|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
yoğun |
intense adj.
|
|
Revelations followed daily and the local authority had a heated and intense discussion on this question yesterday.
Açıklamalar her gün birbirini takip etti ve yerel makam dün bu konuda hararetli ve yoğun bir tartışma yaşadı.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
yoğun |
intensive adj.
|
|
It can be said, therefore, that it is an ongoing, intensive process in which we do not have all the answers yet.
Bu nedenle henüz tüm cevaplara sahip olmadığımız, devam eden, yoğun bir süreç olduğu söylenebilir.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
yoğun |
dense adj.
|
|
Some hundreds of regional projects have been financed and have promoted a dense network of human exchanges.
Yüzlerce bölgesel proje finanse edilmiş ve yoğun bir insan değişim ağını teşvik etmiştir.
More Sentences
|
General |
|
4 |
General |
yoğun |
rush-hour n.
|
|
I would rather leave early than travel on rush-hour trains.
Trenin yoğun olduğu saatlerde seyahat etmektense erken çıkmayı tercih ederim.
More Sentences
|
5 |
General |
yoğun |
hectic adj.
|
|
In short, 2003 is far too early and 2004 is far too hectic.
Kısacası 2003 çok erken ve 2004 çok yoğun.
More Sentences
|
6 |
General |
yoğun |
busy adj.
|
|
That would seriously damage the payments system at the busiest time of the year, namely the last few days of December.
Bu da yılın en yoğun zamanı olan Aralık ayının son birkaç gününde ödeme sistemine ciddi zarar verecektir.
More Sentences
|
7 |
General |
yoğun |
rich adj.
|
|
Tom is probably not as rich as you think he is.
Tom muhtemelen senin düşündüğün kadar yoğun değil.
More Sentences
|
8 |
General |
yoğun |
concentrated adj.
|
|
This is a report that is very cogent, very concentrated and which we very much support and welcome.
Bu çok inandırıcı, çok yoğun ve çok desteklediğimiz ve memnuniyetle karşıladığımız bir rapor.
More Sentences
|
9 |
General |
yoğun |
thick adj.
|
|
A thick smoke spread through the building.
Yoğun bir duman binayı kapladı.
More Sentences
|
10 |
General |
yoğun |
dense adj.
|
|
It seems to me that the forty pages of this White Paper are forty dense pages, full of reflection and proposals.
Bana öyle geliyor ki bu Beyaz Kitap'ın kırk sayfası, düşünce ve önerilerle dolu kırk yoğun sayfadır.
More Sentences
|
11 |
General |
yoğun |
heavy adj.
|
|
It involves heavy, ongoing investment.
Yoğun ve sürekli devam eden bir yatırım gerektirir.
More Sentences
|
12 |
General |
yoğun |
extensive adj.
|
|
Most Union countries have extensive competition in the field of mobile-phone markets.
Birlik ülkelerinin çoğunda mobil telefon pazarları alanında yoğun bir rekabet vardır.
More Sentences
|
13 |
General |
yoğun |
tight adj.
|
|
We have had a less tight agenda today and are finishing as early as 5.36 p.m.
Bugün daha az yoğun bir gündemimiz var ve saat 17.36 gibi erken bir saatte bitiriyoruz.
More Sentences
|
14 |
General |
yoğun |
intensively adv.
|
|
Nonetheless, we will focus more intensively on prevention.
Bununla birlikte önleme konusuna daha yoğun bir şekilde odaklanacağız.
More Sentences
|
15 |
General |
yoğun |
thick adv.
|
|
There was a thick fog around.
Çevrede yoğun bir sis vardı.
More Sentences
|
Idioms |
|
16 |
Idioms |
yoğun |
tied up adj.
|
|
I'm tied up right now.
Ben şu anda yoğunum.
More Sentences
|
Technical |
|
17 |
Technical |
yoğun |
intensive adj.
|
|
There have been intensive discussions on this over recent weeks and months.
Son haftalarda ve aylarda bu konuda yoğun tartışmalar yaşandı.
More Sentences
|
18 |
Technical |
yoğun |
thick adj.
|
|
There was a thick fog around.
Etrafta yoğun bir sis vardı.
More Sentences
|
19 |
Technical |
yoğun |
packing adj.
|
|
On the one hand, we have a packed agenda for Tuesday and Wednesday.
Bir yandan Salı ve Çarşamba günleri için yoğun bir gündemimiz mevcut.
More Sentences
|
Construction |
|
20 |
Construction |
yoğun |
dense adj.
|
|
The programme you have presented for your Presidency is extremely dense.
Başkanlığınız için sunduğunuz program son derece yoğun.
More Sentences
|
|
Math |
|
21 |
Math |
yoğun |
dense adj.
|
|
The fog was so dense, we could hardly see anything.
Sis o kadar yoğundu ki hiçbir şey göremiyorduk.
More Sentences
|
General |
|
22 |
General |
yoğun |
solid adj.
|
|
23 |
General |
yoğun |
compact adj.
|
|
24 |
General |
yoğun |
peasoupy adj.
|
|
25 |
General |
yoğun |
crash adj.
|
|
26 |
General |
yoğun |
gross adj.
|
|
27 |
General |
yoğun |
keen adj.
|
|
28 |
General |
yoğun |
compacted adj.
|
|
29 |
General |
yoğun |
stiff adj.
|
|
30 |
General |
yoğun |
turbid adj.
|
|
31 |
General |
yoğun |
profound adj.
|
|
32 |
General |
yoğun |
condensed adj.
|
|
33 |
General |
yoğun |
deep adj.
|
|
34 |
General |
yoğun |
blistering adj.
|
|
35 |
General |
yoğun |
viscous adj.
|
|
36 |
General |
yoğun |
crashing adj.
|
|
37 |
General |
yoğun |
driving adj.
|
|
38 |
General |
yoğun |
soupy adj.
|
|
39 |
General |
yoğun |
acute adj.
|
|
40 |
General |
yoğun |
terrible adj.
|
|
|
41 |
General |
yoğun |
thrang [scottish] adj.
|
|
42 |
General |
yoğun |
excruciating adj.
|
|
43 |
General |
yoğun |
extended adj.
|
|
44 |
General |
yoğun |
major-league adj.
|
|
45 |
General |
yoğun |
merry adj.
|
|
46 |
General |
yoğun |
hazy adj.
|
|
47 |
General |
yoğun |
brazen adj.
|
|
48 |
General |
yoğun |
brilliant adj.
|
|
49 |
General |
yoğun |
high adj.
|
|
50 |
General |
yoğun |
limous adj.
|
|
51 |
General |
yoğun |
lutulent adj.
|
|
52 |
General |
yoğun |
riley adj.
|
|
53 |
General |
yoğun |
hard-core adj.
|
|
54 |
General |
yoğun |
daedal adj.
|
|
55 |
General |
yoğun |
great adj.
