|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
Common Usage |
|
1 |
Yaygın Kullanım |
almak (dikkati/enerjiyi/zamanı/parayı) |
absorb f.
|
|
Small business are often absorbed by a major company.
Küçük işletmeler genellikle büyük bir şirket tarafından satın alınır.
More Sentences
|
General |
|
2 |
Genel |
savaş zamanı |
wartime i.
|
|
Looting, raping, and plundering are common during wartime.
Savaş zamanında yağma, tecavüz ve talan yaygındır.
More Sentences
|
3 |
Genel |
yemek zamanı |
dinner time i.
|
|
Tom won't be back till dinner time.
Tom akşam yemeği zamanına kadar dönmeyecek.
More Sentences
|
4 |
Genel |
uyku zamanı |
bedtime i.
|
|
Tell Tom that it's past his bedtime.
Tom'a uyku zamanının geçtiğini söyle.
More Sentences
|
5 |
Genel |
oyun zamanı |
playtime i.
|
|
Playtime is over, Dan.
Oyun zamanı bitti, Dan.
More Sentences
|
6 |
Genel |
varış zamanı |
time of arrival i.
|
|
Do you know the time of arrival of his plane?
Uçağın varış zamanını biliyor musun?
More Sentences
|
7 |
Genel |
yemek zamanı |
mealtime i.
|
|
Tom only eats at mealtimes.
Tom sadece yemek zamanlarında yer.
More Sentences
|
8 |
Genel |
uçuş zamanı |
flying time i.
|
|
Tom is an expert pilot with thousands of hours of flying time.
Tom binlerce saatlik uçuş zamanı olan uzman bir pilottur.
More Sentences
|
9 |
Genel |
barış zamanı |
peacetime i.
|
|
I am thinking of the nuclear reactor at Osirak which was destroyed by the Israelis in an aerial attack during peacetime.
İsrailliler tarafından barış zamanında bir hava saldırısında imha edilen Osirak'taki nükleer reaktörü düşünüyorum.
More Sentences
|
10 |
Genel |
yatma zamanı |
bedtime i.
|
|
Tom's bedtime is nine o'clock on school nights.
Tom'un yatma zamanı okul geceleri saat dokuzdur.
More Sentences
|
11 |
Genel |
tam zamanı |
high time i.
|
|
It is high time something was done.
Bir şeyler yapmanın tam zamanı.
More Sentences
|
12 |
Genel |
öğle yemeği zamanı |
lunch time i.
|
|
It's lunch time.
Öğle yemeği zamanı.
More Sentences
|
13 |
Genel |
noel zamanı |
christmas time i.
|
|
Sami was killed at Christmas time.
Sami, Noel zamanında öldürüldü.
More Sentences
|
14 |
Genel |
dinlenme zamanı |
resting time i.
|
|
Rest time's over!
Dinlenme zamanı bitti!
More Sentences
|
15 |
Genel |
parti zamanı |
party time i.
|
|
Party time!
Parti zamanı!
More Sentences
|
16 |
Genel |
göstermek (saat belirli bir zamanı) |
go f.
|
|
My report would, I am sure, go some way to reassuring people.
Raporum eminim ki insanları rahatlatmak için bir yol gösterecektir.
More Sentences
|
17 |
Genel |
zamanı gelmek |
(time) be ripe for f.
|
|
The time is ripe for action.
Harekete geçme zamanı geldi.
More Sentences
|
18 |
Genel |
zamanı geri döndürmek |
turn back time f.
|
|
I wish I could turn back time.
Keşke zamanı geri döndürebilsem.
More Sentences
|
19 |
Genel |
zamanı olmak |
manage f.
|
|
Can you manage a drink after work?
İşten sonra bir içkilik zamanın var mı?
More Sentences
|
|
20 |
Genel |
zamanı gelen |
ripe s.
|
|
When the time is ripe, there will have to be an in-depth examination of the all Turkish legislation.
Zamanı geldiğinde, tüm Türk mevzuatının ayrıntılı olarak incelenmesi gerekecektir.
More Sentences
|
21 |
Genel |
zamanı gelince |
in due course zf.
|
|
Unfortunately, I am unable to make any of my other comments, but I shall do so in due course.
Ne yazık ki diğer yorumlarımı yapamıyorum, ancak zamanı geldiğinde yapacağım.
More Sentences
|
Colloquial |
|
22 |
Konuşma Dili |
uyku zamanı |
bedtime i.
|
|
Tom was getting sleepy since it was past his bedtime.
Tom uyku zamanı geçtiği için uyukluyordu.
More Sentences
|
23 |
Konuşma Dili |
(belirli bir) zamanı öldürmek |
kill (an amount of time) f.
|
|
Let's take a walk to kill some time.
Biraz zaman öldürmek için yürüyüşe çıkalım.
More Sentences
|
24 |
Konuşma Dili |
(belirli bir) zamanı geçirmek |
kill (an amount of time) f.
|
|
Let's take a walk to kill some time.
Zaman geçirmek için yürüyüşe çıkalım.
More Sentences
|
25 |
Konuşma Dili |
kalkma zamanı! |
rise and shine! expr.
|
|
Rise and shine, Johnny.
Kalkma zamanı, Johnny.
More Sentences
|
26 |
Konuşma Dili |
zamanı gelince |
in due course expr.
|
|
We shall deal with the consultation in that area in due course.
Bu alandaki istişareleri zamanı geldiğinde ele alacağız.
More Sentences
|
27 |
Konuşma Dili |
zamanı geldi |
it's time expr.
|
|
It's time to do some spring cleaning.
Biraz bahar temizliği yapmanın zamanı geldi.
More Sentences
|
28 |
Konuşma Dili |
zamanı çoktan gelmişti |
(it's) about time expr.
|
|
It's about time.
Zamanı çoktan gelmişti.
More Sentences
|
29 |
Konuşma Dili |
zamanı geldi |
time has come expr.
|
|
The time has come today to present you with some amendments to its statute.
Bugün size tüzüğünde yapılan bazı değişiklikleri sunmanın zamanı geldi.
More Sentences
|
Idioms |
|
30 |
Deyim |
ayıracak zamanı olmamak |
have no time f.
|
|
That means that they have no time to devote to themselves.
Bu da kendilerine ayıracak zamanları olmadığı anlamına geliyor.
