|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
Common Usage |
|
1 |
Yaygın Kullanım |
süre |
duration i.
|
|
He'll be wearing dental braces for the duration of the school year.
Okul yılı süresince diş teli takacak.
More Sentences
|
2 |
Yaygın Kullanım |
süre |
time i.
|
|
For a long time it was only the benefits of this increase in scale that were stressed.
Uzun bir süre boyunca sadece ölçekteki bu artışın faydaları vurgulandı.
More Sentences
|
3 |
Yaygın Kullanım |
süre |
span i.
|
|
My son has a very short attention span.
Oğlumun dikkat süresi çok kısadır.
More Sentences
|
4 |
Yaygın Kullanım |
süre |
period i.
|
|
That is an increase of twenty percent over a ten-year period.
Bu, on yıllık bir süre içinde yüzde yirmi oranında bir artış anlamına gelmektedir.
More Sentences
|
General |
|
5 |
Genel |
süre |
length i.
|
|
The overall length of the journey was 36 hours.
Yolculuğun toplam süresi 36 saatti.
More Sentences
|
6 |
Genel |
süre |
while i.
|
|
While it was in operation its Member States did not wage war on each other.
Faaliyette olduğu süre boyunca Üye Devletleri birbirlerine savaş açmamıştır.
More Sentences
|
7 |
Genel |
süre |
space i.
|
|
Clearly, these tasks are not easy, particularly if they have to be carried out within a relatively short space of time.
Bu görevlerin kolay olmadığı, özellikle de nispeten kısa bir süre içerisinde gerçekleştirilmeleri gerektiği açıktır.
More Sentences
|
8 |
Genel |
süre |
span i.
|
|
Young children have short attention spans.
Küçük çocukların dikkat süreleri kısadır.
More Sentences
|
|
9 |
Genel |
süre |
time i.
|
|
For some time, this was seen as a huge advantage to the consumer and a form of justice.
Bir süre için bu, tüketici için büyük bir avantaj ve bir tür adalet olarak görüldü.
More Sentences
|
10 |
Genel |
süre |
period of time i.
|
|
This situation can be achieved over a period of time.
Bu durum belli bir süre zarfında başarılabilir.
More Sentences
|
11 |
Genel |
süre |
period i.
|
|
One of these incentives is market exclusivity for a period of 10 years.
Bu teşviklerden biri 10 yıllık bir süre için pazar münhasırlığıdır.
More Sentences
|
12 |
Genel |
süre |
life i.
|
|
The escalation in violence has claimed over 2,500 lives in less than six months.
Şiddetin tırmanması altı aydan kısa bir süre içinde 2.500'den fazla can aldı.
More Sentences
|
13 |
Genel |
süre |
term i.
|
|
The members concerned are to be reappointed for a term of six years.
İlgili üyeler altı yıllık bir süre için yeniden atanacaklardır.
More Sentences
|
14 |
Genel |
süre |
years i.
|
|
How many years has it been since you've had a girlfriend?
Bir kız arkadaşın olduğundan beri ne kadar süre oldu?
More Sentences
|
Trade/Economic |
|
15 |
Ticaret/Ekonomi |
süre |
term i.
|
|
Thank you and good luck for the rest of your term of office.
Teşekkürler ve görev sürenizin geri kalanı için iyi şanslar.
More Sentences
|
Law |
|
16 |
Hukuk |
süre |
duration i.
|
|
The agreement is to receive EUR 8.6 million for its five-year duration.
Anlaşma, beş yıllık süresi için 8.6 milyon Avro alacaktır.
More Sentences
|
Politics |
|
17 |
Siyasal |
süre |
term i.
|
|
The normal term of the Assembly is five years.
Meclis'in normal süresi beş yıldır.
More Sentences
|
Insurance |
|
18 |
Sigortacılık |
süre |
period i.
|
|
Let us give them longer transitional periods, more leeway, greater freedom.
Onlara daha uzun geçiş süreleri, daha fazla hareket alanı ve daha fazla özgürlük tanıyalım.
More Sentences
|
Technical |
|
19 |
Teknik |
süre |
time i.
|
|
This is a subject we could fruitfully discuss for a long time yet.
Bu, uzun bir süre daha verimli bir şekilde tartışabileceğimiz bir konudur.
More Sentences
|
Computer |
|
20 |
Bilgisayar |
süre |
time period i.
|
|
It is only fair that this privilege should last for a limited time period.
Bu ayrıcalığın sınırlı bir süre için geçerli olması adil olacaktır.
More Sentences
|
Automotive |
|
21 |
Otomotiv |
süre |
duration i.
|
|
Secondly, the Commission can also accept a longer maximum duration for contracts.
İkinci olarak, Komisyon sözleşmeler için daha uzun bir azami süreyi de kabul edebilir.
More Sentences
|
Linguistics |
|
22 |
Dilbilim |
süre |
length i.
|
|
Shortening the length of a part-session produces savings of just 1%.
Bir yarı-oturumun süresinin kısaltılması sadece %1 oranında tasarruf sağlar.
More Sentences
|
23 |
Dilbilim |
süre |
duration i.
|
|
The duration of the training, as proposed by the Commission, is unnecessarily long and would have an inhibiting effect.
Komisyon tarafından önerilen eğitim süresi gereksiz yere uzundur ve engelleyici bir etkiye sahip olacaktır.
More Sentences
|
General |
|
24 |
Genel |
süre |
streak i.
|
|
25 |
Genel |
süre |
season i.
|
|
26 |
Genel |
süre |
timetable i.
|
|
27 |
Genel |
süre |
bout i.
|
|
28 |
Genel |
süre |
spell i.
|
|
29 |
Genel |
süre |
continuance i.
|
|
30 |
Genel |
süre |
respite i.
|
|
31 |
Genel |
süre |
stretch i.
|
|
32 |
Genel |
süre |
run i.
|
|
33 |
Genel |
süre |
gamut i.
|
|
34 |
Genel |
süre |
interval i.
|
|
35 |
Genel |
süre |
due i.
|
|
36 |
Genel |
süre |
gange i.
|
|
37 |
Genel |
süre |
distance i.
|
|
38 |
Genel |
süre |
grace i.
|
|
39 |
Genel |
süre |
limitation i.
|
|
40 |
Genel |
süre |
whet i.
|
|
41 |
Genel |
süre |
mountenance i.
|
|
42 |
Genel |
süre |
mountenaunce i.
|
|
43 |
Genel |
süre |
longness i.
|
|
44 |
Genel |
süre |
durance [obsolete] i.
|
|
45 |
Genel |
süre |
durancy i.
|
|
46 |
Genel |
süre |
protension i.
|
|
47 |
Genel |
süre |
spang [scotland] i.
|
|
48 |
Genel |
süre |
stretch i.
|
|
|
49 |
Genel |
süre |
course i.
|
|
Trade/Economic |
|
50 |
Ticaret/Ekonomi |
süre |
season i.
|
|
51 |
Ticaret/Ekonomi |
süre |
time limit i.
|
|
52 |
Ticaret/Ekonomi |
süre |
limitation i.
|
|
Law |
|
53 |
Hukuk |
süre |
respite i.
|
|
54 |
Hukuk |
süre |
continuance i.
|
|
Technical |
|
55 |
Teknik |
süre |
headway i.
|
|
Computer |
|
56 |
Bilgisayar |
süre |
progress i.
|
|
Latin |
|
57 |
Latince |
süre |
spatium i.
|
|
58 |
Latince |
süre |
dies i.
|
|
Archaic |
|
59 |
Eski Kullanım |
süre |
whiles i.
|
|
|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
Common Usage |
|
1 |
Yaygın Kullanım |
kısa süre içinde |
soon zf.
|
|
Layla soon embraced the country lifestyle.
