|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Yaygın Kullanım |
bear i.
|
ayı |
|
My grand-father is a bear; he is always grumpy around people.
Büyükbabam ayının biridir; milletin yanında hep huysuzluk eder.
More Sentences
|
| 2 |
Yaygın Kullanım |
bear f.
|
dayanmak |
|
Tom couldn't bear the pain any more so he shot himself.
Tom acıya daha fazla dayanamadı ve kendini vurdu.
More Sentences
|
| 3 |
Yaygın Kullanım |
bear f.
|
katlanmak |
|
I can't bear the thought of losing you.
Seni kaybetme düşüncesine katlanamıyorum.
More Sentences
|
| 4 |
Yaygın Kullanım |
bear f.
|
taşımak |
|
My arms were tired from bearing trays of finger food for the guests all night.
Bütün gece misafirler için tepsi tepsi atıştırmalık taşımaktan kollarım yoruldu.
More Sentences
|
| 5 |
Yaygın Kullanım |
bear f.
|
(ürün/meyve) vermek |
|
Unfortunately, I do not believe that further attempts to change the date will bear fruit.
Ne yazık ki, tarihi değiştirmeye yönelik girişimlerin sonuç vereceğine inanmıyorum.
More Sentences
|
| General |
|
| 6 |
Genel |
polar bear i.
|
kutup ayısı |
|
The polar bears are dying.
Kutup ayıları ölüyor.
More Sentences
|
| 7 |
Genel |
panda bear i.
|
panda |
|
Last Sunday my family went to the zoo to see panda bears.
Geçen Pazar ailem panda ayıları görmek için hayvanat bahçesine gitti.
More Sentences
|
| 8 |
Genel |
teddy bear i.
|
oyuncak ayı |
|
He's like a big teddy bear.
Büyük bir oyuncak ayı gibi.
More Sentences
|
| 9 |
Genel |
koala bear i.
|
koala |
|
Koala bears smell like eucalyptus.
Koala ayıları okaliptüs gibi kokarlar.
More Sentences
|
| 10 |
Genel |
brown bear i.
|
boz ayı |
|
When I was little, I wanted to have a pet brown bear to scare my neighbors.
Küçükken komşularımı korkutmak için evcil bir boz ayım olsun isterdim.
More Sentences
|
| 11 |
Genel |
grizzly bear i.
|
boz ayı |
|
Tom was attacked by a grizzly bear.
Tom bir boz ayı tarafından saldırıya uğradı.
More Sentences
|
| 12 |
Genel |
ice bear i.
|
kutup ayısı |
|
Ice bear's mother has not eaten for four months and has lost half of her body weight.
Kutup ayısının annesi dört aydır bir şey yemedi ve vücut ağırlığının yarısını kaybetti.
More Sentences
|
| 13 |
Genel |
bear attack i.
|
ayı saldırısı |
|
Are bear attacks common around here?
Buralarda ayı saldırıları yaygın mı?
More Sentences
|
| 14 |
Genel |
gummy bear i.
|
jelibon ayı |
|
Children like gummy bears.
Çocuklar jelibon ayıcıkları sever.
More Sentences
|
| 15 |
Genel |
bear a grudge f.
|
kin beslemek |
|
He bore a grudge against me.
O bana karşı bir kin besliyordu.
More Sentences
|
| 16 |
Genel |
bear f.
|
davranmak (belirli bir şekilde) |
|
The prisoner of war bore himself with great dignity.
Savaş esiri onurlu davrandı.
More Sentences
|
| 17 |
Genel |
bear f.
|
üstlenmek |
|
Please help the governments bear the political price which this endeavour and change usually imply.
Lütfen hükûmetlerin bu çabanın ve değişimin gerektirdiği siyasi bedeli üstlenmelerine yardımcı olun.
More Sentences
|
| 18 |
Genel |
bear f.
|
tahammül etmek |
|
I can't bear the sight of him.
Onu görmeye tahammül edemiyorum.
More Sentences
|
| 19 |
Genel |
bear f.
|
doğurmak |
|
She claims she was raped by a friend and subsequently she bore a child.
Bir arkadaşı tarafından tecavüze uğradığını ve daha sonra bir çocuk doğurduğunu iddia etmektedir.
More Sentences
|
| 20 |
Genel |
bear out f.
|
doğrulamak |
|
Unfortunately, the Convention bears out current practice by maintaining the rule of consensus.
Ne yazık ki Sözleşme, konsensüs kuralını muhafaza ederek mevcut uygulamayı doğrulamaktadır.
More Sentences
|
|
|
| 21 |
Genel |
bear in mind f.
|
göz önünde bulundurmak |
|
We must all bear in mind the increasing volatility of the financial markets.
Hepimiz mali piyasaların artan oynaklığını göz önünde bulundurmalıyız.
More Sentences
|
| 22 |
Genel |
bear f.
|
gelmek |
|
Stolen money never bears fruit.
Çalınan paradan hayır gelmez.
More Sentences
|
| 23 |
Genel |
bear f.
|
değmek |
|
The production figures did not bear scrutiny.
Üretim rakamları incelemeye değer bulunmamıştır.
More Sentences
|
| 24 |
Genel |
bear in mind f.
|
akıldan çıkarmamak |
|
We must bear in mind that we have to work together closely if we are to meet these challenges.
Bu zorlukların üstesinden gelebilmemiz için birlikte çalışmamız gerektiğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
More Sentences
|
| 25 |
Genel |
bear f.
|
kaldırmak |
|
He couldn't bear the heat.
Sıcağı kaldıramadı.
More Sentences
|
| 26 |
Genel |
bear with f.
|
dayanmak |
|
Please bear with me until I finish the story.
Lütfen ben hikayeyi tamamlayana kadar dayanın.
More Sentences
|
| 27 |
Genel |
bear f.
|
beslemek (belirli bir his) |
|
She bears malice toward our group.
Grubumuza karşı kötü niyet besliyor.
More Sentences
|
| 28 |
Genel |
bear in mind f.
|
akılda tutmak |
|
I would ask people to bear in mind that citizenship is not defined by the passport you hold.
İnsanlardan, vatandaşlığın sahip olduğunuz pasaportla tanımlanmadığını akıllarında tutmalarını rica ediyorum.
