead n.
|
piston vuruş mesafesi |
|
150 |
Technical |
lead v.
|
kurşunlamak |
|
151 |
Technical |
lead v.
|
kurşunla kaplamak |
|
Electric |
|
152 |
Electric |
lead n.
|
bağlama teli |
|
Construction |
|
153 |
Construction |
lead n.
|
pencere kurşunu |
|
154 |
Construction |
lead v.
|
kurşunla tutturmak |
|
Dyeing |
|
155 |
Dyeing |
lead n.
|
kurşun rengi |
|
Automotive |
|
156 |
Automotive |
lead n.
|
adım |
|
157 |
Automotive |
lead n.
|
iletken |
|
158 |
Automotive |
lead n.
|
kablo |
|
Marine |
|
159 |
Marine |
lead n.
|
iskandil |
|
160 |
Marine |
lead n.
|
iskandil kurşunu |
|
161 |
Marine |
lead n.
|
zincir doğrultusu |
|
162 |
Marine |
lead v.
|
iskandil etmek |
|
Mining |
|
163 |
Mining |
lead n.
|
eski bir nehir yatağındaki cevher katmanı |
|
164 |
Mining |
lead n.
|
maden damarı |
|
165 |
Mining |
lead n.
|
maden damarı |
|
166 |
Mining |
lead n.
|
eski nehir yatağındaki altınlı birikinti |
|
167 |
Mining |
lead n.
|
maden yatağı |
|
Forestry |
|
168 |
Forestry |
lead n.
|
kılavuz bloğu |
|
169 |
Forestry |
lead n.
|
kılavuz makarası |
|
Geography |
|
170 |
Geography |
lead n.
|
güney dakota eyaletinde şehir |
|
Hunting |
|
171 |
Hunting |
lead n.
|
önleme |
|
172 |
Hunting |
lead v.
|
hareket eden hedefe nişan almak |
|
173 |
Hunting |
lead v.
|
kurşunla tıkanmak |
|
174 |
Hunting |
lead
|
nişan noktasının hedefe olan mesafesi |
|
175 |
Hunting |
lead
|
önüne nişan alma |
|
Baseball |
|
176 |
Baseball |
lead n.
|
ilerleme |
|
177 |
Baseball |
lead n.
|
önde koşma |
|
Boxing |
|
178 |
Boxing |
lead n.
|
yumruk |
|
179 |
Boxing |
lead v.
|
rakibe atılan yumruk |
|
Card |
|
180 |
Card |
lead n.
|
ilk oynama hakkı |
|
181 |
Card |
lead n.
|
ilk oynanan kart |
|
182 |
Card |
lead n.
|
ilk oynama hakkı |
|
183 |
Card |
lead n.
|
oyuna başlama |
|
184 |
Card |
lead v.
|
oyunu açmak |
|
185 |
Card |
lead v.
|
oyuna başlamak |
|
186 |
Card |
lead v.
|
kartlarını açmak |
|
Music |
|
187 |
Music |
lead n.
|
koroda baş ses |
|
188 |
Music |
lead n.
|
ikinci tenor |
|
189 |
Music |
lead
|
koroda baş ses |
|
Theatre |
|
190 |
Theatre |
lead n.
|
başoyuncu |
|
191 |
Theatre |
lead n.
|
başrol oyuncusu |
|
192 |
Theatre |
lead adj.
|
başrol |
|
Printery |
|
193 |
Printery |
lead n.
|
satır arası cetveli |
|
|
Kategorie |
Englisch |
Türkisch |
|
General |
|
1 |
General |
lead poisoning n.
|
kurşun zehirlenmesi |
|
Lead poisoning endangers the health of millions of children around the world.
Kurşun zehirlenmesi dünya genelinde milyonlarca çocuğun sağlığını tehlikeye atar.
More Sentences
|
2 |
General |
lead guitar n.
|
solo gitar |
|
Tom played lead guitar.
Tom solo gitar çaldı.
More Sentences
|
3 |
General |
lead article n.
|
baş makale |
|
Have you read the leading article in today's paper?
Bugünkü gazetede baş makaleyi okudun mu?
More Sentences
|
4 |
General |
lead to v.
|
yol açmak |
|
I cannot help thinking that the road of integration will lead to greater cohesion of the parties involved.
Entegrasyon yolunun, ilgili tarafların daha fazla kaynaşmasına yol açacağını düşünmeden edemiyorum.
More Sentences
|
5 |
General |
take the lead v.
|
başı çekmek |
|
It may be observed that Parliament takes the lead when it comes to efforts to open up our institutions.
Kurumlarımızı açmaya yönelik çabalar söz konusu olduğunda Parlamento'nun başı çektiği gözlemlenebilir.
More Sentences
|
6 |
General |
lead to v.
|
götürmek |
|
On the other hand, the road to equal rights could lead to a safe, inclusive European Union.
Öte yandan, eşit haklara giden yol bizleri güvenli ve kapsayıcı bir Avrupa Birliği'ne götürebilir.
More Sentences
|
7 |
General |
lead the way v.
|
yol göstermek |
|
You lead the way and I will follow you.
Sen yolu göster, ben de seni takip edeyim.
More Sentences
|
8 |
General |
lead to v.
|
neden olmak |
|
Bilateral relations only lead to the suffering of the weakest.
İkili ilişkiler sadece en zayıf olanın acı çekmesine neden olur.
More Sentences
|
9 |
General |
lead to confusion v.
|
karışıklığa yol açmak |
|
The temporary confusion that may have reigned in Lebanon from time to time has obviously led to confusion in Parliament.
Lübnan'da zaman zaman hüküm sürmüş olan geçici karışıklığın Parlamento'da da karışıklığa yol açtığı açıktır.
More Sentences
|
10 |
General |
lead to success v.
|
başarıya götürmek |
|
Diligence often leads to success.
Çalışkanlık genellikle başarıya götürür.
More Sentences
|
11 |
General |
lead to v.
|
sonucunu doğurmak |
|
I would also like to mention that the energy dialogue with Russia has led to concrete results.
Rusya ile olan enerji diyaloğunun somut sonuçlar doğurduğunu da belirtmek isterim.
More Sentences
|
12 |
General |
lead a life v.
|
yaşam sürdürmek |
|
Being able to lead a life free from poverty and social exclusion is a fundamental human right.
