|
Category |
Turkish |
English |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
hayat dolu |
vivacious adj.
|
|
Mary is vivacious.
Mary hayat dolu.
More Sentences
|
General |
|
2 |
General |
cinsel hayat |
sexual life n.
|
|
He doesn't want you to talk about your sexual life to him.
Onunla cinsel hayatınız hakkında konuşmanızı istemiyor.
More Sentences
|
3 |
General |
hayat hikayesi |
life story n.
|
|
In a minute, I'm going to tell you my life story.
Bir dakika içinde sana hayat hikayemi anlatacağım.
More Sentences
|
4 |
General |
gündelik hayat |
daily life n.
|
|
Even religion, separated from family and daily life, was just another subject for critical analysis and testing.
Aile hayatından, gündelik hayattan koparılan din bile, başka bir eleştirel tahlil ve test konusundan ibaretti.
More Sentences
|
5 |
General |
günlük hayat |
everyday life n.
|
|
We are surrounded by chemicals in our everyday lives.
Günlük hayatımızda kimyasallarla çevriliyiz.
More Sentences
|
6 |
General |
gerçek hayat |
real life n.
|
|
It only remains to be seen whether it will have a negative or positive impact on real life.
Bunun gerçek hayat üzerinde olumlu ya da olumsuz bir etkisi olup olmayacağını zaman gösterecektir.
More Sentences
|
7 |
General |
hayat kadını |
prostitute n.
|
|
It was well known in the neighborhood that Fadil's mother was a prostitute.
Mahallede Fadıl'ın annesinin hayat kadını olduğu iyi biliniyordu.
More Sentences
|
8 |
General |
hayat sigortası |
life assurance n.
|
|
Mr Ettl's report concerns the solvency of life assurance undertakings.
Mr Ettl'in raporu hayat sigortası şirketlerinin ödeme gücüne ilişkindir.
More Sentences
|
9 |
General |
sosyal hayat |
social life n.
|
|
Of course, that leaves little time for a social life.
Tabii bu da sosyal hayata çok az zaman bırakıyor.
More Sentences
|
10 |
General |
lüks hayat |
high life n.
|
|
Sami was living the high life he always wanted.
Sami her zaman istediği lüks hayatı yaşıyordu.
More Sentences
|
11 |
General |
özel hayat |
private life n.
|
|
This can only be a reference to his private life.
Bu sadece onun özel hayatına bir gönderme olabilir.
More Sentences
|
12 |
General |
sağlıklı bir yaşam/hayat |
a healthy life n.
|
|
I am firmly convinced that kicking the habit is the best way of achieving a healthier life.
Alışkanlıktan kurtulmanın daha sağlıklı bir yaşama ulaşmanın en iyi yolu olduğuna kesinlikle inanıyorum.
More Sentences
|
13 |
General |
ölümden sonra hayat |
life after death n.
|
|
He believes in life after death.
Ölümden sonra hayata inanıyor.
More Sentences
|
|
14 |
General |
hayat belirtisi |
signs of life n.
|
|
The house gave no sign of life.
Evde hiçbir hayat belirtisi yoktu.
More Sentences
|
15 |
General |
hayat tarzları |
lifestyles n.
|
|
You need to change your lifestyle.
Hayat tarzını değiştirmen gerekiyor.
More Sentences
|
16 |
General |
hayat pahalılığı |
cost of living n.
|
|
I didn't realize that the cost of living was so high in Australia.
Avustralya'da hayat pahalılığının bu kadar yüksek olduğunun farkında değildim.
More Sentences
|
17 |
General |
hayat arkadaşı |
better half n.
|
|
Where's your better half?
Senin hayat arkadaşın nerede?
More Sentences
|
18 |
General |
hayat kurtarma |
lifesaving n.
|
|
The pharmaceutical company raised the price of a lifesaving drug overnight.
İlaç şirketi bir gecede hayat kurtaran ilacın fiyatını yükseltti.
More Sentences
|
19 |
General |
hayat felsefesi |
philosophy of life n.
|
|
Your philosophy of life is different than mine.
Senin hayat felsefen benimkinden farklı.
More Sentences
|
20 |
General |
harika bir hayat |
a wonderful life n.
|
|
Sami had a wonderful life.
Sami'nin harika bir hayatı vardı.
More Sentences
|
21 |
General |
hayat arkadaşı |
significant other n.
|
|
Do you have a significant other?
Bir hayat arkadaşın var mı?
More Sentences
|
22 |
General |
günlük hayat |
daily life n.
|
|
The words that we use in our daily lives are powerful too.
Günlük hayatımızda kullandığımız kelimeler de güçlüdür.
More Sentences
|
23 |
General |
doğal hayat |
wildlife n.
|
|
Not least, the World Wildlife Fund has been very vocal in its condemnation of these deals.
Özellikle de Doğal Hayatı Koruma Vakfı bu anlaşmaları şiddetle kınamaktadır.
More Sentences
|
24 |
General |
hayat arkadaşı |
life partner n.
|
|
Mary's life partner is a man of few words.
Mary'nin hayat arkadaşı az konuşan bir adamdır.
More Sentences
|
25 |
General |
ölümden sonraki hayat |
afterlife n.
|
|
She doesn't believe in an afterlife.
O ölümden sonraki hayata inanmıyor.
More Sentences
|
26 |
General |
hayat dersi |
life lesson n.
|
|
Living in a foreign land is a life lesson.
Yabancı bir ülkede yaşamak bir hayat dersidir.
More Sentences
|
27 |
General |
hayat amacı |
life goal n.
|
|
Do you have a life goal?
Bir hayat amacınız var mı?