Leyla kısa süre içinde kırsal yaşam tarzını benimsedi.
More Sentences
|
General |
|
2 |
Genel |
uzun süre |
a long time i.
|
|
The Commission proposal, however, will undermine these prospects for a long time.
Ancak Komisyon teklifi, bu beklentileri uzun süre baltalayacaktır.
More Sentences
|
3 |
Genel |
uzun süre |
ages i.
|
|
Tom hasn't been to Boston in ages.
Tom uzun süre Boston'da bulunmadı.
More Sentences
|
4 |
Genel |
uzun süre |
long time i.
|
|
It is therefore necessary to shorten these excessively long time periods.
Bu nedenle bu aşırı uzun sürelerin kısaltılması gerekmektedir.
More Sentences
|
5 |
Genel |
bir süre |
a while i.
|
|
You must wait a while.
Bir süre beklemelisin.
More Sentences
|
6 |
Genel |
süre sınırı |
time limit i.
|
|
I will ask, though, that the time limit should not be shortened whatever happens.
Yine de, ne olursa olsun süre sınırının kısaltılmamasını rica edeceğim.
More Sentences
|
7 |
Genel |
kısa süre |
spell i.
|
|
Live animals should only have to endure very short spells of transport.
Canlı hayvanlar yalnızca çok kısa süreli nakillere katlanmak zorunda kalmalıdır.
More Sentences
|
8 |
Genel |
kısa süre |
short notice i.
|
|
Mr Haarder and the Danish Presidency are stepping into this at short notice.
Sayın Haarder ve Danimarka Dönem Başkanlığı kısa sürede bu işe el atıyor.
More Sentences
|
9 |
Genel |
kısa süre |
short time i.
|
|
It is something we must work on in the short time that remains before Johannesburg.
Johannesburg'a kalan kısa sürede bu konu üzerinde çalışmalıyız.
More Sentences
|
10 |
Genel |
ek süre |
additional time i.
|
|
Since another member of my Group has given up his speaking time, I believe that I have accumulated additional time.
Grubumun başka bir üyesi konuşma süresinden feragat ettiğinden ek süre kazandığıma inanıyorum.
More Sentences
|
11 |
Genel |
kalan süre |
remaining time i.
|
|
What's the remaining time?
Kalan süre ne kadar?
More Sentences
|
12 |
Genel |
makul süre |
reasonable time i.
|
|
What the industry needs is legal certainty and reasonable time periods.
Sektörün ihtiyacı olan şey yasal kesinlik ve makul sürelerdir.
More Sentences
|
13 |
Genel |
ek süre |
extension i.
|
|
I got an extension to complete my assignment.
Ödevimi tamamlamak için ek süre aldım.
More Sentences
|
14 |
Genel |
bir süre |
bit i.
|
|
I'll stay here for a bit.
Ben kısa bir süre için burada kalacağım.
More Sentences
|
15 |
Genel |
arasındaki süre |
interval i.
|
|
The interval between two shots is a week.
İki aşı arasındaki süre bir haftadır.
More Sentences
|
16 |
Genel |
süre dolmak |
(time) be up f.
|
|
I shall close there - my time is up in any case.
Bu konuyu kapatacağım; her halükarda sürem doldu.
More Sentences
|
17 |
Genel |
uzun süre önce |
long ago zf.
|
|
The bridges were destroyed by Israel long ago.
Köprüler İsrail tarafından uzun süre önce yıkıldı.
More Sentences
|
18 |
Genel |
bir süre sonra |
after a while zf.
|
|
After a while, though, these, too, add up.
Ancak bir süre sonra bunlar da birikiyor.
More Sentences
|
19 |
Genel |
kısa süre önce |
recently zf.
|
|
This can also be deduced from the conclusions of the Green Paper recently approved by the Commission.
Bu, Komisyon tarafından kısa süre önce onaylanan Yeşil Kitap'ın sonuçlarından da çıkarılabilir.
More Sentences
|
20 |
Genel |
bir süre |
awhile zf.
|
|
We're going to have good weather for awhile.
Bir süre güzel bir havamız olacak.
More Sentences
|
21 |
Genel |
bir süre önce |
some time ago zf.
|
|
Some time ago, I was given the opportunity to look into this matter more deeply.
Bir süre önce bana bu konuyu daha derinlemesine inceleme fırsatı verildi.
More Sentences
|
22 |
Genel |
bir süre önce |
a while ago zf.
|
|
The Commission spoke about this a while ago and this is certainly a subject to examine in greater depth.
Komisyon bir süre önce bu konu hakkında konuştu ve bu kesinlikle daha derinlemesine incelenmesi gereken bir konu.
More Sentences
|
23 |
Genel |
bir süre |
for a while zf.
|
|
I could quite easily go on like this for a while and fill my 3 minutes very quickly.
Bu şekilde bir süre daha devam edebilir ve 3 dakikamı çok hızlı bir şekilde doldurabilirim.
More Sentences
|
24 |
Genel |
bir süre için |
for a while zf.
|
|
Cathy, please stay out of my way for a while.
Cathy, lütfen bir süre için yolumdan çekil.
More Sentences
|
25 |
Genel |
uzun bir süre |
quite a while zf.
|
|
This is quite a while ago now.
Bu oldukça uzun bir süre önceydi.
More Sentences
|
Phrases |
|
26 |
İfadeler |
uzunca bir süre |
quite some time expr.
|
|
He has kept UN inspection teams out for quite some time now.
BM denetim ekiplerini uzunca bir süredir dışarıda tutuyor.
More Sentences
|
Common Usage |
|
27 |
Yaygın Kullanım |
süre sonu |
expiration i.
|
|
General |
|
28 |
Genel |
kanuni süre |
grace i.
|
|
29 |
Genel |
üç aylık süre |
quarter i.
|
|
30 |
Genel |
uzun bir süre |
a good while i.
|
|
31 |
Genel |
belli bir süre etkili olan (moda vb) |
wave i.
|
|
32 |
Genel |
bir süre için kalma |
sojourn i.
|
|
33 |
Genel |
kısa süre |
span i.
|
|
34 |
Genel |
kısa süre |
streak i.
|
|
35 |
Genel |
yerine kullanma (geçici bir süre için) |
substitution i.
|
|
36 |
Genel |
eşleri hamile kalan erkeklerin kısa bir süre sonra hamilelik semptomları yaşaması |
couvade i.
|
|
37 |
Genel |
ardışık yedi günlük süre |
week i.
|
|
38 |
Genel |
geçici bir süre için işbirliği yapanlardan oluşan grup |
task force i.
|
|
39 |
Genel |
yerine çalıştırma (geçici bir süre için) |
substitution i.
