well - Turco Inglés Diccionario

well

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Significados de "well" en diccionario turco inglés : 90 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
well n. kuyu
Out of curiosity, the child threw a rock in the well.
Çocuk meraktan kuyuya bir tane taş attı.

More Sentences
well adj. iyi
I'm feeling very well, thank you.
Kendimi çok iyi hissediyorum, teşekkür ederim.

More Sentences
well interj. peki
Well, it was nice having you.
Peki, seninle olmak güzeldi.

More Sentences
General
well n. merdiven boşluğu
I dropped my phone down the stairwell.
Telefonumu merdiven boşluğuna düşürdüm.

More Sentences
well n. petrol kuyusu
They discovered a new oil well with 100 billion barrels of reserves.
Yüz milyar varil rezervi olan yeni bir petrol kuyusu keşfettiler.

More Sentences
well n. iyi durum
We must hope they turn out well.
Onların iyi durumda olmalarını ummalıyız.

More Sentences
well n. kuyu
Technically speaking there are vast sources of CO2 emissions and CO2 wells.
Teknik olarak konuşmak gerekirse, CO2 salınımının ve CO2 kuyularının geniş kaynakları vardır.

More Sentences
well v. süzülmek
Tears welled up in her eyes as her son received his diploma on stage.
Oğlu sahnede diplomasını alırken gözlerinden yaşlar süzülüyordu.

More Sentences
well v. kaplamaya başlamak
Sympathy welled up inside him as he thought of the child in need.
Muhtaç çocuğu düşündükçe içini şefkat hissi kaplamaya başladı.

More Sentences
well adj. uygun
City life suits me very well.
Şehir hayatı bana çok uygun.

More Sentences
well adj. iyice
What academics have called the terrorist criminal nexus is well established.
Akademisyenlerin terör suçu bağlantısı olarak adlandırdıkları şey iyice yerleşmiştir.

More Sentences
well adj. yerinde
So the honourable Member's remarks about the strategic importance of these regions are extremely well made.
Sayın Üyenin bu bölgelerin stratejik önemine ilişkin sözleri son derece yerinde.

More Sentences
well adj. tamam
Well, I'll be off then, since it's all over between us.
Tamam, ben gidiyorum o zaman, madem aramızdaki her şey bitti.

More Sentences
well adj. yolunda
If the Council agrees, and I hope that it does, then all will be well.
Konsey kabul ederse, ki umarım eder, o zaman her şey yoluna girecektir.

More Sentences
well adj. güzel
Your point was well made but I would ask you to respect our time constraints.
Söyledikleriniz çok güzeldi ancak sizden zaman kısıtlamamıza saygı göstermenizi rica ediyorum.

More Sentences
well adj. güzelce
Note well.
Güzelce not al.

More Sentences
well adj. pek
We may well end up needing to import many of these biofuels.
Bu biyoyakıtların pek çoğunu ithal etmek zorunda kalabiliriz.

More Sentences
well adj. iyi
Our relations have progressed well since Helsinki.
Helsinki'den bu yana ilişkilerimiz iyi yönde ilerledi.

More Sentences
well adv. tamamen
You are well aware that no MBMs are completely safe.
Hiçbir MBM'nin tamamen güvenli olmadığının farkındasınızdır.

More Sentences
well adv. hayli
Political dialogue between the Union and Turkey advanced well since the last Regular Report.
Birlik ve Türkiye arasındaki siyasal diyalog, son düzenli rapordan bu yana bir hayli ilerledi.

More Sentences
well adv. epey
You know Tom pretty well, don't you?
Tom'u epey iyi tanıyorsun, değil mi?

More Sentences
well adv. çok
She came in well after midnight.
Gece yarısını çok geçtikten sonra geldi.

More Sentences
well adv. oldukça
They are well pleased with the results.
Sonuçlardan oldukça memnunlar.

More Sentences
well adv. başarılı
I did quite well in the exam today.
Bugünkü sınavda oldukça başarılı oldum.

More Sentences
well adv. iyi
That is up to each Member State, but the functions should be separated so that they are both done well instead of badly.
Bu her Üye Devlete bağlıdır, ancak işlevler birbirinden ayrılmalıdır ki her ikisi de kötü yerine iyi yapılabilsin.

More Sentences
well interj. valla
"Are you coming to the party?" "Well, I want to, but I'm not sure I can."
"Partiye geliyor musun?" "Valla, istiyorum ama gelebilir miyim emin değilim."

More Sentences
well interj. gerçi
That painting is so ugly! Well, not as ugly as that one, obviously.
Bu resim çok çirkin! Gerçi, bunun kadar çirkin değil tabii ki.