Yoksulluktan ve sosyal dışlanmadan uzak bir yaşam sürdürebilmek temel bir insan hakkıdır.
More Sentences
|
13 |
General |
play the lead v.
|
başrol oynamak |
|
It needs to play the lead role and now it has the chance to play the role which it should have been playing for years.
Başrol oynaması gerekiyor ve şimdi yıllardır oynaması gereken rolü oynama şansına sahip.
More Sentences
|
14 |
General |
take the lead v.
|
liderlik etmek |
|
However, until they do, Europe must take the lead.
Bununla birlikte, onlar bunu yapana kadar Avrupa liderlik etmelidir.
More Sentences
|
15 |
General |
lead by example v.
|
davranışlarıyla örnek olmak |
|
I lead by example.
Davranışlarımla örnek oluyorum.
More Sentences
|
16 |
General |
lead (to) v.
|
yol açmak |
|
These inequalities also lead, ultimately, to a distortion of competition.
Bu eşitsizlikler sonuçta rekabetin bozulmasına da yol açmaktadır.
More Sentences
|
Phrasals |
|
17 |
Phrasals |
lead to (something) v.
|
(bir şeyle) sonuçlanmak |
|
They did not lead to an agreement.
Bu görüşmeler bir anlaşmayla sonuçlanmadı.
More Sentences
|
Colloquial |
|
18 |
Colloquial |
lead actor n.
|
başrol oyuncusu |
|
They knew the names of every leading actor and actress.
Bütün erkek ve kadın başrol oyuncularının isimlerini biliyorlardı.
More Sentences
|
Common Usage |
|
19 |
Common Usage |
lead actor n.
|
başaktör |
|
20 |
Common Usage |
lead actress n.
|
başaktris |
|
General |
|
21 |
General |
lead ram n.
|
kösemen |
|
22 |
General |
power lead n.
|
elektrik kablosu |
|
23 |
General |
lead shot n.
|
kurşun saçma |
|
24 |
General |
lead out groove n.
|
çıkış yivi |
|
25 |
General |
white lead n.
|
üstübeç |
|
26 |
General |
juvenile lead n.
|
jönprömiye |
|
27 |
General |
lead pencil n.
|
kurşun kalem |
|
28 |
General |
negative lead n.
|
eksi uç |
|
29 |
General |
power lead n.
|
elektrik fişi |
|
30 |
General |
affixing lead n.
|
tutturucu uç |
|
31 |
General |
black lead n.
|
grafit |
|
32 |
General |
lead pencil n.
|
kurşunkalem |
|
33 |
General |
sheet lead n.
|
kurşun levha |
|
34 |
General |
red lead n.
|
sülüğen |
|
35 |
General |
dog lead n.
|
tasma kayışı |
|
36 |
General |
sounding lead n.
|
iskandil kurşunu |
|
37 |
General |
lead foil n.
|
kurşun kağıdı |
|
38 |
General |
lead in n.
|
giriş |
|
39 |
General |
lead singer n.
|
müzik grubunun solisti |
|
40 |
General |
lead tree n.
|
kurşun ağacı |
|
41 |
General |
sounding lead n.
|
iskandil |
|
42 |
General |
lead goat n.
|
kösemen |
|
43 |
General |
lead designer n.
|
baş tasarımcı |
|
44 |
General |
lead acid n.
|
kurşun asidi |
|
45 |
General |
lead time n.
|
teslim süresi |
|
46 |
General |
lead industry and trade n.
|
kurşun endüstrisi ve ticareti |
|
47 |
General |
lead alloys n.
|
kurşun alaşımları |
|
48 |
General |
lead-in n.
|
besleme |
|
49 |
General |
lead-free petrol n.
|
kurşunsuz benzin |
|
50 |
General |
lead-off n.
|
başlangıç |
|
51 |
General |
lead-in n.
|
giriş |
|
52 |
General |
lead acetate n.
|
kurşun asetat |
|
53 |
General |
lead tack n.
|
yaka |
|
54 |
General |
lead tack n.
|
kulak |
|
55 |
General |
lead white n.
|
kurşun beyazı |
|
56 |
General |
pencil lead n.
|
kurşunkalem ucu |
|
57 |
General |
sugar of lead n.
|
kurşun asetat |
|
58 |
General |
black lead n.
|
siyah kalem ucu |
|
59 |
General |
lead writer n.
|
başyazar |
|
60 |
General |
lead author n.
|
başyazar |
|
61 |
General |
extension lead n.
|
uzatma kablosu |
|
62 |
General |
lead article n.
|
başyazı |
|
63 |
General |
female lead n.
|
kadın başrol |
|
64 |
General |
krems lead n.
|
tabletler halinde satılan katışıksız bir beyaz kurşun çeşidi |
|
65 |
General |
lead weight [uk] n.
|
kurşundan yapılan ağırlık |
|
66 |
General |
lead-off n.
|
giriş |
|
67 |
General |
lead-off n.
|
başlangıç faaliyeti |
|
68 |
General |
lead-off n.
|
ilk oyuncu |
|
69 |
General |
lead-off n.
|
başlangıç yapan oyuncu |
|
70 |
General |
lead-off n.
|
başlama |
|
71 |
General |
lead-off n.
|
açma |
|
72 |
General |
lead-off n.
|
açılış |
|
73 |
General |
lead actor n.
|
başaktör |
|
74 |
General |
lead actress n.
|
başaktris |
|
75 |
General |
coasting lead n.
|
ağırlığı el iskandili ile derin su iskandili arasında olan bir tür iskandil |
|
76 |
General |
pencil lead n.
|
grafit kalem ucu |
|
77 |
General |
lead consultant n.
|
baş danışman |
|
78 |
General |
lead the way v.
|
rehberlik etmek |
|
79 |
General |
lead somebody a dog's life v.
|
süründürmek |
|
80 |
General |
lead on v.
|
kandırmak |
|
81 |
General |
lead up to v.
|
sözü getirmeye çalışmak |
|
82 |
General |
lead a life of pleasure v.
|
keyif sürmek |
|
83 |
General |
lead off v.
|
başlatmak |
|
84 |
General |
lead astray v.
|
bozmak |
|
85 |
General |
lead a comfortable life v.
