|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
bir nesneyi nitelemek için kullanılan sözcüğün bazı nedenlerden ötürü o nesnenin özelliklerini tanımlamaya yetmemesi sonucunda (çoğunlukla eski sözcüğün başına bir niteleyici ifade getirilerek) oluşturulmuş yeni kelime |
retronym i.
|
|
2 |
Genel |
bir ismin başına gelip anlam değişikliğine neden olan |
adherent i.
|
|
3 |
Genel |
bir kişiyi tanımlamak için tek başına veya diğer bilgilerle birlikte kullanılabilecek isim veya numara |
a means of identification i.
|
|
4 |
Genel |
bir başına olma |
singleness i.
|
|
5 |
Genel |
bir başına olma |
soleship i.
|
|
6 |
Genel |
başına varmak (bir yerin) |
top f.
|
|
|
7 |
Genel |
bir işi birinin başına yıkmak |
foist f.
|
|
8 |
Genel |
bir kişiyi bir yerde, özellikle de bir adada tek başına bırakmak |
maroon f.
|
|
9 |
Genel |
başına kötü bir şey gelmek |
get in trouble f.
|
|
10 |
Genel |
başına kötü bir şey gelmek |
get into hot water f.
|
|
11 |
Genel |
başına (bir) iş gelmek |
be in trouble f.
|
|
12 |
Genel |
başına (bir) iş gelmek |
(something) unexpected and terrible happen to somebody f.
|
|
13 |
Genel |
yeni kurulmuş bir araştırma biriminin başına getirilmek |
be put in charge of a newly-formed investigative unit f.
|
|
14 |
Genel |
başına kötü bir şey gelmek |
something bad happen to f.
|
|
15 |
Genel |
bir kişiyi ıssız bir adada tek başına bırakmak |
maroon someone on an island f.
|
|
16 |
Genel |
başına kötü bir şey gelmek |
misfall f.
|
|
17 |
Genel |
(internet forumunda) bir haber dizisini gündemin başına sabitlemek |
sticky f.
|
|
18 |
Genel |
başlı başına bütün bir anlam taşıyan |
presentational s.
|
|
19 |
Genel |
bir başına olan |
self-uned s.
|
|
20 |
Genel |
başına buyruk bir şekilde |
waywardly zf.
|
|
Phrasals |
|
21 |
Öbek Fiiller |
(bir kimseyi diğerinin) başına sarmak/ musallat etmek |
inflict someone upon someone f.
|
|
22 |
Öbek Fiiller |
(bir kelimenin) başına eklemek |
prefix to f.
|
|
23 |
Öbek Fiiller |
(birinin ya da bir şeyin) başına (kötü bir şey) getirmek |
wreak (something) on (someone or something) f.
|
|
24 |
Öbek Fiiller |
başına (bir şey) gelmek |
fall on (someone or something) f.
|
|
25 |
Öbek Fiiller |
(kötü bir durum) başına gelmek |
fall on f.
|
|
26 |
Öbek Fiiller |
(kötü bir durum) başına gelmek |
fall upon f.
|
|
|
27 |
Öbek Fiiller |
başına (bir şey) gelmek |
fall upon (something) f.
|
|
28 |
Öbek Fiiller |
(birinin bir şeyin) başına geçmesine izin vermek |
let (one) at (someone or something) f.
|
|
29 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi devralıp onu tek başına sürdürmek |
run with something f.
|
|
30 |
Öbek Fiiller |
birinin/bir şeyin başına adam dikmek |
stake someone or something out f.
|
|
31 |
Öbek Fiiller |
bir yere/birinin başına adam dikmek |
stake out f.
|
|
32 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi birinin başına sarmak |
stick (one) with (someone or something) f.
|
|
33 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi birinin başına sarmak |
stick someone with someone or something f.
|
|
34 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi birinin başına sarmak |
stick someone with something f.
|
|
35 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi birinin başına atmak |
unload someone or something on (to) someone f.
|
|
36 |
Öbek Fiiller |
birini yalnız/bir başına bırakmak |
lay off someone f.
