zamanı - Türkçe İngilizce Sözlük

zamanı

"zamanı" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 1 sonuç

Türkçe İngilizce
Computer
zamanı when i.

"zamanı" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
almak (dikkati/enerjiyi/zamanı/parayı) absorb f.
Small business are often absorbed by a major company.
Küçük işletmeler genellikle büyük bir şirket tarafından satın alınır.

More Sentences
General
savaş zamanı wartime i.
Looting, raping, and plundering are common during wartime.
Savaş zamanında yağma, tecavüz ve talan yaygındır.

More Sentences
yemek zamanı dinner time i.
Tom won't be back till dinner time.
Tom akşam yemeği zamanına kadar dönmeyecek.

More Sentences
uyku zamanı bedtime i.
Tell Tom that it's past his bedtime.
Tom'a uyku zamanının geçtiğini söyle.

More Sentences
oyun zamanı playtime i.
Playtime is over, Dan.
Oyun zamanı bitti, Dan.

More Sentences
varış zamanı time of arrival i.
Do you know the time of arrival of his plane?
Uçağın varış zamanını biliyor musun?

More Sentences
yemek zamanı mealtime i.
Tom only eats at mealtimes.
Tom sadece yemek zamanlarında yer.

More Sentences
uçuş zamanı flying time i.
Tom is an expert pilot with thousands of hours of flying time.
Tom binlerce saatlik uçuş zamanı olan uzman bir pilottur.

More Sentences
barış zamanı peacetime i.
I am thinking of the nuclear reactor at Osirak which was destroyed by the Israelis in an aerial attack during peacetime.
İsrailliler tarafından barış zamanında bir hava saldırısında imha edilen Osirak'taki nükleer reaktörü düşünüyorum.

More Sentences
yatma zamanı bedtime i.
Tom's bedtime is nine o'clock on school nights.
Tom'un yatma zamanı okul geceleri saat dokuzdur.

More Sentences
tam zamanı high time i.
It is high time something was done.
Bir şeyler yapmanın tam zamanı.

More Sentences
öğle yemeği zamanı lunch time i.
It's lunch time.
Öğle yemeği zamanı.

More Sentences
noel zamanı christmas time i.
Sami was killed at Christmas time.
Sami, Noel zamanında öldürüldü.

More Sentences
dinlenme zamanı resting time i.
Rest time's over!
Dinlenme zamanı bitti!

More Sentences
parti zamanı party time i.
Party time!
Parti zamanı!

More Sentences
göstermek (saat belirli bir zamanı) go f.
My report would, I am sure, go some way to reassuring people.
Raporum eminim ki insanları rahatlatmak için bir yol gösterecektir.

More Sentences
zamanı gelmek (time) be ripe for f.
The time is ripe for action.
Harekete geçme zamanı geldi.

More Sentences
zamanı geri döndürmek turn back time f.
I wish I could turn back time.
Keşke zamanı geri döndürebilsem.

More Sentences
zamanı olmak manage f.
Can you manage a drink after work?
İşten sonra bir içkilik zamanın var mı?

More Sentences
zamanı gelen ripe s.
When the time is ripe, there will have to be an in-depth examination of the all Turkish legislation.
Zamanı geldiğinde, tüm Türk mevzuatının ayrıntılı olarak incelenmesi gerekecektir.

More Sentences
zamanı gelince in due course zf.
Unfortunately, I am unable to make any of my other comments, but I shall do so in due course.
Ne yazık ki diğer yorumlarımı yapamıyorum, ancak zamanı geldiğinde yapacağım.

More Sentences
Colloquial
uyku zamanı bedtime i.
Tom was getting sleepy since it was past his bedtime.
Tom uyku zamanı geçtiği için uyukluyordu.

More Sentences
(belirli bir) zamanı öldürmek kill (an amount of time) f.
Let's take a walk to kill some time.
Biraz zaman öldürmek için yürüyüşe çıkalım.

More Sentences
(belirli bir) zamanı geçirmek kill (an amount of time) f.
Let's take a walk to kill some time.
Zaman geçirmek için yürüyüşe çıkalım.

More Sentences
kalkma zamanı! rise and shine! expr.
Rise and shine, Johnny.
Kalkma zamanı, Johnny.

More Sentences
zamanı gelince in due course expr.
We shall deal with the consultation in that area in due course.
Bu alandaki istişareleri zamanı geldiğinde ele alacağız.