|
elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak |
|
86 |
General |
lead up to v.
|
yol açmak |
|
87 |
General |
lead a bohemian life v.
|
bohem yaşamı sürmek |
|
88 |
General |
lead the way v.
|
önayak olmak |
|
89 |
General |
lead to trouble v.
|
dert açmak |
|
90 |
General |
lead away from v.
|
ayrılmak |
|
91 |
General |
lead a fast life v.
|
hızlı yaşamak |
|
92 |
General |
lead on v.
|
götürmek |
|
93 |
General |
cover with lead v.
|
kurşunlamak |
|
94 |
General |
lead someone a dance v.
|
birini çok yormak |
|
95 |
General |
lead by the nose v.
|
parmağında oynatmak |
|
96 |
General |
lead someone a dance v.
|
birini çok zahmete sokmak |
|
97 |
General |
lead a poor life v.
|
aç susuz kalmak |
|
98 |
General |
lead a life v.
|
yaşam sürmek |
|
99 |
General |
lead astray v.
|
aklını çelmek |
|
100 |
General |
lead into error v.
|
yanıltmak |
|
101 |
General |
lead off v.
|
yol göstermek |
|
102 |
General |
lead a carefree life v.
|
tasasız bir hayat yaşamak |
|
103 |
General |
lead someone a merry chase v.
|
birini çok uğraştırmak |
|
104 |
General |
lead a life of luxury v.
|
lüks içinde yaşamak |
|
105 |
General |
lead away from v.
|
sapmak |
|
106 |
General |
lead someone a merry chase v.
|
birini çok yormak |
|
107 |
General |
take the lead v.
|
yönetimi ele almak |
|
108 |
General |
take the lead v.
|
başa geçmek |
|
109 |
General |
have a big lead v.
|
çok önde olmak |
|
110 |
General |
lead a happy life v.
|
mutlu bir yaşam sürmek |
|
111 |
General |
lead a life of pleasure v.
|
zevk ve sefa sürmek |
|
112 |
General |
lead someone astray v.
|
birini ayartmak |
|
113 |
General |
lead off v.
|
başlamak |
|
114 |
General |
lead somebody on v.
|
yutturmak |
|
115 |
General |
lead to v.
|
sürüklemek |
|
116 |
General |
lead up to v.
|
kapısını yapmak |
|
117 |
General |
lead a dog's life v.
|
dünya zindan olmak |
|
118 |
General |
lead someone a merry chase v.
|
birini çok zahmete sokmak |
|
119 |
General |
lead a dog's life v.
|
çok sıkıntı çekmek |
|
120 |
General |
lead away v.
|
başlatmak |
|
121 |
General |
lead astray v.
|
ayartmak |
|
122 |
General |
lead away v.
|
saptırmak |
|
123 |
General |
lead the way v.
|
öne düşmek |
|
124 |
General |
lead someone a dog’s life v.
|
hayatını zindan etmek |
|
125 |
General |
lead a life of a privation v.
|
mahrumiyet içinde yaşamak |
|
126 |
General |
lead astray v.
|
azdırmak |
|
127 |
General |
follow the lead of someone v.
|
birinin ardından gitmek |
|
128 |
General |
lead on v.
|
inandırmak |
|
129 |
General |
lead someone a dance v.
|
birini çok uğraştırmak |
|
130 |
General |
be in the lead v.
|
başta gelmek |
|
131 |
General |
lead up to v.
|
zemin hazırlamak |
|
132 |
General |
lead the way v.
|
kılavuzluk etmek |
|
133 |
General |
lead up to v.
|
demeye çalışmak |
|
134 |
General |
lead somebody a dog's life v.
|
dünyayı zindan etmek |
|
135 |
General |
lead astray v.
|
baştan çıkarmak |
|
136 |
General |
lead to the right path v.
|
doğru yolu göstermek |
|
137 |
General |
lead someone astray v.
|
birini kötü yola saptırmak |
|
138 |
General |
lead a dog's life v.
|
sürünmek |
|
139 |
General |
take the lead v.
|
önayak olmak |
|
140 |
General |
lead on v.
|
ayartmak |
|
141 |
General |
lead a solitary life v.
|
yalnız yaşamak |
|
142 |
General |
lead someone by the nose v.
|
birinin yuları elinde olmak |
|
143 |
General |
lead to v.
|
sebep olmak |
|
144 |
General |
lead to the altar v.
|
evlenmek |
|
145 |
General |
lead up to v.
|
yolunu yapmak |
|
146 |
General |
take the lead in v.
|
önayak olmak |
|
147 |
General |
lead to a stalemate v.
|
açmaza düşmek |
|
148 |
General |
lead to a stalemate v.
|
açmaza girmek |
|
149 |
General |
lead to a stalemate v.
|
açmaza sürüklemek |
|
150 |
General |
lead to a stalemate v.
|
açmaza getirmek |
|
151 |
General |
lead into a dead end v.
|
açmaza getirmek |
|
152 |
General |
lead into a dead end v.
|
açmaza sürüklemek |
|
153 |
General |
lead into a dead end v.
|
çıkmaza sokmak |
|
154 |
General |
lead to a stalemate v.
|
çıkmaza sokmak |
|
155 |
General |
lead somebody a dance v.
|
üzmek |
|
156 |
General |
lead someone a dance v.
|
kişisel çıkarı için zorluk çıkarmak |
|
157 |
General |
lead someone a dance v.
|
canından bezdirmek |
|
158 |
General |
lead someone a dance v.
|
eziyet etmek |
|
159 |
General |
lead somebody a dance v.
|
eziyet etmek |
|
160 |
General |
lead someone a dance v.
|
üzmek |
|
161 |
General |
give somebody a lead v.
|
yol göstermek |
|
162 |
General |
give somebody a lead v.
|
yol açmak |
|
163 |
General |
lead somebody up the garden path v.
|
kötü yola sevk etmek |
|
164 |
General |
lead a cat and dog life v.
|
(eşler/karı koca) geçinememek |
|
165 |
General |
lead astray v.
|
hedefi şaşırtmak |
|
166 |
General |
lead astray v.
|
yanlış yönlendirmek |
|
167 |
General |
lead astray v.
|
hedef şaşırtmak |
|
168 |
General |
lead to success v.
