zaman zaman - Türkisch Englisch Wörterbuch

zaman zaman

Bedeutungen von dem Begriff "zaman zaman" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 26 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
zaman zaman at times adv.
The reform of the common fisheries policy has made some at times majestic waves of argument.
Ortak balıkçılık politikası reformu zaman zaman görkemli tartışma dalgalarına yol açmıştır.

More Sentences
zaman zaman now and again adv.
In my opinion, we, too, make mistakes every now and again.
Bence biz de zaman zaman hatalar yapıyoruz.

More Sentences
zaman zaman occasionally adv.
However, occasionally we have strayed from the subject.
Ancak zaman zaman konunun dışına çıktık.

More Sentences
zaman zaman now and then adv.
Tom hears from Mary every now and then.
Tom zaman zaman Mary'den haber alır.

More Sentences
zaman zaman on occasion adv.
They have on occasion shown eye-witness accounts to be totally unreliable.
Zaman zaman görgü tanıklarının ifadelerinin tamamen güvenilmez olduğunu gösterdiler.

More Sentences
zaman zaman here and there adv.
Problems have already cropped up here and there in the meantime, but have always been very quickly resolved.
Bu süre zarfında zaman zaman sorunlar ortaya çıkmış, ancak her zaman çok hızlı bir şekilde çözülmüştür.

More Sentences
Trade/Economic
zaman zaman at times expr.
This process seems contradictory at times.
Bu süreç zaman zaman çelişkili görünüyor.

More Sentences
General
zaman zaman from time to time adv.
zaman zaman off and on adv.
zaman zaman betimes adv.
zaman zaman at intervals adv.
zaman zaman time to time adv.
zaman zaman ever and anon adv.
zaman zaman whiles adv.
zaman zaman whiles [scotland] adv.
zaman zaman once and again adv.
zaman zaman somewhen adv.
zaman zaman still an end [obsolete] adv.
zaman zaman still and anon [obsolete] adv.
Phrases
zaman zaman at one time or another expr.
Colloquial
zaman zaman ever and again adv.
zaman zaman every now and then/again adv.
zaman zaman ever and again/anon expr.
zaman zaman on again expr.
Idioms
zaman zaman now and anon [old-fashioned] adv.
Archaic
zaman zaman somewhile adv.

Bedeutungen, die der Begriff "zaman zaman" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
zaman date n.
On what date did your last period start?
En son ne zaman regl oldunuz?

More Sentences
uygun zaman convenience n.
Please do the work at your own convenience.
Lütfen bu işi kendi uygun zamanınızda yapın.

More Sentences
şimdiki zaman present n.
There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
Geçmiş ya da gelecek yoktur; her şey sonsuz bir şimdiki zamanda akar.

More Sentences
zaman time n.
This is the time to speed up the establishment of a permanent international criminal court.
Kalıcı bir uluslararası ceza mahkemesinin kurulmasını hızlandırmanın tam zamanıdır.

More Sentences
zaman kazanmak gain time v.
They are only there to gain time, to sweep the whole matter under the carpet.
Onlar sadece zaman kazanmak ve tüm meseleyi halının altına süpürmek için oradalar.

More Sentences
her zaman all the time adv.
Would this not have a better effect than tightening the standards all the time?
Bu, standartları her zaman sıkılaştırmaktan daha iyi bir etki yaratmaz mı?

More Sentences
her zaman always adv.
That is why humble fishermen have always been unwittingly engaged in sustainable development.
Bu nedenle mütevazı balıkçılar her zaman farkında olmadan sürdürülebilir kalkınmaya dahil olmuşlardır.

More Sentences
ne zaman when adv.
I cannot, unfortunately, give any indication as to when this issue will be concluded.
Ne yazık ki bu konunun ne zaman sonuçlanacağına dair herhangi bir işaret veremiyorum.

More Sentences
General
uzay ve zaman space and time n.
There, our conventional perspectives of space and time strangely change.
Orada, uzay ve zamana dair geleneksel bakış açılarımız tuhaf bir şekilde değişiyor.

More Sentences
zaman sınırı deadline n.
Tom has a deadline to meet.
Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.

More Sentences
uzun zaman ages n.
I haven't done this in ages.
Bunu uzun zamandır yapmamıştım.

More Sentences
boş zaman free time n.
Learning, having fun and loving one another in your free time is a pleasure.
Boş zamanlarınızda öğrenmek, eğlenmek ve birbirinizi sevmek bir zevktir.