More Sentences
well interj. işte
Remember my Aunt Helga? Well, last week she won the lottery!
Helga Teyzemi hatırlıyor musun? İşte o geçen hafta piyangodan para kazandı!

More Sentences
well interj. eh
Well, it seems that our time is up.
Eh, Görünüşe göre zamanımız doldu.

More Sentences
well interj. yani
Well, I could ask someone for directions.
Yani, birine yol tarifi sorabilirim.

More Sentences
well interj. öyle ama
Well, you could have told me the truth instead of lying to me!
Öyle ama, bana yalan söylemek yerine doğruyu söyleyebilirdin yine de!

More Sentences
Technical
well n. kuyu
These wells, if I may say so, contain toxic water.
Bu kuyular, tabiri caizse, zehirli su içeriyor.

More Sentences
well adj. iyi
We look forward to seeing that detail and wish its progress well.
Bu ayrıntıyı görmeyi dört gözle bekliyor ve ilerlemesinin iyi olmasını diliyoruz.

More Sentences
General
well n. pınar
well n. memba
well n. sahanlık
well n. bagaj
well n. kaynak
well n. asansör kuyusu
well n. hokka
well n. çeşme
well n. asansör yuvası
well n. asansör boşluğu
well n. apartman boşluğu
well n. baca
well n. su deposu
well n. hazne
well v. kaynamak
well v. fışkırmak
well adj. ala
well adj. pekala
well adj. hoş
well adj. elverişli
well adj. sağlıklı
well adj. sıhhatli
well adj. adamakıllı
well adj. iyi durumda
well adj. esen
well adj. karlı
well adj. sağlığı yerinde
well adv. dikkatlice
well adv. hani
well adv. haklı olarak
well adv. kolayca
well interj. ha
well interj. oldu
well interj. pek ala
well interj. ha!
well interj. pekala!
well interj. şey!
well interj. o halde
well interj. o zaman
well interj. öyleyse
well expr. yani
Speaking
well n. şey
well expr. diyordum ki…
well expr. valla
well expr. valla
Technical
well n. boşluk
well n. dengeleme odası
well n. kuyucuk
well n. yuva
Automotive
well n. kanal
Aeronautic
well n. çukur
Medical
well n. çukurcuk
Geography
well n. kuyu (yeraltı suyu)
well n. kuyu (petrol ve gaz)
Military
well n. cihazlar iyi çalışıyor kodu
Hunting
well n. çıkarıcı düğme
well n. kaldıraç

Significados de "well" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
get on well v. geçinmek
We get on well with our neighbors.
Komşularımızla iyi geçiniriz.

More Sentences
well-groomed adj. bakımlı
The businessman always appeared well-groomed in his suit.
İşadamı takım elbisesi içinde her zaman bakımlı görünüyor.

More Sentences
well-kept adj. bakımlı
The French forces were regular, well-armed, trained and well-kept.
Fransız kuvvetleri düzenli, iyi silahlanmış, eğitimli ve bakımlıydı.

More Sentences
well-behaved adj. uslu
The children were well-behaved during the school assembly.
Çocuklar okul toplantısı sırasında uslu durdular.

More Sentences
well-informed adj. bilgili
If this is the information age, what are we so well-informed about?
Eğer bu bilgi çağı ise, biz ne hakkında çok bilgiliyiz?

More Sentences
well-known adj. tanınmış
Vesuvius and Etna are the two most well-known volcanoes in Italy.
Vezüv ve Etna İtalya'nın en tanınmış iki yanardağıdır.

More Sentences
well done interj. aferin
Well done, son.
Aferin evlat.

More Sentences
General
oil well n. kuyu
They will of course have won control of the Iraqi oil wells, but Afghanistan is ignored.
Elbette Irak petrol kuyularının kontrolünü ele geçirmiş olacaklar ama Afganistan göz ardı ediliyor.

More Sentences
well water n. kuyu suyu
Tom boiled the well water so it would be safe to drink.
Tom içmek güvenli olsun diye kuyu suyunu kaynattı.

More Sentences
social well-being n. sosyal refah
He founded new monasteries and championed the social well-being of the public.
Yeni manastırlar kurdu ve halkın sosyal refahını savundu.

More Sentences
sense of well-being n. sağlık
With the help of implants their sense of well-being can be restored.
İmplantların yardımıyla sağlık duyguları geri kazanılabilir.

More Sentences
well-being n. sağlık
You should pay attention to your well-being.
Sağlığına dikkat etmelisin.

More Sentences
well-being n. esenlik
I am particularly concerned with the element of well-being at work.
Ben özellikle iş yerinde esenlik unsuruyla ilgileniyorum.

More Sentences
well being n. refah
The well being of all refugees needs to be guaranteed.
Tüm mültecilerin refahı garanti altına alınmalıdır.

