|
Category |
Turkish |
English |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
(elinde) (bir şey) tutmak |
hold v.
|
|
Can you hold my phone for me?
Telefonumu tutabilir misin?
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
(birine bir şey) ısmarlamak |
buy v.
|
|
The penniless kid bought me an expensive dish.
Çulsuz velet, bana pahalı bir yemek ısmarladı.
More Sentences
|
General |
|
3 |
General |
iğrenç bir şey |
abomination n.
|
|
This is an abomination.
Bu iğrenç bir şeydir.
More Sentences
|
4 |
General |
sıradan bir şey |
commonplace n.
|
|
Boredom is commonplace.
Can sıkıntısı sıradan bir şey.
More Sentences
|
5 |
General |
küçük bir şey |
a little something n.
|
|
This is a little something I bought for you.
Bu senin için aldığım küçük bir şey.
More Sentences
|
6 |
General |
görmek (iyi bir şey) |
receive v.
|
|
For this reason this trial, which at the moment is experimental and temporary, should receive widespread support.
Bu nedenle şu an için deneysel ve geçici olan bu çalışma geniş çaplı destek görmelidir.
More Sentences
|
7 |
General |
parası olmak (bir şey için) |
afford v.
|
|
Anyone who can afford it is keen to buy good health.
Parası olan herkes iyi bir sağlık satın almaya heveslidir.
More Sentences
|
|
8 |
General |
engellemek (birinin) (bir şey yapmasını) |
stop someone from v.
|
|
You can't stop someone from lying to you.
Birinin sana yalan söylemesini engelleyemezsin.
More Sentences
|
9 |
General |
yerini almak (yeni bir şey eski bir şeyin) |
supersede v.
|
|
This revised system superseded the old ESA 1979.
Bu revize edilmiş sistem eski ESA 1979'un yerini almıştır.
More Sentences
|
10 |
General |
bir şey sormak |
ask something v.
|
|
Can I ask something?
Bir şey sorabilir miyim?
More Sentences
|
11 |
General |
bir şey unutmak |
forget something v.
|
|
Tom said he thought that he had forgotten something.
Tom bir şey unuttuğunu sandığını söyledi.
More Sentences
|
Common Usage |
|
12 |
Common Usage |
kötü bir şey olacağını sezme |
foreboding n.
|
|
13 |
Common Usage |
yumuşak bir maddeden yapılmış koruyucu şey |
pad n.
|
|
General |
|
14 |
General |
hızlı bir şekilde dönen şey |
whirlabout n.
|
|
15 |
General |
kahveye benzer bir şey |
coffee of a kind n.
|
|
16 |
General |
birinin bir şey hakkındaki düşünceleri |
feedback n.
|
|
17 |
General |
hayvanın ısırmasına veya zararlı bir şey yemesine engel olmak için ağzına takılan tel, deri gibi kaf |
mouthpiece n.
|
|
18 |
General |
içine bir şey konulan nesne |
holder n.
|
|
19 |
General |
geçici olan bir şey |
sandburg n.
|
|
20 |
General |
kötü bir şey yapma |
perpetration n.
|
|
21 |
General |
barış sembolü olarak kullanılan herhangi bir şey |
olive branch n.
|
|
22 |
General |
şaşırtıcı bir şey |
a new one on me n.
|
|
23 |
General |
kaygılanacak bir şey |
a matter of concern n.
|
|
24 |
General |
aşırı derecede yapılan bir şey |
spree n.
|
|
25 |
General |
içinde bir şey saklanabilen kap |
holder n.
|
|
26 |
General |
bir sözcüğün çağrıştırdığı şey |
connotation n.
|
|
27 |
General |
zorlayan şey (bir kimsenin takatını/sabrını vb'ni) |
tax n.
|
|
|
28 |
General |
öyle bir şey |
something of the kind n.
|
|
29 |
General |
olmuş bitmiş bir şey |
an accomplished fact n.
|
|
30 |
General |
bir araba dolusu şey |
cartload n.
|
|
31 |
General |
içine bir şey geçirilen delik |
socket n.
|
|
32 |
General |
saman alevi gibi bir şey |
flash in the pan n.
|
|
33 |
General |
her zaman birinin üzerinde taşınan faydalı bir şey |
vade mecum n.
|
|
34 |
General |
emeklilik sigortası gibi işçiye ücreti dışında sağlanan herhangi bir şey |
fringe benefit n.
|
|
35 |
General |
karmakarışık bir sürü (şey) |
welter n.
|
|
36 |
General |
tek bir şey düşünme |
single mindedness n.
|
|
37 |
General |
5 kuruş bir şey |
a matter of 5 cents n.
|
|
38 |
General |
sırtı çukur olan herhangi bir şey |
saddleback n.
|
|
39 |
General |
vaktiyle işe yarayan fakat şimdi dert olan bir şey |
white elephant n.
|
|
40 |
General |
vesika arkasına bir şey yazma |
endorsing n.
|
|
41 |
General |
birine birdenbire moral veren bir şey |
a shot in the arm n.
|
|
42 |
General |
insanların bir şey beklemek üzere oluşturduğu sıra |
queue n.
|
|
43 |
General |
kendini bir şey sanan |
smart al·eck n.
|
|
44 |
General |
kendini bir şey zanneden kimse |
smart aleck n.
|
|
45 |
General |
ezilmiş meyveye benzeyen bir şey |
pulp n.
|
|
46 |
General |
bir şey yapmayı çok isteme |
the urge to n.
|
|
47 |
General |
yapılmış bir şey |
act n.
|
|
48 |
General |
sahte bir şey |
fake n.
|
|
49 |
General |
başka bir yere yerleştirilen kimse/şey |
transplant n.
|
|
50 |
General |
belli belirsiz bir şey |
suggestion n.
|
|
51 |
General |
bir başka şeyden gelişerek büyüyen şey |
outgrowth n.
|
|
52 |
General |
bir sonuca ulaşmak için kullanılan şey |
means n.
|
|
53 |
General |
olumsuz bir şey ima eden söz |
innuendo n.
