|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
zaman |
date n.
|
|
On what date did your last period start?
En son ne zaman regl oldunuz?
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
uygun zaman |
convenience n.
|
|
Please do the work at your own convenience.
Lütfen bu işi kendi uygun zamanınızda yapın.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
şimdiki zaman |
present n.
|
|
There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
Geçmiş ya da gelecek yoktur; her şey sonsuz bir şimdiki zamanda akar.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
zaman |
time n.
|
|
This is the time to speed up the establishment of a permanent international criminal court.
Kalıcı bir uluslararası ceza mahkemesinin kurulmasını hızlandırmanın tam zamanıdır.
More Sentences
|
5 |
Common Usage |
zaman kazanmak |
gain time v.
|
|
They are only there to gain time, to sweep the whole matter under the carpet.
Onlar sadece zaman kazanmak ve tüm meseleyi halının altına süpürmek için oradalar.
More Sentences
|
6 |
Common Usage |
her zaman |
all the time adv.
|
|
Would this not have a better effect than tightening the standards all the time?
Bu, standartları her zaman sıkılaştırmaktan daha iyi bir etki yaratmaz mı?
More Sentences
|
7 |
Common Usage |
her zaman |
always adv.
|
|
That is why humble fishermen have always been unwittingly engaged in sustainable development.
Bu nedenle mütevazı balıkçılar her zaman farkında olmadan sürdürülebilir kalkınmaya dahil olmuşlardır.
More Sentences
|
8 |
Common Usage |
ne zaman |
when adv.
|
|
I cannot, unfortunately, give any indication as to when this issue will be concluded.
Ne yazık ki bu konunun ne zaman sonuçlanacağına dair herhangi bir işaret veremiyorum.
More Sentences
|
General |
|
9 |
General |
uzay ve zaman |
space and time n.
|
|
There, our conventional perspectives of space and time strangely change.
Orada, uzay ve zamana dair geleneksel bakış açılarımız tuhaf bir şekilde değişiyor.
More Sentences
|
10 |
General |
zaman sınırı |
deadline n.
|
|
Tom has a deadline to meet.
Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.
More Sentences
|
11 |
General |
uzun zaman |
ages n.
|
|
I haven't done this in ages.
Bunu uzun zamandır yapmamıştım.
More Sentences
|
12 |
General |
boş zaman |
free time n.
|
|
Learning, having fun and loving one another in your free time is a pleasure.
Boş zamanlarınızda öğrenmek, eğlenmek ve birbirinizi sevmek bir zevktir.
More Sentences
|
13 |
General |
mekan ve zaman |
space and time n.
|
|
These frameworks are first and foremost uses of space and time.
Bu çerçeveler her şeyden önce mekan ve zamanın kullanımlarıdır.
More Sentences
|
14 |
General |
zaman |
tense n.
|
|
That is the wrong tense.
Bu yanlış zaman kipi.
More Sentences
|
|
15 |
General |
zaman aralığı |
time period n.
|
|
The sunlight is painful in this time period.
Güneş ışığı bu zaman aralığında acı vericidir.
More Sentences
|
16 |
General |
zaman kaybı |
waste of time n.
|
|
Under these circumstances, even if the European Parliament votes in favour this will be a complete waste of time.
Bu koşullar altında Avrupa Parlamentosu lehte oy kullansa bile bu tamamen zaman kaybı olacaktır.
More Sentences
|
17 |
General |
çok eski zaman |
time immemorial n.
|
|
Students have complained about homework assignments since time immemorial.
Öğrenciler çok eski zamanlardan beri ev ödevlerinden şikayet ederler.
More Sentences
|
18 |
General |
geçmiş zaman |
past times n.
|
|
In books lies the soul of the whole past time.
Kitaplarda bütün geçmiş zamanın ruhu yatıyor.
More Sentences
|
19 |
General |
zaman |
occasion n.
|
|
On occasions, they ask the Commission questions about issues on which we ourselves have to decide.
Zaman zaman Komisyon'a, bizim karar vermemiz gereken konularla ilgili sorular soruyorlar.
More Sentences
|
20 |
General |
zaman |
age n.
|
|
It's been ages since I saw you last.
Seni son gördüğümden beri çok zaman geçti.
More Sentences
|
21 |
General |
zaman |
period n.
|
|
The students' lunch period is from twelve to one.
Öğrencilerin öğlen yemeği zamanı saat on ikiden saat bire kadardır.
More Sentences
|
22 |
General |
zaman sınırı |
time limit n.
|
|
We have also abandoned the idea of a time limit and have therefore almost totally accepted the Council's position.
Ayrıca zaman sınırı fikrinden de vazgeçtik ve bu nedenle Konsey'in tutumunu neredeyse tamamen kabul ettik.
More Sentences
|
23 |
General |
zaman meselesi |
matter of time n.
|
|
Fadil knows it's only a matter of time.
Fadıl bunun sadece bir zaman meselesi olduğunu biliyor.
More Sentences
|
24 |
General |
zaman |
when n.
|
|
Very often, when you are too hard, people will point that out.
Çoğu zaman, çok sert davrandığınızda, insanlar buna dikkat çekecektir.
More Sentences
|
25 |
General |
zaman |
hour n.
|
|
It's rush hour.
Trafiğin en yoğun olduğu zaman.
More Sentences
|
26 |
General |
içinde bulunduğumuz zaman |
the present n.
|
|
The present time demands continuity in the midst of change.
İçinde bulunduğumuz zaman, değişimin ortasında süreklilik gerektirmektedir.
More Sentences
|
27 |
General |
zaman |
while n.
|
|
This is quite a while ago now.
Bu oldukça uzun bir zaman önceydi.
More Sentences
|
28 |
General |
şimdiki zaman |
present tense n.
|
|
This sentence is in the present tense.
Bu cümle şimdiki zamanda.
More Sentences
|
29 |
General |
zaman |
day n.
|
|
This is a consensus that does not just last for eight days, but one that must be made to work.
Bu sadece sekiz gün süren bir uzlaşma değil, aynı zamanda çalışması gereken bir uzlaşmadır.
More Sentences
|
30 |
General |
uzun zaman |
long time n.
|
|
It is true that we sometimes take a long time to reply.
