göze - Turco Inglés Diccionario

göze

Significados de "göze" en diccionario inglés turco : 7 resultado(s)

Turco Inglés
General
göze source n.
göze headwaters n.
göze spring n.
göze cell n.
göze optically adv.
Biology
göze spring n.
Marine Biology
göze corpuscule n.

Significados de "göze" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
göze çarpan salient adj.
I do not intend to read it out here in its entirety, but I would like to emphasise the salient points.
Burada tamamını okumak niyetinde değilim ancak göze çarpan noktaları vurgulamak istiyorum.

More Sentences
General
riski göze almak take a chance v.
I thought I'd take a chance.
Riski göze alacağımı düşündüm.

More Sentences
göze çarpmak stand out v.
This big-heartedness stands out starkly against the PPE’s plans for Afghanistan.
Bu büyük yüreklilik, PPE'nin Afganistan'a yönelik planlarına karşı açıkça göze çarpmaktadır.

More Sentences
göze almak take the chance v.
I can't take the chance.
Bu riski göze alamam.

More Sentences
göze almak risk v.
Don't waste time with amateurs and risk them making a mistake with your data.
Amatörlerle zaman kaybetmeyin ve verilerinizle ilgili hata yapma riskini göze almayın.

More Sentences
göze almak chance v.
Can you take that chance?
Bu riski göze alabilir misin?

More Sentences
tehlikeyi göze almak take the risk v.
If I'm willing to take the risk, I don't see why you should care whether I do it or not.
Ben tehlikeyi göze alıyorsam bunu yapıp yapmamam sana niye dert oluyor, anlamıyorum.

More Sentences
göze almak afford v.
The European Parliament cannot afford to lose a year.
Avrupa Parlamentosu bir yıl kaybetmeyi göze alamaz.

More Sentences
göze çarpmak glare v.
One glaring inconsistency in the motor insurance field is in the area of temporary residency.
Kasko sigortası alanında göze çarpan bir tutarsızlık da geçici ikamet alanında yaşanmaktadır.

More Sentences
göze batan glaring adj.
How did you manage to overlook such a glaring error?
Böyle göze batan bir hataya nasıl göz yummayı başardınız?

More Sentences
göze çarpan conspicuous adj.
The experiment was a conspicuous failure.
Deney göze çarpan bir başarısızlıktı.

More Sentences
göze çarpan visible adj.
And this is a high profile, very visible space.
Burası da itibarlı ve çok göze çarpan bir yer.

More Sentences
göze çarpan marked adj.
Today is marked by a good sense of community and by confidence in Europe's future.
Bugün iyi bir birliktelik duygusu ve Avrupa'nın geleceğine duyulan güven göze çarpmaktadır.

More Sentences
göze çarpan prominent adj.
Our new shop is in a prominent position on the main road.
Yeni mağazamız ana yol üzerinde göze çarpan bir konumdadır.

More Sentences
Phrasals
göze batmak stand out v.
The scar on his forehead really stands out.
Alnındaki yara izi çok göze batıyor.

More Sentences
Colloquial
göz göze geldik our eyes met expr.
Our eyes met.
Göz göze geldik.

