straight - Turco Inglés Diccionario

straight

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Significados de "straight" en diccionario turco inglés : 85 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
straight adj. düzgün
You aren't thinking straight.
Düzgün düşünemiyorsun.

More Sentences
straight adj. doğru
Let us tell Turkey straight, and we can dispense with this performance!
Türkiye'ye doğruyu söyleyelim ve bu gösteriden vazgeçelim!

More Sentences
straight adj. düz
The roads there are wide and as straight as an arrow.
Oradaki yollar geniş ve bir ok kadar düzdür.

More Sentences
straight adj. düz (çizgi)
Casting a comedy actor for a straight character was a mistake.
Düz bir karakter için komedi oyuncusu seçmek bir hataydı.

More Sentences
straight adv. dosdoğru
I went straight to the door.
Dosdoğru kapıya gittim.

More Sentences
General
straight n. düzlük
The race car driver put his foot down when he reached the straight.
Yarış arabası sürücüsü düzlüğe ulaştığında ayağını yere koydu.

More Sentences
straight n. heteroseksüel
This dating app launched a new version for straights.
Bu tanışma uygulaması heteroseksüellere yönelik yeni bir versiyon çıkardı.

More Sentences
straight adj. tam
It came down to a straight competition between Hill and Rodman.
Hill ve Rodman arasında tam bir rekabet vardı.

More Sentences
straight adj. iyi
Taking traffic straight off roads and on to the railway can only be good for the future.
Trafiği karayollarından alıp demir yollarına yönlendirmek gelecek için sadece iyi olabilir.

More Sentences
straight adj. sek
I like my brandy straight.
Ben, brendimi sek severim.

More Sentences
straight adj. sek (içki)
A straight whisky for me and a dirty martini for the lady.
Bana bir sek viski, bayana da bir martini.

More Sentences
straight adj. aralıksız
I just worked 13 hours straight.
13 saat aralıksız çalıştım.

More Sentences
straight adj. dik
Stand straight!
Dik dur!

More Sentences
straight adj. dürüst
It's a straight trade, yours for ours.
Dürüst bir takas, sizinkine karşılık bizimki.

More Sentences
straight adj. gülmeyen
He's keeping a straight face.
Gülmemek için kendini tutuyor.

More Sentences
straight adj. ciddi
Tom is trying to keep a straight face.
Tom ciddi kalmaya çalışıyor.

More Sentences
straight adj. açık
Let's get one thing straight, Tom.
Bir şeyi açığa kavuşturalım Tom.

More Sentences
straight adj. dümdüz
I'm a great fan of straight historical crime books.
Dümdüz tarihi suçları anlatan kitaplara büyük bir hayranlığım var.

More Sentences
straight adj. doğru dürüst
I'd appreciate it if you would give me a straight answer.
Bana doğru dürüst bir cevap verirseniz memnun olurum.

More Sentences
straight adj. üst üste
It was the team's fifth straight loss.
Bu takımın üst üste beşinci mağlubiyetiydi.

More Sentences
straight adj. toparlama
I'm trying to get the house straight before the guests arrive.
Misafirler gelmeden önce evi toparlamaya çalışıyorum.

More Sentences
straight adj. denk
Here's a twenty - now we're straight.
İşte bir yirmilik - şimdi düz denkleştik.

More Sentences
straight adj. basit
It's a straight choice - either you take the train or the bus.
Seçim basit; ya trene binersiniz ya da otobüse.

More Sentences
straight adj. temiz
He's been straight for over three years.
Üç yılı aşkın süredir temiz.

More Sentences
straight adj. doğru dürüst
Tom never expects a straight answer from Mary.
Tom asla Mary'den doğru dürüst bir cevap beklemez.

More Sentences
straight adv. doğrudan doğruya
This analysis brings us straight into the middle of the twentieth century.
Bu analiz bizi doğrudan doğruya yirminci yüzyılın ortasına getirir.

More Sentences
straight adv. arka arkaya
The Miami Heat won a second straight NBA championship.
Miami Heat arka arkaya ikinci NBA şampiyonluğunu kazandı.

More Sentences
straight adv. direkt
I go straight home after work.
İşten sonra direkt eve giderim.

More Sentences
straight adv. dik
Keep your back straight!
Sırtını dik tut!

More Sentences
straight adv. aralıksız
Tom slept for twelve hours straight.
Tom aralıksız 12 saat uyudu.

More Sentences
straight adv. açık açık
I just told Jill straight that I didn't like her fiancé.
Jill'e nişanlısından hoşlanmadığımı açık açık söyledim.