Bazen cevap vermemizin uzun zaman aldığı doğrudur.
More Sentences
|
31 |
General |
zaman baskısı |
time pressure n.
|
|
We are under enormous time pressure and have to find solutions under these conditions.
Muazzam bir zaman baskısı altındayız ve bu koşullar altında çözüm bulmak zorundayız.
More Sentences
|
32 |
General |
az zaman kaldı |
little time left n.
|
|
We have very little time left before Johannesburg.
Johannesburg'dan önce çok az zamanımız kaldı.
More Sentences
|
33 |
General |
geçmiş zaman |
preterite n.
|
|
Sometimes Tom uses the preterite incorrectly.
Bazen Tom geçmiş zamanı yanlış kullanıyor.
More Sentences
|
34 |
General |
zaman |
times n.
|
|
This absurd situation does, however, reflect the times in which we live.
Ancak bu absürt durum, içinde yaşadığımız zamanı yansıtmaktadır.
More Sentences
|
35 |
General |
kısa zaman |
short time n.
|
|
He wrote this book in a very short time, spending just two weeks working on it.
O bu kitabı onun üzerinde sadece iki hafta harcayarak çok kısa zamanda yazdı.
More Sentences
|
36 |
General |
zaman |
season n.
|
|
It is the season for organised school trips.
Organize okul gezilerinin tam zamanı.
More Sentences
|
37 |
General |
zaman farkı |
time difference n.
|
|
At the moment, the time difference between Japan and Italy is eight hours.
Şu anda Japonya ve İtalya arasındaki zaman farkı sekiz saat.
More Sentences
|
38 |
General |
boş zaman |
spare time n.
|
|
They do it in their spare time and do not get paid a penny more.
Bunu boş zamanlarında yapıyorlar ve bir kuruş fazla para almıyorlar.
More Sentences
|
39 |
General |
zaman dilimi |
timeframe n.
|
|
The timeframe plays an important role too.
Zaman dilimi de önemli bir rol oynar.
More Sentences
|
40 |
General |
zaman dilimi |
period of time n.
|
|
Monitoring over such a short period of time is incompatible with real-time analysis.
Bu kadar kısa bir zaman diliminde izleme yapmak gerçek zamanlı analizle bağdaşmaz.
More Sentences
|
41 |
General |
geçmiş zaman kipi |
preterite n.
|
|
I believe that History is not only written as a narrative using the preterite tense.
Tarihin sadece geçmiş zaman kipi kullanılarak yazılan bir anlatı olmadığına inanıyorum.
More Sentences
|
42 |
General |
zaman |
time n.
|
|
We need to invest money, time and effort in our systems of democracy and justice throughout the European Union.
Avrupa Birliği genelinde demokrasi ve adalet sistemlerimize para, zaman ve çaba yatırmamız gerekiyor.
More Sentences
|
43 |
General |
zaman aşımı |
time out n.
|
|
This is due to the servers being busy or the web browser timing out.
Bunun nedeni sunucuların meşgul olması ya da web tarayıcısının zaman aşımına uğramasıdır.
More Sentences
|
44 |
General |
esneklik (zaman vb) |
wiggle room n.
|
|
Is there any wiggle room?
Esneme payı var mı?
More Sentences
|
45 |
General |
boş zaman |
leisure n.
|
|
Making music occupies most of his leisure time.
Boş zamanlarının çoğunu müzik yaparak geçiriyor.
More Sentences
|
46 |
General |
yanlış zaman |
wrong time n.
|
|
They were in the wrong place at the wrong time and have now been branded as terrorists.
Yanlış zamanda yanlış yerdeydiler ve şimdi terörist olarak damgalandılar.
More Sentences
|
47 |
General |
çok zaman |
plenty of time n.
|
|
Plenty of time for you to meet another geriatric boy toy.
Kendine gönül eğlendirecek yaşlı bir adam bulman için daha çok zaman var.
More Sentences
|
48 |
General |
fazla zaman |
much time n.
|
|
We do not have much time left to us, and action is urgently needed.
Önümüzde fazla zaman kalmadı ve acilen harekete geçilmesi gerekiyor.
More Sentences
|
49 |
General |
zaman dilimi |
time zone n.
|
|
It's morning here in my time zone.
Benim zaman dilimimde burada sabah.
More Sentences
|
50 |
General |
zaman aralığı |
time interval n.
|
|
If you concentrate, you'll be able to finish within a shorter time interval.
Eğer konsantre olursanız, daha kısa zaman aralığında bitirebileceksiniz.
More Sentences
|
51 |
General |
zaman yolculuğu |
time travel n.
|
|
Time travel is impossible.
Zaman yolculuğu imkansız.
More Sentences
|
52 |
General |
kaybedilen zaman |
time lost n.
|
|
I need to make up the time lost.
Kaybettiğim zamanı telafi etmem gerek.
More Sentences
|
53 |
General |
doğru zaman |
right time n.
|
|
The Commission's proposal has come at exactly the right time.
Komisyonun önerisi tam da doğru zamanda geldi.
More Sentences
|
54 |
General |
tüm zaman |
whole time n.
|
|
That really has to be the sharp focus the whole time.
Bu gerçekten de tüm zaman boyunca odak noktası olmalıdır.
More Sentences
|
|
55 |
General |
bütün zaman |
whole time n.
|
|
He stayed there the whole time.
Bütün zaman orada kaldı.
More Sentences
|
56 |
General |
bunca zaman |
whole time n.
|
|
We could've been together this whole time Instead of alone.
Bunca zaman yalnız olmak yerine birlikte olabilirdik.
More Sentences
|
57 |
General |
kısıtlı zaman |
limited time n.
|
|
Unfortunately, the limited time we have available means that I can only touch on a few points.
Ne yazık ki kısıtlı zamanımız nedeniyle sadece birkaç noktaya değinmekle yetineceğim.
More Sentences
|
58 |
General |
boş zaman |
leisure time n.
|
|
She doesn't seem to know what to do with her leisure time.
O, boş zamanında ne yapacağını biliyor gibi görünmüyor.
