forward - Türkisch Englisch Wörterbuch

forward

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Bedeutungen von dem Begriff "forward" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 132 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
forward adv. ileriye doğru
In European research, we must take a step forward both qualitatively and quantitatively speaking.
Avrupa araştırmalarında hem niteliksel hem de niceliksel olarak ileriye doğru bir adım atmalıyız.

More Sentences
General
forward n. forvet
The forward kicked a goal.
Forvet, bir gol attı.

More Sentences
forward v. sevk etmek
The draft constitutional treaty put forward by Valéry Giscard d'Estaing causes me great concern in this regard.
Valéry Giscard d'Estaing tarafından ortaya konulan anayasal antlaşma taslağı beni bu konuda büyük endişeye sevk ediyor.

More Sentences
forward v. sunmak
In 2002, the Commission forwarded a regulation to increase the funding of the trans-European networks.
2002 yılında Komisyon, trans-Avrupa ağlarının finansmanının arttırılmasına yönelik bir yönetmelik sunmuştur.

More Sentences
forward v. ilerletmek
You do not need to wait for the Commission to take initiatives to move this forward.
Bunu ilerletmek için Komisyon'un inisiyatif almasını beklemenize gerek yok.

More Sentences
forward v. göndermek
Please forward the message below to share this petition with your friends and family.
Arkadaşlarınız ve ailenizle bu dilekçeyi paylaşmak için lütfen aşağıdaki mesajı gönderin.

More Sentences
forward v. yönlendirmek
Please forward my mail to this address.
Lütfen postalarımı bu adrese yönlendirin.

More Sentences
forward v. iletmek
I certainly agree that it was a horrific attack and I will forward your request to the President.
Bunun korkunç bir saldırı olduğuna kesinlikle katılıyorum ve talebinizi Başkan'a ileteceğim.

More Sentences
forward adj. hazır
We must join forces to show the way forward for the textiles and clothing sector as a whole.
Tekstil ve hazır giyim sektörüne bir bütün olarak yol göstermek için güçlerimizi birleştirmeliyiz.

More Sentences
forward adj. ileriye yönelik
This is a big step forward.
Bu, ileriye yönelik büyük bir adımdır.

More Sentences
forward adv. ileriye doğru
It is an excellent step forward.
Bu ileriye doğru atılmış mükemmel bir adım.

More Sentences
forward adv. öne
She tilted her head forward with embarrassment.
Utancından başını öne eğdi.

More Sentences
forward adv. ileriye
The new editor is determined to carry the newspaper forward.
Yeni editör gazeteyi ileriye taşımaya kararlı.

More Sentences
forward adv. ileri
The clocks go forward 1 hour on the last Sunday in March.
Mart ayının son Pazar günü saatler 1 saat ileri alınır.

More Sentences
forward adv. dört gözle (bekleme)
At least I have my birthday to look forward to.
En azından dört gözle beklediğim bir doğum günüm var.

More Sentences
Technical
forward adv. ileriye
This directive is forward-looking and will open the door to the development of other fuels and technologies.
Bu direktif ileriye dönüktür ve diğer yakıtların ve teknolojilerin geliştirilmesine kapı açacaktır.

More Sentences
forward adv. öne doğru
Please step forward.
Lütfen öne doğru adım at.

More Sentences
Computer
forward v. göndermek
Please forward the document to the administrative office for review.
Lütfen incelemesi için belgeyi idari ofise gönderin.

More Sentences
forward v. iletmek
Mr De Rossa, this is an extremely important issue and I shall of course forward this message to the Commission.
Sayın De Rossa, bu son derece önemli bir konu ve bu mesajı elbette Komisyon'a ileteceğim.

More Sentences
Military
forward v. ilerletmek
Modern methods have pushed industry forward.
Modern yöntemler endüstriyi ilerletti.

More Sentences
Sport
forward n. forvet oyuncusu
The forward kicked a goal.
Forvet oyuncusu, gol attı.