More Sentences
well of zamzam n. zemzem kuyusu
Sami drank water from the Well of Zamzam.
Sami Zemzem kuyusundan su içti.

More Sentences
behave well v. iyi davranmak
You can come to visit me, as long as you promise to behave well.
İyi davranacağına söz verdiğin sürece beni ziyarete gelebilirsin.

More Sentences
be well off v. durumu iyi olmak
Tom must be well off.
Tom'un durumu iyi olmalı.

More Sentences
go well v. iyi gitmek
We therefore hope things will go well, but we have major doubts.
Bu nedenle işlerin iyi gideceğini umuyoruz, ancak büyük şüphelerimiz var.

More Sentences
get well v. iyileşmek
Get well!
İyileş!

More Sentences
get well v. düzelmek
I got well soon.
Kısa sürede düzeldim.

More Sentences
mean well v. niyeti iyi olmak
I know you mean well.
Niyetinin iyi olduğunu biliyorum.

More Sentences
fit well v. oturmak
What shoes fit well?
Hangi ayakkabılar tam oturuyor?

More Sentences
sleep well v. rahat uyumak
I've been so worried about you that I haven't been sleeping well at night.
Senin için o kadar kaygılandım ki geceleri rahat uyuyamıyorum.

More Sentences
act well v. iyi rol yapmak
Jane saw the students acting well on the stage.
Jane, öğrencilerin sahnede iyi rol yaptıklarını gördü.

More Sentences
doing well v. iyi kazanmak
The company, wholly owned by NTT, is doing well.
Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.

More Sentences
doing well v. iyi olmak
I believe Tom is doing well.
Tom'un iyi olduğuna inanıyorum.

More Sentences
doing well v. iyi gitmek
The pharmaceutical industry is doing well, boasting high profits over a long period of time.
İlaç endüstrisi iyi gidiyor ve uzun bir süre boyunca yüksek karlar elde ediyor.

More Sentences
bode well v. iyiye işaret olmak
That is something I think bodes well for forthcoming negotiations.
Bu, önümüzdeki müzakereler için iyiye işaret olduğunu düşündüğüm bir şey.

More Sentences
pay well v. iyi ödemek
They pay well.
İyi ödüyorlar.

More Sentences
see well v. iyi görmek
You don't see well.
İyi göremiyorsun.

More Sentences
get well soon v. çabuk iyileşmek
I got well soon.
Çok çabuk iyileştim.

More Sentences
get along well (with) v. iyi anlaşmak
Do you think my cat and your pet rat will get along well together?
Sence benim kedim ve senin faren iyi anlaşabilir mi?

More Sentences
know well v. iyi bilmek
There were references to China and we know well the record there.
Çin'e atıflar vardı ve oradaki kayıtları iyi biliyoruz.

More Sentences
sleep well v. iyi uyumak
I haven't slept well since then.
O zamandan beri iyi uyumadım.

More Sentences
be well trained v. iyi eğitilmek
Fortunately I was well trained.
Neyse ki iyi eğitimliydim.

More Sentences
eat well v. iyi beslenmek
If you eat well, you're likely to live longer.
İyi beslenirseniz, daha uzun yaşarsınız.

More Sentences
be well-known v. tanınmak
The man is well-known all over the village.
Adam, köyün her yerinde tanınıyor.

More Sentences
might well v. -abilmek
Whoever denies this might well be the one to light the fuse to the powder keg.
Bunu kim inkar ederse, barut fıçısının fitilini ateşleyen kişi de o olabilir.

More Sentences
get well v. eski sağlığına kavuşmak
It will not be long before Scott gets well.
Scott'ın eski sağlığına kavuşması uzun sürmeyecek.

More Sentences
get well v. sağlığına kavuşmak
I hope you get well soon.
Umarım kısa zamanda sağlığına kavuşursun.

More Sentences
look well v. iyi görünmek
You do not look well.
İyi görünmüyorsun.

More Sentences
perform well v. iyi performans göstermek
Tom has always performed well in every job he has had.
Tom sahip olduğu her işte her zaman iyi performans göstermiştir.

More Sentences
seem well v. iyi görünmek
Tom didn't seem well today.
Tom bugün iyi görünmüyordu.

More Sentences
sing well v. iyi şarkı söylemek
Tom sings well, but he can't dance.
Tom iyi şarkı söyler ama dans edemez.

More Sentences
speak well of v. (birisi hakkında) iyi konuşmak
Everybody speaks well of her.
Herkes onun hakkında iyi konuşuyor.

More Sentences
speak well v. iyi konuşmak
The speaker didn't know his subject, nor did he speak well; in short, he was disappointing.
Konuşmacı ne konusunu biliyordu ne de iyi konuşuyordu; kısacası hayal kırıklığı yarattı.

