önce - Turkish English Dictionary

önce

Meanings of "önce" in Turkish English Dictionary : 41 result(s)

English Turkish
Common Usage
once adv. bir kere
I tried ice skating once and realized that it's not for me.
Buz patenini bir kere denedim ve anladım ki bana göre değil.

More Sentences
once adv. bir kez
The European response has for once been fast and immediate in the case of this Parliament.
Bu Parlamento söz konusu olduğunda Avrupa'nın tepkisi bir kez olsun hızlı ve ani olmuştur.

More Sentences
General
once adv. eskiden
Tom is no longer the shy boy he once was.
Tom artık eskiden olduğu o utangaç çocuk değil.

More Sentences
once adv. bir zamanların
Some of those were also once part of the Austro-Hungarian Empire.
Bunlardan bazıları bir zamanlar Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun da bir parçasıydı.

More Sentences
once adv. bir defa
Choose what you like most or visit these places once in one day.
En çok neyi sevdiğinizi seçin veya bu yerleri bir günde bir defada ziyaret edin.

More Sentences
once adv. bir zamanlar
I once owned a bike just like this.
Bir zamanlar bunun gibi bir bisikletim vardı.

More Sentences
once adv. bir kez
The European response has for once been fast and immediate in the case of this Parliament.
Bu Parlamento söz konusu olduğunda Avrupa'nın tepkisi bir kez olsun hızlı ve ani olmuştur.

More Sentences
once adv. tek sefer
It can carry large and varied cargo all at once.
Büyük ve çeşitli yükleri tek seferde taşıyabilir.

More Sentences
once adv. bir defasında
Once he kept standing on one leg for a whole year.
Bir defasında tam bir sene tek ayağı üzerinde durarak yaşadı.

More Sentences
once adv. bir keresinde
He once told me that I reminded him of his cousin.
Bir keresinde bana, ona kuzenini hatırlattığımı söylemişti.

More Sentences
once adv. bir kerecik
Couldn't you come down just once and talk to her?
Bir kerecik aşağıya inip onunla konuşamaz mısın?

More Sentences
once conj. bir
Stir once every fifteen minutes.
Her on beş dakikada bir karıştırın.

More Sentences
once conj. -ir … mez
Once I finish doing the dishes, I'll prepare dessert.
Bulaşıkları bitirir bitirmez tatlıyı hazırlayacağım.

More Sentences
Technical
once adv. bir kez
The European response has for once been fast and immediate in the case of this Parliament.
Bu Parlamento söz konusu olduğunda Avrupa'nın tepkisi bir kez olsun hızlı ve ani olmuştur.

More Sentences
once adv. bir defa
Choose what you like most or visit these places once in one day.
En çok neyi sevdiğinizi seçin veya bu yerleri bir günde bir defada ziyaret edin.

More Sentences
Computer
once adv. bir kere
I tried ice skating once and realized that it's not for me.
Buz patenini bir kere denedim ve anladım ki bana göre değil.

More Sentences
General
once n. tek bir sefer
once adj. önceleri
once adj. evvel zaman içinde
once adv. hemen
once adv. birkez
once adv. bir kereye mahsus
once adv. bir sefere mahsus
once adv. (akrabalık, kan bağı) bir yakınlık derecesinden
once adv. eğer
once adv. herhangi bir şekilde
once adv. ola ki
once adv. her ihtimalde
once adv. her halükarda
once adv. her ne olursa olsun
once adv. en az bir kez
once conj. bir ...di mi ... (bir yaptı mı gibi)
once conj. de
once conj. bir ...se ... (bir yapsa gibi)
once conj. -ir -mez
once conj. de/da
once conj. -se/sa
Technical
once önceki
Math
once adv. birle çarpılmış
Archaic
once adv. gelecekte
once adv. ileride bir gün

Meanings of "önce" in English Turkish Dictionary : 51 result(s)

Turkish English
Common Usage
önce ago adv.
If this involved other products, we would have banned them a long time ago.
Eğer bu başka ürünleri de kapsasaydı, onları uzun zaman önce yasaklamış olurduk.

More Sentences
önce first adv.
It appears difficult to enlarge first and only then to focus on depth.
Önce genişletmek ve ancak ondan sonra derinliğe odaklanmak zor görünüyor.

