yoğun - Türkisch Englisch Wörterbuch

yoğun

Bedeutungen von dem Begriff "yoğun" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 84 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
yoğun intense adj.
Revelations followed daily and the local authority had a heated and intense discussion on this question yesterday.
Açıklamalar her gün birbirini takip etti ve yerel makam dün bu konuda hararetli ve yoğun bir tartışma yaşadı.

More Sentences
yoğun intensive adj.
It can be said, therefore, that it is an ongoing, intensive process in which we do not have all the answers yet.
Bu nedenle henüz tüm cevaplara sahip olmadığımız, devam eden, yoğun bir süreç olduğu söylenebilir.

More Sentences
yoğun dense adj.
Some hundreds of regional projects have been financed and have promoted a dense network of human exchanges.
Yüzlerce bölgesel proje finanse edilmiş ve yoğun bir insan değişim ağını teşvik etmiştir.

More Sentences
General
yoğun rush-hour n.
I would rather leave early than travel on rush-hour trains.
Trenin yoğun olduğu saatlerde seyahat etmektense erken çıkmayı tercih ederim.

More Sentences
yoğun hectic adj.
In short, 2003 is far too early and 2004 is far too hectic.
Kısacası 2003 çok erken ve 2004 çok yoğun.

More Sentences
yoğun busy adj.
That would seriously damage the payments system at the busiest time of the year, namely the last few days of December.
Bu da yılın en yoğun zamanı olan Aralık ayının son birkaç gününde ödeme sistemine ciddi zarar verecektir.

More Sentences
yoğun rich adj.
Tom is probably not as rich as you think he is.
Tom muhtemelen senin düşündüğün kadar yoğun değil.

More Sentences
yoğun concentrated adj.
This is a report that is very cogent, very concentrated and which we very much support and welcome.
Bu çok inandırıcı, çok yoğun ve çok desteklediğimiz ve memnuniyetle karşıladığımız bir rapor.

More Sentences
yoğun thick adj.
A thick smoke spread through the building.
Yoğun bir duman binayı kapladı.

More Sentences
yoğun dense adj.
It seems to me that the forty pages of this White Paper are forty dense pages, full of reflection and proposals.
Bana öyle geliyor ki bu Beyaz Kitap'ın kırk sayfası, düşünce ve önerilerle dolu kırk yoğun sayfadır.

More Sentences
yoğun heavy adj.
It involves heavy, ongoing investment.
Yoğun ve sürekli devam eden bir yatırım gerektirir.

More Sentences
yoğun extensive adj.
Most Union countries have extensive competition in the field of mobile-phone markets.
Birlik ülkelerinin çoğunda mobil telefon pazarları alanında yoğun bir rekabet vardır.

More Sentences
yoğun tight adj.
We have had a less tight agenda today and are finishing as early as 5.36 p.m.
Bugün daha az yoğun bir gündemimiz var ve saat 17.36 gibi erken bir saatte bitiriyoruz.

More Sentences
yoğun intensively adv.
Nonetheless, we will focus more intensively on prevention.
Bununla birlikte önleme konusuna daha yoğun bir şekilde odaklanacağız.

More Sentences
yoğun thick adv.
There was a thick fog around.
Çevrede yoğun bir sis vardı.

More Sentences
Idioms
yoğun tied up adj.
I'm tied up right now.
Ben şu anda yoğunum.

More Sentences
Technical
yoğun intensive adj.
There have been intensive discussions on this over recent weeks and months.
Son haftalarda ve aylarda bu konuda yoğun tartışmalar yaşandı.

More Sentences
yoğun thick adj.
There was a thick fog around.
Etrafta yoğun bir sis vardı.

More Sentences
yoğun packing adj.
On the one hand, we have a packed agenda for Tuesday and Wednesday.
Bir yandan Salı ve Çarşamba günleri için yoğun bir gündemimiz mevcut.

More Sentences
Construction
yoğun dense adj.
The programme you have presented for your Presidency is extremely dense.
Başkanlığınız için sunduğunuz program son derece yoğun.

More Sentences
Math
yoğun dense adj.
The fog was so dense, we could hardly see anything.
Sis o kadar yoğundu ki hiçbir şey göremiyorduk.