More Sentences
mekan ve zaman space and time n.
These frameworks are first and foremost uses of space and time.
Bu çerçeveler her şeyden önce mekan ve zamanın kullanımlarıdır.

More Sentences
zaman tense n.
That is the wrong tense.
Bu yanlış zaman kipi.

More Sentences
zaman aralığı time period n.
The sunlight is painful in this time period.
Güneş ışığı bu zaman aralığında acı vericidir.

More Sentences
zaman kaybı waste of time n.
Under these circumstances, even if the European Parliament votes in favour this will be a complete waste of time.
Bu koşullar altında Avrupa Parlamentosu lehte oy kullansa bile bu tamamen zaman kaybı olacaktır.

More Sentences
çok eski zaman time immemorial n.
Students have complained about homework assignments since time immemorial.
Öğrenciler çok eski zamanlardan beri ev ödevlerinden şikayet ederler.

More Sentences
geçmiş zaman past times n.
In books lies the soul of the whole past time.
Kitaplarda bütün geçmiş zamanın ruhu yatıyor.

More Sentences
zaman occasion n.
On occasions, they ask the Commission questions about issues on which we ourselves have to decide.
Zaman zaman Komisyon'a, bizim karar vermemiz gereken konularla ilgili sorular soruyorlar.

More Sentences
zaman age n.
It's been ages since I saw you last.
Seni son gördüğümden beri çok zaman geçti.

More Sentences
zaman period n.
The students' lunch period is from twelve to one.
Öğrencilerin öğlen yemeği zamanı saat on ikiden saat bire kadardır.

More Sentences
zaman sınırı time limit n.
We have also abandoned the idea of a time limit and have therefore almost totally accepted the Council's position.
Ayrıca zaman sınırı fikrinden de vazgeçtik ve bu nedenle Konsey'in tutumunu neredeyse tamamen kabul ettik.

More Sentences
zaman meselesi matter of time n.
Fadil knows it's only a matter of time.
Fadıl bunun sadece bir zaman meselesi olduğunu biliyor.

More Sentences
zaman when n.
Very often, when you are too hard, people will point that out.
Çoğu zaman, çok sert davrandığınızda, insanlar buna dikkat çekecektir.

More Sentences
zaman hour n.
It's rush hour.
Trafiğin en yoğun olduğu zaman.

More Sentences
içinde bulunduğumuz zaman the present n.
The present time demands continuity in the midst of change.
İçinde bulunduğumuz zaman, değişimin ortasında süreklilik gerektirmektedir.

More Sentences
zaman while n.
This is quite a while ago now.
Bu oldukça uzun bir zaman önceydi.

More Sentences
şimdiki zaman present tense n.
This sentence is in the present tense.
Bu cümle şimdiki zamanda.

More Sentences
zaman day n.
This is a consensus that does not just last for eight days, but one that must be made to work.
Bu sadece sekiz gün süren bir uzlaşma değil, aynı zamanda çalışması gereken bir uzlaşmadır.

More Sentences
uzun zaman long time n.
It is true that we sometimes take a long time to reply.
Bazen cevap vermemizin uzun zaman aldığı doğrudur.

More Sentences
zaman baskısı time pressure n.
We are under enormous time pressure and have to find solutions under these conditions.
Muazzam bir zaman baskısı altındayız ve bu koşullar altında çözüm bulmak zorundayız.

More Sentences
az zaman kaldı little time left n.
We have very little time left before Johannesburg.
Johannesburg'dan önce çok az zamanımız kaldı.

More Sentences
geçmiş zaman preterite n.
Sometimes Tom uses the preterite incorrectly.
Bazen Tom geçmiş zamanı yanlış kullanıyor.

More Sentences
zaman times n.
This absurd situation does, however, reflect the times in which we live.
Ancak bu absürt durum, içinde yaşadığımız zamanı yansıtmaktadır.

More Sentences
kısa zaman short time n.
He wrote this book in a very short time, spending just two weeks working on it.
O bu kitabı onun üzerinde sadece iki hafta harcayarak çok kısa zamanda yazdı.

More Sentences
zaman season n.
It is the season for organised school trips.
Organize okul gezilerinin tam zamanı.

More Sentences
zaman farkı time difference n.
At the moment, the time difference between Japan and Italy is eight hours.
Şu anda Japonya ve İtalya arasındaki zaman farkı sekiz saat.