|
|
56 |
General |
yoğun |
heavy-duty adj.
|
|
57 |
General |
yoğun |
murky adj.
|
|
58 |
General |
yoğun |
infernal adj.
|
|
59 |
General |
yoğun |
close adj.
|
|
60 |
General |
yoğun |
concentrate adj.
|
|
61 |
General |
yoğun |
incorrigible adj.
|
|
62 |
General |
yoğun |
fast [obsolete] adj.
|
|
63 |
General |
yoğun |
flaming adj.
|
|
64 |
General |
yoğun |
slab [dialect] adj.
|
|
65 |
General |
yoğun |
sodden-witted adj.
|
|
66 |
General |
yoğun |
pocket adj.
|
|
67 |
General |
yoğun |
syrupy adj.
|
|
68 |
General |
yoğun |
busily adv.
|
|
Colloquial |
|
69 |
Colloquial |
yoğun |
bumping adj.
|
|
70 |
Colloquial |
yoğun |
it's a zoo expr.
|
|
71 |
Colloquial |
yoğun |
what a zoo expr.
|
|
72 |
Colloquial |
yoğun |
full-on expr.
|
|
Idioms |
|
73 |
Idioms |
yoğun |
bone-deep adj.
|
|
74 |
Idioms |
yoğun |
flat out like a lizard drinking [australia] adj.
|
|
Technical |
|
75 |
Technical |
yoğun |
mass adj.
|
|
76 |
Technical |
yoğun |
condensed adj.
|
|
77 |
Technical |
yoğun |
turbid adj.
|
|
Medical |
|
78 |
Medical |
yoğun |
condense adj.
|
|
Forestry |
|
79 |
Forestry |
yoğun |
tulgey adj.
|
|
Linguistics |
|
80 |
Linguistics |
yoğun |
compact adj.
|
|
|
Archaic |
|
81 |
Archaic |
yoğun |
brasen adj.
|
|
Slang |
|
82 |
Slang |
yoğun |
jammed (up) adj.
|
|
83 |
Slang |
yoğun |
flat out like a lizard drinking expr.
|
|
British Slang |
|
84 |
British Slang |
yoğun |
chronic adj.
|
|
|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
General |
|
1 |
General |
yoğun sis |
thick fog n.
|
|
The flight was canceled because of the thick fog.
Uçuş yoğun sis yüzünden iptal edildi.
More Sentences
|
2 |
General |
yoğun sezon |
peak season n.
|
|
At peak season, we have two or three simulations going at once.
Yoğun sezonda, aynı anda iki ya da üç simülasyonumuz oluyor.
More Sentences
|
3 |
General |
yoğun yağış |
heavy rain n.
|
|
The dam burst owing to the heavy rain.
Yoğun yağış sebebiyle baraj taştı.
More Sentences
|
4 |
General |
yoğun kar yağışı |
heavy snow n.
|
|
The heavy snow prevented us from going to the concert.
Tren yoğun kar yağışı nedeniyle ertelendi.
More Sentences
|
5 |
General |
yoğun trafik |
heavy traffic n.
|
|
Do not waste time on the road from heavy traffic for hours.
Yoğun trafikte saatlerce yolda zaman kaybetmeyin.
More Sentences
|
6 |
General |
yoğun program |
tight schedule n.
|
|
I hope that Tom can fit me into his tight schedule.
Umarım Tom yoğun programında bana da zaman ayırabilir.
More Sentences
|
7 |
General |
yoğun çaba |
vigorous efforts n.
|
|
To remedy this, vigorous efforts are required.
Bunu düzeltmek için yoğun çaba sarf edilmesi gerekmektedir.
More Sentences
|
8 |
General |
yoğun program |
busy schedule n.
|
|
Tom and Mary take every opportunity to find time in their busy schedules to spend time together.
Tom ve Mary yoğun programlarında birlikte vakit geçirmek için her fırsatı değerlendirirler.
More Sentences
|
9 |
General |
yoğun sis |
heavy fog n.
|
|
Because of the heavy fog, we could barely see the road in front of us.
Yoğun sis yüzünden önümüzde uzanan yolu zar zor görebiliyorduk.
More Sentences
|
10 |
General |
yoğun bulut (duman vb.) |
pall n.
|
|
The city was covered in a pall of smoke.
Şehir yoğun bir duman bulutuyla kaplanmıştı.
More Sentences
|
11 |
General |
yoğun olmak (iş vb) |
be busy v.
|
|
I think I'll be busy this week.
Sanırım bu hafta yoğun olacağım.
More Sentences
|
12 |
General |
çok yoğun |
overwhelming adj.
|
|
She felt an overwhelming sense of sadness.
Çok yoğun bir üzüntü hissetti.
More Sentences
|
13 |
General |
yoğun bir şekilde |
intensely adv.
|
|
The evidence proves it, perhaps more intensely in Greece.
Kanıtlar, belki de Yunanistan'da daha yoğun bir şekilde bunu gösteriyor.
More Sentences
|
Phrasals |
|
14 |
Phrasals |
(çok yoğun bir duygudan dolayı) ağlamak |
weep with (something) v.
|
|
She was weeping with pain.
Acıdan ağlıyordu.
More Sentences
|
Common Usage |
|
15 |
Common Usage |
yoğun yaylım ateşi |
barrage n.
|
|
General |
|
16 |
General |
herhangi bir şeyden yoğun yığın |
cloud n.
|
|
17 |
General |
yoğun sis |
scotch mist n.
|
|
18 |
General |
yoğun sis |
misty thickness n.
|
|
19 |
General |
yoğun sis |
pea soup n.
|
|
20 |
General |
kısmen suyu alınmış yoğun süt |
evaporated milk n.
|
|
21 |
General |
talebin çok yoğun olduğu dönemlerde kimi gemi ve feribot seferlerinde kullanılan bir kontrol doküman |
sailing ticket n.
|
|
22 |
General |
yerleşimin yoğun olduğu ve trafiğin zorlayıcı olmayan yöntemlerle engellenmeye çalışıldığı sokak veya bölge |
home zone n.
|
|
23 |
General |
yoğun programlar |
intensive programs n.
|
|
24 |
General |
yoğun sis |
soup n.
|
|
25 |
General |
iş gününde trafiğin en yoğun olduğu zaman |
rush hour n.
|
|
26 |
General |
alçak, yoğun, koyu gri renkli ve sıklıkla yağış bırakan bulut türü |
nimbostratus n.
|
|
27 |
General |
sınav öncesi yoğun çalışma |
cram n.
|
|
28 |
General |
yoğun duman |
smother n.
|
|
29 |
General |
en yoğun zaman |
peak time n.
|
|
30 |
General |
yoğun hareketlilik |
intense mobility n.
|
|
31 |
General |
yoğun iş temposu |
intense work pressure n.