More Sentences
|
| 29 |
Genel |
bear f.
|
getirmek |
|
This refit of the vessels entailed increased costs, which were borne by the shipowners.
Gemilerin bu şekilde yenilenmesi, armatörler tarafından karşılanan artan maliyetleri beraberinde getirmiştir.
More Sentences
|
| 30 |
Genel |
bear witness to f.
|
tanıklık etmek |
|
The proposals we have put on the table bear witness to this.
Masaya koyduğumuz teklifler buna tanıklık etmektedir.
More Sentences
|
| 31 |
Genel |
bear f.
|
çekmek |
|
We must realise that they will bear the brunt of this European legislation.
Bu Avrupa mevzuatının yükünü onların çekeceğinin farkında olmalıyız.
More Sentences
|
| 32 |
Genel |
bear the consequences f.
|
sonuçlarına katlanmak |
|
We are being made to bear the consequences of something that is not our fault.
Bizim hatamız olmayan bir şeyin sonuçlarına katlanmak zorunda bırakılıyoruz.
More Sentences
|
| 33 |
Genel |
bear in mind f.
|
dikkate almak |
|
We will soon see, and for our part, we will bear in mind any suggestions on this issue.
Yakında göreceğiz ve kendi adımıza bu konudaki her türlü öneriyi dikkate alacağız.
More Sentences
|
| 34 |
Genel |
bear f.
|
dönmek |
|
Every pressure must be brought to bear to allow International Atomic Energy Agency inspectors back in.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı müfettişlerinin geri dönmesi için her türlü baskı yapılmalıdır.
More Sentences
|
| 35 |
Genel |
bear in mind f.
|
unutmamak |
|
It is important to bear in mind that economic integration and getting the economy of Europe right is important.
Ekonomik entegrasyonun ve Avrupa ekonomisini doğru bir şekilde ele almanın önemli olduğunu unutmamak gerekir.
More Sentences
|
| 36 |
Genel |
bear f.
|
sineye çekmek |
|
Tom had no choice but to grin and bear it.
Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu.
More Sentences
|
| 37 |
Genel |
bear fruit f.
|
meyve vermek |
|
We will continue to endeavour to ensure that these efforts bear fruit.
Bu çabaların meyvelerini vermesini sağlamak için gayret göstermeye devam edeceğiz.
More Sentences
|
| 38 |
Genel |
bear responsibility f.
|
sorumluluk taşımak |
|
Firstly, the Council acknowledges that it bears responsibility for Europol in a general sense.
İlk olarak Konsey, genel anlamda Europol'ün sorumluluğunu taşıdığını kabul etmektedir.
More Sentences
|
| 39 |
Genel |
bear the name f.
|
adını taşımak |
|
The university bears the name of its founder.
Üniversite kurucusunun adını taşımaktadır.
More Sentences
|
| 40 |
Genel |
bear the pain f.
|
acıya dayanmak |
|
I can't bear the pain anymore.
Artık acıya dayanamıyorum.
More Sentences
|
|
|
| 41 |
Genel |
shoot a bear f.
|
ayı vurmak |
|
Tom shot a bear with the rifle his father gave him.
Tom babasının ona verdiği tüfekle bir ayıyı vurdu.
More Sentences
|
| 42 |
Genel |
bear the cost f.
|
maliyete katlanmak |
|
What is more, it is the consumer who has to bear the costs of receiving and reading the advertisements.
Dahası, reklamları alma ve okuma maliyetlerine katlanmak zorunda olan tüketicidir.
More Sentences
|
| 43 |
Genel |
bear f.
|
tutmak |
|
Those rules are very interesting and we will bear them in mind.
Bu kurallar çok ilginç ve bunları aklımızda tutacağız.
More Sentences
|
| 44 |
Genel |
bear f.
|
(benzerlik) göstermek |
|
Moreover, all the figures bear out that immigration to the European Union is restricted.
Ayrıca tüm rakamlar Avrupa Birliği'ne göçün kısıtlı olduğunu göstermektedir.
More Sentences
|
| 45 |
Genel |
bear f.
|
yüklenmek |
|
Brussels cannot be made to bear all the responsibility for that, however.
Ancak bunun tüm sorumluluğu Brüksel'e yüklenemez.
More Sentences
|
| 46 |
Genel |
bear f.
|
bulunmak |
|
This letter bears no signature.
Bu mektupta imza bulunmuyor.
More Sentences
|
| 47 |
Genel |
bear f.
|
değmek |
|
The discharge procedure for 1999 really does bear the rapporteur's handprint.
1999'daki tahliye prosedürüne gerçekten de raportörün eli değmiştir.
More Sentences
|
| 48 |
Genel |
bear f.
|
bulundurmak |
|
It is important to bear them in mind and we should move on with this proposal.
Bunları göz önünde bulundurmak önemlidir ve bu teklifle yolumuza devam etmeliyiz.
More Sentences
|
| 49 |
Genel |
bear f.
|
uygulamak |
|
We only have a limited number of options when it actually comes to bringing pressure to bear.
Gerçekten baskı uygulamak söz konusu olduğunda sadece sınırlı sayıda seçeneğimiz var.
More Sentences
|
| 50 |
Genel |
bear hug f.
|
kocaman sarılmak |
|
Tom gave me a big bear hug.
Tom bana kocaman sarıldı.
More Sentences
|
| 51 |
Genel |
bear f.
|
karşılamak |
|
Residents will bear the total cost of repairs.
Konut sakinleri onarımların toplam maliyetini karşılayacaktır.
More Sentences
|
| 52 |
Genel |
bear f.
|
(iz vb.) taşımak |
|
The building still bears marks from the paint gun party.
Bina hâlâ boya tabancası partisinin izlerini taşıyor.
More Sentences
|
| 53 |
Genel |
bear f.
|
(çocuk) doğurmak |
|
Our doctor said there might be a chance for me to bear children.
Doktorumuz çocuk doğurma şansımın olabileceğini söyledi.
More Sentences
|
| 54 |
Genel |
bear f.
|
(duygu) tutmak |
|
Come on; you can’t bear a grudge forever!
Hadi ama; sonsuza kadar kin tutamazsın!
More Sentences
|
| 55 |
Genel |
bear f.
|
(isim, ad) taşımak |
|
She bore the same name as her great-grandmother.