More Sentences
boş zaman spare time n.
They do it in their spare time and do not get paid a penny more.
Bunu boş zamanlarında yapıyorlar ve bir kuruş fazla para almıyorlar.

More Sentences
zaman dilimi timeframe n.
The timeframe plays an important role too.
Zaman dilimi de önemli bir rol oynar.

More Sentences
zaman dilimi period of time n.
Monitoring over such a short period of time is incompatible with real-time analysis.
Bu kadar kısa bir zaman diliminde izleme yapmak gerçek zamanlı analizle bağdaşmaz.

More Sentences
geçmiş zaman kipi preterite n.
I believe that History is not only written as a narrative using the preterite tense.
Tarihin sadece geçmiş zaman kipi kullanılarak yazılan bir anlatı olmadığına inanıyorum.

More Sentences
zaman time n.
We need to invest money, time and effort in our systems of democracy and justice throughout the European Union.
Avrupa Birliği genelinde demokrasi ve adalet sistemlerimize para, zaman ve çaba yatırmamız gerekiyor.

More Sentences
zaman aşımı time out n.
This is due to the servers being busy or the web browser timing out.
Bunun nedeni sunucuların meşgul olması ya da web tarayıcısının zaman aşımına uğramasıdır.

More Sentences
esneklik (zaman vb) wiggle room n.
Is there any wiggle room?
Esneme payı var mı?

More Sentences
boş zaman leisure n.
Making music occupies most of his leisure time.
Boş zamanlarının çoğunu müzik yaparak geçiriyor.

More Sentences
yanlış zaman wrong time n.
They were in the wrong place at the wrong time and have now been branded as terrorists.
Yanlış zamanda yanlış yerdeydiler ve şimdi terörist olarak damgalandılar.

More Sentences
çok zaman plenty of time n.
Plenty of time for you to meet another geriatric boy toy.
Kendine gönül eğlendirecek yaşlı bir adam bulman için daha çok zaman var.

More Sentences
fazla zaman much time n.
We do not have much time left to us, and action is urgently needed.
Önümüzde fazla zaman kalmadı ve acilen harekete geçilmesi gerekiyor.

More Sentences
zaman dilimi time zone n.
It's morning here in my time zone.
Benim zaman dilimimde burada sabah.

More Sentences
zaman aralığı time interval n.
If you concentrate, you'll be able to finish within a shorter time interval.
Eğer konsantre olursanız, daha kısa zaman aralığında bitirebileceksiniz.

More Sentences
zaman yolculuğu time travel n.
Time travel is impossible.
Zaman yolculuğu imkansız.

More Sentences
kaybedilen zaman time lost n.
I need to make up the time lost.
Kaybettiğim zamanı telafi etmem gerek.

More Sentences
doğru zaman right time n.
The Commission's proposal has come at exactly the right time.
Komisyonun önerisi tam da doğru zamanda geldi.

More Sentences
tüm zaman whole time n.
That really has to be the sharp focus the whole time.
Bu gerçekten de tüm zaman boyunca odak noktası olmalıdır.

More Sentences
bütün zaman whole time n.
He stayed there the whole time.
Bütün zaman orada kaldı.

More Sentences
bunca zaman whole time n.
We could've been together this whole time Instead of alone.
Bunca zaman yalnız olmak yerine birlikte olabilirdik.

More Sentences
kısıtlı zaman limited time n.
Unfortunately, the limited time we have available means that I can only touch on a few points.
Ne yazık ki kısıtlı zamanımız nedeniyle sadece birkaç noktaya değinmekle yetineceğim.

More Sentences
boş zaman leisure time n.
She doesn't seem to know what to do with her leisure time.
O, boş zamanında ne yapacağını biliyor gibi görünmüyor.

More Sentences
zaman kaybı loss of time n.
There is no graver loss than the loss of time.
Zaman kaybından daha büyük bir kayıp yoktur.

More Sentences
bol zaman plenty of time n.
We have plenty of time for all that.
Bizim bütün bunlar için bol zamanımız var.

More Sentences
uygun bir zaman a convenient time n.
Mary was annoyed when Tom turned up unannounced, because it wasn't a convenient time for her.
Tom habersiz döndüğünde Mary rahatsız oldu, çünkü onun için uygun bir zaman değildi.

More Sentences
zaman yetersizliği lack of time n.
I asked for the floor yesterday, but my request was refused due to a lack of time.
Dün söz istemiştim, ancak zaman yetersizliği nedeniyle talebim reddedildi.