|
|
32 |
General |
yoğun iş baskısı |
intense work pressure n.
|
|
33 |
General |
yoğun ilgi |
deep interest n.
|
|
34 |
General |
yoğun ilgi |
great interest n.
|
|
35 |
General |
yoğun bir sıcaklık |
an intense heat n.
|
|
36 |
General |
yoğun ilgi |
intense interest n.
|
|
37 |
General |
yoğun çalışma ortamı |
intense work environment n.
|
|
38 |
General |
yoğun trafik |
intense traffic n.
|
|
39 |
General |
yoğun talep |
huge demand n.
|
|
40 |
General |
yoğun talep |
heavy demand n.
|
|
41 |
General |
yoğun eğitim |
intensive training n.
|
|
42 |
General |
yoğun olan saatler |
peak hours n.
|
|
43 |
General |
yoğun biçimde reklam yapan kimse |
touter n.
|
|
44 |
General |
yoğun zevk |
intense pleasure n.
|
|
45 |
General |
yoğun üzüntü |
intense sorrow n.
|
|
46 |
General |
yoğun yapılaşma |
dense housing n.
|
|
47 |
General |
yoğun program |
heavy schedule n.
|
|
48 |
General |
yoğun mesai |
heavy schedule n.
|
|
49 |
General |
yoğun takvim |
heavy schedule n.
|
|
50 |
General |
yoğun mesai |
hectic shift n.
|
|
51 |
General |
yoğun mesai |
busy shift n.
|
|
52 |
General |
yoğun katılım |
keen participation n.
|
|
53 |
General |
yoğun katılım |
active participation n.
|
|
54 |
General |
yoğun katılım |
large turnout n.
|
|
55 |
General |
yoğun katılım |
broad participation n.
|
|
56 |
General |
yoğun tempo |
intensive tempo n.
|
|
57 |
General |
yoğun çalışma ortamı |
intensive working environment n.
|
|
58 |
General |
yoğun çalışma ortamı |
hectic working environment n.
|
|
59 |
General |
yoğun çalışma ortamı |
busy working environment n.
|
|
60 |
General |
şehir dışındaki yoğun yapılaşma |
edge city n.
|
|
61 |
General |
yoğun sanayileşme |
intense industrialization n.
|
|
62 |
General |
yoğun olmayan saatler |
off-peak hours n.
|
|
63 |
General |
yoğun sis |
pea-souper n.
|
|
64 |
General |
yoğun olmayan zamanlar |
off-peak n.
|
|
65 |
General |
yoğun hesap |
number crunching n.
|
|
66 |
General |
trafiğin en yoğun olduğu saatler |
rush hour n.
|
|
67 |
General |
yoğun gündem |
busy agenda n.
|
|
68 |
General |
eski ve bakımsız binaların yoğun olduğu semt veya bölge |
tenement district n.
|
|
69 |
General |
toplumun yoğun ilgisi |
intense interest of the public n.
|
|
70 |
General |
kamuoyunun yoğun ilgisi |
intense interest of the public n.
|
|
71 |
General |
yoğun telefon trafiği |
heavy telephone traffic n.
|
|
72 |
General |
yoğun ağırlaştırılmış metal patlayıcı |
dense inert metal explosive n.
|
|
73 |
General |
yoğun dil eğitimi |
intensive language training n.
|
|
74 |
General |
yoğun olmayan zaman |
off-peak time n.
|
|
75 |
General |
yoğun çalışma programı |
intensive work program n.
|
|
76 |
General |
yoğun çaba |
hard effort n.
|
|
77 |
General |
yoğun iş günü/mesai |
busy working day n.
|
|
78 |
General |
yoğun tren istasyonu |
busy train station n.
|
|
79 |
General |
yoğun bitki örtüsü |
heavy vegetation n.
|
|
80 |
General |
yoğun arama |
intense hunt n.
|
|
81 |
General |
yoğun kurs |
crash n.
|
|
82 |
General |
hızlandırılmış/yoğun ders programı |
crash program n.
|
|
83 |
General |
hızlandırılmış/yoğun ders programı |
crash programme n.
|
|
84 |
General |
fakirliğin yoğun olduğu bölge |
distressed area n.
|
|
85 |
General |
yoğun sis |
drizzling n.
|
|
86 |
General |
yoğun kurs |
intense course n.
|
|
87 |
General |
yoğun/derin istek |
profound desire n.
|
|
88 |
General |
nüfusu yoğun bölgeler |
densely populated areas n.
|
|
89 |
General |
yoğun kar yağışı |
heavy fall of snow n.
|
|
90 |
General |
yoğun nemlendiricili vücut losyonu |
moisture rich body lotion n.
|
|
91 |
General |
yoğun duman (kalın duman bulutu) |
pall of smoke n.
|
|
92 |
General |
yoğun tempo |
busy pace n.
|
|
93 |
General |
yoğun duygu |
strong emotion n.
|
|
94 |
General |
yoğun dönem |
busy period n.
|
|
95 |
General |
yoğun dönem |
peak period n.
|
|
96 |
General |
yoğun bakımda yatan hastalar |
patients in the intensive care unit n.
|
|
97 |
General |
yoğun bakımdaki hastalar |
patients in the intensive care unit n.
|
|
98 |
General |
yoğun krema |
heavy cream n.
|
|
99 |
General |
yoğun oranda ekrana maruz kalma |
heavy screen time n.
|
|
100 |
General |
yoğun zamanlar |
peak times n.
|
|
101 |
General |
sporcuların sezon/yarışma öncesi yoğun antrenman yaptıkları yer |
camp n.
|
|
102 |
General |
(renk) yoğun |
aggressive n.
|
|
103 |
General |
yoğun olma |
teemingness n.
|
|
104 |
General |
yoğun aktivite yapılan yer |
central n.
|
|
105 |
General |
metropol bölgesinin en kalabalık ve yoğun kısmı |
central city n.
|
|
106 |
General |
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum |
nail biter n.
|
|
107 |
General |
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum |
nailbiter n.
|
|
108 |
General |
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum |
nail-biter n.
|
|
109 |
General |
işlerin çok yoğun olması |
negotiousness n.
|
|
110 |
General |
yoğun olma |
terribleness n.
|
|
111 |
General |
yoğun sosyal yaşam |
the social whirl n.
|
|
112 |
General |
en yoğun kısım |
thick n.
|
|
113 |
General |
yoğun enerji |
thunder n.
|
|
114 |
General |
yoğun faaliyet |
top gear n.
|
|
115 |
General |
yoğun olma |
turbidness n.
|
|
116 |
General |
yoğun çaba gerektirme |
effortfullness n.
|
|
117 |
General |
(bir edebi eser için) gece saatlerinde çok yoğun çalışma |
elucubration [obsolete] n.
|
|
118 |
General |
gece saatlerinde çok yoğun çalışarak üretilen edebi eser |
elucubration n.