Büyük büyükannesiyle aynı adı taşıyordu.
More Sentences
|
| 56 |
Genel |
bear f.
|
(rüzgar, su vb.) -ile taşınmak |
|
The rafting was borne along by the wild river.
Rafting çılgın nehir tarafından taşınıyordu.
More Sentences
|
| Phrasals |
|
| 57 |
Öbek Fiiller |
bear with f.
|
katlanmak |
|
And I would ask you to bear with me.
Ve sizden bana katlanmanızı rica ediyorum.
More Sentences
|
| Common Usage |
|
| 58 |
Yaygın Kullanım |
great bear i.
|
büyükayı |
|
| 59 |
Yaygın Kullanım |
bear f.
|
(birine bir duygu) beslemek |
|
| General |
|
| 60 |
Genel |
the little bear i.
|
küçükayı |
|
| 61 |
Genel |
woolly bear caterpillar i.
|
tüylü tırtıl |
|
| 62 |
Genel |
brown bear i.
|
bozayı |
|
| 63 |
Genel |
polar bear i.
|
kutupayısı |
|
| 64 |
Genel |
black bear i.
|
kara ayı |
|
| 65 |
Genel |
asiatic black bear i.
|
asya siyah ayısı |
|
| 66 |
Genel |
bear i.
|
koca oğlan |
|
| 67 |
Genel |
growl of a bear i.
|
ayı homurtusu |
|
| 68 |
Genel |
the greater bear i.
|
büyükayı |
|
| 69 |
Genel |
the great bear i.
|
büyükayı |
|
| 70 |
Genel |
bear i.
|
borsada büyük oynayarak fiyatları etkileyen kimse |
|
| 71 |
Genel |
bear i.
|
spekülatör |
|
| 72 |
Genel |
bear keeper i.
|
ayıcı |
|
| 73 |
Genel |
woolly bear i.
|
tüylü tırtıl |
|
| 74 |
Genel |
american black bear i.
|
amerikan siyah ayısı |
|
| 75 |
Genel |
bear garden i.
|
ayı köpek kavgası gösterilerinin düzenlendiği yer |
|
| 76 |
Genel |
average age of women who bear their first child i.
|
çocuk doğurma ortalama yaşı |
|
| 77 |
Genel |
ant bear i.
|
karıncayiyen |
|
| 78 |
Genel |
little bear i.
|
küçükayı |
|
| 79 |
Genel |
grizzly bear i.
|
korkunçayı (kuzey amerika'ya özgü) |
|
| 80 |
Genel |
pole bear i.
|
kutup ayısı |
|
|
|
| 81 |
Genel |
great bear i.
|
büyükayı |
|
| 82 |
Genel |
bear hug i.
|
ayı gibi sarılma |
|
| 83 |
Genel |
bear hug i.
|
kaba kucaklama |
|
| 84 |
Genel |
bear hug i.
|
sıkı sarılma |
|
| 85 |
Genel |
bear hug i.
|
sert kucaklama |
|
| 86 |
Genel |
bear baiting i.
|
bağlı haldeki ayıya köpek saldırtma gösterisi |
|
| 87 |
Genel |
bear trap i.
|
ayı kapanı |
|
| 88 |
Genel |
polar bear plunge i.
|
buz gibi suya dalış/atlayış etkinliği |
|
| 89 |
Genel |
bear i.
|
kaba adam |
|
| 90 |
Genel |
cave bear i.
|
mağara ayısı |
|
| 91 |
Genel |
yogi bear i.
|
ayı yogi |
|
| 92 |
Genel |
teddy bear i.
|
ayıcık |
|
| 93 |
Genel |
gummi bear i.
|
şeker ayıcığı |
|
| 94 |
Genel |
gummi bear i.
|
ayı şeklinde jöleden şekerleme |
|
| 95 |
Genel |
baby bear i.
|
ayı yavrusu |
|
| 96 |
Genel |
baby bear i.
|
yavru ayı |
|
| 97 |
Genel |
bug-bear i.
|
gulyabani |
|
| 98 |
Genel |
bug-bear i.
|
öcü |
|
| 99 |
Genel |
bear cave i.
|
ayı ini |
|
| 100 |
Genel |
bear i.
|
hanzo |
|
| 101 |
Genel |
bear i.
|
kıro |
|
| 102 |
Genel |
bear i.
|
kaba saba tip |
|
| 103 |
Genel |
bear i.
|
maganda |
|
| 104 |
Genel |
grizzly bear i.
|
birinci dünya savaşı döneminde popüler olan bir dans |
|
| 105 |
Genel |
average age of women who bear their first child i.
|
ilk çocuğun doğurulduğu ortalama yaş |
|
| 106 |
Genel |
average age of women who bear their first child i.
|
ortalama ilk çocuğu doğurma yaşı |
|
| 107 |
Genel |
gummy bear i.
|
jöleli ayıcık |
|
| 108 |
Genel |
bear cub i.
|
yavru ayı |
|
| 109 |
Genel |
bear cub i.
|
ayı yavrusu |
|
| 110 |
Genel |
bear i.
|
ayıcık |
|
| 111 |
Genel |
bear i.
|
oyuncak ayı |
|
| 112 |
Genel |
bear i.
|
özel yeteneği olan kimse |
|
| 113 |
Genel |
bear i.
|
parlayan yıldız |
|
| 114 |
Genel |
bear [obsolete] i.
|
açığa satılan hisse senedi veya emtia |
|
| 115 |
Genel |
bear [scotland] i.
|
arpa |
|
| 116 |
Genel |
bear cat i.
|
güçlü kuvvetli insan |
|
| 117 |
Genel |
bear cat i.
|
vurdu mu deviren iri yarı tip |
|
| 118 |
Genel |
bear leader i.
|
ayı oynatan kimse |
|
| 119 |
Genel |
bear leader i.
|
genç bir erkeği seyahatlerinde peşinde dolaştıran tip |
|
| 120 |
Genel |
bear paw i.
|
bir tür ufak ve yuvarlak kar ayakkabısı |
|
| 121 |
Genel |
bear-baiting i.
|
zincirlenmiş ayıyı köpeklerle dövüştürme etkinliği |
|
| 122 |
Genel |
bear-paw i.
