görev - Türkisch Englisch Wörterbuch

görev

Bedeutungen von dem Begriff "görev" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 93 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
görev assignment n.
It is not the easiest assignment to manage our programme there.
Programımızı orada yönetmek kolay bir görev değil.

More Sentences
görev duty n.
Our duty is to condemn the situation while, at the same time, discussing ways forward.
Görevimiz bir yandan durumu kınarken diğer yandan da ileriye dönük yolları tartışmaktır.

More Sentences
görev job n.
The European Parliament has done its job.
Avrupa Parlamentosu görevini yapmıştır.

More Sentences
görev task n.
I had the task of finding a venue for the event.
Etkinlik için mekan bulma görevi bana düşmüştü.

More Sentences
görev work n.
I do not see that it has to be our function to keep national budgets sound by dividing up the work in this way.
İşi bu şekilde bölerek ulusal bütçeleri sağlam tutmanın bizim görevimiz olması gerektiğini düşünmüyorum.

More Sentences
görev mission n.
It will certainly sound like a kamikaze mission to any politician but it is nonetheless inevitable.
Bu, herhangi bir siyasetçiye kesinlikle kamikaze görevi gibi gelecektir ancak yine de kaçınılmazdır.

More Sentences
General
görev vocation n.
Above all, we must believe in Europe's vocation in the Mediterranean.
Her şeyden önce, Avrupa'nın Akdeniz'deki görevine inanmalıyız.

More Sentences
görev assignment n.
It is not the easiest assignment to manage our programme there.
Orada programımızı yönetmek kolay bir görev değil.

More Sentences
görev business n.
Indeed the European Parliament must make it its business to uphold this right in hours of need.
Gerçekten de Avrupa Parlamentosu, ihtiyaç duyulduğu anlarda bu hakkı savunmayı kendine görev edinmelidir.

More Sentences
görev commission n.
He has received a commission as a naval officer.
Deniz subayı olarak görev aldı.

More Sentences
görev mission n.
There is no doubt that we have to increase missions.
Şüphesiz ki görevleri arttırmak zorundayız.

More Sentences
görev service n.
I just wanted a different kind of army service far from home.
Ben askerlik görevimi evden uzakta farklı bir şekilde yapmak istiyorum.

More Sentences
görev office n.
We are approaching the last year of the Commission's term of office.
Komisyon'un görev süresinin son yılına yaklaşıyoruz.

More Sentences
görev part n.
We, for our part, believe that our main task is to protect our people.
Biz kendi adımıza, asıl görevimizin halkımızı korumak olduğuna inanıyoruz.

More Sentences
görev duty n.
It proves that works councils have, as a rule, fulfilled their duties.
Bu durum, çalışma konseylerinin kural olarak görevlerini yerine getirdiğini kanıtlamaktadır.

More Sentences
görev employment n.
That person left the Commission's employment on 31 December 2001.
Bu kişi 31 Aralık 2001 tarihinde Komisyon'daki görevinden ayrılmıştır.

More Sentences
görev task n.
In that respect we are performing an important task here.
Bu açıdan biz burada önemli bir görev ifa ediyoruz.

More Sentences
görev post n.
The council offered the post of commercial attaché to Mr. Hastings.
Konsey, Bay Hastings'e ticari ataşelik görevini teklif etti.

More Sentences
görev engagement n.
I feel excited; this is my first speaking engagement in years.
Heyecanlıyım, bu yıllardır üzerime düşen ilk konuşma görevi.

More Sentences
görev function n.
That is a function for the inspectors employed by the Member States themselves.
Bu, Üye Devletlerin kendileri tarafından istihdam edilen müfettişlerin görevidir.

More Sentences
görev job n.
It has been doing the job of coordinating air movements in 30 countries, half of them outside the EU, for 42 years.
Yarısı AB dışında olmak üzere 30 ülkedeki hava hareketlerini koordine etme görevini 42 yıldır sürdürmektedir.

More Sentences
görev role n.
The Nigerian army is incapable of restoring law and order; moreover, this is not its role.
Nijerya ordusu kanun ve düzeni yeniden tesis etmekten acizdir; dahası bu onun görevi değildir.

More Sentences
görev brief n.
Our brief was to create a promotional video for the product.
Görevimiz ürün için bir tanıtım videosu hazırlamaktı.

More Sentences
Trade/Economic
görev function n.
The institutions are undoubtedly worthy and officials of the institutions seek to discharge their functions responsibly.
Kurumlar şüphesiz değerlidir ve kurumların yetkilileri görevlerini sorumlu bir şekilde yerine getirmeye çalışırlar.

