spoil - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
spoil bozmak v.
  • A dishonest car salesman can spoil the market for his competitors.
  • Dürüst olmayan bir araba satıcısı, rakipleri için piyasayı bozabilir.
  • Despite the simplifications, we must guard against the risks of spoiling them or reducing their effectiveness.
  • Basitleştirmelere rağmen onları bozma veya etkinliklerini azaltma risklerine karşı dikkatli olmalıyız.
  • One hour's cold will spoil seven years of warming.
  • Bir saatlik soğuk, yedi yıllık ısınmayı bozar.
Show More (27)
spoil bozulmak v.
  • Oh no! The strawberries have started to spoil.
  • Olamaz! Çilekler bozulmaya başladı.
  • Milk spoils quickly when it's hot.
  • Süt sıcakken çabuk bozulur.
  • Does milk spoil quickly?
  • Süt çabuk bozulur mu?
Show More (11)
spoil şımartmak v.
  • On my birthday I like to go shopping and spoil myself.
  • Doğum günümde alışverişe çıkıp kendimi şımartmayı severim.
  • I was their only grandchild, so they spoiled me rotten.
  • Ben onların tek torunuydum, bu yüzden beni çok şımarttılar.
  • My father spoils me.
  • Babam beni şımartıyor.
Show More (10)
spoil mahvetmek v.
  • Don't let a minor accident spoil your day.
  • Ufak bir kazanın gününüzü mahvetmesine izin vermeyin.
  • Who knows how Europe would be affected, when it took so little to spoil a meal!
  • Bir yemeği mahvetmek için bu kadar az şey yeterliyken Avrupa'nın nasıl etkileneceğini kim bilebilir!
  • Who knows how Europe would be affected, when it took so little to spoil a meal!
  • Bir yemeği mahvetmek için bu kadar az şey yeterliyken kim bilir Avrupa nasıl etkilenecekti!
Show More (8)
spoil berbat etmek v.
  • You've spoiled everything.
  • Her şeyi berbat ettin.
  • I don't want to spoil the ending for you.
  • Senin için sonunu berbat etmek istemiyorum.
  • You spoiled everything.
  • Her şeyi berbat ettin.
Show More (1)
spoil ganimet n.
  • The soldiers treated themselves to the spoils of war.
  • Askerler kendilerine savaş ganimetlerini ikram ettiler.
  • They share the spoils of their online success.
  • İnternetteki başarılarının ganimetlerini paylaşıyorlar.
Show More (-1)
spoil kaçırmak v.
  • This means that we are in fact spoiling our opportunities for even considering external candidates.
  • Bu da aslında dışarıdan adayları değerlendirmek için bile fırsatlarımızı kaçırdığımız anlamına geliyor.
  • Don't spoil your appetite.
  • İştahını kaçırma.
Show More (-1)
spoil tadını kaçırmak v.
  • Tom spoiled the movie for Mary by telling her how it ends.
  • Tom, filmin nasıl bittiğini söyleyerek Mary'nin seyir tadını kaçırdı.
  • Nothing can spoil the fun.
  • Hiçbir şey eğlencenin tadını kaçırtamaz.
Show More (-1)
spoil çürümek v.
  • The spoiled meat had a nasty smell.
  • Çürümüş etin iğrenç bir kokusu vardı.
  • Honey is antibacterial and it never spoils.
  • Bal antibakteriyeldir ve asla çürümez.
Show More (-1)
spoil geçersiz saymak v.
  • The election had more than 60,000 spoiled ballots.
  • Seçimlerde 60,000'den fazla oy pusulası geçersiz sayıldı.
Show More (-2)
spoil döküntü n.
  • They extracted gold and silver from the 55 spoil heaps on the property.
  • Arazideki 55 döküntü yığınından altın ve gümüş çıkardılar.
Show More (-2)
spoil yüz verip şımartmak v.
  • Don't spoil the children.
  • Çocuklara yüz verip şımartma.
Show More (-2)