|
|
54 |
General |
bir kimseyle gönderilen şey |
safety deposit n.
|
|
55 |
General |
belli belirsiz bir şey |
wisp n.
|
|
56 |
General |
tahmininde bulunma (gelecekte bir şey olacağı) |
prognostication n.
|
|
57 |
General |
yelpaze biçimindeki herhangi bir şey |
fan n.
|
|
58 |
General |
araya bir şey sokma |
interpolation n.
|
|
59 |
General |
mükemmel bir şey |
a bit of all right n.
|
|
60 |
General |
milyoner gibi bir şey |
a kind of millionaire n.
|
|
61 |
General |
vesika arkasına bir şey yazan |
endorsor n.
|
|
62 |
General |
kötü bir şey olacağını önceden hissedebilme |
forebodingness n.
|
|
63 |
General |
başka bir şeyin yerine kullanılabilen şey |
substitute n.
|
|
64 |
General |
insanların buluşmayı veya bir şey kurmayı kararlaştırdıkları herhangi bir yer |
venue n.
|
|
65 |
General |
artık sahibinin işine yaramayan bir şey |
white elephant n.
|
|
66 |
General |
sinir bozucu ufak bir şey |
pinprick n.
|
|
67 |
General |
bir neslin kendisinden sonra gelen nesle bıraktığı şey |
heritage n.
|
|
|
68 |
General |
çok kolay bir şey |
a piece of cake n.
|
|
69 |
General |
eleyen bir kişi veya şey |
eliminator n.
|
|
70 |
General |
tabii bir şey |
matter of course n.
|
|
71 |
General |
resmen kabul edilmemiş fakat fiilen olmuş bir şey |
virtual n.
|
|
72 |
General |
antik çağlardan kalma bir şey |
antiquity n.
|
|
73 |
General |
bir şeyi inişe geçiren kişi ya da şey |
lander n.
|
|
74 |
General |
bir araya getirilmiş şey |
aggregate n.
|
|
75 |
General |
yapacak bir şey yok |
nothing to do n.
|
|
76 |
General |
kendini bir şey sanan tip |
squirt n.
|
|
77 |
General |
yaşanan iyi bir şey |
gest n.
|
|
78 |
General |
ıstırabı yok eden herhangi bir şey |
nepenthe n.
|
|
79 |
General |
mutfak eşyası gibi markette satılan ama yiyecek olmayan her bir şey |
nonfood n.
|
|
80 |
General |
kendini bir şey sanma |
pomposity n.
|
|
81 |
General |
bir kişinin en iyi yaptığı şey |
forte n.
|
|
82 |
General |
her-şey bir milyoncu |
99 cent store n.
|
|
83 |
General |
takip etmede kullanılan herhangi bir şey |
follow-up n.
|
|
84 |
General |
her-şey bir milyoncu |
dollar store n.
|
|
85 |
General |
her-şey bir milyoncu |
dollar outlet n.
|
|
86 |
General |
gerçekleşmesi imkansız bir şey |
will-o-the-wisp n.
|
|
87 |
General |
bir kimseyi ilgilendiren şey |
concern n.
|
|
88 |
General |
-e yakın bir şey |
approximation n.
|
|
89 |
General |
yapılacak bir şey yok |
nothing to do n.
|
|
90 |
General |
bir şey için ayrılmış para |
a put away n.
|
|
91 |
General |
önemsiz bir şey için yapılan tartışma |
tiff n.
|
|
92 |
General |
önemsiz bir şey için yapılan tartışma |
bickering n.
|
|
93 |
General |
önemsiz bir şey için yapılan tartışma |
squabble n.
|
|
94 |
General |
önemsiz bir şey için yapılan tartışma |
spat n.
|
|
95 |
General |
önemsiz bir şey için yapılan tartışma |
fuss n.
|
|
96 |
General |
önemsiz bir şey için yapılan tartışma |
bicker n.
|
|
97 |
General |
önemsiz bir şey için yapılan tartışma |
pettifoggery n.
|
|
98 |
General |
yatıştıran bir şey |
alleviant n.
|
|
99 |
General |
her şey bir milyoncu |
variety store n.
|
|
100 |
General |
her şey bir milyoncu |
price-point retailer n.
|
|
101 |
General |
bir konu için ilk yapılan ya da ilk söylenen şey |
first mentioned n.
|
|
102 |
General |
korkutucu bir şey olmaktan çıkarma |
de-demonising n.
|
|
103 |
General |
farklı malzemeleri bir araya getirip yeni bir şey ortaya çıkaran kimse |
bricoleur n.
|
|
104 |
General |
bir şey oluşturan şey |
thinghood n.
|
|
105 |
General |
her şey bir milyoncu |
variety store n.
|
|
106 |
General |
her-şey bir milyoncu |
variety store n.
|
|
107 |
General |
her-şey bir milyoncu |
pound shop n.
|
|
108 |
General |
her-şey bir milyoncu |
dollar store n.
|
|
109 |
General |
bir kerede her şey |
everything at once n.
|
|
110 |
General |
(çek defteri gibi) kopya olarak başka bir şeye karşılık gelen herhangi bir şey |
tally n.
|
|
111 |
General |
değerli, yüksek fiyatlı herhangi bir şey |
taonga [new zeland] n.
|
|
112 |
General |
hediye olarak alınıp bir başkasına verilen şey |
regift n.
|
|
113 |
General |
birine bir şey karşılığında yapılan iyilik |
backscratch n.
|
|
114 |
General |
değerli bir nesne veya şahsın yerine gizlice konan şey |
changeling [obsolete] n.
|
|
115 |
General |
sürpriz bir şekilde ele geçen şey |
nap-taking n.
|
|
116 |
General |
bir şeyi taşımayan şey |
noncarrier n.
|
|
117 |
General |
kolye gibi birbirine zincirleme bağlanmış bir dizi benzer şey |
necklace n.
|
|
118 |
General |
bir yere yeni gelen veya varan şey |
newcome n.
|
|
119 |
General |
büyük bir ün ya da seçkinlik yolunda ilerleyen şey |
newcomer n.