|
bir tür ufak ve yuvarlak kar ayakkabısı |
|
| 123 |
Genel |
bear-pit i.
|
kaotik sahne |
|
| 124 |
Genel |
bear-pit i.
|
kargaşalı ortam |
|
| 125 |
Genel |
bear on f.
|
ilgisi olmak |
|
| 126 |
Genel |
bear f.
|
borsa fiyatlarını düşürmek |
|
| 127 |
Genel |
bear f.
|
kin gütmek |
|
| 128 |
Genel |
bear the penalty of f.
|
cezasını çekmek |
|
| 129 |
Genel |
bear f.
|
beslemek |
|
| 130 |
Genel |
bring pressure to bear on f.
|
sıkıştırmak |
|
| 131 |
Genel |
bear on f.
|
ilgilendirmek |
|
| 132 |
Genel |
bear in mind f.
|
hesaba katmak |
|
| 133 |
Genel |
bear in mind f.
|
hatırlamak |
|
| 134 |
Genel |
bear the bell f.
|
yenmek |
|
| 135 |
Genel |
bear out f.
|
yardım etmek |
|
| 136 |
Genel |
bear up f.
|
neşelenmek |
|
| 137 |
Genel |
bear the bell f.
|
kazanmak |
|
| 138 |
Genel |
bear sorrow without complaining f.
|
acısını içine gömmek |
|
| 139 |
Genel |
bear up f.
|
destek olmak |
|
| 140 |
Genel |
bear f.
|
dünyaya getirmek |
|
| 141 |
Genel |
bear a hand f.
|
yardım eli uzatmak |
|
| 142 |
Genel |
bear away to leeward f.
|
boca etmek |
|
| 143 |
Genel |
bear on f.
|
ateş etmek |
|
| 144 |
Genel |
bear with f.
|
sabır göstermek |
|
| 145 |
Genel |
bear f.
|
yürümek (belirli bir şekilde) |
|
| 146 |
Genel |
grit one's teeth and bear it f.
|
dişini sıkmak |
|
| 147 |
Genel |
bear tales f.
|
dedikodu yapmak |
|
| 148 |
Genel |
bear on f.
|
ilgilenmek |
|
| 149 |
Genel |
bear testimony to f.
|
ifade vermek |
|
| 150 |
Genel |
bear f.
|
spekülasyon yapmak |
|
| 151 |
Genel |
bear up f.
|
dayanabilmek |
|
| 152 |
Genel |
bear f.
|
üzerinde bulunmak |
|
| 153 |
Genel |
bear f.
|
götürmek |
|
| 154 |
Genel |
bear down on f.
|
üstüne gelmek |
|
| 155 |
Genel |
bear down f.
|
gayret etmek |
|
| 156 |
Genel |
bear the brunt of f.
|
saldırının en ağır kısmını çekmek |
|
| 157 |
Genel |
bear witness f.
|
tanıklık etmek |
|
| 158 |
Genel |
bear arms f.
|
askerlik yapmak |
|
| 159 |
Genel |
bear upon f.
|
ateş etmek |
|
| 160 |
Genel |
grin and bear it f.
|
katlanmak |
|
| 161 |
Genel |
bear down on f.
|
sıkıştırmak (azarlayarak/ısrarla) |
|
| 162 |
Genel |
bear the brunt of f.
|
baskının en şiddetli kısmını çekmek |
|
| 163 |
Genel |
bear on f.
|
etkisi olmak |
|
| 164 |
Genel |
bear upon f.
|
ile ilgisi olmak |
|
| 165 |
Genel |
bear f.
|
durmak (belirli bir şekilde) |
|
| 166 |
Genel |
bear down on f.
|
yaklaşmak |
|
| 167 |
Genel |
bear witness to an age f.
|
bir çağa tanıklık yapmak |
|
| 168 |
Genel |
bear a grudge f.
|
kin gütmek |
|
| 169 |
Genel |
bear fruit f.
|
yemiş vermek |
|
| 170 |
Genel |
bear the expense of f.
|
masrafı çekmek |
|
| 171 |
Genel |
bear a grudge against f.
|
kin beslemek |
|
| 172 |
Genel |
bear the consequence f.
|
sonucuna katlanmak |
|
| 173 |
Genel |
bear on f.
|
ile ilgisi olmak |
|
| 174 |
Genel |
bear down f.
|
yenmek |
|
| 175 |
Genel |
bear in mind f.
|
hatırda tutmak |
|
| 176 |
Genel |
bear hard on f.
|
yük olmak |
|
| 177 |
Genel |
bear f.
|
sapmak |
|
| 178 |
Genel |
bear witness to an age f.
|
bir çağa tanıklık etmek |
|
| 179 |
Genel |
bear up f.
|
yardım etmek |
|
| 180 |
Genel |
bear away f.
|
götürmek |
|
| 181 |
Genel |
bear up f.
|
cesareti elden bırakmamak |
|
| 182 |
Genel |
bear resemblance to f.
|
benzemek |
|
| 183 |
Genel |
bear with f.
|
çekmek |
|
| 184 |
Genel |
bear witness f.
|
şahitlik etmek |
|
| 185 |
Genel |
bear f.
|
vermek (meyve) |
|
| 186 |
Genel |
bring pressure to bear on f.
|
zorlamak |
|
| 187 |
Genel |
bear a hand f.
|
yardım etmek |
|
| 188 |
Genel |
bear f.
|
yönelmek |
|
| 189 |
Genel |
bear against f.
|
bastırmak |
|
| 190 |
Genel |
bear the brunt of f.
|
kabak başına patlamak |
|
| 191 |
Genel |
bear witness to f.
|
bir şeye delalet etmek |
|
| 192 |
Genel |
bear out f.
|
tasdik etmek |
|
| 193 |
Genel |
bear in mind f.
|
zihinde tutmak |
|
| 194 |
Genel |
bear the palm f.
|
zafer kazanmak |
|
| 195 |
Genel |
bring something to bear on f.
|
bir şeyi uygulatmak |
|
| 196 |
Genel |
bear away f.
|
taşımak |
|
| 197 |
Genel |
bear the blame for f.
|
suçunu üzerine almak |
|
| 198 |
Genel |
bear up f.