More Sentences
|
59 |
General |
zaman kaybı |
loss of time n.
|
|
There is no graver loss than the loss of time.
Zaman kaybından daha büyük bir kayıp yoktur.
More Sentences
|
60 |
General |
bol zaman |
plenty of time n.
|
|
We have plenty of time for all that.
Bizim bütün bunlar için bol zamanımız var.
More Sentences
|
61 |
General |
uygun bir zaman |
a convenient time n.
|
|
Mary was annoyed when Tom turned up unannounced, because it wasn't a convenient time for her.
Tom habersiz döndüğünde Mary rahatsız oldu, çünkü onun için uygun bir zaman değildi.
More Sentences
|
62 |
General |
zaman yetersizliği |
lack of time n.
|
|
I asked for the floor yesterday, but my request was refused due to a lack of time.
Dün söz istemiştim, ancak zaman yetersizliği nedeniyle talebim reddedildi.
More Sentences
|
63 |
General |
zaman testi |
test of time n.
|
|
In our opinion, such an attitude is not conducive to a transport system that can stand the test of time.
Bize göre böyle bir tutum, zamanın testine dayanabilecek bir ulaşım sistemi için elverişli değildir.
More Sentences
|
64 |
General |
uygun zaman |
appropriate time n.
|
|
That will be the appropriate time to make any changes to the list of projects or the funding conditions.
Bu, proje listesinde ya da finansman koşullarında herhangi bir değişiklik yapmak için uygun zaman olacaktır.
More Sentences
|
65 |
General |
bol zaman |
ample time n.
|
|
Why do you keep saying there's ample time?
Niçin bol zaman olduğunu söylemeyi sürdürüyorsun?
More Sentences
|
66 |
General |
zaman geçmesi |
passing of time n.
|
|
I reflected that, with the passing of time, young people and workers become pensioners if they are lucky.
Zaman geçtikçe gençlerin ve çalışanların şanslı iseler emekli olduklarını düşündüm.
More Sentences
|
67 |
General |
boş zaman aktivitesi |
leisure n.
|
|
Sport as a leisure activity is a luxury for some people, for some women I should say.
Boş zaman aktivitesi olarak spor bazı insanlar, özellikle bazı kadınlar için bir lükstür.
More Sentences
|
68 |
General |
zaman yolculuğu |
travelling through time n.
|
|
The Doctor travels through time and space.
Doktor, uzay ve zamanda yolculuk yapar.
More Sentences
|
69 |
General |
zaman dilimi |
time period n.
|
|
The sunlight is painful in this time period.
Güneş ışığı bu zaman diliminde acı veriyor.
More Sentences
|
70 |
General |
yeterli zaman |
enough time n.
|
|
We therefore do have enough time.
Bu nedenle yeterli zamanımız var.
More Sentences
|
71 |
General |
yeterince zaman |
enough time n.
|
|
We just don't have enough time.
Yeterince zamanımız yok ki.
More Sentences
|
Common Usage |
|
72 |
Common Usage |
zaman aşımı |
time-out n.
|
|
73 |
Common Usage |
boş (zaman) |
spare adj.
|
|
74 |
Common Usage |
ne zaman? |
when? adv.
|
|
General |
|
75 |
General |
anımsanamayacak kadar eski zaman |
time immemorial n.
|
|
76 |
General |
jeolojik zaman |
geological time n.
|
|
77 |
General |
ortalama zaman saati |
mean time clock n.
|
|
78 |
General |
boş zaman etkinlikleri |
spare time activities n.
|
|
79 |
General |
günlük zaman |
civil time n.
|
|
80 |
General |
evrensel zaman |
universal time n.
|
|
81 |
General |
zaman |
cycle n.
|
|
82 |
General |
zaman adamı |
trimmer n.
|
|
83 |
General |
önceki geçmiş zaman |
pluperfect tense n.
|
|
84 |
General |
gelecek zaman |
future n.
|
|
85 |
General |
arızalar arası ortalama zaman |
meantime between failures n.
|
|
86 |
General |
geçmiş zaman |
past n.
|
|
87 |
General |
yıldızların görünen hareketleri esas alınarak ölçülen zaman |
sidereal time n.
|
|
88 |
General |
sıkıntılı zaman |
rainy day n.
|
|
89 |
General |
tarihsel zaman |
historical time n.
|
|
90 |
General |
her zaman cevap veren imdat telefonu |
hot line n.
|
|
91 |
General |
çok uzun zaman |
eon n.
|
|
92 |
General |
çok uzun zaman |
blue moon n.
|
|
93 |
General |
güneş doğduğu zaman |
sunup n.
|
|
94 |
General |
uygun zaman |
leisure n.
|
|
95 |
General |
zaman ölçer |
timer n.
|
|
96 |
General |
mişli geçmiş zaman |
pluperfect n.
|
|
97 |
General |
en parlak zaman |
pride n.
|
|
98 |
General |
ahir zaman |
end of the world n.
|
|
99 |
General |
zaman |
epoch n.
|
|
100 |
General |
zaman kaydedici |
chronograph n.
|
|
101 |
General |
geçmiş zaman |
preterit n.
|
|
102 |
General |
aynı rota üzerinde yol alan gemi tren gibi taşıtların seferleri arasındaki zaman |
headway n.
|
|
103 |
General |
zaman birimi |
time unit n.
|
|
104 |
General |
şimdiki zaman |
nowadays n.
|
|
105 |
General |
zaman |
sands n.
|
|
106 |
General |
ahir zaman |
doomsday n.
|
|
107 |
General |
zaman hakemi |
timekeeper n.
|
|
108 |
General |
geçmiş zaman |
eld n.
|
|
109 |
General |
zaman aşımı |
timeout n.
|
|
110 |
General |
zaman süreci |
time span n.
|
|
111 |
General |
iyi veya zevkli zaman geçirme |
whiling n.
|
|
112 |
General |
esnek zaman |
flexitime n.
|
|
113 |
General |
hayli uzun zaman |
a good long time n.
|
|
114 |
General |
boş zaman faaliyetleri |
free time occupation n.
|
|
115 |
General |
yerel zaman |
local time n.
|
|
116 |
General |
zaman ötesi olma |
timelessness n.