|
|
37 |
Öbek Fiiller |
birinin/bir şeyin başına (ne) gelmek |
become of someone or something f.
|
|
38 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) başına bir şey getirmek |
bring (something) upon (someone or something) f.
|
|
39 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) başına dert açmak |
bring (something) upon (someone or something) f.
|
|
40 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) başına bir şey getirmek |
bring (something) on (someone or something) f.
|
|
41 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) başına dert açmak |
bring (something) on (someone or something) f.
|
|
42 |
Öbek Fiiller |
birinin başına bir şey getirmek |
bring something on someone f.
|
|
43 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) başına üşüşmek |
crowd in (on someone or something) f.
|
|
44 |
Öbek Fiiller |
birinin/bir şeyin başına (bir bela) sarmak |
enmesh someone or something in something f.
|
|
45 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) başına (bir bela) sarmak |
ensnare (someone or something) in (something) f.
|
|
46 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) başına (bir bela) sarmak |
entangle (someone or something) in (something) f.
|
|
47 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi birinin) başına yıkmak |
fob (someone or something) off on (someone) f.
|
|
48 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi (birinin/bir şeyin) başına yıkmak |
foist someone or something off (on someone or something) f.
|
|
49 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi birinin) başına yıkmak |
foist (someone something) (up)on (one) f.
|
|
50 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) başına dönmek |
get on with (something) f.
|
|
51 |
Öbek Fiiller |
birinin/bir şeyin başına gelmek |
happen to someone or something f.
|
|
52 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin başına geçmek |
head something up f.
|
|
53 |
Öbek Fiiller |
başına (bir şey) gelmek |
meet with (something) f.
|
|
54 |
Öbek Fiiller |
(bir konuda) musallat/başına bela olmak |
pester about f.
|
|
55 |
Öbek Fiiller |
(bir eki bir kelimenin) başına eklemek |
prefix (something) to (something else) f.
|
|
56 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi birinin) başına bela etmek/sarmak |
saddle (one) with (someone or something) f.
|
|
57 |
Öbek Fiiller |
(bir işin) başına oturmak |
sit down to (do something) f.
|
|
58 |
Öbek Fiiller |
birinin/bir şeyin başına adam dikmek |
stake someone/something out f.
|
|
59 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) başına üşüşmek |
swarm around (someone or something) f.
|
|
60 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) başına üşüşmek |
swarm over (someone or something) f.
|
|
61 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) etrafına/başına üşüşmek |
throng around (someone or something) f.
|
|
62 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) başına kötü (bir şey) gelmesine neden olmak |
wreak (something) upon (someone or something) f.
|
|
63 |
Öbek Fiiller |
başına (kötü bir şey) getirmek |
wreak on f.
|
|
Phrases |
|
64 |
İfadeler |
(birinin veya bir şeyin) başına neler gelecek |
what will become of (someone or something) expr.
|
|
65 |
İfadeler |
başına bir şey geldiğinde ne yapılacak (sorun nasıl çözülecek anlamında) |
what will become of (someone or something) expr.
|
|
66 |
İfadeler |
(birinin veya bir şeyin) başına neler geldi |
what has become of (someone or something)? expr.
|
|
|
67 |
İfadeler |
(birinin veya bir şeyin) başına neler geldi |
what became of (someone or something)? expr.
|
|
68 |
İfadeler |
başına bir şey gelirse/bir yerin kırılırsa ben karışmam (bak ona göre) |
don't come running to me if you break your leg expr.
|
|
69 |
İfadeler |
başlı başına bir amaç |
an end itself expr.
|
|
70 |
İfadeler |
(bir şeyi) başına gelebileceklerden (kendisi) sorumlu olarak (yapmak) |
(do something) at your (own) peril expr.
|
|
Colloquial |
|
71 |
Konuşma Dili |
kendi başına bir yerlere gelmiş adam |
a self-made man i.
|
|
72 |
Konuşma Dili |
tek başına yaşayan yaşlı bir kadın |
an old lady living alone i.