More Sentences
|
28 |
General |
hayat pahalılığı |
cost-of-living n.
|
|
All employees received a cost-of-living allowance this year.
Bu yıl tüm çalışanlar hayat pahalılığı ödeneği aldı.
More Sentences
|
29 |
General |
hayat pahalılığı ödeneği |
cola n.
|
|
COLA is a good way to protect people against inflation.
Hayat Pahalılığı Ödeneği, insanları enflasyona karşı korumanın iyi bir yoludur.
More Sentences
|
30 |
General |
hayat kurtaran şey/kimse |
lifesaver n.
|
|
He protected me and became a lifesaver.
Beni koruyarak hayatımı kurtaran kişi o oldu.
More Sentences
|
31 |
General |
özel hayat |
privacy n.
|
|
Tom didn't have any privacy.
Tom'un özel hayatı yoktu.
More Sentences
|
32 |
General |
hayat kurtarmak |
save life v.
|
|
We save lives and we protect the marine environment.
Hayat kurtarıyoruz ve deniz çevresini koruyoruz.
More Sentences
|
33 |
General |
hayat sürmek |
live v.
|
|
He lived an unhappy life.
Mutsuz bir hayat sürdü.
More Sentences
|
34 |
General |
hayat geçirmek |
live v.
|
|
I was trying so hard to live a life of love.
Sevgi dolu bir hayat geçirmek için çok çaba harcadım.
More Sentences
|
35 |
General |
hayat sürmek |
live v.
|
|
He lived an unhappy life.
Mutsuz bir hayat sürdü.
More Sentences
|
36 |
General |
hayat dolu |
lively adj.
|
|
My grandfather is 90 years old and very lively.
Büyükbabam 90 yaşında ve hayat dolu.
More Sentences
|
37 |
General |
hayat dolu |
vivacious adj.
|
|
Mary is vivacious.
Mary hayat dolu.
More Sentences
|
38 |
General |
hayat dolu |
exuberant adj.
|
|
I was very exuberant.
Ben çok hayat doluydum.
More Sentences
|
39 |
General |
hayat boyu |
lifelong adj.
|
|
Tom and Mary became lifelong friends.
Tom ve Mary hayat boyu arkadaş oldular.
More Sentences
|
40 |
General |
hayat kurtaran |
life-saving adj.
|
|
I am determined to ensure that this new directive will not unwillingly contribute to shortages of life-saving therapies.
Bu yeni direktifin hayat kurtaran tedavilerin eksikliğine istemeden de olsa katkıda bulunmamasını sağlamaya kararlıyım.
More Sentences
|
Colloquial |
|
41 |
Colloquial |
mutlu bir hayat |
a happy life n.
|
|
Everybody wants to live a happy life.
Herkes mutlu bir hayat yaşamak ister.
More Sentences
|
42 |
Colloquial |
hayat devam ediyor |
life goes on expr.
|
|
Death is a sad matter, but life goes on.
Ölüm üzücü bir olay ama hayat devam ediyor.
More Sentences
|
General |
|
43 |
General |
yaban hayat |
wilderness n.
|
|
44 |
General |
lüks hayat |
high living n.
|
|
45 |
General |
hayat arkadaşı |
goodwife n.
|
|
46 |
General |
hayat standardı |
standard of living n.
|
|
47 |
General |
başka gezegenlerdeki hayat |
life on other planets n.
|
|
48 |
General |
sosyal hayat ve gelenekler |
social life and customs n.
|
|
49 |
General |
hayat memat meselesi |
a matter of life and death n.
|
|
50 |
General |
yerleşik hayat |
settled life n.
|
|
51 |
General |
hayat veren kan |
lifeblood n.
|
|
52 |
General |
hayat kurtaran |
life saver n.
|
|
53 |
General |
bohem hayat yaşayan kimse |
bohemian n.
|
|
|
54 |
General |
hayat verme |
vitalisation n.
|
|
55 |
General |
hayat hikayesi |
cv curriculum vitae n.
|
|
56 |
General |
asgari hayat standardı |
subsistence level n.
|
|
57 |
General |
hayat alanı |
life space n.
|
|
58 |
General |
hayat pahalılığı ayarlaması |
equalisation pay n.
|
|
59 |
General |
nefsinin isteklerini kırarak çok sade bir hayat yaşama |
asceticism n.
|
|
60 |
General |
hayat standardı |
quality of life n.
|
|
61 |
General |
hayat arkadaşı |
husband n.
|
|
62 |
General |
hayat hadiseleri |
life events n.
|
|
63 |
General |
hayat şartları |
living conditions n.
|
|
64 |
General |
yeni hayat bulma |
resurrection n.
|
|
65 |
General |
hayat kaynağı |
sap n.
|
|
66 |
General |
hayat arkadaşı |
partner n.
|
|
67 |
General |
çok zengin ve lüks hayat yaşayan |
nabob n.
|
|
68 |
General |
hayat doluluk |
animateness n.
|
|
69 |
General |
hayat standardı |
living standard n.
|
|
70 |
General |
hayat arkadaşı |
wife n.
|
|
71 |
General |
hayat becerisi |
life skill n.
|
|
72 |
General |
hayat verme |
vitalization n.
|
|
73 |
General |
sosyal hayat |
public life n.
|
|
74 |
General |
hayat felsefesi |
world view n.
|
|
75 |
General |
hayat hakkında çok şey bilme |
sophistication n.
|
|
76 |
General |
hayat akışı |
life fluency n.
|
|
77 |
General |
hayat pahalılığı |
high cost of living n.
|
|
78 |
General |
dini hayat |
religious life n.
|
|
79 |
General |
hayat veren |
refresher n.
|
|
80 |
General |
gerçek hayat hikayesi |
real life story n.