More Sentences
zamanı geldi it's time expr.
It's time to do some spring cleaning.
Biraz bahar temizliği yapmanın zamanı geldi.

More Sentences
zamanı çoktan gelmişti (it's) about time expr.
It's about time.
Zamanı çoktan gelmişti.

More Sentences
zamanı geldi time has come expr.
The time has come today to present you with some amendments to its statute.
Bugün size tüzüğünde yapılan bazı değişiklikleri sunmanın zamanı geldi.

More Sentences
Idioms
ayıracak zamanı olmamak have no time f.
That means that they have no time to devote to themselves.
Bu da kendilerine ayıracak zamanları olmadığı anlamına geliyor.

More Sentences
Common Usage
hasat zamanı harvest i.
General
greenwich ortalama zamanı greenwich mean time i.
pasifik zamanı pacific time i.
hareket zamanı time of departure i.
met zamanı high tide i.
musevilerin ibadet zamanı taktıkları atkı zizith i.
hasat zamanı harvest i.
cezir zamanı low tide i.
yıldız zamanı sidereal time i.
uçuş zamanı flight time i.
ekim zamanı seed time i.
yemek zamanı repast i.
zamanı çok hassas dilimler halinde ölçen alet chronometer i.
jura jeolojik zamanı jurassic period i.
yavaşlama zamanı deceleration time i.
noel zamanı yuletide i.
oluş zamanı origin time i.
çiftleştirme zamanı mating time i.
uygun zamanı kollayan kimse temporizer i.
gelişim zamanı development time i.
doğum zamanı birth time i.
ödeme zamanı gelmiş dueness i.
kış zamanı wintertime i.
başlangıç zamanı time of origin i.
ortalama onarım zamanı mean time to repair i.
noel zamanı christmastide i.
gerileme zamanı time of decadence i.
makine hatalı çalışma zamanı machine spoilt work time i.
ortalama güneş zamanı mean solar time i.
alma (dikkati/enerjiyi/zamanı/parayı) absorption i.
boş zamanı olma leisureness i.
üretim zamanı productive time i.
noel zamanı christmastime i.
başlangıç zamanı prime time i.
boş zamanı değerlendirme balıkçılığı recreational fishery i.
yılın belli zamanı time of year i.
boş zamanı değerlendirme recreation i.
ortalama yıldız zamanı mean sidereal time i.
çene çalma zamanı gabfest i.
atlantik zamanı atlantic time i.
pasifik standart zamanı pacific standard time i.
dini ibadet zamanı holytide i.
tahliye zamanı tahmini evacuation time estimate i.
iş zamanı labor time i.
oyun zamanı period of play i.
kuvvet zamanı power stroke i.
uygun zamanı kollama temporisation i.
kuruluş zamanı setup time i.
yankı zamanı reverberation time i.
doğu abd ve kanada standart zamanı eastern time i.
gösteri zamanı showtime i.
teklif verme zamanı bid time i.
çay zamanı tea time i.
iş zamanı working stroke i.
yemek zamanı dinner-time i.
varış zamanı eğrisi travel-time curve i.
en iyi zamanı in season i.
hareket zamanı time of starting i.
gebelik zamanı gestation i.
vuslat zamanı reunion time i.
vuslat zamanı meeting time i.
yerel yıldız zamanı local sidereal time i.
jülyen zamanı julian time i.
günün herhangi bir zamanı at any time of day i.
güle güle deme zamanı time to say goodbye i.
konuşma zamanı time of speaking i.
karartma zamanı curfew i.
günün belli bir zamanı a time of the day i.
dünyanın bütün zamanı all the time of the world i.
intikam zamanı time for revenge i.
akşam yemeği zamanı suppertime i.
yemek zamanı suppertime i.
ekranda görünme zamanı face time i.
(yüz yüze/bire bir) görüşme zamanı face time i.
olunan zaman veya mekandan farklı bir zamanı ve mekanı işleyen bir eser karşısında anlatılan yerde veya zamanda olunmadığının bilinmesine rağmen okurun istemli bir şekilde kendisini orada ve o anda imiş gibi hissederek eseri anlamaya çalışması the willing suspension of disbelief i.
şekerleme/kestirme zamanı nap time i.
şekerleme/kestirme zamanı naptime i.
kesin kayıt tarihi ve zamanı exact registration date and time i.
