1 |
relax |
rahatlamak |
v. |
|
- In their words, Dorte Schmidt-Brown was a hysterical woman who should try to relax a little.
- Onların ifadesiyle, Dorte Schmidt-Brown biraz rahatlamaya çalışması gereken histerik bir kadındı.
- In their words, Dorte Schmidt-Brown was a hysterical woman who should try to relax a little.
- Onların ifadesiyle Dorte Schmidt-Brown biraz rahatlamaya çalışması gereken histerik bir kadındı.
- I ask you not to relax.
- Sizden rahatlamamanızı rica ediyorum.
- Find a quiet place to relax, and eat or drink something sweet.
- Rahatlamak için sakin bir yer bulun ve tatlı bir şeyler yiyin ya da için.
- I have a bit of time to relax.
- Rahatlamak için biraz zamanım var.
- Just relax a moment.
- Biraz rahatla.
- It takes time to relax.
- Rahatlamak zaman alır.
- I feel relaxed with him.
- Onunla rahatlamış hissediyorum.
- Listen to this music and relax.
- Bu müziği dinle ve rahatla.
- Tom looks pretty relaxed.
- Tom oldukça rahatlamış görünüyor.
- You should both just relax.
- İkiniz de rahatlamalısınız.
- You don't look very relaxed.
- Pek rahatlamış görünmüyorsun.
- I drink to relax.
- Rahatlamak için içerim.
- I told Tom to just relax.
- Tom'a rahatlamasını söyledim.
- Tom seemed to be relaxed.
- Tom rahatlamış görünüyordu.
- He needs time to relax.
- Rahatlamak için zamana ihtiyacı var.
- I want to relax.
- Rahatlamak istiyorum.
- I was relaxed.
- Rahatlamıştım.
- You need to relax.
- Rahatlamalısın.
- Tell them to relax.
- Onlara rahatlamalarını söyle.
- I'm really looking forward to relaxing this weekend.
- Bu hafta sonu rahatlamayı dört gözle bekliyorum.
- I think Tom is relaxed.
- Tom'un rahatlamış olduğunu düşünüyorum.
- You must relax.
- Rahatlamalısınız.
- Would you just try to relax?
- Biraz rahatlamaya çalışır mısın?
- Now just relax.
- Şimdi rahatla.
- Now just relax.
- Şimdi bir rahatla.
- Tom looks relaxed.
- Tom rahatlamış görünüyor.
- I've got to relax.
- Rahatlamam lazım.
- Tom needs to learn to relax.
- Tom'un rahatlamayı öğrenmesi gerekiyor.
- Tell him to relax.
- Ona rahatlamasını söyle.
- You should try to relax.
- Rahatlamaya çalışmalısın.
- Relax, have fun, and enjoy yourself.
- Rahatla, eğlen ve keyfine bak.
- Tom should relax.
- Tom rahatlamalı.
- Tom doesn't want to relax.
- Tom rahatlamak istemiyor.
- I was pretty relaxed.
- Ben oldukça rahatlamıştım.
- Stay right here and relax.
- Burada kal ve rahatla.
- She needs time to relax.
- Rahatlamak için zamana ihtiyacı var.
- Don't tell me to relax.
- Bana rahatlamamı söyleme.
- I often listen to soothing music in order to relax.
- Rahatlamak için sık sık sakinleştirici müzik dinlerim.
- Relax for a while.
- Biraz rahatla.
- Why don't you try to relax?
- Neden rahatlamaya çalışmıyorsun?
- I want you to lay back and relax.
- Arkana yaslanıp rahatlamanı istiyorum.
- Tom looks relaxed and rested.
- Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.
Show More (40)
|
2 |
relax |
dinlenmek |
v. |
|
- There are plenty of green spaces to relax.
- Dinlenmek için çok sayıda yeşil alan bulunmaktadır.
- There are plenty of green spaces to relax.
- Dinlenmek için çok sayıda yeşillik bölgeleri bulunmaktadır.
- There are plenty of green spaces to relax.
- Dinlenmek için bolca yeşil alan var.
- Now we can all relax.
- Şimdi hepimiz dinlenebiliriz.
- He's relaxing at home.
- Evde dinleniyor.
- Go home and relax.
- Eve git ve dinlen.
- Why don't you sit down and relax?
- Neden oturup dinlenmiyorsun?
- Mary doesn't know how to relax and enjoy life.
- Mary nasıl dinleneceğini ve hayattan nasıl zevk alacağını bilmiyor.
- It's hard to relax when you have a headache.
- Başın ağrıyorsa dinlenmek zordur.
- I have a bit of time to relax.
- Dinlenmek için biraz zamanım var.
- Some people are killing time relaxing on park benches.
- Bazı insanlar parktaki banklarda dinlenerek zaman öldürüyor.
- Recess is a good chance for kids to run around and relax.
- Teneffüs, çocukların koşup dinlenmeleri için iyi bir fırsattır.
- My mother usually relaxes and sleeps after lunch.
- Annem genellikle öğle yemeğinden sonra dinlenir ve uyur.
- Tom didn't want to relax.
- Tom dinlenmek istemedi.
- Just relax a moment.
- Sadece bir süre dinlen.
- From time to time, I want to relax and forget everything.
- Zaman zaman dinlenmek ve her şeyi unutmak istiyorum.
- Tom is relaxing alone at home.
- Tom evde tek başına dinleniyor.
- I'd recommend that you try to relax.
- Dinlenmeye çalışmanı öneririm.