|
|
81 |
General |
hayat kadını |
street walker n.
|
|
82 |
General |
nefsinin isteklerini kırarak çok sade bir hayat yaşayan kimse |
ascetic n.
|
|
83 |
General |
hayat kurtarma |
life saving n.
|
|
84 |
General |
mücadele içinde olma {hayat mücadelesi vb} |
struggling n.
|
|
85 |
General |
kendi hayat hikayesi |
autobiography n.
|
|
86 |
General |
hayat arkadaşı |
spouse n.
|
|
87 |
General |
hayat arkadaşı |
yokemate n.
|
|
88 |
General |
azizlerin hayat öyküsü |
hagiography n.
|
|
89 |
General |
hayat kurtarma |
rescue n.
|
|
90 |
General |
ortalama hayat süresi |
average life expectancy n.
|
|
91 |
General |
hayat ağacı |
tree of life n.
|
|
92 |
General |
hayat dolu olma |
corkiness n.
|
|
93 |
General |
hayat hikayesinin özeti |
biographical sketch n.
|
|
94 |
General |
vahşi hayat |
jungle n.
|
|
95 |
General |
hayat bulma |
nascensy n.
|
|
96 |
General |
hayat bulma |
nascence n.
|
|
97 |
General |
hayat arkadaşı |
fere n.
|
|
98 |
General |
hayat ve gelenekler |
life and customs n.
|
|
99 |
General |
hayat mücadelesi |
struggle for life n.
|
|
100 |
General |
sağlıklı hayat |
healthy life n.
|
|
101 |
General |
yüksek hayat stili |
good life n.
|
|
102 |
General |
yüksek hayat standardı |
good life n.
|
|
103 |
General |
acımasız hayat |
merciless life n.
|
|
104 |
General |
acımasız hayat |
wicked life n.
|
|
105 |
General |
zor hayat |
tuff life n.
|
|
106 |
General |
zor hayat |
hard life n.
|
|
107 |
General |
canlı hayat |
lively life n.
|
|
108 |
General |
sivil hayat |
civilian life n.
|
|
109 |
General |
hayat tehlikesi |
vital danger n.
|
|
110 |
General |
hayat uzunluğu |
length of life n.
|
|
111 |
General |
hayat iksiri |
elixir of life n.
|
|
112 |
General |
ortalama hayat süresi |
average life-span n.
|
|
113 |
General |
hayat çevrimi sistem yönetim modeli |
life-cycle system management model n.
|
|
114 |
General |
hayat tarzı |
life-style n.
|
|
115 |
General |
hayat çizgisi |
world-line n.
|
|
116 |
General |
hayat görüşü |
world-view n.
|
|
117 |
General |
hayat tehlikesi |
health risk n.
|
|
118 |
General |
hayat öpücüğü |
kiss of life n.
|
|
119 |
General |
hayat seviyesi |
level of living n.
|
|
120 |
General |
yabani hayat |
wildlife n.
|
|
121 |
General |
hayat felsefesi |
a philosophy of life n.
|
|
122 |
General |
hayat felsefesi |
life philosophy n.
|
|
123 |
General |
dereceli hayat tablosu |
graduate life table n.
|
|
124 |
General |
hayat süresi |
life time n.
|
|
125 |
General |
ortalama hayat |
average life n.
|
|
126 |
General |
rahat ve sıkıntısız hayat |
an easy and pleasant life n.
|
|
127 |
General |
hayat düzeyi |
level of living n.
|
|
128 |
General |
temelde tahıl ve bakliyat tüketimine dayalı bir diyet uygulayarak uzun ve sağlıklı bir hayat yaşamayı öngören bir öğreti |
macrobiotics n.
|
|
129 |
General |
hayat karmaşası |
chaos of life n.
|
|
130 |
General |
yerleşik hayat |
permanent settlement n.
|
|
131 |
General |
hayat değiştiren deneyim |
life-changing experience n.
|
|
132 |
General |
hayat neşesi |
joy of life n.
|
|
133 |
General |
tüketim toplumuna karşı olup eldeki kaynakların sınırlı ve tutumlu kullanımına dayalı bir hayat biçimi |
freeganism n.
|
|
134 |
General |
acı hayat |
the bitter life n.
|
|
135 |
General |
hayat borcu |
life debt n.
|
|
136 |
General |
hayat tarzı alışkanlıkları |
lifestyle habits n.
|
|
137 |
General |
islami hayat |
islamic life n.
|
|
138 |
General |
islami hayat biçimi |
islamic lifestyle n.
|
|
139 |
General |
islami hayat tarzı |
islamic lifestyle n.
|
|
140 |
General |
islami hayat tarzı |
islamic way of life n.
|
|
141 |
General |
islami hayat biçimi |
islamic way of life n.
|
|
142 |
General |
sanal hayat |
virtual life n.
|
|
143 |
General |
stres dolu hayat |
stress-filled life n.
|
|
144 |
General |
akademik hayat |
academic life n.
|
|
145 |
General |
hayat bilimci |
life scientist n.
|
|
146 |
General |
stres dolu hayat/yaşam |
stress-filled life n.
|
|
147 |
General |
yerleşik hayat yaşayanların üzerine yerleştikleri arazi |
settled land n.
|
|
148 |
General |
geleneksel hayat/yaşam |
traditional life n.
|
|
149 |
General |
mutluluk dolu bir hayat |
a life full of happiness n.
|
|
150 |
General |
hayat arkadaşı |
spouse equivalent n.
|
|
151 |
General |
hayat arkadaşı |
domestic partner n.
|
|
152 |
General |
hayat arkadaşı |
spousal equivalent n.
|
|
153 |
General |
hayat arkadaşı |
live-in lover n.
