ağır - Turkish English Dictionary

ağır

Meanings of "ağır" in English Turkish Dictionary : 150 result(s)

Turkish English
Common Usage
ağır serious adj.
This is a serious medicine.
Bu ağır bir ilaç.

More Sentences
ağır slow adj.
Do you remember how slow the internet used to be?
İnternet eskiden ne kadar ağırdı, hatırlıyor musun?

More Sentences
ağır weighty adj.
The Laeken declaration is couched in words which satisfy one and all, weighty words.
Laeken deklarasyonu, herkesi tatmin eden, ağır kelimelerle ifade edilmiştir.

More Sentences
ağır heavy adj.
There is therefore a heavy responsibility upon us all, including the Greek Presidency.
Bu nedenle, Yunanistan Dönem Başkanlığı da dahil olmak üzere hepimizin üzerinde ağır bir sorumluluk bulunmaktadır.

More Sentences
ağır severe adj.
I don't think he deserved such severe punishment.
Bence o bu kadar ağır bir cezayı hak etmedi.

More Sentences
General
ağır difficult adj.
The conditions now prescribed by the Commission are far too tough and far too difficult.
Şu anda Komisyon tarafından öngörülen koşullar çok ağır ve çok zordur.

More Sentences
ağır thick adj.
Her thick makeup is disgusting.
Ağır makyajı iğrenç.

More Sentences
ağır heavier adj.
The heavier, the better.
Ne kadar ağır, o kadar iyi.

More Sentences
ağır stiff adj.
The legal system did work, however, and his murderers were convicted, with stiff sentences.
Bununla birlikte, hukuk sistemi işe yaradı ve katiller ağır cezalara çarptırılarak mahkum edildi.

More Sentences
ağır weighty adj.
When Europe's leaders go on state visits, they take weighty political baggage with them.
Avrupa'nın liderleri devlet ziyaretlerine giderken yanlarında ağır siyasi yükler de götürüyorlar.

More Sentences
ağır hard adj.
They are undergoing not forced labour, but hard labour.
Zorla çalıştırılmıyorlar ama ağır işlerde çalıştırılıyorlar.

More Sentences
ağır harsh adj.
The conditions of competition are particular harsh in the pig production sector.
Domuz üretimi sektöründe rekabet koşulları özellikle ağırdır.

More Sentences
ağır ponderous adj.
The old professor's lectures are long-winded and ponderous.
Yaşlı profesörün dersleri uzun soluklu ve ağırdır.

More Sentences
ağır onerous adj.
They do not add any serious or onerous burden either on the employers of the workers involved or on governments.
Ne ilgili işçilerin işverenlerine ne de hükümetlere ciddi ya da ağır bir yük getirmezler.

More Sentences
ağır high adj.
Will not the price to be paid for the things to be lost, be too high?
Kaybedileceklerin faturası çok ağır olmayacak mı?

More Sentences
ağır burdensome adj.
Now it is burdensome administration and complicated, rigid procedures that are causing the delays.
Artık gecikmelere neden olan şey ağır idare ve karmaşık, katı prosedürlerdir.

More Sentences
ağır strong adj.
The hair-dressing liquid gave off a strong smell.
Kuaför sıvısı ağır bir koku yayıydı.

More Sentences
ağır grave adj.
The social security system continues to be in grave financial difficulty.
Sosyal güvenlik sistemi, ağır mali güçlük içinde olmaya devam etmektedir.

More Sentences
ağır plodding adj.
The plodding pace of the lecture made it hard to stay engaged.
Dersin ağır temposu ilgiyi sürdürmeyi zorlaştırıyordu.

More Sentences
ağır grievous adj.
The accident resulted in grievous injuries.
Kaza, ağır yaralanmalarla sonuçlandı.

More Sentences
ağır heavy adj.
The anti-prohibitionist lobby has to suffer some heavy blows.
Yasaklama karşıtı lobi ağır darbeler almalıdır.

More Sentences
ağır easy adj.
I've retired and I'm going to take things easy for a while.
Emekli oldum ve bir süre işleri ağırdan alacağım.

More Sentences
ağır gross adj.
The parents were found guilty of gross negligence.
Ebeveynler ağır ihmalden suçlu bulunmuştur.

More Sentences
ağır rank adj.
A strange, rank smell came from the maintenance hole.
Bakım deliğinden garip, ağır bir koku geldi.

More Sentences
ağır seriously adv.
Hundreds of businesses were seriously affected by the floods, their plant and buildings badly damaged or wrecked.
Yüzlerce işletme selden ciddi şekilde etkilendi, tesisleri ve binaları ağır hasar gördü ya da yıkıldı.