|
dayanmak |
|
| 199 |
Genel |
bear up against f.
|
dayanmak |
|
| 200 |
Genel |
bear the blame f.
|
kabahati üzerine almak |
|
| 201 |
Genel |
bear against f.
|
baskı yapmak |
|
| 202 |
Genel |
bear arms f.
|
asker olmak |
|
| 203 |
Genel |
bear in mind f.
|
göz önünde tutmak |
|
| 204 |
Genel |
bear down on f.
|
fazla bastırmak |
|
| 205 |
Genel |
bear against f.
|
sıkıştırmak |
|
| 206 |
Genel |
bear upon f.
|
ilgilendirmek |
|
| 207 |
Genel |
bear in mind f.
|
aklında tutmak |
|
| 208 |
Genel |
bear against f.
|
karşı koymak |
|
| 209 |
Genel |
bear fruit f.
|
meyvesini vermek |
|
| 210 |
Genel |
bear upon f.
|
topa tutmak |
|
| 211 |
Genel |
bear upon f.
|
bağıntılamak |
|
| 212 |
Genel |
bear no relation to f.
|
ile ilgisi olmamak |
|
| 213 |
Genel |
bear witness (to an age) f.
|
tanıklık etmek (bir çağa vb) |
|
| 214 |
Genel |
bear down on f.
|
büyük çaba harcamak |
|
| 215 |
Genel |
bear upon f.
|
ilgisi olmak |
|
| 216 |
Genel |
bear out f.
|
onaylamak |
|
| 217 |
Genel |
grin and bear it f.
|
bağrına taş basmak |
|
| 218 |
Genel |
bear oneself f.
|
davranmak |
|
| 219 |
Genel |
bear one's sorrow without complaining f.
|
acısını bağrına basmak |
|
| 220 |
Genel |
bear f.
|
gitmek (belirli bir yöne doğru) |
|
| 221 |
Genel |
bear a torch f.
|
ışık tutmak |
|
| 222 |
Genel |
grin and bear it f.
|
ağız kokusu çekmek |
|
| 223 |
Genel |
bear out f.
|
desteklemek |
|
| 224 |
Genel |
bear no responsibility for f.
|
sorumlusu olmamak |
|
| 225 |
Genel |
bear f.
|
hazmetmek |
|
| 226 |
Genel |
bear f.
|
vermek |
|
| 227 |
Genel |
bear witness f.
|
tanık olmak |
|
| 228 |
Genel |
bear somebody out f.
|
desteklemek |
|
| 229 |
Genel |
bear somebody out f.
|
yardım etmek |
|
| 230 |
Genel |
bear a grudge against f.
|
kin duymak |
|
| 231 |
Genel |
bear a grudge against f.
|
kuyruk acısı olmak |
|
| 232 |
Genel |
cannot bear the consequences of f.
|
göze alamamak |
|
| 233 |
Genel |
bear on f.
|
topa tutmak |
|
| 234 |
Genel |
bear sorrow without complaining f.
|
acısını bağrına basmak |
|
| 235 |
Genel |
bear on f.
|
ilgili olmak |
|
| 236 |
Genel |
bear in upon somebody f.
|
dank etmek |
|
| 237 |
Genel |
bear a child f.
|
doğum yapmak |
|
| 238 |
Genel |
bear meaning f.
|
anlam taşımak |
|
| 239 |
Genel |
bear one's signature f.
|
imzasını taşımak |
|
| 240 |
Genel |
bear the same meaning f.
|
aynı anlamı taşımak |
|
| 241 |
Genel |
not bear f.
|
katlanamamak |
|
| 242 |
Genel |
be unable to bear up under difficulties f.
|
sıkıntıya gelememek |
|
| 243 |
Genel |
bear the expense f.
|
masrafını karşılamak |
|
| 244 |
Genel |
bear the expenses f.
|
giderleri karşılamak |
|
| 245 |
Genel |
not bear any more f.
|
tahammülü kalmamak |
|
| 246 |
Genel |
bear in mind f.
|
gözönünde bulundurmak |
|
| 247 |
Genel |
bear return f.
|
getirisi olmak |
|
| 248 |
Genel |
bear profit f.
|
getirisi olmak |
|
| 249 |
Genel |
bear upon f.
|
etkisi olmak |
|
| 250 |
Genel |
bear a child f.
|
karnında çocuk taşımak |
|
| 251 |
Genel |
bear a child f.
|
çocuk dünyaya getirmek |
|
| 252 |
Genel |
bring something to bear f.
|
etkilemek |
|
| 253 |
Genel |
bring something to bear f.
|
tesir etmek |
|
| 254 |
Genel |
bring something to bear f.
|
baskı yapmak |
|
| 255 |
Genel |
bear signature f.
|
imza taşımak |
|
| 256 |
Genel |
bear a resentment f.
|
kin duymak |
|
| 257 |
Genel |
bear somebody a grudge f.
|
kin beslemek |
|
| 258 |
Genel |
bear somebody a grudge f.
|
kin duymak |
|
| 259 |
Genel |
bear a resentment f.
|
kin gütmek |
|
| 260 |
Genel |
bear a resentment f.
|
garezi olmak |
|
| 261 |
Genel |
bear a resentment f.
|
kin beslemek |
|
| 262 |
Genel |
bear somebody a grudge f.
|
garezi olmak |
|
| 263 |
Genel |
bear somebody a grudge f.
|
kin gütmek |
|
| 264 |
Genel |
bear upon f.
|
üstüne basmak |
|
| 265 |
Genel |
bear down f.
|
ezmek |
|
| 266 |
Genel |
bear something in mind f.
|
akılda tutmak |
|
| 267 |
Genel |
bear down f.
|
bastırmak |
|
| 268 |
Genel |
bear f.
|
basmak |
|
| 269 |
Genel |
bear down f.
|
güç kullanmak |
|
| 270 |
Genel |
bear upon f.
|
ile ilgili olmak |
|
| 271 |
Genel |
bear f.
|
kuvvet uygulamak |
|
| 272 |
Genel |
bear testimony to f.
|
şahitlik yapmak |
|
| 273 |
Genel |
bear the stamp of f.
|
iz taşımak |
|
| 274 |
Genel |
bear the expenses f.