More Sentences
Technical
straight adj. doğru
I'll go straight home.
Doğru eve gideceğim.

More Sentences
straight adj. düz
She told the joke with a straight face.
Fıkrayı düz bir yüzle anlattı.

More Sentences
British Slang
straight adj. hetero
He was the only straight guy in the bar.
Bardaki tek hetero adam oydu.

More Sentences
Common Usage
straight adj. doğruca
General
straight n. düz çizgi
straight n. eşcinsel olmayan kimse
straight n. yarış çizgisi
straight n. varış çizgisi
straight n. düz hat
straight adj. heteroseksüel
straight adj. kent
straight adj. karşı cinse ilgi duyan
straight adj. yalan olmayan
straight adj. rast
straight adj. halis
straight adj. muntazam
straight adj. tertipli
straight adj. müstakim
straight adj. iskontosuz
straight adj. düzenli
straight adj. şaşmaz
straight adj. emin
straight adj. orijinal (piyes)
straight adj. düzenli biçimde
straight adj. ciddi (bakış)
straight adj. harbi
straight adj. namuslu
straight adj. katışıksız
straight adj. güvenilir
straight adj. net
straight adj. susuz
straight adj. doğrucu
straight adj. saf
straight adj. dimdik
straight adj. dümdüz doğru
straight adj. ileriye bakan
straight adv. hemen
straight adv. tam olarak
straight adv. dik olarak
straight adv. direkt olarak
straight adv. doğruca
straight adv. hiçbir yere sapmadan
straight adv. fasılasız
straight adv. peş peşe
straight adv. dosdoğru
straight adv. ara vermeden
straight adv. doğru olarak
straight adv. dümdüz
straight adv. diklemesine
Technical
straight adj. direkt
straight adv. doğru düzgün
Social Sciences
straight adj. düzcinsel
straight adj. heteroseksüel
Card
straight adj. Sıralı (poker de sıralı el)

Significados de "straight" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Inglés Turco
General
a straight answer n. doğru bir cevap
I'd like a straight answer.
Doğru bir cevap istiyorum.

More Sentences
straight road n. düz yol
This straight road will lead you to the post office.
Bu düz yol sizi postaneye götürecek.

More Sentences
straight line n. düz çizgili
He draws straight lines.
O, düz çizgiler çizer.

More Sentences
straight hair n. düz saç
Also Felicja has blonde straight hair.
Ayrıca Felicja'nın sarı düz saçları var.

More Sentences
go straight v. dümdüz gitmek
Go straight, and you will find the station.
Dümdüz git, istasyonu bulacaksın.

More Sentences
sit up straight v. dik oturmak
Tom was sitting up straight.
Tom dik oturuyordu.

More Sentences
go straight v. düz gitmek
Go straight, then turn right.
Düz gidin sonra sağa dönün.

More Sentences
shoot straight v. düzgün ateş etmek
Can you shoot straight?
Düzgün ateş edebilir misin?

More Sentences
go straight v. yolunda gitmek
I mean, want to do the honorable thing, go straight.
Demek istediğim, onurlu olanı yapmak, doğru yola gitmek istiyorum.

More Sentences
think straight v. sağlıklı düşünmek
You're clearly not thinking straight.
Şu an sağlıklı düşünemediğin ortada.

More Sentences
go straight ahead v. dümdüz gitmek
Go straight ahead until you reach the church.
Kiliseye varana kadar dümdüz git.

More Sentences
straight away adv. hemen
Allow me to say straight away that although I represent a minority position, I am very proud of it.
Hemen söylememe izin verin ki, bir azınlık tutumunu temsil ediyor olsam da, bundan gurur duyuyorum.

More Sentences
straight ahead adv. dümdüz
Keep walking straight ahead.
Dümdüz yürümeye devam et.

More Sentences
straight ahead adv. dosdoğru
Look straight ahead.
Dosdoğru ileriye bakın.

More Sentences
Colloquial
straight away expr. derhal
The misuse of biotechnology for hostile purposes must be addressed straight away.
Biyoteknolojinin düşmanca amaçlarla kötüye kullanımı derhal ele alınmalıdır.

More Sentences
straight away expr. hemen
I should like to stress straight away that I shall be backing him during the vote.
Oylama sırasında onu destekleyeceğimi hemen vurgulamak isterim.

More Sentences
Idioms
can't think straight expr. düzgün düşünemiyorum
I can't think straight right now.
Şu anda düzgün düşünemiyorum.