|
|
40 |
Genel |
süre ve milaj |
time and mileage i.
|
|
41 |
Genel |
dışarıda geçirilen süre |
green time i.
|
|
42 |
Genel |
uzun süre |
aeon i.
|
|
43 |
Genel |
oldukça kısa bir süre içinde yapılan birden fazla dalış |
multiple dives i.
|
|
44 |
Genel |
çok fazla içki içilen süre |
binge i.
|
|
45 |
Genel |
çok uzun süre |
aeon i.
|
|
46 |
Genel |
süre sonu |
expiry i.
|
|
47 |
Genel |
derin alan süre araştırması |
depth area duration analysis i.
|
|
48 |
Genel |
belirli bir süre çalışan kişi |
part timer i.
|
|
49 |
Genel |
aralıksız süre |
stretch i.
|
|
50 |
Genel |
dinlenmek için çalışmadan geçirilen süre |
holiday i.
|
|
51 |
Genel |
kiralayanın süre esasına dayalı ödeme yaptığı ve kat edilen mesafe ne olursa olsun hiçbir ilave para |
unlimited mileage i.
|
|
52 |
Genel |
belirli bir süre için ücretli iş |
engagement i.
|
|
53 |
Genel |
bir yolcunun seferler arasında aktarma yapabilmesi için gereken asgari süre |
minimum connecting time i.
|
|
54 |
Genel |
iki yıllık süre |
biennium i.
|
|
55 |
Genel |
kısa bir süre kalan kimse |
transient i.
|
|
56 |
Genel |
belirli bir süre için her yıl ödenen ve emek karşılığı olmayan maaş |
annuity i.
|
|
57 |
Genel |
kısa süre |
snatch i.
|
|
58 |
Genel |
uzun süre |
heaps of time i.
|
|
59 |
Genel |
minimum süre (uyku vb) |
duration minimum i.
|
|
60 |
Genel |
süre (belirli bir işe ait) |
stint i.
|
|
61 |
Genel |
başkasının yerine geçen kimse (geçici bir süre için) |
substitute i.
|
|
62 |
Genel |
minimum süre |
duration minimum i.
|
|
63 |
Genel |
yedi yıllık bir süre |
a span of seven years i.
|
|
64 |
Genel |
bir bireyin belirli bir eylemi yapması için gereken süre |
body clock i.
|
|
65 |
Genel |
sürme (süre vb) |
lasting i.
|
|
66 |
Genel |
uzunca bir süre |
saecular i.
|
|
67 |
Genel |
etkili süre değişmezleri |
effective time constants i.
|
|
68 |
Genel |
kısa süre |
piece i.
|
|
69 |
Genel |
belirlenmiş süre |
set period i.
|
|
70 |
Genel |
toplam süre |
total time i.
|
|
71 |
Genel |
süre bitim tarihi |
expiration date i.
|
|
72 |
Genel |
süre sonu |
expiration i.
|
|
73 |
Genel |
süre sonu |
due by i.
|
|
74 |
Genel |
süre sonu |
due date i.
|
|
75 |
Genel |
ayrılan süre |
allocated time i.
|
|
76 |
Genel |
üç senelik süre |
triennium i.
|
|
77 |
Genel |
çok kısa bir süre |
point in time i.
|
|
78 |
Genel |
işletimsel süre |
operational life i.
|
|
79 |
Genel |
iki yüzyılın sonu ile başı arasındaki süre |
turn of the century i.
|
|
80 |
Genel |
sınırlı süre |
limited duration i.
|
|
81 |
Genel |
ilave süre |
additional time i.
|
|
82 |
Genel |
uzun süre hizmet etmiş asker |
veteran soldier i.
|
|
83 |
Genel |
çok uzun bir süre |
blue moon i.
|
|
84 |
Genel |
uzun süre |
long period of time i.
|
|
85 |
Genel |
süre verme |
assigning a period i.
|
|
86 |
Genel |
harcanan süre |
the time spent i.
|
|
87 |
Genel |
süre sonu |
deadline i.
|
|
88 |
Genel |
süre uzatımı |
extension of time i.
|
|
89 |
Genel |
süre ölçer |
chronometer i.
|
|
90 |
Genel |
on yıllık süre |
decade i.
|
|
91 |
Genel |
bir şeyin aşırı derecede yapıldığı süre |
binge i.
|
|
92 |
Genel |
kaybedilen süre |
time lost i.
|
|
93 |
Genel |
kazanılan süre |
time gained i.
|
|
94 |
Genel |
belirli süre |
time limit i.
|
|
95 |
Genel |
kötümser süre tahmini |
pessimistic time estimate i.
|
|
96 |
Genel |
süre kısıtlaması |
time limitation i.
|
|
97 |
Genel |
uzun süre |
long duration i.
|
|
98 |
Genel |
iki ev sahibinin belirli bir süre karşılıklı birbirlerinin evlerinde oturması |
house swapping i.
|
|
99 |
Genel |
iki ev sahibinin belirli bir süre karşılıklı birbirlerinin evlerinde oturması |
home exchange i.
|
|
100 |
Genel |
belirsiz bir süre için devam etme özelliğine sahip |
self-perpetuating i.
|
|
101 |
Genel |
24 saatlik süre |
calendar day i.
|
|
102 |
Genel |
temel süre |
base period i.
|
|
103 |
Genel |
uzatılan süre |
extended period i.
|
|
104 |
Genel |
uzatılmış süre |
extended period i.
|
|
105 |
Genel |
belirsiz bir süre |
undetermined period of time i.
|
|
106 |
Genel |
uzun süre |
extended period of time i.
|
|
107 |
Genel |
uzunca süre |
long time i.
|
|
108 |
Genel |
uzunca süre |
extended period of time i.
|
|
109 |
Genel |
mevcut yılın başından günümüze kadar olan süre |
ytd (year-to-date) i.
|
|
110 |
Genel |
çok kısa bir süre |
split second i.
|
|
111 |
Genel |
yüzey bekleme aralığı (dalgıçların iki dalış arasında yüzeyde geçirmek zorunda oldukları süre) |
surface interval i.
|
|
112 |
Genel |
yüzey beklemesi (dalgıçların iki dalış arasında yüzeyde geçirmek zorunda oldukları süre) |
surface interval i.
|
|
113 |
Genel |
kati süre sınırlaması |
peremptory time limit i.
|
|
114 |
Genel |
eşik süre |
threshold time i.
|
|
115 |
Genel |
on yıllık süre |
decennium i.
|
|
116 |
Genel |
geçen süre |
elapsed time i.
|
|
117 |
Genel |
aynı hızla giden bir sürücünün bir süre sonra hızlı gittiğini algılıyamaması |
velocitization i.
|
|
118 |
Genel |
gerekli süre |
required period i.
|
|
119 |
Genel |
süre uzaması |
extension of time i.
|
|
120 |
Genel |
Bakılan görüntü ortadan kalktıktan sonra görsel alanda bir süre daha izlenebilen ardışık görüntü |
after image i.
|
|
121 |
Genel |
yarışçının boğa üzerinde 8 saniye veya daha uzun süre kalmayı amaçladığı rodeo türü |
bull riding i.