More Sentences
well educated adj. iyi eğitimli
Some very well educated people from the new countries will also be joining us.
Yeni ülkelerden bazı çok iyi eğitimli insanlar da bize katılacak.

More Sentences
well known adj. ünlü
This newspaper is well known in the local area.
Bu gazete bölgede ünlüdür.

More Sentences
well balanced adj. iyi dengelenmiş
We consider the Commission's proposal to be well balanced.
Komisyon'un önerisinin iyi dengelenmiş olduğunu düşünüyoruz.

More Sentences
well behaved adj. iyi davranılmış
Tom is very well behaved.
Tom'a çok iyi davranılıyor.

More Sentences
well done adj. iyi yapılmış
If I am completely honest, I must also say that this was a job well done.
Tamamen dürüst olmam gerekirse, bunun iyi yapılmış bir iş olduğunu da söylemeliyim.

More Sentences
well read adj. iyi okunmuş
He is well read in English literature.
İngiliz edebiyatını iyi okuyor.

More Sentences
well adjusted adj. iyi ayarlanmış
I guess I'm well adjusted.
Sanırım iyi ayarlanmışım.

More Sentences
well mannered adj. iyi huylu
The dog is well mannered.
Köpek iyi huylu.

More Sentences
well defined adj. iyi tanımlanmış
It is the framework for climate change which is well defined and in place.
İklim değişikliği için iyi tanımlanmış ve yürürlükte olan bir çerçevedir.

More Sentences
well made adj. iyi yapılmış
This chair is well made.
Bu sandalye iyi yapılmış.

More Sentences
well informed adj. bilgili
You're not very well informed.
Pek bilgili değilsin.

More Sentences
well advised adj. tavsiye edilmiş
The Commission would therefore be well advised to listen carefully and take the utmost account of that opinion.
Bu nedenle Komisyon'un bu görüşü dikkatle dinlemesi ve azami ölçüde dikkate alması tavsiye edilir.

More Sentences
well informed adj. iyi bilgilenmiş
I see that you are very well informed by a Spanish compatriot of mine.
İspanyol bir yurttaşım tarafından çok iyi bilgilendirildiğinizi görüyorum.

More Sentences
well written adj. iyi yazılmış
The teacher told Tom his essay was well written.
Öğretmen Tom'a kompozisyonunun iyi yazılmış olduğunu söyledi.

More Sentences
well fed adj. iyi beslenmiş
We were well fed at the hotel.
Otelde iyi beslendik.

More Sentences
well read adj. çok bilgili
He is well read in English literature.
İngiliz edebiyatında çok bilgilidir.

More Sentences
well mannered adj. terbiyeli
The dog is well mannered.
Köpek çok terbiyeli.

More Sentences
well-built adj. boyu bosu yerinde
Do you think Tom is well-built?
Tom'un boyu bosu yerinde olduğunu düşünüyor musun?

More Sentences
well-known adj. tanınmış
Tom wasn't well-known in Boston.
Tom Boston'da pek tanınmıyordu.

More Sentences
well-organized adj. iyi organize olmuş
Ants have a well-organized society.
Karıncalar iyi organize olmuş bir topluluktur.

More Sentences
well-prepared adj. hazırlıklı
Now, one has to be well-prepared.
Şimdi, hazırlıklı olunmalı.

More Sentences
well-behaved adj. terbiyeli
Tom is a well-behaved boy.
Tom terbiyeli bir çocuk.

More Sentences
well-timed adj. iyi zamanlanmış
Your communication is therefore very well-timed.
Bu nedenle iletişiminiz çok iyi zamanlanmış.

More Sentences
well-built adj. yapılı
The bodybuilder had a well-built physique.
Vücut geliştiricinin yapılı bir vücudu vardı.

More Sentences
well-intentioned adj. iyi niyetli
Despite his well-intentioned advice, his meddling only created more confusion.
İyi niyetli tavsiyelerine rağmen onun işe karışması daha fazla kafa karıştırmaktan başka işe yaramadı.

More Sentences
well-known adj. meşhur
Moreover, to quote the well-known biblical saying, it is better to give than to receive.
Ayrıca, İncil'deki meşhur sözden alıntı yapacak olursak, vermek almaktan daha iyidir.

More Sentences
well-kept adj. bakımlı
Tom's car is well-kept and in excellent condition.
Tom'un arabası bakımlı ve mükemmel durumda.

More Sentences
well-known adj. iyi bilinen
One example is that of the azo-colourants, which are well-known carcinogens.
İyi bilinen kanserojen maddeler olan azo renklendiriciler buna bir örnektir.

More Sentences
well-groomed adj. bakımlı
Mary is always well-groomed and fashionably dressed.
Mary her zaman bakımlı ve modaya uygun giyinir.