More Sentences
General
straight pin n. iğne
ramrod straight n. mum direk
straight line n. doğru hat
straight angle n. doğru açı
straight razor n. ustura
straight knitting n. düz örme
straight edge n. keskin kenar
straight edge n. düzgün kenar
straight line n. düz çizgi
straight face n. ifadesiz surat
straight face n. gülmeyen surat
straight dam n. düz baraj
straight grain n. boyuna damar
straight gear n. düz vites
straight beach n. düz plaj
straight chair n. arkası düz iskemle
straight-forward approach n. direkt/açık sözlü yaklaşım
straight-forward approach n. dolaysız/doğrudan yaklaşım
short straight black hair n. kısa düz siyah saç
the straight path n. sırat köprüsü
as-sirat al-mustaqim (the straight path) n. doğru yol
straight blond hair n. düz sarı saç
straight edge n. bir kişinin hayatı boyunca alkol, sigara ve uyuşturucudan uzak yaşamayı seçmesi
straight answer n. net cevap
straight chair n. kolsuz sandalye
straight poker n. bir tür kapalı poker
home straight n. taahhüdün son aşaması
home straight n. yolculuğun son aşaması
play straight man v. anahtar vermek
drink something straight v. içkiyi sek içmek
go straight v. suç işlemeyi bırakmak
go straight v. doğru yoldan ayrılmamak
put the record straight v. insanların bildiklerinin yanlış olduğunu göstermek amacıyla durum ile ilgili gerçekleri dile getirmek
go straight v. ahlaklı bir şekilde yaşamak
set the record straight v. olası yanlış anlaşılmaları önlemek için açıklama yapmak
tell something to someone straight v. birine bir şeyi hiç sakınmadan söylemek
hold straight v. dik tutmak
become straight v. düzleşmek
stand straight v. doğru durmak
be straight with v. birine doğru söylemek
put the record straight v. ispat niteliğinde açıklama yapmak
straight oneself up v. doğrulmak
set the record straight v. insanların bildiklerinin yanlış olduğunu göstermek amacıyla durum ile ilgili doğruları açıklamak
be straight v. düzgün olmak
stand straight v. düz durmak
walk straight v. düz gitmek
move straight v. düz gitmek
depart from the straight and narrow v. yoldan çıkmak
depart from the straight and narrow v. yolunu sapıtmak
depart from the straight and narrow v. yolunu şaşırmak
keep a straight face v. duygularını açığa vurmamak
keep a straight face v. ciddi kalmak
keep a straight face v. ciddi durmak
keep a straight face v. duyguları yüzüne yansımamak
straight to the point v. sadede gelmek
keep to the straight and narrow v. doğru yoldan sapmamak
get straight to the point v. hemen konuya girmek
straight to the point v. hemen konuya girmek
get straight to the point v. sadede gelmek
keep to the straight and narrow v. doğru yoldan ayrılmamak
go straight ahead v. dosdoğru gitmek
go straight ahead v. düz devam etmek
set someone straight v. birini hizaya getirmek
lay things out straight v. olanları açıklığa kavuşturmak
come straight out of a comic book v. çizgi romandan fırlamış gibi bir hali olmak
not receive a straight answer v. net bir yanıt almamak
not receive a straight answer v. net bir cevap almamak
go straight to voicemail v. doğrudan sesli mesaja yönlendirmek
go straight v. düm düz ilerlemek
head straight for the top v. zirveye çıkmak
head straight for the top v. zirveye doğru yol almak
straight forward adj. doğru
very straight adj. dümdüz
straight as a die adj. dürüst
absolutely straight adj. dümdüz
straight from the horse's mouth adj. en yetkili ağızdan öğrenilmiş
out of the straight adj. eğri
as straight as adj. kadar doğru
straight as a die adj. dosdoğru
straight edge adj. düz kenarlı
straight fluted adj. düz oluklu
straight-out adj. içi dışı bir
straight-from-the-shoulder adj. dobra dobra
straight-faced adj. ifadesiz
straight-out adj. dürüst
straight-faced adj. asık suratlı
straight-out adj. açıkça
straight-forward adj. doğru
straight-stemmed adj. düz saplı
straight-out adj. gerçek
straight-out adj. açık sözlü
straight forward adj. şerefli
straight forward adj. dürüst
straight-haired adj. düz saçlı
straight-laced adj. bağnaz
straight-fitting adj. tam oturan
straight off adv. derhal
straight off adv. hemen
straight ahead adv. doğruca
straight out adv. açıkça