|
|
119 |
General |
yoğun merak |
awe n.
|
|
120 |
General |
yoğun duygu |
extacy n.
|
|
121 |
General |
yoğun duygu |
white heat n.
|
|
122 |
General |
yoğun çaba |
blitz n.
|
|
123 |
General |
meskit ağaçlarının yoğun olduğu bölge |
mesquite n.
|
|
124 |
General |
birden fazla şehirden ve yoğun nüfuslu komşu alanlardan oluşan büyük metropol bölgesi |
metroplex n.
|
|
125 |
General |
granülasyon işlemine tabi tutulmaya hazır yoğun kütle formundaki barut malzemeleri |
millcake n.
|
|
126 |
General |
yoğun aroma |
hautgout n.
|
|
127 |
General |
çok yoğun ve baskılı şey |
mindblower n.
|
|
128 |
General |
yoğun egzersiz programı |
boot camp n.
|
|
129 |
General |
ani ve yoğun heyecan |
bound n.
|
|
130 |
General |
yoğun aktivite |
brash [dialect] [uk] n.
|
|
131 |
General |
yoğun ışık |
brights n.
|
|
132 |
General |
yoğun aktivite |
hornets nest n.
|
|
133 |
General |
yoğun aktivite |
hornet's nest n.
|
|
134 |
General |
yoğun nefret |
horrors n.
|
|
135 |
General |
yoğun tiksinme |
horrors n.
|
|
136 |
General |
yoğun faaliyet |
hum n.
|
|
137 |
General |
yoğun faaliyet |
hums n.
|
|
138 |
General |
yoğun ve boğucu hava |
mirk n.
|
|
139 |
General |
geçmiş ile ilişkili şeylere beslenen yoğun sevgi |
retrophilia n.
|
|
140 |
General |
geçmiş ile ilişkili şeylere yoğun sevgi besleyen kimse |
retrophiliac n.
|
|
141 |
General |
üzerine yoğun emek harcanan eser |
lucubration n.
|
|
142 |
General |
yoğun kamu denetiminin olduğu yer veya durum |
glasshouse n.
|
|
143 |
General |
en yoğun kısım |
depth n.
|
|
144 |
General |
yoğun ve yorucu çalışma |
grind n.
|
|
145 |
General |
yoğun faaliyetin merkezi |
ground zero n.
|
|
146 |
General |
yoğun ve yapışkan sıvı |
grume n.
|
|
147 |
General |
yoğun çaba |
heat n.
|
|
148 |
General |
en yoğun etkinlik dönemi |
height n.
|
|
149 |
General |
yoğun ve ağır hava |
murk n.
|
|
150 |
General |
çok yoğun ve baskılı olma |
overbearingness n.
|
|
151 |
General |
tek kaynaktan gelen yoğun sıvı akışı |
river n.
|
|
152 |
General |
yoğun münakaşa |
rumpus n.
|
|
153 |
General |
yoğun arz |
rush n.
|
|
154 |
General |
hristiyan yoğun toplum |
christian-intensive society n.
|
|
155 |
General |
hristiyanların yoğun olduğu toplum |
christian-intensive society n.
|
|
156 |
General |
müslüman yoğun toplum |
muslim-intensive society n.
|
|
157 |
General |
Müslümanların yoğun olduğu toplum |
muslim-intensive society n.
|
|
158 |
General |
yoğun tesir oluşturma |
impressiveness n.
|
|
159 |
General |
yapışkan yoğun çamur |
gombo n.
|
|
160 |
General |
yoğun sağanak |
downpour n.
|
|
161 |
General |
yoğun yaylım ateşi |
drumfire n.
|
|
162 |
General |
bir alana yoğun ilgi duyan kimse |
fancy n.
|
|
163 |
General |
sıkı ve yoğun talkımlı çiçeklenme |
fascicle n.
|
|
164 |
General |
(köpek balıkları için) yoğun ve hunharca beslenme dönemi |
feeding frenzy n.
|
|
165 |
General |
yoğun tüketimin yapıldığı açık hava etkinliği |
fete n.
|
|
166 |
General |
mürekkebe benzer yoğun bir preparat |
ink n.
|
|
167 |
General |
yoğun keder |
pang n.
|
|
168 |
General |
günün en yoğun zamanı |
peak n.
|
|
169 |
General |
yılın en yoğun zamanı |
peak n.
|
|
170 |
General |
talebin en yoğun olduğu zaman |
peak n.
|
|
171 |
General |
yoğun kıvamlı çorba |
porridge [obsolete] n.
|
|
172 |
General |
yoğun kıvamlı yahni |
porridge [obsolete] n.
|
|
173 |
General |
yoğun sevgi |
fire n.
|
|
174 |
General |
yoğun nefret |
fire n.
|
|
175 |
General |
ağır ve yoğun killi toprak |
gault n.
|
|
176 |
General |
ağır ve yoğun killi toprağı kazan kimse |
gaulter [dialect] n.
|
|
177 |
General |
yoğun kurşun beyazı ve su bulamacı |
pulp n.
|
|
178 |
General |
(sınav öncesi) yoğun çalışma |
scram [dialect] [uk] n.
|
|
179 |
General |
yoğun etki |
screw n.
|
|
180 |
General |
bilişim teknolojisi ile ilişkili şirketlerin new york kentinde yoğun bulunduğu bölge |
silicon alley n.
|
|
181 |
General |
bilişim teknolojisi ile ilişkili şirketlerin cambridgeshire'da yoğun bulunduğu alan |
silicon fen n.
|
|
182 |
General |
yoğun çaba |
frenzy n.
|
|
183 |
General |
yoğun duman |
smeech [dialect] [uk] n.
|
|
184 |
General |
sevgisini yoğun şekilde gösteren kimse |
smoocher n.
|
|
185 |
General |
yoğun sis bulutu |
smother n.
|
|
186 |
General |
yoğun duman bulutu |
smother n.
|
|
187 |
General |
bir şehir veya yoğun nüfuslu mahallede yer alan oldukça küçük park |
pocket park n.
|
|
188 |
General |
yoğun keder |
poignance n.
|
|
189 |
General |
ani gelişen yoğun duygu |
stab n.
|
|
190 |
General |
birden etkisi altına alan yoğun duygu |
stab n.
|
|
191 |
General |
yoğun kıvamlılık |
stodginess n.
|
|
192 |
General |
yoğun cinsel isteklilik |
supersexuality n.
|
|
193 |
General |
yoğun tesir |
superstrength n.
|
|
194 |
General |
daha yoğun hale getirmek |
make denser v.
|
|
195 |
General |
yoğun ilgi görmek |
attract intensive attention v.
|
|
196 |
General |
yoğun ilgi görmek |
draw heavy attention v.
|
|
197 |
General |
yoğun ilgi görmek |
draw intense interest v.
