hayat - Turkish English Dictionary

hayat

Meanings of "hayat" in English Turkish Dictionary : 27 result(s)

Turkish English
Common Usage
hayat life n.
Regrettably, the harsh truth is that the developed world does not place the same value on human life in Africa.
Maalesef acı gerçek şu ki gelişmiş dünya Afrika'daki insan hayatına aynı değeri vermiyor.

More Sentences
General
hayat living n.
Troy Maxson makes his living as a garbage collector in 1950s Pittsburgh.
Troy Maxson 1950'lerin Pittsburgh'unda çöp toplayıcı olarak hayatını kazanmaktadır.

More Sentences
hayat existence n.
Unless a nation's existence is in peril, war is murder.
Bir ulusun hayatı tehlikede değilse, savaş cinayettir.

More Sentences
hayat experience n.
A great program for people who want to experience the life and culture of France in-depth.
Fransızların hayatını ve kültürünü derinlemesine deneyimlemek isteyen insanlar için harika bir program.

More Sentences
hayat world n.
Nothing's gonna change my world.
Hiçbir şey hayatımı değiştirmeyecek.

More Sentences
hayat life n.
Regrettably, the harsh truth is that the developed world does not place the same value on human life in Africa.
Maalesef acı gerçek şu ki gelişmiş dünya Afrika'daki insan hayatına aynı değeri vermiyor.

More Sentences
hayat lifetime n.
At least not in my lifetime.
En azından benim hayatımda değil.

More Sentences
hayat being n.
In the coming weeks, the new European order will come into being.
Önümüzdeki haftalarda yeni Avrupa düzeni hayata geçecek.

More Sentences
hayat life adj.
Regrettably, the harsh truth is that the developed world does not place the same value on human life in Africa.
Maalesef acı gerçek şu ki gelişmiş dünya Afrika'daki insan hayatına aynı değeri vermiyor.

More Sentences
hayat movement n.
hayat vitality n.
hayat liveliness n.
hayat porch n.
hayat patio n.
hayat race n.
hayat veranda n.
hayat vita n.
hayat heart's blood n.
hayat lining n.
hayat breath n.
hayat wick [dialect] n.
hayat hide n.
hayat days n.
hayat skin n.
Colloquial
hayat the breaks n.
hayat life and limb n.
Slang
hayat puff [dated] n.

Meanings of "hayat" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
Common Usage
hayat dolu vivacious adj.
Mary is vivacious.
Mary hayat dolu.

More Sentences
General
cinsel hayat sexual life n.
He doesn't want you to talk about your sexual life to him.
Onunla cinsel hayatınız hakkında konuşmanızı istemiyor.

More Sentences
hayat hikayesi life story n.
In a minute, I'm going to tell you my life story.
Bir dakika içinde sana hayat hikayemi anlatacağım.

More Sentences
gündelik hayat daily life n.
Even religion, separated from family and daily life, was just another subject for critical analysis and testing.
Aile hayatından, gündelik hayattan koparılan din bile, başka bir eleştirel tahlil ve test konusundan ibaretti.

More Sentences
günlük hayat everyday life n.
We are surrounded by chemicals in our everyday lives.
Günlük hayatımızda kimyasallarla çevriliyiz.

More Sentences
gerçek hayat real life n.
It only remains to be seen whether it will have a negative or positive impact on real life.
Bunun gerçek hayat üzerinde olumlu ya da olumsuz bir etkisi olup olmayacağını zaman gösterecektir.

More Sentences
hayat kadını prostitute n.
It was well known in the neighborhood that Fadil's mother was a prostitute.
Mahallede Fadıl'ın annesinin hayat kadını olduğu iyi biliniyordu.

More Sentences
hayat sigortası life assurance n.
Mr Ettl's report concerns the solvency of life assurance undertakings.
Mr Ettl'in raporu hayat sigortası şirketlerinin ödeme gücüne ilişkindir.

More Sentences
sosyal hayat social life n.
Of course, that leaves little time for a social life.
Tabii bu da sosyal hayata çok az zaman bırakıyor.

More Sentences
lüks hayat high life n.
Sami was living the high life he always wanted.
Sami her zaman istediği lüks hayatı yaşıyordu.

More Sentences
özel hayat private life n.
This can only be a reference to his private life.
Bu sadece onun özel hayatına bir gönderme olabilir.