straight from the shoulder adv. hiç kaçınmadan
straight off adv. hemencecik
straight ahead adv. tam karşıda
straight away adv. hemencecik
straight off adv. tereddüt etmeden
straight from the shoulder adv. açıkça
straight out adv. dobra dobra
straight from the shoulder adv. dobra dobra
straight out adv. çekinmeden
the straight of it adv. doğrusu
straight away adv. duraksamadan
(straight) from the horse's mouth adv. ilk ağızdan
straight away adv. beklemeksizin
straight-facedly adv. ifadesiz bir biçimde
straight-forwardly adv. doğrudan
straight-forwardly adv. düpedüz
straight-from-the-shoulder adv. açık açık
straight down adv. aşağıya doğru
straight into me adv. içime doğru
Phrasals
give it to someone (straight) v. birine karşı dürüst olmak
give it to someone (straight) v. biriyle açık açık konuşmak
give it to someone (straight) v. lafı dolandırmamak
give it to someone (straight) v. direkt/doğrudan söylemek
Phrases
straight to the point expr. hemen sadede
arms straight eyes forward expr. kollar düz gözler ileride
Proverb
you cannot make a crab walk straight zorla bir şey yaptıramazsın
you cannot make a crab walk straight zorla güzellik olmaz
Colloquial
straight arrow n. ahlaklı kişi
straight shooter n. ahlaklı kişi
straight arrow n. dürüst kişi
straight shooter n. dürüst kişi
straight tip n. nasihat
straight tip n. öğüt
straight tip n. tüyo
straight man n. heteroseksüel erkek
straight goer n. suç işlememiş kimse
straight a's n. tüm dersleri a olma
straight a's n. tüm derslerden a alma
straight a's n. tüm derslerden en yüksek notu alma
straight woman n. heteroseksüel kadın
straight woman n. normal davranan kadın karakter
straight woman n. soğukkanlı/sakin kadın karakter
straight woman n. ölçülü davranan kadın karakter
lay it out straight v. direkt konuya girmek
go straight v. pis işleri bırakmak
play it straight v. ciddi olmak
play it straight v. ciddi bir şekilde yapmak
play it straight v. ciddi davranmak
play it straight v. açık olmak
play it straight v. açık sözlü/dürüst olmak
play it straight v. kandırmaya çalışmamak
play it straight v. oyun yapmamak
play it straight v. oyuna/hileye başvurmamak
get something right/straight v. bir şeyi doğru anlamak
get something right/straight v. bir şeyi düzgün anlamak
get something right/straight v. bir şeyi tam anlamak
get straight v. uyuşturucuyu bırakmak
get straight v. uyuşturucu bağımlılığından temizlenmek
get straight v. doğru anlamak
have straight v. doğru anlamak
give it to (one) straight v. (birine) karşı dürüst olmak
give it to (one) straight v. (biriyle) açık açık konuşmak
give it to (one) straight v. lafı dolandırmamak
give it to (one) straight v. (birine) direkt/doğrudan söylemek
straight-a adj. tüm dersleri a olan
straight-a adj. her dersi a olan
straight-a adj. tüm derslerden en yüksek notu almış/alan
go straight ahead expr. bu yoldan dümdüz git
go straight on expr. bu yoldan dümdüz git
a straight shot expr. doğruca
a straight shot expr. dosdoğru
go straight turn left expr. dümdüz gidin sola dönün
straight up expr. cidden
go straight turn right expr. dümdüz gidin sağa dönün
straight as a die expr. doğru
straight up expr. ciddiyim
go straight and turn left expr. dümdüz gidin ve sola dönün
go straight ahead don't turn (left or right) expr. düz devam et hiçbir yere sapma
go straight and turn right expr. dümdüz gidin ve sağa dönün
go straight and turn right expr. dümdüz gidin sağa dönün
straight as a die expr. dümdüz
straight as a die expr. dürüst
go straight turn right expr. dümdüz gidin ve sağa dönün
go straight turn left expr. dümdüz gidin ve sola dönün
can't see straight expr. doğru düzgün göremiyorum
go straight and turn left expr. dümdüz gidin sola dönün
straight up expr. hakikaten
straight from the horse's mouth expr. en yetkili ağızdan öğrenilmiş
three hours a day straight expr. günde üç saat aralıksız
can't see straight expr. kafam dağınık/bulanık
straight as a die expr. mert
keep your right arm straight expr. sağ kolunu düz tut
now get this straight expr. şimdi şunu iyice anla
keep your left arm straight expr. sol kolunu düz tut
straight away expr. zaman yitirmeden