|
|
73 |
Konuşma Dili |
kendi başına bir keyif |
end in itself i.
|
|
74 |
Konuşma Dili |
(kötü bir şeyin başına gelmesinden) kaçamayacak olmak |
be in for it f.
|
|
75 |
Konuşma Dili |
başına kötü bir şey gelecek olmak |
have had it f.
|
|
76 |
Konuşma Dili |
başına bir şey gelmesini istememek |
know what's good for you f.
|
|
77 |
Konuşma Dili |
ülkenin bir başından diğer başına |
coast to coast zf.
|
|
78 |
Konuşma Dili |
başına büyük bir tehlike gelecek |
great danger will befall expr.
|
|
79 |
Konuşma Dili |
bir işin kendi başına bir keyif olması |
an end in itself expr.
|
|
80 |
Konuşma Dili |
(bir şeyin) başına geçmiş |
at bat expr.
|
|
81 |
Konuşma Dili |
inşallah başına kötü bir şey gelir |
bad cess to (one) expr.
|
|
82 |
Konuşma Dili |
allah (bir şeyi birinin) başına vermesin |
I wouldn't wish (something) on (someone) expr.
|
|
83 |
Konuşma Dili |
(bir şey birinin) bile başına gelmesin |
I wouldn't wish (something) on (someone) expr.
|
|
84 |
Konuşma Dili |
(kötü bir şeyin başına gelmesinden) kaçamayacak |
in for it expr.
|
|
Idioms |
|
85 |
Deyim |
tek başına hareket eden bir tetikçi |
lone gunman i.
|
|
86 |
Deyim |
bir kadının her şeyini tek başına idare ettiği iş |
one-woman show i.
|
|
87 |
Deyim |
bir kadının tek başına yazıp yönetip oynadığı tiyatro oyunu |
one-woman show i.
|
|
88 |
Deyim |
bir haberin/bilginin başına üşüşme |
a feeding frenzy i.
|
|
89 |
Deyim |
(biri/bir şey) üzerinde tek başına inisiyatif sahibi olma |
free hand (with someone or something) i.
|
|
90 |
Deyim |
başına gelmeyenin kalmadığı bir dönem |
a run of bad luck i.
|
|
91 |
Deyim |
tek başına kalmış bir reform destekçisi |
a voice in the wilderness i.
|
|
92 |
Deyim |
herkesin başına gelebilecek bir hata |
an honest mistake i.
|
|
93 |
Deyim |
herkesin başına gelebilecek bir hata |
an honest mistake i.
|
|
94 |
Deyim |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına üstlenmek |
have a (heavy) cross to bear f.
|
|
95 |
Deyim |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına sırtlanmak |
have a (heavy) cross to bear f.
|
|
96 |
Deyim |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına yüklenmek |
have a (heavy) cross to bear f.
|
|
97 |
Deyim |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına üzerine almak |
have a (heavy) cross to bear f.
|
|
98 |
Deyim |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına omuzlamak |
have a (heavy) cross to bear f.
|
|
99 |
Deyim |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına taşımak |
have a (heavy) cross to bear f.
|
|
100 |
Deyim |
başına belalı bir iş açmak |
bring (something) (down) about (one's) ears f.
|
|
101 |
Deyim |
kendi başına belalı bir iş açmak |
bring something (down) about your ears f.
|
|
102 |
Deyim |
başına belalı bir iş açmak |
bring (something) down on (one's) head f.
|
|
103 |
Deyim |
başına belalı bir iş açmak |
bring (something) down on (oneself) f.
|
|
104 |
Deyim |
başına belalı bir iş açmak |
bring something down on f.
|
|
105 |
Deyim |
bir kenarda, kendi başına oturmak |
sit like piffy on a rock cake [uk] f.
|
|
106 |
Deyim |
(yanlış bir davranış) dönüp başına dert açmak |
come home to roost f.
|
|
107 |
Deyim |
başına kötü/olumsuz bir şey gelmek |
woe betide somebody f.
|
|
108 |
Deyim |
başına bir iş gelmek |
go through a bad patch f.