More Sentences
|
Common Usage |
|
31 |
Yaygın Kullanım |
hasat zamanı |
harvest i.
|
|
General |
|
32 |
Genel |
greenwich ortalama zamanı |
greenwich mean time i.
|
|
33 |
Genel |
pasifik zamanı |
pacific time i.
|
|
34 |
Genel |
hareket zamanı |
time of departure i.
|
|
35 |
Genel |
met zamanı |
high tide i.
|
|
36 |
Genel |
musevilerin ibadet zamanı taktıkları atkı |
zizith i.
|
|
37 |
Genel |
hasat zamanı |
harvest i.
|
|
38 |
Genel |
cezir zamanı |
low tide i.
|
|
39 |
Genel |
yıldız zamanı |
sidereal time i.
|
|
|
40 |
Genel |
uçuş zamanı |
flight time i.
|
|
41 |
Genel |
ekim zamanı |
seed time i.
|
|
42 |
Genel |
yemek zamanı |
repast i.
|
|
43 |
Genel |
zamanı çok hassas dilimler halinde ölçen alet |
chronometer i.
|
|
44 |
Genel |
jura jeolojik zamanı |
jurassic period i.
|
|
45 |
Genel |
yavaşlama zamanı |
deceleration time i.
|
|
46 |
Genel |
noel zamanı |
yuletide i.
|
|
47 |
Genel |
oluş zamanı |
origin time i.
|
|
48 |
Genel |
çiftleştirme zamanı |
mating time i.
|
|
49 |
Genel |
uygun zamanı kollayan kimse |
temporizer i.
|
|
50 |
Genel |
gelişim zamanı |
development time i.
|
|
51 |
Genel |
doğum zamanı |
birth time i.
|
|
52 |
Genel |
ödeme zamanı gelmiş |
dueness i.
|
|
53 |
Genel |
kış zamanı |
wintertime i.
|
|
54 |
Genel |
başlangıç zamanı |
time of origin i.
|
|
55 |
Genel |
ortalama onarım zamanı |
mean time to repair i.
|
|
56 |
Genel |
noel zamanı |
christmastide i.
|
|
57 |
Genel |
gerileme zamanı |
time of decadence i.
|
|
58 |
Genel |
makine hatalı çalışma zamanı |
machine spoilt work time i.
|
|
59 |
Genel |
ortalama güneş zamanı |
mean solar time i.
|
|
60 |
Genel |
alma (dikkati/enerjiyi/zamanı/parayı) |
absorption i.
|
|
61 |
Genel |
boş zamanı olma |
leisureness i.
|
|
62 |
Genel |
üretim zamanı |
productive time i.
|
|
63 |
Genel |
noel zamanı |
christmastime i.
|
|
64 |
Genel |
başlangıç zamanı |
prime time i.
|
|
65 |
Genel |
boş zamanı değerlendirme balıkçılığı |
recreational fishery i.
|
|
66 |
Genel |
yılın belli zamanı |
time of year i.
|
|
67 |
Genel |
boş zamanı değerlendirme |
recreation i.
|
|
68 |
Genel |
ortalama yıldız zamanı |
mean sidereal time i.
|
|
69 |
Genel |
çene çalma zamanı |
gabfest i.
|
|
70 |
Genel |
atlantik zamanı |
atlantic time i.
|
|
71 |
Genel |
pasifik standart zamanı |
pacific standard time i.
|
|
72 |
Genel |
dini ibadet zamanı |
holytide i.
|
|
73 |
Genel |
tahliye zamanı tahmini |
evacuation time estimate i.
|
|
74 |
Genel |
iş zamanı |
labor time i.
|
|
75 |
Genel |
oyun zamanı |
period of play i.
|
|
76 |
Genel |
kuvvet zamanı |
power stroke i.
|
|
77 |
Genel |
uygun zamanı kollama |
temporisation i.
|
|
78 |
Genel |
kuruluş zamanı |
setup time i.
|
|
79 |
Genel |
yankı zamanı |
reverberation time i.
|
|
|
80 |
Genel |
doğu abd ve kanada standart zamanı |
eastern time i.
|
|
81 |
Genel |
gösteri zamanı |
showtime i.
|
|
82 |
Genel |
teklif verme zamanı |
bid time i.
|
|
83 |
Genel |
çay zamanı |
tea time i.
|
|
84 |
Genel |
iş zamanı |
working stroke i.
|
|
85 |
Genel |
yemek zamanı |
dinner-time i.
|
|
86 |
Genel |
varış zamanı eğrisi |
travel-time curve i.
|
|
87 |
Genel |
en iyi zamanı |
in season i.
|
|
88 |
Genel |
hareket zamanı |
time of starting i.
|
|
89 |
Genel |
gebelik zamanı |
gestation i.
|
|
90 |
Genel |
vuslat zamanı |
reunion time i.
|
|
91 |
Genel |
vuslat zamanı |
meeting time i.
|
|
92 |
Genel |
yerel yıldız zamanı |
local sidereal time i.
|
|
93 |
Genel |
jülyen zamanı |
julian time i.
|
|
94 |
Genel |
günün herhangi bir zamanı |
at any time of day i.
|
|
95 |
Genel |
güle güle deme zamanı |
time to say goodbye i.
|
|
96 |
Genel |
konuşma zamanı |
time of speaking i.
|
|
97 |
Genel |
karartma zamanı |
curfew i.
|
|
98 |
Genel |
günün belli bir zamanı |
a time of the day i.
|
|
99 |
Genel |
dünyanın bütün zamanı |
all the time of the world i.
|
|
100 |
Genel |
intikam zamanı |
time for revenge i.
|
|
101 |
Genel |
akşam yemeği zamanı |
suppertime i.
|
|
102 |
Genel |
yemek zamanı |
suppertime i.
|
|
103 |
Genel |
ekranda görünme zamanı |
face time i.
|
|
104 |
Genel |
(yüz yüze/bire bir) görüşme zamanı |
face time i.
|
|
105 |
Genel |
olunan zaman veya mekandan farklı bir zamanı ve mekanı işleyen bir eser karşısında anlatılan yerde veya zamanda olunmadığının bilinmesine rağmen okurun istemli bir şekilde kendisini orada ve o anda imiş gibi hissederek eseri anlamaya çalışması |
the willing suspension of disbelief i.
|
|
106 |
Genel |
şekerleme/kestirme zamanı |
nap time i.
|
|
107 |
Genel |
şekerleme/kestirme zamanı |
naptime i.