|
|
198 |
General |
yoğun bakıma alınmak |
be put into intensive care v.
|
|
199 |
General |
yoğun bakımda yatmak |
be in intensive care unit v.
|
|
200 |
General |
yoğun ilgi görmek |
attract a great deal of attention v.
|
|
201 |
General |
yoğun çalışmak |
study intensively v.
|
|
202 |
General |
yoğun çalışmak |
work intensively v.
|
|
203 |
General |
yoğun çalışmak |
work hard v.
|
|
204 |
General |
çok yoğun çalışmak |
study intensively v.
|
|
205 |
General |
çok yoğun çalışmak |
work intensively v.
|
|
206 |
General |
çok yoğun çalışmak |
work hard v.
|
|
207 |
General |
çok yoğun çalışmak |
study hard v.
|
|
208 |
General |
yoğun programından belirli bir süre ayırmak |
take time out of one's busy schedule v.
|
|
209 |
General |
yoğun yapılaşmak |
overbuild v.
|
|
210 |
General |
yoğun bir çalışma günü yaşamak |
do a hard day's work v.
|
|
211 |
General |
belirli bir amaca yönelik yoğun çaba göstermek |
aim for v.
|
|
212 |
General |
(bir şeye) yoğun biçimde yatırım yapmak |
invest heavily in v.
|
|
213 |
General |
birine tatlı sözlerle veya yoğun ısrarla ve sıkboğaz ederek bir işi yaptırmak |
tease someone into doing something v.
|
|
214 |
General |
(sis) evi yoğun bir duman ile sarmak |
envelop the house in dense vapor v.
|
|
215 |
General |
yoğun bir tanıtım kampanyası başlatmak |
go on a media blitz v.
|
|
216 |
General |
büyük/yoğun bir katılım/ilgi beklemek |
expect a huge turnout v.
|
|
217 |
General |
yoğun çaba sarf etmek |
scrabble v.
|
|
218 |
General |
yoğun çaba sarf etmek |
scrabble v.
|
|
219 |
General |
yoğun çaba göstererek ikna etmek |
badger v.
|
|
220 |
General |
(bir edebi eser için) gece saatlerinde çok yoğun çalışmak |
elucubrate [obsolete] v.
|
|
221 |
General |
yoğun biçimde eleştirmek |
maul v.
|
|
222 |
General |
(halüsinojen, mistik deneyim etkisiyle) yoğun haz yaşamak |
bliss v.
|
|
223 |
General |
yoğun egzersiz yaparak nefessiz kalmak |
breathe v.
|
|
224 |
General |
yoğun ve kuvvetle uygulamak |
buckle v.
|
|
225 |
General |
daha yoğun ve etkili hale getirmek |
hone v.
|
|
226 |
General |
(işi için) yoğun emek sarf etmek |
hustle v.
|
|
227 |
General |
yoğun cinsel arzu beslemek |
lust v.
|
|
228 |
General |
çok yoğun olmak |
move v.
|
|
229 |
General |
çok parlak ve yoğun olmak (ışık, renk) |
glare v.
|
|
230 |
General |
yoğun ısı uygulamak |
ignite v.
|
|
231 |
General |
aşırı yoğun şekilde inşa etmek |
overconstruct v.
|
|
232 |
General |
yoğun bir şekilde üşüşmek |
overcrowd v.
|
|
233 |
General |
(fotoğrafik plaka veya filmi) fazla yoğun bir solüsyonda işlemek |
overdevelop v.
|
|
234 |
General |
yoğun duygular hissettirmek |
overexcite v.
|
|
235 |
General |
yoğun bir şekilde teşvik etmek |
overurge v.
|
|
236 |
General |
yoğun tesir yaratmak |
impress v.
|
|
237 |
General |
yoğun nüfuslu hale gelmek |
populate v.
|
|
238 |
General |
yoğun duygular beslemek |
cling (to) v.
|
|
239 |
General |
yoğun çabayla ortaya çıkarmak |
fetch v.
|
|
240 |
General |
yoğun bedensel ağrı hissetmek |
pang v.
|
|
241 |
General |
yoğun çaba sonucu elde etmek |
penetrate v.
|
|
242 |
General |
yoğun çaba sonucu ulaşmak |
penetrate v.
|
|
243 |
General |
yoğun çalışmaya dalmak |
pore v.
|
|
244 |
General |
yoğun sıcaklığa tabi tutmak |
plot v.
|
|
245 |
General |
yoğun sıcaklığa tabi tutmak |
plote v.
|
|
246 |
General |
yoğun şekilde aranmak |
scrimmage v.
|
|
247 |
General |
yoğun olarak süslemek |
fresco v.
|
|
248 |
General |
yoğun duygular hissetmek |
slobber v.
|
|
249 |
General |
yoğun çaba ile gerçekleştirmek |
squeeze v.
|
|
250 |
General |
bilgi yoğun |
knowledge intensive adj.
|
|
251 |
General |
yoğun nüfuslu |
thickly populated adj.
|
|
252 |
General |
yoğun nüfuslu |
populous adj.
|
|
253 |
General |
çok yoğun ve baskılı |
overwhelming adj.
|
|
254 |
General |
yoğun olmayan (hava/gaz) |
rare adj.
|
|
255 |
General |
en yoğun olanı |
densest adj.
|
|
256 |
General |
yoğun (trafik) |
heavy adj.
|
|
257 |
General |
uyuşturucunun yoğun olduğu (bölge) |
drug-infested adj.
|
|
258 |
General |
yoğun işgücü gerektiren |
labor-intensive adj.
|
|
259 |
General |
yoğun olmayan dönem |
off-peak adj.
|
|
260 |
General |
yoğun dönemler dışındaki zaman |
off-peak adj.
|
|
261 |
General |
yoğun saatlerin dışında |
off-peak adj.
|
|
262 |
General |
çok yoğun |
tightly packed adj.
|
|
263 |
General |
aşırı/son derece meşgul veya yoğun |
extremely busy adj.
|
|
264 |
General |
daha yoğun |
intenser adj.
|
|
265 |
General |
daha yoğun |
denser adj.
|
|
266 |
General |
yoğun ve insan dolu |
teeming adj.
|
|
267 |
General |
yoğun işgücü gerektiren |
labour-intensive adj.
|
|
268 |
General |
yoğun biçimde paketlenmiş |
densely packed adj.
|
|
269 |
General |
yoğun biçimde sıkıştırılmış |
densely packed adj.
|
|
270 |
General |
yoğun dizilmiş |
densely packed adj.
|
|
271 |
General |
derin ve yoğun |
deep and dense adj.
|
|
272 |
General |
aşırı yoğun veya kalabalık |
rammed adj.
|
|
273 |
General |
insan yoğun |
people-intensive adj.
|
|
274 |
General |
çok yoğun |
capsule adj.
|
|
275 |
General |
daha az yoğun hale getirilmiş |
tempered adj.