|
başarıyla sonuçlanmak |
|
169 |
General |
lead to trouble v.
|
sıkıntıya sokmak |
|
170 |
General |
lead someone on v.
|
gelecek vaadiyle kandırmak |
|
171 |
General |
lead to a breakdown v.
|
arızaya neden olmak |
|
172 |
General |
lead the way v.
|
bir ilke imza atmak |
|
173 |
General |
lead to one's extinction v.
|
soyunu tüketmek |
|
174 |
General |
lead to one's extinction v.
|
neslini kurutmak |
|
175 |
General |
lead to one's extinction v.
|
neslini tüketmek |
|
176 |
General |
lead to one's extinction v.
|
soyunu kurutmak |
|
177 |
General |
lead to disorder v.
|
karışıklığa yol açmak |
|
178 |
General |
lead to an addiction v.
|
bağımlılık yaratmak |
|
179 |
General |
lead an operation v.
|
operasyon yürütmek |
|
180 |
General |
lead to disturbance v.
|
huzursuzluk çıkarmak |
|
181 |
General |
lead to confusion v.
|
şaşkınlık yaratmak |
|
182 |
General |
lead to confusion v.
|
şaşkınlığa sebebiyet vermek |
|
183 |
General |
lead to confusion v.
|
şaşkınlığa sebep olmak |
|
184 |
General |
lead to depression v.
|
bunalıma sokmak |
|
185 |
General |
lead to depression v.
|
depresyona sokmak |
|
186 |
General |
lead a happy life v.
|
mutlu bir hayat sürmek |
|
187 |
General |
lead to destruction v.
|
tahribat yapmak |
|
188 |
General |
lead to the same result as another v.
|
aynı yola çıkmak |
|
189 |
General |
take the lead v.
|
öncülüğünü yapmak |
|
190 |
General |
lead to success v.
|
başarıya taşımak |
|
191 |
General |
lead to v.
|
-e gitmek |
|
192 |
General |
lead to crisis v.
|
krize sebep olmak |
|
193 |
General |
lead to crisis v.
|
krize yol açmak |
|
194 |
General |
lead to crisis v.
|
krize neden olmak |
|
195 |
General |
lead on v.
|
yutturmak |
|
196 |
General |
lead up to v.
|
sözü belli bir noktaya getirmek |
|
197 |
General |
to lead away v.
|
alıp götürmek |
|
198 |
General |
lead to change v.
|
değişikliğe sebep olmak |
|
199 |
General |
lead a sedentary life v.
|
yerleşik hayata geçmek |
|
200 |
General |
lead a modest life v.
|
mütevazı bir yaşam sürmek |
|
201 |
General |
lead a modest life v.
|
mütevazı bir hayat yaşamak |
|
202 |
General |
lead to visual pollution v.
|
görüntü kirliliğine neden olmak |
|
203 |
General |
lead to visual pollution v.
|
görüntü kirliliği yaratmak |
|
204 |
General |
lead to an expectation v.
|
beklenti oluşturmak |
|
205 |
General |
lead something to be v.
|
hal almasını sağlamak |
|
206 |
General |
lead to an expectation v.
|
beklenti yaratmak |
|
207 |
General |
lead to the conclusion v.
|
sonuca götürmek |
|
208 |
General |
lead forth v.
|
liderlik etmek |
|
209 |
General |
lead forth v.
|
yol göstermek |
|
210 |
General |
lead someone to believe something v.
|
inanmasına neden olmak |
|
211 |
General |
lead us to success v.
|
bizi başarıya götürmek |
|
212 |
General |
lead someone to success v.
|
başarıya götürmek |
|
213 |
General |
lead someone to believe v.
|
inanmasına neden olmak |
|
214 |
General |
lead to a sanction v.
|
yaptırıma yol açmak |
|
215 |
General |
lead to changes v.
|
değişikliklere neden olmak |
|
216 |
General |
lead to death v.
|
ölüme sebep olmak |
|
217 |
General |
lead to death v.
|
ölüme neden olmak |
|
218 |
General |
lead to a chaos v.
|
kaos yaratmak |
|
219 |
General |
lead to a chaos v.
|
kaosa neden olmak |
|
220 |
General |
lead someone to believe something v.
|
birini bir şeye inandırmak |
|
221 |
General |
take the lead v.
|
önderlik etmek |
|
222 |
General |
take the lead v.
|
liderlik yapmak |
|
223 |
General |
take the lead v.
|
liderliği/önderliği almak |
|
224 |
General |
lead to the deaths of three people v.
|
üç kişinin ölümüne neden olmak |
|
225 |
General |
lead the field v.
|
lider konumda olmak |
|
226 |
General |
have a commanding lead over v.
|
ezici/bariz üstünlüğe sahip olmak |
|
227 |
General |
lead astray v.
|
dalalete düşürmek |
|
228 |
General |
lead to shock v.
|
şoka yol açmak |
|
229 |
General |
lead to public indignation v.
|
kamuoyunda infial yaratmak |
|
230 |
General |
lead to public indignation v.
|
kamuoyunda infiale neden olmak |
|
231 |
General |
lead into the second scene v.
|
ikinci sahneye geçmek |
|
232 |
General |
lead down to something/somewhere v.
|
(merdiven) (bodruma/alt kata) inmek |
|
233 |
General |
lead someone to do something v.
|
birine bir şey yaptırmak/yapmasına neden olmak |
|
234 |
General |
be in the lead v.
|
birinci sırada olmak |
|
235 |
General |
be in the lead v.
|
ilk sırada olmak |
|
236 |
General |
lead or contribute to (a result) v.
|
bir şeye vesile olmak |
|
237 |
General |
lead the drive for v.
|
...çabasına öncülük etmek |
|
238 |
General |
have a six-point lead over his opponents v.
|
rakiplerine karşı altı puan önde olmak |
|
239 |
General |
have a three-point lead over his opponents v.
|
rakiplerine karşı üç puan önde olmak |
|
240 |
General |
lead the way v.
|
başı çekmek |
|
241 |
General |
lead to happiness v.
|
mutluluk saglamak |
|
242 |
General |
lead to inflation v.
|
enflasyona neden olmak/yol açmak |
|
243 |
General |
take the lead v.