More Sentences
Common Usage
forward adj. ileri
General
forward n. akıncı
forward n. sunum (takdim yazısı)
forward v. yollamak
forward v. yeni adrese yollamak
forward v. yeni adrese göndermek
forward v. ileri aktarmak
forward v. yüklemek
forward v. irsal etmek
forward v. yönlendirme yapmak
forward v. (kaset, dijital kayıt) ileri sarmak
forward adj. küstahlık
forward adj. müfrit
forward adj. istekli
forward adj. turfanda
forward adj. erken gelişmiş
forward adj. ileride olan
forward adj. yırtık
forward adj. ilerideki
forward adj. şımarık
forward adj. büyümüş de küçülmüş
forward adj. öndeki
forward adj. fazla ileriye giden
forward adj. küstah
forward adj. cüretli
forward adj. ilerlemiş
forward adj. vadeli
forward adj. aşırı
forward adj. gelişmiş
forward adj. belirli bir yönde ilerleyen
forward adj. talimatı izleyen
forward adj. yönergeyi takip eden
forward adj. istekli
forward adj. hevesli
forward adj. küstah
forward adj. kendini bilmez
forward adj. cüretkar
forward adj. ilerici
forward adj. vizyoner
forward adj. döneminin ilerisinde olan
forward adj.
forward adj. ekstrem
forward adj. aşırı
forward adj. normlara aykırı
forward adj. radikal
forward adj. erken gelişmiş
forward adj. geleceğe yönelik
forward adj. geleceğe hazırlık niteliğinde
forward adj. geleceğe hazırlayan
forward adj. ilerici düşünen
forward adj. ilerici politikayı destekleyen
forward adv. önceden
forward adv. ileri doğru
forward adv. göz önünde bulundurularak
forward adv. değerlendirilerek
forward adv. gelecekte kullanılmak üzere
forward adv. ileriyi düşünerek
forward adv. belirli bir yönde
forward adv. belirli bir aşamada
forward adv. farklı bir zamanda
forward adv. ileri bir tarihte
forward adv. er ya da geç
forward adv. eninde sonunda
forward adv. standart güzergahta
forward adv. aynı yolda
Trade/Economic
forward n. ileride teslim edilmek üzere henüz elde bulunmayan malın satışı
forward n. ileri tarihte teslim edilecek şey
forward adj. artan oranlı
forward adj. tahmini
forward adj. vadeli
Law
forward v. nakletmek
Politics
forward adj. gelecekte teslim
Technical
forward v. başka numara yönlendirmek
forward adj. ön
Computer
forward n. yönlendirilmiş e-posta
forward v. başka numaraya yönlendirmek
forward v. ileri aktarmak
forward expr. ilet
forward expr. ileri
Aeronautic
forward adv. uçağın burnuna doğru
forward adv. uçağın burnu yakınında
Marine
forward n. pruva
forward n. geminin burun bölümü
forward adv. pruvaya doğru
forward adv. pruva içine doğru
forward adv. burna doğru
Zoology
forward adj. (dişi hayvan) gebeliğinin son evresinde olan
Religious
forward adv. kilisenin dışına doğru
forward adv. kilisenin önüne doğru
Geography
forward adj. (bitki örtüsü) fazla uzayan
forward adj. (bitki örtüsü) normalden fazla büyüyen
forward adj. (mevsim) erken gelen
Military
forward adj. sıcak bölgeye ait
forward adj. sıcak bölgede yer alan
forward adj. sıcak bölge yanında olan
forward adj. (bölge) olay yeri olan
forward adj. olay yerine ait
forward adj. olay yerinde bulunan
Sport
forward n. forvet pozisyonu
forward n. ragbi forvet oyuncusu
forward n. (buz hokeyi) kanat oyuncusu
forward adj. rakip alana ilerleyen
forward adj. rakibin hedefine ilerleyen
forward adj. (krikette meydancı veya meydancı pozisyonu) vurucu çizgisinin önünde olan
Basketball
forward n. kısa forvet
forward n. uzun forvet
Football
forward n. (amerikan futbolunda) yan hakem
Printery
forward v. (kitabı) zımbalama ünitesine hazırlamak
Archaic
forward adj. ateşli
forward adj. şevkli
forward adj. gayretli

Bedeutungen, die der Begriff "forward" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
look forward v. dört gözle beklemek
I look forward now to your discussion of the report.
Şimdi raporu tartışmanızı dört gözle bekliyorum.

More Sentences
look forward to v. iple çekmek
I'm looking forward to next summer.
Gelecek yazı iple çekiyorum.

More Sentences
General
be put forward v. ortaya atılmak
Barry Taylor's name has been put forward for the post of chairman.
Barry Taylor'ın adı, başkanlık görevi için ortaya atıldı.

More Sentences
go forward v. ileri gitmek
The car was going forward.
Araba ileri gidiyordu.

More Sentences
put forward v. önermek
The committee proposes a premium 50% higher than that put forward by the Commission.
Komite, Komisyon tarafından önerilenden %50 daha yüksek bir prim önermektedir.

More Sentences
take forward v. ilerletmek
There are five broad themes we pursue in the communication which we intend to take forward in parallel.
İletişimde takip ettiğimiz ve paralel olarak ilerletmeyi planladığımız beş geniş tema var.

More Sentences
put forward v. ortaya koymak
The European strategy puts forward operational proposals in a number of sectors of the acquis.
Avrupa stratejisi, müktesebatın bir dizi sektöründe operasyonel öneriler ortaya koymaktadır.

More Sentences
put forward v. ileri sürmek
Many arguments have been put forward for and against a change of regime.
Rejim değişikliği lehinde ve aleyhinde birçok argüman ileri sürülmüştür.