More Sentences
önce before prep.
Generally speaking, I think that we are in a better position than we were at this stage before the Seattle conference.
Genel olarak konuşmak gerekirse Seattle konferansı öncesine kıyasla daha iyi bir konumda olduğumuzu düşünüyorum.

More Sentences
General
önce previous adj.
Years previous to that, he had claimed that his intention in doing this was to enhance Parliament's dignity.
Bundan yıllar önce bunu yapmaktaki amacının Parlamentonun saygınlığını arttırmak olduğunu iddia etmişti.

More Sentences
önce earlier adj.
I ate lunch earlier than you did.
Öğle yemeğini senden önce yedim.

More Sentences
önce at first adv.
At first, I thought Tom was joking.
Önce, Tom'un şaka yaptığını düşündüm.

More Sentences
önce ago adv.
If this involved other products, we would have banned them a long time ago.
Eğer bu başka ürünleri de kapsasaydı, onları uzun zaman önce yasaklamış olurduk.

More Sentences
önce beforehand adv.
It is essential that an ambitious development aid policy is implemented beforehand.
Öncesinde iddialı bir kalkınma yardımı politikasının uygulanması elzemdir.

More Sentences
önce above adv.
Health is above wealth.
Sağlık, zenginlikten önce gelir.

More Sentences
önce back adv.
It goes back 25 years.
25 yıl öncesine dayanıyor.

More Sentences
önce in advance adv.
Tom planned the whole thing months in advance.
Tom her şeyi aylar öncesinden planladı.

More Sentences
önce early adv.
This means in real terms that administrative reconstruction must start as early as in the run-up to enlargement.
Bu da gerçek anlamda idari yeniden yapılanmanın genişleme öncesinde başlaması gerektiği anlamına gelmektedir.

More Sentences
önce prior adv.
But you underestimated the prior work that had been done by some people.
Ancak bazı insanlar tarafından daha önce yapılmış olan çalışmaları hafife aldınız.

More Sentences
önce to start with adv.
To start with, who is that man?
Her şeyden önce, o adam kim?

More Sentences
önce firstly adv.
They deal firstly with the new structure of the state and then with Cyprus' accession to the European Union.
Önce devletin yeni yapısıyla, sonra da Kıbrıs'ın Avrupa Birliği'ne katılımıyla ilgileniyorlar.

More Sentences
önce before prep.
Generally speaking, I think that we are in a better position than we were at this stage before the Seattle conference.
Genel olarak konuşmak gerekirse Seattle konferansı öncesine kıyasla daha iyi bir konumda olduğumuzu düşünüyorum.

More Sentences
önce till [dialect] conj.
Tom waited till the door was closed before he started talking.
Tom konuşmaya başlamadan önce kapının kapanmasını bekledi.

More Sentences
Trade/Economic
önce prior to prep.
This means, therefore, that more funding is required prior to the accession of the candidate countries.
Dolayısıyla bu, aday ülkelerin katılımından önce daha fazla finansmana ihtiyaç duyulduğu anlamına gelmektedir.

More Sentences
Law
önce prior to prep.
This means, therefore, that more funding is required prior to the accession of the candidate countries.
Dolayısıyla bu, aday ülkelerin katılımından önce daha fazla finansmana ihtiyaç duyulduğu anlamına gelmektedir.

More Sentences
Computer
önce prior adv.
But you underestimated the prior work that had been done by some people.
Ancak bazı insanlar tarafından daha önce yapılmış olan çalışmaları hafife aldınız.

More Sentences
General
önce ere n.
önce ante n.
önce pro adj.
önce hither adj.
önce for one thing adv.
önce before time adv.
önce initially adv.
önce aforehand adv.
önce agone adv.
önce ere that adv.
önce up-front adv.
önce sinsyne adv.
önce siththen adv.
önce syne [scotland] adv.
önce afore prep.
önce tofore [obsolete] prep.
önce gin [dialect] prep.
önce of prep.
önce or [dialect] prep.
önce or [dialect] conj.
önce epi- pref.
önce bef. (before) abrev.
Colloquial
önce for starters expr.
Technical
önce pre- pref.
Aeronautic
önce pre pref.
Latin
önce ante pref.
Archaic
önce yerst adv.
önce sithen adv.
önce sithens adv.
önce sithence adv.
önce but conj.