|
|
154 |
General |
hayat üniversitesi |
life university n.
|
|
155 |
General |
hayat üniversitesi |
university of life n.
|
|
156 |
General |
saf hayat |
pure life n.
|
|
157 |
General |
hayat çizgisi |
lifeline n.
|
|
158 |
General |
yabancı uyruklu hayat kadını |
foreign prostitute n.
|
|
159 |
General |
yabancı uyruklu hayat kadınları |
foreign prostitutes n.
|
|
160 |
General |
hayat tecrübesi |
life experience n.
|
|
161 |
General |
hayat tecrübesi |
savoir vivre n.
|
|
162 |
General |
hayat arkadaşı |
yokefellow n.
|
|
163 |
General |
hayat arkadaşı |
yoke mate n.
|
|
164 |
General |
zor hayat |
tough life n.
|
|
165 |
General |
geçici/ölümlü hayat |
transitory life n.
|
|
166 |
General |
lüks hayat |
luxurious life n.
|
|
167 |
General |
toplumsal hayat |
social life n.
|
|
168 |
General |
-den sonraki hayat |
life after something n.
|
|
169 |
General |
boş hayat |
aimless life n.
|
|
170 |
General |
boş hayat |
empty life n.
|
|
171 |
General |
amaçsız hayat |
aimless life n.
|
|
172 |
General |
boş hayat |
useless life n.
|
|
173 |
General |
kiralık hayat |
life for rent n.
|
|
174 |
General |
vahşi hayat |
wild life n.
|
|
175 |
General |
gelecekteki hayat |
life in the future n.
|
|
176 |
General |
(çin kültüründe) hayat enerjisi |
qi n.
|
|
177 |
General |
(nehir/göl üzerinde yapılan) vahşi hayat gezisi |
wildlife cruise n.
|
|
178 |
General |
hayal edilen eş/ideal hayat arkadaşı |
dream partner n.
|
|
179 |
General |
düzenli hayat |
regular life n.
|
|
180 |
General |
düzenli hayat |
orderly life n.
|
|
181 |
General |
kurulu düzeni reddeden aşırı özgürlükçü hayat tarzını benimsemiş kişi |
hipster n.
|
|
182 |
General |
döngü (hayat) |
reencarnation n.
|
|
183 |
General |
münzevi hayat yaşayan kadın |
anchoress n.
|
|
184 |
General |
münzevi hayat yaşayan adam |
anchorite n.
|
|
185 |
General |
tatlı hayat |
dolce vita n.
|
|
186 |
General |
inişli çıkışlı hayat |
a life with ups and downs n.
|
|
187 |
General |
bitkisel hayat |
permanent vegetative state n.
|
|
188 |
General |
bitkisel hayat |
vegetative state n.
|
|
189 |
General |
hayat süresi |
life n.
|
|
190 |
General |
hayat tarzı |
life n.
|
|
191 |
General |
hayat kalitesi |
quality of life n.
|
|
192 |
General |
hayat bilgisi dersi |
life sciences n.
|
|
193 |
General |
hayat bilgisi dersi |
life science n.
|
|
194 |
General |
doğal hayat müzesi |
wildlife museum n.
|
|
195 |
General |
hayat koşulları |
living conditions n.
|
|
196 |
General |
hayat biçimi |
path n.
|
|
197 |
General |
hayat damarı |
lifeblood n.
|
|
198 |
General |
i̇zole hayat |
secluded life n.
|
|
199 |
General |
i̇zole hayat |
isolated life n.
|
|
200 |
General |
hayat ağacı |
tree of life (etz chaim) n.
|
|
201 |
General |
hayat tasarımcısı |
life designer n.
|
|
202 |
General |
bir bakışta hayat |
life at a glance n.
|
|
203 |
General |
okuldan öğrenilen hayat dersleri |
take-home lessons n.
|
|
204 |
General |
aynü’l-hayat |
fountain of youth n.
|
|
205 |
General |
nehrü’l-hayat |
fountain of youth n.
|
|
206 |
General |
hayat kaynağı |
fountain of youth n.
|
|
207 |
General |
hayat çeşmesi |
fountain of youth n.
|
|
208 |
General |
1847'de ingiltere'de kurulan, gençleri hayat boyu alkolden uzak durmaya teşvik eden dernek |
band of hope n.
|
|
209 |
General |
hayat kadını |
callat n.
|
|
210 |
General |
hayat kadını |
callet n.
|
|
211 |
General |
hayat kadını |
rannel [obsolete] n.
|
|
212 |
General |
serbest hayat yaşayan kimse |
raver [brit] n.
|
|
213 |
General |
gerçek hayat |
reality n.
|
|
214 |
General |
hayat verme |
refocillation [obsolete] n.
|
|
215 |
General |
hayat kadını |
laced mutton [obsolete] n.
|
|
216 |
General |
bir yere bağlı olunmayan heyecan verici hayat tarzı |
nomadism n.
|
|
217 |
General |
teknolojiden ve fazla eşyadan uzak hayat |
the simple life n.
|
|
218 |
General |
birden fazla kişiyle cinsel hayat yaşama |
tomcatting n.
|
|
219 |
General |
hayat boyu yapılan iş |
a job for life n.
|
|
220 |
General |
barlarda çalışan hayat kadını |
bar girl n.
|
|
221 |
General |
hayat kadını |
escort n.
|
|
222 |
General |
hayat dolu olma |
jantiness n.
|
|
223 |
General |
hayat enerjisi |
vital principle n.
|
|
224 |
General |
hayat enerjisi |
life principle n.
|
|
225 |
General |
hayat doluluk |
vivaciousness n.