|
|
120 |
General |
bir sonra gelen şey |
next n.
|
|
121 |
General |
bir şey için teşekkür eden kimse |
thanksgiver n.
|
|
122 |
General |
hepsi belirli bir mesele veya iş ile bağlantılı olan şey |
the whole concern n.
|
|
123 |
General |
bir hareketi, fikri veya gelişmeyi yayan şey |
tinder n.
|
|
124 |
General |
ürünlerin tepesine bir şey ekleyen işçi |
topper n.
|
|
125 |
General |
işkence, sıkıntı veya acı veren herhangi bir şey |
tormentry n.
|
|
126 |
General |
küçük bir kuleye benzeyen şey |
tourelle n.
|
|
127 |
General |
herhangi bir kategoride sınıflandırılamayan kimse/şey |
transcendent n.
|
|
128 |
General |
belirli bir çizgiye göre sabit konuma sahip olan şey |
liner n.
|
|
129 |
General |
bir şeyin durumunu değiştiren şey |
alterant n.
|
|
130 |
General |
avantaj olarak kullanılacak bir şey |
an ace up your sleeve n.
|
|
131 |
General |
ikincil ancak kendi özgü bir özelliği olan şey |
edge n.
|
|
132 |
General |
(bir şeyin) kaynağı olan şey |
ancestor n.
|
|
133 |
General |
başka bir eylemden önce yapılan şey |
antefact n.
|
|
134 |
General |
belirli bir kişi, nesne ya da makam ile yakından ilişkili olan şey |
attribute n.
|
|
135 |
General |
her bir kişi/şey |
each and every one n.
|
|
136 |
General |
bir şey tamamlandıktan sonra yapılan eleştirel analiz |
autopsy n.
|
|
137 |
General |
bir eylemin beklenen sonucu olarak kazanılan şey |
effect [obsolete] n.
|
|
138 |
General |
(bir yerin etrafını) çeviren şey |
enclosure n.
|
|
139 |
General |
(bir şeyin) altında çıkıntı yapmış şey |
underlap n.
|
|
140 |
General |
(bir şeyin) altından dışarı çıkmış şey |
underlap n.
|
|
141 |
General |
(bir şeyin) altından fışkırmış şey |
underlap n.
|
|
142 |
General |
(maddi olmayan bir şey) temel |
underpinning n.
|
|
143 |
General |
(katlanmış bir şeyi) açan şey |
unfolder n.
|
|
144 |
General |
yılda bir kez olan şey |
yearlies n.
|
|
145 |
General |
bir kimseye hitap eden şey |
bag n.
|
|
146 |
General |
bir kimsenin sevdiği veya iyi yaptığı şey |
bag n.
|
|
147 |
General |
kayarak hareket eden bir şey |
scooter n.
|
|
148 |
General |
hakkında pek bir şey bilinmeyen kimse |
unknown quantity n.
|
|
149 |
General |
(biri veya bir şey hakkında) son karar |
epitaph n.
|
|
150 |
General |
yatağa bir şey yerleştiren kimse |
bedder n.
|
|
151 |
General |
dört bir yandan sıkıştıran şey |
besetter n.
|
|
152 |
General |
bir şeyi serpen kimse veya şey |
besprinkler n.
|
|
153 |
General |
bir şey veya yere ait kimse |
child n.
|
|
154 |
General |
cümlenin veya konuşmanın önceki kısmında belirtilen bir şey |
jobbie n.
|
|
155 |
General |
gülünç bir şekilde dandik şey |
joke n.
|
|
156 |
General |
üzerine bir şey kurulu toprak parçası |
land site n.
|
|
157 |
General |
üzerine bir şey kurulması planlanan toprak parçası |
land site n.
|
|
158 |
General |
kötü bir amacı gizleyen şey |
visor n.
|
|
159 |
General |
kötü bir amacı gizleyen şey |
vizor n.
|
|
160 |
General |
(sembolik bir yolculukta) yol gösteren şey |
waypost n.
|
|
161 |
General |
havadaki bir şey nedeniyle büzüşme |
blastment n.
|
|
162 |
General |
eylemde bulunmak veya bir şey üretmek için gerekli teçhizat |
material n.
|
|
163 |
General |
içinden yeni bir şey türeyen, oluşan veya gelişen şey |
matrix n.
|
|
164 |
General |
geçmişi veya herhangi bir şeye dayalı olmayıp tamamen yeni yapılmış şey |
whole cloth n.
|
|
165 |
General |
bir şeyi açığa vuran şey |
manifester n.
|
|
166 |
General |
hava durumunu önceden haber veren bir şey |
weatherwiser n.
|
|
167 |
General |
rehin olarak verilen veya bırakılan bir kimse veya şey |
wed [dialect] [uk] n.
|
|
168 |
General |
bir şey yapma fırsatı |
whack n.
|
|
169 |
General |
bir şey yapma girişimi |
whack n.
|
|
170 |
General |
bir tek şey hakkında bilinebilecek veya söylenebilecek her şey |
what n.
|
|
171 |
General |
değersiz bir şey |
white chip n.
|
|
172 |
General |
değeri düşük bir şey |
white chip n.
|
|
173 |
General |
görünüşü ve işlevi açısından rüzgar gülüne benzeyen bir şey |
windmill n.
|
|
174 |
General |
gerçekler bilinmeden yapılan bir şey |
blindman's bluff n.
|
|
175 |
General |
hile ve şaşırtmaya dayalı bir şey |
blindman's bluff n.
|
|
176 |
General |
görüşü engelleyen bir şey |
blindfold n.
|
|
177 |
General |
uyumsuz gibi görünen başka bir unsurla bağlantılı olduğu düşünülen şey |
blood brother n.
|
|
178 |
General |
bir şey yaratan kimse |
hand n.
|
|
179 |
General |
bir yüzeye veya nesneye kolayca takılan şey |
hang-on n.
|
|
180 |
General |
(duvar, tavan gibi) bir yere tutturulabilen şey |
hang-up n.