More Sentences
General
yoğun solid adj.
yoğun compact adj.
yoğun peasoupy adj.
yoğun crash adj.
yoğun gross adj.
yoğun keen adj.
yoğun compacted adj.
yoğun stiff adj.
yoğun turbid adj.
yoğun profound adj.
yoğun condensed adj.
yoğun deep adj.
yoğun blistering adj.
yoğun viscous adj.
yoğun crashing adj.
yoğun driving adj.
yoğun soupy adj.
yoğun acute adj.
yoğun terrible adj.
yoğun thrang [scottish] adj.
yoğun excruciating adj.
yoğun extended adj.
yoğun major-league adj.
yoğun merry adj.
yoğun hazy adj.
yoğun brazen adj.
yoğun brilliant adj.
yoğun high adj.
yoğun limous adj.
yoğun lutulent adj.
yoğun riley adj.
yoğun hard-core adj.
yoğun daedal adj.
yoğun great adj.
yoğun heavy-duty adj.
yoğun murky adj.
yoğun infernal adj.
yoğun close adj.
yoğun concentrate adj.
yoğun incorrigible adj.
yoğun fast [obsolete] adj.
yoğun flaming adj.
yoğun slab [dialect] adj.
yoğun sodden-witted adj.
yoğun pocket adj.
yoğun syrupy adj.
yoğun busily adv.
Colloquial
yoğun bumping adj.
yoğun it's a zoo expr.
yoğun what a zoo expr.
yoğun full-on expr.
Idioms
yoğun bone-deep adj.
yoğun flat out like a lizard drinking [australia] adj.
Technical
yoğun mass adj.
yoğun condensed adj.
yoğun turbid adj.
Medical
yoğun condense adj.
Forestry
yoğun tulgey adj.
Linguistics
yoğun compact adj.
Archaic
yoğun brasen adj.
Slang
yoğun jammed (up) adj.
yoğun flat out like a lizard drinking expr.
British Slang
yoğun chronic adj.

Bedeutungen, die der Begriff "yoğun" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
yoğun sis thick fog n.
The flight was canceled because of the thick fog.
Uçuş yoğun sis yüzünden iptal edildi.

More Sentences
yoğun sezon peak season n.
At peak season, we have two or three simulations going at once.
Yoğun sezonda, aynı anda iki ya da üç simülasyonumuz oluyor.

More Sentences
yoğun yağış heavy rain n.
The dam burst owing to the heavy rain.
Yoğun yağış sebebiyle baraj taştı.

More Sentences
yoğun kar yağışı heavy snow n.
The heavy snow prevented us from going to the concert.
Tren yoğun kar yağışı nedeniyle ertelendi.

More Sentences
yoğun trafik heavy traffic n.
Do not waste time on the road from heavy traffic for hours.
Yoğun trafikte saatlerce yolda zaman kaybetmeyin.

More Sentences
yoğun program tight schedule n.
I hope that Tom can fit me into his tight schedule.
Umarım Tom yoğun programında bana da zaman ayırabilir.

More Sentences
yoğun çaba vigorous efforts n.
To remedy this, vigorous efforts are required.
Bunu düzeltmek için yoğun çaba sarf edilmesi gerekmektedir.

More Sentences
yoğun program busy schedule n.
Tom and Mary take every opportunity to find time in their busy schedules to spend time together.
Tom ve Mary yoğun programlarında birlikte vakit geçirmek için her fırsatı değerlendirirler.

More Sentences
yoğun sis heavy fog n.
Because of the heavy fog, we could barely see the road in front of us.
Yoğun sis yüzünden önümüzde uzanan yolu zar zor görebiliyorduk.

More Sentences
yoğun bulut (duman vb.) pall n.
The city was covered in a pall of smoke.
Şehir yoğun bir duman bulutuyla kaplanmıştı.

More Sentences
yoğun olmak (iş vb) be busy v.
I think I'll be busy this week.
Sanırım bu hafta yoğun olacağım.

More Sentences
çok yoğun overwhelming adj.
She felt an overwhelming sense of sadness.
Çok yoğun bir üzüntü hissetti.

More Sentences
yoğun bir şekilde intensely adv.
The evidence proves it, perhaps more intensely in Greece.
Kanıtlar, belki de Yunanistan'da daha yoğun bir şekilde bunu gösteriyor.

More Sentences
Phrasals
(çok yoğun bir duygudan dolayı) ağlamak weep with (something) v.
She was weeping with pain.
Acıdan ağlıyordu.