|
|
226 |
General |
hayat doluluk |
vivacity n.
|
|
227 |
General |
hayat verme |
vivification n.
|
|
228 |
General |
bir azizin hayat hikayesi |
legend n.
|
|
229 |
General |
hayat formu |
life form n.
|
|
230 |
General |
ölümden sonraki hayat |
everlasting life n.
|
|
231 |
General |
hayat dolu olma |
exuberance n.
|
|
232 |
General |
hayat dolu olma |
exuberancy n.
|
|
233 |
General |
hayat arkadaşı |
make [dialect] [uk] n.
|
|
234 |
General |
ölümcül hastalık sebebiyle hayat sigortası poliçesini satan ya da satmaya hazırlanan kimse |
viator n.
|
|
235 |
General |
hayat veren şey |
vitalizer n.
|
|
236 |
General |
hayat veren şey |
vitaliser n.
|
|
237 |
General |
(avuç içi) hayat çizgisi |
line of life n.
|
|
238 |
General |
(avuç içi) hayat çizgisi |
life line n.
|
|
239 |
General |
(avuç içi) hayat çizgisi |
lifeline n.
|
|
240 |
General |
hayat biçimi/şekli |
living n.
|
|
241 |
General |
hayat standardı |
living standard n.
|
|
242 |
General |
hayat verme |
quickening n.
|
|
243 |
General |
şatafatlı hayat |
bling bling n.
|
|
244 |
General |
hayat kadını |
blowen n.
|
|
245 |
General |
bohem hayat yaşayan topluluk |
bohemia n.
|
|
246 |
General |
hayat dolu ve yaramaz genç |
hempy [scotland] n.
|
|
247 |
General |
bu hayat |
here n.
|
|
248 |
General |
hayat kadını |
brim [dialect] [uk] n.
|
|
249 |
General |
hayat kadını |
brothel [obsolete] n.
|
|
250 |
General |
lüks hayat süren kimse |
high liver n.
|
|
251 |
General |
hayat kolaylaştıran çözüm |
lifehack n.
|
|
252 |
General |
hayat arkadaşı |
lifemate n.
|
|
253 |
General |
hayat kaynağı |
lifespring n.
|
|
254 |
General |
uçarı hayat yaşayan kimse |
loose liver n.
|
|
255 |
General |
hayat kadını |
ribibe [obsolete] n.
|
|
256 |
General |
hayat kadınları |
demimonde n.
|
|
257 |
General |
hayat kadınlığı |
demimonde n.
|
|
258 |
General |
hayat kadınlığına izin verilen bölge |
green light district n.
|
|
259 |
General |
yarı zamanlı hayat kadını |
grisette n.
|
|
260 |
General |
aktif hayat tarzı |
active lifestyle n.
|
|
261 |
General |
avustralya sömürgesindeki hayat konusunda deneyimli kimse |
old chum [obsolete] n.
|
|
262 |
General |
hayat kadını |
commoner [obsolete] n.
|
|
263 |
General |
barlara takılan hayat kadını |
bar girl n.
|
|
264 |
General |
planlı hayat |
planned life n.
|
|
265 |
General |
(yahudi folklorunda) insan görünümlü olup hayat bahşedilmiş el yapımı figür |
golem n.
|
|
266 |
General |
ahlaki veya dini ilkelere göre yaşanmış hayat |
good life n.
|
|
267 |
General |
hayat adamı |
birkie [scotland] n.
|
|
268 |
General |
hayat kadını |
cockatrice [obsolete] n.
|
|
269 |
General |
(bir tür yarış olarak) hayat |
course n.
|
|
270 |
General |
hayat hikayesi |
course n.
|
|
271 |
General |
hayat kadını |
paphian n.
|
|
272 |
General |
hayat arkadaşı |
feare n.
|
|
273 |
General |
hayat veren etken |
invigorator n.
|
|
274 |
General |
çiy gibi tazeleyip hayat veren şey |
dew n.
|
|
275 |
General |
canlılardaki hayat enerjisi |
divine spark n.
|
|
276 |
General |
hayat arkadaşı |
fier [scotland] n.
|
|
277 |
General |
hayat doluluk |
fire n.
|
|
278 |
General |
domestik hayat |
fireside n.
|
|
279 |
General |
toz pembe hayat |
romance n.
|
|
280 |
General |
bencil hayat |
self-life n.
|
|
281 |
General |
hayat arkadaşı |
life companion n.
|
|
282 |
General |
hayat seçimleri |
life choices n.
|
|
283 |
General |
hayat tercihleri |
life choices n.
|
|
284 |
General |
adanmış bir hayat |
a life of dedication n.
|
|
285 |
General |
hayat kadını |
prostitutor n.
|
|
286 |
General |
yalnız hayat sürmek isteyen kimse |
solitary n.
|
|
287 |
General |
hayat dolu kimse |
sprite n.
|
|
288 |
General |
hayat doluluk |
spritefulness n.
|
|
289 |
General |
hayat doluluk |
spunk n.
|
|
290 |
General |
(aynı satıcı için çalışan) hayat kadınları |
stable n.
|
|
291 |
General |
hayat kadını |
stale [obsolete] n.
|
|
292 |
General |
hayat kadını |
stallion [obsolete] n.
|
|
293 |
General |
hayat kadını |
strange woman n.
|
|
294 |
General |
hayat kadını |
strap [ireland] n.
|
|
295 |
General |
hayat kadınlığı |
street n.
|
|
296 |
General |
hayat vermek |
vivify v.
|
|
297 |
General |
istediği hayat standardına ulaşmak |
live up to v.
|
|
298 |
General |
hayat standartlarından şikayet etmek |
quarrel with one's bread and butter v.