More Sentences
put forward v. sunmak
That is my question, as we have agreed that the Commission must put forward appropriate proposals.
Komisyonun uygun teklifler sunması gerektiği konusunda mutabık kaldığımız için benim sorum da bu.

More Sentences
put forward v. öne sürmek
Most of the technical amendments we put forward were accepted.
Öne sürdüğümüz teknik değişikliklerin çoğu kabul edildi.

More Sentences
look forward to v. beklemek
We look forward to you giving definite answers to them.
Bu sorulara kesin yanıtlar vermenizi bekliyoruz.

More Sentences
go forward v. ilerlemek
Things are progressing and going forward and now let us wait and hope.
Her şey ilerliyor ve ilerliyor ve şimdi bekleyelim ve umut edelim.

More Sentences
bring forward v. öne çekmek
I have already mentioned that we have brought forward significant payments in the arable crops sector.
Tarla bitkileri sektöründe önemli ödemeleri öne çektiğimizden daha önce bahsetmiştim.

More Sentences
come forward v. ortaya çıkmak
It is therefore high time for the Commission finally to come forward with the Pricing Directive.
Bu nedenle Komisyonun nihayet Fiyatlandırma Yönetmeliği ile ortaya çıkmasının tam zamanıdır.

More Sentences
bring forward v. sunmak
We will bring forward an amended proposal as soon as possible.
Mümkün olan en kısa sürede değiştirilmiş bir teklif sunacağız.

More Sentences
put forward v. getirmek
I think that for a politician to put forward clashing issues also has its positive side.
Bir siyasetçinin birbiriyle çelişen konuları gündeme getirmesinin olumlu yanları da olduğunu düşünüyorum.

More Sentences
move forward v. ilerlemek
These three elements - in my judgement - should move forward in parallel and neither one of them should hijack another.
Benim görüşüme göre bu üç unsur paralel olarak ilerlemeli ve hiçbiri diğerinin önüne geçmemelidir.

More Sentences
look forward to v. can atmak
I've been looking forward to hearing from you for weeks.
Ben haftalardır senden haber almak için can atıyorum.

More Sentences
look forward to v. sabırsızlıkla beklemek
I look forward to this speedily becoming European law.
Bunun hızla Avrupa yasası haline gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum.

More Sentences
look forward to v. dört gözle beklemek
We, in this House, look forward to the fulfilment of Romania's European vocation.
Bizler bu Mecliste Romanya'nın Avrupa misyonunu yerine getirmesini dört gözle bekliyoruz.

More Sentences
bring forward v. öne almak
It would, therefore, merely be a matter of bringing forward the vote.
Bu nedenle, sadece oylamanın öne alınması söz konusu olacaktır.

More Sentences
put forward v. ortaya atmak
You would have to be a true optimist to put forward that proposal.
Bu öneriyi ortaya atmak için gerçek bir iyimser olmanız gerekir.

More Sentences
Phrasals
come forward v. (yardım etmek için) gönüllü olmak
Six men came forward to volunteer for the work.
Altı adam bu iş için gönüllü oldu.

More Sentences
look forward to v. beklemek
We are looking forward to hearing from you.
Sizden haber bekliyoruz.

More Sentences
look forward to v. dört gözle beklemek
We look forward to working closely with you.
Sizinle yakın çalışmayı dört gözle bekliyoruz.

More Sentences
bring forward v. gündeme getirmek
Would it be possible to bring forward proposals such as that?
Böyle bir öneriyi gündeme getirmek mümkün olur muydu?

More Sentences
lean forward v. öne eğilmek
She closed her eyes, pursed her lips and leaned forward for a kiss.
Gözlerini kapattı, dudaklarını büzdü ve bir öpücük için öne eğildi.

More Sentences
lean forward v. öne doğru eğilmek
Tom leaned forward to kiss Mary.
Tom Mary'yi öpmek için öne doğru eğildi.

More Sentences
bend forward v. öne eğilmek
Tom bent forward.
Tom öne eğildi.

More Sentences
leap forward v. sıçrama yapmak
The nature of the summit took a qualitative leap forwards.
Zirvenin niteliği ileriye doğru niteliksel bir sıçrama yaptı.

More Sentences
look forward to v. sabırsızlıkla beklemek
I look forward to continuing cooperation between Commission and Parliament in the implementation of this programme.
Bu programın uygulanmasında Komisyon ve Parlamento arasındaki işbirliğinin devam etmesini sabırsızlıkla bekliyorum.

More Sentences
look forward to v. sabırsızlanmak
I'm really looking forward to tomorrow.
Yarın için gerçekten sabırsızlanıyorum.

More Sentences
go forward v. ileri gitmek
I dared not go forward.
İleri gitmeye cesaret edemedim.

More Sentences
go forward v. ilerlemek
We have to go forward with it.
Bu konuda ilerlemeliyiz.