More Sentences
görev work n.
Secondly, I wished to pay tribute the outstanding work of the outgoing Ombudsman, Jacob Söderman.
İkinci olarak görevden ayrılan Ombudsman Jacob Söderman'ın olağanüstü çalışmalarını takdirle anmak istiyorum.

More Sentences
görev office n.
I campaigned on the issue of costs even during the previous term of office.
Bir önceki görev dönemimde de maliyetler konusunda kampanya yürüttüm.

More Sentences
görev post n.
It is the posts which should possibly be made permanent and not necessarily those employed on a temporary basis.
Geçici olarak istihdam edilenler değil, muhtemelen kalıcı hale getirilmesi gereken görevlerdir.

More Sentences
görev assignment n.
The assignment was to round this off in a legally conclusive text.
Bize verilen görev, bunu hukuki açıdan nihai bir metinle tamamlamaktı.

More Sentences
görev duty n.
It is our immediate duty to seek to restore unity to the Union.
Birliğin birliğini yeniden tesis etmeye çalışmak bizim acil görevimizdir.

More Sentences
görev job n.
It is the job of both our rapporteurs to assess those amendments.
Bu değişiklikleri değerlendirmek her iki raportörümüzün de görevidir.

More Sentences
Law
görev commission n.
He has received a commission as a naval officer.
O bir deniz subayı olarak bir görev aldı.

More Sentences
görev charge n.
Even if you do not like it, you must take charge of it.
Sevmesen bile, bu görevi almalısın.

More Sentences
Politics
görev mission n.
They too do not watch with a light heart as members of the population embark on such perilous missions.
Onlar da halkın böylesine tehlikeli görevlere atılmasını gönül rahatlığıyla izlemiyor.

More Sentences
Technical
görev task n.
With regard to this event, it has already been said that the Union will have a delicate, difficult task.
Bu olayla ilgili olarak, Birliğin hassas ve zor bir görevi olacağı zaten söylenmişti.

More Sentences
görev obligation n.
My father had two domestic obligations, and being a systematic man, he liked to dispense them both at once.
Babamın evde iki görevi vardı, ve sistemli bir adam olarak, ikisini bir arada halletmeyi seviyordu.

More Sentences
görev function n.
An important function of policemen is to catch thieves.
Polislerin önemli bir görevi de hırsızları yakalamaktır.

More Sentences
Computer
görev assignment n.
The assignment was to round this off in a legally conclusive text.
Görev, bunu yasal olarak kesin bir metinle tamamlamaktı.

More Sentences
Linguistics
görev task n.
It is not our intention to alter the existing dual structure; the main task is to optimise the way it works.
Niyetimiz mevcut ikili yapıyı değiştirmek değil; asıl görev, işleyiş şeklini optimize etmektir.

More Sentences
Military
görev mission n.
What reason do you now have to assume that those missions will be worthwhile?
Şimdi bu görevlerin faydalı olacağını varsaymak için ne gibi bir sebebiniz var?

More Sentences
görev job n.
That, moreover, is precisely the job of the European Ombudsman.
Ayrıca Avrupa Ombudsmanının görevi de tam olarak budur.

More Sentences
görev line of duty n.
Tom was killed in the line of duty.
Tom görev sırasında öldürüldü.

More Sentences
Sport
görev duty n.
It is the duty of the Commission to ensure that this happens.
Bunun gerçekleşmesini sağlamak Komisyonun görevidir.

More Sentences
General
görev berth n.
görev billet n.
görev employ n.
görev appointment n.
görev station n.
görev trust n.
görev situation n.
görev place n.
görev jurisdiction n.
görev capacity n.
görev onus n.
görev stint n.
görev portfolio n.
görev piece of work n.
görev devoir n.
görev competence n.
görev labour n.
görev position n.
görev labor n.
görev band n.
görev thing n.
görev asgmt n.
görev aufgabe [german] n.
görev burden n.
görev right [ireland] n.
görev opifice [obsolete] n.
görev devotion [obsolete] n.
görev doorplane n.
görev plight [dialect] n.
görev room [obsolete] n.
görev position n.
görev title n.
Idioms
görev a job of work [old-fashioned] [uk] n.
Trade/Economic
görev incumbency n.
görev appointment n.
görev position n.
görev ministry n.
görev jobbie n.
Law
görev jurisdiction n.
görev appointment n.
görev competence n.
Politics
görev ministration n.
Technical
görev charge n.
görev official duty n.
Aeronautic
görev subtask n.
Linguistics
görev function n.
Military
görev function n.
görev lod (line of duty) abrev.
Abbreviation
görev dy. (duty) n.
Archaic
görev encharge n.
görev pageant n.