More Sentences
zaman testi test of time n.
In our opinion, such an attitude is not conducive to a transport system that can stand the test of time.
Bize göre böyle bir tutum, zamanın testine dayanabilecek bir ulaşım sistemi için elverişli değildir.

More Sentences
uygun zaman appropriate time n.
That will be the appropriate time to make any changes to the list of projects or the funding conditions.
Bu, proje listesinde ya da finansman koşullarında herhangi bir değişiklik yapmak için uygun zaman olacaktır.

More Sentences
bol zaman ample time n.
Why do you keep saying there's ample time?
Niçin bol zaman olduğunu söylemeyi sürdürüyorsun?

More Sentences
zaman geçmesi passing of time n.
I reflected that, with the passing of time, young people and workers become pensioners if they are lucky.
Zaman geçtikçe gençlerin ve çalışanların şanslı iseler emekli olduklarını düşündüm.

More Sentences
boş zaman aktivitesi leisure n.
Sport as a leisure activity is a luxury for some people, for some women I should say.
Boş zaman aktivitesi olarak spor bazı insanlar, özellikle bazı kadınlar için bir lükstür.

More Sentences
zaman yolculuğu travelling through time n.
The Doctor travels through time and space.
Doktor, uzay ve zamanda yolculuk yapar.

More Sentences
zaman dilimi time period n.
The sunlight is painful in this time period.
Güneş ışığı bu zaman diliminde acı veriyor.

More Sentences
yeterli zaman enough time n.
We therefore do have enough time.
Bu nedenle yeterli zamanımız var.

More Sentences
yeterince zaman enough time n.
We just don't have enough time.
Yeterince zamanımız yok ki.