ödeme zamanı gelme dueness i.
kapanış zamanı closing time i.
karatma zamanı curfew i.
son teslim zamanı deadline i.
uygun zamanı kollama temporization i.
uygun zamanı kollayan kimse temporiser i.
macera zamanı adventure time i.
yaz zamanı hüznü summertime sadness i.
pasifik standart zamanı pacific standard time (pst) i.
tahmini varış zamanı estimated time of arrival (eta) i.
hasat zamanı harvest season i.
banyo zamanı bathtime i.
banyo zamanı bath time i.
seçim zamanı election time i.
alışveriş zamanı shopping time i.
ilk düzeltme zamanı time to first fix i.
atıştırma zamanı snack time i.
dinlenme zamanı r&r i.
alma (dikkati/enerjiyi/zamanı/parayı) absorbition i.
film zamanı movie time i.
yemek zamanı refection i.
cinsel ilişki zamanı night i.
kıtlık zamanı leaner times i.
doğum zamanı time i.
ölüm zamanı time i.
varış zamanı time i.
(bar) kapanma zamanı time [brit] i.
boş zamanı olan kimse time killer i.
hesaplanan varış zamanı calculated time of arrival i.
hesaplanan varış zamanı estimated time of arrival i.
zamanı güneş'in konumuna göre ölçen alet sundial i.
yürüme zamanı time to walk i.
yatma zamanı bed i.
ısınma zamanı warm-up time i.
çürüme zamanı winter i.
bozulma zamanı winter i.
çiçek açma zamanı blossom i.
yemeğin yenilme zamanı meal i.
süt sağma zamanı meal [uk] i.
ara zamanı mean [obsolete] i.
yemek zamanı meltith [scotland] i.
yemek zamanı melteth [scotland] i.
mayalama zamanı brew i.
yazın en sıcak zamanı high summer i.
eğlence zamanı high time i.
zamanı hesaplayan kimse horographer i.
zamanı ay ışığı ile ölçmek için kullanılan kadran moon dial i.
greenwich elektronik zamanı get (greenwich electronic time) i.
zamanı geçmiş bir ilkeye sıkı sıkıya bağlı grup guard i.
noel zamanı kapı kapı dolaşan kostümlü amatör oyuncu guiser [scotland] i.
silah ateşleme zamanı gunfire i.
harekete geçmek için doğru zamanı belirlemeyi amaçlayan fal chronomancy i.
savaş zamanı popüler hale gelmiş küçük tüylü bir oyuncak gonk i.
(abd ordusunda) savaş zamanı gereksinimlerine ilişkin bir tür şartname d-to-p assets required on d-day i.
(abd ordusunda) savaş zamanı gereksinimlerine ilişkin bir tür şartname d-to-p materiel readiness gross requirement i.
zamanı gelmiş olma dueness i.
festival veya kutlama zamanı festi-val i.
zamanı saniyesine kadar doğru gösteren saat isochronon i.
günün en yoğun zamanı peak i.
yılın en yoğun zamanı peak i.
münasip gerçekleşme zamanı day i.
büyük karanlık zamanı dead i.
etkinlik zamanı field day i.
(hasat zamanı) toplanan miktar gather i.
savaş zamanı tercihli önceliklendirme priority i.
kıtlık zamanı öncelik hakkı priority i.
tam zamanı pudding time i.
etkinlik zamanı show time i.
kapanış zamanı shut i.
yıldız zamanı sideral time i.
üyelik zamanı rush i.
boşa geçirmek (zamanı) kill f.
zamanı tembelce geçirmek lounge away f.
zamanı dar olmak be pressed for time f.
zor bir zamanı geçirmek go through f.
zamanı boş geçirmek fiddle away f.
her zaman zamanı doğru göstermek (saat) keep time f.
geçirmek (zor bir zamanı) go through f.
saat her zaman zamanı doğru göstermek keep good time f.
yaşamak (bir zamanı/olayı) live through f.
geçirmek (zor bir zamanı) get through f.
zamanı aşmak overrun the time f.
zamanı olmak have time f.
çalmak (saat belirli bir zamanı) strike f.
kaybedilen zamanı telafi etmek make up for lost time f.
zamanı göstermek (saat) tell the time f.
zamanı değerlendirmek value time f.
zor bir zamanı geçirmek get through f.
uygun zamanı beklemek bide one's time f.
uygun zamanı kollamak temporise f.
uygun zamanı kollamak temporize f.
zamanı olmak afford f.
nefes bile alacak zamanı olmamak hardly to have time to breathe f.
hiç zamanı olmamak hardly to have time to breathe f.
zamanı ayarlamak arrange the time f.