|
|
109 |
Deyim |
başına kötü/olumsuz bir şey gelmek |
woe be unto somebody f.
|
|
110 |
Deyim |
bir şeyi birinin başına kakmak |
rub someone's nose in it f.
|
|
111 |
Deyim |
başına bir hal gelmek |
get into hot water f.
|
|
112 |
Deyim |
zor bir işi başına sarmak |
be thrown in at the deep end f.
|
|
113 |
Deyim |
bir işi birinin başına yıkmak/sırtına yüklemek |
drop (something) in (someone's) lap f.
|
|
114 |
Deyim |
karmaşık/zor bir işe tek başına atlamak |
leap off the deep end f.
|
|
115 |
Deyim |
(bir şeyi) tek başına yapmak |
make (something) by (one's) own fair hands f.
|
|
116 |
Deyim |
(bir şeyi) tek başına yapmak |
make (something) by (one's) own fair hand f.
|
|
117 |
Deyim |
(bir şeyi) tek başına yapmak |
make (something) with (one's) own fair hands f.
|
|
118 |
Deyim |
(bir şeyi) tek başına yapmak |
make (something) with (one's) own fair hand f.
|
|
119 |
Deyim |
bir şeyi tek başına yapmak |
plough (one's) own furrow [uk] f.
|
|
120 |
Deyim |
bir şeyi tek başına halletmek |
plough (one's) own furrow [uk] f.
|
|
121 |
Deyim |
bir şeyi yalnız başına yapmak |
plough (one's) own furrow [uk] f.
|
|
122 |
Deyim |
bir şeyi yalnız başına halletmek |
plough (one's) own furrow [uk] f.
|
|
123 |
Deyim |
başına gelen bir şeyi dikkatlice düşünmek |
go over something in your mind f.
|
|
124 |
Deyim |
başına gelen bir şeyi ayrıntılı bir şekilde düşünmek |
go over something in your mind f.
|
|
125 |
Deyim |
(birine/bir şeye) kendi başına hareket etmesi için özgürlük tanımamak |
have a tight rein on (someone or something) f.
|
|
126 |
Deyim |
başına bir şey gelmek |
come over f.
|
|
127 |
Deyim |
(bir şeyi birinin) başına yıkmak |
dump (something) in (someone's) lap f.
|
|
128 |
Deyim |
bir şeyi birinin başına yıkmak |
dump something in somebody's lap f.
|
|
129 |
Deyim |
bir şeyi birinin başına yıkmak |
drop something in somebody's lap f.
|
|
130 |
Deyim |
geçici olarak bir şeyin/işin başına geçmek |
mind the shop f.
|
|
131 |
Deyim |
bir konuda yalnız/tek başına olmak |
be in a minority of one f.
|
|
132 |
Deyim |
zor bir durumda tek başına bırakılmak |
be left in the lurch f.
|
|
133 |
Deyim |
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak |
kick (one) when (one) is down f.
|
|
134 |
Deyim |
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak |
kick someone when they are down f.
|
|
135 |
Deyim |
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak |
kick somebody when they're down f.
|
|
136 |
Deyim |
bir başına kalmak/olmak |
be on (one's) tod f.
|
|
137 |
Deyim |
(bir şey yüzünden) öfkesi/siniri başına vurmak/sıçramak |
be (all) steamed up (about/over something) f.
|
|
138 |
Deyim |
(bir şey yüzünden) öfkesi/siniri başına vurmak/sıçramak |
get (all) steamed up (about/over something) f.
|
|
139 |
Deyim |
birinin bir konuda aklını başına getirmek |
bring something home to somebody f.
|
|
140 |
Deyim |
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak |
hit (one) when (one) is down f.
|
|
141 |
Deyim |
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak |
hit somebody when they're down f.
|
|
142 |
Deyim |
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız (birine) kötü davranmak |
kick (one) in the teeth f.
|
|
143 |
Deyim |
(bir şey) yüzünden cinleri başına toplanmak |
lose (one's) head over (something) f.