|
|
108 |
Genel |
kesin kayıt tarihi ve zamanı |
exact registration date and time i.
|
|
109 |
Genel |
ödeme zamanı gelme |
dueness i.
|
|
110 |
Genel |
kapanış zamanı |
closing time i.
|
|
111 |
Genel |
karatma zamanı |
curfew i.
|
|
112 |
Genel |
son teslim zamanı |
deadline i.
|
|
113 |
Genel |
uygun zamanı kollama |
temporization i.
|
|
114 |
Genel |
uygun zamanı kollayan kimse |
temporiser i.
|
|
115 |
Genel |
macera zamanı |
adventure time i.
|
|
116 |
Genel |
yaz zamanı hüznü |
summertime sadness i.
|
|
117 |
Genel |
pasifik standart zamanı |
pacific standard time (pst) i.
|
|
118 |
Genel |
tahmini varış zamanı |
estimated time of arrival (eta) i.
|
|
119 |
Genel |
hasat zamanı |
harvest season i.
|
|
120 |
Genel |
banyo zamanı |
bathtime i.
|
|
121 |
Genel |
banyo zamanı |
bath time i.
|
|
122 |
Genel |
seçim zamanı |
election time i.
|
|
123 |
Genel |
alışveriş zamanı |
shopping time i.
|
|
124 |
Genel |
ilk düzeltme zamanı |
time to first fix i.
|
|
125 |
Genel |
atıştırma zamanı |
snack time i.
|
|
126 |
Genel |
dinlenme zamanı |
r&r i.
|
|
127 |
Genel |
alma (dikkati/enerjiyi/zamanı/parayı) |
absorbition i.
|
|
128 |
Genel |
film zamanı |
movie time i.
|
|
129 |
Genel |
yemek zamanı |
refection i.
|
|
130 |
Genel |
cinsel ilişki zamanı |
night i.
|
|
131 |
Genel |
kıtlık zamanı |
leaner times i.
|
|
132 |
Genel |
doğum zamanı |
time i.
|
|
133 |
Genel |
ölüm zamanı |
time i.
|
|
134 |
Genel |
varış zamanı |
time i.
|
|
135 |
Genel |
(bar) kapanma zamanı |
time [brit] i.
|
|
136 |
Genel |
boş zamanı olan kimse |
time killer i.
|
|
137 |
Genel |
hesaplanan varış zamanı |
calculated time of arrival i.
|
|
138 |
Genel |
hesaplanan varış zamanı |
estimated time of arrival i.
|
|
139 |
Genel |
zamanı güneş'in konumuna göre ölçen alet |
sundial i.
|
|
140 |
Genel |
yürüme zamanı |
time to walk i.
|
|
141 |
Genel |
yatma zamanı |
bed i.
|
|
142 |
Genel |
ısınma zamanı |
warm-up time i.
|
|
143 |
Genel |
çürüme zamanı |
winter i.
|
|
144 |
Genel |
bozulma zamanı |
winter i.
|
|
145 |
Genel |
çiçek açma zamanı |
blossom i.
|
|
146 |
Genel |
yemeğin yenilme zamanı |
meal i.
|
|
147 |
Genel |
süt sağma zamanı |
meal [uk] i.
|
|
148 |
Genel |
ara zamanı |
mean [obsolete] i.
|
|
149 |
Genel |
yemek zamanı |
meltith [scotland] i.
|
|
150 |
Genel |
yemek zamanı |
melteth [scotland] i.
|
|
151 |
Genel |
mayalama zamanı |
brew i.
|
|
152 |
Genel |
yazın en sıcak zamanı |
high summer i.
|
|
153 |
Genel |
eğlence zamanı |
high time i.
|
|
154 |
Genel |
zamanı hesaplayan kimse |
horographer i.
|
|
155 |
Genel |
zamanı ay ışığı ile ölçmek için kullanılan kadran |
moon dial i.
|
|
156 |
Genel |
greenwich elektronik zamanı |
get (greenwich electronic time) i.
|
|
157 |
Genel |
zamanı geçmiş bir ilkeye sıkı sıkıya bağlı grup |
guard i.
|
|
158 |
Genel |
noel zamanı kapı kapı dolaşan kostümlü amatör oyuncu |
guiser [scotland] i.
|
|
159 |
Genel |
silah ateşleme zamanı |
gunfire i.
|
|
160 |
Genel |
harekete geçmek için doğru zamanı belirlemeyi amaçlayan fal |
chronomancy i.
|
|
161 |
Genel |
savaş zamanı popüler hale gelmiş küçük tüylü bir oyuncak |
gonk i.
|
|
162 |
Genel |
(abd ordusunda) savaş zamanı gereksinimlerine ilişkin bir tür şartname |
d-to-p assets required on d-day i.
|
|
163 |
Genel |
(abd ordusunda) savaş zamanı gereksinimlerine ilişkin bir tür şartname |
d-to-p materiel readiness gross requirement i.
|
|
164 |
Genel |
zamanı gelmiş olma |
dueness i.
|
|
165 |
Genel |
festival veya kutlama zamanı |
festi-val i.
|
|
166 |
Genel |
zamanı saniyesine kadar doğru gösteren saat |
isochronon i.
|
|
167 |
Genel |
günün en yoğun zamanı |
peak i.
|
|
168 |
Genel |
yılın en yoğun zamanı |
peak i.
|
|
169 |
Genel |
münasip gerçekleşme zamanı |
day i.
|
|
170 |
Genel |
büyük karanlık zamanı |
dead i.
|
|
171 |
Genel |
etkinlik zamanı |
field day i.
|
|
172 |
Genel |
(hasat zamanı) toplanan miktar |
gather i.
|
|
173 |
Genel |
savaş zamanı tercihli önceliklendirme |
priority i.
|
|
174 |
Genel |
kıtlık zamanı öncelik hakkı |
priority i.
|
|
175 |
Genel |
tam zamanı |
pudding time i.
|
|
176 |
Genel |
etkinlik zamanı |
show time i.
|
|
177 |
Genel |
kapanış zamanı |
shut i.
|
|
178 |
Genel |
yıldız zamanı |
sideral time i.
|
|
179 |
Genel |
üyelik zamanı |
rush i.
|
|
180 |
Genel |
boşa geçirmek (zamanı) |
kill f.
|
|
181 |
Genel |
zamanı tembelce geçirmek |
lounge away f.