|
|
299 |
General |
hayat vermek |
animate v.
|
|
300 |
General |
yaşamak (hayat) |
live v.
|
|
301 |
General |
hayat dolu olmak |
be full of life v.
|
|
302 |
General |
yeni bir hayat vermek |
revivify v.
|
|
303 |
General |
hayat vermek |
vitalize v.
|
|
304 |
General |
hayat vermek |
bring to life v.
|
|
305 |
General |
tasasız bir hayat yaşamak |
lead a carefree life v.
|
|
306 |
General |
hayat dolu olmak |
be full of beans v.
|
|
307 |
General |
olmak (hayat/işler herhangi bir durumda) |
go v.
|
|
308 |
General |
hayat vermek |
inspirit v.
|
|
309 |
General |
ikiyüzlü bir hayat yaşamak |
live a double life v.
|
|
310 |
General |
kuru ve anlamsız bir hayat sürmek |
vegetate v.
|
|
311 |
General |
hayat sürmek |
spend life v.
|
|
312 |
General |
zor bir hayat geçirmek |
have a rough time v.
|
|
313 |
General |
hayat vermek |
regenerate v.
|
|
314 |
General |
sahte hayat geçirmek |
live a lie v.
|
|
315 |
General |
hayat kurtarmak |
rescue life v.
|
|
316 |
General |
faal bir hayat sürmek |
be in the swim of things v.
|
|
317 |
General |
hayat vermek |
refresh v.
|
|
318 |
General |
faal bir hayat sürmek |
be in the swim v.
|
|
319 |
General |
hiçbir hayat belirtisi göstermemek |
show no signs of life v.
|
|
320 |
General |
hayat belirtisi göstermemek |
show no signs of life v.
|
|
321 |
General |
herhangi bir hayat belirtisi göstermemek |
show no signs of life v.
|
|
322 |
General |
hayat belirtisi göstermek |
show signs of life v.
|
|
323 |
General |
hayat vermek |
give life v.
|
|
324 |
General |
mutlu bir hayat sürmek |
lead a happy life v.
|
|
325 |
General |
hayat bulmak |
enliven v.
|
|
326 |
General |
hayat bulmak |
energize v.
|
|
327 |
General |
hayat bulmak |
arouse v.
|
|
328 |
General |
hayat bulmak |
strengthen v.
|
|
329 |
General |
hayat bulmak |
animate v.
|
|
330 |
General |
hayat bulmak |
invigorate v.
|
|
331 |
General |
hayat tecrübesi kazandırmak |
sophisticate v.
|
|
332 |
General |
hayat sürdürmek |
spend life v.
|
|
333 |
General |
hayat yaşamak |
live life v.
|
|
334 |
General |
hayat standardı tutturmak |
maintain a standard of living v.
|
|
335 |
General |
hayat dersi vermek |
teach a life lesson v.
|
|
336 |
General |
hayat vermek |
procreate v.
|
|
337 |
General |
mütevazı bir hayat yaşamak |
lead a modest life v.
|
|
338 |
General |
mütevazı bir hayat yaşamak |
live a modest life v.
|
|
339 |
General |
terki hayat etmek |
depart this life v.
|
|
340 |
General |
mütevazı bir hayat yaşamak |
live a humble life v.
|
|
341 |
General |
yeniden hayat bulmak |
revive v.
|
|
342 |
General |
hayat öpücüğü uygulamak |
give somebody the kiss of life v.
|
|
343 |
General |
hayat öpücüğü vermek |
give somebody the kiss of life v.
|
|
344 |
General |
mutlu bir hayat sürmek |
live a happy life v.
|
|
345 |
General |
farklı bir hayat istemek |
want a different life v.
|
|
346 |
General |
kendine iyi/güzel bir hayat kurmak |
make a good life for oneself v.
|
|
347 |
General |
hayat sigortası yaptırmak |
insure one's life v.
|
|
348 |
General |
hayat hikayesini anlatmak |
tell her life story v.
|
|
349 |
General |
hayat hikayesini anlatmak |
tell his life story v.
|
|
350 |
General |
birine biraz hayat dersi vermek |
give someone some life lessons v.
|
|
351 |
General |
hayat vermek |
vitalise v.
|
|
352 |
General |
hayat bulmak |
energise v.
|
|
353 |
General |
çifte hayat yaşamak |
live a double life v.
|
|
354 |
General |
birisine rahat bir hayat sağlamak |
provide a comfortable living for someone v.
|
|
355 |
General |
erdemli bir hayat yaşamak |
lead a life of virtue v.
|
|
356 |
General |
hayat vermek |
alacrify v.
|
|
357 |
General |
hayat vermek |
refocillate [obsolete] v.
|
|
358 |
General |
yeniden hayat vermek |
reinspirit v.
|
|
359 |
General |
(hayat şekli, hareket tarzı) benimsemek |
walk v.
|
|
360 |
General |
hayat vermek |
vivify v.
|
|
361 |
General |
hayat vermek |
vivificate v.
|
|
362 |
General |
(hayat kadını) cinsel ilişki teklifinde bulunmak |
solicit v.
|
|
363 |
General |
monoton bir hayat yaşamak |
stagnate v.
|
|
364 |
General |
hayat verici |
exhilarant adj.
|
|
365 |
General |
hayat dolu |
vivid adj.
|
|
366 |
General |
hayat dolu |
vibrant adj.
|
|
367 |
General |
hayat dolu |
dewy adj.
|
|
368 |
General |
hayat kurtaran |
life saving adj.
|
|
369 |
General |
hayat verme gücüne sahip |
animative adj.
|
|
370 |
General |
hayat dolu |
quick adj.
|
|
371 |
General |
hayat yorgunu |
weary of life adj.