More Sentences
well-versed adj. uzman
She is well-versed in classical literature.
Klasik edebiyat konusunda uzmandı.

More Sentences
well-received adj. iyi karşılanmış
The author's latest novel was very well-received.
Yazarın son romanı çok iyi karşılandı.

More Sentences
well-defined adj. iyi tanımlanmış
The instructions were well-defined.
Yönergeler iyi bir şekilde tanımlanmıştır.

More Sentences
well-endowed adj. zengin
Mary confessed that she prefers well-endowed men.
Mary zengin erkekleri tercih ettiğini itiraf etti.

More Sentences
well-founded adj. sağlam
Even more importantly, we must convince the consumer that our decisions are well-founded.
Daha da önemlisi, tüketiciyi kararlarımızın sağlam temellere dayandığına ikna etmeliyiz.

More Sentences
well-mannered adj. terbiyeli
The ideal woman for me would be well-mannered, intelligent and a polyglot.
Benim için ideal kadın terbiyeli, zeki ve çok dil bilen biri olmalı.

More Sentences
well-rounded adj. geniş kapsamlı
She received a well-rounded education that prepared her for various challenges.
Kadın, onu çeşitli zorluklara hazırlayan geniş kapsamlı bir eğitim aldı.

More Sentences
well-disposed adj. iyi niyetli
We are basically well-disposed towards the European Union.
Temelde Avrupa Birliği'ne karşı iyi niyetliyiz.

More Sentences
well-off adj. varlıklı
The fact that we are saturated with information separates us from the less well-off.
Bilgiye doymuş olmamız bizi daha az varlıklı olanlardan ayırmaktadır.

More Sentences
well-bred adj. asil
He is rich, what is more, he is well-bred.
O zengindir, dahası asildir.

More Sentences
well-balanced adj. dengeli
In our view, it is a coherent and well-balanced report that has been presented for debate here in the Chamber.
Bizim görüşümüze göre, bu rapor tutarlı ve iyi dengelenmiş bir rapor olarak burada, Meclis'te tartışmaya sunulmuştur.