|
|
181 |
General |
anlaşılması güç bir şekilde girift veya çetrefilli olan şey |
maze n.
|
|
182 |
General |
bir kelime veya isim olarak kullanılan bir ifade tarafından adlandırılan şey veya sınıf |
meaning in extension n.
|
|
183 |
General |
(bir kimseden veya durumdan) beklenilen şey |
measure n.
|
|
184 |
General |
bir kimsenin veya olayın anısına yapılan şey |
memorial n.
|
|
185 |
General |
birinin veya bir olayın anısına yapılan şey |
memory n.
|
|
186 |
General |
bir işçinin yaptığı veya ürettiği şey |
workmanship n.
|
|
187 |
General |
bir nesnenin paketlendiği veya sarıldığı şey |
wrapper n.
|
|
188 |
General |
bir şey yapmak için kafayı kullanma |
headwork n.
|
|
189 |
General |
belirli bir eylemin, yaşam tarzının sonucu için ayrılmış şey |
heritage n.
|
|
190 |
General |
sayesinde bir şey başarılan kimse veya şey |
ministry n.
|
|
191 |
General |
hızlı bir şekilde başarıya ulaşan şey |
boomer n.
|
|
192 |
General |
belirli bir sınıfa ait şey |
brother n.
|
|
193 |
General |
rastgele bir araya getirilmiş bir grup şey |
hill n.
|
|
194 |
General |
belirli bir ülkeden olan kimse veya şey |
homeling n.
|
|
195 |
General |
bir şeyi aslına sadık kalarak yansıtan şey |
mirror n.
|
|
196 |
General |
rastgele bir grup şey |
mob n.
|
|
197 |
General |
pek ilişkili olmayan bir grup şey |
mob n.
|
|
198 |
General |
bir sürü şey |
mobs n.
|
|
199 |
General |
bir aylık şey |
monthling n.
|
|
200 |
General |
ömrü bir aylık olan şey |
monthling n.
|
|
201 |
General |
(bir şeyin) sonucunda oluşan şart, durum veya şey |
mony n.
|
|
202 |
General |
g harfi şeklinde bir şey |
g n.
|
|
203 |
General |
dağınık haldeki bir grup şey |
gaggle n.
|
|
204 |
General |
müzakerede bir şey öneren kimse |
mover n.
|
|
205 |
General |
bir sürü şey |
muchwhat [obsolete] n.
|
|
206 |
General |
gizemli bir hava veren şey |
mystification n.
|
|
207 |
General |
kolayca sınıflandırılamayacak şekilde bir araya getirilmiş şey |
business n.
|
|
208 |
General |
bir şeyin yapılma veya düşünülme şeklini önemli ölçüde değiştiren şey |
game-changer n.
|
|
209 |
General |
bir şeyi bağlamaya yarayan şey |
girding n.
|
|
210 |
General |
bir arada tutan şey |
glue n.
|
|
211 |
General |
bir yere sabitlenen şey |
lodger n.
|
|
212 |
General |
bir yere yerleştirilen şey |
lodger n.
|
|
213 |
General |
hoş bir değişiklik sağlayan şey |
oasis n.
|
|
214 |
General |
bir şeyin sonuna işaret eden şey |
obituary n.
|
|
215 |
General |
ara sıra olan bir şey |
occasional n.
|
|
216 |
General |
belirli bir duruma yönelik şey |
occasionality n.
|
|
217 |
General |
planlanmış harcama veya ifraz olarak alıkonan veya tutulan bir şey |
holdback n.
|
|
218 |
General |
bekletilen bir şey |
holdout n.
|
|
219 |
General |
uzatılan bir şey |
holdout n.
|
|
220 |
General |
taşınan bir şey |
holdover n.
|
|
221 |
General |
bir şey hakkında kafa yorma |
debatement n.
|
|
222 |
General |
bir şey hakkında tartışma |
debatement n.
|
|
223 |
General |
bir şey eridiğinde ortaya çıkan madde |
deliquescence n.
|
|
224 |
General |
bir şey çözündüğünde ortaya çıkan madde |
deliquescence n.
|
|
225 |
General |
bir şey sıvılaştığında ortaya çıkan madde |
deliquescence n.
|
|
226 |
General |
geçici olarak bir yerde kalan şey |
denizen n.
|
|
227 |
General |
belirli bir soydan gelen şey |
descension n.
|
|
228 |
General |
birinden başka birine karşılıksız olarak devredilen bir şey |
gift n.
|
|
229 |
General |
(belirli bir şekilde) büyüyen kimse veya şey |
grower n.
|
|
230 |
General |
bir şeyi aniden sonlandırdığı için giyotine benzetilen şey |
guillotine n.
|
|
231 |
General |
bir çırpıda tüketen şey |
gulf n.
|
|
232 |
General |
bir sürü şey |
grundle n.
|
|
233 |
General |
belirli bir sonucun veya durumun oluşacağını temin eden şey |
guarantee n.
|
|
234 |
General |
aniden ortaya çıkan bir şey dalga |
gust n.
|
|
235 |
General |
değerli eşyanın yerine genellikle kapalı zarfta değersiz bir şey konularak yapılan dolandırıcılık |
murphy game n.
|
|
236 |
General |
bir birim olarak kabul edilen sekiz benzer şey |
octette n.
|
|
237 |
General |
yaşlı bir şey |
old n.
|
|
238 |
General |
bir kez gerçekleşen şey |
one shot n.
|
|
239 |
General |
bir kere yapılan şey |
one shot n.
|
|
240 |
General |
bir kere kullanılan şey |
one shot n.
|
|
241 |
General |
yalnızca bir kez gerçekleşen şey |
one-shot n.
|
|
242 |
General |
yalnızca bir kez yapılan şey |
one-shot n.
|
|
243 |
General |
yalnızca bir kez kullanılan şey |
one-shot n.
|
|
244 |
General |
bir şeyin üzerine serilen şey |
onlay n.
|
|
245 |
General |
bir şeyin üzerine uygulanan şey |
onlay n.