|
|
276 |
General |
yoğun olmayan |
tenuous adj.
|
|
277 |
General |
yoğun çaba gerektiren |
testing adj.
|
|
278 |
General |
yoğun ıstırap duyan |
tortured adj.
|
|
279 |
General |
alışverişin yoğun olduğu |
trading adj.
|
|
280 |
General |
yoğun çalışmaktan yıpranmış |
trauchled adj.
|
|
281 |
General |
yoğun sıkıntı çektiren |
atrocious adj.
|
|
282 |
General |
aşırı yoğun |
ultradense adj.
|
|
283 |
General |
yoğun enerji gerektiren |
energy-intensive adj.
|
|
284 |
General |
yoğun bir şekilde meşgul |
knee-deep adj.
|
|
285 |
General |
son derece yoğun |
weapons-grade adj.
|
|
286 |
General |
son derece yoğun |
industrial-strength adj.
|
|
287 |
General |
yoğun ağaçlandırılmış |
queachy [obsolete] adj.
|
|
288 |
General |
çok yoğun |
big adj.
|
|
289 |
General |
yoğun bir kitle oluşturan |
massy adj.
|
|
290 |
General |
yoğun bir şekilde veya geniş alanlara yayılan |
massy adj.
|
|
291 |
General |
yoğun kokulu |
quick-scented adj.
|
|
292 |
General |
yoğun bir dokuya sahip |
woofy adj.
|
|
293 |
General |
bir şehri ve onu çevreleyen yoğun nüfuslu alanları içeren (bölge) |
metropolitan adj.
|
|
294 |
General |
yoğun bir dinsel deneyim sonucu inancı artmış (hristiyan) |
born-again adj.
|
|
295 |
General |
yoğun bir dinsel deneyim sonucu inancı artmış (hristiyan) |
born-again adj.
|
|
296 |
General |
yoğun duygulu |
high-pitched adj.
|
|
297 |
General |
yoğun (tartışma, üslup) |
high-pitched adj.
|
|
298 |
General |
aşırı yoğun |
hyperintense adj.
|
|
299 |
General |
yoğun duygular sergileyen |
hysteric adj.
|
|
300 |
General |
yoğun duygular gösteren |
hysteric adj.
|
|
301 |
General |
yoğun bir karanlık veya kasvetle nitelenen |
mirky adj.
|
|
302 |
General |
yoğun ve ağır bir hava ile nitelenen |
mirky adj.
|
|
303 |
General |
aşırı yoğun olan |
mortal adj.
|
|
304 |
General |
çok yoğun |
mortal adj.
|
|
305 |
General |
yoğun olmayan |
low-level adj.
|
|
306 |
General |
yoğun olmayan |
low-pressure adj.
|
|
307 |
General |
yoğun düşünülen |
lucubratory [obsolete] adj.
|
|
308 |
General |
yoğun çaba ürünü olan |
lucubratory [obsolete] adj.
|
|
309 |
General |
(ağrı, açlık) yoğun |
gnawing adj.
|
|
310 |
General |
(yoğun bir duygudan ötürü) nefesi kesilen |
chokey adj.
|
|
311 |
General |
(içerik) yoğun |
dense adj.
|
|
312 |
General |
çok yoğun ve baskılı |
overbearing adj.
|
|
313 |
General |
aşırı yoğun |
overintense adj.
|
|
314 |
General |
aşırı yoğun |
overofficious adj.
|
|
315 |
General |
çok yoğun |
overrich adj.
|
|
316 |
General |
yoğun etkileyen |
immersive adj.
|
|
317 |
General |
yoğun nüfuslu |
impacted adj.
|
|
318 |
General |
sözcüklere dökülemeyecek kadar yoğun veya karmaşık |
inarticulate adj.
|
|
319 |
General |
yoğun kıvamlı |
inspissate adj.
|
|
320 |
General |
yoğun kıvamlı |
inspissated adj.
|
|
321 |
General |
yoğun şekilde renklendirilmiş |
double-dyed adj.
|
|
322 |
General |
az yoğun ulaşıma ait |
down adj.
|
|
323 |
General |
az yoğun ulaşımla ilgili |
down adj.
|
|
324 |
General |
az yoğun ulaşımda kullanılan |
down adj.
|
|
325 |
General |
yoğun nüfuslu |
popular [obsolete] adj.
|
|
326 |
General |
yoğun nüfuslu |
populate [obsolete] adj.
|
|
327 |
General |
yoğun kümeler halinde çiçeklenen |
fascicular adj.
|
|
328 |
General |
(hareket, duygu) yoğun |
ferocious adj.
|
|
329 |
General |
çok yoğun |
fervent adj.
|
|
330 |
General |
(trafik, gaz ihtiyacı) en yoğun zamana denk gelen |
peak-hour adj.
|
|
331 |
General |
(televizyon programı) en yoğun saatte yayınlanan |
peak-time adj.
|
|
332 |
General |
yoğun tedirginlik yaşayabilen |
convulsible adj.
|
|
333 |
General |
jelatin gibi yoğun |
gelatinlike adj.
|
|
334 |
General |
yüzeyi yoğun ısı ile hızlıca yanmış olan |
seared adj.
|
|
335 |
General |
çok yoğun |
seething adj.
|
|
336 |
General |
yarı yoğun |
semicompact adj.
|
|
337 |
General |
(tat) yoğun |
sprightly adj.
|
|
338 |
General |
(yiyecek) yoğun dokulu |
stodgy adj.
|
|
339 |
General |
(yiyecek) yoğun kıvamlı |
stodgy adj.
|
|
340 |
General |
süper yoğun |
superdense adj.
|
|
341 |
General |
süper yoğun (kodlama) |
superdense adj.
|
|
342 |
General |
(madde) normalden fazla yoğun |
superdense adj.
|
|
343 |
General |
yoğun kimyasal konsantrasyon içeren |
superelevated adj.
|
|
344 |
General |
yoğun kimyasal içeren |
superelevated adj.
|
|
345 |
General |
aşırı yoğun |
superheated adj.
|
|
346 |
General |
yoğun destek gören |
supportful [obsolete] adj.
|
|
347 |
General |
yoğun bir şekilde |
intensionally adv.
|
|
348 |
General |
yoğun bir biçimde |
intensively adv.
|
|
349 |
General |
yoğun olarak |
intensively adv.
|
|
350 |
General |
yoğun bir şekilde |
potently adv.
|
|
351 |
General |
yoğun olarak |
densely adv.
|
|
352 |
General |
yoğun bir biçimde |
hecticly adv.
|
|
353 |
General |
yoğun bir şekilde |
concentratedly adv.
|
|
354 |
General |
yoğun şekilde |
intensively adv.
|
|
355 |
General |
yoğun şekilde |
intensely adv.
|
|
356 |
General |
yoğun olarak |
extremely adv.