|
|
182 |
Genel |
zamanı dar olmak |
be pressed for time f.
|
|
183 |
Genel |
zor bir zamanı geçirmek |
go through f.
|
|
184 |
Genel |
zamanı boş geçirmek |
fiddle away f.
|
|
185 |
Genel |
her zaman zamanı doğru göstermek (saat) |
keep time f.
|
|
186 |
Genel |
geçirmek (zor bir zamanı) |
go through f.
|
|
187 |
Genel |
saat her zaman zamanı doğru göstermek |
keep good time f.
|
|
188 |
Genel |
yaşamak (bir zamanı/olayı) |
live through f.
|
|
189 |
Genel |
geçirmek (zor bir zamanı) |
get through f.
|
|
190 |
Genel |
zamanı aşmak |
overrun the time f.
|
|
191 |
Genel |
zamanı olmak |
have time f.
|
|
192 |
Genel |
çalmak (saat belirli bir zamanı) |
strike f.
|
|
193 |
Genel |
kaybedilen zamanı telafi etmek |
make up for lost time f.
|
|
194 |
Genel |
zamanı göstermek (saat) |
tell the time f.
|
|
195 |
Genel |
zamanı değerlendirmek |
value time f.
|
|
196 |
Genel |
zor bir zamanı geçirmek |
get through f.
|
|
197 |
Genel |
uygun zamanı beklemek |
bide one's time f.
|
|
198 |
Genel |
uygun zamanı kollamak |
temporise f.
|
|
199 |
Genel |
uygun zamanı kollamak |
temporize f.
|
|
200 |
Genel |
zamanı olmak |
afford f.
|
|
201 |
Genel |
nefes bile alacak zamanı olmamak |
hardly to have time to breathe f.
|
|
202 |
Genel |
hiç zamanı olmamak |
hardly to have time to breathe f.
|
|
203 |
Genel |
zamanı ayarlamak |
arrange the time f.
|
|
204 |
Genel |
zamanı iyi değerlendirmek |
make use of the time well f.
|
|
205 |
Genel |
zamanı geçmek |
become void f.
|
|
206 |
Genel |
zamanı geçmek |
be out of date f.
|
|
207 |
Genel |
zamanı geçmek |
be outmoded (for something) expire f.
|
|
208 |
Genel |
(zor bir zamanı) geçirmek |
get through f.
|
|
209 |
Genel |
zamanı gelmek |
(one's) time come f.
|
|
210 |
Genel |
zamanı kontrol etmek |
check one's watch f.
|
|
211 |
Genel |
zamanı gelmek |
(one's) time to come f.
|
|
212 |
Genel |
zamanı boşa harcamak |
waste the time f.
|
|
213 |
Genel |
zamanı yakalamak |
get up to date f.
|
|
214 |
Genel |
zamanı kullanmak |
use the time f.
|
|
215 |
Genel |
zamanı boşa harcamak |
idle one's time away f.
|
|
216 |
Genel |
kaybedilen zamanı telafi etmek |
to recover lost time f.
|
|
217 |
Genel |
yeterli zamanı ayırmamak |
not to spare enough time f.
|
|
218 |
Genel |
yeterli zamanı ayırmamak |
not to have enough time for f.
|
|
219 |
Genel |
zamanı dolmak |
one's time to be up f.
|
|
220 |
Genel |
boş zamanı olmak |
have free/spare time f.
|
|
221 |
Genel |
bir saatten az zamanı olmak/kalmak |
have less than an hour f.
|
|
222 |
Genel |
zamanı kullanmak/değerlendirmek |
treat time f.
|
|
223 |
Genel |
doğru zamanı beklemek |
wait for the right time f.
|
|
224 |
Genel |
zamanı durdurmak |
stop the time f.
|
|
225 |
Genel |
zamanı iyi kullanmak |
use the time well f.
|
|
226 |
Genel |
zamanı beş dakika daha uzatmak |
extend the time by 5 minutes f.
|
|
227 |
Genel |
zamanı yavaşlatmak |
slow down the time f.
|
|
228 |
Genel |
zamanı takip etmek |
keep track of time f.
|
|
229 |
Genel |
(zamanı/enerjiyi) almak |
absorb f.
|
|
230 |
Genel |
(zamanı) doldurmak |
absorb f.
|
|
231 |
Genel |
(saatler belirli bir zamanı) vurmak |
chap [scottish] f.
|
|
232 |
Genel |
zamanı en iyi şekilde değerlendirmek |
redeem the time f.
|
|
233 |
Genel |
(ilgiyi, zamanı) kaplamak |
employ f.
|
|
234 |
Genel |
zamanı, hızı veya süreyi not etmek |
minute f.
|
|
235 |
Genel |
(zamanı) kara kara geçirmek |
mope f.
|
|
236 |
Genel |
zamanı boşa geçirmek |
muck f.
|
|
237 |
Genel |
(parayı veya zamanı) serserilikle çarçur etmek |
riot f.
|
|
238 |
Genel |
zamanı geçmek |
determine f.
|
|
239 |
Genel |
(zamanı geçmiş bir fikri, kurumu) işlevsiz olduğu halde muhafaza etmek |
mummify f.
|
|
240 |
Genel |
zor bir zamanı geçirmek |
overpass f.
|
|
241 |
Genel |
(ilgiyi, zamanı) almak |
employ f.
|
|
242 |
Genel |
(zamanı) tüketmek |
consume f.
|
|
243 |
Genel |
(zamanı) harcamak |
consume f.
|
|
244 |
Genel |
(zamanı) akıp götürmek |
fleet f.
|
|
245 |
Genel |
(zamanı) hızlıca geçirmek |
fleet f.
|
|
246 |
Genel |
zamanı geçirmek |
puddle f.
|
|
247 |
Genel |
(zamanı) çarçur etmek |
slim [dialect] f.
|
|
248 |
Genel |
(zamanı) aylaklıkla geçirmek |
slug f.
|
|
249 |
Genel |
(zamanı) uykuda geçirmek |
slumber f.
|
|
250 |
Genel |
(zamanı) tembellikle öldürmek |
slumber f.
|
|
251 |
Genel |
(zamanı) vuruşlarla belirtmek |
beat f.
|
|
252 |
Genel |
(para veya zamanı) boşa harcamak |
sport [rare] f.
|
|
253 |
Genel |
zamanı söyletmek |
strike f.