|
kılavuzluk etmek |
|
244 |
General |
take the lead v.
|
rehber olmak |
|
245 |
General |
lead to v.
|
beraberinde getirmek |
|
246 |
General |
lead to v.
|
etken olmak |
|
247 |
General |
pour lead (to repel evil eye) v.
|
kurşun dökmek |
|
248 |
General |
lead to a nervous breakdown v.
|
sinir krizine yol açmak |
|
249 |
General |
lead to terrible consequences v.
|
korkunç sonuçlar doğurmak |
|
250 |
General |
lead a life of virtue v.
|
erdemli bir hayat yaşamak |
|
251 |
General |
take the lead v.
|
(maçta) öne geçmek |
|
252 |
General |
lead captive v.
|
esaret altına almak |
|
253 |
General |
lead the way v.
|
önden giderek yolu göstermek |
|
254 |
General |
lead captive v.
|
hapse koymak |
|
255 |
General |
lead the way v.
|
önce davranmak |
|
256 |
General |
extend lead v.
|
farkı açmak |
|
257 |
General |
extend lead v.
|
aradı farkı açmak |
|
258 |
General |
black lead v.
|
siyah kurşunla boyamak |
|
259 |
General |
black lead v.
|
siyah kurşunla ovmak |
|
260 |
General |
without lead adj.
|
kurşunsuz |
|
261 |
General |
lead lined adj.
|
kurşun gömlekli |
|
262 |
General |
containing lead adj.
|
kurşunlu |
|
263 |
General |
lead-covered adj.
|
kurşunlu |
|
264 |
General |
lead-free adj.
|
kurşunsuz |
|
265 |
General |
lead-footed adj.
|
hızlı araba kullanan |
|
266 |
General |
lead-footed adj.
|
hızlı |
|
267 |
General |
lead-footed adj.
|
uyuşuk |
|
268 |
General |
lead-colored adj.
|
kurşun rengi |
|
269 |
General |
lead-coloured adj.
|
kurşun rengi |
|
270 |
General |
in the lead adj.
|
yarışmada lider konumda |
|
271 |
General |
in the lead adj.
|
yarışmada daha yüksek skora sahip |
|
272 |
General |
in the lead adv.
|
yarışmada önde |
|
Phrasals |
|
273 |
Phrasals |
lead off v.
|
başı çekmek |
|
274 |
Phrasals |
lead by v.
|
belli bir tutumla yönetmek/idare etmek |
|
275 |
Phrasals |
lead by v.
|
belli bir tutumla iş yaptırmak/yol göstermek |
|
276 |
Phrasals |
lead by v.
|
belli bir tutumla yönlendirmek/yön vermek |
|
277 |
Phrasals |
lead by v.
|
(birini/bir grubu) belli bir tutumla yönetmek/idare etmek |
|
278 |
Phrasals |
lead by v.
|
(birini/bir grubu) belli bir yönlendirmek |
|
279 |
Phrasals |
lead by v.
|
(birine/bir gruba) belli bir tutumla iş yaptırmak/yol göstermek |
|
280 |
Phrasals |
lead by v.
|
(birini/bir şeyi/bir hayvanı) bir yerinden tutarak/çekerek idare etmek |
|
281 |
Phrasals |
lead by v.
|
(birini/bir şeyi/bir hayvanı) bir yerinden tutarak/çekerek yönlendirmek |
|
282 |
Phrasals |
lead by v.
|
bir yerinden tutarak/çekerek (birine/bir şeye/bir hayvana) yol göstermek |
|
283 |
Phrasals |
lead by v.
|
davranışlarını kontrol etmek |
|
284 |
Phrasals |
lead by v.
|
her dediğini yaptırmak |
|
285 |
Phrasals |
lead by v.
|
kontrolü altına almak |
|
286 |
Phrasals |
lead by v.
|
elinden tutmak |
|
287 |
Phrasals |
lead by v.
|
yardım etmek |
|
288 |
Phrasals |
lead by v.
|
yardım elini uzatmak |
|
289 |
Phrasals |
lead someone by something v.
|
(birini) bir yerinden tutarak/çekerek yönlendirmek |
|
290 |
Phrasals |
lead someone by something v.
|
(birini) bir yerinden tutarak/çekerek götürmek |
|
291 |
Phrasals |
lead someone by something v.
|
bir yerinden tutarak/çekerek (birine) yol göstermek |
|
292 |
Phrasals |
lead someone by something v.
|
elinden tutup gezdirmek |
|
293 |
Phrasals |
lead someone by something v.
|
ne yapacağını bir bir söylemek |
|
294 |
Phrasals |
lead someone to something v.
|
birine yolu göstermek |
|
295 |
Phrasals |
lead in v.
|
bir şeye girmek/girişmek/başlamak |
|
296 |
Phrasals |
lead someone back to somewhere v.
|
bir yere dönmesinde birine rehberlik etmek |
|
297 |
Phrasals |
lead off v.
|
başlamak |
|
298 |
Phrasals |
lead someone down something v.
|
birinin bir yerden (merdiven/sandalye) inmesine yardımcı olmak |
|
299 |
Phrasals |
lead someone off v.
|
birini bir yerden uzaklaştırmak/ bir yerin dışına çıkarmak |
|
300 |
Phrasals |
lead someone down to something v.
|
birinin bir yere inmesine yardımcı olmak/rehberlik etmek |
|
301 |
Phrasals |
lead back to some place v.
|
bir yerin dönüş yolu olmak |
|
302 |
Phrasals |
lead around v.
|
bir yere getirmek |
|
303 |
Phrasals |
lead someone to something v.
|
birini bir yere götürmek |
|
304 |
Phrasals |
lead around v.
|
dolaştırmak |
|
305 |
Phrasals |
lead out v.
|
dışarı çıkartmak |
|
306 |
Phrasals |
lead around v.
|
gezdirmek |
|
307 |
Phrasals |
lead off v.
|
işe koyulmak |
|
308 |
Phrasals |
lead off v.
|
işe başlamak |
|
309 |
Phrasals |
lead off v.
|
işe girişmek |
|
310 |
Phrasals |
lead up v.
|
önünü açmak |
|
311 |
Phrasals |
lead in v.
|
konuya girmek |
|
312 |
Phrasals |
lead up v.