Meanings of "önce" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
Common Usage
ilk önce first of all adv.
First of all, I'm very worried about my daughter's health.
İlk önce ben kızımın sağlığı hakkında çok kaygılıyım.

More Sentences
General
şükran duası (yemekten önce/sonra söylenen) grace n.
Father took his place at the head of the table and began to say grace.
Babam masanın başındaki yerini aldı ve şükran duasını okumaya başladı.

More Sentences
öğleden önce am n.
Please call me at nine AM.
Beni lütfen öğleden önce saat dokuzda ara.

More Sentences
önce ölmek predecease v.
Tom predeceased his father.
Tom babasından önce ölmüştü.

More Sentences
önce gelmek come before v.
So evaluation comes before management.
Yani değerlendirme yönetimden önce gelir.

More Sentences
önce gelmek precede v.
The fact of the matter is that the military conquests have preceded the political ones.
Gerçek şu ki askeri fetihler siyasi fetihlerden önce gelmiştir.

More Sentences
önce gelmek antedate v.
The conquest of İstanbul antedates the discovery of America.
İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

More Sentences
önce olmak precede v.
The movie was preceded by several trailers.
Filmden önce birkaç fragman gösterildi.

More Sentences
önce ölmek die before v.
Most people die before age 120, so that period might not even occur before they pass away.
Çoğu insan 120 yaşından önce ölür, dolayısıyla bu süre vefat etmeden önce bile gerçekleşmeyebilir.

More Sentences
-den önce davranmak beat v.
I was going to tell her the news, but Tom beat me to it.
Ona haberi ben verecektim ama Tom benden önce davranmış.

More Sentences
görülmemiş (daha önce) unprecedented adj.
We are witnessing an unprecedented level of violence, with a horrendous number of victims.
Daha önce görülmemiş düzeyde bir şiddete ve korkunç sayıda kurbana tanık oluyoruz.

More Sentences
daha önce görülmemiş unprecedented adj.
The campaign resulted in an unprecedented number of volunteers.
Kampanya daha önce görülmemiş sayıda gönüllünün katılımıyla sonuçlandı.

More Sentences
daha önce before adv.
The Commission has maintained, as I mentioned before, its offer to support the electoral process.
Komisyon, daha önce de belirttiğim gibi, seçim sürecini destekleme teklifini sürdürmüştür.

More Sentences
uzun süre önce long ago adv.
The bridges were destroyed by Israel long ago.
Köprüler İsrail tarafından uzun süre önce yıkıldı.

More Sentences
seneler önce years ago adv.
That was years ago.
O seneler önceydi.

More Sentences
kısa süre önce recently adv.
This can also be deduced from the conclusions of the Green Paper recently approved by the Commission.
Bu, Komisyon tarafından kısa süre önce onaylanan Yeşil Kitap'ın sonuçlarından da çıkarılabilir.

More Sentences
çok (nitelediği sözcükten önce gelince) absolutely adv.
Even though I absolutely love my job, my family comes first.
İşimi çok sevmeme rağmen ailem her şeyden önce geliyor.

More Sentences
her şeyden önce before anything else adv.
We must demand that Morocco accept this plan before anything else.
Her şeyden önce Fas'ın bu planı kabul etmesini talep etmeliyiz.

More Sentences
haftalar önce weeks ago adv.
This House agreed what was really quite a good strategy a few weeks ago.
Bu Meclis birkaç hafta önce oldukça iyi bir stratejiyi kabul etti.

More Sentences
ilk önce first adv.
The least productive regions will be abandoned first.
En az verimli bölgeler ilk önce terk edilecektir.

More Sentences
bir an önce right away adv.
Finally, I would ask the Council to launch initiatives for an in-depth summit with the US administration right away.
Son olarak, Konsey'den ABD yönetimi ile derinlemesine bir zirve için girişimleri bir an önce başlatmasını rica ediyorum.

More Sentences
biraz önce just adv.
Mr Bautista Ojeda was speaking about that just a moment ago.
Sayın Bautista Ojeda biraz önce bu konudan bahsediyordu.

More Sentences
az önce just now adv.
We warmly applauded the President of the Commission just now.
Az önce Komisyon Başkanını içtenlikle alkışladık.