More Sentences
sağlıklı bir yaşam/hayat a healthy life n.
I am firmly convinced that kicking the habit is the best way of achieving a healthier life.
Alışkanlıktan kurtulmanın daha sağlıklı bir yaşama ulaşmanın en iyi yolu olduğuna kesinlikle inanıyorum.

More Sentences
ölümden sonra hayat life after death n.
He believes in life after death.
Ölümden sonra hayata inanıyor.

More Sentences
hayat belirtisi signs of life n.
The house gave no sign of life.
Evde hiçbir hayat belirtisi yoktu.

More Sentences
hayat tarzları lifestyles n.
You need to change your lifestyle.
Hayat tarzını değiştirmen gerekiyor.

More Sentences
hayat pahalılığı cost of living n.
I didn't realize that the cost of living was so high in Australia.
Avustralya'da hayat pahalılığının bu kadar yüksek olduğunun farkında değildim.

More Sentences
hayat arkadaşı better half n.
Where's your better half?
Senin hayat arkadaşın nerede?

More Sentences
hayat kurtarma lifesaving n.
The pharmaceutical company raised the price of a lifesaving drug overnight.
İlaç şirketi bir gecede hayat kurtaran ilacın fiyatını yükseltti.

More Sentences
hayat felsefesi philosophy of life n.
Your philosophy of life is different than mine.
Senin hayat felsefen benimkinden farklı.

More Sentences
harika bir hayat a wonderful life n.
Sami had a wonderful life.
Sami'nin harika bir hayatı vardı.

More Sentences
hayat arkadaşı significant other n.
Do you have a significant other?
Bir hayat arkadaşın var mı?

More Sentences
günlük hayat daily life n.
The words that we use in our daily lives are powerful too.
Günlük hayatımızda kullandığımız kelimeler de güçlüdür.

More Sentences
doğal hayat wildlife n.
Not least, the World Wildlife Fund has been very vocal in its condemnation of these deals.
Özellikle de Doğal Hayatı Koruma Vakfı bu anlaşmaları şiddetle kınamaktadır.

More Sentences
hayat arkadaşı life partner n.
Mary's life partner is a man of few words.
Mary'nin hayat arkadaşı az konuşan bir adamdır.

More Sentences
ölümden sonraki hayat afterlife n.
She doesn't believe in an afterlife.
O ölümden sonraki hayata inanmıyor.

More Sentences
hayat dersi life lesson n.
Living in a foreign land is a life lesson.
Yabancı bir ülkede yaşamak bir hayat dersidir.

More Sentences
hayat amacı life goal n.
Do you have a life goal?
Bir hayat amacınız var mı?

More Sentences
hayat pahalılığı cost-of-living n.
All employees received a cost-of-living allowance this year.
Bu yıl tüm çalışanlar hayat pahalılığı ödeneği aldı.

More Sentences
hayat pahalılığı ödeneği cola n.
COLA is a good way to protect people against inflation.
Hayat Pahalılığı Ödeneği, insanları enflasyona karşı korumanın iyi bir yoludur.

More Sentences
hayat kurtaran şey/kimse lifesaver n.
He protected me and became a lifesaver.
Beni koruyarak hayatımı kurtaran kişi o oldu.

More Sentences
özel hayat privacy n.
Tom didn't have any privacy.
Tom'un özel hayatı yoktu.

More Sentences
hayat kurtarmak save life v.
We save lives and we protect the marine environment.
Hayat kurtarıyoruz ve deniz çevresini koruyoruz.

More Sentences
hayat sürmek live v.
He lived an unhappy life.
Mutsuz bir hayat sürdü.

More Sentences
hayat geçirmek live v.
I was trying so hard to live a life of love.
Sevgi dolu bir hayat geçirmek için çok çaba harcadım.

More Sentences
hayat sürmek live v.
He lived an unhappy life.
Mutsuz bir hayat sürdü.

More Sentences
hayat dolu lively adj.
My grandfather is 90 years old and very lively.
Büyükbabam 90 yaşında ve hayat dolu.

More Sentences
hayat dolu vivacious adj.
Mary is vivacious.
Mary hayat dolu.

More Sentences
hayat dolu exuberant adj.
I was very exuberant.
Ben çok hayat doluydum.

More Sentences
hayat boyu lifelong adj.
Tom and Mary became lifelong friends.
Tom ve Mary hayat boyu arkadaş oldular.