|
neden olmak |
|
313 |
Phrasals |
lead in v.
|
konuya giriş yapmak |
|
314 |
Phrasals |
lead up v.
|
sonrasını hazırlamak |
|
315 |
Phrasals |
lead up to something v.
|
(yol) bir yere/şeye gitmek |
|
316 |
Phrasals |
lead with something v.
|
(maça/oyuna) bir şey ile başlamak |
|
317 |
Phrasals |
lead up v.
|
yolunu yapmak |
|
318 |
Phrasals |
lead up to something v.
|
(bir yere) açılmak |
|
319 |
Phrasals |
lead with someone v.
|
(maça/oyuna) biriyle başlamak |
|
320 |
Phrasals |
lead someone against someone v.
|
-e karşı birilerine liderlik etmek |
|
321 |
Phrasals |
lead into (something) v.
|
(bir şeye) yönlendirmek |
|
322 |
Phrasals |
lead into (something) v.
|
(bir şeye) dönüşmek |
|
323 |
Phrasals |
lead into (something) v.
|
(bir şey) halini almak |
|
324 |
Phrasals |
lead into (something) v.
|
(bir şeye) dönüşerek devam etmek |
|
325 |
Phrasals |
lead into (something) v.
|
gittikçe (bir şeye) dönüşmek |
|
326 |
Phrasals |
lead into (something) v.
|
gittikçe (bir şey) halini almak |
|
327 |
Phrasals |
lead someone into something v.
|
birini bir şeye yönlendirmek |
|
328 |
Phrasals |
lead someone into something v.
|
birine yolu göstermek |
|
329 |
Phrasals |
lead someone into something v.
|
birini bir şeye/yere götürmek |
|
330 |
Phrasals |
lead someone into something v.
|
birine bir şeye doğru rehberlik/liderlik etmek |
|
331 |
Phrasals |
lead someone in v.
|
birini bir şeye yönlendirmek |
|
332 |
Phrasals |
lead someone in v.
|
birine yolu göstermek |
|
333 |
Phrasals |
lead someone in v.
|
birini bir şeye/yere götürmek |
|
334 |
Phrasals |
lead someone in v.
|
birine bir şeye doğru rehberlik/liderlik etmek |
|
335 |
Phrasals |
lead into v.
|
yönlendirmek |
|
336 |
Phrasals |
lead into v.
|
yolu göstermek |
|
337 |
Phrasals |
lead into v.
|
-e götürmek |
|
338 |
Phrasals |
lead into v.
|
-e doğru rehberlik/liderlik etmek |
|
339 |
Phrasals |
lead into v.
|
dönüşmek |
|
340 |
Phrasals |
lead into v.
|
halini almak |
|
341 |
Phrasals |
lead into v.
|
gittikçe bir şeye dönüşmek |
|
342 |
Phrasals |
lead into v.
|
gittikçe bir şey halini almak |
|
343 |
Phrasals |
lead into v.
|
dönüşerek devam etmek |
|
344 |
Phrasals |
lead up v.
|
-e varmak |
|
345 |
Phrasals |
lead up v.
|
'-e gitmek |
|
346 |
Phrasals |
lead up v.
|
'-de bitmek |
|
347 |
Phrasals |
lead up v.
|
çıkmasına yardım etmek |
|
348 |
Phrasals |
lead up v.
|
yukarı çıkarmak |
|
349 |
Phrasals |
lead up v.
|
tırmanmasına yardım etmek |
|
350 |
Phrasals |
lead up v.
|
yukarı doğru yol göstermek |
|
351 |
Phrasals |
lead up v.
|
yukarı doğru yönlendirmek |
|
352 |
Phrasals |
lead up v.
|
yukarı götürmek |
|
353 |
Phrasals |
lead someone up something v.
|
birini bir şeyden yukarı götürmek |
|
354 |
Phrasals |
lead someone up something v.
|
birini bir şeyin yukarısına yönlendirmek |
|
355 |
Phrasals |
lead someone up something v.
|
birine bir şeyden yukarı doğru yol göstermek |
|
356 |
Phrasals |
lead someone up something v.
|
birine yukarı doğru rehberlik etmek |
|
357 |
Phrasals |
lead (one) in v.
|
(birini) içeri almak |
|
358 |
Phrasals |
lead (one) in v.
|
(birini) içeri yönlendirmek |
|
359 |
Phrasals |
lead out of (something or some place) v.
|
(bir şeyin/yerin) çıkışına gitmek |
|
360 |
Phrasals |
lead out of (something or some place) v.
|
(bir şeyin/yerin) dışına gitmek |
|
361 |
Phrasals |
lead out of (something or some place) v.
|
(bir şeyin/yerin) çıkışına götürmek |
|
362 |
Phrasals |
lead out of (something or some place) v.
|
(bir şeyin/yerin) dışına götürmek |
|
363 |
Phrasals |
lead out of (something or some place) v.
|
(bir şeyin/yerin) çıkışına doğru götürmek |
|
364 |
Phrasals |
lead out of (something or some place) v.
|
(bir şeyin/yerin) dışına doğru götürmek |
|
365 |
Phrasals |
lead out of (something or some place) v.
|
(bir şeyin/yerin) dışına doğru devam etmek |
|
366 |
Phrasals |
lead out of (something or some place) v.
|
(bir şeyden/yerden) çıkarmak |
|
367 |
Phrasals |
lead out of (something or some place) v.
|
(bir şeyden/yerden) tahliye etmek |
|
368 |
Phrasals |
lead out of (something or some place) v.
|
(bir şeyden/yerden) dışarı yönlendirmek |
|
369 |
Phrasals |
lead (someone or an animal) out of something v.
|
(birini/bir hayvanı) bir şeyden/yerden çıkarmak |
|
370 |
Phrasals |
lead (someone or an animal) out of something v.
|
(birini/bir hayvanı) bir şeyden/yerden tahliye etmek |
|
371 |
Phrasals |
lead (someone or an animal) out of something v.
|
(birini/bir hayvanı) bir şeyden/yerden dışarı yönlendirmek |
|
372 |
Phrasals |
lead (someone or something) against (someone or something else) v.
|
(birine/bir şeye) karşı (birine/bir şeye) liderlik etmek |
|
373 |
Phrasals |
lead (someone or something) against (someone or something else) v.