let's get one thing straight expr. bir şeyi açıklığa kavuşturalım
let's get one thing straight expr. şunu açıklığa kavuşturalım
I couldn't keep a straight face expr. güldüm, kendimi tutamadım
Idioms
a straight fight n. teke tek kavga/yarış
the straight and narrow n. dürüst yaşam ilkesi
straight talk n. dobra/dürüst konuşma
the straight and narrow n. doğru yaşam ilkesi
a straight arrow n. dürüst kimse
a straight arrow n. dürüstlük timsali
straight shooter n. dobra kişi
straight shooter n. dürüst/açık sözlü kişi
a straight face n. ifadesiz surat
straight dope n. işin aslı
straight-arm n. kolları dümdüz uzatarak birini kendinden uzaklaştırma
coming straight to the point n. sadede gelme
the home straight n. (zor/meşakkatli bir görevin) sonu/son kısmı
a straight fight n. iki kişi arasındaki kavga/çekişme
a straight fight n. teke tek mücadele
a straight fight n. teke tek çarpışma
a straight fight n. muhalifler arası rekabet
a straight fight n. karşıt taraflar arası çekişme
a straight fight n. muhalifler arası seçim mücadelesi
the straight goods n. tam olarak doğru/gerçek
the straight goods n. katıksız doğru/gerçek
the straight goods n. en yalın haliyle gerçek
straight goods n. gerçek
straight goods n. doğru
straight goods n. hakikat
a straight arrow [us] n. ahlaklı kimse
a straight arrow [us] n. geleneklerine bağlı kimse
a straight face n. ciddi surat
draw a straight furrow v. doğru yaşamak
draw a straight furrow v. doğru yoldan şaşmamak
keep things straight in one's mind v. ayırt etmek
keep a straight face v. buz gibi durmak
set something straight v. birinin bir şeyi tam olarak anlamasını sağlamak
put something straight v. bir şeyi doğrulamak
vote a straight ticket v. birleşik olmayan oy pusulası ile seçim yapmak
set something straight v. bir şeyi yahut karmaşık bir durumu düzeltmek
give it to somebody straight v. birine karşı dürüst olmak
get/make something straight v. bir yeri toparlamak/düzeltmek
put something straight v. bir şeyi düzeltmek
get something straight v. bir şeyi doğru anlamak
get one's priorities straight v. bir şeyin önem sırasını bilmek
make someone leave the straight and narrow v. baştan çıkarmak
go straight v. doğru yolu bulmak
look straight in the eye v. dik dik bakmak
go straight v. doğru yola girmek
play a straight bat v. dürüst olmak
get straight down v. dosdoğru işe başlamak
get straight down v. direkt konuya girmek
play a straight bat v. dürüst ve onurlu davranışlarda bulunmak
have a straight face v. ciddi durmak
not be thinking straight v. düzgün düşünememek
go straight v. doğru yolu seçmek
keep a straight face v. çok ciddi durmak
keep a straight face v. ciddi durmak
keep a straight face v. gülmemek
look right/straight through somebody v. görmezden gelmek
look straight in the eye v. gözlerine bakmak
have a straight face v. gülmemek
vote a straight ticket v. ek bir partinin adayları arasından seçim yapmak
look straight in the eye v. gözünün içine dik dik bakmak
look straight in the eye v. gözünü dikip bakmak
keep a straight face v. istifini bozmamak
go straight to the top v. kendi müdürünü atlayıp bir üst yöneticiye/genel müdüre gitmek
play a straight bat v. kaçamak cevaplar vermek
can't think straight v. kafayı toparlayamamak
can't think straight v. kafayı toplayamamak
get one's priorities straight v. neyin öncelikli olduğunu bilmek
straight-arm v. kolları dümdüz uzatarak birini kendinden uzaklaştırmak
keep a straight face v. sırıtmamak
keep a straight face v. suratı maske gibi olmak
not be thinking straight v. sağlıklı düşünememek
can't think straight v. sağlıklı düşünememek
set the record straight v. tümüyle emin olmak
keep the record straight v. tümüyle emin olmak
get the record straight v. tümüyle emin olmak
put the record straight v. tümüyle emin olmak
vote a straight ticket v. üzerinde tek bir partiye ait adayların olduğu pusula ile oy kullanmak
play straight man v. (konuşan iki kişiden birisinin karşısındakine şaka/espri yapması amacıyla) fırsat vermek
set the record straight v. yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak
keep people straight in one's mind v. (insanları/ikizleri vb) ayırt etmek