More Sentences
Common Usage
well out v. fışkırmak (sıvı bir yerden)
do well v. becermek
General
well rounded n. güzel vücutlu
well over n. taşma
artesian well n. artezyen
single well surfactant soaking treatment n. tek kuyuluk surfaktan emdirme operasyonu
draw well n. su kuyusu
well being n. esenlik
well traveled road n. işlek yol
well bore n. kuyu sondajı
bleeder well n. boşaltma kuyusu
tubular well n. borulu kuyu
water well n. su kuyusu
dry well n. körkuyu
relief well n. boşaltma kuyusu
well wisher n. iyi dilekte bulunan
well preserved older person n. eski toprak
exploratory well n. keşif kuyusu
abandoned well n. terk edilmiş kuyu
caisson well n. keson kuyusu
well water n. yeraltı suyu
perfect well n. kusursuz kuyu
perfect well n. mükemmel kuyu
dug well n. kazma kuyu
dump well n. kör kuyu
being well-cooked n. pişkinlik
a well-wisher n. duacı
light-well n. aydınlık
material well-being n. maddi refah
oil-well n. petrol kuyusu
ne'er-do-well n. hiçbir işi beceremeyen (kimse)
ne'er-do-well n. serseri
never-do-well n. beceriksiz
never-do-well n. serseri
never-do-well n. işe yaramaz kimse
ne'er-do-well n. beceriksiz
sense of well-being n. mutluluk
well-doing n. iyi gitme
well-being n. iyi oluş
well-off society n. varlıklı toplum
well-balanced budget state n. denk bütçeli devlet
well-worn expression n. basmakalıp bir deyim
well-timed action n. isabet
well-behaved child n. uslu çocuk
well-wisher n. başkasının iyiliğini isteyen kimse
well-developed personality n. oturmuş kişilik
well-being n. hayır
well-paid job n. yüksek maaşlı iş
well-mannered person n. adam evladı
well-groomed lady n. bakımlı kadın
well-timed word n. isabet
well-to-do family n. varlıklı aile
well-heeled person n. kalantor
well-read person n. ayaklı kütüphane
well-spring n. kaynak
city water supply and well water n. şehir şebeke suyu ve kuyu suyu
well-to-do man n. zengin adam
well furnished stock n. zengin mal çeşidi
well established firm n. sağlam müessese
well established firm n. sağlam firma
well being n. iyilik
well-wisher n. iyilik dileyen kimse
well-wisher n. mutluluk dileyen kimse
well-foundedness n. sağlam bir temele dayanma
well-deserved place n. hak ettiği yer
bottomless well n. dipsiz kuyu
a well-known member n. ünlü bir üye
a well-known member n. tanınmış bir üye
a well-hidden informer n. çok gizli bir muhbir
a well-thought-out phrase n. iyi düşünülmüş bir söz
wishing well n. dilek havuzu
wishing well pond n. dilek havuzu
wishing well fountain n. dilek çeşmesi
wishing well n. dilek kuyusu
well-trimmed bush n. güzel budanmış çalı
well-furnished apartment n. iyi/eksiksiz döşenmiş daire
well-raised/cared/nourished child n. iyi bakılmış çocuk
emotional well-being n. duygusal iyi oluş
picture and draw the well dry n. bir kağıt oyunu
zamzam well n. zemzem kuyusu
well-built body n. kaslı/yapılı vücut
well-trodden path/track/route n. sık kullanılan yol
well-trodden path/track/route n. işlek yol
well-balanced diet n. düzenli beslenme
well-known figure n. meşhur kişi
well-established family n. köklü aile
get well soon wish n. geçmiş olsun dileği
get well soon wishes n. geçmiş olsun dilekleri
get well wish n. geçmiş olsun dileği
get well wishes n. geçmiş olsun dilekleri
well chosen words n. iyi seçilmiş kelimeler
well-off person n. hali vakti yerinde olan kimse
a well-known businesswoman n. tanınmış bir iş kadını
subjective well-being n. öznel iyi oluş
well pit n. kuyu deliği
well-posedness n. iyi konumlanmışlık
stair well n. merdiven boşluğu
air well n. hava boşluğu
hail-fellow-well-met n. samimiyet
hail-fellow-well-met n. dostluk
get-well card n. geçmiş olsun kartı
well sinker n. kuyucu
well-being n. afiyet
ink well n. hokka
ink well n. mürekkep hokkası
be well worth the trouble v. zahmete değmek
manage one's affairs well v. gemisini yürütmek
fit well v. iyi göstermek (elbise vb)
well up v. boşanmak
well over v. taşmak
go well v. yaver gitmek
sink a well v. kuyu kazmak
get on well with v. bağdaşmak
treat well v. hoş tutmak
speak well of v. övmek
well suit v. tamı tamına uymak
begin to go well v. bir adama benzemek
well within v. ile dolmak (gözyaşı/bir duygu)
bode well v. iyi olmak
wear well v. iyi uymak
match well together v. birbirine tam anlamıyla uymak (renk vb)
acquit oneself well v. yüzünün akıyla çıkmak
wear well v. süregelmek
think out well v. tedbirli olmak
speak well for v. biri için olumlu bir puan olmak
know somebody well v. yakından tanımak
drill or bore a well v. sondaj kuyusu açmak
stick well v. tutmak
wish somebody well v. şans dilemek
go well together v. uyuşmak
fit well v. cuk oturmak
feel well v. keyfi iyi olmak
do well and easily v. döktürmek
progress well v. iyi gitmek
dig a well v. kuyu açmak
fare well v. birisi için iyi gitmek