More Sentences
hayat kurtaran life-saving adj.
I am determined to ensure that this new directive will not unwillingly contribute to shortages of life-saving therapies.
Bu yeni direktifin hayat kurtaran tedavilerin eksikliğine istemeden de olsa katkıda bulunmamasını sağlamaya kararlıyım.

More Sentences
Colloquial
mutlu bir hayat a happy life n.
Everybody wants to live a happy life.
Herkes mutlu bir hayat yaşamak ister.

More Sentences
hayat devam ediyor life goes on expr.
Death is a sad matter, but life goes on.
Ölüm üzücü bir olay ama hayat devam ediyor.

More Sentences
General
yaban hayat wilderness n.
lüks hayat high living n.
hayat arkadaşı goodwife n.
hayat standardı standard of living n.
başka gezegenlerdeki hayat life on other planets n.
sosyal hayat ve gelenekler social life and customs n.
hayat memat meselesi a matter of life and death n.
yerleşik hayat settled life n.
hayat veren kan lifeblood n.
hayat kurtaran life saver n.
bohem hayat yaşayan kimse bohemian n.
hayat verme vitalisation n.
hayat hikayesi cv curriculum vitae n.
asgari hayat standardı subsistence level n.
hayat alanı life space n.
hayat pahalılığı ayarlaması equalisation pay n.
nefsinin isteklerini kırarak çok sade bir hayat yaşama asceticism n.
hayat standardı quality of life n.
hayat arkadaşı husband n.
hayat hadiseleri life events n.
hayat şartları living conditions n.
yeni hayat bulma resurrection n.
hayat kaynağı sap n.
hayat arkadaşı partner n.
çok zengin ve lüks hayat yaşayan nabob n.
hayat doluluk animateness n.
hayat standardı living standard n.
hayat arkadaşı wife n.
hayat becerisi life skill n.
hayat verme vitalization n.
sosyal hayat public life n.
hayat felsefesi world view n.
hayat hakkında çok şey bilme sophistication n.
hayat akışı life fluency n.
hayat pahalılığı high cost of living n.
dini hayat religious life n.
hayat veren refresher n.
gerçek hayat hikayesi real life story n.
hayat kadını street walker n.
nefsinin isteklerini kırarak çok sade bir hayat yaşayan kimse ascetic n.
hayat kurtarma life saving n.
mücadele içinde olma {hayat mücadelesi vb} struggling n.
kendi hayat hikayesi autobiography n.
hayat arkadaşı spouse n.
hayat arkadaşı yokemate n.
azizlerin hayat öyküsü hagiography n.
hayat kurtarma rescue n.
ortalama hayat süresi average life expectancy n.
hayat ağacı tree of life n.
hayat dolu olma corkiness n.
hayat hikayesinin özeti biographical sketch n.
vahşi hayat jungle n.
hayat bulma nascensy n.
hayat bulma nascence n.
hayat arkadaşı fere n.
hayat ve gelenekler life and customs n.
hayat mücadelesi struggle for life n.
sağlıklı hayat healthy life n.
yüksek hayat stili good life n.
yüksek hayat standardı good life n.
acımasız hayat merciless life n.
acımasız hayat wicked life n.
zor hayat tuff life n.
zor hayat hard life n.
canlı hayat lively life n.
sivil hayat civilian life n.
hayat tehlikesi vital danger n.
hayat uzunluğu length of life n.
hayat iksiri elixir of life n.
ortalama hayat süresi average life-span n.
hayat çevrimi sistem yönetim modeli life-cycle system management model n.
hayat tarzı life-style n.
hayat çizgisi world-line n.
hayat görüşü world-view n.
hayat tehlikesi health risk n.
hayat öpücüğü kiss of life n.
hayat seviyesi level of living n.
yabani hayat wildlife n.
hayat felsefesi a philosophy of life n.
hayat felsefesi life philosophy n.
dereceli hayat tablosu graduate life table n.
hayat süresi life time n.
ortalama hayat average life n.
rahat ve sıkıntısız hayat an easy and pleasant life n.
hayat düzeyi level of living n.
temelde tahıl ve bakliyat tüketimine dayalı bir diyet uygulayarak uzun ve sağlıklı bir hayat yaşamayı öngören bir öğreti macrobiotics n.