Bedeutungen, die der Begriff "görev" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
görev alma assignment n.
We've received our first assignment.
Biz ilk görevimizi aldık.

More Sentences
görev gücü task force n.
The financial task force run by the OECD will be broadened to cover the issue of combating money laundering.
OECD tarafından yürütülen mali görev gücü, kara para aklama ile mücadele konusunu da kapsayacak şekilde genişletilecek.

More Sentences
görev listesi rota n.
The new rotas are in the office.
Yeni görev listeleri ofistedir.

More Sentences
görev süresi incumbency n.
The politician's performance during his incumbency earned him the support of the majority.
Politikacının görev süresi boyunca gösterdiği performans ona çoğunluğun desteğini kazandırdı.

More Sentences
görev anlayışı sense of duty n.
She has no sense of duty.
Onda görev anlayışı yoktur.

More Sentences
görev süresi tenure n.
I have tenure.
Görev sürem var.

More Sentences
görev dağılımı distribution of tasks n.
We endorse this distribution of tasks in accordance with the Treaty.
Antlaşmaya uygun olarak yapılan bu görev dağılımını onaylıyoruz.

More Sentences
görev ve sorumluluk duties and responsibilities n.
It is the Commission's duty and responsibility to point out such areas.
Bu tür alanlara işaret etmek Komisyon'un görev ve sorumluluğudur.

More Sentences
basit bir görev a simple task n.
We should grasp this opportunity with both hands, well aware that this is not a simple task.
Bunun basit bir görev olmadığının bilincinde olarak bu fırsatı iki elimizle kavramalıyız.

More Sentences
üzerine düşen görev (one's) part n.
I believe that this House stands ready to play its part.
İnanıyorum ki bu Meclis üzerine düşen görevi yerine getirmeye hazırdır.

More Sentences
görev süresi term in office n.
During its term in office, the Presidency has, therefore, made every effort to try to address this issue.
Bu nedenle Başkanlık, görev süresi boyunca bu sorunu çözmeye çalışmak için her türlü çabayı göstermiştir.

More Sentences
önemli görev important task n.
Insufficient resources have been allocated to that important task.
Bu önemli görev için yeterli kaynak ayrılmamıştır.

More Sentences
önemli görev crucial task n.
Now that enlargement is home and dry, the work in the Convention has become the crucial task in European politics.
Genişleme artık tamamlandığına göre Konvansiyon'daki çalışmalar Avrupa siyasetinin en önemli görevi haline gelmiştir.

More Sentences
görev vermek commission v.
I underline, along with my colleagues in Parliament and the Commission, the importance we attach to this mission.
Parlamento ve Komisyon'daki meslektaşlarımla birlikte bu göreve verdiğimiz önemin altını çiziyorum.

More Sentences
görev yapmak serve v.
My father served as a soldier in the civil war.
Babam iç savaşta asker olarak görev yaptı.

More Sentences
görev vermek assign a task v.
He was assigned a task.
Kendisine bir görev verildi.

More Sentences
görev yapmak function v.
We can't function like this.
Böyle görev yapamayız.

More Sentences
görev yapmak operate v.
He was assigned to operate in the slums.
Gecekondu mahallelerinde görev yapmakla görevlendirildi.

More Sentences
görev bilinciyle dutifully adv.
She dutifully followed the instructions.
Talimatları görev bilinciyle yerine getirirdi.

More Sentences
Phrasals
görev üstlenmek take on v.
This last point is unfortunately the most important for us to resolve before we take on our real task in Asia.
Bu son nokta ne yazık ki Asya'daki gerçek görevimizi üstlenmeden önce çözmemiz gereken en önemli noktadır.

More Sentences
(bir şey) olarak görev yapmak function as (something) v.
Even where social partners function as delegates in advisory bodies, these delegates are very rarely women.
Sosyal ortakların danışma organlarında delege olarak görev yaptığı yerlerde bile, bu delegeler çok nadiren kadındır.

More Sentences
Phrases
görev beni çağırıyor duty calls expr.
Duty calls to me.
Görev beni çağırıyor.