|
|
122 |
Genel |
arızalar arası ortalama süre |
meantime between failures i.
|
|
123 |
Genel |
uzun süre belalara ve acıya dayanma/sabretme |
longanimity i.
|
|
124 |
Genel |
ilk tamire kadar geçen süre |
time-to-first-fix i.
|
|
125 |
Genel |
sağlıklı olarak yaşanan süre |
healthspan i.
|
|
126 |
Genel |
bir yerde geçici bir süre kalma |
tarry i.
|
|
127 |
Genel |
son yeniaydan beri geçen süre |
age of moon i.
|
|
128 |
Genel |
mahkemenin belirli süre aralığında baktığı dava sayısı |
case load i.
|
|
129 |
Genel |
mahkemenin belirli bir süre aralığında baktığı dava sayısı |
caseload i.
|
|
130 |
Genel |
abd'ye geçici bir süre için giren yabancı kimse |
nonimmigrant [usa] i.
|
|
131 |
Genel |
daha sonra ülkesine geri dönmek şartıyla abd'de geçici bir süre ikamet eden kimse |
nonimmigrant [usa] i.
|
|
132 |
Genel |
kalınan süre zarfı |
remain [obsolete] i.
|
|
133 |
Genel |
new york'ta bir süre yaşayıp memleketine dönmüş porto rikolu |
neorican i.
|
|
134 |
Genel |
sınırlı bir süre için sağlanan anlaşma |
temporizing i.
|
|
135 |
Genel |
uzun süre boyunca ısısını koruyan malzemeden üretilmiş, ısıyı saklamakta kullanılan alet |
thermophore i.
|
|
136 |
Genel |
belirli bir süre |
tide [obsolete] i.
|
|
137 |
Genel |
çalışanın kişisel ihtiyaçlarını karşılaması için izin verilen süre |
time allowance i.
|
|
138 |
Genel |
bir süre devam etme durumu |
semipermanence i.
|
|
139 |
Genel |
bir süre istikrarlı sürme ama kalıcı olmama |
semipermanence i.
|
|
140 |
Genel |
üç senelik süre |
triennial i.
|
|
141 |
Genel |
kaba çimde uzun süre vakit geçiren acemi, yeteneksiz golfçü |
cabbage pounder i.
|
|
142 |
Genel |
süre sonu |
efflux i.
|
|
143 |
Genel |
süre sonu |
effluxion i.
|
|
144 |
Genel |
gerekenden daha fazla süre işte bulunma durumu |
presenteeism i.
|
|
145 |
Genel |
uzun süre bozulmadan kalabilen yiyecek |
keeper i.
|
|
146 |
Genel |
sonsuz uzunlukta süre |
years i.
|
|
147 |
Genel |
televizyonda kısa süre görünme |
face time i.
|
|
148 |
Genel |
uzun süre |
saeculum i.
|
|
149 |
Genel |
kısa süre |
little i.
|
|
150 |
Genel |
iki aylık süre |
bimester i.
|
|
151 |
Genel |
iki bin yıllık süre |
bimillenary i.
|
|
152 |
Genel |
iki bin yıllık süre |
bimillennial i.
|
|
153 |
Genel |
iki bin yıllık süre |
bimillennium i.
|
|
154 |
Genel |
özel ticari tekliflerin geçersiz olduğu bir süre |
blackout i.
|
|
155 |
Genel |
kısa süre |
half-minute i.
|
|
156 |
Genel |
erkeğin dul kaldığı süre |
widowerhood i.
|
|
157 |
Genel |
(mecazi anlamda) göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre |
blink i.
|
|
158 |
Genel |
göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre |
blink of an eye i.
|
|
159 |
Genel |
kısa süre |
breathing while i.
|
|
160 |
Genel |
nefes almak için yeterli süre |
breathing while i.
|
|
161 |
Genel |
bir süre uzakta yaşadıktan sonra memleketine veya çocukluk evine dönen kimse |
homebird i.
|
|
162 |
Genel |
uzun ve belirsiz süre |
months i.
|
|
163 |
Genel |
ek süre |
more i.
|
|
164 |
Genel |
uzun süre sonra tatilden dönen kimse |
returnee i.
|
|
165 |
Genel |
uzun süre ardından geri dönen kimse |
revenant i.
|
|
166 |
Genel |
kısa süre |
glisk [scotland] i.
|
|
167 |
Genel |
üstü tarafından geçici süre için başkasının hizmetine atanma |
loan i.
|
|
168 |
Genel |
oyuncuların bir dizi eşyayı kısa süre inceleyip ardından hatırlayabildikleri kadarını kağıda yazdıkları bir oyun |
observation i.
|
|
169 |
Genel |
bir yerin işgal edildiği süre |
occupation i.
|
|
170 |
Genel |
iki olay arası geçen süre |
delay i.
|
|
171 |
Genel |
belirli bir süre ile bir yerde kalan kimse |
denizen i.
|
|
172 |
Genel |
uzun süre çölde yaşamış kimse |
desert rat i.
|
|
173 |
Genel |
çok kısa bir süre |
giffy i.
|
|
174 |
Genel |
uzun süre |
long i.
|
|
175 |
Genel |
uzun süre |
long haul i.
|
|
176 |
Genel |
uzun süre |
long-haul i.
|
|
177 |
Genel |
(bir şeyi) çok uzun süre boyama işlemine maruz bırakan kimse |
overdyer i.
|
|
178 |
Genel |
süre uzatım izni |
imparlance i.
|
|
179 |
Genel |
süre uzatım dilekçesi |
imparlance i.
|
|
180 |
Genel |
vücutta geçen süre |
incarnation i.
|
|
181 |
Genel |
iki olay arasında geçen süre |
interlapse i.
|
|
182 |
Genel |
belirli bir mesafeyi kat etmek için geçen süre |
drive time i.
|
|
183 |
Genel |
çok uzun süre |
donkeys years i.
|
|
184 |
Genel |
bar kapanışından önce içkilerin bitirilmesi için verilen kısa süre |
drinking-up time [uk] i.
|
|
185 |
Genel |
sonrasında annenin hastanede çok kısa süre kaldığı doğum |
drive-through delivery i.
|
|
186 |
Genel |
çırak veya göçmenlerin belirli bir süre bir kimse için çalışmasını zorunlu kılan sözleşme |
indenture i.
|
|
187 |
Genel |
koloni döneminde zorunlu hizmetçi olarak çalışılan süre |
indentureship i.
|
|
188 |
Genel |
kısa süre |
pop i.
|
|
189 |
Genel |
bir gruba, ilgi alanına, mesleğe uzun süre odaklanamayan kimse |
butterfly i.
|
|
190 |
Genel |
roma katolik kilisesi hukukuna göre farklı derecedeki emirlerin kabulü arasında geçmesi gereken süre |
interstice i.
|
|
191 |
Genel |
trafik sinyalinin toplam süre döngüsünün sinyal göstergelerinin değişmediği bölümü |
interval i.
|
|
192 |
Genel |
beş yıllık süre |
pentad i.
|
|
193 |
Genel |
yüksek yapıların en üst noktasında uzun süre oturan kimse |
flagpole sitter i.