|
|
357 |
General |
yoğun olarak |
intensely adv.
|
|
358 |
General |
yoğun ölçüde |
extremely adv.
|
|
359 |
General |
yoğun ölçüde |
densely adv.
|
|
360 |
General |
yoğun ölçüde |
to a high degree adv.
|
|
361 |
General |
yoğun olarak |
to a high degree adv.
|
|
362 |
General |
yoğun ölçüde |
intensely adv.
|
|
363 |
General |
-e karşı yoğun engellere rağmen |
despite overwhelming odds against adv.
|
|
364 |
General |
daha yoğun şekilde/biçimde |
more intensely adv.
|
|
365 |
General |
yoğun bir şekilde |
acutely adv.
|
|
366 |
General |
yoğun biçimde |
populously adv.
|
|
367 |
General |
yoğun biçimde |
toweringly adv.
|
|
368 |
General |
yoğun bir şekilde |
up adv.
|
|
369 |
General |
daha yoğun |
up adv.
|
|
370 |
General |
oldukça yoğun |
vividly adv.
|
|
371 |
General |
yoğun bir şekilde |
overpoweringly adv.
|
|
372 |
General |
yoğun bir şekilde |
grossly adv.
|
|
373 |
General |
yoğun olarak |
compactedly adv.
|
|
374 |
General |
yoğun istek üzerine |
by popular demand adv.
|
|
375 |
General |
seyrekten yoğun kıvama |
down adv.
|
|
376 |
General |
yoğun kümeler oluşturarak |
fascicularly adv.
|
|
377 |
General |
yoğun duygularla |
feelingly adv.
|
|
378 |
General |
yoğun bir şekilde |
ferociously adv.
|
|
379 |
General |
yoğun bir şekilde |
shrewdly adv.
|
|
380 |
General |
yoğun bir şekilde |
snapping adv.
|
|
381 |
General |
yoğun bir şekilde |
snappingly adv.
|
|
382 |
General |
yoğun ölçüde |
soaking adv.
|
|
383 |
General |
yoğun olarak |
soaking adv.
|
|
384 |
General |
yoğun ölçüde |
sobbing [dialect] adv.
|
|
385 |
General |
yoğun olarak |
sobbing [dialect] adv.
|
|
386 |
General |
yoğun ölçüde |
something adv.
|
|
387 |
General |
yoğun olarak |
something adv.
|
|
388 |
General |
yoğun bir şekilde |
stiff adv.
|
|
389 |
General |
yoğun ölçüde |
super adv.
|
|
390 |
General |
yoğun şekilde |
heavily adv.
|
|
391 |
General |
yoğun anlamı veren ön ek |
pycn- pref.
|
|
392 |
General |
yoğun anlamı veren ön ek |
pycno- pref.
|
|
Phrasals |
|
393 |
Phrasals |
(birine) ilgiyle ve yoğun bir şekilde bakmak |
bore into (someone or something) v.
|
|
394 |
Phrasals |
(birine) ilgiyle ve yoğun bir şekilde bakmak |
bore into v.
|
|
395 |
Phrasals |
yoğun emek harcamak |
labour over v.
|
|
396 |
Phrasals |
yoğun biçimde çalışmak |
plug away at v.
|
|
397 |
Phrasals |
yoğun çalışmak |
labour over v.
|
|
398 |
Phrasals |
yoğun biçimde direnmek |
stand up to v.
|
|
399 |
Phrasals |
yoğun güneş veya ışığın altında kalmak |
blaze down on (someone or something) v.
|
|
400 |
Phrasals |
yoğun güneş veya ışığa maruz kalmak |
blaze down on (someone or something) v.
|
|
401 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde bir yerden aşağı akmak/yağmak |
sluice down v.
|
|
402 |
Phrasals |
yoğun tarım yapmak suretiyle bir arazinin/tarlanın verimliliğini düşürmek |
farm something out v.
|
|
403 |
Phrasals |
yoğun bir duygudan dolayı ağlamak |
weep for (someone or something) v.
|
|
404 |
Phrasals |
yoğun bir duygudan dolayı göz yaşı dökmek |
weep for (someone or something) v.
|
|
405 |
Phrasals |
yoğun çalışmaya başlamak |
dig in v.
|
|
406 |
Phrasals |
yoğun çalışmaya başlamak |
dig in v.
|
|
407 |
Phrasals |
yoğun yağış bir şeyin iptal olmasına neden olmak |
wash out v.
|
|
408 |
Phrasals |
yoğun yağıştan dolayı iptal edilmesine neden olmak |
wash something out v.
|
|
409 |
Phrasals |
yoğun yağış bir şeyin iptal edilmesine neden olmak |
wash out v.
|
|
410 |
Phrasals |
yağmurdan/yoğun yağıştan dolayı ertelenmek |
wash out v.
|
|
411 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde içine koymak |
stuff in v.
|
|
412 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde (bir şeyin) içine (bir şey) koymak |
stuff into (something) v.
|
|
413 |
Phrasals |
yoğun sis yüzünden işleyişi durdurmak |
sock in v.
|
|
414 |
Phrasals |
yoğun sis yüzünden görünmemek |
sock in v.
|
|
415 |
Phrasals |
yoğun sis altında bırakmak |
sock in v.
|
|
416 |
Phrasals |
yoğun görüşmeler sonucu bir şey geliştirmek |
thresh out v.
|
|
417 |
Phrasals |
kısıtlı/yoğun bir zamanda bir şeyi araya sıkıştırmak |
work into v.
|
|
418 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde (bir şeye) ulaşmaya çalışmak |
work toward (something) v.
|
|
419 |
Phrasals |
(bir şey) için yoğun çaba sarf etmek |
work toward (something) v.
|
|
420 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde yayılmak |
lance through v.
|
|
421 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde bir şey kokmak |
reek of something v.
|
|
422 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde bir şey kokusu yaymak |
reek of something v.
|
|
423 |
Phrasals |
güçlü/yoğun bir şekilde bir şey izlenimi vermek |
reek of something v.
|
|
424 |
Phrasals |
yoğun kokmak |
reek of v.
|
|
425 |
Phrasals |
yoğun koku yaymak |
reek of v.
|
|
426 |
Phrasals |
kalbi (yoğun bir duyguyla) küt küt atmak |
race with (something) v.
|
|
427 |
Phrasals |
bir şey için yoğun çaba göstermek |
aim for something v.
|
|
428 |
Phrasals |
bir şey için yoğun çaba göstermek |
aim at something v.
|
|
429 |
Phrasals |
bir şey için yoğun çaba göstermek |
aim for something v.
|
|
430 |
Phrasals |
bir şey için yoğun çaba göstermek |
aim at something v.
|
|
431 |
Phrasals |
yoğun/şiddetli mücadele vermek |
battle out v.
|
|
432 |
Phrasals |
yoğun/şiddetli bir savaş vermek |
battle out v.