zamanı iyi değerlendirmek make use of the time well f.
zamanı geçmek become void f.
zamanı geçmek be out of date f.
zamanı geçmek be outmoded (for something) expire f.
(zor bir zamanı) geçirmek get through f.
zamanı gelmek (one's) time come f.
zamanı kontrol etmek check one's watch f.
zamanı gelmek (one's) time to come f.
zamanı boşa harcamak waste the time f.
zamanı yakalamak get up to date f.
zamanı kullanmak use the time f.
zamanı boşa harcamak idle one's time away f.
kaybedilen zamanı telafi etmek to recover lost time f.
yeterli zamanı ayırmamak not to spare enough time f.
yeterli zamanı ayırmamak not to have enough time for f.
zamanı dolmak one's time to be up f.
boş zamanı olmak have free/spare time f.
bir saatten az zamanı olmak/kalmak have less than an hour f.
zamanı kullanmak/değerlendirmek treat time f.
doğru zamanı beklemek wait for the right time f.
zamanı durdurmak stop the time f.
zamanı iyi kullanmak use the time well f.
zamanı beş dakika daha uzatmak extend the time by 5 minutes f.
zamanı yavaşlatmak slow down the time f.
zamanı takip etmek keep track of time f.
(zamanı/enerjiyi) almak absorb f.
(zamanı) doldurmak absorb f.
(saatler belirli bir zamanı) vurmak chap [scottish] f.
zamanı en iyi şekilde değerlendirmek redeem the time f.
(ilgiyi, zamanı) kaplamak employ f.
zamanı, hızı veya süreyi not etmek minute f.
(zamanı) kara kara geçirmek mope f.
zamanı boşa geçirmek muck f.
(parayı veya zamanı) serserilikle çarçur etmek riot f.
zamanı geçmek determine f.
(zamanı geçmiş bir fikri, kurumu) işlevsiz olduğu halde muhafaza etmek mummify f.
zor bir zamanı geçirmek overpass f.
(ilgiyi, zamanı) almak employ f.
(zamanı) tüketmek consume f.
(zamanı) harcamak consume f.
(zamanı) akıp götürmek fleet f.
(zamanı) hızlıca geçirmek fleet f.
zamanı geçirmek puddle f.
(zamanı) çarçur etmek slim [dialect] f.
(zamanı) aylaklıkla geçirmek slug f.
(zamanı) uykuda geçirmek slumber f.
(zamanı) tembellikle öldürmek slumber f.
(zamanı) vuruşlarla belirtmek beat f.
(para veya zamanı) boşa harcamak sport [rare] f.
zamanı söyletmek strike f.
... kadar zamanı olmak have f.
zamanı geçmiş behind the times s.
zamanı test edilmiş time tested s.
boş zamanı olan at leisure s.
boş zamanı çok olan leisured s.
boş zamanı olmayan leisureless s.
zamanı geçmiş past due s.
zamanı gelmiş due s.
zamanı gelmeden doğan premature s.
zamanı geldiğinde ödenmiş nondelinquent s.
zamanı gelen due s.
zamanı geçmiş outmoded s.
gebeliğin son dönemlerini ve doğumun olduğu zamanı kapsayan (dönem) perinatal s.
kısmen zamanı geçmiş slightly outdated s.
kısmen zamanı geçmiş slightly dated s.
zamanı kaydeden time s.
boş zamanı olan leisured s.
iç mekanizması kuarts kristalinden bir elektronik aksamla değiştirilerek zamanı daha doğru olarak gösteren quartzed s.
zamanı geçmiş moth-eaten s.
doğma zamanı ile ilgili ortive s.
şimdiki zamanı oluşturan presential s.
güneş üzerinden zamanı gösteren solar s.
zamanı gelince in due time zf.
zamanı gelmişken apropos zf.
zamanı gelince all in good time zf.
yılın/senenin çoğu zamanı most of the year zf.
tam öğle zamanı at high noon zf.
öğle zamanı at noon zf.
zamanı gelince belive [scotland] zf.
zamanı geçerek overtime zf.
bir zamanı belirtmek için kullanılır at ed.
bir eylemle ilgili bir zamanı belirten edat of ed.
savaş zamanı wt (wartime) kısalt.
doğu abd ve kanada standart zamanı et (eastern time) kısalt.
greenwich ortalama zamanı gmt (greenwich mean time) kısalt.
Phrasals
çıkış zamanı checkout i.
otelden çıkış zamanı checkout i.
kesin olmayan bir randevu zamanı belirlemek/vermek pencil in i.
zamanı/tarihi gelmek come up for (something) f.
(zamanı, parayı) müsrifçe kullanmak channel (something) off f.
(zamanı, parayı) boşa harcamak channel (something) off f.