More Sentences
Common Usage
yoğun yaylım ateşi barrage n.
General
herhangi bir şeyden yoğun yığın cloud n.
yoğun sis scotch mist n.
yoğun sis misty thickness n.
yoğun sis pea soup n.
kısmen suyu alınmış yoğun süt evaporated milk n.
talebin çok yoğun olduğu dönemlerde kimi gemi ve feribot seferlerinde kullanılan bir kontrol doküman sailing ticket n.
yerleşimin yoğun olduğu ve trafiğin zorlayıcı olmayan yöntemlerle engellenmeye çalışıldığı sokak veya bölge home zone n.
yoğun programlar intensive programs n.
yoğun sis soup n.
iş gününde trafiğin en yoğun olduğu zaman rush hour n.
alçak, yoğun, koyu gri renkli ve sıklıkla yağış bırakan bulut türü nimbostratus n.
sınav öncesi yoğun çalışma cram n.
yoğun duman smother n.
en yoğun zaman peak time n.
yoğun hareketlilik intense mobility n.
yoğun iş temposu intense work pressure n.
yoğun iş baskısı intense work pressure n.
yoğun ilgi deep interest n.
yoğun ilgi great interest n.
yoğun bir sıcaklık an intense heat n.
yoğun ilgi intense interest n.
yoğun çalışma ortamı intense work environment n.
yoğun trafik intense traffic n.
yoğun talep huge demand n.
yoğun talep heavy demand n.
yoğun eğitim intensive training n.
yoğun olan saatler peak hours n.
yoğun biçimde reklam yapan kimse touter n.
yoğun zevk intense pleasure n.
yoğun üzüntü intense sorrow n.
yoğun yapılaşma dense housing n.
yoğun program heavy schedule n.
yoğun mesai heavy schedule n.
yoğun takvim heavy schedule n.
yoğun mesai hectic shift n.
yoğun mesai busy shift n.
yoğun katılım keen participation n.
yoğun katılım active participation n.
yoğun katılım large turnout n.
yoğun katılım broad participation n.
yoğun tempo intensive tempo n.
yoğun çalışma ortamı intensive working environment n.
yoğun çalışma ortamı hectic working environment n.
yoğun çalışma ortamı busy working environment n.
şehir dışındaki yoğun yapılaşma edge city n.
yoğun sanayileşme intense industrialization n.
yoğun olmayan saatler off-peak hours n.
yoğun sis pea-souper n.
yoğun olmayan zamanlar off-peak n.
yoğun hesap number crunching n.
trafiğin en yoğun olduğu saatler rush hour n.
yoğun gündem busy agenda n.
eski ve bakımsız binaların yoğun olduğu semt veya bölge tenement district n.
toplumun yoğun ilgisi intense interest of the public n.
kamuoyunun yoğun ilgisi intense interest of the public n.
yoğun telefon trafiği heavy telephone traffic n.
yoğun ağırlaştırılmış metal patlayıcı dense inert metal explosive n.
yoğun dil eğitimi intensive language training n.
yoğun olmayan zaman off-peak time n.
yoğun çalışma programı intensive work program n.
yoğun çaba hard effort n.
yoğun iş günü/mesai busy working day n.
yoğun tren istasyonu busy train station n.
yoğun bitki örtüsü heavy vegetation n.
yoğun arama intense hunt n.
yoğun kurs crash n.
hızlandırılmış/yoğun ders programı crash program n.
hızlandırılmış/yoğun ders programı crash programme n.
fakirliğin yoğun olduğu bölge distressed area n.
yoğun sis drizzling n.
yoğun kurs intense course n.
yoğun/derin istek profound desire n.
nüfusu yoğun bölgeler densely populated areas n.
yoğun kar yağışı heavy fall of snow n.
yoğun nemlendiricili vücut losyonu moisture rich body lotion n.
yoğun duman (kalın duman bulutu) pall of smoke n.
yoğun tempo busy pace n.
yoğun duygu strong emotion n.
yoğun dönem busy period n.
yoğun dönem peak period n.
yoğun bakımda yatan hastalar patients in the intensive care unit n.
yoğun bakımdaki hastalar patients in the intensive care unit n.
yoğun krema heavy cream n.
yoğun oranda ekrana maruz kalma heavy screen time n.
yoğun zamanlar peak times n.
sporcuların sezon/yarışma öncesi yoğun antrenman yaptıkları yer camp n.