More Sentences
Common Usage
zorlu iş/görev challenge n.
General
görev planı commission plan n.
sefer görev emri bildirimi notification and mobilization of personnel n.
görev sınırı terms of reference n.
zor görev tall order n.
zorlu görev great task n.
mecburi görev conscription n.
önceden planlanmış görev preplanned mission n.
görev listesi roster n.
acil görev urgent task n.
birleşik görev gücü combined task force n.
görev yeri station n.
görev kıdemi occupational tenure n.
görev aşkı calling n.
görev dağılımı decentralization n.
zorlu görev uphill battle n.
görev tanımı job definition n.
asli görev fundamental duty n.
kutsal görev religion n.
ivedi görev immediate mission n.
acil görev emergency work n.
belirlenmiş görev mission n.
görev bölümü division of tasks n.
görev ihtiyacı beyanı mission need statement n.
görev bilgisi deontology n.
görev paylaşımı task sharing n.
ahlaki görev moral injuction n.
görev yerinde olmama absenteeism n.
ek görev additional duty n.
ek görev sideline n.
verilen görev the duty imposed n.
milli görev national duty n.
diplomatik görev permanent mission n.
daimi görev permanent mission n.
özellikle düşman bölgesinde görev yapan gizli ajan action officer n.
başka bir görev verme reassignment n.
görev dağılımı distribution of roles n.
görev taksimi task distribution n.
görev taksimi assignment of duty n.
özel görev komitesi taskforce n.
görev tarifi job description n.
çok basit görev doddle n.
işi az parası çok görev sinecure n.
görev değişikliği change of job n.
görev değişikliği change of duty n.
görev değişikliği change of position n.
görev değişikliği reassignment n.
özel görev mission n.
görev göç ettirme task migration n.
görev listesi task list n.
temel görev primary duty n.
görev planlaması task planning n.
görev döngüsü duty cycle n.
davranışla ilgili görev analizi behavioural task analysis n.
kritik görev critical mission n.
kritik görev hizmetleri mission critical services n.
kritik görev mission critical n.
görev aşkı sense of mission n.
görev bilinci sense of mission n.
zorunlu görev bounden duty n.
imkansız gibi görünen bir görev a seemingly impossible task n.
özel görev assignment n.
zor görev a difficult task n.
zor görev a hard task n.
zor görev a hard mission n.
zor görev a difficult mission n.
iş/görev dışında kullanma off-duty use n.
görev tahtası assignment board n.
görev yeri place of duty n.
görev verme authorization n.
zorluk görev laborious task n.
zahmetli görev laborious task n.
görev tatmini task satisfaction n.
görev süresi period of office n.
basit görev easy task n.
kolay görev easy task n.
birden fazla görev üstlenen kişi hyphenate n.
görev verme authorisation n.
görev dağılımı decentralisation n.
kolay görev light task n.
basit görev light task n.
yarışmacıların kendilerine verilen görev listesindeki görevleri yaparak puan kazandığı bir oyun scavenger hunt n.
görev tanımları job descriptions n.
üstüne düşen görev (one's) part n.
üstüne düşen görev (one's) share n.
üzerine düşen görev (one's) share n.
görev dönemi sonuna yaklaşan seçilmiş kişi lame duck n.
görev türü task type n.
katolik okullarında görev yapan, inançlı fakat rahibeler gibi dini kurumlara ve evlenmeme kuralı gibi kurallara bağlı olmayan kiliseye mensup öğretmen lay teacher n.
görev unsuru task component n.
görev teşkili task-organizing n.
geçici görev tdy (temporary duty) n.
görev süresinin dolması cesser [obsolete] n.
çok çaba ve zahmetle üstesinden gelinen zor görev laboring oar n.
ağır ve kutsal görev remorse [obsolete] n.
tanımlanmış görev term of reference [brit] n.
atanmış görev term of reference [brit] n.
kritik görev critical task n.
kritik görev crucial task n.
yorucu, monoton ve fazlasıyla uzun görev trauchle [scottish] n.
yardımcı görev auxiliary function n.
görev yeri beat n.
iskoç baronluğunda yargıcın görev ve sorumlulukları bailieship [obsolete] n.
iskoç baronluğunda yargıcın görev ve sorumlulukları baillieship [obsolete] n.
külfetli veya yorucu görev killer n.
hükümdar vekili olarak görev yapan kimse vice regent n.
(bir kimsenin) üzerine düşen görev bit n.
çok kolay görev bludge n.
görev süresi bittikten sonra makamında kalmaya devam eden görevli hangover n.