|
|
194 |
Genel |
birinden kısa süre sonra ölme |
follow-on i.
|
|
195 |
Genel |
elektronik devreyi kısa süre boyunca çalıştıran sinyal |
gate i.
|
|
196 |
Genel |
gök cismi etrafında bir tam tur dönüşü tamamlamak için geçen süre |
orbit period i.
|
|
197 |
Genel |
başka eyalette belirli süre yaşayan kimse |
out-of-stater i.
|
|
198 |
Genel |
uzun süre kullanım amacıyla hak iddia etme |
prescription i.
|
|
199 |
Genel |
çok kısa süre |
shake i.
|
|
200 |
Genel |
ürünleri alıp bir süre kullanarak iade etme |
shopgrifting i.
|
|
201 |
Genel |
karada geçirilen süre |
shore leave i.
|
|
202 |
Genel |
kısa süre |
short haul i.
|
|
203 |
Genel |
kısa süre |
short meter i.
|
|
204 |
Genel |
… gece kadar süre |
sleep i.
|
|
205 |
Genel |
kısa süre |
snap i.
|
|
206 |
Genel |
ekran başında geçirilen süre |
screen time i.
|
|
207 |
Genel |
inanmayışı bir süre erteleme |
suspension of disbelief i.
|
|
208 |
Genel |
ek süre |
protense i.
|
|
209 |
Genel |
süre uzatma |
protense i.
|
|
210 |
Genel |
süre uzatabilme |
protensity i.
|
|
211 |
Genel |
süre uzatma |
protraction i.
|
|
212 |
Genel |
bol içki içilen uzun süre |
soak i.
|
|
213 |
Genel |
belirli süre |
span i.
|
|
214 |
Genel |
kısa süre |
spurt i.
|
|
215 |
Genel |
belirli bir süre |
stitch [dialect] i.
|
|
216 |
Genel |
süre uzunluğu |
length i.
|
|
217 |
Genel |
kısa süre önce |
yesterday i.
|
|
218 |
Genel |
daha uzun süre dayanmak |
outlast f.
|
|
219 |
Genel |
dolmak (süre) |
expire f.
|
|
220 |
Genel |
izin almak (belirli bir süre için) |
take something off f.
|
|
221 |
Genel |
süre tanımak |
respite f.
|
|
222 |
Genel |
kısa süre için kiracı olmak |
lodge f.
|
|
223 |
Genel |
geçici bir süre için başkasının yerine çalışmak |
substitute f.
|
|
224 |
Genel |
başkasının yerine çalışmak (geçici bir süre için) |
substitute f.
|
|
225 |
Genel |
bir işi (bir süre için) geciktirmek |
set something back f.
|
|
226 |
Genel |
kısa bir süre için şuurunu kaybetmek |
black out f.
|
|
227 |
Genel |
bir süre için ilkel şartlar içinde yaşamak |
rough it f.
|
|
228 |
Genel |
aynı hızla uzunca bir süre gitmek |
cruise f.
|
|
229 |
Genel |
çok kısa bir süre kalmak |
put in an appearance f.
|
|
230 |
Genel |
bir süre kalmak |
sojourn f.
|
|
231 |
Genel |
boyunca devam etmek (belirli bir süre) |
stretch f.
|
|
232 |
Genel |
bir süre için inanç ve prensiplerinden vazgeçmek |
lapse f.
|
|
233 |
Genel |
dayanmak (belirli bir süre için) |
be good for f.
|
|
234 |
Genel |
bitmek (süre) |
run out f.
|
|
235 |
Genel |
yerine çalışmak (geçici bir süre için başkasının) |
substitute f.
|
|
236 |
Genel |
bir işte uzun süre başarılı olmak |
have a good run for one's money f.
|
|
237 |
Genel |
sürmek (süre vb) |
last f.
|
|
238 |
Genel |
kısa bir süre kalıp gitmek |
put in an appearance f.
|
|
239 |
Genel |
tanımak (süre) |
allot f.
|
|
240 |
Genel |
vermek (süre) |
allot f.
|
|
241 |
Genel |
süre tutmak |
time f.
|
|
242 |
Genel |
(bir iş) için (belirli bir süre) harcanmak |
go into f.
|
|
243 |
Genel |
süre dolmak |
(time) run out f.
|
|
244 |
Genel |
süre vermek |
give time f.
|
|
245 |
Genel |
süre vermek |
give extra time f.
|
|
246 |
Genel |
uzun süre çalışmak |
work for a long time f.
|
|
247 |
Genel |
yoğun programından belirli bir süre ayırmak |
take time out of one's busy schedule f.
|
|
248 |
Genel |
uzun süre konuşmak |
gas f.
|
|
249 |
Genel |
bir iş için belirli bir süre harcanmak |
go into f.
|
|
250 |
Genel |
safha safha vermek (bir olayın tarihini belirli bir süre boyunca) |
trace f.
|
|
251 |
Genel |
süre vermek |
grant a delay f.
|
|
252 |
Genel |
süre tayin etmek |
set a term to f.
|
|
253 |
Genel |
süre istemek |
ask for time f.
|
|
254 |
Genel |
geçici bir süre dolmak |
stop/halt for a short time f.
|
|
255 |
Genel |
geçici bir süre dolmak |
stop/halt temporarily f.
|
|
256 |
Genel |
ek süre vermek/tanımak |
grant an extension of time f.
|
|
257 |
Genel |
(zaman/süre) sürmek |
take f.
|
|
258 |
Genel |
bir süre durmak |
tarry f.
|
|
259 |
Genel |
bir süre kalmak |
tarry f.
|
|
260 |
Genel |
bir süre beklemek |
tarry f.
|
|
261 |
Genel |
süre vermek |
allow f.
|
|
262 |
Genel |
sınırlı bir süre için emanet vermek |
bail f.
|
|
263 |
Genel |
uzun süre can çekişmek |
linger f.
|
|
264 |
Genel |
uzun bir süre boyunca ilgi veya etkiyi sürdürmek |
hold up f.
|
|
265 |
Genel |
(bir şeyi) fırında gereğinden uzun süre pişirmek |
overbake f.
|
|
266 |
Genel |
(kireci) çok uzun süre yakmak |
overburn f.
|
|
267 |
Genel |
(fotoğrafik plaka veya filmi) fazla uzun süre işlemden geçirmek |
overdevelop f.
|
|
268 |
Genel |
çok uzun süre uçmak (doğan |
overfly f.
|
|
269 |
Genel |
çok uzun süre boyunca saklamak |
overkeep f.
|
|
270 |
Genel |
uzun süre alıkoymak |
overlinger f.
|
|
271 |
Genel |
uzun süre fırça atmak |
overroast f.
|
|
272 |
Genel |
uzun süre devam etmek |
overrun f.
|
|
273 |
Genel |
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak |
velocitize f.
|
|
274 |
Genel |
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak |
velocitise f.
|
|
275 |
Genel |
(süre, mesafe, hız, sayı) mekanik kayıt cihazına kaydetmek |
clock f.
|
|
276 |
Genel |
(hayvanı) uzun süre kutuda kalmaya alıştırmak |
crate-train f.
|
|
277 |
Genel |
güç kesildikten sonra bir süre daha momentumu korumak |
drift f.