|
masrafları üstlenmek |
|
| 275 |
Genel |
bear hostility f.
|
düşmanlık beslemek |
|
| 276 |
Genel |
bear enmity f.
|
düşmanlık beslemek |
|
| 277 |
Genel |
bear a grudge f.
|
düşmanlık beslemek |
|
| 278 |
Genel |
bear watching f.
|
-in izlenmesi gerekmek |
|
| 279 |
Genel |
bear down on f.
|
-i çok etkilemek |
|
| 280 |
Genel |
bear the blame for f.
|
-in töhmeti altında kalmak |
|
| 281 |
Genel |
bear down on f.
|
-e doğru ilerlemek |
|
| 282 |
Genel |
bear down on f.
|
-e doğru gelmek |
|
| 283 |
Genel |
bear f.
|
-e gelmek |
|
| 284 |
Genel |
bear down on f.
|
-e ilerlemek |
|
| 285 |
Genel |
bear no resemblance to f.
|
-e hiç benzememek |
|
| 286 |
Genel |
bear a loss f.
|
zarara tahammül etmek |
|
| 287 |
Genel |
bear down on f.
|
bir başka tekneye doğru yol almak |
|
| 288 |
Genel |
bear down upon f.
|
bir başka tekneye doğru yol almak |
|
| 289 |
Genel |
bear a striking resemblance to f.
|
şaşırtıcı derecede benzemek |
|
| 290 |
Genel |
bear a striking resemblance to f.
|
bire bir benzemek |
|
| 291 |
Genel |
bear a striking resemblance to f.
|
tam bir kopyası olmak |
|
| 292 |
Genel |
bear the name f.
|
ismini taşımak |
|
| 293 |
Genel |
bear qualification f.
|
nitelik taşımak |
|
| 294 |
Genel |
bear one's baby f.
|
birinin çocuğuna hamile olmak |
|
| 295 |
Genel |
bear one's baby f.
|
bebeğini taşımak |
|
| 296 |
Genel |
bear one's baby f.
|
birinin bebeğine hamile olmak |
|
| 297 |
Genel |
bear one's baby f.
|
çocuğunu taşımak |
|
| 298 |
Genel |
bear in mind f.
|
aklına yazmak |
|
| 299 |
Genel |
bear the expense of f.
|
masrafı üstlenmek |
|
| 300 |
Genel |
bear in mind f.
|
aklına kazımak |
|
| 301 |
Genel |
bear the expense of f.
|
masraf üstlenmek |
|
| 302 |
Genel |
bear tremendous responsibility f.
|
büyük sorumluluk taşımak |
|
| 303 |
Genel |
bear the trace f.
|
izi taşımak |
|
| 304 |
Genel |
bear trace f.
|
izi taşımak |
|
| 305 |
Genel |
bear the trace f.
|
izini taşımak |
|
| 306 |
Genel |
bear trace f.
|
iz taşımak |
|
| 307 |
Genel |
bear trace f.
|
izini taşımak |
|
| 308 |
Genel |
bear the traces of f.
|
izlerini taşımak |
|
| 309 |
Genel |
bear testimony f.
|
ifade vermek |
|
| 310 |
Genel |
bear testimony f.
|
tanıklık etmek |
|
| 311 |
Genel |
bear interest f.
|
faiz getirmek |
|
| 312 |
Genel |
bear a message f.
|
mesaj iletmek |
|
| 313 |
Genel |
bear a message f.
|
mesajı iletmek |
|
| 314 |
Genel |
bear comparison with f.
|
mukayese götürmek |
|
| 315 |
Genel |
bear the cost f.
|
maliyeti üstlenmek |
|
| 316 |
Genel |
bear the cost f.
|
maliyeti karşılamak |
|
| 317 |
Genel |
bear the cost f.
|
masrafı üstlenmek |
|
| 318 |
Genel |
bear the cost f.
|
masrafı karşılamak |
|
| 319 |
Genel |
bear grudge f.
|
garez beslemek |
|
| 320 |
Genel |
bear the pain f.
|
ağrıya dayanmak |
|
| 321 |
Genel |
bear down on something f.
|
bir şeyin üzerine bastırmak |
|
| 322 |
Genel |
bear down too hard f.
|
bir şeyin üzerine sertçe bastırmak |
|
| 323 |
Genel |
bear something out f.
|
(bir görüşü/argümanı vb.) desteklemek |
|
| 324 |
Genel |
bear in mind f.
|
derpiş etmek |
|
| 325 |
Genel |
bear no risk f.
|
risk taşımamak |
|
| 326 |
Genel |
bear no risk f.
|
risk altında olmamak |
|
| 327 |
Genel |
bear f.
|
dişini sıkmak |
|
| 328 |
Genel |
bear no apparent relationship to f.
|
ile açık/bilinen/görünen bir ilişkisi/akrabalığı olmamak |
|
| 329 |
Genel |
bear f.
|
katlanmak (birisine) |
|
| 330 |
Genel |
bear false witness against someone f.
|
yalancı şahitlik etmek |
|
| 331 |
Genel |
bear fruit f.
|
fayda vermek |
|
| 332 |
Genel |
play with teddy bear f.
|
ayıcıkla oynamak |
|
| 333 |
Genel |
bear a slight resemblance f.
|
hafif bir benzerlik taşımak |
|
| 334 |
Genel |
bear a striking similarity f.
|
aşırı derecede benzerlik göstermek |
|
| 335 |
Genel |
bear a loss f.
|
zararı telafi etmek |
|
| 336 |
Genel |
bear date f.
|
(bir mektuba, vs.) tarih atmak |
|
| 337 |
Genel |
bear f.
|
gütmek |
|
| 338 |
Genel |
bear f.
|
yaymak |
|
| 339 |
Genel |
bear f.
|
nakletmek |
|
| 340 |
Genel |
bear f.
|
haiz olmak |
|
| 341 |
Genel |
bear f.
|
yapmak/etmek |
|
| 342 |
Genel |
bear f.
|
kullanmak |
|
| 343 |
Genel |
bear f.
|
yürütmek |
|
| 344 |
Genel |
bear f.
|
yöneltmek |
|
| 345 |
Genel |
bear f.
|
(belirli bir istikamette) gitmek |
|
| 346 |
Genel |
bear f.