hayat karmaşası chaos of life n.
yerleşik hayat permanent settlement n.
hayat değiştiren deneyim life-changing experience n.
hayat neşesi joy of life n.
tüketim toplumuna karşı olup eldeki kaynakların sınırlı ve tutumlu kullanımına dayalı bir hayat biçimi freeganism n.
acı hayat the bitter life n.
hayat borcu life debt n.
hayat tarzı alışkanlıkları lifestyle habits n.
islami hayat islamic life n.
islami hayat biçimi islamic lifestyle n.
islami hayat tarzı islamic lifestyle n.
islami hayat tarzı islamic way of life n.
islami hayat biçimi islamic way of life n.
sanal hayat virtual life n.
stres dolu hayat stress-filled life n.
akademik hayat academic life n.
hayat bilimci life scientist n.
stres dolu hayat/yaşam stress-filled life n.
yerleşik hayat yaşayanların üzerine yerleştikleri arazi settled land n.
geleneksel hayat/yaşam traditional life n.
mutluluk dolu bir hayat a life full of happiness n.
hayat arkadaşı spouse equivalent n.
hayat arkadaşı domestic partner n.
hayat arkadaşı spousal equivalent n.
hayat arkadaşı live-in lover n.
hayat üniversitesi life university n.
hayat üniversitesi university of life n.
saf hayat pure life n.
hayat çizgisi lifeline n.
yabancı uyruklu hayat kadını foreign prostitute n.
yabancı uyruklu hayat kadınları foreign prostitutes n.
hayat tecrübesi life experience n.
hayat tecrübesi savoir vivre n.
hayat arkadaşı yokefellow n.
hayat arkadaşı yoke mate n.
zor hayat tough life n.
geçici/ölümlü hayat transitory life n.
lüks hayat luxurious life n.
toplumsal hayat social life n.
-den sonraki hayat life after something n.
boş hayat aimless life n.
boş hayat empty life n.
amaçsız hayat aimless life n.
boş hayat useless life n.
kiralık hayat life for rent n.
vahşi hayat wild life n.
gelecekteki hayat life in the future n.
(çin kültüründe) hayat enerjisi qi n.
(nehir/göl üzerinde yapılan) vahşi hayat gezisi wildlife cruise n.
hayal edilen eş/ideal hayat arkadaşı dream partner n.
düzenli hayat regular life n.
düzenli hayat orderly life n.
kurulu düzeni reddeden aşırı özgürlükçü hayat tarzını benimsemiş kişi hipster n.
döngü (hayat) reencarnation n.
münzevi hayat yaşayan kadın anchoress n.
münzevi hayat yaşayan adam anchorite n.
tatlı hayat dolce vita n.
inişli çıkışlı hayat a life with ups and downs n.
bitkisel hayat permanent vegetative state n.
bitkisel hayat vegetative state n.
hayat süresi life n.
hayat tarzı life n.
hayat kalitesi quality of life n.
hayat bilgisi dersi life sciences n.
hayat bilgisi dersi life science n.
doğal hayat müzesi wildlife museum n.
hayat koşulları living conditions n.
hayat biçimi path n.
hayat damarı lifeblood n.
i̇zole hayat secluded life n.
i̇zole hayat isolated life n.
hayat ağacı tree of life (etz chaim) n.
hayat tasarımcısı life designer n.
bir bakışta hayat life at a glance n.
okuldan öğrenilen hayat dersleri take-home lessons n.
aynü’l-hayat fountain of youth n.
nehrü’l-hayat fountain of youth n.
hayat kaynağı fountain of youth n.
hayat çeşmesi fountain of youth n.
1847'de ingiltere'de kurulan, gençleri hayat boyu alkolden uzak durmaya teşvik eden dernek band of hope n.
hayat kadını callat n.
hayat kadını callet n.
hayat kadını rannel [obsolete] n.
serbest hayat yaşayan kimse raver [brit] n.
gerçek hayat reality n.
hayat verme refocillation [obsolete] n.
hayat kadını laced mutton [obsolete] n.
bir yere bağlı olunmayan heyecan verici hayat tarzı nomadism n.
teknolojiden ve fazla eşyadan uzak hayat the simple life n.
birden fazla kişiyle cinsel hayat yaşama tomcatting n.
hayat boyu yapılan iş a job for life n.
barlarda çalışan hayat kadını bar girl n.
hayat kadını escort n.
hayat dolu olma jantiness n.
hayat enerjisi vital principle n.