|
|
246 |
General |
bir şeyin üzerinde bulunan şey |
overlier n.
|
|
247 |
General |
belirli bir açıdan diğerine eşit olan şey |
rival n.
|
|
248 |
General |
belirli bir açıdan diğerine neredeyse eşit olan şey |
rival n.
|
|
249 |
General |
(bir şey hakkında bilinen) kesin bilgi |
bead n.
|
|
250 |
General |
amaçsızca bir şey karalama |
doodle n.
|
|
251 |
General |
bir şey yapmaya ant içmek |
make a vow to do something v.
|
|
252 |
General |
birini utandırarak bir şey yapmaya mecbur etmek |
shame v.
|
|
253 |
General |
tenezzül etmek (kötü bir şey yapmaya) |
sink v.
|
|
254 |
General |
bir şey olup biterken uyumak |
sleep through something v.
|
|
255 |
General |
ertelemek (kötü bir şey) |
reprieve v.
|
|
256 |
General |
bir şey birinin hoşuna gitmek |
find something sympathetic v.
|
|
257 |
General |
bir şey mantıken (başka bir şeyi) gerektirmek |
presuppose v.
|
|
258 |
General |
belirli bir şey yaparak birini sürekli rahatsız etmek |
plague someone with v.
|
|
259 |
General |
sevk etmek (bir kimseyi bir şey yapmaya) |
prompt to v.
|
|
260 |
General |
tahmininde bulunmak (gelecekte bir şey olacağı) |
prognosticate v.
|
|
261 |
General |
bir şey yapmak itiyadında olmak |
be given to v.
|
|
262 |
General |
kendine bir şey yapma izni vermek |
indulge in v.
|
|
263 |
General |
bir şey tartışılabilmek |
be open to dispute v.
|
|
264 |
General |
bir şey yapmayı çok istemek |
get urge to v.
|
|
265 |
General |
tatlılıkla ikna etmek (kötü bir şey yapmaya) |
entice v.
|
|
266 |
General |
aşağılık bir şey olmak |
not to be worth a shit v.
|
|
267 |
General |
bir şey için birini sıkıştırmak |
press someone for something v.
|
|
268 |
General |
bir giysiye bir şey dikmek |
sew something on v.
|
|
269 |
General |
izin almak (birinden bir şey için) |
be in the clear with v.
|
|
270 |
General |
çözülmek (zor bir şey) |
unravel v.
|
|
271 |
General |
birinin elde edebileceği bir şey gibi olmak |
be within someone's grasp v.
|
|
272 |
General |
bir şey için deli olmak |
go gaga over v.
|
|
273 |
General |
birinin tenezzül etmeyeceği bir şey olmak |
be beneath someone v.
|
|
274 |
General |
saat vb gibi bir şey kurmak |
wind something up v.
|
|
275 |
General |
midesini bir şey ile tıka basa doldurmak |
gorge oneself on v.
|
|
276 |
General |
gözünü bir şey hırsı bürümek |
be greedy for v.
|
|
277 |
General |
zahmet edip bir şey yapmak |
take the trouble to do something v.
|
|
278 |
General |
fena halde bir şey kokmak |
stink of v.
|
|
279 |
General |
önüne bir şey koyarak gözükmemesini sağlamak |
screen off v.
|
|
280 |
General |
birinin haberi olmadan bir şey yapmak |
do something unbeknown to someone v.
|
|
281 |
General |
birinde bir şey belirli bir miktarda eksik olmak |
be short v.
|
|
282 |
General |
alıp hiçbir şey yapmamak (bir şeyi) |
sit on v.
|
|
283 |
General |
örtmek (sahte bir şey gerçek bir şeyi) |
belie v.
|
|
284 |
General |
birine bir şey yapması için baskı yapmak |
press someone to v.
|
|
285 |
General |
hazırlamak (kötü bir şey) |
brew v.
|
|
286 |
General |
başka bir şey yaparak bir şeyi tamamlamak |
follow up v.
|
|
287 |
General |
olağanüstü bir şey olmak |
be quite something v.
|
|
288 |
General |
birinin hiç bilmediği bir şey olmak |
be beyond one's ken v.
|
|
289 |
General |
bir şey birini ayakta tutmak |
carry one through v.
|
|
290 |
General |
sökülmek (örülü bir şey) |
unravel v.
|
|
291 |
General |
çok bulunmak (bir şey) |
be studded with v.
|
|
292 |
General |
birine yeterli miktarda bir şey olmamak |
go short v.
|
|
293 |
General |
demek istemek (kötü bir şey) |
insinuate v.
|
|
294 |
General |
birinin bir şey yapmasına ket vurmak |
inhibit someone from v.
|
|
295 |
General |
bir şey yapmak için cesaretini toplamak |
get up the nerve to v.
|
|
296 |
General |
kendini bir şey sanmak |
think oneself important v.
|
|
297 |
General |
emin olmak (bir şey hakkında) |
tell v.
|
|
298 |
General |
dil dökerek birinden bir şey koparmak |
wheedle something out of someone v.
|
|
299 |
General |
gidip birine bir şey söylemek |
accost v.
|
|
300 |
General |
su içinde yüzmek (bir şey) |
be awash v.
|
|
301 |
General |
bir şey uygun düşmek |
be in good taste v.
|
|
302 |
General |
bir şey için emek harcamak |
work at v.
|
|
303 |
General |
bir şey birinin aleyhinde olmak |
tell against v.
|
|
304 |
General |
satılık bir şey biri için ayrılmak |
be spoken for v.
|
|
305 |
General |
belirli bir şey yapabilmek için yaşı tutmamak |
be underage v.
|
|
306 |
General |
bir şey birinin belirli bir gruba ait olduğunu göstermek |
stamp someone as v.
|
|
307 |
General |
birine yeterli miktarda bir şey olmamak |
go short of v.
|
|
308 |
General |
kendini bir şey sanmak |
be too big for one's boots v.
|
|
309 |
General |
nefes nefese (bir şey) demek |
puff v.
|
|
310 |
General |
bir şey yapmayı çok istemek |
feel urge to v.