More Sentences
go forward v. ilerlemek
We hope that the dissemination of these messages goes forward.
Bu mesajların yaygınlaştırılmasının ilerlemesini umuyoruz.

More Sentences
look forward to (something) v. (bir şey) için sabırsızlanmak
We look forward to seeing part two.
İkinci bölümü görmek için sabırsızlanıyoruz.

More Sentences
move forward with v. (bir şeyde) ilerleme kaydetmek
The Presidency has moved forward with the measures in the European Union's plan of action against terrorism.
Başkanlık, Avrupa Birliği'nin terörizme karşı eylem planında yer alan tedbirler konusunda ilerleme kaydetmiştir.

More Sentences
Common Usage
bring forward v. ileri sürmek
General
forward s cover n. kur sigortası
forward thinking n. geleceği düşünme
forward motion n. ileriye doğru hareket
forward trace n. ileri doğru izleme
forward operating n. ileri harekat
forward sale n. vadeli satış
forward march! n. marş
forward part n. ileri
rush forward n. atılma
forward looking n. ileriye bakan
forward speed n. ileri vites
dating forward n. ileri tarih koyma
forward looking infra-red n. gece görüş cihazı
forward-looking expectations n. ileriye dönük beklentiler
forward-looking expectations n. ileriye dönük umutlar
centre-forward n. santrfor
a major step forward n. ileriye doğru büyük bir adım
straight-forward approach n. direkt/açık sözlü yaklaşım
straight-forward approach n. dolaysız/doğrudan yaklaşım
forward chaining n. ileri zincirleme
carry-forward n. sonraki yıla/döneme aktarılan şey
carry-forward n. devredilen şey
fast-forward n. elektronik cihazda kaydı normalden hızlı oynatma işlevi
fast-forward n. hızlı ilerleme durumu
forward [obsolete] [dialect] n. anlaşma
forward [obsolete] [dialect] n. mutabakat
forward [obsolete] [dialect] n. uzlaşma
forward [obsolete] [dialect] n. akit
set a clock forward v. saati ileriye almak
forward to the court system v. adliyeye sevk etmek
bring forward v. hesap toplamını nakletmek
step forward v. öne doğru adım atmak
put something forward to v. randevu saatini ileri almak
put forward v. öne çıkarmak
bring something forward v. ileri sürmek
carry forward v. nakletmek
put forward v. ileri almak (saati)
put the watch forward v. saati ileri almak
put something forward to v. toplantı saatini ileri almak
plunge forward v. atılıvermek (ileriye doğru)
take forward v. ileri almak
put something forward to v. randevu tarihini ileri almak
put something forward v. ileri almak (saat)
rush forward v. ileri çıkmak
pass forward v. ileri geçmek
put forward v. meydana atmak
press forward v. hızla ilerlemek
step forward v. bir adım öne çıkmak
put forward v. ortaya atılmak
thrust oneself forward v. kendini öne çıkarmak
put forward v. ileri almak
go forward v. gelişmek
put something forward v. ileri almak
put something forward to v. ertelemek
bring forward v. teklif etmek
set forward v. yol açmak
put one's best foot forward v. diğer insanların takdirini kazanacak şekilde davranmak
put something forward v. ileri sürmek
set forward v. ileri sürmek
put forward an idea v. fikir yürütmek
put forward an opposite theory v. karşıtlamak
bring forward v. öne sürmek
put something forward to v. toplantı tarihini ileri almak
bring forward v. ileri almak
carry forward v. devam etmek
put your best foot forward v. daha hızlı yürümeye başlamak
bring forward v. arzetmek
put oneself forward v. sokulmak
bring something forward v. ortaya atmak
set a watch forward v. saati ileriye almak
come forward v. belirli bir amaçla ortaya çıkmak
forward to v. göndermek
bring forward v. tarihi öne almak
rush forward v. ileri atılmak
put something forward v. ortaya atmak
come forward v. ortaya atılmak
take firm steps forward v. emin adımlarla ilerlemek
put oneself forward v. adaylığını koymak
carry forward v. ilerletmek
send forward v. önceden göndermek
forward to the courthouse v. adliyeye sevk etmek
help forward v. desteklemek
set forward v. ileri almak
push forward v. ilerletmek
put one's best foot forward v. iyi bir tesir bırakmak için elinden geleni yapmak
come forward v. meydana atılmak
put something forward v. saatini ileri almak
plunge forward v. ileriye doğru atılıvermek
put forward v. iddia etmek
put forward v. ileri almak (saat)
put forward v. daha erken bir tarihe almak
put forward v. adaylığını koymak
put forward v. öne almak
buy forward v. önceden satın almak