|
|
117 |
General |
dördüncü zaman |
quaternary period n.
|
|
118 |
General |
zaman üstü |
timelessness n.
|
|
119 |
General |
geçme (zaman) |
lapse n.
|
|
120 |
General |
safran örtü ile örtünen ve nefsine çoğu zaman ileri derecede zorluk çektiren hintli duacı |
sadhu n.
|
|
121 |
General |
zaman kazandırıcı |
time saving n.
|
|
122 |
General |
bir kimsenin etkili olduğu zaman |
floruit n.
|
|
123 |
General |
şimdiki zaman |
present time n.
|
|
124 |
General |
uygun zaman |
occasion n.
|
|
125 |
General |
zaman cetveli faktörü |
time scale factor n.
|
|
126 |
General |
kar ve buzların erimeye başladığı zaman |
thaw n.
|
|
127 |
General |
belirsiz geçmiş zaman |
reported past n.
|
|
128 |
General |
mişli geçmiş zaman |
past perfect n.
|
|
129 |
General |
zaman |
bout n.
|
|
130 |
General |
önceki geçmiş zaman |
pluperfect n.
|
|
131 |
General |
kaynak zaman fonksiyonu |
source time function n.
|
|
132 |
General |
zaman meselesi |
a question of time n.
|
|
133 |
General |
her zaman hissedilme durumu |
pervasiveness n.
|
|
134 |
General |
her zaman birinin üzerinde taşınan faydalı bir şey |
vade mecum n.
|
|
135 |
General |
oniki saatlik zaman |
twelve hour clock n.
|
|
136 |
General |
uygun zaman |
psychologic moment n.
|
|
137 |
General |
gizli zaman |
latent period n.
|
|
138 |
General |
şimdiki zaman |
nonce n.
|
|
139 |
General |
esnek zaman |
flexible time n.
|
|
140 |
General |
geçmiş zaman kipi |
preterit n.
|
|
141 |
General |
arıza arası ortalama zaman |
mean time between failure n.
|
|
142 |
General |
aynı zaman diliminde olma |
contemporization n.
|
|
143 |
General |
zaman bölüşümü |
timesharing n.
|
|
144 |
General |
uygun zaman |
time n.
|
|
145 |
General |
geçmiş zaman |
lang syne n.
|
|
146 |
General |
en güzel zaman |
prime n.
|
|
147 |
General |
zaman |
interval n.
|
|
148 |
General |
güneş battığı zaman |
sundown n.
|
|
149 |
General |
kısa zaman aralığı |
whipstitch n.
|
|
150 |
General |
zaman israfı |
dissipation of time n.
|
|
151 |
General |
şimdiki zaman |
present n.
|
|
152 |
General |
zaman |
juncture n.
|
|
153 |
General |
boş zaman uğraşısı |
spare time activity n.
|
|
154 |
General |
zaman aşımı |
lapse n.
|
|
155 |
General |
tropik bölgelerde zaman zaman bulutsuz gökyüzünden düşen ince yağmur |
serein n.
|
|
156 |
General |
zaman dışı |
time out n.
|
|
157 |
General |
geçme (zaman) |
lapsing n.
|
|
158 |
General |
zaman cetveli |
time scale n.
|
|
159 |
General |
24 saatlik zaman biçimi |
24 hour clock n.
|
|
160 |
General |
boş zaman faaliyeti |
leisure n.
|
|
161 |
General |
12 saatlik zaman |
twelve hour clock n.
|
|
162 |
General |
tartışılabilir zaman |
debatable time n.
|
|
163 |
General |
zaman geçme |
lapse n.
|
|
164 |
General |
eski zaman |
antiquity n.
|
|
165 |
General |
zaman |
tide n.
|
|
166 |
General |
şimdiki zaman |
present continuous tense n.
|
|
167 |
General |
belli zaman dilimlerine ayrılmış program |
timetable n.
|
|
168 |
General |
zaman kaybı |
leeway n.
|
|
169 |
General |
12 saatlik zaman biçimi |
12 hour time format n.
|
|
170 |
General |
24 saatlik zaman biçimi |
24 hour time format n.
|
|
171 |
General |
doğada geçirilen zaman |
green time n.
|
|
172 |
General |
çok uzun veya sonsuz zaman |
eon n.
|
|
173 |
General |
zaman kaydedici |
timekeeper n.
|
|
174 |
General |
zaman kuşağı |
time zone n.
|
|
175 |
General |
zaman israfı |
time wasting n.
|
|
176 |
General |
vaziyet zaman |
juncture n.
|
|
177 |
General |
kritik zaman |
crunch time n.
|
|
178 |
General |
geçen zaman |
elapse n.
|
|
179 |
General |
eski zaman |
yore n.
|
|
180 |
General |
harcanılan zaman |
spend time n.
|
|
181 |
General |
güneş doğduğu zaman |
sunrise n.
|
|
182 |
General |
iş gününde trafiğin en yoğun olduğu zaman |
rush hour n.
|
|
183 |
General |
açık havada çalan müzik topluluklarına özgü ve çoğu zaman üstü kapalı platform |
bandstand n.
|
|
184 |
General |
geçmiş zaman öneki |
augment n.
|
|
185 |
General |
zaman |
reign n.
|
|
186 |
General |
gelmeyecek zaman |
greek calends n.
|
|
187 |
General |
zaman ölçümleri |
time measurements n.
|
|
188 |
General |
ortalama serbest zaman |
mean free time n.
|
|
189 |
General |
kısa zaman |
jiffy n.
|
|
190 |
General |
zaman |
father time n.
|
|
191 |
General |
ortalama zaman |
mean time n.
|
|
192 |
General |
geniş zaman ortacı |
present participle n.
|
|
193 |
General |
hayatın ilk belirdiği zaman |
proterozoic n.
|
|
194 |
General |
zaman etüdü |
time study n.
|
|
195 |
General |
çoğu zaman taşkına uğrayan düşük rakımlı topraklar |
marsh n.
|
|
196 |
General |
zaman |
era n.
|
|
197 |
General |
zaman ulaştırmalı |
timeliness n.
|
|
198 |
General |
üçüncü zaman |
tertiary n.