|
|
311 |
General |
çözülmek (sarılı bir şey) |
unwind v.
|
|
312 |
General |
bir şey artık geçmişe ait bir şey olmak |
be a thing of the past v.
|
|
313 |
General |
bir şey yapmayı ihmal etmemek |
make a point of v.
|
|
314 |
General |
birini bir şey yapmaya zorlamak |
bludgeon someone into doing something v.
|
|
315 |
General |
açılmak (katlanmış bir şey) |
unfold v.
|
|
316 |
General |
çözülmek (halka şeklinde sarılı bir şey) |
uncoil v.
|
|
317 |
General |
çok iyi bir şey olmak |
be quite something v.
|
|
318 |
General |
açılmak (sarılı bir şey) |
unwrap v.
|
|
319 |
General |
sıkı bir pazarlık sonucu birçok şey elde etmek |
drive a hard bargain v.
|
|
320 |
General |
artırmak (belirli bir şey yaparak) |
supplement by v.
|
|
321 |
General |
bir şey yapmaya can atmamak |
be in no hurry to v.
|
|
322 |
General |
dilemek (iyi bir şey) |
wish v.
|
|
323 |
General |
eksikliklerini gidermek (belirli bir şey yaparak) |
supplement by v.
|
|
324 |
General |
bir şey yapmaya dikkat etmek |
make a point of v.
|
|
325 |
General |
birinin elde edemeyeceği bir şey olmak |
be beyond someone's grasp v.
|
|
326 |
General |
önüne bir şey koyarak kapatmak |
screen off v.
|
|
327 |
General |
geliştirerek (başka bir şey) yapmak |
work up into v.
|
|
328 |
General |
yapmak (birine olumsuz bir şey) |
subject to v.
|
|
329 |
General |
bir yiyeceğe tat vermek için (bir şey) katmak |
flavor v.
|
|
330 |
General |
düşünmek (bir şey yapmayı) |
think about v.
|
|
331 |
General |
mektup göndererek bir şey istemek |
write off for v.
|
|
332 |
General |
bir şey yüzünden daha beter durumda olmamak |
be none the worse v.
|
|
333 |
General |
bir şey yapmayı çok istemek |
have an urge to v.
|
|
334 |
General |
bir şey boğazını tıkamak |
gag on v.
|
|
335 |
General |
elinden bir şey gelmemek |
not to be able to do anything v.
|
|
336 |
General |
açılmak (sarılı bir şey) |
unwind v.
|
|
337 |
General |
sivri bir şey bir uzva batmak |
prick something on v.
|
|
338 |
General |
bir şey yapmakla yetersiz bir şeyi artırmak |
eke out v.
|
|
339 |
General |
kendini bir şey zannetmesine sebep olmak |
go to one's head v.
|
|
340 |
General |
bir şey yapmayı denemek |
have a fling at v.
|
|
341 |
General |
bir sıvıyı süzgeçten geçirip ondan bir şey çıkarmak |
strain something out of v.
|
|
342 |
General |
birini bir şey ile durmadan tehdit etmek |
hold a thing over someone v.
|
|
343 |
General |
bir şey başka bir şeyden farksız olmaya başlamak |
shade off into v.
|
|
344 |
General |
bir şey birini başarılı bir sonuca ulaştırmak |
carry one through v.
|
|
345 |
General |
bir şey söylememek |
hold one's peace v.
|
|
346 |
General |
bir şey birinin lehinde olmak |
tell in someone's favor v.
|
|
347 |
General |
birini tatlı sözlerle kandırarak bir şey elde etmek |
coax something out of someone v.
|
|
348 |
General |
birinin bir şey yapması için ısrar etmek |
press someone to v.
|
|
349 |
General |
kol gezmek (kötü bir şey) |
be about v.
|
|
350 |
General |
değersiz bir şey olmak |
not to be worth a shit v.
|
|
351 |
General |
bir şey hakkında bilgi edinmek |
familiarize oneself with v.
|
|
352 |
General |
bir şey anlatmak |
get through to v.
|
|
353 |
General |
gerekmek (bir şeyin çalıştırılması veya tamamlanması için belirli bir şey) |
take v.
|
|
354 |
General |
yerini almak (yeni bir şey eski bir şeyin) |
supplant v.
|
|
355 |
General |
bir şey yapmak |
be about something v.
|
|
356 |
General |
bir şey kılığına girmiş olmak |
be something in disguise v.
|
|
357 |
General |
zemin hazırlamak (bir şey yapabilmek için) |
position oneself to do something v.
|
|
358 |
General |
birine bir şey hakkında bilgi vermek |
prime someone about v.
|
|
359 |
General |
önüne bir şey koyarak örtmek |
screen off v.
|
|
360 |
General |
bir şey başka bir şeye bağlı olmak |
be conditioned by v.
|
|
361 |
General |
malı olmak (bir şey birinin) |
belong to v.
|
|
362 |
General |
birini bir şey yapmaktan alıkoymak |
restrain someone from v.
|
|
363 |
General |
tartışarak birini bir şey yapmaya ikna etmek |
argue someone into something v.
|
|
364 |
General |
birini menetmek (bir şey yapmaktan) |
prohibit someone from v.
|
|
365 |
General |
birinin bir şey yapmasını engellemek |
restrain someone from v.
|
|
366 |
General |
eski bir giysiden yeni bir şey yapmak |
cut down a piece of clothing into v.
|
|
367 |
General |
bir şey için göz kulak olmak |
keep an eye out for v.
|
|
368 |
General |
uzmanlık alanı (belirli bir şey) olmak |
specialize in v.
|
|
369 |
General |
yaklaşıp bir şey söylemek |
accost v.
|
|
370 |
General |
birinin bir şey yapmaya hakkı olmamak |
have no business doing something v.
|
|
371 |
General |
bir şey yapmaya tenezzül etmemek |
disdain to do something v.
|
|
372 |
General |
düşünmek (bir şey yapmayı) |
think of v.
|
|
373 |
General |
bir şey için sağ kolunu feda etmek |
give eyeteeth for v.