play a straight bat v. üstü kapalı cevaplar vermek
get something straight from the horse's mouth v. (bir bilgiyi vb) en yetkili ağızdan öğrenmek
have the facts straight v. (bir konuyla ilgili) doğruları/gerçekleri bilmek
get the facts straight v. (bir konuyla ilgili) doğruları/gerçekleri bilmek
put the record straight v. yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak
keep the record straight v. yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak
play the straight man v. (konuşan iki kişiden birisinin karşısındakine şaka/espri yapması amacıyla) fırsat vermek
get the record straight v. yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak
keep to the straight and narrow v. doğru yoldan şaşmamak
keep to the straight and narrow v. katı ahlaki prensiplere göre yaşamak
keep to the straight and narrow v. cennete giden yoldan şaşmamak
stay on the straight and narrow v. doğru yoldan şaşmamak
stay on the straight and narrow v. katı ahlaki prensiplere göre yaşamak
stay on the straight and narrow v. cennete giden yoldan şaşmamak
play straight v. adil oynamak/davranmak
play straight v. kurallara uyarak hareket etmek/oynamak
play straight v. kanunlara uyarak hareket etmek/oynamak
play straight v. hileye hurdaya başvurmamak
play straight v. hilesiz hareket etmek/oynamak
play straight v. kitabına uygun oynamak/davranmak
play straight v. gerektiği gibi oynamak/davranmak
play straight v. dürüst oynamak/davranmak
play fair/straight (with somebody) v. (birine) dürüst ve adil davranmak
keep (something) straight (in one's mind/head) v. (bir şeyi) açıkça anlayabilmek
keep (something) straight (in one's mind/head) v. (bir şeyi) kafasında oturtabilmek
keep (something) straight (in one's mind/head) v. (bir şeyin) detaylarını aklında tutabilmek
keep (two or more people) straight (in one's mind/head) v. (birden fazla kişiyi) kafasında ayırt edebilmek
keep (two or more people) straight (in one's mind/head) v. (birden fazla kişiyi) birbirinden ayırt edebilmek
keep (two or more people) straight (in one's mind/head) v. kimin kim olduğunu kafasında oturtmak
put straight v. düzeltmek
put straight v. iyice düzenlemek
put straight v. onarmak
put straight v. telafi etmek
put straight v. birini düzeltmek
put straight v. birinin davranışını, inancını, yaklaşımını düzeltmek
put straight v. birinin bir şeyi doğru anladığından emin olmak
put straight v. kendini düzeltmek
put straight v. kendine çeki düzen vermek
put straight v. kendi yaklaşımını, davranışını, zihniyetini düzeltmek
put straight v. doğru hissettiğinden, davrandığından, düşündüğünden emin olmak
put something straight v. bir şeyi düzenlemek
put something straight v. bir şeyi düzgünce organize etmek
put something straight v. bir şeyi doğru dürüst yerleştirmek
put somebody straight (about/on something) v. birinin (bir şeyi) doğru anladığından emin olmak
put somebody straight (about/on something) v. birinin (bir şey hakkındaki) unsurları yanlış anlamadığından emin olmak
put somebody straight (about/on something) v. birini (bir konuda/bir şey hakkında) düzeltmek
put somebody straight (about/on something) v. (birinin (bir konuda) yanlış anladığı unsurları düzeltmek
set somebody straight (about/on something) v. birinin (bir şeyi) doğru anladığından emin olmak
set somebody straight (about/on something) v. birinin (bir şey hakkındaki) unsurları yanlış anlamadığından emin olmak
set somebody straight (about/on something) v. birini (bir konuda/bir şey hakkında) düzeltmek
set somebody straight (about/on something) v. (birinin (bir konuda) yanlış anladığı unsurları düzeltmek
scare (someone) straight v. (birini) korkuyla ıslah etmek
scare (someone) straight v. (birini) korkuyla terbiye etmek
scare (someone) straight v. (birini) korkuyla/korkutup yola getirmek
scare (someone) straight v. (birinin) davranışlarını korkutarak düzeltmek
keep on the straight and narrow v. doğru yoldan ayrılmamak/sapmamak
keep on the straight and narrow v. doğru yoldan şaşmamak
keep on the straight and narrow v. katı ahlaki prensiplere göre yaşamak
keep on the straight and narrow v. cennete giden yoldan şaşmamak