|
|
199 |
General |
zaman kaydetme |
timekeeping n.
|
|
200 |
General |
zaman ölçme bilimi |
horology n.
|
|
201 |
General |
zaman öldüren kimse |
dallier n.
|
|
202 |
General |
12 saatlik zaman biçimi |
12 hour clock n.
|
|
203 |
General |
gece yarısından sonraki zaman |
the wee hours n.
|
|
204 |
General |
uzun bir uçak yolculuğundan sonra zaman farkından doğan uyku düzensizliği, yorgunluk vb |
jet lag n.
|
|
205 |
General |
irfan özellikle eski zaman bilgileri |
lore n.
|
|
206 |
General |
zaman tablosu |
time table n.
|
|
207 |
General |
astronomik zaman |
astronomical time n.
|
|
208 |
General |
en yoğun zaman |
peak time n.
|
|
209 |
General |
zaman fasılası |
time interval n.
|
|
210 |
General |
boş zaman etkinliği |
recreation n.
|
|
211 |
General |
boşa giden zaman |
idle time n.
|
|
212 |
General |
geçen zaman |
elapsed time n.
|
|
213 |
General |
zaman tutan kimse |
timekeeper n.
|
|
214 |
General |
zaman göstergesi |
timekeeper n.
|
|
215 |
General |
zaman aralığı |
time slot n.
|
|
216 |
General |
zaman meselesi |
a matter of time n.
|
|
217 |
General |
zaman planı |
schedule n.
|
|
218 |
General |
zaman aralığı |
interval n.
|
|
219 |
General |
zaman kazandıran şey |
timesaver n.
|
|
220 |
General |
oturduğu zaman kısa görünen kişi |
hypermorph n.
|
|
221 |
General |
ahir zaman |
end of life n.
|
|
222 |
General |
zaman ölçer |
horologe n.
|
|
223 |
General |
bir hayli zaman |
plenty of time n.
|
|
224 |
General |
zaman tüneli |
time tunnel n.
|
|
225 |
General |
zaman etkisi |
time effect n.
|
|
226 |
General |
zaman acımasızca geçiyor |
time is ticking away n.
|
|
227 |
General |
sair zaman |
other time n.
|
|
228 |
General |
yeterli zaman |
plenty of time n.
|
|
229 |
General |
en uygun zaman |
high time n.
|
|
230 |
General |
fazla zaman |
plenty of time n.
|
|
231 |
General |
uygun zaman |
psychological moment n.
|
|
232 |
General |
zaman çizelgesi |
timesheet n.
|
|
233 |
General |
zaman periyodu |
the period between n.
|
|
234 |
General |
zaman periyodu |
period of time n.
|
|
235 |
General |
zaman periyodu |
time period n.
|
|
236 |
General |
satılık ya da kiralık bir mekanın insanların görüşüne açık olduğu zaman aralığı |
open house n.
|
|
237 |
General |
saati ileri alarak zaman kazanma |
daylight saving time n.
|
|
238 |
General |
zaman |
duration n.
|
|
239 |
General |
en yakın zaman |
soonest time n.
|
|
240 |
General |
hoş zaman |
good-time n.
|
|
241 |
General |
boş zaman |
free-spare time n.
|
|
242 |
General |
kesikli zaman sistemleri |
discrete-time systems n.
|
|
243 |
General |
iyi zaman |
good-time n.
|
|
244 |
General |
daha geç zaman süreci |
latter-day n.
|
|
245 |
General |
zaman kısıtlaması |
time-bound n.
|
|
246 |
General |
ortalama zaman saati |
mean-time clock n.
|
|
247 |
General |
zaman-mekan uzaklaşması |
time-space distanciation n.
|
|
248 |
General |
zaman-uzam uzaklaşması |
time-space distanciation n.
|
|
249 |
General |
yirmidört saatlik zaman |
twent-four hour clock n.
|
|
250 |
General |
geçmiş zaman sıfat-fiili |
past participle n.
|
|
251 |
General |
zaman serileri analizi |
time-series analysis n.
|
|
252 |
General |
kayıp zaman |
non-productive time n.
|
|
253 |
General |
adam-zaman |
person-time n.
|
|
254 |
General |
zaman alanlı analizler |
time-domain analysis n.
|
|
255 |
General |
zaman mefhumu |
matter of time n.
|
|
256 |
General |
zaman dizin |
chronology n.
|
|
257 |
General |
zaman ayırma |
devotion n.
|
|
258 |
General |
gece 12 ile öğlen 12 arasındaki zaman dilimi |
a.m. (ante meridiem) n.
|
|
259 |
General |
zaman tercihi |
time preference n.
|
|
260 |
General |
zaman kazandıran |
time saving n.
|
|
261 |
General |
zaman tüketici |
time consuming n.
|
|
262 |
General |
(zaman) geçme |
lapse n.
|
|
263 |
General |
zaman çizelgesi |
schedule n.
|
|
264 |
General |
acele veya sıkışık zaman |
rush hours n.
|
|
265 |
General |
zaman ayarlayıcı |
timer n.
|
|
266 |
General |
zaman ayarı |
timer n.
|
|
267 |
General |
serbest zaman |
leisure n.
|
|
268 |
General |
döngüsel zaman |
cyclical time n.
|
|
269 |
General |
zaman sınırlaması |
time limitation n.
|
|
270 |
General |
zaman kısıtlaması |
time limitation n.
|
|
271 |
General |
zaman ayarlı bomba |
time bomb n.
|
|
272 |
General |
en kısa zaman |
soonest time n.
|
|
273 |
General |
en kısa zaman |
shortest time n.
|
|
274 |
General |
zaman makinesi |
time machine n.
|
|
275 |
General |
zaman aralığı |
time gap n.
|
|
276 |
General |
zaman fasılası |
time gap n.
|
|
277 |
General |
zaman öldürme |
idle time n.
|
|
278 |
General |
erken zaman |
early time n.
|
|
279 |
General |
geç zaman |
late time n.
|
|
280 |
General |
mahalli vasati zaman |
local mean time n.
|
|
281 |
General |
boş zaman |
idle time n.