|
|
254 |
Genel |
... kadar zamanı olmak |
have f.
|
|
255 |
Genel |
zamanı geçmiş |
behind the times s.
|
|
256 |
Genel |
zamanı test edilmiş |
time tested s.
|
|
257 |
Genel |
boş zamanı olan |
at leisure s.
|
|
258 |
Genel |
boş zamanı çok olan |
leisured s.
|
|
259 |
Genel |
boş zamanı olmayan |
leisureless s.
|
|
260 |
Genel |
zamanı geçmiş |
past due s.
|
|
261 |
Genel |
zamanı gelmiş |
due s.
|
|
262 |
Genel |
zamanı gelmeden doğan |
premature s.
|
|
263 |
Genel |
zamanı geldiğinde ödenmiş |
nondelinquent s.
|
|
264 |
Genel |
zamanı gelen |
due s.
|
|
265 |
Genel |
zamanı geçmiş |
outmoded s.
|
|
266 |
Genel |
gebeliğin son dönemlerini ve doğumun olduğu zamanı kapsayan (dönem) |
perinatal s.
|
|
267 |
Genel |
kısmen zamanı geçmiş |
slightly outdated s.
|
|
268 |
Genel |
kısmen zamanı geçmiş |
slightly dated s.
|
|
269 |
Genel |
zamanı kaydeden |
time s.
|
|
270 |
Genel |
boş zamanı olan |
leisured s.
|
|
271 |
Genel |
iç mekanizması kuarts kristalinden bir elektronik aksamla değiştirilerek zamanı daha doğru olarak gösteren |
quartzed s.
|
|
272 |
Genel |
zamanı geçmiş |
moth-eaten s.
|
|
273 |
Genel |
doğma zamanı ile ilgili |
ortive s.
|
|
274 |
Genel |
şimdiki zamanı oluşturan |
presential s.
|
|
275 |
Genel |
güneş üzerinden zamanı gösteren |
solar s.
|
|
276 |
Genel |
zamanı gelince |
in due time zf.
|
|
277 |
Genel |
zamanı gelmişken |
apropos zf.
|
|
278 |
Genel |
zamanı gelince |
all in good time zf.
|
|
279 |
Genel |
yılın/senenin çoğu zamanı |
most of the year zf.
|
|
280 |
Genel |
tam öğle zamanı |
at high noon zf.
|
|
281 |
Genel |
öğle zamanı |
at noon zf.
|
|
282 |
Genel |
zamanı gelince |
belive [scotland] zf.
|
|
283 |
Genel |
zamanı geçerek |
overtime zf.
|
|
284 |
Genel |
bir zamanı belirtmek için kullanılır |
at ed.
|
|
285 |
Genel |
bir eylemle ilgili bir zamanı belirten edat |
of ed.
|
|
286 |
Genel |
savaş zamanı |
wt (wartime) kısalt.
|
|
287 |
Genel |
doğu abd ve kanada standart zamanı |
et (eastern time) kısalt.
|
|
288 |
Genel |
greenwich ortalama zamanı |
gmt (greenwich mean time) kısalt.
|
|
Phrasals |
|
289 |
Öbek Fiiller |
çıkış zamanı |
checkout i.
|
|
290 |
Öbek Fiiller |
otelden çıkış zamanı |
checkout i.
|
|
291 |
Öbek Fiiller |
kesin olmayan bir randevu zamanı belirlemek/vermek |
pencil in i.
|
|
292 |
Öbek Fiiller |
zamanı/tarihi gelmek |
come up for (something) f.
|
|
293 |
Öbek Fiiller |
(zamanı, parayı) müsrifçe kullanmak |
channel (something) off f.
|
|
294 |
Öbek Fiiller |
(zamanı, parayı) boşa harcamak |
channel (something) off f.
|
|
295 |
Öbek Fiiller |
(zamanı, parayı) çarçur etmek |
channel (something) off f.
|
|
296 |
Öbek Fiiller |
belirli bir zamanı uyuyarak geçirmek |
sleep something away f.
|
|
297 |
Öbek Fiiller |
zamanı boşa harcamak |
dawdle away f.
|
|
298 |
Öbek Fiiller |
zamanı gelince yapmak |
get around f.
|
|
299 |
Öbek Fiiller |
(birine) eski bir zamanı hatırlatmak |
carry (one) back f.
|
|
300 |
Öbek Fiiller |
geçmişte belli bir zamanı anımsamak |
flash back f.
|
|
301 |
Öbek Fiiller |
bir zamanı bir şeyin/birinin hasretini çekerek geçirmek |
moon away f.
|
|
302 |
Öbek Fiiller |
bir zamanı birinin yasını tutarak geçirmek |
moon away f.
|
|
303 |
Öbek Fiiller |
bir şey için uygun zamanı, parayı, yeri ayırmak |
allow something for something f.
|
|
304 |
Öbek Fiiller |
bir şey için uygun zamanı, parayı, yeri ayırmak |
allow something for something f.
|
|
305 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) tam zamanı/yeri olmak |
call for (something) f.
|
|
306 |
Öbek Fiiller |
(tekrar) zamanı gelmek |
come around f.
|
|
307 |
Öbek Fiiller |
(tekrar) zamanı gelmek |
come round f.
|
|
308 |
Öbek Fiiller |
bir şey için verilen zamanı (bir noktaya kadar) uzatmak |
extend something to something f.
|
|
309 |
Öbek Fiiller |
(tarihi/zamanı belirli bir güne) rastlamak |
fall upon (something) f.
|
|
310 |
Öbek Fiiller |
(tarihi/zamanı belirli bir güne) rastlamak |
fall on (something) f.
|
|
311 |
Öbek Fiiller |
(tarihi/zamanı belirli bir güne) rastlamak |
fall on (someone or something) f.
|
|
312 |
Öbek Fiiller |
(tarihi/zamanı belirli bir güne) rastlamak |
fall onto (someone or something) f.
|
|
313 |
Öbek Fiiller |
(zamanı) geriye dayanmak |
go down f.
|
|
314 |
Öbek Fiiller |
zamanı yaklaşmak |
loom up f.
|
|
315 |
Öbek Fiiller |
zamanı daralmak |
loom up f.
|
|
Phrases |
|
316 |
İfadeler |
herşeyin bir zamanı vardır |
there is a time for everything expr.