şapkayla temsil edilen görev hat n.
görev süresi sona erdikten sonra görevine devam eden memur holdover n.
abd dışında görev yapan federal hükümet çalışanlarına verilen ekstra tatil süresi home leave n.
tamamlanması aşırı zor görev mission impossible n.
görev listesi muster roll n.
ölen kimseye yapılan son görev obsequy n.
yükümlülüğe neden olan görev obstriction n.
görev talebi claim n.
can sıkıcı görev clat [dialect] n.
sorun yaratan görev clat [dialect] n.
bir dizi rutin görev daily dozen n.
görev ihmali debt n.
görev ihlali debt n.
kürsüde görev alan kimse desk n.
yöneticinin görev süresi government [obsolete] n.
valinin görev süresi governorship n.
farklı kıyafetlerinden anlaşılan görev veya meslek gown n.
küçük görev office n.
kuruluştaki görev office n.
görev arkadaşı rival [obsolete] n.
nehir gemisinin güvertesinde görev yapan kimse riverman n.
(meksika'da taşrada görev alan) atlı polis teşkilatı rurales n.
ivedi görev rush job n.
görev tabanlı zihniyet task based mindset n.
görev ziyareti duty call n.
birden fazla görev veya işlemin eş zamanlı gerçekleştirildiği durum parallel n.
korkuluk olarak görev yapan kimse crowkeeper [dialect] [uk] n.
çekirdek gibi görev gören merkezi kütle cytoblast n.
orta doğu'da görev yapan arap komando fedayee n.
orta doğu'da görev yapan arap komando fedayeen n.
(görev, cemaat, oluşum) kurma initiation n.
resmi görev sırasında tanınmamak için giyilen sivil kıyafet plain-clothes n.
görev arkadaşı müfettiş coinvestigator n.
görev yerinden uzakta kalan kimse outlier n.
gündüz kanonik saatlerinin ilkini oluşturan dini görev prime n.
görev dışı sivil kıyafet private n.
aynı anda birden fazla makamda görev alma pluralism n.
kolayca halledilen görev rose n.
vatandan uzakta görev yapan askerin bakmakla yükümlü olduğu kişilere düzenli olarak ödenen para separation allowance n.
şerifin görev süresi shrievalty n.
şerif görev süresi shrivalty n.
basit görev skoosh [dialect] [scotland] n.
kısa sürede tamamlanması gereken görev snap n.
fazla zaman almayan görev snap n.
yan görev sidequest n.
yan görev side quest n.
karşı istihbarat faaliyetlerinde görev alan kimse spycatcher [uk] n.
görev süresi station n.
görev yürütülen yer station n.
ilahi görev vocation n.
görev yapmak do a job v.
görev yüklemek load with a charge v.
görev devretmek delegate v.
görev vermek entrust a task v.
belini bükmek (bir görev/sorumluluk vb) be weighed by v.
görev almak take in charge v.
görev vermek assign v.
görev almak take charge in v.
görev yapmak work v.
görev almak be assigned v.
belini bükmek (bir görev/sorumluluk vb) be weighed down v.
görev vermek take on v.
görev vermek allocate a duty v.
görev vermek give a task v.
görev vermek assign a duty v.
görev üstlenmek take on a task v.
görev vermek impose duty v.
görev vermek assign duty v.
görev vermek charge somebody with duty v.
görev yapmak do a duty v.
görev görmek do a duty v.
görev yapmak perform a duty v.
görev görmek perform a duty v.
görev görmek fulfil a duty v.
görev gerçekleştirmek carry out a duty v.
görev yapmak carry out a duty v.
görev görmek fulfil a task v.
görev görmek perform a task v.
görev devretmek transfer duty v.
(görev) dağıtmak dispatch v.
görev yürütmek perform a task v.
görev yürütmek carry on a task v.
görev yüklenmek take on a task v.
görev yüklenmek undertake a task v.
görev edinmek pledge oneself v.
görev edinmek undertake to do v.
görev edinmek commit oneself v.
görev edinmek take upon oneself v.
görev edinmek make oneself responsible v.
görev edinmek undertake as a duty v.
görev edinmek take something on as a duty v.
görev vermek commit v.
görev vermek employ v.
görev almak take office v.
görev yapmak officiate v.
birinin yerine geçmek (görev değişikliği) take over from v.
birinin yerine geçmek (görev değişikliği) substitute v.
birinin yerine geçmek (görev değişikliği) replace v.
görev alanına girmek be within the province of someone v.
görev alanına girmek fall into one’s area of responsibility v.
görev alanına girmek fall into one's remit v.
görev alanına girmek fall within the remit of someone v.