More Sentences
ağır badly adv.
It's badly damaged.
Ağır hasarlı.

More Sentences
ağır severely adv.
On 28 August masked men kidnapped and severely beat his public defender, Surat Ikramov.
28 Ağustos'ta maskeli adamlar kamu avukatı Surat İkramov'u kaçırdı ve ağır şekilde dövdü.

More Sentences
ağır heavily adv.
The interests of the individual Member States weigh heavily.
Münferit Üye Devletlerin çıkarları ağır basmaktadır.

More Sentences
ağır slowly adv.
He was walking slowly with his head down.
Başını öne eğmiş, ağır adımlarla yürüyordu.

More Sentences
ağır not fast adj.
ağır musty adj.
ağır scornful adj.
ağır remiss adj.
ağır unobliging adj.
ağır lumbering adj.
ağır strenuous adj.
ağır cumbrous adj.
ağır serious minded adj.
ağır close adj.
ağır deep adj.
ağır serious adj.
ağır precious adj.
ağır cutting adj.
ağır drudging adj.
ağır distant adj.
ağır measured adj.
ağır unwieldy adj.
ağır offensive adj.
ağır inert adj.
ağır deliberate adj.
ağır unwholesome adj.
ağır heavyweight adj.
ağır fabian adj.
ağır lazy adj.
ağır hurtful adj.
ağır smashing adj.
ağır sluggish adj.
ağır hefty adj.
ağır slashing adj.
ağır dense adj.
ağır toilsome adj.
ağır sweaty adj.
ağır acute adj.
ağır oppressive adj.
ağır bovine adj.
ağır slow moving adj.
ağır indigestible adj.
ağır arduous adj.
ağır lag adj.
ağır repressive adj.
ağır contemptuous adj.
ağır dignified adj.
ağır sharp adj.
ağır viscous adj.
ağır cumbersome adj.
ağır dull adj.
ağır biting adj.
ağır pedestrian adj.
ağır dilatory adj.
ağır slow adj.
ağır laggard adj.
ağır stodgy adj.
ağır hulking adj.
ağır prosy adj.
ağır slack adj.
ağır massive adj.
ağır nasty adj.
ağır rich adj.
ağır languid adj.
ağır muzzy adj.
ağır toilful adj.
ağır leaden adj.
ağır severer adj.
ağır severest adj.
ağır stuffy adj.
ağır tardy adj.
ağır clunky adj.
ağır back-breaking adj.
ağır girthy adj.
ağır unwieldly adj.
ağır airless adj.
ağır chargeous [obsolete] adj.
ağır unhasty adj.
ağır languid adj.
ağır ernestful [obsolete] adj.
ağır unsexy adj.
ağır wingless adj.
ağır hazy adj.
ağır mortal adj.
ağır lumberly adj.
ağır lumbersome adj.
ağır lumping adj.
ağır lumpish adj.
ağır grievous adj.
ağır heavisome [dialect] adj.
ağır long adj.
ağır importunable [obsolete] adj.
ağır costive adj.
ağır cothurnate adj.
ağır cumbersome [dialect] adj.
ağır portentous adj.
ağır findy [obsolete] adj.
ağır flourishy adj.
ağır plumbean adj.
ağır plumbeous [rare] adj.
ağır cruel adj.
ağır pressitant [obsolete] adj.
ağır snaily adj.
ağır sodden adj.
ağır sodden-witted adj.
ağır pokey adj.
ağır poky adj.
ağır supercool adj.
ağır superincumbent adj.
ağır hy (heavy) abrev.
Colloquial
ağır square adj.
ağır moby adj.
Idioms
ağır a bit thick adj.
ağır heavy going adj.
ağır heck of a expr.
Trade/Economic
ağır onerous adj.
ağır soft adj.
Law
ağır grave adj.
Music
ağır pesante adj.
Archaic
ağır sweer [scotland] v.
ağır saturnine adj.
Slang
ağır ball-busting adj.
ağır pukey adj.
ağır pukoid adj.
ağır rasty adj.

Meanings of "ağır" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
Common Usage
ağır tiryaki heavy smoker n.
Tom is a heavy smoker, isn't he?
Tom bir ağır tiryaki, değil mi?

More Sentences
General
ağır yük incubus n.
The financial burden of debt was an incubus that haunted him.
Borcun mali sorumluluğu adamın omuzlarında ağır bir yüktü.