|
|
144 |
Deyim |
(birini) ıssız bir adada tek başına bırakmak |
maroon (one) on an island f.
|
|
145 |
Deyim |
ıssız bir adada tek başına bırakmak |
maroon on an island f.
|
|
146 |
Deyim |
bir şey sürekli başına kakılmak |
never (or not) hear the end of something f.
|
|
147 |
Deyim |
(bir şeyi birinin) yüzüne vurmak/başına kakmak |
rub (one's) nose in (something) f.
|
|
148 |
Deyim |
bir şeyi birinin başına kakmak |
rub someone's nose in something f.
|
|
149 |
Deyim |
bir kenarda, kendi başına oturmak |
sit like piffy on a rock bun [uk] f.
|
|
150 |
Deyim |
biri/bir şey başına kalmış |
stuck with someone or something s.
|
|
151 |
Deyim |
kendi başına bir yerlere gelmiş |
risen from the ranks s.
|
|
152 |
Deyim |
kendi başına bir yerlere gelmiş |
risen through the ranks s.
|
|
153 |
Deyim |
bir kenarda, kendi başına |
like piffy on a rock cake [uk] zf.
|
|
154 |
Deyim |
(bir şeyi) allah düşmanımın başına vermesin |
(something) shouldn't happen to a dog expr.
|
|
155 |
Deyim |
(bir şeyi) allah kimsenin başına vermesin |
(something) shouldn't happen to a dog expr.
|
|
156 |
Deyim |
(bir şey) düşmanımın bile/kimsenin başına gelmesin |
(something) shouldn't happen to a dog expr.
|
|
157 |
Deyim |
allah (bir şeyi) düşmanımın başına vermesin |
I wouldn't wish (something) on a dog expr.
|
|
158 |
Deyim |
(bir şey) düşmanımın bile başına gelmesin |
I wouldn't wish (something) on a dog expr.
|
|
159 |
Deyim |
(bir şey) düşmanımın başına gelmesin |
I wouldn't wish (something) on a dog expr.
|
|
160 |
Deyim |
allah (bir şeyi) düşmanımın başına vermesin |
I wouldn't wish (something) on my worst enemy expr.
|
|
161 |
Deyim |
(bir şey) en büyük düşmanımın bile başına gelmesin |
I wouldn't wish (something) on my worst enemy expr.
|
|
162 |
Deyim |
(bir şey) düşmanımın başına gelmesin |
I wouldn't wish (something) on my worst enemy expr.
|
|
163 |
Deyim |
hayatta bir kez başına gelecek bir şey |
once-in-a-lifetime situation expr.
|
|
Poetic/Literary |
|
164 |
Yazınsal |
karşılıksız aşktan yakınan ve kişilerin başına gelen talihsizlik veya adaletsizlikleri anlatan eski bir popüler şiir türü |
complaint i.
|
|
Speaking |
|
165 |
Konuşma |
başına kötü bir şey gelmesine izin vermeyeceğim |
I'm not gonna let anything bad happen to you expr.
|
|
166 |
Konuşma |
başına bir şey gelirse |
if anything happened to you expr.
|
|
167 |
Konuşma |
başına bir şey gelecek olursa kendimi asla affetmem |
if anything ever happened to you I'd never forgive myself expr.
|
|
Trade/Economic |
|
168 |
Ticaret/Ekonomi |
(eskiden) ithal ve ihraç edilen şarap fıçısı başına uygulanan bir vergi |
tonnage i.
|
|
169 |
Ticaret/Ekonomi |
(eskiden) ithal ve ihraç edilen şarap fıçısı başına uygulanan bir vergi |
tunnage i.
|
|
170 |
Ticaret/Ekonomi |
dönüştürülebilen bir tahvil hisse senedine çevrildiğinde tahvil başına alınan hisse miktarı |
conversion ratio i.
|
|
171 |
Ticaret/Ekonomi |
iş başına ücret vermeye dayanan bir sistem |
high piece work i.
|
|
172 |
Ticaret/Ekonomi |
kişi başına alınan sabit bir vergi |
poll tax i.