- Tom didn't have time to relax.
- Tom'un dinlenmek için zamanı yoktu.
- You're supposed to be relaxing, aren't you?
- Dinleniyor olman gerekiyor, değil mi?
- I really think you should try to relax.
- Gerçekten dinlenmeye çalışman gerektiğini düşünüyorum.
- You need to try to relax.
- Dinlenmeye çalışmalısın.
- If you arrive home before me, please feel free to have a few drinks and relax.
- Eve benden önce varırsanız, lütfen birkaç kadeh içki içip dinlenmekten çekinmeyin.
- This music allows you to relax after work.
- Bu müzik işten sonra dinlenmenize olanak verir.
- He is relaxing in his home.
- O, evinde dinleniyor.
- Everyone needs to relax.
- Herkesin dinlenmesi gerekiyor.
- Let him relax.
- O dinlensin.
- You should try to relax.
- Dinlenmeye çalışmalısın.
- You just have to relax, OK?
- Sadece dinlenmek zorundasın, tamam mı?
- He's relaxing at home.
- O, evde dinleniyor.
Show More (27)
|
3 |
relax |
gevşetmek |
v. |
|
- It now looks as if the Council is intending to relax the sanctions by introducing exception provisions.
- Konsey şimdi istisnai hükümler getirerek yaptırımları gevşetme niyetinde gibi görünüyor.
- We must also relax immigration laws to prevent people from being driven to take these desperate remedies.
- Ayrıca insanların bu çaresiz çarelere başvurmalarını önlemek için göçmenlik yasalarını gevşetmeliyiz.
- What impact would relaxing the conditions governing the entry of immigrants have on illegal immigration?
- Göçmenlerin ülkeye girişini düzenleyen koşulların gevşetilmesinin yasadışı göç üzerinde nasıl bir etkisi olacaktır?
- We are not going to relax our efforts elsewhere in the region.
- Bölgenin başka yerlerindeki çabalarımızı gevşetmeyeceğiz.
- Therefore I do not see the ban on meat-and-bone meal being relaxed in the short term.
- Bu nedenle et ve kemik unu yasağının kısa vadede gevşetileceğini düşünmüyorum.
- At the Feira European Council, it was decided to relax sanctions.
- Feira Avrupa Konseyi'nde yaptırımların gevşetilmesine karar verildi.
- This is not the time to relax our controls.
- Kontrollerimizi gevşetmenin zamanı değil.
- Any idea of waiving or relaxing established plans would undermine the future development of the whole of Europe.
- Yerleşik planlardan feragat etme ya da bunları gevşetme fikri, tüm Avrupa'nın gelecekteki gelişimini baltalayacaktır.
- I want to emphasise strongly that changing our control systems will definitely not mean relaxing them.
- Kontrol sistemlerimizi değiştirmenin kesinlikle onları gevşetmek anlamına gelmeyeceğini önemle vurgulamak istiyorum.
- Therefore I do not see the ban on meat-and-bone meal being relaxed in the short term.
- Bu nedenle kısa vadede et ve kemik unu yasağının gevşetileceğini düşünmüyorum.
- Your main argument for relaxing the feed ban is the cost of disposing of animal by-products.
- Yem yasağının gevşetilmesine yönelik temel argümanınız hayvansal yan ürünlerin bertaraf edilmesinin maliyetidir.
- Simplifying the texts does not mean, however, that we can relax requirements.
- Ancak metinleri basitleştirmek, gereklilikleri gevşetebileceğimiz anlamına gelmez.
- Or, on the other hand, that the Stability and Growth Pact, or the Member States' budget policies, should be relaxed.
- Ya da diğer taraftan İstikrar ve Büyüme Paktı'nın ya da Üye Devletlerin bütçe politikalarının gevşetilmesi gerektiği.
- Despite these fine words, President Duisenberg considered the talk of relaxing the rules very worrying.
- Bu güzel sözlere rağmen Başkan Duisenberg kuralların gevşetilmesinden bahsedilmesini çok endişe verici bulmuştur.
- The rules were recently relaxed.
- Kurallar yakın zamanda gevşetildi.
- Epinephrine can save someone's life by relaxing the muscles around the airways and preventing them from closing completely.
- Epinefrin, solunum yollarının etrafındaki kasları gevşeterek ve tamamen kapanmalarını önleyerek birinin hayatını kurtarabilir.
- The hot bath relaxed my muscles.
- Sıcak banyo kaslarımı gevşetti.
- Tom relaxed his grip.
- Tom tutuşunu gevşetti.
Show More (15)
|
4 |
relax |
rahatlatmak |
v. |
|
- Find a quiet place to relax, and eat or drink something sweet.
- Rahatlayacak sessiz bir yer bulun ve tatlı bir şeyler yiyip için.
- Sami can relax.
- Sami rahatlayabilir.
- Yes, I will be able to forget my busy work and relax.
- Evet, yoğun işlerimi aklımdan çıkarıp rahatlayabileceğim.
- Just close your eyes and relax.
- Sadece gözlerinizi kapatın ve rahatlayın.
- Let's get the work over with so we can relax.
- Şu işi bitirelim de rahatlayalım.
- Let's just relax.
- Rahatlayalım.
- Let's relax a little bit.
- Biraz rahatlayalım.
- Now we can all relax.
- Şimdi hepimiz rahatlayabiliriz.
Show More (5)
|
5 |
relax |
gevşemek |
v. |
|
- You'd better relax a bit.
- Biraz gevşemelisiniz.
Show More (-2)
|