More Sentences
Common Usage
zaman aşımı time-out n.
boş (zaman) spare adj.
ne zaman? when? adv.
General
anımsanamayacak kadar eski zaman time immemorial n.
jeolojik zaman geological time n.
ortalama zaman saati mean time clock n.
boş zaman etkinlikleri spare time activities n.
günlük zaman civil time n.
evrensel zaman universal time n.
zaman cycle n.
zaman adamı trimmer n.
önceki geçmiş zaman pluperfect tense n.
gelecek zaman future n.
arızalar arası ortalama zaman meantime between failures n.
geçmiş zaman past n.
yıldızların görünen hareketleri esas alınarak ölçülen zaman sidereal time n.
sıkıntılı zaman rainy day n.
tarihsel zaman historical time n.
her zaman cevap veren imdat telefonu hot line n.
çok uzun zaman eon n.
çok uzun zaman blue moon n.
güneş doğduğu zaman sunup n.
uygun zaman leisure n.
zaman ölçer timer n.
mişli geçmiş zaman pluperfect n.
en parlak zaman pride n.
ahir zaman end of the world n.
zaman epoch n.
zaman kaydedici chronograph n.
geçmiş zaman preterit n.
aynı rota üzerinde yol alan gemi tren gibi taşıtların seferleri arasındaki zaman headway n.
zaman birimi time unit n.
şimdiki zaman nowadays n.
zaman sands n.
ahir zaman doomsday n.
zaman hakemi timekeeper n.
geçmiş zaman eld n.
zaman aşımı timeout n.
zaman süreci time span n.
iyi veya zevkli zaman geçirme whiling n.
esnek zaman flexitime n.
hayli uzun zaman a good long time n.
boş zaman faaliyetleri free time occupation n.
yerel zaman local time n.
zaman ötesi olma timelessness n.
dördüncü zaman quaternary period n.
zaman üstü timelessness n.
geçme (zaman) lapse n.
safran örtü ile örtünen ve nefsine çoğu zaman ileri derecede zorluk çektiren hintli duacı sadhu n.
zaman kazandırıcı time saving n.
bir kimsenin etkili olduğu zaman floruit n.
şimdiki zaman present time n.
uygun zaman occasion n.
zaman cetveli faktörü time scale factor n.
kar ve buzların erimeye başladığı zaman thaw n.
belirsiz geçmiş zaman reported past n.
mişli geçmiş zaman past perfect n.
zaman bout n.
önceki geçmiş zaman pluperfect n.
kaynak zaman fonksiyonu source time function n.
zaman meselesi a question of time n.
her zaman hissedilme durumu pervasiveness n.
her zaman birinin üzerinde taşınan faydalı bir şey vade mecum n.
oniki saatlik zaman twelve hour clock n.
uygun zaman psychologic moment n.
gizli zaman latent period n.
şimdiki zaman nonce n.
esnek zaman flexible time n.
geçmiş zaman kipi preterit n.
arıza arası ortalama zaman mean time between failure n.
aynı zaman diliminde olma contemporization n.
zaman bölüşümü timesharing n.
uygun zaman time n.
geçmiş zaman lang syne n.
en güzel zaman prime n.
zaman interval n.
güneş battığı zaman sundown n.
kısa zaman aralığı whipstitch n.
zaman israfı dissipation of time n.
şimdiki zaman present n.
zaman juncture n.
boş zaman uğraşısı spare time activity n.
zaman aşımı lapse n.
tropik bölgelerde zaman zaman bulutsuz gökyüzünden düşen ince yağmur serein n.
zaman dışı time out n.
geçme (zaman) lapsing n.
zaman cetveli time scale n.
24 saatlik zaman biçimi 24 hour clock n.
boş zaman faaliyeti leisure n.
12 saatlik zaman twelve hour clock n.
tartışılabilir zaman debatable time n.
zaman geçme lapse n.
eski zaman antiquity n.
zaman tide n.
şimdiki zaman present continuous tense n.
belli zaman dilimlerine ayrılmış program timetable n.
zaman kaybı leeway n.
12 saatlik zaman biçimi 12 hour time format n.
24 saatlik zaman biçimi 24 hour time format n.
doğada geçirilen zaman green time n.
çok uzun veya sonsuz zaman eon n.
zaman kaydedici timekeeper n.
zaman kuşağı time zone n.
zaman israfı time wasting n.
vaziyet zaman juncture n.
kritik zaman crunch time n.
geçen zaman elapse n.
eski zaman yore n.
harcanılan zaman spend time n.
güneş doğduğu zaman sunrise n.
iş gününde trafiğin en yoğun olduğu zaman rush hour n.
açık havada çalan müzik topluluklarına özgü ve çoğu zaman üstü kapalı platform bandstand n.
geçmiş zaman öneki augment n.
zaman reign n.
gelmeyecek zaman greek calends n.
zaman ölçümleri time measurements n.
ortalama serbest zaman mean free time n.
kısa zaman jiffy n.
zaman father time n.
ortalama zaman mean time n.
geniş zaman ortacı present participle n.
hayatın ilk belirdiği zaman proterozoic n.
zaman etüdü time study n.
çoğu zaman taşkına uğrayan düşük rakımlı topraklar marsh n.
zaman era n.
zaman ulaştırmalı timeliness n.