birinin yerine geçmek (görev değişikliği) take something (a post etc) over (from somebody) v.
birinin yerine geçmek (görev değişikliği) supersede v.
görev yapmak fulfil a duty v.
görev vermek give a mission v.
zor şartlar altında görev yapmak work under harsh conditions v.
görev bilmek take it as one's duty v.
zor şartlar altında görev yapmak work under difficult conditions v.
zor şartlar altında görev yapmak work under hard conditions v.
görev almak participate in v.
görev vermek give assignment v.
birinin (görev) yerine bakmak fill in v.
aynı anda birkaç iş/görev yapmak juggle several tasks at once v.
orduda görev almak serve in the army v.
görev yapmak hold office v.
görev yapmak man v.
görev dağılımı yapmak delegate the duties v.
görev dağılımı yapmak distribute the duties v.
görev kabul etmek take it as one's duty to v.
(bir görev/iş için) tutulmak get hired v.
yeni bir görev belirlemek retask v.
(görev) üstlenmek assume v.
görev vermek task v.
başkan olarak görev yapmak chairman v.
görev vermek charge v.
görev olarak üstlenmek make (a thing) one's business v.
görev vermek encharge [obsolete] v.
görev vermek entrust v.
görev olarak yapmak pull v.
(birini) özel bir görev için göndermek mission v.
dini bir görev yürütmek mission v.
görev düşmek rine [dialect] [uk] v.
nihai görev görmek close v.
dengeleyici görev görmek counterweigh v.
(görev, yükümlülük) yok ederek kurtulmak discharge [obsolete] v.
(birine) zorla görev yaptırmak press gang v.
özel görev teklifiyle bir kurum/grup için üye toplamak proselyte v.
görev başında in adj.
görev yapamaz durumda out of commission adj.
görev anlayışı olmayan undutiful adj.
görev ve yetki verilemez nondelegable adj.
arabulucu olarak görev alan intermediatory adj.
birden fazla okulda görev yapan (öğretmen) peripatetic adj.
bir görev için yeterli nitelikleri olmayan uneligible adj.
görev yönelimli task-oriented adj.
görev yönelimli task oriented adj.
görev yönelimli task orientated adj.
ilk kez görev alan virgin adj.
temsilci olarak görev yapan emissary adj.
yerine getirilmemiş (görev) unhatched adj.
resmi görev dışı extra-official adj.
bir görev veya eylemin gerçekleştirilmesinde aktif rol oynayan yönetici ile ilgili hands-on adj.
görev ile ilişkili mission adj.
görev insanına uygun missionary adj.
görev insanına özgü missionary adj.
zorlu (görev) mountainous adj.
kamu adına görev yapan official adj.
görev olarak yerine getirilen duty adj.
ömür boyu görev süresiyle atanan irremovable adj.
gizli görev yapan inside adj.
görev süresinin sonuna yaklaşan short adj.
(eski roma'da) konsüllerin yetkisi altında görev yapan seçilmiş yargıca ait veya ilişkin pretorian adj.
(eski roma'da) konsüllerin yetkisi altında görev yapan seçilmiş yargıç tarafından uygulanan pretorian adj.
halihazırda görev yapan incumbent adj.
görev sırasında in the exercise of one's duties adv.
görev başında on the job adv.
görev duygusuyla dutifully adv.
sırf görev uğruna for the sake of duty adv.
görev uğruna for the sake of duty adv.
görev gereği for the sake of duty adv.
görev şeklinde incumbently adv.
görev dışında off prep.
görev için uygun bir şekilde in condition prep.
görev anlamına gelen son ek -ure suf.
özel görev miss. (mission) abrev.
Phrasals
görev almak come in v.
resmi görev üstlenmek come in v.
görev için seçmek put up v.
(iş, görev) yıkmak shuffle off v.
görev almak come in v.
birisine bir görev vermek delegate something to someone v.
birine (zor/sıkıcı) bir görev vermek saddle someone with something v.
bir kimseyi bir görev için seçmek veya önermek slate for v.
görev düşmek fall to v.
(yarışmada/duruşmada vb) (olarak) görev yapmak/almak officiate (as something) (at something) v.
(bir görev için) birini tutmak hire someone out v.
birine bir görev vermek put down v.
bir görev için adını yazdırmak put down v.
birine bir görev vermek put down v.
birini bir görev için yazmak put down v.
birinin/bir şeyin yerine görev yapmak sub for someone or something v.
birinin üstüne düşmek (bir görev) fall upon someone v.
birinin üstüne düşmek (bir görev) fall on someone v.
birinin üstüne düşen bir görev olmak fall on v.
bir görev/sorumluluk üstüne düşmek fall on v.
birinin üstüne düşen bir görev olmak fall upon v.