More Sentences
Common Usage
hemen göze çarpmayan subtle adj.
göze çarpan remarkable adj.
göze çarpan outstanding adj.
göze çarpan notable adj.
General
göze çarpan özellik striking feature n.
göze çarpma salience n.
göze batacak şekilde olma egregiousness n.
tehlikeyi göze alan risk taker n.
göze batan eyeful n.
göze çarpma conspicuity n.
amacı uğruna tehlikeyi göze alma brinkmanship n.
göze çarpma evidence n.
göze batan şey glare n.
göze batan şey eyesore n.
göze çarpma conspicuousness n.
göze batma flagrancy n.
üstünlüğünden dolayı göze çarpan standout n.
her şeyi göze almış kimse desperado n.
göze çarpmayış inconspicuousness n.
göze çarpmayışlık inconspicuousness n.
göze çarpan şey prominence n.
göze batacak şekilde süslenmiş gaudery n.
göze çarparlık noticeability n.
açık göze open cell n.
göze batma prominence n.
göze görünme appearance n.
bir şeyin göze çarpan tarafı feature n.
göze çarpan olma markedness n.
göze batan çirkin şey eyesore n.
göze takılan aksesuarlar eyewear n.
göze hoş görünen bonnie n.
her şeyi göze alma desperation n.
göze çarpan bir yer a prominent place n.
göze girmek için yapılan öneriler advances n.
göze çarpma notableness n.
gizli/göze çarpmayan durum kicker n.
göze çarpmama unnoticeableness n.
göze çarpmama unostentatiousness n.
göze çarpmayan kimse zelig n.
göze hoş gelen kişi veya şey eye candy n.
göze çarpan yüksek tepe beacon [uk] n.
göze çarpma exsiliency n.
göze hitap eden şey eye candy n.
göze kaçan madde eyeful n.
göze giren madde eyeful n.
göze hitap eden şey eye-saint n.
(bir şeyin göze çarpması için kullanılan) çok parlak bir turuncu rengi blaze orange n.
(bir şeyin göze çarpması için kullanılan) çok parlak bir turuncu rengi safety orange n.
göze çarpan duruş high-profile n.
göze çarpan iyi tutum high-profile n.
belirli alanda göze çarpan veya baskın kimse light n.
fazlasıyla göze çarpma obtrusiveness n.
göze hoş görünmeyen nesne desight n.
göze batan çirkin şey desight n.
yarığa dik açıda olan ve yarıktan daha az göze çarpan kaya yarılma yönü grain n.
gazete sayfasının göze yansıttığı gri renk greyness n.
göze hoş görünmeme disgrace n.
göze hitap etmeyen obje dissight n.
göze giren şey ingratiation n.
göze çarpmama inobtrusiveness n.
göze çarpan özellik salience n.
göze çarpan özellik saliency n.
göze çarpma salliance n.
göze çarpan görüntü firework n.
göze çarpan görüntü fireworks n.
göze batma flagrance n.
göze batma flagrantness n.
göze hoş gelen değersiz süs flamfew [obsolete] n.
göze çarpma flashiness n.
göze hoş gelen uyduruk süs folderol n.
göze çarpan konum foreground n.
göze çarpma predomination n.
göze görünüş seeming n.
göze hitap etmeme shapelessness n.
göze hoş gelme shapeliness [rare] n.
göze çarpan unsur show-stopper n.
göze batmayan gelişim sidle n.
göze çarpan kimse snifter [australia] n.
göze çarpan kimse sockdolager n.
göze çarpan kimse socdolager n.
göze çarpan kimse sockdologer n.
göze çarpan kimse sogdologer n.
göze çarpan kimse sogdolager n.
göze çarpan kimse sogdoliger n.
göze çarpan örnek beauty n.
göze çarpan şey snorter n.
göze çarpan kimse stickout n.
yüzün göze çarpan kısımları feature n.
riski göze almak take chances v.
ilan etmek (göze çarpan bir şekilde) blazon v.
göze çarpmak greet the eye v.
göze gelmek be attacked by evil eye v.
donatmak (göze çarpan bir şeyle) blazon v.
dayağı göze almak venture a beating v.
göze çarpmak strike one's eyes v.
tehlikesini göze almak run the risk of v.
göze batmak glare v.
göze gelmek be distressed by evil eye v.
göze çarpmak leap to the eye v.
göze batmamaya çalışmak lie low v.
göze çarpmak draw the attention v.
göze çarpmak catch someone's eyes v.
göze çarpmak glitter v.
göze gelmek be coveted v.
göze batmak offend the eye v.
kaplamak (göze çarpan bir şeyle) blazon v.
göze çarpmak be conspicuous v.