|
|
278 |
Genel |
(radyo veya televizyonda) süre doldurmak |
drool f.
|
|
279 |
Genel |
daha uzun süre hizmet etmek |
outserve f.
|
|
280 |
Genel |
(bir şeyin) süresinden daha uzun süre oturmak |
outsit f.
|
|
281 |
Genel |
daha uzun süre oturmak |
outsit f.
|
|
282 |
Genel |
(birinden) daha uzun süre gözünü kırpmadan bakmak |
outstare f.
|
|
283 |
Genel |
daha uzun süre iktidarda kalmak |
outstay f.
|
|
284 |
Genel |
daha uzun süre beklemek |
outwait f.
|
|
285 |
Genel |
daha uzun süre ağlamak |
outweep f.
|
|
286 |
Genel |
uzun bir süre için bırakmak |
park f.
|
|
287 |
Genel |
inanmayışı bir süre ertelemek |
suspend one's disbelief f.
|
|
288 |
Genel |
bir süre sessizlikten sonra (konuşmayı veya durumu) sürdürmeye zorlamak |
push past f.
|
|
289 |
Genel |
(metali) uzun süre ısıl işleme tabi tutmak |
soak f.
|
|
290 |
Genel |
geçmişteki bir süre için de geçerli olan |
retroactive s.
|
|
291 |
Genel |
başkasının yerine geçen (geçici bir süre için) |
substitute s.
|
|
292 |
Genel |
başkasının yerine çalışan (geçici bir süre için) |
substitute s.
|
|
293 |
Genel |
kısa bir süre kalan |
transient s.
|
|
294 |
Genel |
süre ile ilgili |
durative s.
|
|
295 |
Genel |
nefesini uzun süre tutan |
long winded s.
|
|
296 |
Genel |
bir yıldan fazla süre vuku bulan |
interannual s.
|
|
297 |
Genel |
kalan süre |
due in s.
|
|
298 |
Genel |
kısa bir süre önce kullanıma açılan |
recently opened up for use s.
|
|
299 |
Genel |
uzun süre birinin kahrını çeken |
long-suffering s.
|
|
300 |
Genel |
süre aşımına uğramış |
time-barred s.
|
|
301 |
Genel |
new york'ta bir süre yaşayıp memleketine dönmüş porto rikolulara ait |
neorican s.
|
|
302 |
Genel |
süre tanımayan |
unrespited s.
|
|
303 |
Genel |
süre ile ilgili |
eval s.
|
|
304 |
Genel |
belirli bir hizmet veya süre için işe alınan |
job s.
|
|
305 |
Genel |
dört yüz yıllık bir süre ile ilgili |
quadricentenary s.
|
|
306 |
Genel |
yazılması uzun süre alan |
lucubratory s.
|
|
307 |
Genel |
uzun süre nefesini tutabilen |
long-breathed s.
|
|
308 |
Genel |
uzun süre dayanan |
long-lived s.
|
|
309 |
Genel |
uzun süre çalışan |
long-lived s.
|
|
310 |
Genel |
belirli süre boyunca yaşamış olan |
old s.
|
|
311 |
Genel |
(süre, miktar) sınırsız |
open-end s.
|
|
312 |
Genel |
çok uzun süre maruz kalmış |
overexposed s.
|
|
313 |
Genel |
belirli bir süre işe yarayan |
good (for) s.
|
|
314 |
Genel |
belirli bir süre daha dayanması kesin olan |
good (for) s.
|
|
315 |
Genel |
özel bir günü kutlamak amacıyla sınırlı süre ve sayıda üretilen (madeni para, pul) |
commemorative s.
|
|
316 |
Genel |
belirli bir süre zarfında meydana gelen |
incurrent s.
|
|
317 |
Genel |
süre uzatmaya ihtiyaç duymayan |
continuing s.
|
|
318 |
Genel |
(özellikle uzun süre boyunca) popüler olan |
favorite s.
|
|
319 |
Genel |
(özellikle uzun süre boyunca) popüler olan |
favourite s.
|
|
320 |
Genel |
uzun süre oturmaya alışkın |
sedentary s.
|
|
321 |
Genel |
normalden uzun süre çalışmaya devam etme |
self-perpetuating s.
|
|
322 |
Genel |
kısa süre ile ilgili |
short-haul s.
|
|
323 |
Genel |
belli bir süre boyunca |
part time zf.
|
|
324 |
Genel |
kısa bir süre için |
awhile zf.
|
|
325 |
Genel |
kısa bir süre |
for a while zf.
|
|
326 |
Genel |
kısa bir süre için |
transiently zf.
|
|
327 |
Genel |
bu süre içinde |
in the meantime zf.
|
|
328 |
Genel |
bir süre |
for a time zf.
|
|
329 |
Genel |
uzun bir süre önce |
a long time ago zf.
|
|
330 |
Genel |
kısa bir süre için |
for a short time zf.
|
|
331 |
Genel |
kısa bir süre için |
for a brief period zf.
|
|
332 |
Genel |
uzunca bir süre |
quite a long time zf.
|
|
333 |
Genel |
bu süre içinde bununla birlikte |
in the meantime zf.
|
|
334 |
Genel |
bir süre içinde |
for a space zf.
|
|
335 |
Genel |
bir süre sonra |
in time zf.
|
|
336 |
Genel |
belirli bir süre içinde |
in a given time zf.
|
|
337 |
Genel |
kısa bir süre için |
for the time zf.
|
|
338 |
Genel |
bir süre için |
for some time zf.
|
|
339 |
Genel |
uzun süre |
long zf.
|
|
340 |
Genel |
bir süre önce |
quite a while ago zf.
|
|
341 |
Genel |
geçici süre |
temporarily zf.
|
|
342 |
Genel |
belli bir süre |
for a length of time zf.
|
|
343 |
Genel |
belirli bir süre |
for a length of time zf.
|
|
344 |
Genel |
kısa bir süre sonra |
after a while later zf.
|
|
345 |
Genel |
uzun süre sonra |
after a long time zf.
|
|
346 |
Genel |
gün doğumundan gün batımına (kadar olan süre) |
sun up to sun down zf.
|
|
347 |
Genel |
gün doğumundan gün batımına (kadar olan süre) |
sunup to sundown zf.
|
|
348 |
Genel |
kısa bir süre önce |
short while ago zf.
|
|
349 |
Genel |
kısa bir süre önceye kadar |
until a short while ago zf.
|
|
350 |
Genel |
çok kısa süre |
soonish zf.
|
|
351 |
Genel |
çok kısa süre içinde |
in a jiff zf.
|
|
352 |
Genel |
kısa bir süre sonra |
after a bit zf.
|
|
353 |
Genel |
kısa bir süre önce |
not a long time ago zf.
|
|
354 |
Genel |
kısa bir süre önce |
not long ago zf.
|
|
355 |
Genel |
çalıştığı süre boyunca |
for the duration of his/her service zf.
|
|
356 |
Genel |
çalıştığı süre içinde |
for the duration of his/her service zf.
|
|
357 |
Genel |
çalıştığı süre zarfında |
for the duration of his/her service zf.