|
|
317 |
İfadeler |
her şeyin bir zamanı var |
all in good time expr.
|
|
318 |
İfadeler |
zamanı gelince |
due course of time expr.
|
|
319 |
İfadeler |
zamanı çoktan gelmiş geçmiş |
it's long overdue expr.
|
|
320 |
İfadeler |
yine zamanı geldi |
the time has come round to expr.
|
|
321 |
İfadeler |
(birşeyi yapmanın) tam zamanı |
it is about time expr.
|
|
322 |
İfadeler |
gerçekçi olma zamanı |
time to get real expr.
|
|
Proverb |
|
323 |
Atasözü |
her şeyin bir zamanı vardır |
for everything there is a season expr.
|
|
324 |
Atasözü |
her şeyin zamanı gelecektir |
for everything there is a season expr.
|
|
325 |
Atasözü |
zamanı durduramayız |
time and tide wait for no man
|
|
326 |
Atasözü |
her şeyin bir zamanı ve yeri var |
there is a time and a place for everything
|
|
327 |
Atasözü |
tembelin boş zamanı olmaz |
idle folk have the least leisure
|
|
328 |
Atasözü |
tembelin boş zamanı olmaz |
idle people have the least leisure
|
|
329 |
Atasözü |
sakla samanı gelir zamanı |
keep a thing seven years and you'll find a use for it
|
|
330 |
Atasözü |
sakla samanı gelir zamanı |
keep a thing seven years and you'll always find a use for it
|
|
331 |
Atasözü |
tanrı zamanı insan aceleyi (sabırsızlığı) yarattı |
god made time but man made haste
|
|
332 |
Atasözü |
sakla samanı gelir zamanı |
waste not want not
|
|
333 |
Atasözü |
sakla samanı gelir zamanı |
early money is like yeast
|
|
334 |
Atasözü |
zamanı durduramayız |
time and tide wait for no one
|
|
335 |
Atasözü |
zamanı belli olmayan şey hiçbir zaman yapılmaz |
any time means no time
|
|
336 |
Atasözü |
zamanı gelmeden endişelenme |
don't cross that bridge till you come to it
|
|
337 |
Atasözü |
zamanı gelince düşünürsün |
don't cross that bridge till you come to it
|
|
338 |
Atasözü |
sakla samanı gelir zamanı |
early money is like yeast, because it helps to raise the dough
|
|
339 |
Atasözü |
her şeyin bir zamanı var |
to everything there is a season
|
|
Colloquial |
|
340 |
Konuşma Dili |
yemek/akşam yemeği zamanı |
bean time i.
|
|
341 |
Konuşma Dili |
eğlence-eğlenme vakti/zamanı |
time to have fun i.
|
|
342 |
Konuşma Dili |
zamanı uyuyarak geçirme |
sleep fest i.
|
|
343 |
Konuşma Dili |
oyun zamanı |
game time i.
|
|
344 |
Konuşma Dili |
harekete geçme zamanı |
game time i.
|
|
345 |
Konuşma Dili |
işe koyulma zamanı |
game time i.
|
|
346 |
Konuşma Dili |
işe başlama zamanı |
game time i.
|
|
347 |
Konuşma Dili |
yapılması gerekenleri yapma zamanı |
game time i.
|
|
348 |
Konuşma Dili |
sınırsız hareket zamanı |
open season i.
|
|
349 |
Konuşma Dili |
uçma zamanı |
up, up, and away i.
|
|
350 |
Konuşma Dili |
uçup gitme zamanı |
up, up, and away i.
|
|
351 |
Konuşma Dili |
(boksta) rakibin yumruğun geleceğini bilerek kendini savunmaya zamanı olacağı türden bir yumruk atmaya hazırlanmak |
telegraph f.
|
|
352 |
Konuşma Dili |
kaybedilen zamanı telafi etmek |
make up leeway f.
|
|
353 |
Konuşma Dili |
kaybedilen zamanı telafi etmek |
make up the leeway f.
|
|
354 |
Konuşma Dili |
zamanı az olmak |
be pushed f.
|
|
355 |
Konuşma Dili |
zamanı olmak |
get the time f.
|
|
356 |
Konuşma Dili |
bir şeyi yapacak zamanı olmak |
get the time f.
|
|
357 |
Konuşma Dili |
zamanı belirlenmiş bir şeyi olmak |
have something doing f.
|
|
358 |
Konuşma Dili |
zamanı belirlenmiş bir şeyi olmak |
have something on f.
|
|
359 |
Konuşma Dili |
zamanı gelmek/yaklaşmak |
be upon (someone or something) f.
|
|
360 |
Konuşma Dili |
hazır bir şekilde sabırla doğru zamanı beklemek |
lay low f.
|
|
361 |
Konuşma Dili |
bir zamanı/tarihi boş bırakmak |
leave something open f.
|
|
362 |
Konuşma Dili |
bir zamanı/tarihi planlamadan bırakmak |
leave something open f.
|
|
363 |
Konuşma Dili |
bir zamanı/tarihi plansız bırakmak |
leave something open f.
|
|
364 |
Konuşma Dili |
bir zamanı/tarihi planlamamak |
leave something open f.
|
|
365 |
Konuşma Dili |
belirli bir zamanı geçmek |
run past f.
|
|
366 |
Konuşma Dili |
(belli bir zamanı) geçmiş olmak |
be past (something) f.
|
|
367 |
Konuşma Dili |
zamanı geçmiş |
behind its time s.
|
|
368 |
Konuşma Dili |
zamanı geçmiş |
over-the-hill s.
|
|
369 |
Konuşma Dili |
bir alışkanlığın gününü veya gerçekleştiği zamanı belirten edat |
of ed.
|
|
370 |
Konuşma Dili |
artık zamanı (geldi) |
it is high time expr.
|
|
371 |
Konuşma Dili |
o işi de/onu da zamanı gelince hallederiz |
cross that bridge when you come to it expr.
|
|
372 |
Konuşma Dili |
zamanı gelince |
in good time expr.
|
|
373 |
Konuşma Dili |
zamanı gelince |
in time expr.
|
|
374 |
Konuşma Dili |
zamanı gelince |
in due time expr.
|
|
375 |
Konuşma Dili |
(bir şeyin zamanı) geliyor/yaklaşıyor |
getting on toward expr.
|
|
376 |
Konuşma Dili |
zamanı gelince |
in due season expr.