|
|
374 |
General |
bir şey başka bir şeye uymak |
tally up with v.
|
|
375 |
General |
bir şey için kalmak |
stick around for v.
|
|
376 |
General |
kendini bir şey sanmak |
get above oneself v.
|
|
377 |
General |
ikna etmek (tatlılıkla kötü bir şey yapmaya) |
entice v.
|
|
378 |
General |
açılmak (halka şeklinde sarılı bir şey) |
uncoil v.
|
|
379 |
General |
kokmak (soyut bir şey) |
smack of v.
|
|
380 |
General |
birini bir şey yapmaktan alıkoymak |
keep someone from doing something v.
|
|
381 |
General |
bir şey elinin altında bulunmak |
have something at one's fingertips v.
|
|
382 |
General |
özel ilgi alanı (belirli bir şey) olmak |
specialize in v.
|
|
383 |
General |
itmek (bir kimseyi bir şey yapmaya) |
prompt to v.
|
|
384 |
General |
bir şey ile övünmek |
pride oneself on something v.
|
|
385 |
General |
bir şey için her şeyini vermek |
give eyeteeth for v.
|
|
386 |
General |
bir şey için birine borçlu olmak |
have someone to thank for v.
|
|
387 |
General |
bir şey için hazırlamak |
make ready for v.
|
|
388 |
General |
yemeğe bir şey katarak tat vermek |
doctor up with v.
|
|
389 |
General |
elde avuçta bir şey kalmamak |
have nothing left v.
|
|
390 |
General |
bir şey başka bir şeyin sonucunu etkilemek |
tilt the balance v.
|
|
391 |
General |
bir şey üzerinde düşünmek |
give something one's consideration v.
|
|
392 |
General |
ısrarla birinden bir şey istemek |
press someone for something v.
|
|
393 |
General |
vazgeçirmek (birini) (bir şey yapmaktan) |
put someone off v.
|
|
394 |
General |
peşini bırakmamak (kötü bir şey) |
dog v.
|
|
395 |
General |
bir şey başka bir şeyden farksız olmaya başlamak |
shade into v.
|
|
396 |
General |
bir şey için çabalamak |
strive at v.
|
|
397 |
General |
bir şey karşısında çılgına dönmek |
become hysterical over v.
|
|
398 |
General |
bir şey için fırsat kollamak |
be out to v.
|
|
399 |
General |
yöneltmek (bir kimseyi bir şey yapmaya) |
prompt to v.
|
|
400 |
General |
bir şey karşısında çılgına dönmek |
get hysterical over v.
|
|
401 |
General |
kendini bir şey için hazırlamak |
brace oneself for v.
|
|
402 |
General |
birinden bir şey için özür dilemek |
make amends to someone for something v.
|
|
403 |
General |
dil dökerek birini bir şey yapmaya ikna etmek |
wheedle someone into v.
|
|
404 |
General |
diğer taraftan çıkmak (bir taraftan giren şey) |
come through v.
|
|
405 |
General |
başına kötü bir şey gelmek |
get in trouble v.
|
|
406 |
General |
başına kötü bir şey gelmek |
get into hot water v.
|
|
407 |
General |
(kötü bir şey) geçirmek üzere olmak |
be in for it v.
|
|
408 |
General |
ucuna bir şey takmak |
tip v.
|
|
409 |
General |
kandırıp bir şey yaptırmak |
induce v.
|
|
410 |
General |
yanlış bir şey yapmak |
do wrong v.
|
|
411 |
General |
aklına bir şey getirmek |
bring to mind v.
|
|
412 |
General |
kendini bir şey sanmak |
fancy oneself as something v.
|
|
413 |
General |
bir şey üzerinde fikir ayrılığına düşmek |
clash over v.
|
|
414 |
General |
birini yanlış bir şey yaparken yakalamak |
nab v.
|
|
415 |
General |
(birine) (bir şey) aldırmak |
have (someone) get (something) v.
|
|
416 |
General |
(bir şey) (bir yerden) çıkmak |
come forth v.
|
|
417 |
General |
nerdeyse (bir şey yapıyor olmak) |
come closer v.
|
|
418 |
General |
bir şey keşfetmek |
make a discovery v.
|
|
419 |
General |
bir şeyin yerine başka bir şey koymak |
replace v.
|
|
420 |
General |
bir şey yapma ayrıcalığı olmak |
have the prerogative of doing something v.
|
|
421 |
General |
bir hobi olarak (bir şey) ile ilgilenmek |
fool around with v.
|
|
422 |
General |
artırma ile satılan bir şey için önce bir miktar para vermek ya da önermek |
submit a bid v.
|
|
423 |
General |
(kötü bir şey) kurmak |
brew v.
|
|
424 |
General |
bir şey yapmayı kafaya takmak |
be bent on doing something v.
|
|
425 |
General |
birisine bir şey yaptırmak |
make someone do something v.
|
|
426 |
General |
birisine bir şey yaptırmak |
have someone do something v.
|
|
427 |
General |
birisi ya da bir şey için uykusu kaçmak |
lose sleep over someone or something v.
|
|
428 |
General |
(bir şey yapmayı) ihmal etmemek |
make a point of v.
|
|
429 |
General |
(bir şey yapmaya) dikkat etmek |
make a point of v.
|
|
430 |
General |
-in nasıl bir şey olduğunu anlamak |
size up v.
|
|
431 |
General |
-den (bir şey) yapmak |
shape into v.
|
|
432 |
General |
meydana gelmek (bir olay/bir durum sürerken başka bir şey) |
supervene v.
|
|
433 |
General |
bir şey içinde yüzmek |
swim v.
|
|
434 |
General |
meydana gelmek (bir olay/bir durum meydana geldikten sonra başka bir şey) |
supervene v.
|
|
435 |
General |
bir kimsenin bir şey için hazır veya uygun olmasını sağlamak |
fit for v.
|
|
436 |
General |
yol açmak (bir kimsenin bir şey yapmasına) |
prompt to v.
|
|
437 |
General |
bir şey birinin asabını bozmak |
shake out one's nerves v.