bring something forward v. erkene almak
drive forward v. öne çıkarmak
move forward to the exit v. çıkışa doğru ilerlemek
put forward a reason v. sebep öne sürmek
bring forward a reason v. sebep öne sürmek
bring forward a proposal v. öneri götürmek
put forward a proposal v. öneri götürmek
put forward a recommendation v. tavsiye bildirmek
put forward an idea v. ortaya bir fikir atmak
put forward an idea v. fikir ileri sürmek
bring forward an idea v. fikir ileri sürmek
put one's watch forward v. saatini ileri almak
bring forward a proposal v. öneri sunmak
put forward a suggestion v. öneri sunmak
put forward a proposal v. öneri sunmak
bring forward an idea v. fikir ortaya atmak
move forward v. yol almak
march forward in time v. zamanla gelişmek
march forward v. ilerlemek
bring forward a proposal v. öneri getirmek
bring forward v. erkene almak
bring forward v. erken bir tarihe almak
bring forward v. erken tarihe almak
carry a step forward v. bir adım ileriye taşımak
take a step forward v. bir adım ileriye taşımak
bring forward v. ortaya almak
put forward a reason v. gerekçe ileri sürmek
put the clock forward v. saati ileri almak
charge the amount forward v. bedelini ödemeli olarak tahsil etmek
bring forward v. nakliyekun yapmak
buy forward v. geleceğe yönelik alış yapmak
buy forward v. stok yapmak
forward goods v. mal sevk etmek
forward goods v. mal göndermek
look forward to doing v. yapmayı dört gözle beklemek
put forward a proposal v. teklifte bulunmak
put forward a proposal v. teklif yapmak
spring forward v. saatleri ileri almak
forward a message v. mesaj iletmek
forward a message v. mesajı iletmek
bring the wisdom forward v. sağduyu ve mantığı öne çıkarmak
bring the wisdom forward v. bilgelikle hareket etmek
bring the wisdom forward v. bilgeliği öne çıkarmak
bring the wisdom forward v. sağduyu ve mantıkla hareket etmek
bring the wisdom forward v. bilgece davranmak
look forward to (doing something) v. (bir şeyi) iple çekmek
look forward to working v. çalışmayı dört gözle beklemek
look forward to working v. çalışmayı iple çekmek
look forward to his/her coming/arrival v. gelişini dört gözle beklemek
urge someone forward v. birisini ileri doğru hareket etmesi için cesaretlendirmek
leap forward v. ileri doğru zıplamak
jump forward v. ileri doğru zıplamak
go forward with something v. bir şeye devam etmek
go forward with something v. ile devam etmek
incline something forward v. bir şeyi öne doğru eğmek
move forward or backward in time v. zamanda ileri geri gitmek
look forward to taking someone to bed v. birini yatağa götürmek için can atmak
look forward to v. istekle beklemek
look forward to seeing v. görmek icin sabırsızlanmak
look forward to v. iştiyakle beklemek
move something forward v. ileri taşımak
be brought forward v. öne sürülmek
be put forward v. öne sürülmek
look forward to v. 4 gözle beklemek
bring forward v. (randevuyu/toplantı tarihini) öne çekmek
take firm steps forward v. emin adımlarla yürümek
hunch forward v. omuzları öne doğru eğerek sırtı yuvarlamak
straight forward adj. doğru
sent forward adj. önceden göndermiş
forward moving adj. ileriye giden
forward looking adj. ileriyi gören
forward looking adj. ileriye dönük
forward looking adj. ileri görüşlü
forward curved adj. öne eğilmiş
forward-looking adj. ileriyi gören
straight-forward adj. doğru
straight forward adj. dürüst
straight forward adj. şerefli
forward-thinking adj. geleceğe bakan
forward-looking adj. geleceğe bakan
forward-thinking adj. geleceği düşünen
forward-thinking adj. ileriye bakan
forward-looking adj. geleceği düşünen
forward-looking adj. ileriyi düşünen
forward-thinking adj. ileriyi düşünen
forward-looking adj. ileriye bakan
fashion-forward adj. moda öncüsü
forward thinking adj. ileri düşünceli
fashion-forward adj. şık
fashion-forward adj. modaya uygun
fashion-forward adj. son moda
forward-looking adj. zamanının ötesinde olan
forward-looking adj. çağının ötesinde olan
forward-looking adj. vizyoner
forward-facing adj. öne bakan
forward-facing adj. öne dönük
backward and forward adv. bir o yana bir bu yana
headed forward adv. müteveccihen
heading forward adv. müteveccihen
from that day forward adv. o tarihten itibaren
from this date forward adv. bu tarihten itibaren
moving forward adv. şu andan itibaren
moving forward adv. ileride
moving forward adv. gelecekte
moving forward adv. bundan sonra