|
|
173 |
Ticaret/Ekonomi |
kişi başına gelirin ancak temel ihtiyaç maddelerinin karşılanmasına yetecek bir düzeyin bile altına düşmesi durumu |
absolute poverty i.
|
|
174 |
Ticaret/Ekonomi |
makinenin bir saatlik çalışması başına düşen oran |
machine-hour rate i.
|
|
175 |
Ticaret/Ekonomi |
mil başına bir ton |
ton mile i.
|
|
176 |
Ticaret/Ekonomi |
pay başına karın bir yüzdesi oranında dağıtılan kar payı |
pay-out ratio money i.
|
|
177 |
Ticaret/Ekonomi |
ücret ödeyen başka bir kişinin odada kalması durumunda kişi başına oda fiyatı |
double-occupancy rate i.
|
|
178 |
Ticaret/Ekonomi |
ülkenin kişi başına düşen gelirinin kayda değer bir artış göstermemesi durumu |
zero economic growth i.
|
|
179 |
Ticaret/Ekonomi |
bir sonraki hesabın başına nakledilen |
c/d (carried down) s.
|
|
Politics |
|
180 |
Siyasal |
abd başkanı, başkan yardımcısı veya başkanın olmadığı anlarda o görevi üstlenen üst düzeylinin aynı yerde toplandığında, başkanın başına bir aksilik gelmesi durumunda, birleşik devletler başkanı olsun diye gizli bir yere saklanıp korunan kabine üyesi |
designated successor i.
|
|
Insurance |
|
181 |
Sigortacılık |
mil başına belirli bir oranda verilen bir seyahat masrafı ödeneği |
milage i.
|
|
Advertising |
|
182 |
Reklam |
gazete reklamının bir milyon okuyucuya ulaşmasının satır başına maliyeti |
milline rate i.
|
|
Technical |
|
183 |
Teknik |
taşıyıcı başına bir kanal |
single channel per carrier i.
|
|
Computer |
|
184 |
Bilgisayar |
sayfanın tepesinde tek başına bir satırın kalmasının engellenmesi |
widow control i.
|
|
185 |
Bilgisayar |
tek başına veya windows ile birlikte çalışabilen anında açılır bir işletim sistemi |
hyperspace® i.
|
|
Marine |
|
186 |
Denizcilik |
gemide direk başına çekilen bir flandra |
bandrol i.
|
|
187 |
Denizcilik |
ağır bir şeyi çekmek için halatın başına geçmek |
tally on f.
|
|
Medical |
|
188 |
Medikal |
tek başına antikor yapımını uyarma niteliği taşımayan, ancak bir proteine bağlandığında bu özelliği göstererek kendisine karşı oluşan antikorla birleşebilen molekül |
hapten i.
|
|
Psychology |
|
189 |
Psikoloji |
bir başına kalma korkusu |
isolophobia i.
|
|
190 |
Psikoloji |
bir başına kalma korkusu |
autophobia i.
|
|
Physics |
|
191 |
Fizik |
örgü noktası başına birden fazla atom düşen kristal örgüsü şeklindeki yapılarda ortaya çıkan ve ışık tarafından kolayca uyarılabilen bir fonon |
optical phonon i.
|
|
192 |
Fizik |
santimetrekare başına bir dinlik basınca eşdeğer bir birim |
bar absolute i.
|
|
193 |
Fizik |
santimetrekare başına bir dinlik basınca eşdeğer basınç birimi |
barad i.
|
|
194 |
Fizik |
(elektrik akımı) tam bir dalga biçiminin birim zaman başına tekrar etme sayısı |
frequency i.
|
|
Chemistry |
|
195 |
Kimya |
tiroksine benzeyen ancak molekül başına bir adet daha az iyot atomu olan amino asit |
triiodothyronine i.
|
|
196 |
Kimya |
tiroksine benzeyen ancak molekül başına bir adet daha az iyot atomu olan amino asit |
liothyronine i.
|
|
197 |
Kimya |
tiroksine benzeyen ancak molekül başına bir adet daha az iyot atomu olan amino asit |
tri-iodothyronine i.