More Sentences
yıllar önce years ago adv.
We need to keep to the policy decided years ago by Arafat and Prime Minister Rabin, God rest his soul.
Yıllar önce Arafat ve Tanrı ruhunu şad etsin Başbakan Rabin tarafından kararlaştırılan politikaya sadık kalmalıyız.

More Sentences
bundan önce before this adv.
Before this, I worked as a cab driver.
Bundan önce taksi şoförü olarak çalışıyordum.

More Sentences
ilk önce first of all adv.
First of all, I'm very worried about my daughter's health.
İlk önce ben kızımın sağlığı hakkında çok kaygılıyım.

More Sentences
bir süre önce a while ago adv.
The Commission spoke about this a while ago and this is certainly a subject to examine in greater depth.
Komisyon bir süre önce bu konu hakkında konuştu ve bu kesinlikle daha derinlemesine incelenmesi gereken bir konu.

More Sentences
birkaç gün önce the other day adv.
Tom is the boy I told you about the other day.
Tom birkaç gün önce sana bahsettiğim çocuk.

More Sentences
bir süre önce some time ago adv.
Some time ago, I was given the opportunity to look into this matter more deeply.
Bir süre önce bana bu konuyu daha derinlemesine inceleme fırsatı verildi.

More Sentences
çok önce long before adv.
Not since Neanderthal man, long before Antigone, has the law of burial been violated.
Neandertal insanından bu yana, Antigone'den çok önce, gömme yasası ihlal edilmemiştir.

More Sentences
zamanından önce prematurely adv.
Secondly I consider it wrong that decoupling is being prematurely implemented.
İkinci olarak ayrıştırmanın zamanından önce uygulanmasını yanlış buluyorum.

More Sentences
daha önce previously adv.
You want to take family reunification much further than consensus in this House has previously allowed.
Aile birleşimini, bu Mecliste daha önce varılan mutabakatın izin verdiğinden çok daha ileri götürmek istiyorsunuz.

More Sentences
biraz önce just now adv.
This is about another adjustment, but this is rather more complicated than the one we had just now.
Bu başka bir düzeltmeyle ilgili, ancak bu biraz önce yaptığımızdan daha karmaşık.

More Sentences
bir gün önce the day before adv.
On the day before the European delegation of negotiators arrived in Teheran, five people were publicly hanged.
Avrupalı müzakereci heyetinin Tahran'a varmasından bir gün önce beş kişi alenen asıldı.

More Sentences
her şeyden önce above all adv.
Above all, there are reasons of form and content for deferring the deadline.
Her şeyden önce, son tarihin ertelenmesi için biçimsel ve içeriksel nedenler var.

More Sentences
daha önce already adv.
There are, nevertheless, two areas that have already been mentioned in this debate, which still pose problems.
Bununla birlikte, bu tartışmada daha önce bahsedilmiş olan ve hala sorun teşkil eden iki alan var.

More Sentences
az önce just adv.
I also support the proposals for law making that you have just mentioned.
Ayrıca az önce bahsettiğiniz kanun yapma önerilerini de destekliyorum.

More Sentences
iki hafta önce two weeks ago adv.
The majority in this Parliament called two weeks ago for a suspension of the EU-Israel Association Agreement.
Bu Meclis'teki çoğunluk iki hafta önce AB-İsrail Ortaklık Anlaşması'nın askıya alınması çağrısında bulunmuştur.

More Sentences
iki ay önce two months ago adv.
When one or two months ago the Commission presented its proposal for the first time, there was some doubt.
Bir ya da iki ay önce Komisyon teklifini ilk kez sunduğunda bazı şüpheler vardı.

More Sentences
iki yıl önce two years ago adv.
When it came forward two years ago there was no cost impact assessment attached.
İki yıl önce ortaya çıktığında hiçbir maliyet etki değerlendirmesi yoktu.

More Sentences
üç saat önce three hours ago adv.
Tom left the hospital three hours ago.
Tom hastaneden üç saat önce ayrıldı.

More Sentences
gün önce days ago adv.
With regard to the Intergovernmental Conference, I would point out that it was opened 18 days ago.
Hükümetlerarası Konferans ile ilgili olarak Konferansın 18 gün önce açıldığını belirtmek isterim.

More Sentences
çok daha önce much earlier adv.
Europe should naturally have organised this internal rail market much earlier.
Avrupa'nın doğal olarak bu iç demiryolu pazarını çok daha önce organize etmiş olması gerekirdi.