(renk) yoğun aggressive n.
yoğun olma teemingness n.
yoğun aktivite yapılan yer central n.
metropol bölgesinin en kalabalık ve yoğun kısmı central city n.
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum nail biter n.
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum nailbiter n.
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum nail-biter n.
işlerin çok yoğun olması negotiousness n.
yoğun olma terribleness n.
yoğun sosyal yaşam the social whirl n.
en yoğun kısım thick n.
yoğun enerji thunder n.
yoğun faaliyet top gear n.
yoğun olma turbidness n.
yoğun çaba gerektirme effortfullness n.
(bir edebi eser için) gece saatlerinde çok yoğun çalışma elucubration [obsolete] n.
gece saatlerinde çok yoğun çalışarak üretilen edebi eser elucubration n.
yoğun merak awe n.
yoğun duygu extacy n.
yoğun duygu white heat n.
yoğun çaba blitz n.
meskit ağaçlarının yoğun olduğu bölge mesquite n.
birden fazla şehirden ve yoğun nüfuslu komşu alanlardan oluşan büyük metropol bölgesi metroplex n.
granülasyon işlemine tabi tutulmaya hazır yoğun kütle formundaki barut malzemeleri millcake n.
yoğun aroma hautgout n.
çok yoğun ve baskılı şey mindblower n.
yoğun egzersiz programı boot camp n.
ani ve yoğun heyecan bound n.
yoğun aktivite brash [dialect] [uk] n.
yoğun ışık brights n.
yoğun aktivite hornets nest n.
yoğun aktivite hornet's nest n.
yoğun nefret horrors n.
yoğun tiksinme horrors n.
yoğun faaliyet hum n.
yoğun faaliyet hums n.
yoğun ve boğucu hava mirk n.
geçmiş ile ilişkili şeylere beslenen yoğun sevgi retrophilia n.
geçmiş ile ilişkili şeylere yoğun sevgi besleyen kimse retrophiliac n.
üzerine yoğun emek harcanan eser lucubration n.
yoğun kamu denetiminin olduğu yer veya durum glasshouse n.
en yoğun kısım depth n.
yoğun ve yorucu çalışma grind n.
yoğun faaliyetin merkezi ground zero n.
yoğun ve yapışkan sıvı grume n.
yoğun çaba heat n.
en yoğun etkinlik dönemi height n.
yoğun ve ağır hava murk n.
çok yoğun ve baskılı olma overbearingness n.
tek kaynaktan gelen yoğun sıvı akışı river n.
yoğun münakaşa rumpus n.
yoğun arz rush n.
hristiyan yoğun toplum christian-intensive society n.
hristiyanların yoğun olduğu toplum christian-intensive society n.
müslüman yoğun toplum muslim-intensive society n.
Müslümanların yoğun olduğu toplum muslim-intensive society n.
yoğun tesir oluşturma impressiveness n.
yapışkan yoğun çamur gombo n.
yoğun sağanak downpour n.
yoğun yaylım ateşi drumfire n.
bir alana yoğun ilgi duyan kimse fancy n.
sıkı ve yoğun talkımlı çiçeklenme fascicle n.
(köpek balıkları için) yoğun ve hunharca beslenme dönemi feeding frenzy n.
yoğun tüketimin yapıldığı açık hava etkinliği fete n.
mürekkebe benzer yoğun bir preparat ink n.
yoğun keder pang n.
günün en yoğun zamanı peak n.
yılın en yoğun zamanı peak n.
talebin en yoğun olduğu zaman peak n.
yoğun kıvamlı çorba porridge [obsolete] n.
yoğun kıvamlı yahni porridge [obsolete] n.
yoğun sevgi fire n.
yoğun nefret fire n.
ağır ve yoğun killi toprak gault n.
ağır ve yoğun killi toprağı kazan kimse gaulter [dialect] n.
yoğun kurşun beyazı ve su bulamacı pulp n.
(sınav öncesi) yoğun çalışma scram [dialect] [uk] n.
yoğun etki screw n.
bilişim teknolojisi ile ilişkili şirketlerin new york kentinde yoğun bulunduğu bölge silicon alley n.
bilişim teknolojisi ile ilişkili şirketlerin cambridgeshire'da yoğun bulunduğu alan silicon fen n.
yoğun çaba frenzy n.
yoğun duman smeech [dialect] [uk] n.
sevgisini yoğun şekilde gösteren kimse smoocher n.
yoğun sis bulutu smother n.
yoğun duman bulutu smother n.
bir şehir veya yoğun nüfuslu mahallede yer alan oldukça küçük park pocket park n.