|
|
282 |
General |
zaman yolculuğu |
travel in time n.
|
|
283 |
General |
zaman yolculuğu |
journey through time n.
|
|
284 |
General |
zaman tasarrufu |
saving on time n.
|
|
285 |
General |
zaman tasarrufu |
saving of time n.
|
|
286 |
General |
kalan zaman |
remaining time n.
|
|
287 |
General |
yoğun olmayan zaman |
off-peak time n.
|
|
288 |
General |
boş zaman aktiviteleri |
spare time activities n.
|
|
289 |
General |
işten arta kalan zaman |
spare time n.
|
|
290 |
General |
işten arta kalan zaman |
leisure time n.
|
|
291 |
General |
uzun zaman |
extended period of time n.
|
|
292 |
General |
köpek ve kurt arasındaki zaman |
time between dog and wolf n.
|
|
293 |
General |
belli zaman periyodu |
a certain time period n.
|
|
294 |
General |
belli zaman periyodu |
a certain time of period n.
|
|
295 |
General |
gelecek zaman |
future time n.
|
|
296 |
General |
büyük zaman kaybı |
a great loss of time n.
|
|
297 |
General |
büyük zaman kaybı |
a great waste of time n.
|
|
298 |
General |
uygun bir zaman |
a suitable time n.
|
|
299 |
General |
harcanan emek ve zaman |
the effort and time spent n.
|
|
300 |
General |
geçmişte bir zaman |
a time in the past n.
|
|
301 |
General |
elverişli zaman |
opportunity n.
|
|
302 |
General |
yetersiz zaman |
insufficient time n.
|
|
303 |
General |
zaman yetersizliği |
insufficient time n.
|
|
304 |
General |
zaman penceresi |
time window n.
|
|
305 |
General |
kişinin kendine ayırdığı zaman |
me-time n.
|
|
306 |
General |
birlikte/beraber geçirilen zaman |
face time n.
|
|
307 |
General |
fazla mesai ile harcanan zaman |
face time n.
|
|
308 |
General |
boş zaman faaliyetleri |
spare time activities n.
|
|
309 |
General |
boş zaman faaliyetleri |
leisure time activities n.
|
|
310 |
General |
zaman sınırlı proje |
time-limited project n.
|
|
311 |
General |
zaman kaybı |
time-sink n.
|
|
312 |
General |
zaman kaybı |
timesink n.
|
|
313 |
General |
zaman kaybı |
time drain n.
|
|
314 |
General |
zaman alan (faaliyet) |
time drain n.
|
|
315 |
General |
boş zaman yatçılığı |
leisure yachting n.
|
|
316 |
General |
(disneyland vb gibi) park/oyun alanı gibi insanların boş zaman etkinliklerine cevap veren alanların ticarileşmesi |
commercialization of leisure n.
|
|
317 |
General |
yerel zaman dilimi |
local time zone n.
|
|
318 |
General |
makul miktarda zaman |
a fair amount of time n.
|
|
319 |
General |
makul bir zaman |
a fair amount of time n.
|
|
320 |
General |
olunan zaman veya mekandan farklı bir zamanı ve mekanı işleyen bir eser karşısında anlatılan yerde veya zamanda olunmadığının bilinmesine rağmen okurun istemli bir şekilde kendisini orada ve o anda imiş gibi hissederek eseri anlamaya çalışması |
the willing suspension of disbelief n.
|
|
321 |
General |
zaman boyutu |
time dimension n.
|
|
322 |
General |
zaman algısı |
time perception n.
|
|
323 |
General |
zor zaman |
difficult time n.
|
|
324 |
General |
zaman kumları |
sands of time n.
|
|
325 |
General |
zaman ölçeği |
chronograph n.
|
|
326 |
General |
zaman kapsülü |
time capsule n.
|
|
327 |
General |
bir şeyi yapmak için elverişli zaman bölümü |
window n.
|
|
328 |
General |
uzun zaman yasaklanmış ziyaret |
long-banned visit n.
|
|
329 |
General |
zaman bağlacı |
time conjunction n.
|
|
330 |
General |
esnek zaman |
flextime n.
|
|
331 |
General |
aynı zaman diliminde olma |
contemporisation n.
|
|
332 |
General |
zaman-mekan ikilisinin tanımlanma ve edebiyatta sunulma biçimi |
chronotope n.
|
|
333 |
General |
zaman dilimi |
period n.
|
|
334 |
General |
parlaklığı zaman içinde değişen yıldız |
cepheid variable n.
|
|
335 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
extinction event n.
|
|
336 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
extinction-level event (ele) n.
|
|
337 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
mass extinction n.
|
|
338 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
biotic crisis n.
|
|
339 |
General |
zaman içinde elde edilen tecrübeler |
experiences gained/acquired over time n.
|
|
340 |
General |
çok zaman |
ample time n.
|
|
341 |
General |
shall yardımcı fiilinin geçmiş zaman kipinde ikinci tekil şahsı |
should n.
|
|
342 |
General |
zaman lordu |
time lord n.
|
|
343 |
General |
merkezi standart zaman |
central standard time (cst) n.
|
|
344 |
General |
iyi zaman |
good time n.
|
|
345 |
General |
zaman kısıtı |
time constraint n.
|
|
346 |
General |
kesin zaman |
exact time n.
|
|
347 |
General |
bir tv dizisinin bölümlerini art arda ve kısa zaman içinde izleme |
binge-watching n.
|
|
348 |
General |
zaman planı |
time plan n.
|
|
349 |
General |
zaman cümleciği |
time clause n.
|
|
350 |
General |
zaman sıkıntısı |
lack of time n.
|
|
351 |
General |
zaman sıkıntısı |
shortage of time n.
|
|
352 |
General |
okul dışı zaman |
out of school time n.
|
|
353 |
General |
kimin ne zaman öleceğine dair tahminlerde bulunulan bir oyun |
dead pool n.
|
|
354 |
General |
kimin ne zaman öleceğine dair tahminlerde bulunulan bir oyun |
death pool n.
|
|
355 |
General |
geçmişte devam eden zaman |
past continuous tense n.
|
|
356 |
General |
genel zaman çizelgesi |
general time schedule n.