well out v. akmak
well out v. kaynamak
get along well with each other v. yıldızları barışmak
fit well v. tam gelmek
fit well with v. tam anlamıyla uymak
pan out well v. başarmak
get well v. iflah olmak
go well v. rast gitmek
well up v. ile dolmak (gözyaşı/bir duygu)
begin to go well v. adama dönmek
get on well v. anlaşmak
sit well with v. bir şeyi uygun bulmak
speak well of v. övgü dolu sözler söylemek
well forth v. akmak
play one's cards well v. kozunu iyi oynamak
be pretty well suited to v. iyi uymak
well in v. ile dolmak (gözyaşı/bir duygu)
get well oiled v. sarhoş olmak
sit well with v. birinin hoşuna gitmek
get on well with somebody v. anlaşmak
get along quite well v. gül gibi geçinmek
play one's cards well v. kartlarını iyi oynamak
drill an oil well v. petrol kuyusu açmak
not to go well v. ters gitmek
do well v. durumu iyi olmak
let well enough alone v. olanla yetinmek
wear well v. uygun gelmek
wear well v. iyi dayanmak
do well v. iyi etmek
going well v. iyi olmak
doing well v. iyi dinlenmiş olmak
going well v. becermek
doing well v. becermek
going well v. iyi gitmek
going well v. iyi dinlenmiş olmak
going well v. iyi kazanmak
(one's exam/test) go well v. sınavı iyi geçmek
make use of the time well v. zamanı iyi değerlendirmek
bode well v. hayra alamet olmak
be well balanced v. dengede durmak
do well in the exam v. sınavda başarılı olmak
pay well v. yüklü ödeme yapmak
manage well v. iyi idare etmek
not go well v. yolunda gitmemek
do well in the exam v. sınavda iyi yapmak
(something) to begin to go well v. yoluna girmek
go down the well v. kuyuya inmek
manage well v. iyi yönetmek
be well-received v. iyi karşılanmak
become well-arranged v. düzgünleşmek
become well-behaved v. uslanmak
be well-liked by the public v. halk tarafından çok sevilmek
be well-arranged v. düzgün olmak
do something well-timed v. isabet etmek
place well-ordered v. düzenli yerleştirmek
well-suit v. tam anlamıyla örtüşmek
be well-versed in v. bir konuda bilgili olmak
be well-versed in v. bir şeyde uzman olmak
be well-heard v. iyi duyulmak
get well v. yeniden sağlığını kazanmak
get well v. eski durumuna kavuşmak
get well v. durumu iyiye gitmek
wear well v. iyi davranmak
wear well v. yıllara meydan okumak
wear well v. yıpranmamak
wear well v. yaşını göstermemek
look well v. sağlıklı görünmek
be well understood v. iyi anlaşılmak
be well understood v. iyi anlaşılmış olmak
be well informed v. düzenli haber almak
be well informed v. günü gününe bilgi edinmek
look well v. çekici görünmek
look well v. güzel görünmek
look well v. hoş görünmek
be very well received v. çok hoş karşılanmak
be very well received v. çok olumlu bulunmak
be well-known with its v. ile meşhur olmak
be well-known with its v. ile bilinmek
perform well v. iyi çalışmak
turn out well v. iyi şekilde sonuçlanmak
suit very well v. çok yakışmak
be well-controlled v. kontrollü olmak
learn something very well v. çok iyi öğrenmek
express well v. iyi ifade etmek
augur well for v. iyiye işaret olmak
dress well v. iyi/güzel giyinmek
know someone very well v. birini çok iyi tanımak
wish someone get well soon v. geçmiş olsun dilemek
express oneself well v. kendini iyi ifade etmek
not do as well as expected at the box office v. gişede umduğunu bulamamak
be well received v. olumlu tepkiler almak
be well received v. iyi tepki almak
be well received v. olumlu tepki almak
think well of someone v. hakkında iyi/olumlu düşünmek
be well-versed in v. bir konudan oldukça anlamak
dance very well v. çok iyi dans etmek
might well v. -ebilmek
go well v. becermek
know something very well v. bir şeyi çok iyi bilmek
use one's time well v. zamanını iyi kullanmak
use the time well v. zamanı iyi kullanmak
serve well v. çok işine yaramak
get well fast v. çabuk iyileşmek
get well quickly v. çabuk iyileşmek
behave well v. uslu durmak
be well-looked after v. iyi bakılmak
drill a well v. kuyu açmak
well lit living-room v. iyi aydınlatılmış salon
not do as well as expected at the box office v. gişede beklediğini bulamamak
speak well for v. takdir etmek
speak well for v. birine referans olmak
play a musical instrument very well v. bir müzik aletini konuşturmak/çok iyi çalmak
be well v. sağlıklı olmak
be well v. iyi hissetmek
wish well v. geleceğe veya talihe ilişkin bir istek veya umut hissetmek
wish well v. geleceğe veya talihe ilişkin bir istek veya umut ifade etmek
well founded adj. iyi tesis edilmiş
well on in life adj. yaşı hayli ilerlemiş
well rounded adj. iyi fizikli
well made adj. iyi yapımlı
well bound adj. yolunda giden
well proportioned adj. orantılı
rather well adj. iyice
well rounded adj. boylu poslu
well oiled adj. sarhoş
hail fellow well met adj. herkesle çabuk ahbap olan kimse
well settled adj. oturaklı