yoğun keder poignance n.
ani gelişen yoğun duygu stab n.
birden etkisi altına alan yoğun duygu stab n.
yoğun kıvamlılık stodginess n.
yoğun cinsel isteklilik supersexuality n.
yoğun tesir superstrength n.
daha yoğun hale getirmek make denser v.
yoğun ilgi görmek attract intensive attention v.
yoğun ilgi görmek draw heavy attention v.
yoğun ilgi görmek draw intense interest v.
yoğun bakıma alınmak be put into intensive care v.
yoğun bakımda yatmak be in intensive care unit v.
yoğun ilgi görmek attract a great deal of attention v.
yoğun çalışmak study intensively v.
yoğun çalışmak work intensively v.
yoğun çalışmak work hard v.
çok yoğun çalışmak study intensively v.
çok yoğun çalışmak work intensively v.
çok yoğun çalışmak work hard v.
çok yoğun çalışmak study hard v.
yoğun programından belirli bir süre ayırmak take time out of one's busy schedule v.
yoğun yapılaşmak overbuild v.
yoğun bir çalışma günü yaşamak do a hard day's work v.
belirli bir amaca yönelik yoğun çaba göstermek aim for v.
(bir şeye) yoğun biçimde yatırım yapmak invest heavily in v.
birine tatlı sözlerle veya yoğun ısrarla ve sıkboğaz ederek bir işi yaptırmak tease someone into doing something v.
(sis) evi yoğun bir duman ile sarmak envelop the house in dense vapor v.
yoğun bir tanıtım kampanyası başlatmak go on a media blitz v.
büyük/yoğun bir katılım/ilgi beklemek expect a huge turnout v.
yoğun çaba sarf etmek scrabble v.
yoğun çaba sarf etmek scrabble v.
yoğun çaba göstererek ikna etmek badger v.
(bir edebi eser için) gece saatlerinde çok yoğun çalışmak elucubrate [obsolete] v.
yoğun biçimde eleştirmek maul v.
(halüsinojen, mistik deneyim etkisiyle) yoğun haz yaşamak bliss v.
yoğun egzersiz yaparak nefessiz kalmak breathe v.
yoğun ve kuvvetle uygulamak buckle v.
daha yoğun ve etkili hale getirmek hone v.
(işi için) yoğun emek sarf etmek hustle v.
yoğun cinsel arzu beslemek lust v.
çok yoğun olmak move v.
çok parlak ve yoğun olmak (ışık, renk) glare v.
yoğun ısı uygulamak ignite v.
aşırı yoğun şekilde inşa etmek overconstruct v.
yoğun bir şekilde üşüşmek overcrowd v.
(fotoğrafik plaka veya filmi) fazla yoğun bir solüsyonda işlemek overdevelop v.
yoğun duygular hissettirmek overexcite v.
yoğun bir şekilde teşvik etmek overurge v.
yoğun tesir yaratmak impress v.
yoğun nüfuslu hale gelmek populate v.
yoğun duygular beslemek cling (to) v.
yoğun çabayla ortaya çıkarmak fetch v.
yoğun bedensel ağrı hissetmek pang v.
yoğun çaba sonucu elde etmek penetrate v.
yoğun çaba sonucu ulaşmak penetrate v.
yoğun çalışmaya dalmak pore v.
yoğun sıcaklığa tabi tutmak plot v.
yoğun sıcaklığa tabi tutmak plote v.
yoğun şekilde aranmak scrimmage v.
yoğun olarak süslemek fresco v.
yoğun duygular hissetmek slobber v.
yoğun çaba ile gerçekleştirmek squeeze v.
bilgi yoğun knowledge intensive adj.
yoğun nüfuslu thickly populated adj.
yoğun nüfuslu populous adj.
çok yoğun ve baskılı overwhelming adj.
yoğun olmayan (hava/gaz) rare adj.
en yoğun olanı densest adj.
yoğun (trafik) heavy adj.
uyuşturucunun yoğun olduğu (bölge) drug-infested adj.
yoğun işgücü gerektiren labor-intensive adj.
yoğun olmayan dönem off-peak adj.
yoğun dönemler dışındaki zaman off-peak adj.
yoğun saatlerin dışında off-peak adj.
çok yoğun tightly packed adj.
aşırı/son derece meşgul veya yoğun extremely busy adj.
daha yoğun intenser adj.
daha yoğun denser adj.
yoğun ve insan dolu teeming adj.
yoğun işgücü gerektiren labour-intensive adj.
yoğun biçimde paketlenmiş densely packed adj.
yoğun biçimde sıkıştırılmış densely packed adj.
yoğun dizilmiş densely packed adj.
derin ve yoğun deep and dense adj.