göze hoş görünmek please the eye v.
göze çarpmak attract the attention v.
göze çarpmak leap out v.
göze gelmek be affected by the evil eye v.
göze almak venture v.
göze almak take a risk v.
göz göze gelmek catch each other's eye v.
göze gelmek be touched by evil eye v.
rizikoyu göze almak take a chance v.
göze hitap etmek be pleasing to the eye v.
göze almak face v.
göze almak envisage v.
göze çarpmak stand out in relief v.
göze alamamak not dare to v.
göze alamamak cannot bear the consequences of v.
tehlikeyi göze almak run a risk v.
(göze çarpan bir özellik olarak) içermek feature v.
göze çarpan özelliği olmak feature v.
göze girmek get in someone's good books v.
-in göze çarpan özelliği olmak feature v.
göze çarpmak be in evidence v.
ödenecek bedeli göze almak give hostages to fortune v.
ileride başına dert açma riskini göze almak give hostages to fortune v.
göze hitap etmek appeal to the eye v.
hem göze hem akla hitap etmek engage both the mind and the eye v.
ölümü göze almak risk death v.
hem göze hem kulağa hitap etmek appeal to both eye and ear v.
göz göze gelmek come eye to eye v.
göze almak tempt v.
göze rastık çekmek kohl v.
süs amaçlı göze stibnit sürmek kohl v.
göze çarpmak blaze v.
göze çarpmak meet v.
(bir şeyin) içinde en göze çarpan olmak highlight v.
göze çarpmamak obliterate v.
tehlikeyi göze almak danger v.
riski göze almak danger v.
göze almak imperil v.
(resimde renk) göze çarpmak cut v.
göze çarpmak cut a rusty v.
göze girmeye çalışmak fawner v.
göze ... gelmek seem v.
göze hoş görünmek deck v.
göze batacak şekilde sergilemek flash v.
göze çarpmak shout v.
göze almak bear v.
göze batırmak stare v.
göze sokmadan tanıtmak subintroduce v.
göze hoş görünen bonny adj.
göze batan annoying adj.
göze çarpan emphatic adj.
göze çarpan apparent adj.
göze çarpan flashy adj.
göze çarpan striking adj.
göze çarpan demonstrative adj.
her şeyi göze alabilen desperate adj.
göze çarpan arresting adj.
göze hoş gelen eyeable adj.
göze çarpmayan conservative adj.
göze çarpan signal adj.
göze çarpan broad adj.
göze batan flagrant adj.
göze çarpan bold adj.
göze çarpan staring adj.
göze görünmeyen unseen adj.
göze batan obtrusive adj.
göze batan veya tahammül edilmez (kusur, hata vb) gross adj.
göze çarpan (renk) flamboyant adj.
göze çarpan noticeable adj.
göze batan ostensible adj.
aşırı davranışlarından dolayı göze çarpan flamboyant adj.
göze batan flamboyant adj.
göze çarpmayan unobtrusive adj.
göze batan (ahlaksızlık) flagrant adj.
göze hoş gelen easy on the eye adj.
göze hitap eden sightly adj.
göze çarpan ostensible adj.
göze çarpmadan unnoticed adj.
göze çarpan sharp adj.
göze çarpan crying adj.
göze çarpmadan unnoted adj.
çok göze çarpan glaring adj.
göze çarpmayan retiring adj.
en göze çarpan sharpest adj.
göze çarpan especial adj.
aşırı davranışlarından dolayı göze çarpan (kimse) glitzy adj.
göze hoş görünmeyen rebarbative adj.
göze hoş görünen easy on the eye adj.
göze güzel görünen easy on the eye adj.
göze hoş gelen eye-pleasing adj.
göze hitap eden eye-pleasing adj.
göze çarpmayan inconspicuous adj.
göze çarpıcı striking adj.
göze çarpan pronounced adj.
göze hoş görünmeyen unsightly adj.
göze çarpmamış unheeded adj.
göze çarpan grabby adj.
göze çarpan kenspeckle adj.
her şeyi göze almış desperate adj.
göze çarpmayan unnoticeable adj.
göze çarpmayan discreet adj.
göze çarpan raging adj.
asaletiyle göze çarpan nobilitate adj.
kolyesi ile göze çarpan necklaced adj.
göze çarpan thick adj.
zor göze çarpan underlying adj.
göze hoş gelen aspectable adj.
göze çarpan eminent adj.
göze çarpmayan unconspicuous adj.
hemen göze çarpmayan understated adj.
göze görünmeyen uneyed adj.
göze çarpmayan unflamboyant adj.
göze çarpmayan unostentatious adj.
göze benzer eyelike adj.
göze benzeyen eyelike adj.
göze çarpan unsubtle adj.
göze çarpan up-front adj.