More Sentences
ağır silahlar artillery n.
The soldiers had artillery.
Askerlerin ağır silahları vardı.

More Sentences
ağır hasar heavy damage n.
We suffered heavy damage from the typhoon.
Tayfundan ötürü ağır hasar gördük.

More Sentences
ağır yük heavy goods n.
A large proportion of these accidents is caused by vehicles carrying passengers or heavy goods.
Bu kazaların büyük bir bölümüne yolcu ya da ağır yük taşıyan araçlar neden olmaktadır.

More Sentences
ağır sıklet heavyweight n.
The heavyweight champion of the world defended his title.
Adam, dünya ağır sıklet şampiyonu unvanını korudu.

More Sentences
ağır iş hard work n.
A chance to do as we please, especially to do as little hard work as possible, is a secret desire of almost everybody.
İstediğimizi yapma şansı, özellikle de mümkün olduğunca az ağır iş yapmak, hemen herkesin gizli arzusudur.

More Sentences
ağır ceza severe punishment n.
This serious charge gives Castro the chance to impose excessively severe punishments under Law 88.
Bu ciddi suçlama Castro'ya 88 sayılı yasa uyarınca aşırı ağır cezalar uygulama şansı vermektedir.

More Sentences
ağır eleştiri hatchet job n.
After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here.
Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.

More Sentences
ağır kayıplar heavy losses n.
The storm brought heavy losses.
Fırtına ağır kayıplar getirdi.

More Sentences
ağır yaralanma severe injury n.
She suffered severe injuries.
Ağır yaralanmıştı.

More Sentences
ağır depresyon severe depression n.
Mary is showing signs of severe depression.
Mary ağır depresyon belirtileri gösteriyor.

More Sentences
ağır yaptırım severe sanction n.
We must not forget that our severe sanctions are the only alternative to punishments that affect the population.
Unutmamalıyız ki ağır yaptırımlarımız, halkı etkileyen cezaların tek alternatifidir.

More Sentences
ağır eleştiri severe criticism n.
He was subjected to severe criticism.
Ağır eleştirilere maruz kaldı.

More Sentences
ağır eleştiri heavy criticism n.
The United States, as you know, has come in for the heaviest criticism.
Bildiğiniz gibi ABD en ağır eleştirilere maruz kalmıştır.

More Sentences
ağır sorumluluk weighty responsibility n.
I hope that in the next couple of weeks and months, we will prove worthy of those additional weighty responsibilities.
Umarım önümüzdeki birkaç hafta ve ay içinde bu ek ağır sorumluluklara layık olduğumuzu kanıtlarız.

More Sentences
ağır uyuşturucu hard drug n.
These are the gateway to hard drugs, which lead to abuse and social destitution.
Bunlar, kötüye kullanım ve sosyal yoksunluğa yol açan ağır uyuşturuculara açılan kapıdır.

More Sentences
ağır sorumluluk heavy responsibility n.
The partnership with the Russian Federation is placing heavy responsibilities on the EU.
Rusya Federasyonu ile ortaklık AB'ye ağır sorumluluklar yüklüyor.

More Sentences
ağır ceza severe penalty n.
This, of course, does little for harmonisation because almost all national laws allow for severer penalties.
Bu elbette uyum için pek bir şey ifade etmiyor çünkü neredeyse tüm ulusal yasalar daha ağır cezalara izin veriyor.

More Sentences
ağır vaka severe case n.
In severe cases, cracks can form or it can snap apart.
Ağır vakalarda çatlaklar oluşabilir ya da parçalanabilir.

More Sentences
ağır deri ayakkabı (erkek) brogue n.
He polished his brown brogues.
Adam, kahverengi ağır deri ayakkabılarını parlattı.

More Sentences
ağır basmak outweigh v.
Given the minimal risk, the cost of this measure clearly outweighs the benefit.
Minimum risk göz önüne alındığında, bu tedbirin maliyeti açıkça faydasından daha ağır basmaktadır.

More Sentences
ağır basmak preponderate v.
The evidence presented in court was preponderated over the defendant's testimony.
Mahkemede sunulan kanıtlar sanığın ifadesine ağır basıyordu.

More Sentences
ağır ağır çalmak (çan) toll v.
The bells of danger toll for them.
Onlar için tehlike çanları ağır ağır çalmaktadır.

More Sentences
ağır basmak predominate v.
Unresolved issues have predominated, and the common ground has been narrow.
Çözülmemiş meseleler ağır basmış ve ortak zemin dar olmuştur.