More Sentences
her şeyden önce primarily adv.
Primarily, though, this is about prevention, and, moreover, prevention through action rather than through words.
Ancak her şeyden önce bu, önleme ve dahası sözden ziyade eylem yoluyla önleme ile ilgilidir.

More Sentences
Common Usage
zamanından önce premature adj.
daha önce olan prior adj.
ilk önce firstly adv.
en önce first of all adv.
General
herkesten önce satın alma hakkı preemption n.
sanatçıda sahneye çıkmadan hemen önce başlayan korku ve heyecan stage fright n.
vaktinden önce gelişme prematurity n.
önce gelme preceding n.
yatmadan önce içilen içki nightcap n.
kalkıştan önce uçuştan vazgeçme aborted take off n.
mösyö soyadından önce gelir mister n.
ilk önce transmitting n.
bir sanat eserinin vücud bulmadan önce yaratıcı insan zekasında kazandığı ilk form eidola n.
saygıdeğer (başdiyakozun isminden önce kullanılan unvan) the venerable n.
daha önce kapma preoccupancy n.
cinsel ilişkiden önce oynaşma foreplay n.
paskalya'dan önce gelen büyük perhiz süresinin ilk çarşambası ash wednesday n.
tanrı tarafından kulun cennete veya cehenneme gideceğini doğmadan önce tayin etmesi predestination n.
rahibelerin ilk adından önce kullanılan unvan sister n.
önce olma precedence n.
önce gelen karakter leading character n.
yapmadan önce inceleme before look journalizing n.
paskalyadan önce gelen büyük perhiz lent n.
hastalara bakan hemşirenin ilk adından veya ilk adıyla soyadından önce kullanılan unvan sister n.
önce gelme primacy n.
belirli durumlarda isimden önce kullanılır the n.
önce gelen kimse progenitor n.
zamanından önce olma prematureness n.
yazı yazmadan önce kabataslak hazırlanarak kaleme alınan yazı draft n.
önce kuvvetli sonra yavaş forte piano n.
reklamlardan önce veya sonra mini klipler gösterme eyecatching n.
zamanından önce teslim early delivery n.
vaktinden önce teslim early delivery n.
düğünden önce erkeklerin kendi aralarında yaptığı eğlence stag night n.
düğünden önce erkeklerin kendi aralarında yaptığı eğlence stag party n.
düğünden önce erkeklerin kendi aralarında yaptığı eğlence stag do n.
programdan önce tamamlama completion ahead of schedule n.
öğleden önce ante-meridiem (a.m.) n.
-den önce davranma anticipation n.
16.yy'daki ispanyol fethinden önce meksika'da egemen imparatorluk ve halk aztec n.
önce gelen karakterler leading characters n.
önce olanlar antecedents n.
önce gelenler antecedents n.
sahneye çıkmadan önce kendini kötü hissetme stage struck n.
düğünden önce kadınların kendi aralarında yaptığı eğlence hen night n.
düğünden önce kadınların kendi aralarında yaptığı eğlence hen do n.
düğünden önce erkeklerin kendi aralarında yaptığı eğlence bucks party n.
düğünden önce kadınların kendi aralarında yaptığı eğlence bachelorette party n.
düğünden önce kadınların kendi aralarında yaptığı eğlence hen's night n.
düğünden önce kadınların kendi aralarında yaptığı eğlence hen party n.
düğünden önce erkeklerin kendi aralarında yaptığı eğlence bucks night n.
düğünden önce erkeklerin kendi aralarında yaptığı eğlence bulls party n.
düğünden önce erkeklerin kendi aralarında yaptığı eğlence bachelor party n.
önce gelen predecessor n.
tarihi isa'dan önce ve isa'dan sonra olmak üzere ayıran takvim metodu christian era n.
tarihi isa'dan önce ve isa'dan sonra olmak üzere ayıran takvim metodu current era n.
tarihi isa'dan önce ve isa'dan sonra olmak üzere ayıran takvim metodu common era n.
yazı icat edilmeden önce preliterate n.
daha önce aranmamış bir yerde petrol/maden arayan wildcatter n.