(zamanı, parayı) çarçur etmek channel (something) off f.
belirli bir zamanı uyuyarak geçirmek sleep something away f.
zamanı boşa harcamak dawdle away f.
zamanı gelince yapmak get around f.
(birine) eski bir zamanı hatırlatmak carry (one) back f.
geçmişte belli bir zamanı anımsamak flash back f.
bir zamanı bir şeyin/birinin hasretini çekerek geçirmek moon away f.
bir zamanı birinin yasını tutarak geçirmek moon away f.
bir şey için uygun zamanı, parayı, yeri ayırmak allow something for something f.
bir şey için uygun zamanı, parayı, yeri ayırmak allow something for something f.
(bir şeyin) tam zamanı/yeri olmak call for (something) f.
(tekrar) zamanı gelmek come around f.
(tekrar) zamanı gelmek come round f.
bir şey için verilen zamanı (bir noktaya kadar) uzatmak extend something to something f.
(tarihi/zamanı belirli bir güne) rastlamak fall upon (something) f.
(tarihi/zamanı belirli bir güne) rastlamak fall on (something) f.
(tarihi/zamanı belirli bir güne) rastlamak fall on (someone or something) f.
(tarihi/zamanı belirli bir güne) rastlamak fall onto (someone or something) f.
(zamanı) geriye dayanmak go down f.
zamanı yaklaşmak loom up f.
zamanı daralmak loom up f.
Phrases
herşeyin bir zamanı vardır there is a time for everything expr.
her şeyin bir zamanı var all in good time expr.
zamanı gelince due course of time expr.
zamanı çoktan gelmiş geçmiş it's long overdue expr.
yine zamanı geldi the time has come round to expr.
(birşeyi yapmanın) tam zamanı it is about time expr.
gerçekçi olma zamanı time to get real expr.
Proverb
her şeyin bir zamanı vardır for everything there is a season expr.
her şeyin zamanı gelecektir for everything there is a season expr.
zamanı durduramayız time and tide wait for no man
her şeyin bir zamanı ve yeri var there is a time and a place for everything
tembelin boş zamanı olmaz idle folk have the least leisure
tembelin boş zamanı olmaz idle people have the least leisure
sakla samanı gelir zamanı keep a thing seven years and you'll find a use for it
sakla samanı gelir zamanı keep a thing seven years and you'll always find a use for it
tanrı zamanı insan aceleyi (sabırsızlığı) yarattı god made time but man made haste
sakla samanı gelir zamanı waste not want not
sakla samanı gelir zamanı early money is like yeast
zamanı durduramayız time and tide wait for no one
zamanı belli olmayan şey hiçbir zaman yapılmaz any time means no time
zamanı gelmeden endişelenme don't cross that bridge till you come to it
zamanı gelince düşünürsün don't cross that bridge till you come to it
sakla samanı gelir zamanı early money is like yeast, because it helps to raise the dough
her şeyin bir zamanı var to everything there is a season
Colloquial
yemek/akşam yemeği zamanı bean time i.
eğlence-eğlenme vakti/zamanı time to have fun i.
zamanı uyuyarak geçirme sleep fest i.
oyun zamanı game time i.
harekete geçme zamanı game time i.
işe koyulma zamanı game time i.
işe başlama zamanı game time i.
yapılması gerekenleri yapma zamanı game time i.
sınırsız hareket zamanı open season i.
uçma zamanı up, up, and away i.
uçup gitme zamanı up, up, and away i.
(boksta) rakibin yumruğun geleceğini bilerek kendini savunmaya zamanı olacağı türden bir yumruk atmaya hazırlanmak telegraph f.
kaybedilen zamanı telafi etmek make up leeway f.
kaybedilen zamanı telafi etmek make up the leeway f.
zamanı az olmak be pushed f.
zamanı olmak get the time f.
bir şeyi yapacak zamanı olmak get the time f.
zamanı belirlenmiş bir şeyi olmak have something doing f.
zamanı belirlenmiş bir şeyi olmak have something on f.
zamanı gelmek/yaklaşmak be upon (someone or something) f.
hazır bir şekilde sabırla doğru zamanı beklemek lay low f.