hayat enerjisi life principle n.
hayat doluluk vivaciousness n.
hayat doluluk vivacity n.
hayat verme vivification n.
bir azizin hayat hikayesi legend n.
hayat formu life form n.
ölümden sonraki hayat everlasting life n.
hayat dolu olma exuberance n.
hayat dolu olma exuberancy n.
hayat arkadaşı make [dialect] [uk] n.
ölümcül hastalık sebebiyle hayat sigortası poliçesini satan ya da satmaya hazırlanan kimse viator n.
hayat veren şey vitalizer n.
hayat veren şey vitaliser n.
(avuç içi) hayat çizgisi line of life n.
(avuç içi) hayat çizgisi life line n.
(avuç içi) hayat çizgisi lifeline n.
hayat biçimi/şekli living n.
hayat standardı living standard n.
hayat verme quickening n.
şatafatlı hayat bling bling n.
hayat kadını blowen n.
bohem hayat yaşayan topluluk bohemia n.
hayat dolu ve yaramaz genç hempy [scotland] n.
bu hayat here n.
hayat kadını brim [dialect] [uk] n.
hayat kadını brothel [obsolete] n.
lüks hayat süren kimse high liver n.
hayat kolaylaştıran çözüm lifehack n.
hayat arkadaşı lifemate n.
hayat kaynağı lifespring n.
uçarı hayat yaşayan kimse loose liver n.
hayat kadını ribibe [obsolete] n.
hayat kadınları demimonde n.
hayat kadınlığı demimonde n.
hayat kadınlığına izin verilen bölge green light district n.
yarı zamanlı hayat kadını grisette n.
aktif hayat tarzı active lifestyle n.
avustralya sömürgesindeki hayat konusunda deneyimli kimse old chum [obsolete] n.
hayat kadını commoner [obsolete] n.
barlara takılan hayat kadını bar girl n.
planlı hayat planned life n.
(yahudi folklorunda) insan görünümlü olup hayat bahşedilmiş el yapımı figür golem n.
ahlaki veya dini ilkelere göre yaşanmış hayat good life n.
hayat adamı birkie [scotland] n.
hayat kadını cockatrice [obsolete] n.
(bir tür yarış olarak) hayat course n.
hayat hikayesi course n.
hayat kadını paphian n.
hayat arkadaşı feare n.
hayat veren etken invigorator n.
çiy gibi tazeleyip hayat veren şey dew n.
canlılardaki hayat enerjisi divine spark n.
hayat arkadaşı fier [scotland] n.
hayat doluluk fire n.
domestik hayat fireside n.
toz pembe hayat romance n.
bencil hayat self-life n.
hayat arkadaşı life companion n.
hayat seçimleri life choices n.
hayat tercihleri life choices n.
adanmış bir hayat a life of dedication n.
hayat kadını prostitutor n.
yalnız hayat sürmek isteyen kimse solitary n.
hayat dolu kimse sprite n.
hayat doluluk spritefulness n.
hayat doluluk spunk n.
(aynı satıcı için çalışan) hayat kadınları stable n.
hayat kadını stale [obsolete] n.
hayat kadını stallion [obsolete] n.
hayat kadını strange woman n.
hayat kadını strap [ireland] n.
hayat kadınlığı street n.
hayat vermek vivify v.
istediği hayat standardına ulaşmak live up to v.
hayat standartlarından şikayet etmek quarrel with one's bread and butter v.
hayat vermek animate v.
yaşamak (hayat) live v.
hayat dolu olmak be full of life v.
yeni bir hayat vermek revivify v.
hayat vermek vitalize v.
hayat vermek bring to life v.
tasasız bir hayat yaşamak lead a carefree life v.
hayat dolu olmak be full of beans v.
olmak (hayat/işler herhangi bir durumda) go v.
hayat vermek inspirit v.
ikiyüzlü bir hayat yaşamak live a double life v.
kuru ve anlamsız bir hayat sürmek vegetate v.
hayat sürmek spend life v.
zor bir hayat geçirmek have a rough time v.
hayat vermek regenerate v.
sahte hayat geçirmek live a lie v.
hayat kurtarmak rescue life v.
faal bir hayat sürmek be in the swim of things v.
hayat vermek refresh v.
faal bir hayat sürmek be in the swim v.
hiçbir hayat belirtisi göstermemek show no signs of life v.
hayat belirtisi göstermemek show no signs of life v.
herhangi bir hayat belirtisi göstermemek show no signs of life v.