|
|
372 |
General |
hayat dolu |
full of life adj.
|
|
373 |
General |
hayat dolu |
genial adj.
|
|
374 |
General |
hayat dolu |
vital adj.
|
|
375 |
General |
hayat dolu |
animated adj.
|
|
376 |
General |
hayat dolu |
as fresh as daisy adj.
|
|
377 |
General |
hayat dolu |
corky adj.
|
|
378 |
General |
hayat dolu |
sprightly adj.
|
|
379 |
General |
hayat hakkında çok şey bilen (kimse) |
sophisticated adj.
|
|
380 |
General |
kaydı hayat ile vazifelendirilmiş |
commissioned for life adj.
|
|
381 |
General |
hayat dolu |
fresh adj.
|
|
382 |
General |
hayat dolu |
live adj.
|
|
383 |
General |
hayat verici |
exhilarative adj.
|
|
384 |
General |
hayat dolu |
animate adj.
|
|
385 |
General |
hayat dolu |
alive adj.
|
|
386 |
General |
hayat kurtarıcı |
lifesaving adj.
|
|
387 |
General |
hayat dolu |
full of spirit adj.
|
|
388 |
General |
bohem hayat yaşayan |
bohemian adj.
|
|
389 |
General |
hayat dolu |
elfin adj.
|
|
390 |
General |
hayat dolu |
elfish adj.
|
|
391 |
General |
hayat dolu |
elvish adj.
|
|
392 |
General |
kayd-ı hayat şartıyla ebedi |
self-perpetuating adj.
|
|
393 |
General |
hayat dolu |
life-affirming adj.
|
|
394 |
General |
hayat dolu |
heartwarming adj.
|
|
395 |
General |
hayat taşıyan veya yaşam olan |
life-bearing adj.
|
|
396 |
General |
hayat dolu |
alacrious adj.
|
|
397 |
General |
hayat dolu |
alacritous adj.
|
|
398 |
General |
yerinde duramayacak kadar hayat dolu ve neşeli |
tiggerish adj.
|
|
399 |
General |
hayat dolu |
trotty adj.
|
|
400 |
General |
hayat dolu |
effervescent adj.
|
|
401 |
General |
hayat dolu |
juicy adj.
|
|
402 |
General |
hayat dolu şey |
zingy adj.
|
|
403 |
General |
hayat dolu kimse |
zingy adj.
|
|
404 |
General |
hayat veren |
vivificative adj.
|
|
405 |
General |
hayat dolu |
lifeful adj.
|
|
406 |
General |
hayat veren |
life-giving adj.
|
|
407 |
General |
hayat dolu |
lifesome adj.
|
|
408 |
General |
hayat veren |
vivific adj.
|
|
409 |
General |
hayat hakkında çok şey bilen |
worldly adj.
|
|
410 |
General |
hayat dolu |
mouvementé adj.
|
|
411 |
General |
yeni hayat ve enerji veren |
renewing adj.
|
|
412 |
General |
avam hayat ile ilgili |
lowlife adj.
|
|
413 |
General |
sefil hayat ile ilgili |
lowlife adj.
|
|
414 |
General |
avam hayat ile ilgili |
low-life adj.
|
|
415 |
General |
sefil hayat ile ilgili |
low-life adj.
|
|
416 |
General |
hayat kadınları ile ilgili |
demimondaine adj.
|
|
417 |
General |
hayat dolu |
hearty adj.
|
|
418 |
General |
hayat dolu |
ruddy adj.
|
|
419 |
General |
hayat veren |
inspiriting adj.
|
|
420 |
General |
hayat kadınına özgü |
drabbish adj.
|
|
421 |
General |
hayat dolu |
popping adj.
|
|
422 |
General |
iki hayat arası |
intervital adj.
|
|
423 |
General |
hayat dolu |
firecracker adj.
|
|
424 |
General |
hayat dolu |
roscid adj.
|
|
425 |
General |
hayat dolu |
scintillating adj.
|
|
426 |
General |
hayat dolu |
proud adj.
|
|
427 |
General |
hayat dolu |
sprightful adj.
|
|
428 |
General |
hayat dolu |
spunky adj.
|
|
429 |
General |
hayat dolu |
succulent adj.
|
|
430 |
General |
hayat dolu bir biçimde |
vibrantly adv.
|
|
431 |
General |
hayat dolu bir şekilde |
vivaciously adv.
|
|
432 |
General |
hayat verici bir şekilde |
inspiritingly adv.
|
|
433 |
General |
hayat tarzı olarak |
as a way of life adv.
|
|
434 |
General |
hayat boyunca |
for life adv.
|
|
435 |
General |
hayat dolu bir şekilde |
sprightfully adv.
|
|
436 |
General |
hayat dolu bir şekilde |
spritefully adv.
|
|
437 |
General |
hayat arkadaşı |
so (significant other) abrev.
|
|
Phrasals |
|
438 |
Phrasals |
talih, hayat (birinin) yüzüne gülmek |
smile at (one) v.
|
|
439 |
Phrasals |
hayat öpücüğü vermek |
breathe into v.
|
|
440 |
Phrasals |
hayat/canlılık/hareket getirmek |
breathe into v.
|
|
441 |
Phrasals |
(bir şeye) hayat vermek |
bring (something) back to life v.
|
|
442 |
Phrasals |
(birine/kendine) hayat boyu yetecek parayı/kaynağı sağlamak |
set (someone or oneself) up for (something) v.
|
|
Phrases |
|
443 |
Phrases |
bu benim hayat arkadaşım |
this is my partner expr.
|
|
444 |
Phrases |
hayat/yaşam sürprizlerle doludur |
life is like a box of chocolates expr.