kem göze gelmiş evil biseye adj.
göze çarpan extant adj.
göze hitap eden eyesome adj.
göze hoş görünen eyesome adj.
öfkeliliği ile göze çarpan mad–brained adj.
makyajı ile göze çarpan made up adj.
göze çarpan major-league adj.
göze hitap eden viewly [uk] adj.
bermuda arma ile göze çarpan marconi adj.
ne kadar göze çarpan what adj.
göze batmayan low-profile adj.
göze çarpan blinding adj.
göze çarpan handsome adj.
göze hoş görünen harmonic adj.
göze hoş gözükmeyen harsh adj.
göze çarpan hot adj.
tek göze ait monocular adj.
göze çarpan loud adj.
göze batacak derecede kaba glaring adj.
göze çarpmayan obliterative adj.
göze çarpmayan obscure adj.
göze benzeyen ocellate adj.
göze benzeyen ocellated adj.
göze hoş gelen chocolate-box adj.
göze çarpan gifted adj.
şekli göze benzeyen ocular adj.
işlevi göze benzeyen ocular adj.
göze benzeyen benekleri olan oculate adj.
göze benzeyen delikleri olan oculate adj.
göze benzeyen oculiform adj.
göze hoş görünmeyen ill-looking adj.
göze çarpmayan inevident adj.
göze çarpan insistent adj.
göze çarpan distinct [obsolete] adj.
göze çarpan distingué adj.
göze çarpan distinguishable [obsolete] adj.
hataları gereksiz yere göze sokan faultfinding adj.
hataları gereksiz yere göze sokan fault-finding adj.
göze güzel gelen feateous [obsolete] adj.
göze hitap eden feateous [obsolete] adj.
göze çarpmayan inobtrusive adj.
göze çarpmayan invisible adj.
hemen göze çarpmayan inward adj.
göze çarpan saliant adj.
göze hitap eden fine adj.
göze çarpan fine adj.
göze çarpan fleshy adj.
göze çarpan precise adj.
göze çarpan precisive adj.
göze çarpan premiere adj.
göze çarpan seemly adj.
göze batan semblable adj.
göze hoş gelen shapely adj.
göze çarpan sightly [obsolete] adj.
göze çarpmayan smudgy adj.
göze batan protrusive adj.
göze batan protuberant adj.
göze batan protuberous adj.
göze çarpan spotted adj.
göze çarpan standout adj.
göze çarpan (aksesuar) statement adj.
göze çarpan saliently adv.
göz göze eyes to eyes adv.
göze alarak at the risk of adv.
göze batacak şekilde egregiously adv.
göze çarpacak yerde in the foreground adv.
göze çarpmayarak inconspicuously adv.
göze çarpar biçimde notably adv.
göze çarpar biçimde noticeably adv.
göze çarpar biçimde distinctively adv.
göze çarpar biçimde pronouncedly adv.
göze çarpmadan inconspicuously adv.
göze çarpacak biçimde pointedly adv.
göze hoş gelmeyen şekilde rebarbatively adv.
zor göze çarparak underlyingly adv.
hemen göze çarpmayan bir şekilde understatedly adv.
göze çarpmadan unemphatically adv.
göze çarpmadan unostentatiously adv.
riski göze alarak venturesomely adv.
göze batacak şekilde obtrusively adv.
göze doğru ocularly adv.
göze girmeye çalışarak fawningly adv.
göze hitap edecek şekilde feateously [obsolete] adv.
göze güzel gelecek şekilde feateously [obsolete] adv.
göze çarparak snapping adv.
göze çarparak snappingly adv.
göze çarparak supereminently adv.
Phrasals
performansıyla göze çarpmak run away with v.
farkedilmeden/göze çarpmadan bir kimseyi/bir şeyi atlatmak/geçmek slip past someone or something v.
göze batacak şekilde giyinip kuşanmak get up v.
özelliği göze batar/belirgin olmak/taşımak ooze with something v.
göze almak face up to v.
göze sokmak blare out v.
göze çarpan bir özelliği olmak go in for v.
(bir şeyle) göz almak/göze çarpmak scream with (something) v.
Phrases
göze göz, dişe diş an eye for an eye, a tooth for a tooth expr.
göze göz, dişe diş an eye for an eye, a tooth for a tooth expr.
(bir şey yapmayı) göze alarak at the risk of (doing something) expr.
Proverb
bakan göze yasak olmaz a cat may look at a king
göze yasak olmaz cat can look at a king
sakınan göze çöp batar an overprotected eye always gets sand in it [literal]
göze yasak olmaz a cat can look at a king
Colloquial
göze girme çabası içindeki politikacı baby-kisser n.