|
|
198 |
Kimya |
çözeltinin kilogramı başına çözünen madde molü olarak ifade edilen bir çözeltinin konsantrasyonu |
molal i.
|
|
199 |
Kimya |
molekül başına içerdiği iki oksijen atomu başka bir elementin tek atomuna bağlı olan oksit |
dioxide i.
|
|
200 |
Kimya |
1 kilogram çözücü başına bir mol çözünen içeren bir çözeltiyle ilgili |
molal s.
|
|
201 |
Kimya |
1 kilogram çözücü başına bir mol çözünen içeren bir çözeltiyi belirten |
molal s.
|
|
202 |
Kimya |
molekül başına bir hidroksil grubu içeren (kimyasal bileşik) |
monohydric s.
|
|
203 |
Kimya |
molekül başına bir hidroksil grubu içeren (kimyasal bileşik) |
monohydroxy s.
|
|
Biology |
|
204 |
Biyoloji |
germ katmanlarının farklılaşması sırasında orta deride görülen bağımsız ve tek başına duran hücrelerin ait olduğu bir sınıf |
mesamoeboid i.
|
|
Astronomy |
|
205 |
Gökbilim |
orion takımyıldızında yer alan ve at başına benzeyen kara bir bulutsu |
horsehead nebula i.
|
|
Breeding |
|
206 |
Hayvancılık |
avlanırken hem grup halinde hem tek başına kullanılan bir tilki ırkı |
american foxhound i.
|
|
Literature |
|
207 |
Edebiyat |
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi |
background story i.
|
|
208 |
Edebiyat |
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi |
backstory i.
|
|
209 |
Edebiyat |
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi |
background i.
|
|
210 |
Edebiyat |
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi |
back story i.
|
|
211 |
Edebiyat |
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi |
back-story i.
|
|
Linguistics |
|
212 |
Dilbilim |
yalnız başına bir tümceciğin anlamını taşıyan sözcük |
head word i.
|
|
213 |
Dilbilim |
hem özne hem de yüklem olarak tek başına kullanılabilen bir ifade türü |
substantive i.
|
|
214 |
Dilbilim |
bir ifadenin başını başka ifadenin başına ekleyerek yeni kelime oluşturmak |
incorporate f.
|
|
215 |
Dilbilim |
bir önermede tek başına duramayan |
syncategorematic s.
|
|
216 |
Dilbilim |
sözcüklerin başına gelerek genelde zarf ve ünlemleri oluşturan bir ön ek |
ker- ök.
|
|
History |
|
217 |
Tarih |
bir parça başına iş teşvik sistemi |
stakhanovism i.
|
|
Geography |
|
218 |
Coğrafya |
düz bir arazide tek başına duran kireçtaşı tepesi veya kütlesi |
hum i.
|
|
Art |
|
219 |
Sanat |
el yazması bir kitabın başlık sayfasından önce veya bölüm başına veya sonuna yerleştirilen bir süs |
vignette i.
|
|
Music |
|
220 |
Müzik |
1960'ların başına özgü bir müzik tarzı |
surf music i.
|
|
221 |
Müzik |
(bir kilise müziği, mezmur veya ilahinin başındaki açılış cümlesini) şarkı şeklinde tek başına veya yarım koro şeklinde söylemek |
intone f.
|
|
Mythology |
|
222 |
Mitoloji |
insan başına, gövdesine ve kollarına sahip olup alt bedeni balık kuyruğu şeklinde olan yaratıklardan oluşan bir deniz halkı |
merfolk i.
|
|
Latin |
|
223 |
Latince |
bilgi tek başına bir güçtür |
ipsa scientia potestas est expr.
|
|
Slang |
|
224 |
Argo |
(abd'deki okullarda) acı vermeyi amaçlayan bir şekilde, elin yumruk yapılarak birinin başına sertçe sürülmesi |
noogie i.
|
|
225 |
Argo |
yatak başına bir çentik atma |
a notch in (someone's) bedpost i.
|
|