rf (right forward) abrev. rakip kaleye en yakın konumda bulunan forvet oyuncusu
Phrasals
push forward v. içeriye paldır küldür girmek
bring forward v. arz etmek
get forward v. devam etmek, ilerlemek
help forward v. ilerlemesine yardımcı olmak
set forward v. uygun adım yürümek
get forward v. başarılı olmak
bring forward v. terfi etmek
set forward v. yürümeye başlamak
set forward v. ilerlemek
get forward v. zenginleşmek
set forward v. (saati) ileriye almak
set forward v. yola koyulmak
call (one) forward v. (birini) öne, kürsüye, masaya çağırmak
call (one) forward v. (birinden) öne çıkmasını istemek
call someone forward v. birini öne, kürsüye, masaya çağırmak
call someone forward v. birinden öne çıkmasını istemek
come forward v. öne çıkmak
come forward v. bir yerde toplanmak
come forward v. bir toplanma noktasına ilerlemek
come forward v. öne/kürsüye çıkmak
come forward v. (bilgiyle, kanıtla) ortaya çıkmak
come forward v. (yardım etmek için) öne atılmak
come forward (with something) v. (bir fikirle, bilgiyle) çıkagelmek
come forward (with something) v. (bir fikirle, bilgiyle) ortaya çıkmak
come forward (with something) v. (bir fikir, bilgi) getirmek
come forward v. öne, ileriye, kürsüye, tahtaya çıkmak
come forward v. (bilgiyle, kanıtla) ortaya çıkmak
come forward v. (yardım etmek için) öne atılmak
come forward v. (yardım etmek için) gönüllü olmak
leap forward v. atılım yapmak
leap forward v. büyük aşama kaydetmek
pass something forward v. bir şeyi öndekine/ön tarafa uzatmak
lean something forward v. bir şeyi öne doğru eğmek/bükmek
move forward with something v. bir konuda bir şeyle ilerlemek/ileri gitmek
push forward v. dikkat çekmek
call forward v. davet etmek
bring forward v. erken tarihe almak
look forward to v. gerçekleşmesini istemek
move forward v. ileri doğru hareket etmek
pass forward v. ileriye pas atmak
lurch forward v. ileri doğru hareket etmek
leap forward v. ileri doğru sıçramak
lean forward v. ileri eğilmek
lean forward v. ileriye doğru eğilmek
leap forward v. ileri atılmak
pull forward v. ilerlemek
push forward v. ileri itmek
leap forward v. ilerlemek
push forward v. ileriye itmek
throw forward v. ileriye atmak
pitch forward v. ileri doğru hareket etmek
pass forward v. öndeki oyuncuya atmak
leap forward v. öne doğru sıçramak
lurch forward v. öne doğru sallanmak
bring forward v. öne almak
pass forward v. pas vermek
call forward v. telefonu yönlendirmek
bring forward v. tartışmaya açmak
pull forward v. (arabayı) (bir sırada) ileriye hareket ettirmek
inch forward v. yavaş yavaş ileriye doğru gitmek
look forward to v. ummak
pull forward v. (arabayı) ileriye çekmek
face forward v. yüzünü dönmek
face forward v. önüne bakmak
face forward v. yüzü öne bakacak şekilde konumlandırmak
face forward v. düz konumlandırmak
face forward v. öne doğru konumlandırmak
face someone or something forward v. birini/bir şeyi öne (arkaya, sağa, sola) çevirmek
face someone or something forward v. birinin/bir şeyin ön yüzünü (arka yüzünü, yan yüzünü) çevirmek
face someone or something forward v. birini/bir şeyi düz (ters, yan) çevirmek
face someone or something forward v. birinin/bir şeyin düzünü (tersini, yanını) çevirmek
go forward v. ileri doğru hareket etmek
go forward v. her şeye rağmen devam etmek
go forward v. tüm problemlere, zorluklara rağmen ileri gitmek
go forward v. bir yarışta ilerleme kaydetmek
go forward v. bir yarışmada gelişme kaydetmek
go forward v. öne çıkarılmak
go forward v. ileri sürülmek
go forward v. öne sürülmek
go forward v. tavsiye edilmek
go forward v. önerilmek
go forward v. düz gitmek
go forward v. öne doğru gitmek
go forward v. düz ilerlemek
go forward v. öne doğru ilerlemek
go forward v. planlandığı gibi başlamak
go forward v. planlandığı gibi ilerlemek
go forward v. devam etmek
go forward v. ilerleme kaydetmek
go forward v. aşama kaydetmek
go forward v. gelişim göstermek
go forward v. bir sonraki aşamaya geçmek/ilerlemek
go forward v. bir sonraki aşamaya terfi etmek
go forward v. öneri olarak ileri sürülmek
go forward v. tavsiye olarak geçirilmek
go forward v. önerilmek
go forward v. tavsiye edilmek
go forward v. öne sürülmek
press forward v. birini veya bir şeyi bastırarak ilerletmek
press forward v. birini veya bir şeyi dayanarak ilerletmek
press forward v. birini veya bir şeyi ileri itmek