bir zamanı/tarihi boş bırakmak leave something open f.
bir zamanı/tarihi planlamadan bırakmak leave something open f.
bir zamanı/tarihi plansız bırakmak leave something open f.
bir zamanı/tarihi planlamamak leave something open f.
belirli bir zamanı geçmek run past f.
(belli bir zamanı) geçmiş olmak be past (something) f.
zamanı geçmiş behind its time s.
zamanı geçmiş over-the-hill s.
bir alışkanlığın gününü veya gerçekleştiği zamanı belirten edat of ed.
artık zamanı (geldi) it is high time expr.
o işi de/onu da zamanı gelince hallederiz cross that bridge when you come to it expr.
zamanı gelince in good time expr.
zamanı gelince in time expr.
zamanı gelince in due time expr.
(bir şeyin zamanı) geliyor/yaklaşıyor getting on toward expr.
zamanı gelince in due season expr.
(bir şeyin zamanı) geliyor/yaklaşıyor getting on for expr.
zamanı geldiğinde in due course expr.
zamanı gelince when the time is right expr.
ayrılık zamanı (it's) time to cruise expr.
ayrılık zamanı time to cruise expr.
babalarınızın zamanı değil artık not your dad's expr.
içinde bulunduğun zamanı yaşa seize the hour expr.
içinde bulunduğun zamanı yaşa seize the day expr.
zamanı geldi de geçiyor (it's) about time expr.
zamanı geldi de geçiyor (it's) bout time expr.
zamanı çoktan gelmişti (it's) bout time expr.
gösteri zamanı (it's) showtime expr.
gitme zamanı (it's) time to hit the road expr.
ayrılma zamanı (it's) time to hit the road expr.
gitme zamanı (it's) time to shove off expr.
ayrılma zamanı (it's) time to shove off expr.
ayrılma/gitme zamanı geldi (one) (had) better hit the road expr.
yola koyulma zamanı geldi (one) (had) better hit the road expr.
zamanı geldi de geçiyor it is high time that expr.
zamanı geldi it is high time that expr.
tam zamanı it is high time that expr.
…'nın zamanı çoktan gelmişti it's high time (that)... expr.
…'nın zamanı geldi de geçiyor it's high time (that)... expr.
…'nın zamanı geldi it's high time (that)... expr.
…'nın zamanı çoktan gelmişti it's about time (that)... expr.
…'nın zamanı geldi de geçiyor it's about time (that)... expr.
…'nın zamanı geldi it's about time (that)... expr.
(bir şeyin) bir zamanı ve yeri var there's a time and a place (for something) expr.
(bir şeyin) doğru bir zamanı ve yeri var there's a time and a place (for something) expr.
tam zamanı time is ripe expr.
gitme zamanı time to go expr.
Idioms
nuh zamanı the dim and distant past [brit] i.
artık harekete geçme zamanı piss or get off the pot i.
artık harekete geçme zamanı piss or get off the can i.
harekete geçme zamanı time to make the move i.
nuh zamanı the (dim and) distant past i.
yeni hayatlara yelken açma zamanı a parting of the ways i.
birbirinden faklı yönlere doğru ilerleme zamanı a parting of the ways i.
yolları ayırma zamanı a parting of the ways i.
birbirinden farklı yollara doğru gitme zamanı a parting of the ways i.
yeni hayatlara yelken açma zamanı the parting of the ways i.
birbirinden faklı yönlere doğru ilerleme zamanı the parting of the ways i.
yolları ayırma zamanı the parting of the ways i.
birbirinden farklı yollara doğru gitme zamanı the parting of the ways i.
yolları ayırma zamanı/noktası a parting of the ways i.
yeni yollara doğru devam etme zamanı/noktası a parting of the ways i.
yolları ayırma zamanı/noktası the parting of the ways i.
yeni yollara doğru devam etme zamanı/noktası the parting of the ways i.
savunma harcamalarının eğitim ve sağlık gibi barış zamanı harcama kalemlerine aktarılması a peace dividend i.
savunma harcamalarının eğitim ve sağlık gibi barış zamanı harcama kalemlerine aktarılması the peace dividend i.
seçim zamanı ittifak yapan siyasetçiler dream ticket i.
toyluk zamanı salad days i.
regl zamanı that time of the month i.