|
(biri/bir şey) karşısında (birinin/bir şeyin) lideri olmak |
|
374 |
Phrasals |
lead (someone or something) away v.
|
(birini/bir şeyi) alıp götürmek |
|
375 |
Phrasals |
lead (someone or something) away v.
|
(birini/bir şeyi) uzaklaştırmak |
|
376 |
Phrasals |
lead against v.
|
-e karşı birilerine liderlik etmek |
|
377 |
Phrasals |
lead back v.
|
geri (bir yere) götürmek/döndürmek |
|
378 |
Phrasals |
lead back v.
|
tekrar (bir yere) doğru yöneltmek/gitmek |
|
379 |
Phrasals |
lead back v.
|
geri dönmesini sağlamak |
|
380 |
Phrasals |
lead back v.
|
geri dönmesi için rehberlik etmek |
|
381 |
Phrasals |
lead back v.
|
geri döndürmek |
|
382 |
Phrasals |
lead back v.
|
geri iletmek |
|
383 |
Phrasals |
lead back v.
|
başladığı yere geri döndürmek |
|
384 |
Phrasals |
lead down v.
|
-e inmek |
|
385 |
Phrasals |
lead down v.
|
yol (bir yere) inmek/indirmek |
|
386 |
Phrasals |
lead down v.
|
yol aşağıdaki (bir yere) götürmek |
|
387 |
Phrasals |
lead down v.
|
aşağı indirmek |
|
388 |
Phrasals |
lead down v.
|
inmesine yardım/rehberlik etmek |
|
389 |
Phrasals |
lead down v.
|
aşağı götürmek |
|
390 |
Phrasals |
lead down v.
|
aşağı yönlendirmek |
|
391 |
Phrasals |
lead down to v.
|
-e inmek/indirmek |
|
392 |
Phrasals |
lead down to v.
|
'-e inmesine yardımcı olmak/rehberlik etmek |
|
393 |
Phrasals |
lead down to (something or some place) v.
|
(bir şeye/yere) inmek |
|
394 |
Phrasals |
lead down to (something or some place) v.
|
yol (bir şeye/yere) inmek/indirmek |
|
395 |
Phrasals |
lead down to (something or some place) v.
|
yol aşağıdaki (bir şeye/yere) götürmek |
|
396 |
Phrasals |
lead down to (something or some place) v.
|
aşağıdaki (bir şeye/yere) götürmek |
|
397 |
Phrasals |
lead down to (something or some place) v.
|
(bir şeye/yere) indirmek |
|
398 |
Phrasals |
lead down to (something or some place) v.
|
aşağıdaki (bir şeye/yere) yönlendirmek |
|
399 |
Phrasals |
lead down to (something or some place) v.
|
aşağı (bir şeye/yere) doğru yönlendirmek/rehberlik etmek |
|
400 |
Phrasals |
lead down to (something or some place) v.
|
(bir yere) inmesini sağlamak |
|
401 |
Phrasals |
lead down to (something or some place) v.
|
(bir yere) inmesi için yönlendirmek |
|
402 |
Phrasals |
lead out of v.
|
-in çıkışına doğru götürmek |
|
403 |
Phrasals |
lead out of v.
|
'-den çıkarmak |
|
404 |
Phrasals |
lead out of v.
|
'-in çıkışına gitmek |
|
405 |
Phrasals |
lead out of v.
|
'-in çıkışına götürmek |
|
406 |
Phrasals |
lead out of v.
|
'-den tahliye etmek |
|
407 |
Phrasals |
lead out of v.
|
'-den dışarı yönlendirmek |
|
408 |
Phrasals |
lead out of v.
|
'-in dışına doğru devam etmek |
|
409 |
Phrasals |
lead out of v.
|
'-in dışına gitmek |
|
410 |
Phrasals |
lead out of v.
|
'-in dışına doğru götürmek |
|
411 |
Phrasals |
lead to (something) v.
|
(bir şeye) götürmek |
|
412 |
Phrasals |
lead to (something) v.
|
(bir şeye) yönlendirmek |
|
413 |
Phrasals |
lead to (something) v.
|
(bir şeye) doğru rehberlik etmek |
|
414 |
Phrasals |
lead to (something) v.
|
(bir şeye) yol açmak |
|
415 |
Phrasals |
lead to (something) v.
|
(bir şeye) neden olmak |
|
Phrases |
|
416 |
Phrases |
this may lead to misunderstandings expr.
|
bu yanlış anlamaya neden olabilir |
|
417 |
Phrases |
this may lead to misunderstandings expr.
|
bu yanlış anlamaya sebebiyet verebilir |
|
418 |
Phrases |
this may lead to misunderstandings expr.
|
bu yanlış anlamalara neden olabilir |
|
419 |
Phrases |
this may lead to misunderstandings expr.
|
bu yanlış anlamalara sebebiyet verebilir |
|
420 |
Phrases |
hard times always lead to better days expr.
|
zor zamanlar her zaman daha iyi günlere yol açar |
|
Proverb |
|
421 |
Proverb |
you can lead a horse to water, but you can't make it drink
|
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
|
422 |
Proverb |
crosses are ladders that lead to heaven
|
cennete giden yol imandan geçer |
|
423 |
Proverb |
crosses are ladders that lead to heaven
|
güçlüklere göğüs geren kişi erdemlidir |
|
424 |
Proverb |
all roads lead to rome
|
her yol roma'ya çıkar |
|
425 |
Proverb |
you can lead a horse to water but you can't make it drink
|
zorla güzellik olmaz |
|
426 |
Proverb |
you can lead a horse to water but you can't make him drink
|
zorla güzellik olmaz |
|
427 |
Proverb |
you can lead a horse to water but you can't make him drink
|
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
|
Colloquial |
|
428 |
Colloquial |
lead-up n.
|
bir olayın nedeni |
|
429 |
Colloquial |
take the lead v.
|
başa geçmek |
|
430 |
Colloquial |
take the lead v.
|
liderliği almak |
|
431 |
Colloquial |
take the lead v.
|
önderliği almak |
|
432 |
Colloquial |
lead police on chase v.
|
polisi peşine takmak |
|
433 |
Colloquial |
lead someone up the garden path v.