bir şeyin en dikkat çekici olanı/göze çarpanı honey of a something n.
soymak/dolandırmak için göze kestirilen kurban mark n.
göze batan flagrante n.
göze hoş gelen şey chocolate-box n.
göze çarpan kimse stand-out n.
göze çarpan çorap deliği potato [uk] n.
göze çarpan şey shiny n.
tehlikeyi göze almak roll the bones v.
göze çarpmak be in evidence v.
göz göze gelmek catch someone's eye v.
riskleri göze almamak play safe v.
riski göze almamak be on the safe side v.
riskleri göze almamak play it safe v.
tehlikeyi göze almak chance it v.
göze yoğun/rahatsız edici gelmek bedazzle v.
göze hoş/güzel görünmeyen short on looks adj.
göze çirkin gelen esthetically challenged adj.
göze çok çirkin görünen esthetically challenged adj.
göze çarpan stand-out adj.
göze çarpan shiny adj.
her şeyi göze alarak neck or nothing expr.
göze alamazsın you wouldn't dare! expr.
her şeyi göze alarak if it kills (one) expr.
her şeyi göze alarak if it kills you expr.
her şeyi göze alarak if it's the last thing I do expr.
Idioms
göze göz dişe diş mücadele red in tooth and claw n.
göze göz eye for an eye n.
sadece göze hitap eden eye/mind candy n.
başarmak için her şeyi göze alma eğilimi killer instinct n.
riski/tehlikeyi göze almak lay (one's) neck on the block v.
riski/tehlikeyi göze almak put your head on the block v.
riski/tehlikeyi göze almak put your neck on the block v.
riski/tehlikeyi göze almak lay your head on the block v.
riski/tehlikeyi göze almak lay your neck on the block v.
göze batmamaya/dikkat çekmemeye çalışmak keep (one's) head below the parapet v.
göze batmamak adopt a low profile v.
göze batmamak keep a low profile v.
göze batmak cut a wide swath v.
göze batmak cut a swathe v.
göze batmak stick out like a sore thumb v.
göze batmak cut a swath v.
göze batmak cut a wide swathe v.
göze hoş gelmek be easy on the eye v.
göze almak run the risk of v.
göze batmak come to somebody's attention v.
göze batmamaya çalışmak keep low profile v.
göze batmak stand out like a sore thumb v.
göze batmamaya çalışmak lay low v.
her şeyi göze almak could fight a circle saw (and it a runnin') v.
göze göz dişe diş karşılık vermek give someone tit for tat v.
göze batmamak keep a low profile v.
göze batmamak maintain a low profile v.
göze hoş görünmek be easy on the eye v.
sonuçlarını göze almak take the consequence v.
riski göze alarak harekete geçmek take the plunge v.
riski göze alarak bir işe girişmek take the plunge v.
riski göze almak go out on a limb v.
riskini göze almak run the risk of v.
tehlikeyi göze almak chance one's arm v.
tehlikesini göze almak run the gauntlet v.
tehlikeyi göze almak take the plunge v.
tehlikeyi göze almak sail close to the wind v.
(sonu kötü olacak bir şeyin yapılmasını) göze alamamak can ill afford v.
(biriyle) göz göze gelmek have someone's eye v.
yapmayı göze almak run the risk of doing something v.
uğruna her şeyi göze almak would give one's right arm v.
göze batmaya çalışmak adopt/keep a high profile v.
(biriyle) göz göze gelmek get (one's) eye v.
(biriyle) göz göze gelmek meet (one's) eye(s) v.
göz göze bakmak meet someone's eyes v.
biriyle göz göze gelmek meet someone's eyes v.
göz göze bakmak meet someone's eye v.
biriyle göz göze gelmek meet someone's eye v.
göz göze bakmak meet someone's gaze v.
biriyle göz göze gelmek meet someone's gaze v.
göze çarpmak meet the eye v.
göze çarpmak meet the eye(s) v.
göze çarpmak meet your eye(s) v.
göze girmek get face v.
(bazı) göze batan işleri halletmek send (one) to glory v.
(birkaç) göze batan işi halletmek send (one) to glory v.
göze göz mücadele etmek play the same game (as somebody) v.
(biriyle) göz göze gelmek meet (one's) gaze v.
kana kan/göze göz/dişe diş istemek pay (one) back in kind v.
(bir şeyi) riski göze alarak yapmak do (something) at (one's) own risk v.