More Sentences
ağır kayıplar vermek suffer heavy losses v.
People suffered heavy losses in the eruptions.
İnsanlar patlamalarda ağır kayıplar verdi.

More Sentences
ağır bir vuruşun çıkardığı ses thump n.
ağır eleştiri philippic n.
ağır makineli tüfek heavy machine gun n.
ağır ve sıkıcı iş drudgery n.
ağır ve sıkıcı bir işte çalışan kimse drudge n.
ağır ağır yeme nibbling n.
ağır ceza harsh penalty n.
ağır hidrojen deuterium n.
ağır darbe nasty blow n.
ağır hastalık serious disease n.
ağır hareket drag n.
ağır eleştiri razz n.
ağır kayıp great losses n.
ağır düşme sesi whomp n.
ağır ceza grueling n.
ağır hidrojenli su heavy water n.
çok ağır söyleyiş drawl n.
ağır krema heavy cream n.
ağır benzin heavy petrol n.
ağır/suç oluşturan ihmal criminal neglect n.
ağır iş drudge n.
ağır yük burden n.
ağır basma preponderating n.
ağır iş manual labor n.
sudan daha ağır olup batma durumu negative buoyancy n.
ağır iş moil n.
ağır iş plodding n.
ağır iş burden n.
ağır yakıt heavy fuel n.
ağır günah deadly sin n.
ağır yük arbasına koşulan kuvvetli beygir drayhorse n.
ağır hastalık fatal disease n.
ağır basma preponderance n.
ağır eleştiri scorcher n.
ağır hareketlilik jog trot n.
ağır bir topla oynanan bir oyun bowling n.
matem çanı gibi ağır ağır çalma knelling n.
ortaçağda kullanılan ağır topuz mace n.
ağır söz strong language n.
ağır süvari dragoon n.
ağır yük asansörü hoist n.
ağır ihanet high treason n.
ağır sözler harsh words n.
abd'nin batı kıyısının kuzeyinden güneyi açıklarına yönelen geniş, soğuk ve ağır okyanus akıntısı california current n.
ağır silah heavy weapon n.
ağır top big gun n.
ağır uyku deep sleep n.
ağır eleştiri slash n.
ağır iş gruelling n.
suya düşen ağır bir cismin çıkardığı ses plop n.
ağır parçacık heavy particle n.
ağır suç türünden flagitiousness n.
ağır iş yapan kimse drudger n.
ağır suç felony n.
orak biçimli ağır kılıç falchion n.
ağır/kötü koku foul smell n.
ağır yük surcharge n.
ağır ve sesli bir vuruş thump n.
ağır toplar ordnance n.
ağır akan su slow flowing water n.
ağır iş drudgery n.
ağır deri heavy leather n.
ağır işte çalışan kimse drudge n.
hindistan polisi tarafından kullanılan uzun ağır bambu’dan yapılmış bir cop lathi n.
ağır hareket eden kimse laggard n.
ağır basma overweight n.
ağır silahlar (top gibi) artillery n.
ağır top a big gun n.
ağır toprak heavy soil n.
ağır eleştiri animadversion on n.
ağır ağır konuşma drawl n.
ağır araç heavy vehicle n.
ağır para cezası heavy fine n.
ağır hakaret invectiveness n.
ağır ceza hard labour n.
ağır işçi manual laborer n.
ağır ticari vasıta commercial motor vehicle n.
ağır silahlar heavy guns n.
ağır trafik heavy traffic n.
ağır sopa waddy n.
kaba veya ağır bir söz yerine aynı anlamı veren daha hafif bir söz söyleyen euphemist n.
ağır ceza servitude n.
ağır iyonlar heavy ions n.
ağır top important person n.
ağır devirli motor low speed engine n.
ağır ceza hard labor n.
ağır kil heavy clay n.
ağır yük arabasıyla yük taşıma ücreti drayage n.
ağır petrol reservi heavy oil n.
ağır çalıştırma punishment n.
en ağır kısım (saldırı/azarlama/baskı vb'nin) brunt n.
ağır kimse laggard n.
ağır metal zehirlenmesi heavy metal poisoning n.
ağır çay ziyafeti high tea n.
ağır basma predominance n.
ağır yağ heavy oil n.
ağır gidiş crawl n.
ağır ağır konuşma drawling n.
ağır ve sesli bir indiriş thump n.
suçlamanın en ağır kısmı gravamen n.
daha ağır graver n.
ağır iş slavery n.
ağır endüstri heavy industry n.
ağır yük weight cargo n.
ağır yük arabasıyla taşıma drayage n.