hayat belirtisi göstermek show signs of life v.
hayat vermek give life v.
mutlu bir hayat sürmek lead a happy life v.
hayat bulmak enliven v.
hayat bulmak energize v.
hayat bulmak arouse v.
hayat bulmak strengthen v.
hayat bulmak animate v.
hayat bulmak invigorate v.
hayat tecrübesi kazandırmak sophisticate v.
hayat sürdürmek spend life v.
hayat yaşamak live life v.
hayat standardı tutturmak maintain a standard of living v.
hayat dersi vermek teach a life lesson v.
hayat vermek procreate v.
mütevazı bir hayat yaşamak lead a modest life v.
mütevazı bir hayat yaşamak live a modest life v.
terki hayat etmek depart this life v.
mütevazı bir hayat yaşamak live a humble life v.
yeniden hayat bulmak revive v.
hayat öpücüğü uygulamak give somebody the kiss of life v.
hayat öpücüğü vermek give somebody the kiss of life v.
mutlu bir hayat sürmek live a happy life v.
farklı bir hayat istemek want a different life v.
kendine iyi/güzel bir hayat kurmak make a good life for oneself v.
hayat sigortası yaptırmak insure one's life v.
hayat hikayesini anlatmak tell her life story v.
hayat hikayesini anlatmak tell his life story v.
birine biraz hayat dersi vermek give someone some life lessons v.
hayat vermek vitalise v.
hayat bulmak energise v.
çifte hayat yaşamak live a double life v.
birisine rahat bir hayat sağlamak provide a comfortable living for someone v.
erdemli bir hayat yaşamak lead a life of virtue v.
hayat vermek alacrify v.
hayat vermek refocillate [obsolete] v.
yeniden hayat vermek reinspirit v.
(hayat şekli, hareket tarzı) benimsemek walk v.
hayat vermek vivify v.
hayat vermek vivificate v.
(hayat kadını) cinsel ilişki teklifinde bulunmak solicit v.
monoton bir hayat yaşamak stagnate v.
hayat verici exhilarant adj.
hayat dolu vivid adj.
hayat dolu vibrant adj.
hayat dolu dewy adj.
hayat kurtaran life saving adj.
hayat verme gücüne sahip animative adj.
hayat dolu quick adj.
hayat yorgunu weary of life adj.
hayat dolu full of life adj.
hayat dolu genial adj.
hayat dolu vital adj.
hayat dolu animated adj.
hayat dolu as fresh as daisy adj.
hayat dolu corky adj.
hayat dolu sprightly adj.
hayat hakkında çok şey bilen (kimse) sophisticated adj.
kaydı hayat ile vazifelendirilmiş commissioned for life adj.
hayat dolu fresh adj.
hayat dolu live adj.
hayat verici exhilarative adj.
hayat dolu animate adj.
hayat dolu alive adj.
hayat kurtarıcı lifesaving adj.
hayat dolu full of spirit adj.
bohem hayat yaşayan bohemian adj.
hayat dolu elfin adj.
hayat dolu elfish adj.
hayat dolu elvish adj.
kayd-ı hayat şartıyla ebedi self-perpetuating adj.
hayat dolu life-affirming adj.
hayat dolu heartwarming adj.
hayat taşıyan veya yaşam olan life-bearing adj.
hayat dolu alacrious adj.
hayat dolu alacritous adj.
yerinde duramayacak kadar hayat dolu ve neşeli tiggerish adj.
hayat dolu trotty adj.
hayat dolu effervescent adj.
hayat dolu juicy adj.
hayat dolu şey zingy adj.
hayat dolu kimse zingy adj.
hayat veren vivificative adj.
hayat dolu lifeful adj.
hayat veren life-giving adj.
hayat dolu lifesome adj.
hayat veren vivific adj.
hayat hakkında çok şey bilen worldly adj.
hayat dolu mouvementé adj.
yeni hayat ve enerji veren renewing adj.
avam hayat ile ilgili lowlife adj.
sefil hayat ile ilgili lowlife adj.
avam hayat ile ilgili low-life adj.
sefil hayat ile ilgili low-life adj.
hayat kadınları ile ilgili demimondaine adj.
hayat dolu hearty adj.
hayat dolu ruddy adj.
hayat veren inspiriting adj.
hayat kadınına özgü drabbish adj.
hayat dolu popping adj.
iki hayat arası intervital adj.
hayat dolu firecracker adj.
hayat dolu roscid adj.
hayat dolu scintillating adj.
hayat dolu proud adj.
hayat dolu sprightful adj.
hayat dolu spunky adj.