bir şeye ulaşmak için her şeyi göze almak make a spoon or spoil a horn v.
göze göz dişe diş intikam almak take an eye for an eye v.
göze batmamak adopt a low profile v.
göze batmamak keep a low profile v.
göze batmamak adopt a low profile v.
göze batmamak keep a low profile v.
göze hoş gelmek be easy on the eye v.
göze hoş görünmek be easy on the eye v.
göze hitap etmek be easy on the eye v.
göze hoş gelmek be easy on the eyes v.
göze hoş görünmek be easy on the eyes v.
göze hitap etmek be easy on the eyes v.
pek göze batmamak blend into the woodwork v.
pek göze batmamak blend into the woodwork v.
pek göze batmamak fade into the woodwork v.
tehlikeyi göze almak chance your arm v.
tehlikeyi göze almak chance your luck v.
her şeyi göze almak could fight a circle-saw v.
riski kendin göze alarak yapmak do something at your own risk v.
(birine) göze göz dişe diş karşılık vermek give (one) tit for tat v.
her şeyi göze almak give (one's) right arm v.
her şeyi göze almak give your right arm v.
ileride başına dert açma riskini göze almak give hostage to fortune v.
ödenecek bedeli göze almak give hostage to fortune v.
her şeyi göze almak give right arm v.
(biriyle) göz göze gelmek have (one's) eye v.
göz göze gelmek have eye v.
riski/tehlikeyi göze almak put head on the block v.
riski göze almak run the risk v.
tehlikeyi göze almak run the risk v.
(bir şey) riskini göze almak run the risk of (something) v.
(bir şey) tehlikesini göze almak run the risk of (something) v.
uğruna her şeyi göze almak would give your right arm for v.
göze batmayan back in (one's) box adj.
göze batmayan back in your box adj.
büyük ve göze çarpan big and bold adj.
göze hoş gelen easy on the eye adj.
göze hitap eden easy on the eye adj.
göze hoş gelen easy on the eyes adj.
göze hoş görünen easy on the eyes adj.
göze hitap eden easy on the eyes adj.
göze hitap eden pleasing to the eye adj.
kabaca göze sokulan too rich for (one's) blood adj.
göze göz eye for an eye and a tooth for a tooth expr.
göze göz eyes-to-eyes expr.
göze göz, dişe diş an eye for an eye and a tooth for a tooth. expr.
göze göz dişe diş an eye for an eye expr.
kabaca göze sokulan bir zenginlik a bit (too) rich for (one's) blood expr.
kabaca göze sokulan (zenginlik) a little (bit) (too) rich for (one's) blood expr.
büyük bir tehlikeyi göze alarak all (one's) life is worth expr.
büyük bir tehlikeyi göze alarak all (one's) life's worth expr.
büyük bir tehlikeyi göze alarak all (one's) life is worth expr.
büyük bir tehlikeyi göze alarak all (one's) life's worth expr.
göze çarpan herhangi bir şey (yok) not anything to boast about expr.
pek göze hitap etmeyen not much to look at expr.
Speaking
göze çarpan bir yere koy put it in a prominent place n.
çocuğu kaybetme riskini göze alamam I can't risk losing the kid expr.
göze güzel görünüyor it appeals to the eye expr.
göze hoş geliyor it appeals to the eye expr.
sonuçlarını göze alamayacağın işe kalkışma don't roll the dice if you can't pay the price expr.
Trade/Economic
bankanın maksimum kar elde etmek için yatırımcıyı kaybetme riskini göze alma yaklaşımı casino banking n.
göze ve kulağa hitap eden eğitim araçları visual aids n.
mali açıdan istenmeyen sonuçları göze alma risk-taking n.
göze çarpan marked adj.
göze batmadan yasal kontrollerden kaçınan (pazarlama yöntemi) gray adj.
Law
göze göz dişe diş ilkesi talion n.
ab'nin metrik sistemi dayatmasına karşın imparatorluk birimlerini kullanmaya devam ettiği için yargılanmayı göze alan dükkan sahibi veya tüccar metric martyr [uk] n.
göze göz talionic adj.
Politics
aşkı uğruna her şeyi göze alan erkek knight n.
göze çarpan prominent adj.
Media
göze çarpan fotoğraf feature n.
Advertising
göze çarpan ve şık yazı tipleri veya grafikler kullanılarak dikkat çekmesi amaçlanan reklam display advertisement n.