bir görev/sorumluluk üstüne düşmek fall upon v.
görev/sorumluluk dağılımı yapmak farm out v.
görev üstlenmek set forth on (something) v.
(birine) bir görev vermek detail (one) to (someone or something) v.
belirli bir amaç/görev için (birini/bir şey) seçmek select (someone or something) for (something) v.
görev paylaşmak switch off v.
(birine) bir görev vermek task (one) with (something) v.
görev vermek task with v.
kesin bir şekilde görev/pozisyon dışı bırakmak sweep out of (something or some place) v.
(birine) bir rol/görev vermek name (one) as v.
görev paylaşmak alternate with v.
birinin yerine görev yapmak alternate with someone v.
(bir şeyde) önemli bir rol/görev vermek build into (something) v.
(bir şeyde) birincil derecede bir rol/görev vermek build into (something) v.
(kendine) bir rol/görev yaratmak carve out v.
(kendine) bir rol/görev oluşturmak carve out v.
(birine bir görev) vermek/yüklemek delegate (something) to (one) v.
'e bir görev vermek/yüklemek delegate to v.
-e bir görev vermek detail to v.
başka bir şey olarak da görev yapmak double as v.
birinin üstüne düşen bir görev olmak fall upon someone v.
birinin üstüne düşen bir görev olmak fall on someone v.
birinin üstüne düşen bir görev olmak fall onto (someone) v.
birinin üstüne düşen bir görev olmak fall on (someone) v.
birinin üstüne düşen bir görev olmak fall to someone v.
birinin üstüne düşen bir görev olmak fall to (one) v.
(birine) fazla görev yüklemek load (someone) down v.
(birine) yapabileceğinden fazla görev/iş yüklemek load (someone) down v.
görev yerine gelmek report for v.
(bir şeye) başlamak üzere görev yerine gelmek report for (something) v.
birine görev vermek/yüklemek saddle someone with v.
görev vermek/yüklemek saddle with v.
(bir şeyde/bir yerde belli bir süre) görev yapmak/hizmet vermek serve (something) in (something or some place) v.
-de görev almak/ yapmak serve in v.
-de görev almak/ yapmak serve on v.
-in üyesi olarak görev yapmak/hizmet vermek serve on v.
(bir şeyde) görev almak/ yapmak serve on (something) v.
(bir şeyin) üyesi olarak görev yapmak/hizmet vermek serve on (something) v.
görev yapmak serve your time v.
görev üstlenmek set forth on v.
(bir şey yapmayı) görev edinmek undertake to (do something) v.
Phrases
görev gereği as a matter of course n.
hazırlan, sana bir görev/iş daha çıktı bend over, here it comes again expr.
görev itibariyle by duty expr.
görev icabı as a matter of course expr.
görev bakımından by duty expr.
(birinin) sırtında/omuzlarında (sorumluluk/görev) on (one's) shoulders expr.
(birine) düşen (görev/sorumluluk) on (one's) shoulders expr.
(birinin) üstüne düşen (görev/sorumluluk) on (one's) shoulders expr.
birinin sırtında/omuzlarında (sorumluluk/görev) on someone's shoulders expr.
birine düşen (görev/sorumluluk) on someone's shoulders expr.
birinin üstüne düşen (görev/sorumluluk) on someone's shoulders expr.
Proverb
geride kalıp sabırla bekleyenlere de büyük iş/görev düşer they also serve who (only) stand and wait
Colloquial
çetin/zorlu iş/görev bear n.
kolay/zahmetsiz/basit iş/görev an easy berth n.
yorucu olmayan iş/görev an easy berth n.
kolay/zahmetsiz/basit iş/görev a soft berth n.
yorucu olmayan iş/görev a soft berth n.
kolay/zahmetsiz/basit iş/görev soft berth n.
yorucu olmayan iş/görev soft berth n.
boyun borcu olan görev incumbent upon someone n.
gördüğü dilbilgisi hatalarını düzeltmeyi kendine görev edinmiş kişi grammer police n.
gördüğü dilbilgisi hatalarını düzeltmeyi kendine görev edinmiş kişi grammar nazi n.
görev adamı a man of duty n.
kaçınılmaz görev incumbent upon someone n.
beklenmeyen görev/durum fire drill n.
aniden ortaya çıkan durum/görev fire drill n.
tek seferlik iş/görev gig n.
can sıkıcı görev bad boy n.
sıkıntılı iş/görev bear n.
problem yaratan iş/görev bear n.
zor bir iş/görev bear n.
zor görev headache n.
görev için yeniden eğitilen kimse retread n.
birleşik krallık ordusu'nun 7. zırhlı tümeni'nde 1941 ile 1942 yıllarında kuzey afrika'da görev yapmış asker desert rat n.
(belirli bir şehirde görev alan) polis memurları finest n.
zor bir görev üzerinde durmadan çalışmak grind it out v.