|
|
358 |
Genel |
kısa bir süre sonra |
after a little while zf.
|
|
359 |
Genel |
-den kısa bir süre önce |
shortly before zf.
|
|
360 |
Genel |
iki yıl süre ile |
for a period of two years zf.
|
|
361 |
Genel |
daha uzun bir süre |
for a longer time zf.
|
|
362 |
Genel |
önceden belirlenmiş/belirli bir süre sonrasında |
beyond a predetermined period zf.
|
|
363 |
Genel |
kısa süre içinde |
in a short span of time zf.
|
|
364 |
Genel |
geçici bir süre için |
temporarily zf.
|
|
365 |
Genel |
kısa bir süre sonra |
after a while zf.
|
|
366 |
Genel |
kısa süre sonra |
soon afterwards zf.
|
|
367 |
Genel |
sınırlı bir süre içerisinde |
temporally zf.
|
|
368 |
Genel |
bir süre sonra |
after some time zf.
|
|
369 |
Genel |
bu süre içerisinde |
meantime zf.
|
|
370 |
Genel |
bu süre içerisinde |
meanwhile zf.
|
|
371 |
Genel |
bu süre içerisinde |
in the meantime zf.
|
|
372 |
Genel |
bu süre içinde |
meanwhile zf.
|
|
373 |
Genel |
bu süre içinde |
meantime zf.
|
|
374 |
Genel |
bu süre içerisinde |
within this period zf.
|
|
375 |
Genel |
(bundan) kısa bir süre sonra |
soon after that zf.
|
|
376 |
Genel |
kısa bir süre sonra |
shortly afterwards zf.
|
|
377 |
Genel |
kısa süre içinde |
anon zf.
|
|
378 |
Genel |
bir süre önce |
erewhile zf.
|
|
379 |
Genel |
belirli veya öngörülen bir süre sonunda |
at term zf.
|
|
380 |
Genel |
daha uzun süre |
better zf.
|
|
381 |
Genel |
bu süre içerisinde |
mean time zf.
|
|
382 |
Genel |
kısa süre önce |
yesterday zf.
|
|
383 |
Genel |
hatırı sayılır bir süre boyunca |
much zf.
|
|
384 |
Genel |
bir süre boyunca |
right along zf.
|
|
385 |
Genel |
bir süre boyunca |
o'er zf.
|
|
386 |
Genel |
kısa süre sonra |
on the neck of zf.
|
|
387 |
Genel |
talep edilen süre içerisinde |
in due time zf.
|
|
388 |
Genel |
uzun süre |
inveterately zf.
|
|
389 |
Genel |
kısa süre içerisinde |
fine zf.
|
|
390 |
Genel |
kısa bir süre için |
shortly zf.
|
|
391 |
Genel |
kısa süre içinde |
soonly zf.
|
|
392 |
Genel |
(bir şeye belirli süre) kalmış |
away zf.
|
|
393 |
Genel |
bu süre zarfında |
meantime zf.
|
|
394 |
Genel |
kadar süre |
by ed.
|
|
395 |
Genel |
-den kısa süre önce |
toward ed.
|
|
396 |
Genel |
-den kısa süre önce |
towards ed.
|
|
397 |
Genel |
çok kısa süre içinde |
close onto ed.
|
|
398 |
Genel |
geçen süre bilgisini ifade eden bir kombinasyon |
-long snk.
|
|
399 |
Genel |
yaşı belirli sayıdaki 10 yıllık süre ile yaklaşık olarak ifade edilen kimse anlamını veren bir son ek |
-something snk.
|
|
Phrasals |
|
400 |
Öbek Fiiller |
kısa süre uğramak |
stop over f.
|
|
401 |
Öbek Fiiller |
(yeni ürünü) bir süre kullanarak sertliğini gidermek |
break in f.
|
|
402 |
Öbek Fiiller |
belli bir süre içinde bir işi ya da müsabakayı bitirmek/tamamlamak |
clock in f.
|
|
403 |
Öbek Fiiller |
(derece, süre) yapmak |
come in f.
|
|
404 |
Öbek Fiiller |
birini belirli bir süre çalışamaz hale getirmek |
incapacitate someone for a period of time f.
|
|
405 |
Öbek Fiiller |
düzgün çalıştığını doğrulamak için belirli bir süre için yeni bir elektronik ekipman parçası kullanmak |
burn in f.
|
|
406 |
Öbek Fiiller |
düzgün çalıştığını doğrulamak için belirli bir süre için yeni bir elektronik ekipman parçası kullanmak |
burn into f.
|
|
407 |
Öbek Fiiller |
kısa bir süre için gelmek |
pop in f.
|
|
408 |
Öbek Fiiller |
kafasını okuduğu gazeteden vb. kaldırıp kısa bir süre bakmak |
glance up from (newspaper etc.) f.
|
|
409 |
Öbek Fiiller |
süre tanımak |
allow for f.
|
|
410 |
Öbek Fiiller |
(süre/zaman/mesafe) uzamak |
lengthen out f.
|
|
411 |
Öbek Fiiller |
bir oyuncuyu bir süre kenarda dinlendirmek |
rest in (someone) f.
|
|
412 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) belli bir süre hizmet vermiş olmak/vermek |
serve (something) in (some place) f.
|
|
413 |
Öbek Fiiller |
belli bir süre hapis cezası çekmek |
serve (something) in (some place) f.
|
|
414 |
Öbek Fiiller |
belli bir süre hapis yatmak |
serve (something) in (some place) f.
|
|
415 |
Öbek Fiiller |
bir süre boyunca dayanmak |
last out f.
|
|
416 |
Öbek Fiiller |
bir süre hayatta kalmak |
last out f.
|
|
417 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi) belli bir süre/zaman dilimi üzerinden kurgulamak |
set (something) over (something) f.
|
|
418 |
Öbek Fiiller |
(bir yere/şeye) bir süre gitmemek |
take off from (something or some place) f.
|
|
419 |
Öbek Fiiller |
(birini belli bir süre) görmek |
see (some amount) of (someone) f.
|
|
420 |
Öbek Fiiller |
(biriyle belli bir süre) vakit geçirmek |
see (some amount) of (someone) f.
|
|
421 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi belli bir süre/düzeyde) görmek |
see (some amount) of (something) f.
|
|
422 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi belli bir süre görmek |
see something of someone or something f.
|
|
423 |
Öbek Fiiller |
biriyle/bir şeyle belli bir süre vakit geçirmek |
see something of someone or something f.
|
|
424 |
Öbek Fiiller |
(birine) kısa süre için yardım etmek |
help out f.
|
|
425 |
Öbek Fiiller |
belirli bir süre için yeterli olmak |
bridge over f.
|
|
426 |
Öbek Fiiller |
uzun süre alıkoymak |
hole up f.
|
|
427 |
Öbek Fiiller |
uzun süre bekletmek |
hole up f.
|
|
428 |
Öbek Fiiller |
bir yerde uzun süre yaşamamak |
move around f.
|
|
429 |
Öbek Fiiller |
birinden kısa süre sonra ölmek |
follow on f.
|
|
430 |
Öbek Fiiller |
kısa süre sonra elden çıkarmak |
get away f.