well enough adj. oldukça iyi
well formed adj. iyi biçimlendirilmiş
well knit adj. adaleli
well made adj. biçimli
well mannered adj. efendi
well made adj. iyi yapılı
well groomed adj. iyi giyimli
well lighted adj. iyi ışıklandırılmış
well preserved adj. iyi korunmuş
well oiled adj. küfelik
hail fellow well met adj. samimi dost
well chosen adj. iyi seçilmiş
well roasted adj. nar gibi
well coordinated adj. derli toplu
well nourished adj. iyi desteklenmiş
well proven adj. kesin olarak kanıtlanmış
well situated adj. hali vakti yerinde
well off adj. iyi durumda
hail fellow well met adj. yakın arkadaş
well mannered adj. kibar
well kept adj. iyi korunmuş
well groomed adj. derli toplu
well pleased adj. çok memnun
well past adj. hayli geçmiş
well bred adj. soylu
well informed adj. tahsilli
well informed adj. aydın
well rounded adj. endamlı
well timed adj. iyi zamanlanmış
well worn adj. iyi giyilmiş
well accepted adj. kabul görmüş
well read adj. çok okumuş
well toasted adj. nar gibi
well matched adj. iyi uymuş
well accepted adj. kabul gören
well grounded adj. iyi bilgilenmiş
well and sound adj. sapasağlam
well disposed adj. iyi düzenlenmiş
well stacked adj. iyi istiflenmiş
well developed adj. iyi geliştirilmiş
well conditioned adj. iyi durumda
well organized adj. iyi düzenlenmiş
well arranged adj. iyi düzenlenmiş
well arranged adj. iyi ayarlanmış
well documented adj. detaylı olarak hazırlanmış
well documented adj. yazılı olarak desteklenmiş
well documented adj. yazılı kanıtlara dayanan
well earned adj. hak edilmiş
well skilled adj. çok becerikli
light-well adj. ferah
hail-fellow-well-met adj. cana yakın
hail-fellow-well-met adj. içten
tall and well-built adj. dalyan gibi
not well-known adj. adı belirsiz
well-positioned adj. sağlam konumlandırılmış
well-marked adj. açık
well-favoured adj. güzel
well-off adj. ensesi kalın
well-liked adj. tanınan
well-behaved adj. mum direk
well-drilled adj. iyi delinmiş
well-read adj. okumuş
well-read adj. kültürlü
well-heeled adj. çok paralı
well-chosen adj. seçkin
well-advised adj. akıllı
well-esteemed adj. sözü sayılan
well-bred adj. kibar
well-informed adj. epey bilgi sahibi olan
well-protected adj. mazbut
well-tempered adj. iyi huylu
well-structured adj. iyi yapılandırılmış
well-off adj. zengin
well-natured adj. iyi huylu
well-disposed adj. kibar
well-built adj. kaslı
well-behaved adj. ahlaklı
well-qualified adj. son derece kaliteli
well-liked adj. kabul edilen
well-worn adj. basmakalıp
well-selected adj. iyi seçilmiş
well-fed adj. semiz
well-advised adj. ihtiyatlı
well-beloved adj. sevgili
well-supplied adj. yeterli miktarda temin edilen
well-tuned adj. iyi ayarlanmış
well-thought-of adj. iyi düşünülmüş
well-directed adj. isabetli
well-connected adj. çevresi geniş
well-supplied adj. yeterli oranda tedarik edilmiş
well-groom adj. temiz giyimli
well-pruned adj. iyi budanmış
well-preserved adj. iyi muhafaza edilmiş
well-founded adj. temelli
well-positioned adj. iyi konumlandırılmış
well-balanced adj. dengeli (beslenme)
well-known adj. herkesçe malum
well-appointed adj. iyi döşenmiş
well-grooved adj. oluklu
well-shaped adj. biçimli
well-timed adj. vakitlice
well-spoken adj. güzel konuşan
well-heeled adj. varlıklı
well-formed adj. iyi şekil verilmiş
well-settled adj. oturaklı
well-read adj. aydın
well-chosen adj. oturaklı
well-cooked adj. pişkin
well-founded adj. sağlam bir nedene dayanan
well-heeled adj. zengin
well-established adj. iyi yapılandırılmış
well-done adj. pişkin
well-timed adj. vakitli
well-travelled adj. dolaşmış kimse
well-groomed adj. bakımlı (kimse)
well-born adj. soylu
well-tasted adj. leziz
well-structured adj. iyi yapılmış
well-bred adj. soylu
well-behaved adj. efendi
well-matched adj. denk
well-appointed adj. mükemmel donanımlı
well-stacked adj. fiziksel olarak çekici
well-considered adj. saygıdeğer
well-behaved adj. müeddep (arapça)
well-predicted adj. iyice tahmin edilen
well-done adj. başarılı
well-favored adj. yakışıklı
well-knit adj. kaslı
well-oiled adj. sarhoş
well-arranged adj. düzenli
well-funded adj. iyi oranda finanse edilmiş
well-mannered adj. edepli
well-educated adj. kültürlü
well-preserved adj. iyi korunmuş
well-selected adj. özenle seçilmiş
well-thumbed adj. kullanıla kullanıla sayfa kenarları yıpranmış
well-disposed adj. yardımsever
well-cared for adj. bakımlı
well-grounded adj. iyi temeller üzerine kurulmuş
well-hung adj. uygun şekilde asılmış
well-esteemed adj. sözü geçen
well-balanced adj. dengeli (kimse)
well-deserved adj. hakedilmiş
well-formed adj. iyi oluşturulmuş
well-advised adj. akıllı uslu
well-rounded adj. kapsamlı
well-conducted adj. iyi yönetilen
well-worn adj. eskimiş
well-tuned adj. iyi akort edilmiş
well-behaved adj. edepli