|
|
357 |
General |
zaman dilimi |
episode n.
|
|
358 |
General |
serbest zaman aktivitesi |
leisure n.
|
|
359 |
General |
zaman kıtlığı |
shortage of time n.
|
|
360 |
General |
boşa zaman harcama |
timewasting n.
|
|
361 |
General |
zaman harcama |
timewasting n.
|
|
362 |
General |
boşa zaman harcama |
time-wasting n.
|
|
363 |
General |
zaman harcama |
time-wasting n.
|
|
364 |
General |
mezozoik zaman |
mesozoic time n.
|
|
365 |
General |
zaman ifadeleri |
time expressions n.
|
|
366 |
General |
zaman aralığı |
time window n.
|
|
367 |
General |
zaman aralığı |
window of a time n.
|
|
368 |
General |
zaman ifadeleri |
time expressions n.
|
|
369 |
General |
zaman süresi |
time duration n.
|
|
370 |
General |
eş güdümlü evrensel zaman |
coordinated universal time n.
|
|
371 |
General |
zaman sınırlaması |
timeboxing n.
|
|
372 |
General |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
binge-watching n.
|
|
373 |
General |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
binge-viewing n.
|
|
374 |
General |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
marathon-viewing n.
|
|
375 |
General |
kişisel zaman |
personal time n.
|
|
376 |
General |
(zaman) akış |
process n.
|
|
377 |
General |
(zaman) ilerleyiş |
process n.
|
|
378 |
General |
(zaman) geçme |
process n.
|
|
379 |
General |
zaman bilimi |
horology n.
|
|
380 |
General |
zaman akışı |
race n.
|
|
381 |
General |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma |
calendarization n.
|
|
382 |
General |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma |
calendarisation n.
|
|
383 |
General |
masalsı güzellik, huzur ve aydınlanmayı temsil eden yer ya da zaman |
camelot n.
|
|
384 |
General |
aynı zaman diliminde art arda olayların yaşanması |
rash n.
|
|
385 |
General |
önceki zaman ya da mekandan aktarılmış olan |
carryover n.
|
|
386 |
General |
şimdiye çok yakın zaman dilimi |
recency n.
|
|
387 |
General |
şimdiye çok yakın zaman dilimi |
recentness n.
|
|
388 |
General |
standart zaman |
central time n.
|
|
389 |
General |
merkezi standart zaman |
central time n.
|
|
390 |
General |
belli bir zaman aralığında kaydolmuş kişiler |
registration n.
|
|
391 |
General |
uyku zaman |
night n.
|
|
392 |
General |
eski roma ve doğu hesaplarına göre saat dokuza denk gelen kanonik zaman |
noon [obsolete] n.
|
|
393 |
General |
şimdiki zaman |
now n.
|
|
394 |
General |
zaman kazanmaya çalışan kimse |
temporiser n.
|
|
395 |
General |
zaman kazanmaya çalışan kimse |
temporizer n.
|
|
396 |
General |
zaman kazanmaya çalışan kimse |
temporist [obsolete] n.
|
|
397 |
General |
bir karar ya da eylem için uygun zaman |
kairos n.
|
|
398 |
General |
kartın iki tarafındaki resimlerin, kart hızla döndürüldüğü zaman birleştiği oyuncak |
thaumatrope n.
|
|
399 |
General |
kasım ayından ocak ayının başına kadar geçen, birçok tatilin kutlandığı zaman aralığı |
the holidays [usa] n.
|
|
400 |
General |
kasım ayından ocak ayının başına kadar geçen, birçok tatilin kutlandığı zaman aralığı |
the holiday season [usa] n.
|
|
401 |
General |
geçmişte belirli bir zaman |
thenness n.
|
|
402 |
General |
her zaman |
the whole time [brit] n.
|
|
403 |
General |
üzerinde anlaşmaya varılan zaman |
the appointed hour n.
|
|
404 |
General |
sözleşilen zaman |
the appointed hour n.
|
|
405 |
General |
münasip zaman |
tide n.
|
|
406 |
General |
birlikte boş zaman değerlendirilen kişi |
time killer n.
|
|
407 |
General |
zaman çizelgesi |
time line n.
|
|
408 |
General |
zaman akışında anormallik |
time warp n.
|
|
409 |
General |
zaman süreci |
timespan n.
|
|
410 |
General |
zaman kaybı |
time-waster n.
|
|
411 |
General |
zaman kapsülüne benzeyen şey |
time capsule n.
|
|
412 |
General |
zaman öldürme |
time killing n.
|
|
413 |
General |
boş zaman geçirme |
toying n.
|
|
414 |
General |
zaman öldürme |
trifling n.
|
|
415 |
General |
çok fazla boş zaman |
a lot of free time n.
|
|
416 |
General |
çok boş zaman |
a lot of free time n.
|
|
417 |
General |
mutlak zaman |
absolute time n.
|
|
418 |
General |
yerel standartlardan bağımsız zaman |
absolute time n.
|
|
419 |
General |
uzun zaman önce yaşamış kimse |
ancient n.
|
|
420 |
General |
verimsiz zaman |
non-productive time n.
|
|
421 |
General |
en geç zaman |
eleventh hour n.
|
|
422 |
General |
eklenmiş zaman |
embolism n.
|
|
423 |
General |
ekli zaman |
embolism n.
|
|
424 |
General |
öğleden gün batımına dek geçen zaman |
underntime n.
|
|
425 |
General |
kısa zaman birimi |
beat n.
|
|
426 |
General |
boşa harcanan zaman |
vanity [obsolete] n.
|
|
427 |
General |
saatin 00:00'ı gösterdiği zaman |
zero hour n.
|
|
428 |
General |
geçen zaman |
lapse n.
|
|
429 |
General |
boş zaman |
vacancy n.
|
|
430 |
General |
keyifli zaman |
barney n.
|
|
431 |
General |
yanlış zaman |
untime [obsolete] n.
|
|
432 |
General |
uygunsuz zaman |
untime [obsolete] n.
|
|
433 |
General |
çok kısa zaman |
jiff n.
|
|
434 |
General |
çok kısa zaman |
crack n.