fazla/yapabileceğinden fazla görev yüklemek put it to v.
(birine) fazla/yapabileceğinden fazla görev yüklemek put it to (someone) v.
can sıkıcı görev yüklemek lumber [uk] v.
ben görev başındayken olmaz! not on my watch! expr.
görev aşkı beyond the call of duty expr.
görev/görevi esnasında in the line of duty expr.
herkes görev başına! all hands on deck! expr.
görev başarıldı mission accomplished expr.
görev başında in harness expr.
görev/görevi sırasında in the line of duty expr.
yapılması zorunlu görev incumbent upon someone expr.
iş/görev beni bekler duty calls expr.
bir sürü farklı iş, görev (what with) one thing and another expr.
1994-2011 arasında abd'de yürürlükte olan ve eşcinsellerin orduda görev almalarını yasaklayan fakat cinsel yönelimini gizli tutanlara karşı da ayrımcılığı önleyen bir kanun don't ask, don't tell, don't harass, don't pursue expr.
meşakkatli bir iş/görev that's a tall order expr.
yapması zor bir iş/görev that's a tall order expr.
yerine getirmesi zor bir iş/görev that's a tall order expr.
Idioms
zor görev large order n.
zor görev tall order n.
son derece zorlu görev backbreaker n.
yapılması kolay görev a can of corn n.
büyük çaba gerektiren iş/görev labor of hercules n.
büyük çaba gerektiren iş/görev a labour of hercules n.
görev adamı/kadını a man/woman on a mission n.
görev adamı/kadını a man/woman with a mission n.
kek iş/görev a soft berth n.
kek iş/görev soft berth n.
büyük gayret isteyen iş/görev labor of hercules n.
büyük gayret isteyen iş/görev a labour of hercules n.
basit iş/görev a soft berth n.
basit iş/görev soft berth n.
çok zor iş/görev labor of hercules n.
çok zor iş/görev a labour of hercules n.
rahat iş/görev a soft berth n.
rahat iş/görev soft berth n.
çok güç iş/görev labor of hercules n.
çok güç iş/görev a labour of hercules n.
zahmetsiz/dertsiz/külfetsiz iş veya görev a soft berth n.
zahmetsiz/dertsiz/külfetsiz iş veya görev soft berth n.
meşakkatli iş/görev labor of hercules n.
meşakkatli iş/görev a labour of hercules n.
zahmetli iş/görev labor of hercules n.
zahmetli iş/görev a labour of hercules n.
zorunlu olarak gerçekleştirilen her türlü görev ya da faaliyet command performance n.
zorunlu görev command performance n.
avantaj yaratan/sağlayan konum/görev a bully pulpit n.
çetin görev an uphill battle n.
çetin görev an uphill fight n.
çetin görev an uphill struggle n.
çetin görev a mountain to climb n.
çetin görev an uphill job n.
çetin görev an uphill task n.
en zor iş/görev devil's own job n.
en zor iş/görev devil of a job n.
görev icabı yapılması gerekenler above and beyond the call of duty n.
zorlu görev an uphill struggle n.
zorlu görev an uphill battle n.
zorlu görev an uphill task n.
zorlu görev an uphill job n.
zor görev an uphill job n.
zor görev an uphill battle fight n.
zor görev tough row to hoe n.
zor görev an uphill task n.
zor görev an uphill struggle n.
zorlu görev uphill battle n.
zorlu görev uphill struggle n.
zor görev an uphill fight n.
zor görev hard row to hoe n.
zor görev an uphill battle n.
zorlu görev an uphill fight n.
görev başında vefat eden askerlerin veya polislerin listesi roll of honor n.
görev başında vefat eden askerlerin veya polislerin listesi roll of honour n.
zorunlu görev a bounden duty n.
mecburi görev a bounden duty n.
zor görev a hard row to hoe n.
zor görev a tough row to hoe n.
yerine getirilmesi/tamamlanması gereken görev a job of work [old-fashioned] [uk] n.
fiziksel güç gerektiren iş/görev a labour of hercules n.
fiziksel güç isteyen iş/görev a labour of hercules n.
büyük çaba gerektiren iş/görev labor of hercules n.
büyük gayret isteyen iş/görev labor of hercules n.
çok zor iş/görev labor of hercules n.
çok güç iş/görev labor of hercules n.
meşakkatli iş/görev labor of hercules n.
zahmetli iş/görev labor of hercules n.
görev döneminin sonuna yaklaşmış gibi davranan siyasetçi/hükumet a lame duck n.
çetin görev an uphill struggle n.
zor görev an uphill struggle n.
çetin görev an uphill battle n.
zor görev an uphill battle n.
çetin görev an uphill task n.
zor görev an uphill task n.
avantaj sağlayan konum/görev bully pulpit n.
angarya görev busy work n.
görev sınırı call of duty n.