aşırı yoğun veya kalabalık rammed adj.
insan yoğun people-intensive adj.
çok yoğun capsule adj.
daha az yoğun hale getirilmiş tempered adj.
yoğun olmayan tenuous adj.
yoğun çaba gerektiren testing adj.
yoğun ıstırap duyan tortured adj.
alışverişin yoğun olduğu trading adj.
yoğun çalışmaktan yıpranmış trauchled adj.
yoğun sıkıntı çektiren atrocious adj.
aşırı yoğun ultradense adj.
yoğun enerji gerektiren energy-intensive adj.
yoğun bir şekilde meşgul knee-deep adj.
son derece yoğun weapons-grade adj.
son derece yoğun industrial-strength adj.
yoğun ağaçlandırılmış queachy [obsolete] adj.
çok yoğun big adj.
yoğun bir kitle oluşturan massy adj.
yoğun bir şekilde veya geniş alanlara yayılan massy adj.
yoğun kokulu quick-scented adj.
yoğun bir dokuya sahip woofy adj.
bir şehri ve onu çevreleyen yoğun nüfuslu alanları içeren (bölge) metropolitan adj.
yoğun bir dinsel deneyim sonucu inancı artmış (hristiyan) born-again adj.
yoğun bir dinsel deneyim sonucu inancı artmış (hristiyan) born-again adj.
yoğun duygulu high-pitched adj.
yoğun (tartışma, üslup) high-pitched adj.
aşırı yoğun hyperintense adj.
yoğun duygular sergileyen hysteric adj.
yoğun duygular gösteren hysteric adj.
yoğun bir karanlık veya kasvetle nitelenen mirky adj.
yoğun ve ağır bir hava ile nitelenen mirky adj.
aşırı yoğun olan mortal adj.
çok yoğun mortal adj.
yoğun olmayan low-level adj.
yoğun olmayan low-pressure adj.
yoğun düşünülen lucubratory [obsolete] adj.
yoğun çaba ürünü olan lucubratory [obsolete] adj.
(ağrı, açlık) yoğun gnawing adj.
(yoğun bir duygudan ötürü) nefesi kesilen chokey adj.
(içerik) yoğun dense adj.
çok yoğun ve baskılı overbearing adj.
aşırı yoğun overintense adj.
aşırı yoğun overofficious adj.
çok yoğun overrich adj.
yoğun etkileyen immersive adj.
yoğun nüfuslu impacted adj.
sözcüklere dökülemeyecek kadar yoğun veya karmaşık inarticulate adj.
yoğun kıvamlı inspissate adj.
yoğun kıvamlı inspissated adj.
yoğun şekilde renklendirilmiş double-dyed adj.
az yoğun ulaşıma ait down adj.
az yoğun ulaşımla ilgili down adj.
az yoğun ulaşımda kullanılan down adj.
yoğun nüfuslu popular [obsolete] adj.
yoğun nüfuslu populate [obsolete] adj.
yoğun kümeler halinde çiçeklenen fascicular adj.
(hareket, duygu) yoğun ferocious adj.
çok yoğun fervent adj.
(trafik, gaz ihtiyacı) en yoğun zamana denk gelen peak-hour adj.
(televizyon programı) en yoğun saatte yayınlanan peak-time adj.
yoğun tedirginlik yaşayabilen convulsible adj.
jelatin gibi yoğun gelatinlike adj.
yüzeyi yoğun ısı ile hızlıca yanmış olan seared adj.
çok yoğun seething adj.
yarı yoğun semicompact adj.
(tat) yoğun sprightly adj.
(yiyecek) yoğun dokulu stodgy adj.
(yiyecek) yoğun kıvamlı stodgy adj.
süper yoğun superdense adj.
süper yoğun (kodlama) superdense adj.
(madde) normalden fazla yoğun superdense adj.
yoğun kimyasal konsantrasyon içeren superelevated adj.
yoğun kimyasal içeren superelevated adj.
aşırı yoğun superheated adj.
yoğun destek gören supportful [obsolete] adj.
yoğun bir şekilde intensionally adv.
yoğun bir biçimde intensively adv.
yoğun olarak intensively adv.
yoğun bir şekilde potently adv.
yoğun olarak densely adv.
yoğun bir biçimde hecticly adv.
yoğun bir şekilde concentratedly adv.
yoğun şekilde intensively adv.
yoğun şekilde intensely adv.
yoğun olarak extremely adv.
yoğun olarak intensely adv.
yoğun ölçüde extremely adv.
yoğun ölçüde densely adv.
yoğun ölçüde to a high degree adv.
yoğun olarak to a high degree adv.
yoğun ölçüde intensely adv.
-e karşı yoğun engellere rağmen despite overwhelming odds against adv.
daha yoğun şekilde/biçimde more intensely adv.
yoğun bir şekilde acutely adv.