|
|
438 |
General |
bir şey hakkında bilgiye sahip olmak |
have knowledge of a thing v.
|
|
439 |
General |
kötü bir şey yaparken yakalamak |
catch out v.
|
|
440 |
General |
bir şey yapmaya zorlamak |
chivy into v.
|
|
441 |
General |
(kötü bir şey için) kandırmak |
inveigle v.
|
|
442 |
General |
bir şey için hazırlanmak |
make ready for v.
|
|
443 |
General |
bir şey için zaman harcamak |
spend time on something v.
|
|
444 |
General |
birini bir şey yapmaya zorlamak |
place someone under an obligation v.
|
|
445 |
General |
kendini bir şey sanmak |
think highly of oneself v.
|
|
446 |
General |
birisinden bir şey rica etmek |
ask someone for a thing v.
|
|
447 |
General |
birisine bir şey sormak |
ask about a thing v.
|
|
448 |
General |
gibi bir şey olmak |
be something of a v.
|
|
449 |
General |
gibi bir şey olmak |
be somewhat of a v.
|
|
450 |
General |
bir şey hakkında endişelenmek |
get nervous about v.
|
|
451 |
General |
bir şey için kavga etmek |
fight for something v.
|
|
452 |
General |
bir şey için kavga etmek |
struggle v.
|
|
453 |
General |
(bir şey) hakkında endişeli olmak |
be nervous about v.
|
|
454 |
General |
komik veya eğlenceli bir şey yapmak |
do something funny v.
|
|
455 |
General |
karşılığında bir şey almamak |
receive nothing in return v.
|
|
456 |
General |
karşılığında bir şey almamak |
take nothing in return v.
|
|
457 |
General |
karşılığında bir şey almamak |
get nothing in return v.
|
|
458 |
General |
dikkati bir şey üzerine çekmek |
center upon v.
|
|
459 |
General |
birisini bir şey hakkında uyarmak |
warn someone about something v.
|
|
460 |
General |
birisini bir şey hakkında uyarmak |
warn someone against v.
|
|
461 |
General |
bir yerden bir şey almak |
receive something from some place v.
|
|
462 |
General |
birini bir şey yapmaya ikna etmek |
argue someone into doing something v.
|
|
463 |
General |
birisiyle tartışmak bir şey için/hakkında tartışmak |
argue with someone about something v.
|
|
464 |
General |
birisiyle tartışmak bir şey için/hakkında tartışmak |
argue with someone over something v.
|
|
465 |
General |
bir şey hakkında çok az bilgisi olmak |
know very little about something v.
|
|
466 |
General |
birinin bir şey yapmasını yasaklamak |
ban someone from something v.
|
|
467 |
General |
birisine bir şey sunmak |
lay something before someone v.
|
|
468 |
General |
bir şey ile bütünleşmek |
commune with something v.
|
|
469 |
General |
birini bir şey ile meşgul etmek |
busy someone with someone or something v.
|
|
470 |
General |
bir şey ile meşgul olmak |
busy oneself with someone or something v.
|
|
471 |
General |
bir şeyi başka bir şey sanmak |
mistake something for something else v.
|
|
472 |
General |
bir şeyi başka bir şey sanmak |
mix something up with something else v.
|
|
473 |
General |
bir şeyi başka bir şey sanmak |
confuse one thing with another v.
|
|
474 |
General |
birisine zorla/zor kullanarak bir şey yaptırmak |
torment someone into doing something v.
|
|
475 |
General |
bir şey üzerinde çalışmak |
hard at something v.
|
|
476 |
General |
(bir şeyler hakkında) bir iki şey bilmek |
know a thing or two (about something) v.
|
|
477 |
General |
bir şey yaparak başlamak |
begin by doing something v.
|
|
478 |
General |
birisini bir şey yapmaya itmek |
drive someone to do something v.
|
|
479 |
General |
bir şey ile sıkıca birleştirmek |
dovetail with something v.
|
|
480 |
General |
yeni bir şey üzerinde çalışmak |
work on something new v.
|
|
481 |
General |
eşyaları arasında bir şey bulmak |
find something among one's belongings v.
|
|
482 |
General |
cebinden bir şey çıkarmak |
pull something from one’s pocket v.
|
|
483 |
General |
bir şey aracılığıyla iletişim kurmak |
communicate via something v.
|
|
484 |
General |
(çöp gibi) bir yere bir şey atmak |
fling something in v.
|
|
485 |
General |
birine bir şey atmak/fırlatmak |
fling something at someone v.
|
|
486 |
General |
(çöp gibi) bir yere bir şey atmak |
fling something into something v.
|
|
487 |
General |
bir şey kızartmak |
fry something up v.
|
|
488 |
General |
(bir yerden) (bir şey) uzamak/uzayıp gitmek |
stretch forth from something v.
|
|
489 |
General |
birisi için bir şey ayırmak |
earmark something for someone v.
|
|
490 |
General |
birini bir şey için eğitmek |
educate someone for something v.
|
|
491 |
General |
birine bir şey yapması için yetki vermek |
empower someone to do something v.
|
|
492 |
General |
birini bir şey yapması konusunda cesaretlendirmek |
encourage someone to do something v.
|
|
493 |
General |
birine bir şey yapması için olanak tanımak/imkan sağlamak |
enable someone to do something v.
|
|
494 |
General |
bir şey ile büyülemek |
enchant someone with something v.
|
|
495 |
General |
bir şey yaparak bitirmek/sonuçlandırmak |
wind up by doing something v.
|
|
496 |
General |
birini bir şey ile meşgul etmek |
engross someone in something v.
|
|
497 |
General |
(mahkeme) birini bir şey yapmaktan menetmek |
enjoin someone from something v.
|
|
498 |
General |
bir şey yaparak bitirmek/sonuçlandırmak |
end up by doing something v.
|
|
499 |
General |
bir şey ile zenginleştirmek |
enrich with something v.
|
|
500 |
General |
birini bir şey ile meşgul etmek |
engage someone in something v.
|
|