regl zamanı one's time of the month i.
nuh zamanı the distant past i.
hayatının en eğlenceli/heyecanlı/keyifli zamanı the time of (one's) life i.
hayatının en eğlenceli/heyecanlı/keyifli zamanı the time of your life i.
zamanı harcayan/çalan şey time burglar i.
(bir şey) zamanı time for (something) i.
değişim vakti/zamanı time for a change i.
hayatının en eğlenceli vakti/zamanı time of one's life i.
hayatının en keyifli vakti/zamanı time of one's life i.
zamanı boşa harcamak burn daylight f.
az zamanı kalmak exist on borrowed time f.
o sorunu/konuyu daha sonra/zamanı gelince düşünmek cross that bridge later f.
o sorunla da/konuyla da sonra zamanı gelince uğraşmak cross that bridge later f.
harcayacak çok parası/zamanı olmak have (something) to burn f.
hazırda bol parası/zamanı olmak have (something) to burn f.
çok parası/zamanı/yeteneği olmak have (something) to burn f.
ihtiyacından çok parası/zamanı/yeri olmak have (something) to burn f.
dünya kadar/bir dünya/aşırı/fazladan/kum gibi parası/zamanı olmak have (something) to burn f.
harcayacak çok parası/zamanı olmak have something to burn f.
hazırda bol parası/zamanı olmak have something to burn f.
çok parası/zamanı/yeteneği olmak have something to burn f.
ihtiyacından çok parası/zamanı/yeri olmak have something to burn f.
dünya kadar/bir dünya/aşırı/fazladan/kum gibi parası/zamanı olmak have something to burn f.
harekete geçmek için en uygun zamanı seçmek choose (one's) moment f.
harekete geçmek için en uygun zamanı seçmek pick (one's) moment f.
zamanı geriye sarmak push back the clock f.
zamanı geriye sarmak put back the clock f.
zamanı geriye sarmak set back the clock f.
zamanı geriye almak wind back the clock f.
eski bir zamanı hatırlatmak carry someone back (to some time) f.
(zamanı) anlayamadan geçirmek let slip by f.
(zamanı) boş geçirmek let slip by f.
(zamanı) anlayamadan geçirmek let something slip by f.
(zamanı) boş geçirmek let something slip by f.
(zamanı) anlayamadan geçirmek let something slide by f.
(zamanı) boş geçirmek let something slide by f.
az zamanı kalmış olmak live on borrowed time f.
boş zamanı olmak have some time to kill f.
boş zamanı olmak have time on one's hands f.
boş zamanı olmak have time to kill f.
boş zamanı olmak be at leisure f.
çok zamanı olmak have all the time in the world f.
çok zamanı olmamak not have all day f.
istemediği kadar çok zamanı olmak have all the time in the world f.
kaybedilen zamanı telafi etmek için sıkı çalışmak make up for lost time f.
kafasını kaşıyacak zamanı olmamak not have a minute to call your own f.
zamanı daralmak get pushed for time f.
zamanı geriye almak roll back the clock f.
zamanı olmak have the time f.
zamanı kısıtlı olmak be short on time f.
yitirilen zamanı kapatmak için yoğun çalışmak make up for lost time f.
zamanı geriye almak turn back the clock f.
zamanı olmak be in season f.
zamanı daralmak be pressed for time f.
(halen daha) zamanı olmak time is on one's side f.
(değer verdiği/hoşlandığı) birisine ayıracak çok zamanı olmak have a lot of time for somebody f.
zamanı bitmek run out of time f.
zamanı kalmamak run out of time f.
yeteri kadar/çok zamanı olmak have too much time on one's hands f.
zamanı tersine çevirmek turn the clock back f.
(zamanı) boşa geçirmek idle away f.
(bir iş için) uygun zamanı beklemek bide one's time f.
zamanı olmak have time f.
zamanı geriye almak put/turn the clock back f.
zamanı daralmak get pressed for time f.
zamanı tükenmek run out of time f.
uğraşacak zamanı olmamak have no time f.
zamanı tersine çevirmek put the clock back f.
(halen daha) zamanı olmak have time on one's side f.
zamanı geriye almak turn the clock back f.
zamanı daralmak be pushed for time f.