ağır kaza severe accident n.
ağır işler verilerek yorulma jading n.
ağır adam man who acts slowly n.
ağır eleştiri harsh criticism n.
ağır hakaret invective n.
ağır ağır atılan adımların sesi clump n.
ağır ateşli silah siperi terreplein n.
ağır hapis cezası penal servitude n.
ağır hapis penal servitude n.
ağır haksızlık gross injustice n.
ağır vasıta heavy vehicle n.
ağır yoğunluk heavy density n.
ağır hasta extremely sick n.
ağır hasta very sick n.
ağır hasta really sick n.
ağır eleştiri hypercriticism n.
ağır çalışma şartları heavy working conditions n.
ağır yakıtlar heavy fuel oils n.
ağır kayıplar severe losses n.
tedavi amacıyla ağır yaralı hastaların başka bir yere tahliye edilmesi medical evacuation n.
tedavi amacıyla ağır yaralı hastaların başka bir yere tahliye edilmesi medevac n.
ağır bilanço heavy loss n.
ağır yaralanma horrendous injury n.
ağır iş yükü heavy work load n.
ağır kayıp heavy loss n.
ağır ekonomik kriz severe economic crisis n.
ağır yaralanma serious injury n.
ağır kamyon heavy truck n.
ağır depresyon deep depression n.
ağır tonajlı heavy tonnage n.
ağır travma major trauma n.
ağır şartlar appalling conditions n.
ağır şartlar harsh conditions n.
ağır şartlar severe conditions n.
ağır travma severe trauma n.
ağır şartlar difficult conditions n.
ağır şartlar treacherous conditions n.
ağır şartlar hard conditions n.
ağır zarar grave harm n.
ağır zarar severe damage n.
ağır zarar severe loss n.
ağır zarar severe injury n.
ağır tahrik severe provocation n.
ağır tahrik aggravated provocation n.
ağır tahrik extreme provocation n.
ağır sanayi heavy industry n.
ağır bedel heavy price n.
ağır konular heavy matters n.
ağır konu weighty matter n.
ağır konular weighty matters n.
ağır hasar görmüş hard-hit n.
ağır bir suçtan dolayı hapiste yatmış kimse ex-convict n.
ağır zeka geriliği serious-heavy imbecility n.
ağır adam serious-minded man n.
ağır işte çalışan drudge n.
ağır iş fatigue n.
ağır beton strüktür massive concrete structure n.
ağır kazma navvy pick n.
(belli bir kilodan) ağır overweight n.
ağır yük heavy burden n.
ağır hasta çocuklara tahsis edilen bakımevi children's hospice n.
ağır eleştiri bitter criticism n.
ağır eleştiri trenchant criticism n.
ağır eleştiri serious criticism n.
ağır eleştiri strong criticism n.
ağır eleştiri sharp criticism n.
ağır eleştiri fierce criticism n.
ağır eleştiri strident criticism n.
ağır işçi slogger n.
ağır misafir very important guest n.
ağır hareket slow movement n.
ağır makyaj heavy make-up n.
ağır suçluluk duygusu a strong feeling of guilt n.
ağır eleştiri brickbat n.
ağır iftira gross slander n.
ağır bir eleştiri a heavy criticism n.
ağır egzersiz heavy exercise n.
çok ağır hakaret gross insult n.
abd'nin nispeten eski ve ağır sanayilerini barındıran ve soğuk havanın egemen olduğu kuzey bölgesi rust belt n.
ağır yakıt yanıkları heavy fuel burns n.
ağır ve haksız eleştiri strong and unfair criticism n.
ağır iş yükü heavy job workload n.
şiddetli/ağır/sert hava şartları extreme weather conditions n.
bir çift ağır/büyük ayakkabı a pair of heavy shoes n.
yükte hafif pahada ağır light in weight but heavy in value n.
ağır hizmet şartları severe service conditions n.
ağır hizmet koşulları severe service conditions n.
ağır çekim slow-mo n.
ağır çekim slo-mo n.
ağır cisim heavy object n.
ağır/sağlam biçimde takviye edilmiş sınır heavily fortified border n.
ağır darbe death blow n.
ağır işitme deafness n.
ağır ve sıkıcı iş donkey work n.
ağır çubuk waddy n.