press forward v. birini veya bir şeyi öne itmek
press forward v. zorla ilerlemek
press forward v. zor da olsa ilerlemeye devam etmek
press forward v. zar zor ilerlemek
press forward v. güçlükle de olsa ilerlemek
press forward v. fiziksel bir engele rağmen ilerlemek
press forward v. ilerlemeye gayret göstermek
press forward v. bir gayret ilerlemeye devam etmek
press forward v. kendini ilerlemeye/devam etmeye zorlamak
press forward v. her şeye rağmen devam etmek
press forward v. tüm problemlere, zorluklara rağmen ileri gitmek
press forward v. zorluklara rağmen gelişme göstermek
press forward v. zor da olsa ilerlemek/devam etmek
press forward v. inatla devam etmek/ilerlemek
press forward v. üstüne gitmek
press forward v. yılmadan devam etmek/ilerlemek
push forward v. birini veya bir şeyi itmek
push forward v. birini veya bir şeyi öne itmek
push forward v. birini veya bir şeyi ileri itmek
push forward v. zor da olsa ilerlemeye devam etmek
push forward v. zar zor ilerlemek
push forward v. güçlükle de olsa ilerlemek
push forward v. zorluklara, güçlüklere rağmen ilerlemek
push forward v. ilerlemeye gayret göstermek
push forward v. bir gayret ilerlemeye devam etmek
push forward v. kendini ilerlemeye/devam etmeye zorlamak
push forward v. her şeye rağmen devam etmek
push forward v. tüm problemlere, zorluklara rağmen ileri gitmek
push forward v. zorluklara rağmen gelişme göstermek
push forward v. zor da olsa ilerlemek/devam etmek
push forward v. inatla devam etmek/ilerlemek
push forward v. üstüne gitmek
push forward v. yılmadan devam etmek/ilerlemek
push forward v. bir şeyin zamanını öne almak/çekmek
push forward v. bir şeyin tarihini öne almak/çekmek
push forward v. bir şeyi daha yakın bir zamana/tarihe almak
push forward v. bir şeyi daha yakın bir zamana/tarihe çekmek
push forward v. bir şeyi daha erken bir zamana/tarihe almak
push forward v. bir şeyi daha erken bir zamana/tarihe çekmek
push forward v. itmek
push forward v. öne/ileri itmek
push forward v. zorluklara, engellere rağmen ilerlemek
push forward v. zorluklara, engellere rağmen devam etmek
push forward v. zor da olsa ilerlemeye devam etmek
push forward v. zar zor ilerlemek
push forward v. güçlükle de olsa ilerlemek
push forward v. zorluklara, güçlüklere rağmen ilerlemek
push forward v. ilerlemeye gayret göstermek
push forward v. bir gayret ilerlemeye devam etmek
push forward v. kendini ilerlemeye/devam etmeye zorlamak
push forward v. her şeye rağmen devam etmek
push forward v. tüm problemlere, zorluklara rağmen ileri gitmek
push forward v. zorluklara rağmen gelişme göstermek
push forward v. zor da olsa ilerlemek/devam etmek
push forward v. inatla devam etmek/ilerlemek
push forward v. üstüne gitmek
push forward v. yılmadan devam etmek/ilerlemek
push forward v. bir şeyin zamanını öne almak/çekmek
push forward v. bir şeyin tarihini öne almak/çekmek
push forward v. bir şeyi daha yakın bir zamana/tarihe almak
push forward v. bir şeyi daha yakın bir zamana/tarihe çekmek
push forward v. bir şeyi daha erken bir zamana/tarihe almak
push forward v. bir şeyi daha erken bir zamana/tarihe çekmek
push forward v. iki ileri bir geri
push forward v. iki adım ileri bir adım geri
push forward v. süreçte engellerle karşılaşarak ilerleme
push forward v. ilerleme kaydetmişken bir nedenle tekrar bir miktar gerileme
push forward v. süreçte aksiliklerle/tersliklerle karşılaşarak ilerleme
push forward v. sürecin sekteye uğraması
push forward v. süreçte aksaklıklar yaşama
bring someone or something forward v. birini/bir şeyi tanıtmak/tanıştırmak
bring someone or something forward v. birini/bir şeyi öne getirmek
bring someone or something forward v. birini/bir şeyi takdim etmek
bring someone or something forward v. birini/bir şeyi sunmak
carry something forward v. bir şeyi bir sütundan/kategoriden diğerine taşımak
flash forward v. ileride/gelecekte olacakları göstermek (kitap, tv programı, film)
flash forward v. zamanda ileriye/geleceğe doğru gitmek/yolculuk yapmak (kitap, tv programı, film)
forward something (from some place) (to someone or some place) v. bir şeyi (bir yerden birine/bir şeye) yollamak
forward something (from some place) (to someone or some place) v. bir şeyi (bir yerden birine/bir şeye) iletmek
forward something (from some place) (to someone or some place) v. bir şeyi (bir yerden birine/bir şeye) yönlendirmek