|
yer almak |
|
| 347 |
Genel |
bear f.
|
uygun olmak |
|
| 348 |
Genel |
bear comparison with f.
|
karşılaştırmaya değmek |
|
| 349 |
Genel |
bear company f.
|
birine eşlik etmek |
|
| 350 |
Genel |
bear company f.
|
(sevgili olarak) görüşmek |
|
| 351 |
Genel |
bear company f.
|
(sevgili olarak) birlikte takılmak |
|
| 352 |
Genel |
bear company f.
|
(sevgili olarak) ilişkide olmak |
|
| 353 |
Genel |
bear f.
|
sağlamak |
|
| 354 |
Genel |
bear f.
|
bahşetmek |
|
| 355 |
Genel |
bear f.
|
göze almak |
|
| 356 |
Genel |
bear f.
|
kabul etmek |
|
| 357 |
Genel |
bear f.
|
sürdürmek |
|
| 358 |
Genel |
bear f.
|
iletmek |
|
| 359 |
Genel |
bear f.
|
hak çerçevesinde sahip olmak |
|
| 360 |
Genel |
bear f.
|
sürmek |
|
| 361 |
Genel |
bear f.
|
itmek |
|
| 362 |
Genel |
bear f.
|
(kendini) taşımak |
|
| 363 |
Genel |
bear f.
|
(kap, sıvı) almak |
|
| 364 |
Genel |
bear f.
|
(başını) belirli şekilde tutmak |
|
| 365 |
Genel |
bear f.
|
görünür bir özellik olarak taşımak |
|
| 366 |
Genel |
bear f.
|
arma olarak kullanmak |
|
| 367 |
Genel |
bear f.
|
üzerinde açıkça göstermek |
|
| 368 |
Genel |
bear f.
|
listede bulundurmak |
|
| 369 |
Genel |
bear f.
|
kayıtlı olarak içeriğinde bulundurmak |
|
| 370 |
Genel |
bear f.
|
yol açmak |
|
| 371 |
Genel |
bear f.
|
neden olmak |
|
| 372 |
Genel |
bear f.
|
kızıştırmak |
|
| 373 |
Genel |
bear f.
|
rolü taşımak |
|
| 374 |
Genel |
bear f.
|
kuvvetle iterek sürüklemek |
|
| 375 |
Genel |
bear f.
|
konumlanmak |
|
| 376 |
Genel |
bear f.
|
konumlandırılmak |
|
| 377 |
Genel |
bear f.
|
alakalı olmak |
|
| 378 |
Genel |
bear f.
|
geçerlilik taşımak |
|
| 379 |
Genel |
bear f.
|
etki sahibi olmak |
|
| 380 |
Genel |
bear f.
|
yürürlüğe koymak |
|
| 381 |
Genel |
bear f.
|
harekete geçirmek |
|
| 382 |
Genel |
bear f.
|
yakışık almak |
|
| 383 |
Genel |
bear f.
|
münasip olmak |
|
| 384 |
Genel |
bear f.
|
(mesaj) getirip anlatmak |
|
| 385 |
Genel |
bear f.
|
baskıcı olmak |
|
| 386 |
Genel |
bear f.
|
ağırlığını koymak |
|
| 387 |
Genel |
bear f.
|
güç yetirmek |
|
| 388 |
Genel |
bear f.
|
(bir şey) olmak |
|
| 389 |
Genel |
bear f.
|
tedarik etmek |
|
| 390 |
Genel |
bear f.
|
(hak, güç) kullanmak |
|
| 391 |
Genel |
bear f.
|
(bir ilişki veya orana) sahip olmak |
|
| 392 |
Genel |
bear f.
|
korelatif olarak sergilemek |
|
| 393 |
Genel |
bear [obsolete] f.
|
kazanmak |
|
| 394 |
Genel |
bear [obsolete] f.
|
üstün gelmek |
|
| 395 |
Genel |
bear [obsolete] f.
|
geçerli olmak |
|
| 396 |
Genel |
bear [obsolete] f.
|
ikna edici olmak |
|
| 397 |
Genel |
bear hug f.
|
sıkıca kucaklamak |
|
| 398 |
Genel |
bear-hug f.
|
kocaman kucaklanmak |
|
| 399 |
Genel |
bear f.
|
ile çıkagelmek |
|
| 400 |
Genel |
beyond all bear s.
|
dayanılmaz |
|
| 401 |
Genel |
beyond all bear s.
|
katlanılmaz |
|
| 402 |
Genel |
teddy-bear-like s.
|
oyuncak ayı gibi |
|
| 403 |
Genel |
bear-sized s.
|
ayı gibi kocaman |
|
| 404 |
Genel |
bear-sized s.
|
ayı boyutunda |
|
| 405 |
Genel |
gummy bear i.
|
şeker ayıcığı |
|
| 406 |
Genel |
gummy bear i.
|
ayı şeklinde jöleden şekerleme |
|
| Irregular Verb |
|
| 407 |
Irregular Verb |
bear f.
|
bore - born/borne |
|
| Phrasals |
|
| 408 |
Öbek Fiiller |
bear down i.
|
üzerinde durmak |
|
| 409 |
Öbek Fiiller |
bear down i.
|
üzerinde yoğunlaşmak |
|
| 410 |
Öbek Fiiller |
bear down i.
|
özel önem göstermek |
|
| 411 |
Öbek Fiiller |
bear down i.
|
ağırlaştırmak |
|
| 412 |
Öbek Fiiller |
bear down i.
|
dibe sürüklemek |
|
| 413 |
Öbek Fiiller |
bear down i.
|
yelken açmak |
|
| 414 |
Öbek Fiiller |
bear down i.
|
(gemiler) birbirine doğru yelken açmak |
|
| 415 |
Öbek Fiiller |
bear down upon i.
|
ağır şekilde yüklenmek |
|
| 416 |
Öbek Fiiller |
bear down upon i.
|
sıkıntı vermek |
|
| 417 |
Öbek Fiiller |
bear down upon i.
|
yük olmak |
|
| 418 |
Öbek Fiiller |
bear down upon i.
|
talepleriyle bıktırmak |
|
| 419 |
Öbek Fiiller |
bear against f.
|
saldırmak için yaklaşmak |
|
| 420 |
Öbek Fiiller |
bear back f.