üçüncü zaman tertiary n.
zaman kaydetme timekeeping n.
zaman ölçme bilimi horology n.
zaman öldüren kimse dallier n.
12 saatlik zaman biçimi 12 hour clock n.
gece yarısından sonraki zaman the wee hours n.
uzun bir uçak yolculuğundan sonra zaman farkından doğan uyku düzensizliği, yorgunluk vb jet lag n.
irfan özellikle eski zaman bilgileri lore n.
zaman tablosu time table n.
astronomik zaman astronomical time n.
en yoğun zaman peak time n.
zaman fasılası time interval n.
boş zaman etkinliği recreation n.
boşa giden zaman idle time n.
geçen zaman elapsed time n.
zaman tutan kimse timekeeper n.
zaman göstergesi timekeeper n.
zaman aralığı time slot n.
zaman meselesi a matter of time n.
zaman planı schedule n.
zaman aralığı interval n.
zaman kazandıran şey timesaver n.
oturduğu zaman kısa görünen kişi hypermorph n.
ahir zaman end of life n.
zaman ölçer horologe n.
bir hayli zaman plenty of time n.
zaman tüneli time tunnel n.
zaman etkisi time effect n.
zaman acımasızca geçiyor time is ticking away n.
sair zaman other time n.
yeterli zaman plenty of time n.
en uygun zaman high time n.
fazla zaman plenty of time n.
uygun zaman psychological moment n.
zaman çizelgesi timesheet n.
zaman periyodu the period between n.
zaman periyodu period of time n.
zaman periyodu time period n.
satılık ya da kiralık bir mekanın insanların görüşüne açık olduğu zaman aralığı open house n.
saati ileri alarak zaman kazanma daylight saving time n.
zaman duration n.
en yakın zaman soonest time n.
hoş zaman good-time n.
boş zaman free-spare time n.
kesikli zaman sistemleri discrete-time systems n.
iyi zaman good-time n.
daha geç zaman süreci latter-day n.
zaman kısıtlaması time-bound n.
ortalama zaman saati mean-time clock n.
zaman-mekan uzaklaşması time-space distanciation n.
zaman-uzam uzaklaşması time-space distanciation n.
yirmidört saatlik zaman twent-four hour clock n.
geçmiş zaman sıfat-fiili past participle n.
zaman serileri analizi time-series analysis n.
kayıp zaman non-productive time n.
adam-zaman person-time n.
zaman alanlı analizler time-domain analysis n.
zaman mefhumu matter of time n.
zaman dizin chronology n.
zaman ayırma devotion n.
gece 12 ile öğlen 12 arasındaki zaman dilimi a.m. (ante meridiem) n.
zaman tercihi time preference n.
zaman kazandıran time saving n.
zaman tüketici time consuming n.
(zaman) geçme lapse n.
zaman çizelgesi schedule n.
acele veya sıkışık zaman rush hours n.
zaman ayarlayıcı timer n.
zaman ayarı timer n.
serbest zaman leisure n.
döngüsel zaman cyclical time n.
zaman sınırlaması time limitation n.
zaman kısıtlaması time limitation n.
zaman ayarlı bomba time bomb n.
en kısa zaman soonest time n.
en kısa zaman shortest time n.
zaman makinesi time machine n.
zaman aralığı time gap n.
zaman fasılası time gap n.
zaman öldürme idle time n.
erken zaman early time n.
geç zaman late time n.
mahalli vasati zaman local mean time n.
boş zaman idle time n.
zaman yolculuğu travel in time n.
zaman yolculuğu journey through time n.
zaman tasarrufu saving on time n.
zaman tasarrufu saving of time n.
kalan zaman remaining time n.
yoğun olmayan zaman off-peak time n.
boş zaman aktiviteleri spare time activities n.
işten arta kalan zaman spare time n.
işten arta kalan zaman leisure time n.
uzun zaman extended period of time n.
köpek ve kurt arasındaki zaman time between dog and wolf n.
belli zaman periyodu a certain time period n.
belli zaman periyodu a certain time of period n.
gelecek zaman future time n.
büyük zaman kaybı a great loss of time n.
büyük zaman kaybı a great waste of time n.
uygun bir zaman a suitable time n.
harcanan emek ve zaman the effort and time spent n.
geçmişte bir zaman a time in the past n.
elverişli zaman opportunity n.
yetersiz zaman insufficient time n.
zaman yetersizliği insufficient time n.
zaman penceresi time window n.
kişinin kendine ayırdığı zaman me-time n.
birlikte/beraber geçirilen zaman face time n.
fazla mesai ile harcanan zaman face time n.
boş zaman faaliyetleri spare time activities n.
boş zaman faaliyetleri leisure time activities n.
zaman sınırlı proje time-limited project n.
zaman kaybı time-sink n.
zaman kaybı timesink n.
zaman kaybı time drain n.
zaman alan (faaliyet) time drain n.
boş zaman yatçılığı leisure yachting n.