forward something (from some place) (to someone or some place) v. bir şeyi (bir yerden birine/bir şeye) sevk etmek
forward on v. -e iletmek
forward on v. '-e yönlendirmek
forward on v. '-e yollamak
forward on v. '-e sevk etmek
go forward with v. ile devam etmek
go forward with v. '-e devam etmek
go forward with v. '-i sürdürmek
go forward with v. her şeye rağmen (bir şeye) devam etmek
incline forward v. öne doğru eğilmek
incline forward v. öne eğilmek
incline forward v. öne doğru eğmek
incline forward v. öne eğmek
look forward to (something) v. (bir şeyi) iple çekmek
look forward to (something) v. (bir şeye) can atmak
look forward to (something) v. (bir şeyi) sabırsızlıkla beklemek
look forward to (something) v. (bir şeyi) dört gözle beklemek
look forward to (something) v. (bir şeyi) beklemek
look forward to (something) v. (bir şeye) hazır olmak
look forward to (something) v. (bir şey) için plan yapmak/hazırlanmak
look forward to (something) v. (bir şeyi) hesaba katmak
move forward with v. ile ilerlemek
move forward with v. ile birlikte ilerlemek
move forward with v. (bir şeyde) ilerlemek
move forward with v. (bir şeyi) ilerletmek/geliştirmek
thrust forward v. öne atılmak
thrust forward v. öne hamle yapmak
thrust forward v. öne doğru sıçramak
thrust forward v. öne doğru atlamak
thrust forward v. ileri atılmak
thrust forward v. öne itmek
thrust forward v. uzatmak
thrust forward v. ileri uzatmak
thrust forward v. ileri itmek
urge forward v. ileri doğru hareket etmesi için cesaretlendirmek
Phrases
backward about coming forward adj. tutuk
backward about coming forward adj. dili tutuk
backward about coming forward adj. düşüncelerini dile getirmede çekingen
backward about coming forward adj. düşüncelerini dillendirme konusunda ketum
backward about coming forward adj. aklındakileri söylemekte utangaç
backwards about coming forward adj. tutuk
backwards about coming forward adj. dili tutuk
backwards about coming forward adj. düşüncelerini dile getirmede çekingen
backwards about coming forward adj. düşüncelerini dillendirme konusunda ketum
backwards about coming forward adj. aklındakileri söylemekte utangaç
from this day forward expr. bugünden itibaren
I look forward to your reply expr. cevabınızı dört gözle bekliyorum
I look forward to your reply expr. cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum
I look forward to hearing from you expr. cevabınızı dört gözle bekliyorum
I look forward to hearing from you expr. cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum
arms straight eyes forward expr. kollar düz gözler ileride
backward and forward expr. baştan sona
backward and forward expr. tamamen
Colloquial
run it forward expr. ileri sar (kaset vb)
Idioms
not backward at coming forward n. sadede gelme
(one's) best foot forward n. (birinin) elinden gelenin en iyisi
(one's) best foot forward n. (birinin) tüm çabası
(one's) best foot forward n. (birinin) yapabileceğinin en iyisi
(one's) best foot forward n. (birinin) diğer insanların takdirini kazanacak hali/özellikleri
(one's) best foot forward n. (birinin) karşısındakileri etkileyecek hali/özellikleri
best foot forward n. iyi bir ilk izlenim
best foot forward n. iyi bir ilk intiba
best foot forward n. iyi bir ilk etki
move the clock forward v. saatini ileri almak
move the clock forward v. yaz saati uygulaması sebebiyle saatleri ileri almak
move the clocks forward v. saatini ileri almak
move the clocks forward v. yaz saati uygulaması sebebiyle saatleri ileri almak
move one's clock forward v. saatini ileri almak
move one's clock forward v. yaz saati uygulaması sebebiyle saatleri ileri almak
move one's clocks forward v. saatini ileri almak
move one's clocks forward v. yaz saati uygulaması sebebiyle saatleri ileri almak
turn the clock forward v. saatini ileri almak
turn the clock forward v. yaz saati uygulaması sebebiyle saatleri ileri almak
turn the clocks forward v. saatini ileri almak
turn the clocks forward v. yaz saati uygulaması sebebiyle saatleri ileri almak
turn one's clock forward v. saatini ileri almak
turn one's clock forward v. yaz saati uygulaması sebebiyle saatleri ileri almak
turn one's clocks forward v. saatini ileri almak
turn one's clocks forward v. yaz saati uygulaması sebebiyle saatleri ileri almak
be backward about coming forward v. tutuk davranmak
be backward about coming forward v. utanmak