ağır iş grueling n.
ağır ceza gruelling n.
ağır parfüm heavy perfume n.
sandal ağacından yapılan ağır parfüm chypre n.
uykusu ağır kimse heavy sleeper n.
şartları çok ağır olmayan hapishane club fed n.
ağır basan dürtü overriding drive n.
ağır öğrenen kimse a slow learner n.
ağır eleştiri vitriol n.
ağır ağır gelişme slow build up n.
ağır şaka snark n.
ağır basma durumu overridingness n.
ağır yemek heavy dish n.
ağır ağır imha etme absumption [obsolete] n.
ağır ve tempolu koşu jogging n.
ağır depresyon cafard n.
ağır okuma poor reading n.
kral tantalus'un sonsuz açlık ve susuzluğa mahkum edilmesi gibi ağır ceza tantalism n.
toplumdan dışlanma ve ağır iş cezası içeren mahkumiyet reclusion n.
ideal ya da ahlaki boyutundan ziyade faydacı ve pratik yönü ağır basan realistic n.
dilin ağır olması causticity n.
ağır dil causticness n.
filipinler'de kullanılan, uzun, ağır, tek kenarlı pala bolo n.
ağır bacakları olan dar ve uzun yemek masası refectory table n.
ağır yemekler fattening dishes n.
ağır ve kutsal görev remorse [obsolete] n.
karmaşık ve ağır hikaye toughy n.
karmaşık ve ağır hikaye toughie n.
ağır aksak yürüyen kimse trudger n.
ağır aksak yürüyen kimse slogger n.
ağır aksak yürüyen kimse plodder n.
ağır bir darbe tonk n.
ağır kapılar için kullanılan bir menteşe tipi anchor and collar n.
ağır yük taşıyan kimse atlas n.
izin verilenden fazla/ağır bagaj excess baggage n.
izin verilenden fazla/ağır valiz excess baggage n.
ağır top eight-hundred-pound gorilla n.
eskrimde kullanılan en ağır kılıç türü épée n.
ağır palto bang-up n.
ağır işler yapan kimse jack n.
ağır top kahuna n.
hindistan polisi tarafından kullanılan uzun ağır bambu’dan yapılmış bir cop lathee n.
ağır sopa battero n.
ağır söz violence n.
dokuma tezgahında asılı duran ağır çubuk batton n.
çanı ağır ağır çalan kimse knoller n.
orta ve güney amerika'da şeker kamışı, gür çalılıklar gibi bitkileri kesmek için kullanılan büyük ve ağır bıçaklı bir pala machete n.
ağır yaralı olma maimedness n.
ağır tempoda dans measure n.
ağır darbe mall n.
ahşap veya kurşundan yapılan ağır çekiç veya tokmak malle n.
ağır sopa waddie n.
ağır çubuk waddie n.
vagonda ağır yükler taşıyan kimse wagoner n.
ağır olmama (yiyecek) liteness n.
ağır bir tür kırbaç black snake n.
ağır bir tür kırbaç blacksnake n.
uzun ve ağır bir tür kırbaç blacksnake whip n.
avustralyalı aborijinlerin kullandığı sivri uçlu ağır bir silah türü leeangle n.
ağır silahla donanmış asker man-at-arms n.
ağır silahla donanmış orta çağ süvarisi man-at-arms n.
ağır işçi hack n.
ağır yenilgi hammering n.
ağır darbe whop n.
ağır darbe wop n.
ağır darbenin çıkardığı ses wop n.
ağır darbe whap n.
ağır darbenin çıkardığı ses whap n.
sebepsiz ve ağır prosedür why-not [obsolete] n.
kulağı ağır işiten kimseler hard of hearing n.
ağır işçilikle yapılmış hard-labored n.
uç kısmı metalden yapılmış ağır sopa formunda silah maul n.
tedavi amacıyla ağır yaralı hastaların hastaneye tahliye edilmesi için kullanılan helikopter medevac n.
(gemiler arasında) ağır bir halatı çekmek için kullanılan daha hafif halat messenger n.
ağır silahlarda kullanılan bir açısal ölçüm birimi mil n.
kalın tabanlı ve ağır bir ayakkabı work shoe n.
ağır veya uzun süreli kullanımda güvenilir çalışan şey workhorse n.
ağır ayakkabı brogan shoe n.
ağır bir tür ayakkabı brogue shoe n.
ağır alkollü bira hummingale n.
ağır eleştiri hypercritic [obsolete] n.
orta çağ'da ağır yaralı düşmanın daha fazla acı çekmesini önlemek için canını almaya yarayan kama misericord n.