(disneyland vb gibi) park/oyun alanı gibi insanların boş zaman etkinliklerine cevap veren alanların ticarileşmesi commercialization of leisure n.
yerel zaman dilimi local time zone n.
makul miktarda zaman a fair amount of time n.
makul bir zaman a fair amount of time n.
olunan zaman veya mekandan farklı bir zamanı ve mekanı işleyen bir eser karşısında anlatılan yerde veya zamanda olunmadığının bilinmesine rağmen okurun istemli bir şekilde kendisini orada ve o anda imiş gibi hissederek eseri anlamaya çalışması the willing suspension of disbelief n.
zaman boyutu time dimension n.
zaman algısı time perception n.
zor zaman difficult time n.
zaman kumları sands of time n.
zaman ölçeği chronograph n.
zaman kapsülü time capsule n.
bir şeyi yapmak için elverişli zaman bölümü window n.
uzun zaman yasaklanmış ziyaret long-banned visit n.
zaman bağlacı time conjunction n.
esnek zaman flextime n.
aynı zaman diliminde olma contemporisation n.
zaman-mekan ikilisinin tanımlanma ve edebiyatta sunulma biçimi chronotope n.
zaman dilimi period n.
parlaklığı zaman içinde değişen yıldız cepheid variable n.
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi extinction event n.
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi extinction-level event (ele) n.
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi mass extinction n.
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi biotic crisis n.
zaman içinde elde edilen tecrübeler experiences gained/acquired over time n.
çok zaman ample time n.
shall yardımcı fiilinin geçmiş zaman kipinde ikinci tekil şahsı should n.
zaman lordu time lord n.
merkezi standart zaman central standard time (cst) n.
iyi zaman good time n.
zaman kısıtı time constraint n.
kesin zaman exact time n.
bir tv dizisinin bölümlerini art arda ve kısa zaman içinde izleme binge-watching n.
zaman planı time plan n.
zaman cümleciği time clause n.
zaman sıkıntısı lack of time n.
zaman sıkıntısı shortage of time n.
okul dışı zaman out of school time n.
kimin ne zaman öleceğine dair tahminlerde bulunulan bir oyun dead pool n.
kimin ne zaman öleceğine dair tahminlerde bulunulan bir oyun death pool n.
geçmişte devam eden zaman past continuous tense n.
genel zaman çizelgesi general time schedule n.
zaman dilimi episode n.
serbest zaman aktivitesi leisure n.
zaman kıtlığı shortage of time n.
boşa zaman harcama timewasting n.
zaman harcama timewasting n.
boşa zaman harcama time-wasting n.
zaman harcama time-wasting n.
mezozoik zaman mesozoic time n.
zaman ifadeleri time expressions n.
zaman aralığı time window n.
zaman aralığı window of a time n.
zaman ifadeleri time expressions n.
zaman süresi time duration n.
eş güdümlü evrensel zaman coordinated universal time n.
zaman sınırlaması timeboxing n.
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi binge-watching n.
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi binge-viewing n.
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi marathon-viewing n.
kişisel zaman personal time n.
(zaman) akış process n.
(zaman) ilerleyiş process n.
(zaman) geçme process n.
zaman bilimi horology n.
zaman akışı race n.
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma calendarization n.
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma calendarisation n.
masalsı güzellik, huzur ve aydınlanmayı temsil eden yer ya da zaman camelot n.
aynı zaman diliminde art arda olayların yaşanması rash n.
önceki zaman ya da mekandan aktarılmış olan carryover n.
şimdiye çok yakın zaman dilimi recency n.
şimdiye çok yakın zaman dilimi recentness n.
standart zaman central time n.
merkezi standart zaman central time n.
belli bir zaman aralığında kaydolmuş kişiler registration n.
uyku zaman night n.
eski roma ve doğu hesaplarına göre saat dokuza denk gelen kanonik zaman noon [obsolete] n.
şimdiki zaman now n.
zaman kazanmaya çalışan kimse temporiser n.
zaman kazanmaya çalışan kimse temporizer n.
zaman kazanmaya çalışan kimse temporist [obsolete] n.
bir karar ya da eylem için uygun zaman kairos n.
kartın iki tarafındaki resimlerin, kart hızla döndürüldüğü zaman birleştiği oyuncak thaumatrope n.
kasım ayından ocak ayının başına kadar geçen, birçok tatilin kutlandığı zaman aralığı the holidays [usa] n.
kasım ayından ocak ayının başına kadar geçen, birçok tatilin kutlandığı zaman aralığı the holiday season [usa] n.