|
|
431 |
Öbek Fiiller |
saçma sapan bir şeyi uzun süre tartışmak |
rumble on f.
|
|
432 |
Öbek Fiiller |
(uzun süre kullanılmadığı için) kullanılmaz duruma gelmek |
rust up f.
|
|
433 |
Öbek Fiiller |
(belirli bir süre) gitmek/dayanmak |
go for (something) f.
|
|
434 |
Öbek Fiiller |
daha fazla kişiye/daha uzun süre yetmek |
go further f.
|
|
435 |
Öbek Fiiller |
daha uzun süre gitmek/dayanmak |
go further f.
|
|
436 |
Öbek Fiiller |
(birine bir süre boyunca) yetecek olmak |
last (one) (up) until (something) f.
|
|
437 |
Öbek Fiiller |
(bir süre boyunca) yeterli olmak |
last (up) until (something) f.
|
|
438 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) için sürmek/devam etmek |
last for f.
|
|
439 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) için yetmek |
last for f.
|
|
440 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) dayanmak |
last for f.
|
|
441 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) gitmek |
last for f.
|
|
442 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) idare etmek |
last for f.
|
|
443 |
Öbek Fiiller |
(belli bir süre) için sürmek/devam etmek |
last for (some period of time) f.
|
|
444 |
Öbek Fiiller |
(belli bir süre) için yetmek |
last for (some period of time) f.
|
|
445 |
Öbek Fiiller |
(belli bir süre) dayanmak |
last for (some period of time) f.
|
|
446 |
Öbek Fiiller |
(belli bir süre) gitmek |
last for (some period of time) f.
|
|
447 |
Öbek Fiiller |
(belli bir süre) idare etmek |
last for (some period of time) f.
|
|
448 |
Öbek Fiiller |
(bir süre birilerinin) arasında yaşamak |
live among (someone) f.
|
|
449 |
Öbek Fiiller |
(bir süre birileriyle) yaşamak |
live among (someone) f.
|
|
450 |
Öbek Fiiller |
(belirli bir süreyle/süre boyunca) pompalamak |
pump for f.
|
|
451 |
Öbek Fiiller |
(belirli bir süre boyunca) basmak/basıp basıp çekmek |
pump for f.
|
|
452 |
Öbek Fiiller |
(belirli bir süre boyunca/süredir) pompalayarak çekmek |
pump for f.
|
|
453 |
Öbek Fiiller |
(belirli bir süredir/süre boyunca) emerek/vakumlayarak çıkarmak |
pump for f.
|
|
454 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) idare etmek |
see out f.
|
|
455 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) boyunca dayanmak |
see out f.
|
|
456 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/bir yerde belli bir süre) görev yapmak/hizmet vermek |
serve (something) in (something or some place) f.
|
|
457 |
Öbek Fiiller |
(bir cezaevinde belli bir süre) yatmak/ceza çekmek |
serve (something) in (something or some place) f.
|
|
458 |
Öbek Fiiller |
(birini bir süre) idare etmek/götürmek (tok tutmak) |
set (someone) up for (something) f.
|
|
459 |
Öbek Fiiller |
(birini bir süre) için tok tutmak |
set (someone) up for (something) f.
|
|
460 |
Öbek Fiiller |
(birine bir süre) yetmek (tok tutmak) |
set (someone) up for (something) f.
|
|
461 |
Öbek Fiiller |
(birini) belli bir süre geciktirmek |
set (someone) back f.
|
|
462 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) dikkatleri dağıtmak |
stall for (something) f.
|
|
463 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) duraklamak |
stall for (something) f.
|
|
464 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) yavaşlamak |
stall for (something) f.
|
|
465 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) ilerlememek |
stall for (something) f.
|
|
466 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) hızını kaybetmek |
stall for (something) f.
|
|
467 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) oyalamak |
stall for (something) f.
|
|
468 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) duraklatmak |
stall for (something) f.
|
|
469 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) yavaşlatmak |
stall for (something) f.
|
|
470 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) ilerlemesine engel olmak |
stall for (something) f.
|
|
471 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) hızını kaybettirmek |
stall for (something) f.
|
|
472 |
Öbek Fiiller |
(birini belirli bir süre) idare etmek |
stand (one) for (something) f.
|
|
473 |
Öbek Fiiller |
(birine belirli bir süre) yetmek |
stand (one) for (something) f.
|
|
474 |
Öbek Fiiller |
(birinin belirli bir süre) ihtiyacını karşılamak |
stand (one) for (something) f.
|
|
475 |
Öbek Fiiller |
(bir süre) için durmak |
stop for (something) f.
|
|
476 |
Öbek Fiiller |
(birine bir süre) yetmek |
tide (one) over f.
|
|
477 |
Öbek Fiiller |
bir süre götürmek |
tie over f.
|
|
478 |
Öbek Fiiller |
(bir hastayı) uzun süre/saatlerce ameliyat etmek |
toil over (someone) f.
|
|
479 |
Öbek Fiiller |
(bir süre için) değişmek |
trade for (something) f.
|
|
480 |
Öbek Fiiller |
çok kısa süre öncesinden haber vererek |
at short notice zf.
|
|
Phrases |
|
481 |
İfadeler |
belirtilen süre içerisinde |
within the time specified zf.
|
|
482 |
İfadeler |
bu süre içerisinde ayrıca/bir de |
in between times zf.
|
|
483 |
İfadeler |
bir dalgadan daha büyük hiçbir duygu yoktur ki kendi formunu uzun süre sürdürebilsin |
no emotion, any more than a wave, can long retain its own individual form expr.
|
|
484 |
İfadeler |
bir süre |
for a few moments expr.
|
|
485 |
İfadeler |
belirtilen süre içerisinde |
within the specified period expr.
|
|
486 |
İfadeler |
belirtilen süre içinde |
within the prescribed time expr.
|
|
487 |
İfadeler |
cezaevinde kaldığı süre dikkate alınarak |
taking into account the time he has already spent in prison expr.
|
|
488 |
İfadeler |
çalıştığı süre boyunca |
during his/her service expr.
|
|
489 |
İfadeler |
çok çok kısa bir süre için |
for far too brief a time expr.
|
|
490 |
İfadeler |
cezaevinde kaldığı süre dikkate alınarak |
taking into account the time he has already spent in jail expr.
|
|
491 |
İfadeler |
çalıştığı süre zarfında |
during his/her service expr.
|
|
492 |
İfadeler |
den/e bir süre önce |
a little while before expr.
|
|
493 |
İfadeler |
çalıştığı süre içinde |
during his/her service expr.
|
|
494 |
İfadeler |
çok az bir süre önce |
a little while before expr.
|
|
495 |
İfadeler |
kısa süre içinde bana yaz |
write to me soon expr.
|
|
496 |
İfadeler |
kısa bir süre içerisinde |
in a short while expr.
|
|
497 |
İfadeler |
süre zarfı |
meantime expr.
|
|
498 |
İfadeler |
tarihinden başlayarak...yıl süre ile |
for a period of ...years from the date of expr.
|
|
499 |
İfadeler |
uzun süre önce |
aeons before expr.
|
|
500 |
İfadeler |
(gelecekte) uzunca bir süre |
for a long time to come expr.
|
|