orta çağ'da ağır yaralı düşmanın daha fazla acı çekmesini önlemek için canını almaya yarayan kama misericorde n.
ağır ve zor işler yapan kimse galley slave n.
ağır dayak lounder n.
ağır giden şey lug n.
ağır kimse lumpkin n.
ağır yaşamlar heavy lives n.
pahada ağır varlıklar rich n.
ağır adım sesi clamp n.
birmanyalıların kullandığı büyük ve ağır bir tür bıçak dah n.
ağır işlerde kullanılan hayvanların koşum takımı gulf n.
uzun ve ağır sörf tahtası big gun n.
paraşütle ağır yük dağıtma sistemi heavy drop n.
ağır hammadde üretimi heavy industry n.
ağır şeyler kaldırma heavy lifting n.
aşırı ağır şey heavy weight n.
ortalamadan ağır kimse heavyweight n.
ortalamadan ağır şey heavyweight n.
yoğun ve ağır hava murk n.
ağır darbe oner n.
ağır basan şey overbalance n.
ağır gelen şey overbalance n.
kıyıda yuvarlanan uzun ağır dalga roller n.
bedeli ağır hareket russian roulette n.
ağır itham diatribe n.
ağır tenkit diatribe n.
geniş ve ağır yumruk clubfist n.
ağır ayakkabı clumper n.
(savaş gemilerinde denizcilerin kullandığı) kısa ve ağır bir kılıç cutlas n.
ağır ve sıkıcı iş donkey-work n.
ağır ve sıkıcı iş draft-mule work [us] n.
ağır ve sıkıcı iş draft-mule work [us/canada] n.
ağır ağır konuşan kimse drawler n.
ağır ağır konuşma drawlingness n.
ağır işte çalışan kimse dray horse n.
ağır ağır çalışan kimse dretch [dialect] [uk/scotland] n.
ağır iş yapan kimse drevil n.
ağır ve sıkıcı bir işte çalışan kimse drone n.
ağır iş yapan kimse drone n.
ağır iş drudge n.
ağır iş drudgism n.
ağır işte çalışan kimse packhorse [obsolete] n.
romalı bir piyadenin taşıdığı ağır mızraklar pila n.
halkı ağır vergilerle ezen yağmacı poller [obsolete] n.
orak biçimli ağır kılıç fauchion n.
orak biçimli ağır kılıç faulchion n.
enli ve ağır kılıç faulchion n.
ağır zeka geriliği feeblemindedness n.
ağır tenkit invection [obsolete] n.
ağır eleştiren kimse inveigher n.
ağır eleştiren kimse inveigler n.
ağır darbe paddywhack [obsolete] n.
afrika'nın doğusuna özgü ağır bir bıçak panga n.
ağır ceza penance [obsolete] n.
ağır silahlı süvarinin taşıdığı küçük dar flama penoncelle n.
ağır kasvet dead n.
ağır yük dead weight n.
ağır sorumluluk dead weight n.
ağır dönem dog days n.
ağır imtihan fire n.
ağır darbe floorer n.
ağır ve sıkıcı bir işte çalışan kimse flunkey n.
ağır ve sıkıcı bir işte çalışan kimse flunky n.
(klasör) büyük ve ağır olma foliosity n.
ağır ve yoğun killi toprak gault n.
ağır ve yoğun killi toprağı kazan kimse gaulter [dialect] n.
ağır sınav gauntlet n.
(atın) ağır adımlarının sesi plod n.
ağır ve riskli bir bahse girme plunge n.
ağır harcamanın altına girme plunge n.
ağır basma predominancy n.
daha ağır kısım preponderance n.
ağır kısım preponderancy n.
ağır basma preponderation n.
daha ağır kısım preponderation n.
ağır işte çalışan kimse scrub n.
ağır işte çalışan emekçi scrub n.
yarı ağır su semiheavy water n.
oksijen atomunun bir hidrojen ve bir döteryuma bağlı olduğu ağır su türü semiheavy water n.
ağır darbe siserara [dialect] n.
ağır darbe siserary [dialect] n.
ağır deri hastalığı crud n.
oya işine uygun ağır damasko kumaş crumbcloth n.
ağır darbe slam n.
ağır eleştiri slam n.
ağır eleştiri içeren saldırı slating n.
ağır ve sıkıcı bir işte çalışan kimse slave n.
ağır hareket eden şey slow n.
ağır ilerleme slow lane n.
ağır kimse slowback [obsolete] n.
ağır darbe smite n.
ağır nakliyat heavy haulage n.
ağır yük nakliyatı heavy haulage n.
ağır yenilgi beatdown n.
ölçümlerde kullanılan ağır nesne poise n.