|
geri çekilmek |
|
| 421 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
bastırmak |
|
| 422 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
engellemek |
|
| 423 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
desteklemek |
|
| 424 |
Öbek Fiiller |
bear up to f.
|
yönelmek |
|
| 425 |
Öbek Fiiller |
bear with f.
|
cezalandırmaktan vazgeçmek |
|
| 426 |
Öbek Fiiller |
bear up to f.
|
(bir yöne) doğru hareket etmek |
|
| 427 |
Öbek Fiiller |
bear against f.
|
el koymak için yaklaşmak |
|
| 428 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
ezmek |
|
| 429 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
yaklaşmasını engellemek |
|
| 430 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
(tavlada) mars yapmak |
|
| 431 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
aşağıya doğru bastırmak |
|
| 432 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
çökertmek |
|
| 433 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
alaşağı etmek |
|
| 434 |
Öbek Fiiller |
bear out f.
|
arka çıkmak |
|
| 435 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
bağlantısı olmak |
|
| 436 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
bağlantı kurmak |
|
| 437 |
Öbek Fiiller |
bear a resemblance to f.
|
benzemek |
|
| 438 |
Öbek Fiiller |
bear upon f.
|
bağlantısı olmak |
|
| 439 |
Öbek Fiiller |
bear upon f.
|
bağlantı kurmak |
|
| 440 |
Öbek Fiiller |
bear a resemblance to f.
|
benzerlik taşımak |
|
| 441 |
Öbek Fiiller |
bear a resemblance to f.
|
benzerlik göstermek |
|
| 442 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
başa çıkmak |
|
| 443 |
Öbek Fiiller |
bear out f.
|
desteklemek |
|
| 444 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
dayanmak |
|
| 445 |
Öbek Fiiller |
bear with f.
|
dayanmak |
|
| 446 |
Öbek Fiiller |
bear with f.
|
hoşgörülü olmak |
|
| 447 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
göğüs germek |
|
| 448 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
ilişki kurmak |
|
| 449 |
Öbek Fiiller |
bear upon f.
|
ilişki kurmak |
|
| 450 |
Öbek Fiiller |
bear upon f.
|
ilişkisi olmak |
|
| 451 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
ilişkisi olmak |
|
| 452 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
kapıp götürmek |
|
| 453 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
katlanmak |
|
| 454 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
kapıp kaçırmak |
|
| 455 |
Öbek Fiiller |
bear out f.
|
kanıtlamak |
|
| 456 |
Öbek Fiiller |
bear with f.
|
sabırla dinlemek |
|
| 457 |
Öbek Fiiller |
bear with f.
|
sabretmek |
|
| 458 |
Öbek Fiiller |
bear away f.
|
yönünü değiştirmek |
|
| 459 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
yönünü değiştirmek |
|
| 460 |
Öbek Fiiller |
bear off (of something) f.
|
(yoldan/kavşaktan) dönmek |
|
| 461 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
alıp götürmek |
|
| 462 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
uzağa götürmek |
|
| 463 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
tekneyi rüzgarın yönünden uzaklaştırmak |
|
| 464 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
tekneyi bir engelden uzaklaştırmak |
|
| 465 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
tekneyi bir tehlikeden uzaklaştırmak |
|
| 466 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçınmak |
|
| 467 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçmak |
|
| 468 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden uzaklaşmak |
|
| 469 |
Öbek Fiiller |
bear off from (someone or something) f.
|
(birinden/bir şeyden) uzağa götürmek |
|
| 470 |
Öbek Fiiller |
bear off from (someone or something) f.
|
(birinden/bir şeyden) alıp götürmek |
|
| 471 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
tekneyi (bir şeyin) yönünden uzaklaştırmak |
|
| 472 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
tekneyi (bir şeyden) uzaklaştırmak |
|
| 473 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
tekneyi bir engelden uzaklaştırmak |
|
| 474 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
tekneyi bir tehlikeden uzaklaştırmak |
|
| 475 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçınmak |
|
| 476 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçmak |
|
| 477 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden uzaklaşmak |
|
| 478 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
(denizcilikte bir şeyden) uzaklaşmak |
|
| 479 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
(denizcilikte bir şeyden) açılmak |
|
| 480 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
(tavlada) mars etmek |
|
| 481 |
Öbek Fiiller |
bear upon (something) f.
|
(bir şeye) etki etmek |
|
| 482 |
Öbek Fiiller |
bear upon (something) f.
|
(bir şeyi) etkilemek |
|
| 483 |
Öbek Fiiller |
bear upon (something) f.
|
(bir şeye) tesir etmek |
|
| 484 |
Öbek Fiiller |
bear upon (something) f.
|
(bir şeyi) bozmak |
|
| 485 |
Öbek Fiiller |
bear on (something) f.
|
(bir şeye) etki etmek |
|
| 486 |
Öbek Fiiller |
bear on (something) f.
|
(bir şeyi) etkilemek |
|
| 487 |
Öbek Fiiller |
bear on (something) f.
|
(bir şeye) tesir etmek |
|
| 488 |
Öbek Fiiller |
bear on (something) f.
|
(bir şeyi) bozmak |
|
| 489 |
Öbek Fiiller |
bear upon something f.
|
bir şeyi ilgilendirmek |
|
| 490 |
Öbek Fiiller |
bear upon something f.
|
bir şeyle ilgisi olmak |
|
| 491 |
Öbek Fiiller |
bear upon something f.
|
bir şeyle alakası olmak |
|
| 492 |
Öbek Fiiller |
bear upon something f.
|
bir şeyle ilgili olmak |
|
| 493 |
Öbek Fiiller |
bear on something f.
|
bir şeyi ilgilendirmek |
|
| 494 |
Öbek Fiiller |
bear on something f.
|
bir şeyle ilgisi olmak |
|
| 495 |
Öbek Fiiller |
bear on something f.
|
bir şeyle alakası olmak |
|
| 496 |
Öbek Fiiller |
bear on something f.
|
bir şeyle ilgili olmak |
|
| 497 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
aşağı götürmek |
|
| 498 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
aşağı taşımak |
|
| 499 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
aşağı doğru sürüklemek |
|
| 500 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
üstüne düşmek |
|