|
|
433 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde uğraşmak |
battle out v.
|
|
434 |
Phrasals |
(birine) yoğun haz/mutluluk yaşatmak |
bliss (one) out v.
|
|
435 |
Phrasals |
(bir duyguyu) yoğun bir şekilde hissetmek |
burn with (something) v.
|
|
436 |
Phrasals |
yoğun emek harcamak/çalışmak |
labor over v.
|
|
437 |
Phrasals |
-e yoğun bir şekilde yayılmak |
rage through v.
|
|
438 |
Phrasals |
(bir yere) yoğun bir şekilde yayılmak |
rage through (something) v.
|
|
439 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde (bir şeye) başlamak |
swing into (something) v.
|
|
440 |
Phrasals |
(bir şeye) yoğun çalışmak |
swot up (on something) v.
|
|
441 |
Phrasals |
tatlı sözlerle veya yoğun ısrarla ve sıkboğaz ederek bir işi yaptırmak |
tease into doing v.
|
|
442 |
Phrasals |
(yoğun egzersiz yaptıktan sonra) soğumak/vücudu soğutmak |
warm down v.
|
|
443 |
Phrasals |
(atı) yoğun antrenmandan sonra teri soğuyup dinlenene kadar yavaşça sürmek |
cool out v.
|
|
Phrases |
|
444 |
Phrases |
yoğun çalışma temposuna uyum sağlayabilmek |
work to tight deadlines v.
|
|
445 |
Phrases |
yoğun kar yağışından dolayı |
because of heavy snow expr.
|
|
446 |
Phrases |
normalden daha büyük, ciddi, yoğun bir şey/kimse |
and a half expr.
|
|
Proverb |
|
447 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
little work never killed anyone
|
|
448 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
little hard work never hurt anyone
|
|
449 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
little hard work never killed anyone
|
|
450 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
little work never hurt anyone
|
|
451 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
little (hard) work never hurt anyone
|
|
452 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
a little (hard) work never hurt anybody
|
|
453 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez |
a little (hard) work never hurt anybody
|
|
454 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
a little (hard) work never hurt anyone
|
|
455 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez |
a little (hard) work never hurt anyone
|
|
456 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
a little (hard) work never killed anybody
|
|
457 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez |
a little (hard) work never killed anybody
|
|
458 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
a little (hard) work never killed anyone
|
|
459 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez |
a little (hard) work never killed anyone
|
|
Colloquial |
|
460 |
Colloquial |
san jose (silikon vadisi) ve seattle gibi yüksek teknoloji şirketlerinin yoğun olduğu abd şehirleri arasında düzenli doğrudan uçuş yapan yolcu uçağı |
nerd bird n.
|
|
461 |
Colloquial |
yoğun bir program sırasında dinlenmek veya kendine çeki düzen vermek için duraklamak |
touchdown n.
|
|
462 |
Colloquial |
yoğun keyif/zevk (özellikle uyuşturucu vs gibi uyarıcı maddelerin yarattığı etki sonucunda) |
rush n.
|
|
463 |
Colloquial |
yoğun fikir tartışması |
slugfest n.
|
|
464 |
Colloquial |
yapışkan yoğun madde |
jollop n.
|
|
465 |
Colloquial |
uyuşturucuya bağlı yoğun mutluluk/coşku |
joyride n.
|
|
466 |
Colloquial |
kuvvetli/yoğun bir uyuşturucu kafası |
joyride n.
|
|
467 |
Colloquial |
uyuşturucuya bağlı yoğun mutluluk/coşku |
joy ride n.
|
|
468 |
Colloquial |
kuvvetli/yoğun bir uyuşturucu kafası |
joy ride n.
|
|
469 |
Colloquial |
siyahilerin yoğun yaşadığı bölge |
black belt n.
|
|
470 |
Colloquial |
(bir şeye) büyük/yoğun talep |
a rush on (something) n.
|
|
471 |
Colloquial |
yoğun duygusallık |
cheese n.
|
|
472 |
Colloquial |
en yoğun durum |
high gear n.
|
|
473 |
Colloquial |
yoğun depresyon |
horror n.
|
|
474 |
Colloquial |
birbirlerine yoğun sevgi besleyen çift |
lovebirds n.
|
|
475 |
Colloquial |
-e yoğun talep |
rush on n.
|
|
476 |
Colloquial |
abd'de kum tepelerinin yoğun olduğu iki bölgeden birinde yaşayan kimse |
sandhiller n.
|
|
477 |
Colloquial |
yoğun biçimde eleştirmek |
be all over v.
|
|
478 |
Colloquial |
yoğun bir şekilde bastırmak/mücadele etmek |
pour it on v.
|
|
479 |
Colloquial |
en yoğun şekilde yapmak |
pour it on v.
|
|
480 |
Colloquial |
çok yoğun olmak |
be all go v.
|
|
481 |
Colloquial |
göze yoğun/rahatsız edici gelmek |
bedazzle v.
|
|
482 |
Colloquial |
çok yoğun olmak |
hop v.
|
|
483 |
Colloquial |
yoğun şekilde çalışmaya başlamak |
hop [us] [canada] v.
|
|
484 |
Colloquial |
yoğun şekilde ilgilenmek |
drown v.
|
|
485 |
Colloquial |
yoğun enerji ve heyecanla dolu |
amped-up adj.
|
|
486 |
Colloquial |
ateşli ve yoğun |
hot and heavy adj.
|
|
487 |
Colloquial |
yoğun duygulu |
white-hot adj.
|
|
488 |
Colloquial |
yoğun ilgi uyandıran |
hot adj.
|
|
489 |
Colloquial |
aşırı yoğun |
crazy adj.
|
|
490 |
Colloquial |
yoğun yaz sezonu gelmek üzere |
the busy summer season is almost upon us again expr.
|
|
491 |
Colloquial |
(garson) aşırı yoğun |
in the weeds expr.
|
|
492 |
Colloquial |
yoğun olarak |
something fierce expr.
|
|
493 |
Colloquial |
tüm gücüyle, çok yoğun bir şekilde |
(one's) heart out expr.
|
|
494 |
Colloquial |
-in en yoğun/sert dönemi |
dead of expr.
|
|
495 |
Colloquial |
aşırı yoğun |
as busy as it gets expr.
|
|
Idioms |
|
496 |
Idioms |
yoğun kurs |
crash course n.
|
|
497 |
Idioms |
hızlandırılmış/yoğun ders programı |
crash course n.
|
|
498 |
Idioms |
bir şeye büyük/yoğun talep/rağbet olması |
a run on (something) n.
|
|
499 |
Idioms |
bir şeyin büyük/yoğun rağbet görmesi |
a run on (something) n.
|
|
500 |
Idioms |
(bir şeye karşı duyulan) yoğun merak |
love affair n.
|
|