|
|
445 |
Phrases |
hayat inişli çıkışlı/yokuşlu bir yoldur |
life is like a box of chocolates expr.
|
|
446 |
Phrases |
hayat işte böyledir |
that's the breaks expr.
|
|
447 |
Phrases |
hayat işte böyledir |
those are the breaks expr.
|
|
448 |
Phrases |
hayat öngörülmezdir |
life is like a box of chocolates expr.
|
|
449 |
Phrases |
hayat bir tiyatro sahnesidir |
all the world's a stage expr.
|
|
450 |
Phrases |
hayat böyledir |
that's how the ball bounces expr.
|
|
451 |
Phrases |
hayat böyledir |
that's how the cookie crumbles expr.
|
|
452 |
Phrases |
hayat zor |
the first hundred years are the hardest expr.
|
|
453 |
Phrases |
hayat boyu rahat yüzü yok |
the first hundred years are the hardest expr.
|
|
454 |
Phrases |
hayat boyu |
to the end of (one's) days expr.
|
|
Proverb |
|
455 |
Proverb |
bilgi insanı her gittiği yerde/hayat boyu takip eden bir hazinedir |
learning is a treasure that follows its owner everywhere v.
|
|
456 |
Proverb |
hayat eğlenceden ibaret değildir |
life is not beer and skittles
|
|
457 |
Proverb |
hayat eğlenceden ibaret değildir |
not all beer and skittles
|
|
458 |
Proverb |
hayat keşkelerle (eğerlerle) geçmez |
If ifs and ands were pots and pans there'd be no work for tinkers' hands
|
|
459 |
Proverb |
hayat böyledir |
that's the way the cookie crumbles
|
|
460 |
Proverb |
hayat böyledir |
that's the way the ball bounces
|
|
461 |
Proverb |
hayat böyledir |
that's the way the mop flops
|
|
462 |
Proverb |
hayat kırkında başlar |
life begins at forty
|
|
463 |
Proverb |
hayat sadece yemekten ibaret değildir |
man does not live by bread alone
|
|
464 |
Proverb |
hayat sadece yemekten ibaret değildir |
man cannot live by bread alone
|
|
465 |
Proverb |
hayat (çok) kısa ve (hızla) akıp gidiyor |
life is short and time is swift
|
|
466 |
Proverb |
hayat keşkelerle (eğerlerle) geçmez |
if ifs and ands were pots and pans
|
|
467 |
Proverb |
bilgi insanı her gittiği yerde/hayat boyu takip edecek bir hazinedir |
learning is a treasure that will follow its owner everywhere
|
|
468 |
Proverb |
hayat limon veriyorsa limonata yap |
when life gives you lemons, make lemonade
|
|
Colloquial |
|
469 |
Colloquial |
canlandıran/hayat veren şey |
a shot in the arm n.
|
|
470 |
Colloquial |
hayat veren/dirilten/enerji veren şey |
a shot in the arm n.
|
|
471 |
Colloquial |
acı bir hayat deneyimi |
a rude awakening n.
|
|
472 |
Colloquial |
bolluk içinde hayat |
a life of riley n.
|
|
473 |
Colloquial |
çok kolay bir hayat |
a cushy life n.
|
|
474 |
Colloquial |
çok kolay bir hayat |
a cushy life n.
|
|
475 |
Colloquial |
çekilmez hayat |
a living death n.
|
|
476 |
Colloquial |
hayat kaynağı |
meat and drink to n.
|
|
477 |
Colloquial |
lüks hayat |
high living n.
|
|
478 |
Colloquial |
sarhoş hayat |
lush life n.
|
|
479 |
Colloquial |
sarhoş hayat |
drunk life n.
|
|
480 |
Colloquial |
rahat ve sıkıntısız hayat |
a life of riley n.
|
|
481 |
Colloquial |
hayat kadını |
lady/woman of easy virtue n.
|
|
482 |
Colloquial |
hayat tecrübesi olan kimse |
graduate n.
|
|
483 |
Colloquial |
hayat dolu şey |
zinger n.
|
|
484 |
Colloquial |
hayat dolu kimse |
zinger n.
|
|
485 |
Colloquial |
gerçek hayat |
jungle n.
|
|
486 |
Colloquial |
bolluk içinde, rahat ve sıkıntısız hayat |
life of riley n.
|
|
487 |
Colloquial |
hayat dolu yaşlı kadın |
old girl n.
|
|
488 |
Colloquial |
(şaka yollu) hayat/yaşam mücadelesi |
strugglebus n.
|
|
489 |
Colloquial |
(şaka yollu) hayat/yaşam kavgası |
strugglebus n.
|
|
490 |
Colloquial |
hayat arkadaşları |
spice n.
|
|
491 |
Colloquial |
hayat kadınlığı |
streets n.
|
|
492 |
Colloquial |
hayat mektebinde okumuş olmak |
be through the mill v.
|
|
493 |
Colloquial |
iki hayat yaşamak |
live a double life v.
|
|
494 |
Colloquial |
zengin bir hayat sürmek |
live high v.
|
|
495 |
Colloquial |
zengin bir hayat sürmek |
live well v.
|
|
496 |
Colloquial |
yasal/meşru bir hayat sürmek/sürmeye başlamak |
go legit v.
|
|
497 |
Colloquial |
iş değiştirip/emekli olup daha yalın bir hayat sürmek |
cash out v.
|
|
498 |
Colloquial |
pasaklı ve tembel bir hayat yaşamak |
be pigging it v.
|
|
499 |
Colloquial |
hayat dolu |
yauld [scot] adj.
|
|
500 |
Colloquial |
hayat dolu |
zingy adj.
|
|