geçmişte belirli bir zaman thenness n.
her zaman the whole time [brit] n.
üzerinde anlaşmaya varılan zaman the appointed hour n.
sözleşilen zaman the appointed hour n.
münasip zaman tide n.
birlikte boş zaman değerlendirilen kişi time killer n.
zaman çizelgesi time line n.
zaman akışında anormallik time warp n.
zaman süreci timespan n.
zaman kaybı time-waster n.
zaman kapsülüne benzeyen şey time capsule n.
zaman öldürme time killing n.
boş zaman geçirme toying n.
zaman öldürme trifling n.
çok fazla boş zaman a lot of free time n.
çok boş zaman a lot of free time n.
mutlak zaman absolute time n.
yerel standartlardan bağımsız zaman absolute time n.
uzun zaman önce yaşamış kimse ancient n.
verimsiz zaman non-productive time n.
en geç zaman eleventh hour n.
eklenmiş zaman embolism n.
ekli zaman embolism n.
öğleden gün batımına dek geçen zaman underntime n.
kısa zaman birimi beat n.
boşa harcanan zaman vanity [obsolete] n.
saatin 00:00'ı gösterdiği zaman zero hour n.
geçen zaman lapse n.
boş zaman vacancy n.
keyifli zaman barney n.
yanlış zaman untime [obsolete] n.
uygunsuz zaman untime [obsolete] n.
çok kısa zaman jiff n.
çok kısa zaman crack n.
sonraki zaman evening n.
çok kısa zaman eyeblink n.
çok kısa zaman eyewink n.
göz açıp kapayana kadar geçen zaman eyewink n.
eski zaman bilgileri lare n.
belirli bir zaman diliminde boş olan veya kiralanmamış tüm kiralık birimlerin yüzdesi vacancy rate n.
kişiyi zaman zaman etkisi altına alan şey visitant n.
zaman aralığı betweentime n.
kaliteli zaman quality time n.
kısa zaman little n.
tam zaman bit [scotland] n.
yedek zaman leeway n.
gelecekte belirsiz bir zaman mañana n.
zaman whet n.
kısa zaman while n.
(bir eylemin gerçekleştirilmesi için) gerekli zaman dilimi while n.
(bir eylem için) harcanan çaba ve zaman while n.
ahir zaman end time n.
kötü şeylerin gerçekleşebileceği kısa zaman dilimi mauvais quart d'heure [france] n.
en büyük gelişimin yaşandığı zaman dilimi max n.
rahatlamak ve hoşlandığı şeyleri yapmak için kişinin kendine ayırdığı zaman me time n.
geçmiş olayların hatırlanabileceği veya hatırlandığı zaman zarfı memory n.
hafızanın kapsadığı zaman dilimi memory n.
uzunluk, kütle ve zaman birimi olan metre, kilogram ve saniye kullanan bir metrik birim sistemi metre-kilogram-second n.
uzunluk, kütle ve zaman birimi olan metre, kilogram ve saniye kullanan bir metrik birim sistemi mks units n.
çok kısa zaman aralıklarını ölçen bir alet microchronometer n.
çok küçük zaman dilimlerini ölçen bir cihaz micronometer n.
çok kısa zaman aralığı microtime n.
öğleden sonra saat 2 ile 4 arasındaki zaman dilimi midafternoon n.
aralığın orta noktası (mesafe veya zaman) midrange n.
incil'de bahsi geçen, isa'nın dünyaya hükmedeceği 1000 yıllık zaman dilimi millennium n.
erdem, mutluluk veya mükemmel yönetimin insan varlığının sorun ve kusurlarına galip geleceği zaman dilimi millennium n.
mevcut zaman here n.
bu zaman here n.
kısa fakat tanımlanmamış zaman dilimi minute n.
zaman bout [dialect] [uk] n.
bu zaman hir n.
iyi zaman holiday n.
zaman çizelgesi horary n.
zaman ölçüm aletleri üreten kimse horographer n.
zaman ölçüm aletleri üretme sanatı horography n.
(güneş saati veya eski bir pandüllü saat gibi) ilk veya ilkel zaman ölçüm cihazı horologe n.
zaman ölçüm biliminde yetkin kimse horologer n.
zaman ölçüm biliminde yetkin kimse horologist n.
(saat veya güneş saati gibi) zaman ölçüm aleti horologium n.
zaman ölçüm aleti horology n.
zaman ölçüm aleti horometer n.
saatlik zaman ölçüm uygulaması horometry n.
zaman ölçme aleti horometry n.
ay'ın evrelerinin tamamlanma süresine eşdeğer bir zaman birimi month n.
30 güne eşdeğer bir zaman birimi month n.
4 haftaya eşdeğer bir zaman birimi month n.
çok uzun zaman month of sundays n.
şafak ile öğle arasındaki zaman dilimi morning time n.
zaman yolcusu revenant n.
kısa zaman öncesi yesteryear n.
kötü yönetilmiş enerji ve zaman lost motion n.
beş yıllık zaman dilimi lustra n.
berbat bir zaman an awful time n.
boşa zaman kaybettiren prosedür bureaucratic procedure n.
kum saatini veya yarım saatlik kum saatini boşaltmak için gereken zaman glass n.
aylaklık ederek geçirilen zaman loaf n.
boş gezerek geçirilen zaman loaf n.
gelecekte bir zaman by-and-by n.
bir şeyin meydana geldiği belirli zaman occasion n.
zaman aralığı delay n.