hayat dolu succulent adj.
hayat dolu bir biçimde vibrantly adv.
hayat dolu bir şekilde vivaciously adv.
hayat verici bir şekilde inspiritingly adv.
hayat tarzı olarak as a way of life adv.
hayat boyunca for life adv.
hayat dolu bir şekilde sprightfully adv.
hayat dolu bir şekilde spritefully adv.
hayat arkadaşı so (significant other) abrev.
Phrasals
talih, hayat (birinin) yüzüne gülmek smile at (one) v.
hayat öpücüğü vermek breathe into v.
hayat/canlılık/hareket getirmek breathe into v.
(bir şeye) hayat vermek bring (something) back to life v.
(birine/kendine) hayat boyu yetecek parayı/kaynağı sağlamak set (someone or oneself) up for (something) v.
Phrases
bu benim hayat arkadaşım this is my partner expr.
hayat/yaşam sürprizlerle doludur life is like a box of chocolates expr.
hayat inişli çıkışlı/yokuşlu bir yoldur life is like a box of chocolates expr.
hayat işte böyledir that's the breaks expr.
hayat işte böyledir those are the breaks expr.
hayat öngörülmezdir life is like a box of chocolates expr.
hayat bir tiyatro sahnesidir all the world's a stage expr.
hayat böyledir that's how the ball bounces expr.
hayat böyledir that's how the cookie crumbles expr.
hayat zor the first hundred years are the hardest expr.
hayat boyu rahat yüzü yok the first hundred years are the hardest expr.
hayat boyu to the end of (one's) days expr.
Proverb
bilgi insanı her gittiği yerde/hayat boyu takip eden bir hazinedir learning is a treasure that follows its owner everywhere v.
hayat eğlenceden ibaret değildir life is not beer and skittles
hayat eğlenceden ibaret değildir not all beer and skittles
hayat keşkelerle (eğerlerle) geçmez If ifs and ands were pots and pans there'd be no work for tinkers' hands
hayat böyledir that's the way the cookie crumbles
hayat böyledir that's the way the ball bounces
hayat böyledir that's the way the mop flops
hayat kırkında başlar life begins at forty
hayat sadece yemekten ibaret değildir man does not live by bread alone
hayat sadece yemekten ibaret değildir man cannot live by bread alone
hayat (çok) kısa ve (hızla) akıp gidiyor life is short and time is swift
hayat keşkelerle (eğerlerle) geçmez if ifs and ands were pots and pans
bilgi insanı her gittiği yerde/hayat boyu takip edecek bir hazinedir learning is a treasure that will follow its owner everywhere
hayat limon veriyorsa limonata yap when life gives you lemons, make lemonade
Colloquial
canlandıran/hayat veren şey a shot in the arm n.
hayat veren/dirilten/enerji veren şey a shot in the arm n.
acı bir hayat deneyimi a rude awakening n.
bolluk içinde hayat a life of riley n.
çok kolay bir hayat a cushy life n.
çok kolay bir hayat a cushy life n.
çekilmez hayat a living death n.
hayat kaynağı meat and drink to n.
lüks hayat high living n.
sarhoş hayat lush life n.
sarhoş hayat drunk life n.
rahat ve sıkıntısız hayat a life of riley n.
hayat kadını lady/woman of easy virtue n.
hayat tecrübesi olan kimse graduate n.
hayat dolu şey zinger n.
hayat dolu kimse zinger n.
gerçek hayat jungle n.
bolluk içinde, rahat ve sıkıntısız hayat life of riley n.
hayat dolu yaşlı kadın old girl n.
(şaka yollu) hayat/yaşam mücadelesi strugglebus n.
(şaka yollu) hayat/yaşam kavgası strugglebus n.
hayat arkadaşları spice n.
hayat kadınlığı streets n.
hayat mektebinde okumuş olmak be through the mill v.
iki hayat yaşamak live a double life v.
zengin bir hayat sürmek live high v.
zengin bir hayat sürmek live well v.
yasal/meşru bir hayat sürmek/sürmeye başlamak go legit v.
iş değiştirip/emekli olup daha yalın bir hayat sürmek cash out v.
pasaklı ve tembel bir hayat yaşamak be pigging it v.
hayat dolu yauld [scot] adj.
hayat dolu zingy adj.