yoğun biçimde populously adv.
yoğun biçimde toweringly adv.
yoğun bir şekilde up adv.
daha yoğun up adv.
oldukça yoğun vividly adv.
yoğun bir şekilde overpoweringly adv.
yoğun bir şekilde grossly adv.
yoğun olarak compactedly adv.
yoğun istek üzerine by popular demand adv.
seyrekten yoğun kıvama down adv.
yoğun kümeler oluşturarak fascicularly adv.
yoğun duygularla feelingly adv.
yoğun bir şekilde ferociously adv.
yoğun bir şekilde shrewdly adv.
yoğun bir şekilde snapping adv.
yoğun bir şekilde snappingly adv.
yoğun ölçüde soaking adv.
yoğun olarak soaking adv.
yoğun ölçüde sobbing [dialect] adv.
yoğun olarak sobbing [dialect] adv.
yoğun ölçüde something adv.
yoğun olarak something adv.
yoğun bir şekilde stiff adv.
yoğun ölçüde super adv.
yoğun şekilde heavily adv.
yoğun anlamı veren ön ek pycn- pref.
yoğun anlamı veren ön ek pycno- pref.
Phrasals
(birine) ilgiyle ve yoğun bir şekilde bakmak bore into (someone or something) v.
(birine) ilgiyle ve yoğun bir şekilde bakmak bore into v.
yoğun emek harcamak labour over v.
yoğun biçimde çalışmak plug away at v.
yoğun çalışmak labour over v.
yoğun biçimde direnmek stand up to v.
yoğun güneş veya ışığın altında kalmak blaze down on (someone or something) v.
yoğun güneş veya ışığa maruz kalmak blaze down on (someone or something) v.
yoğun bir şekilde bir yerden aşağı akmak/yağmak sluice down v.
yoğun tarım yapmak suretiyle bir arazinin/tarlanın verimliliğini düşürmek farm something out v.
yoğun bir duygudan dolayı ağlamak weep for (someone or something) v.
yoğun bir duygudan dolayı göz yaşı dökmek weep for (someone or something) v.
yoğun çalışmaya başlamak dig in v.
yoğun çalışmaya başlamak dig in v.
yoğun yağış bir şeyin iptal olmasına neden olmak wash out v.
yoğun yağıştan dolayı iptal edilmesine neden olmak wash something out v.
yoğun yağış bir şeyin iptal edilmesine neden olmak wash out v.
yağmurdan/yoğun yağıştan dolayı ertelenmek wash out v.
yoğun bir şekilde içine koymak stuff in v.
yoğun bir şekilde (bir şeyin) içine (bir şey) koymak stuff into (something) v.
yoğun sis yüzünden işleyişi durdurmak sock in v.
yoğun sis yüzünden görünmemek sock in v.
yoğun sis altında bırakmak sock in v.
yoğun görüşmeler sonucu bir şey geliştirmek thresh out v.
kısıtlı/yoğun bir zamanda bir şeyi araya sıkıştırmak work into v.
yoğun bir şekilde (bir şeye) ulaşmaya çalışmak work toward (something) v.
(bir şey) için yoğun çaba sarf etmek work toward (something) v.
yoğun bir şekilde yayılmak lance through v.
yoğun bir şekilde bir şey kokmak reek of something v.
yoğun bir şekilde bir şey kokusu yaymak reek of something v.
güçlü/yoğun bir şekilde bir şey izlenimi vermek reek of something v.
yoğun kokmak reek of v.
yoğun koku yaymak reek of v.
kalbi (yoğun bir duyguyla) küt küt atmak race with (something) v.
bir şey için yoğun çaba göstermek aim for something v.
bir şey için yoğun çaba göstermek aim at something v.
bir şey için yoğun çaba göstermek aim for something v.
bir şey için yoğun çaba göstermek aim at something v.
yoğun/şiddetli mücadele vermek battle out v.
yoğun/şiddetli bir savaş vermek battle out v.
yoğun bir şekilde uğraşmak battle out v.
(birine) yoğun haz/mutluluk yaşatmak bliss (one) out v.
(bir duyguyu) yoğun bir şekilde hissetmek burn with (something) v.
yoğun emek harcamak/çalışmak labor over v.
-e yoğun bir şekilde yayılmak rage through v.
(bir yere) yoğun bir şekilde yayılmak rage through (something) v.
yoğun bir şekilde (bir şeye) başlamak swing into (something) v.
(bir şeye) yoğun çalışmak swot up (on something) v.
tatlı sözlerle veya yoğun ısrarla ve sıkboğaz ederek bir işi yaptırmak tease into doing v.