|
|
377 |
Konuşma Dili |
(bir şeyin zamanı) geliyor/yaklaşıyor |
getting on for expr.
|
|
378 |
Konuşma Dili |
zamanı geldiğinde |
in due course expr.
|
|
379 |
Konuşma Dili |
zamanı gelince |
when the time is right expr.
|
|
380 |
Konuşma Dili |
ayrılık zamanı |
(it's) time to cruise expr.
|
|
381 |
Konuşma Dili |
ayrılık zamanı |
time to cruise expr.
|
|
382 |
Konuşma Dili |
babalarınızın zamanı değil artık |
not your dad's expr.
|
|
383 |
Konuşma Dili |
içinde bulunduğun zamanı yaşa |
seize the hour expr.
|
|
384 |
Konuşma Dili |
içinde bulunduğun zamanı yaşa |
seize the day expr.
|
|
385 |
Konuşma Dili |
zamanı geldi de geçiyor |
(it's) about time expr.
|
|
386 |
Konuşma Dili |
zamanı geldi de geçiyor |
(it's) bout time expr.
|
|
387 |
Konuşma Dili |
zamanı çoktan gelmişti |
(it's) bout time expr.
|
|
388 |
Konuşma Dili |
gösteri zamanı |
(it's) showtime expr.
|
|
389 |
Konuşma Dili |
gitme zamanı |
(it's) time to hit the road expr.
|
|
390 |
Konuşma Dili |
ayrılma zamanı |
(it's) time to hit the road expr.
|
|
391 |
Konuşma Dili |
gitme zamanı |
(it's) time to shove off expr.
|
|
392 |
Konuşma Dili |
ayrılma zamanı |
(it's) time to shove off expr.
|
|
393 |
Konuşma Dili |
ayrılma/gitme zamanı geldi |
(one) (had) better hit the road expr.
|
|
394 |
Konuşma Dili |
yola koyulma zamanı geldi |
(one) (had) better hit the road expr.
|
|
395 |
Konuşma Dili |
zamanı geldi de geçiyor |
it is high time that expr.
|
|
396 |
Konuşma Dili |
zamanı geldi |
it is high time that expr.
|
|
397 |
Konuşma Dili |
tam zamanı |
it is high time that expr.
|
|
398 |
Konuşma Dili |
…'nın zamanı çoktan gelmişti |
it's high time (that)... expr.
|
|
399 |
Konuşma Dili |
…'nın zamanı geldi de geçiyor |
it's high time (that)... expr.
|
|
400 |
Konuşma Dili |
…'nın zamanı geldi |
it's high time (that)... expr.
|
|
401 |
Konuşma Dili |
…'nın zamanı çoktan gelmişti |
it's about time (that)... expr.
|
|
402 |
Konuşma Dili |
…'nın zamanı geldi de geçiyor |
it's about time (that)... expr.
|
|
403 |
Konuşma Dili |
…'nın zamanı geldi |
it's about time (that)... expr.
|
|
404 |
Konuşma Dili |
(bir şeyin) bir zamanı ve yeri var |
there's a time and a place (for something) expr.
|
|
405 |
Konuşma Dili |
(bir şeyin) doğru bir zamanı ve yeri var |
there's a time and a place (for something) expr.
|
|
406 |
Konuşma Dili |
tam zamanı |
time is ripe expr.
|
|
407 |
Konuşma Dili |
gitme zamanı |
time to go expr.
|
|
Idioms |
|
408 |
Deyim |
nuh zamanı |
the dim and distant past [brit] i.
|
|
409 |
Deyim |
artık harekete geçme zamanı |
piss or get off the pot i.
|
|
410 |
Deyim |
artık harekete geçme zamanı |
piss or get off the can i.
|
|
411 |
Deyim |
harekete geçme zamanı |
time to make the move i.
|
|
412 |
Deyim |
nuh zamanı |
the (dim and) distant past i.
|
|
413 |
Deyim |
yeni hayatlara yelken açma zamanı |
a parting of the ways i.
|
|
414 |
Deyim |
birbirinden faklı yönlere doğru ilerleme zamanı |
a parting of the ways i.
|
|
415 |
Deyim |
yolları ayırma zamanı |
a parting of the ways i.
|
|
416 |
Deyim |
birbirinden farklı yollara doğru gitme zamanı |
a parting of the ways i.
|
|
417 |
Deyim |
yeni hayatlara yelken açma zamanı |
the parting of the ways i.
|
|
418 |
Deyim |
birbirinden faklı yönlere doğru ilerleme zamanı |
the parting of the ways i.
|
|
419 |
Deyim |
yolları ayırma zamanı |
the parting of the ways i.
|
|
420 |
Deyim |
birbirinden farklı yollara doğru gitme zamanı |
the parting of the ways i.
|
|
421 |
Deyim |
yolları ayırma zamanı/noktası |
a parting of the ways i.
|
|
422 |
Deyim |
yeni yollara doğru devam etme zamanı/noktası |
a parting of the ways i.
|
|
423 |
Deyim |
yolları ayırma zamanı/noktası |
the parting of the ways i.
|
|
424 |
Deyim |
yeni yollara doğru devam etme zamanı/noktası |
the parting of the ways i.
|
|
425 |
Deyim |
savunma harcamalarının eğitim ve sağlık gibi barış zamanı harcama kalemlerine aktarılması |
a peace dividend i.
|
|
426 |
Deyim |
savunma harcamalarının eğitim ve sağlık gibi barış zamanı harcama kalemlerine aktarılması |
the peace dividend i.
|
|
427 |
Deyim |
seçim zamanı ittifak yapan siyasetçiler |
dream ticket i.
|
|
428 |
Deyim |
toyluk zamanı |
salad days i.
|
|
429 |
Deyim |
regl zamanı |
that time of the month i.
|
|
430 |
Deyim |
regl zamanı |
one's time of the month i.
|
|
431 |
Deyim |
nuh zamanı |
the distant past i.
|
|
432 |
Deyim |
hayatının en eğlenceli/heyecanlı/keyifli zamanı |
the time of (one's) life i.
|
|
433 |
Deyim |
hayatının en eğlenceli/heyecanlı/keyifli zamanı |
the time of your life i.
|
|
434 |
Deyim |
zamanı harcayan/çalan şey |
time burglar i.
|
|
435 |
Deyim |
(bir şey) zamanı |
time for (something) i.
|
|
436 |
Deyim |
değişim vakti/zamanı |
time for a change i.