|
üçkağıda getirmek |
|
434 |
Colloquial |
shake the lead out expr.
|
acele et |
|
435 |
Colloquial |
get the lead out expr.
|
acele et |
|
436 |
Colloquial |
get the lead out! expr.
|
acele edin! |
|
437 |
Colloquial |
shake the lead out! expr.
|
acele edin! |
|
438 |
Colloquial |
get the lead out expr.
|
çabuk ol |
|
439 |
Colloquial |
shake the lead out! expr.
|
çabuk olun! |
|
440 |
Colloquial |
get the lead out! expr.
|
çabuk olun! |
|
441 |
Colloquial |
shake the lead out expr.
|
çabuk ol |
|
442 |
Colloquial |
get the lead out! expr.
|
elinizi çabuk tutun! |
|
443 |
Colloquial |
shake the lead out! expr.
|
elinizi çabuk tutun! |
|
444 |
Colloquial |
shake the lead out! expr.
|
kıçınızı kaldırın! |
|
445 |
Colloquial |
lead on expr.
|
önden buyur |
|
446 |
Colloquial |
get the lead out! expr.
|
kıçınızı kaldırın! |
|
447 |
Colloquial |
all roads lead here expr.
|
tüm yollar buraya çıkıyor |
|
Idioms |
|
448 |
Idioms |
lead-pipe cinch n.
|
çantada keklik |
|
449 |
Idioms |
lead-pipe cinch n.
|
kolayca yapılan bir şey |
|
450 |
Idioms |
lead in (one's) pencil n.
|
cinsel gücünde artış |
|
451 |
Idioms |
lead in (one's) pencil n.
|
dinçleşme |
|
452 |
Idioms |
lead in (one's) pencil n.
|
enerjik/aktif hale gelme |
|
453 |
Idioms |
lead in (one's) pencil n.
|
zinde olma |
|
454 |
Idioms |
lead in (one's) pencil n.
|
gücü/kuvveti yerine gelme |
|
455 |
Idioms |
lead (as a bride) to the altar v.
|
(bir kadınla) evlenmek |
|
456 |
Idioms |
lead astray v.
|
yanlışa sevk etmek |
|
457 |
Idioms |
lead by the nose v.
|
parmağında oynatmak |
|
458 |
Idioms |
lead one a dance v.
|
birini çok zahmete sokmak |
|
459 |
Idioms |
strike a lead v.
|
zengin olmak için bir yol bulmak |
|
460 |
Idioms |
lead by the nose v.
|
birine istediğini yaptırmak |
|
461 |
Idioms |
strike a lead v.
|
köşeyi dönmek |
|
462 |
Idioms |
lead with (one's) chin v.
|
rakibe, çeneyi öne uzatarak yaklaşmak |
|
463 |
Idioms |
lead with (one's) chin v.
|
(boksör) rakibe gardını düşürerek yaklaşmak |
|
464 |
Idioms |
lead a charmed existence v.
|
kolay bir hayatı olmak |
|
465 |
Idioms |
lead a charmed existence v.
|
rahat bir yaşam sürdürmek |
|
466 |
Idioms |
lead a charmed existence v.
|
bir eli yağda bir eli balda olmak |
|
467 |
Idioms |
lead a charmed existence v.
|
sıkıntısız, dertsiz tasasız bir hayat yaşamak |
|
468 |
Idioms |
lead (one) up the aisle v.
|
biriyle evlenmek |
|
469 |
Idioms |
lead astray v.
|
aklını çelmek |
|
470 |
Idioms |
lead the field v.
|
alanında lider/önde olmak |
|
471 |
Idioms |
lead the field v.
|
alanında öncü olmak veya liderlik/önderlik yapmak |
|
472 |
Idioms |
lead someone down the garden path v.
|
aldatmak |
|
473 |
Idioms |
lead down the garden path v.
|
aldatmak |
|
474 |
Idioms |
lead someone up the garden path v.
|
aldatmak |
|
475 |
Idioms |
follow someone's lead v.
|
birinin izinden gitmek |
|
476 |
Idioms |
lead the field v.
|
başı çekmek |
|
477 |
Idioms |
lead by the nose v.
|
birine istediğini yaptırmak |
|
478 |
Idioms |
lead somebody a merry dance v.
|
birini çok uğraştırmak |
|
479 |
Idioms |
lead with one's chin v.
|
burnunun dikine gitmek |
|
480 |
Idioms |
lead someone down the garden path v.
|
birisine karşı dürüst olmamak |
|
481 |
Idioms |
lead a person a merry dance v.
|
başına çorap örmek |
|
482 |
Idioms |
lead someone up the garden path v.
|
birisine karşı dürüst olmamak |
|
483 |
Idioms |
lead someone down the garden path v.
|
birisini kandırmak |
|
484 |
Idioms |
lead the life of riley v.
|
bir eli yağda bir eli balda olmak |
|
485 |
Idioms |
lead someone to believe something v.
|
birini bir şeye inandırmak |
|
486 |
Idioms |
lead the charge v.
|
başı çekmek |
|
487 |
Idioms |
lead someone up the garden path v.
|
birisini kandırmak |
|
488 |
Idioms |
lead a person a merry pretty dance v.
|
başına çorap örmek |
|
489 |
Idioms |
follow one's lead v.
|
birini örnek almak |
|
490 |
Idioms |
lead to the downfall v.
|
başarısızlığa sürüklemek |
|
491 |
Idioms |
lead astray v.
|
baştan çıkartmak |
|
492 |
Idioms |
lead the pack v.
|
başı çekmek |
|
493 |
Idioms |
lead by the nose v.
|
birini parmağında oynatmak |
|
494 |
Idioms |
lead down the garden path v.
|
boş vaatlerle kandırmak |
|
495 |
Idioms |
lead a charmed life v.
|
çok şanslı olmak |
|
496 |
Idioms |
lead someone a pretty dance v.
|
canından bezdirmek |
|
497 |
Idioms |
put lead in your pencil v.
|
cinsel gücünü arttırmak |
|
498 |
Idioms |
lead a dog's life v.
|
dünyası zindan olmak |
|
499 |
Idioms |
lead a dog's life v.
|
dünyası başına yıkılmak |
|
500 |
Idioms |
lead someone a merry dance v.
|
canından bezdirmek |
|