keep on the straight and narrow v. hep/yalnızca doğru yolu seçmek
keep on the straight and narrow v. hep doğru olanı yapmak
keep to straight and narrow v. doğru yoldan ayrılmamak/sapmamak
keep to straight and narrow v. doğru yoldan şaşmamak
keep to straight and narrow v. katı ahlaki prensiplere göre yaşamak
keep to straight and narrow v. cennete giden yoldan şaşmamak
keep to straight and narrow v. hep/yalnızca doğru yolu seçmek
keep to straight and narrow v. hep doğru olanı yapmak
stay on the straight and narrow v. doğru yoldan ayrılmamak/sapmamak
stay on the straight and narrow v. doğru yoldan şaşmamak
stay on the straight and narrow v. katı ahlaki prensiplere göre yaşamak
stay on the straight and narrow v. cennete giden yoldan şaşmamak
stay on the straight and narrow v. hep/yalnızca doğru yolu seçmek
stay on the straight and narrow v. hep doğru olanı yapmak
keep on the straight and narrow v. doğru yoldan ayrılmamak
keep on the straight and narrow v. doğru yoldan sapmamak
keep on the straight and narrow v. doğru yoldan şaşmamak
keep on the straight and narrow v. katı ahlaki prensiplere göre yaşamak
keep on the straight and narrow v. cennete giden yoldan şaşmamak
keep on the straight and narrow v. doğru yolu takip etmek
keep on the straight and narrow v. doğru yolda kalmak
walk the straight and narrow v. doğru yoldan ayrılmamak
walk the straight and narrow v. doğru yoldan sapmamak
walk the straight and narrow v. doğru yoldan şaşmamak
walk the straight and narrow v. katı ahlaki prensiplere göre yaşamak
walk the straight and narrow v. cennete giden yoldan şaşmamak
walk the straight and narrow v. doğru yolu takip etmek
walk the straight and narrow v. doğru yolda kalmak
walk the straight and narrow v. doğru yolda yürümek
be as straight as a die [uk/australia] v. dümdüz olmak
be as straight as a die [uk/australia] v. ip gibi olmak
be as straight as a die [uk/australia] v. düz bir çizgide/istikamette gitmek
be as straight as a die [uk/australia] v. çok dürüst olmak
be as straight as a die [uk/australia] v. çok güvenilir olmak
be as straight as a die [uk/australia] v. helal süt emmiş olmak
be as straight as a die [uk/australia] v. mert olmak
be on the straight and narrow v. doğru yoldan şaşmamak
be on the straight and narrow v. doğru yolda olmak
be on the straight and narrow v. doğru yoldan sapmamak
be on the straight and narrow v. doğru yolu takip etmek
be on the straight and narrow v. ahlaka ve hukuka uygun davranmak
be on the straight and narrow v. hukuk ve ahlaki değerler doğrultusunda yaşamak
can't see straight v. doğru düzgün görememek
can't see straight v. önünü görememek
can't see straight v. kafası dağınık/bulanık olmak
can't see straight v. kafası allak bullak olmak
can't see straight v. kafası gidik olmak
can't see straight v. kafa kalmamış olmak
can't see straight v. sağlıklı düşünememek/hareket edememek
come/get (straight) to the point v. (hemen) sadede gelmek
come/get (straight) to the point v. (hemen) konuya girmek
(come) (straight) from the heart v. gerçek olmak
(come) (straight) from the heart v. samimi olmak
(come) (straight) from the heart v. içten gelmek
(come) (straight) from the heart v. içten olmak
get one's facts straight v. bir konuyla ilgili doğruları/gerçekleri bilmek
get one's facts straight v. bir konuyla ilgili doğruları/gerçekleri doğru düzgün öğrenmek/yansıtmak
get the facts straight v. bir konuyla ilgili doğruları/gerçekleri bilmek
get the facts straight v. bir konuyla ilgili doğruları/gerçekleri doğru düzgün öğrenmek/yansıtmak
get straight from the horse's mouth v. en yetkili ağızdan öğrenmek
get straight from the horse's mouth v. ilk ağızdan öğrenmek
get your priorities straight v. bir şeyin önem sırasını bilmek
get your priorities straight v. neyin öncelikli olduğunu bilmek
get your priorities straight v. bir şeyi önem sırasına göre yapmak/düzenlemek
have (one's) facts straight v. (bir konuyla ilgili) doğruları/gerçekleri bilmek
have the facts straight v. (bir konuyla ilgili) doğruları/gerçekleri bilmek
hear (something) straight from the horse's mouth v. (bir bilgiyi, haberi) en yetkili ağızdan öğrenmek