|
|
437 |
Deyim |
hayatının en eğlenceli vakti/zamanı |
time of one's life i.
|
|
438 |
Deyim |
hayatının en keyifli vakti/zamanı |
time of one's life i.
|
|
439 |
Deyim |
zamanı boşa harcamak |
burn daylight f.
|
|
440 |
Deyim |
az zamanı kalmak |
exist on borrowed time f.
|
|
441 |
Deyim |
o sorunu/konuyu daha sonra/zamanı gelince düşünmek |
cross that bridge later f.
|
|
442 |
Deyim |
o sorunla da/konuyla da sonra zamanı gelince uğraşmak |
cross that bridge later f.
|
|
443 |
Deyim |
harcayacak çok parası/zamanı olmak |
have (something) to burn f.
|
|
444 |
Deyim |
hazırda bol parası/zamanı olmak |
have (something) to burn f.
|
|
445 |
Deyim |
çok parası/zamanı/yeteneği olmak |
have (something) to burn f.
|
|
446 |
Deyim |
ihtiyacından çok parası/zamanı/yeri olmak |
have (something) to burn f.
|
|
447 |
Deyim |
dünya kadar/bir dünya/aşırı/fazladan/kum gibi parası/zamanı olmak |
have (something) to burn f.
|
|
448 |
Deyim |
harcayacak çok parası/zamanı olmak |
have something to burn f.
|
|
449 |
Deyim |
hazırda bol parası/zamanı olmak |
have something to burn f.
|
|
450 |
Deyim |
çok parası/zamanı/yeteneği olmak |
have something to burn f.
|
|
451 |
Deyim |
ihtiyacından çok parası/zamanı/yeri olmak |
have something to burn f.
|
|
452 |
Deyim |
dünya kadar/bir dünya/aşırı/fazladan/kum gibi parası/zamanı olmak |
have something to burn f.
|
|
453 |
Deyim |
harekete geçmek için en uygun zamanı seçmek |
choose (one's) moment f.
|
|
454 |
Deyim |
harekete geçmek için en uygun zamanı seçmek |
pick (one's) moment f.
|
|
455 |
Deyim |
zamanı geriye sarmak |
push back the clock f.
|
|
456 |
Deyim |
zamanı geriye sarmak |
put back the clock f.
|
|
457 |
Deyim |
zamanı geriye sarmak |
set back the clock f.
|
|
458 |
Deyim |
zamanı geriye almak |
wind back the clock f.
|
|
459 |
Deyim |
eski bir zamanı hatırlatmak |
carry someone back (to some time) f.
|
|
460 |
Deyim |
(zamanı) anlayamadan geçirmek |
let slip by f.
|
|
461 |
Deyim |
(zamanı) boş geçirmek |
let slip by f.
|
|
462 |
Deyim |
(zamanı) anlayamadan geçirmek |
let something slip by f.
|
|
463 |
Deyim |
(zamanı) boş geçirmek |
let something slip by f.
|
|
464 |
Deyim |
(zamanı) anlayamadan geçirmek |
let something slide by f.
|
|
465 |
Deyim |
(zamanı) boş geçirmek |
let something slide by f.
|
|
466 |
Deyim |
az zamanı kalmış olmak |
live on borrowed time f.
|
|
467 |
Deyim |
boş zamanı olmak |
have some time to kill f.
|
|
468 |
Deyim |
boş zamanı olmak |
have time on one's hands f.
|
|
469 |
Deyim |
boş zamanı olmak |
have time to kill f.
|
|
470 |
Deyim |
boş zamanı olmak |
be at leisure f.
|
|
471 |
Deyim |
çok zamanı olmak |
have all the time in the world f.
|
|
472 |
Deyim |
çok zamanı olmamak |
not have all day f.
|
|
473 |
Deyim |
istemediği kadar çok zamanı olmak |
have all the time in the world f.
|
|
474 |
Deyim |
kaybedilen zamanı telafi etmek için sıkı çalışmak |
make up for lost time f.
|
|
475 |
Deyim |
kafasını kaşıyacak zamanı olmamak |
not have a minute to call your own f.
|
|
476 |
Deyim |
zamanı daralmak |
get pushed for time f.
|
|
477 |
Deyim |
zamanı geriye almak |
roll back the clock f.
|
|
478 |
Deyim |
zamanı olmak |
have the time f.
|
|
479 |
Deyim |
zamanı kısıtlı olmak |
be short on time f.
|
|
480 |
Deyim |
yitirilen zamanı kapatmak için yoğun çalışmak |
make up for lost time f.
|
|
481 |
Deyim |
zamanı geriye almak |
turn back the clock f.
|
|
482 |
Deyim |
zamanı olmak |
be in season f.
|
|
483 |
Deyim |
zamanı daralmak |
be pressed for time f.
|
|
484 |
Deyim |
(halen daha) zamanı olmak |
time is on one's side f.
|
|
485 |
Deyim |
(değer verdiği/hoşlandığı) birisine ayıracak çok zamanı olmak |
have a lot of time for somebody f.
|
|
486 |
Deyim |
zamanı bitmek |
run out of time f.
|
|
487 |
Deyim |
zamanı kalmamak |
run out of time f.
|
|
488 |
Deyim |
yeteri kadar/çok zamanı olmak |
have too much time on one's hands f.
|
|
489 |
Deyim |
zamanı tersine çevirmek |
turn the clock back f.
|
|
490 |
Deyim |
(zamanı) boşa geçirmek |
idle away f.
|
|
491 |
Deyim |
(bir iş için) uygun zamanı beklemek |
bide one's time f.
|
|
492 |
Deyim |
zamanı olmak |
have time f.
|
|
493 |
Deyim |
zamanı geriye almak |
put/turn the clock back f.
|
|
494 |
Deyim |
zamanı daralmak |
get pressed for time f.
|
|
495 |
Deyim |
zamanı tükenmek |
run out of time f.
|
|
496 |
Deyim |
uğraşacak zamanı olmamak |
have no time f.
|
|
497 |
Deyim |
zamanı tersine çevirmek |
put the clock back f.
|
|
498 |
Deyim |
(halen daha) zamanı olmak |
have time on one's side f.
|
|
499 |
Deyim |
zamanı geriye almak |
turn the clock back f.
|
|
500 |
Deyim |
zamanı daralmak |
be pushed for time f.
|
|