|
|
435 |
General |
sonraki zaman |
evening n.
|
|
436 |
General |
çok kısa zaman |
eyeblink n.
|
|
437 |
General |
çok kısa zaman |
eyewink n.
|
|
438 |
General |
göz açıp kapayana kadar geçen zaman |
eyewink n.
|
|
439 |
General |
eski zaman bilgileri |
lare n.
|
|
440 |
General |
belirli bir zaman diliminde boş olan veya kiralanmamış tüm kiralık birimlerin yüzdesi |
vacancy rate n.
|
|
441 |
General |
kişiyi zaman zaman etkisi altına alan şey |
visitant n.
|
|
442 |
General |
zaman aralığı |
betweentime n.
|
|
443 |
General |
kaliteli zaman |
quality time n.
|
|
444 |
General |
kısa zaman |
little n.
|
|
445 |
General |
tam zaman |
bit [scotland] n.
|
|
446 |
General |
yedek zaman |
leeway n.
|
|
447 |
General |
gelecekte belirsiz bir zaman |
mañana n.
|
|
448 |
General |
zaman |
whet n.
|
|
449 |
General |
kısa zaman |
while n.
|
|
450 |
General |
(bir eylemin gerçekleştirilmesi için) gerekli zaman dilimi |
while n.
|
|
451 |
General |
(bir eylem için) harcanan çaba ve zaman |
while n.
|
|
452 |
General |
ahir zaman |
end time n.
|
|
453 |
General |
kötü şeylerin gerçekleşebileceği kısa zaman dilimi |
mauvais quart d'heure [france] n.
|
|
454 |
General |
en büyük gelişimin yaşandığı zaman dilimi |
max n.
|
|
455 |
General |
rahatlamak ve hoşlandığı şeyleri yapmak için kişinin kendine ayırdığı zaman |
me time n.
|
|
456 |
General |
geçmiş olayların hatırlanabileceği veya hatırlandığı zaman zarfı |
memory n.
|
|
457 |
General |
hafızanın kapsadığı zaman dilimi |
memory n.
|
|
458 |
General |
uzunluk, kütle ve zaman birimi olan metre, kilogram ve saniye kullanan bir metrik birim sistemi |
metre-kilogram-second n.
|
|
459 |
General |
uzunluk, kütle ve zaman birimi olan metre, kilogram ve saniye kullanan bir metrik birim sistemi |
mks units n.
|
|
460 |
General |
çok kısa zaman aralıklarını ölçen bir alet |
microchronometer n.
|
|
461 |
General |
çok küçük zaman dilimlerini ölçen bir cihaz |
micronometer n.
|
|
462 |
General |
çok kısa zaman aralığı |
microtime n.
|
|
463 |
General |
öğleden sonra saat 2 ile 4 arasındaki zaman dilimi |
midafternoon n.
|
|
464 |
General |
aralığın orta noktası (mesafe veya zaman) |
midrange n.
|
|
465 |
General |
incil'de bahsi geçen, isa'nın dünyaya hükmedeceği 1000 yıllık zaman dilimi |
millennium n.
|
|
466 |
General |
erdem, mutluluk veya mükemmel yönetimin insan varlığının sorun ve kusurlarına galip geleceği zaman dilimi |
millennium n.
|
|
467 |
General |
mevcut zaman |
here n.
|
|
468 |
General |
bu zaman |
here n.
|
|
469 |
General |
kısa fakat tanımlanmamış zaman dilimi |
minute n.
|
|
470 |
General |
zaman |
bout [dialect] [uk] n.
|
|
471 |
General |
bu zaman |
hir n.
|
|
472 |
General |
iyi zaman |
holiday n.
|
|
473 |
General |
zaman çizelgesi |
horary n.
|
|
474 |
General |
zaman ölçüm aletleri üreten kimse |
horographer n.
|
|
475 |
General |
zaman ölçüm aletleri üretme sanatı |
horography n.
|
|
476 |
General |
(güneş saati veya eski bir pandüllü saat gibi) ilk veya ilkel zaman ölçüm cihazı |
horologe n.
|
|
477 |
General |
zaman ölçüm biliminde yetkin kimse |
horologer n.
|
|
478 |
General |
zaman ölçüm biliminde yetkin kimse |
horologist n.
|
|
479 |
General |
(saat veya güneş saati gibi) zaman ölçüm aleti |
horologium n.
|
|
480 |
General |
zaman ölçüm aleti |
horology n.
|
|
481 |
General |
zaman ölçüm aleti |
horometer n.
|
|
482 |
General |
saatlik zaman ölçüm uygulaması |
horometry n.
|
|
483 |
General |
zaman ölçme aleti |
horometry n.
|
|
484 |
General |
ay'ın evrelerinin tamamlanma süresine eşdeğer bir zaman birimi |
month n.
|
|
485 |
General |
30 güne eşdeğer bir zaman birimi |
month n.
|
|
486 |
General |
4 haftaya eşdeğer bir zaman birimi |
month n.
|
|
487 |
General |
çok uzun zaman |
month of sundays n.
|
|
488 |
General |
şafak ile öğle arasındaki zaman dilimi |
morning time n.
|
|
489 |
General |
zaman yolcusu |
revenant n.
|
|
490 |
General |
kısa zaman öncesi |
yesteryear n.
|
|
491 |
General |
kötü yönetilmiş enerji ve zaman |
lost motion n.
|
|
492 |
General |
beş yıllık zaman dilimi |
lustra n.
|
|
493 |
General |
berbat bir zaman |
an awful time n.
|
|
494 |
General |
boşa zaman kaybettiren prosedür |
bureaucratic procedure n.
|
|
495 |
General |
kum saatini veya yarım saatlik kum saatini boşaltmak için gereken zaman |
glass n.
|
|
496 |
General |
aylaklık ederek geçirilen zaman |
loaf n.
|
|
497 |
General |
boş gezerek geçirilen zaman |
loaf n.
|
|
498 |
General |
gelecekte bir zaman |
by-and-by n.
|
|
499 |
General |
bir şeyin meydana geldiği belirli zaman |
occasion n.
|
|
500 |
General |
zaman aralığı |
delay n.
|
|