(yoğun egzersiz yaptıktan sonra) soğumak/vücudu soğutmak warm down v.
(atı) yoğun antrenmandan sonra teri soğuyup dinlenene kadar yavaşça sürmek cool out v.
Phrases
yoğun çalışma temposuna uyum sağlayabilmek work to tight deadlines v.
yoğun kar yağışından dolayı because of heavy snow expr.
normalden daha büyük, ciddi, yoğun bir şey/kimse and a half expr.
Proverb
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez little work never killed anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez little hard work never hurt anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez little hard work never killed anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez little work never hurt anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez little (hard) work never hurt anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez a little (hard) work never hurt anybody
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez a little (hard) work never hurt anybody
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez a little (hard) work never hurt anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez a little (hard) work never hurt anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez a little (hard) work never killed anybody
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez a little (hard) work never killed anybody
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez a little (hard) work never killed anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez a little (hard) work never killed anyone
Colloquial
san jose (silikon vadisi) ve seattle gibi yüksek teknoloji şirketlerinin yoğun olduğu abd şehirleri arasında düzenli doğrudan uçuş yapan yolcu uçağı nerd bird n.
yoğun bir program sırasında dinlenmek veya kendine çeki düzen vermek için duraklamak touchdown n.
yoğun keyif/zevk (özellikle uyuşturucu vs gibi uyarıcı maddelerin yarattığı etki sonucunda) rush n.
yoğun fikir tartışması slugfest n.
yapışkan yoğun madde jollop n.
uyuşturucuya bağlı yoğun mutluluk/coşku joyride n.
kuvvetli/yoğun bir uyuşturucu kafası joyride n.
uyuşturucuya bağlı yoğun mutluluk/coşku joy ride n.
kuvvetli/yoğun bir uyuşturucu kafası joy ride n.
siyahilerin yoğun yaşadığı bölge black belt n.
(bir şeye) büyük/yoğun talep a rush on (something) n.
yoğun duygusallık cheese n.
en yoğun durum high gear n.
yoğun depresyon horror n.
birbirlerine yoğun sevgi besleyen çift lovebirds n.
-e yoğun talep rush on n.
abd'de kum tepelerinin yoğun olduğu iki bölgeden birinde yaşayan kimse sandhiller n.
yoğun biçimde eleştirmek be all over v.
yoğun bir şekilde bastırmak/mücadele etmek pour it on v.
en yoğun şekilde yapmak pour it on v.
çok yoğun olmak be all go v.
göze yoğun/rahatsız edici gelmek bedazzle v.
çok yoğun olmak hop v.
yoğun şekilde çalışmaya başlamak hop [us] [canada] v.
yoğun şekilde ilgilenmek drown v.
yoğun enerji ve heyecanla dolu amped-up adj.
ateşli ve yoğun hot and heavy adj.
yoğun duygulu white-hot adj.
yoğun ilgi uyandıran hot adj.
aşırı yoğun crazy adj.
yoğun yaz sezonu gelmek üzere the busy summer season is almost upon us again expr.
(garson) aşırı yoğun in the weeds expr.
yoğun olarak something fierce expr.
tüm gücüyle, çok yoğun bir şekilde (one's) heart out expr.
-in en yoğun/sert dönemi dead of expr.
aşırı yoğun as busy as it gets expr.
Idioms
yoğun kurs crash course n.
hızlandırılmış/yoğun ders programı crash course n.
bir şeye büyük/yoğun talep/rağbet olması a run on (something) n.
bir şeyin büyük/yoğun rağbet görmesi a run on (something) n.
(bir şeye karşı duyulan) yoğun merak love affair n.