ağır buhran prostration n.
(yumuşak ve ağır nesne) ani düşüş squash n.
(yumuşak ve ağır nesne) yere çakılma squash n.
ağır darbe squat n.
kağnı gibi ağır hareket eden tip stodge n.
çok ağır nesne superheavyweight n.
çok ağır yük superload n.
ağır cismin yere düşme sesi thud n.
ağır aksan brogue n.
altında ezilmek (sorumluluk ağır bir iş vb) be overwhelmed with v.
ağır basmak turn the scale v.
ağır yenilgiye uğratmak hammer v.
ağır davranmak dawdle v.
ağır bir şekilde eleştirmek slam v.
ağır konuşmak drawl v.
ağır adımlarla yürümek stalk v.
ağır ve gürültülü bir şekilde indirmek thump v.
ağır hasta son günlerini yaşamak sink fast v.
ağır yara almak be heavily wounded v.
ağır yara almak be badly injured v.
ağır gelmek preponderate v.
ağır iş yapmak drudge v.
ağır basmak overbear v.
ağır adımlarla yürümek plod along v.
ağır ağır çalmak (çanı) toll v.
ağır eleştirmek razz v.
yükte daha ağır çekmek outbalance v.
ağır bir dille eleştirmek chew up v.
ağır basmak have strong influence v.
kafasına ağır bir darbe indirmek brain v.
saldırının en ağır kısmını çekmek bear the brunt of v.
ağır işitmek be hard of hearing v.
ağır iş yapmak grub v.
ağır nota çıkarmaya çalışmak pick out v.
kapağı kapalı ve ağır ateşte pişirmek stew v.
ağır ve sıkıcı bir iş yapmak drudge v.
ağır biçimde suçlamak chastise v.
ağır basmak overbalance v.
ağır çalışmak plod v.
ağır eleştirmek rap somebody over the knuckles v.
ağır eleştirmek score v.
ağır davranmak move slowly v.
ağır bir cisimle vurmak bludgeon v.
ağır konuşmak have a rough tongue v.
ağır ağır ve güçlükle ilerlemek wade through v.
ağır adımlarla yürümek pound v.
ağır basmak override v.
ağır ilerlemek plod v.
ağır bir yenilgiye uğratmak (büyük bir orduyla) overwhelm v.
ağır konuşmak scorch v.
ağır adımlarla yürümek tramp v.
ağır ezgi fıstıki makam konuşmak drawl v.
ağır sopa ile vurmak waddy v.
ağır suç işlemek commit a serious crime v.
ağır konuşmak say some hard things v.
ağır çekmek preponderate v.
altında ezilmek (sorumluluk ağır bir iş vb) be overwhelmed by v.
ağır yürümek plod v.
ağır ve gürültülü bir şekilde vurmak thump v.
ağır söylemek use hard words v.
ağır eleştirmek slash v.
ağır yara almak be injured seriously v.
ağır çekmek be heavy v.
ağır gelmek find something difficult v.
ağır basmak have a nightmare v.
ağır ağır yürümek stomp v.
kulağı ağır işitmek be hard of hearing v.
ağır kaçmak be offensive v.
ağır ağır çıkmak trudge up v.
ağır adımlarla yürümek clump v.
ağır basmak loom large in v.
ağır suç işlemek commit a serious offense v.
ağır çekmek heavy v.
en ağır hasarı görmek take the hardest strike v.
ağır hasta olmak be in a bad way v.
ağır ağır azalmak waste away v.
ağır işler yapmak drudge v.
ağır eleştirmek scorch v.
ağır basmak militate v.
ağır çalışmak sweat v.
ağır vergi koymak overtax v.
ağır çekmek outbalance v.
ağır gelmek offend somebody's feelings v.
ağır ya da düzgün adımlarla yürümek pace v.
daha ağır gelmek outweigh v.
ağır ağır koşmak jog v.
ağır kriz geçirmek go through a grave crisis v.
ağır krize sokmak throw into grave crisis v.
ağır krize girmek go into a grave crisis v.
ağır kayıplara uğramak suffer heavy losses v.
ağır kayıplar verdirmek inflict heavy losses v.
ağır bir travma geçirmek go through a severe trauma v.
ağır bir travma geçirmek suffer a severe trauma v.
ağır darbe indirmek deliver big blow v.
ağır darbe indirmek strike big blow v.
ağır darbe indirmek deliver major blow v.
ağır darbe indirmek deal major blow v.
ağır darbe indirmek deal big blow v.