keep people straight v. (insanları/ikizleri) ayırt etmek
keep people straight v. kişileri ayırt edebilmek
keep people straight v. kişileri birbirinden ayırt edebilmek
keep people straight v. kimin kim olduğunu kafasında oturtmak
keep things straight v. ayırt etmek
look straight through (one) v. (birini) görmezden gelmek
look straight through (one) v. (biri) yokmuş gibi davranmak
not see straight v. doğru düzgün görmemek
not see straight v. önünü görmemek
not see straight v. gözü dönmek
not see straight v. kafası allak bullak olmak
not see straight v. kafası yerinde olmamak
not see straight v. kafa kalmamış olmak
not see straight v. sağlıklı düşünememek/hareket edememek
set straight v. düzeltmek
set straight v. birinin yanlış anladığı bir şeyi düzeltmek
set straight v. birine doğru bilgiyi vererek onu düzeltmek
set straight v. bir şeyi adil/dürüst bir hale getirmek
set straight v. bir durumu eşitlemek
set straight v. ödeşmek
stay to the straight and narrow v. doğru yoldan ayrılmamak
stay to the straight and narrow v. doğru yoldan sapmamak
stay to the straight and narrow v. doğru yoldan şaşmamak
stay to the straight and narrow v. katı ahlaki prensiplere göre yaşamak
stay to the straight and narrow v. cennete giden yoldan şaşmamak
shoot straight v. dürüst olmak
shoot straight v. harbi olmak
(as) straight as a die adj. düz bir çizgide/istikamette
(as) straight as a ramrod adj. dimdik
(as) straight as a ramrod adj. ciddiyetle
(as) straight as an arrow [uk/australia] adj. ok gibi
(as) straight as an arrow [uk/australia] adj. çok güvenilir
(as) straight as an arrow [uk/australia] adj. ahlaklı
(as) straight as an arrow [uk/australia] adj. namuslu
straight out of the chute adv. hemen
straight out of the chute adv. derhal
straight out of the chute adv. dakikasında
straight out of the chute adv. çabucak
(straight) from central casting adv. (kovboy, aksiyon, gerilim) filmlerinden fırlamış gibi
(straight) from central casting adv. tipik bir (kovboy, aksiyon, gerilim) gibi
(straight) from central casting adv. tam da (kovboy, aksiyon, gerilim) rolünde oynayabilecek kişi
(straight) from central casting adv. (kovboy, aksiyon, gerilim) kılıklı
(straight) out of central casting adv. (kovboy, aksiyon, gerilim) filmlerinden fırlamış gibi
(straight) out of central casting adv. tipik bir (kovboy, aksiyon, gerilim) gibi
(straight) out of central casting adv. tam da (kovboy, aksiyon, gerilim) rolünde oynayabilecek kişi
(straight) out of central casting adv. (kovboy, aksiyon, gerilim) kılıklı
(straight) from central casting expr. biçilmiş kaftan
(straight) out of central casting expr. biçilmiş kaftan
(straight) from central casting expr. tam anlamıyla
(straight) out of central casting expr. tam anlamıyla
(straight) from central casting expr. tam bir
(straight) out of central casting expr. tam bir
(straight) from central casting expr. tıpkısının aynısı
(straight) out of central casting expr. tıpkısının aynısı
(straight) from central casting expr. filmden fırlamış gibi
(straight) out of central casting expr. filmden fırlamış gibi
(straight) from central casting expr. hık demiş burnundan düşmüş
(straight) out of central casting expr. hık demiş burnundan düşmüş
(straight) from central casting expr. tıpatıp
(straight) out of central casting expr. tıpatıp
blunt talking and straight shooting expr. açık sözlü
as straight as a ramrod expr. baston yutmuş gibi
(straight) from the horse's mouth expr. birinci ağızdan
blunt talking and straight shooting expr. dobra
as straight as a line expr. çizgi gibi düz/ dümdüz
as straight as a pin expr. çok dürüst
as straight as a die expr. çok dürüst
as straight as an arrow expr. dümdüz
straight as an arrow expr. dümdüz
as straight as a pin expr. dümdüz
as straight as a die expr. dümdüz
straight as an arrow expr. çok dürüst
as straight as an arrow expr. çok dürüst
straight off the bat expr. derhal
straight from the shoulder expr. dobra dobra
sit crooked but talk straight expr. eğri oturalım doğru konuşalım
straight off the bat expr. hemen
couldn't lie straight in bed expr. hiç dürüst değil
straight off the bat expr. en başta