ölmeden önce yapılacaklar listesi bucket list n.
ölmeden önce yapılması gerekenler listesi bucket list n.
eskiden (buzdolabının icadından önce) derelerin üstüne inşa edilen yapı spring house n.
eskiden (buzdolabının icadından önce) derelerin üstüne inşa edilen yapı springhouse n.
herkesten önce satın alma hakkı pre-emption n.
yatmadan önce yenilen atıştırmalıkar bedtime snacks n.
insan ruhunun (doğmadan) daha önce de varolması preexistence n.
insan ruhunun (doğmadan) daha önce de varolması pre-mortal existence n.
insan ruhunun (doğmadan) daha önce de varolması beforelife n.
insan ruhunun (doğmadan) daha önce de varolması pre-existence n.
kıyamet gelmeden önce barış ve mutluluğun hüküm süreceği düşünülen bin yıllık dönemin geleceğine inanan kimse millenarian n.
evlenmeden hemen önce terkedilen gelin jilted bride n.
milattan önce 2. yüzyılda ortaya çıkan bir yahudi mezhebi pharisaism n.
bir (tam) sayının 1 sayı önce geleni preceding number n.
park halindeki bir otomobilin yanında, genellikle park yerinde, bir spor etkinliğinden önce gerçekleştirilen piknik tailgate party n.
daha önce cenova'da baş hakimlerden birine verilen unvan abbot of the people n.
şarabı süzülmeden önce berraklaştıran kişi cellarman n.
belirli bir faaliyette daha önce eğitimi veya deneyimi olmayan kimse newcomer n.
iki hafta önce the week before last n.
s.o.s 'ten önce kullanılan acil yardım kodu c q d n.
uzun zaman önce yaşamış kimse ancient n.
başka bir eylemden önce yapılan şey antefact n.
bir diğerinden önce gelen sayı antenumber n.
ana etkinlikten önce yapılan etkinlik undercard n.
daha büyük bir işten önce tamamlanması gereken ufak, nispeten önemsiz işler yak shaving n.
sonradan evlenen ve meşru bir oğulları olan ebeveynlerin evlilikten önce doğan oğlu bastard elder n.
düşmanı gözetlemek veya tehlikeyi bildirmek için nöbetçilerden önce yerleştirilen gözcü vedette n.
düşmanı gözetlemek veya tehlikeyi bildirmek için nöbetçilerden önce yerleştirilen gözcü vidette n.
19. yüzyıldan önce portekiz hindistan'ında kullanılan bir gümüş sikke xerafin n.
evrenden önce var olduğuna inanılan düzensiz ve biçimsiz madde matter [obsolete] n.
letonya'nın avrodan önce kullandığı para birimi lats n.
kesilmeden önce giysi, ahşap ve metal gibi malzemelerin üzerine desen taslağı çizen işçi marker n.
kesilmeden önce giysi, ahşap ve metal gibi malzemelerin üzerine çizilen desen taslağı marker n.
eğitilmeden önce bir doğanın tutulduğu yarı serbestlik hali hack n.
rusya'da çar birinci petro'dan önce asil sınıfına mensup kimse boiar n.
rusya'da çar birinci petro'dan önce asil sınıfına mensup kimse boyar n.
rusya'da çar birinci petro'dan önce asil sınıfına mensup kimse boyard n.
felemenkçe konuşulan bölgelerde, bir erkeğin isminden önce kullanılan bir hitap mynheer n.
anglo-sakson istilalarından önce britanya'da yaşayan halkların üyesi britain [obsolete] n.
(briçte) oyuncunun deklarasyon veya oyundan önce düşünmek için verdiği uzun ara huddle n.
daha önce görülmemiş olup var olduğu varsayılan yaratık hypothetical creature n.
lakaptan önce kullanılan gayri resmi unvan mister n.
casusluğa başlamadan çok önce gizlenip geniş çapta casusluk faaliyetleri yürüten bir organizasyonda yetkili konuma ulaşmış casus mole n.
kahvaltıdan önce içilen alkollü içki morning [scotland] n.
kahvaltıdan önce yenen hafif yemek morning [scotland] n.
daha önce görülmemiş olup kuş gözlemcisinin tür listesine eklenen kuş türü lifer n.
daha önce görülmemiş bir kuş türünün görülmesi lifer n.
daha önce görülmemiş olup kuş gözlemcisinin tür listesine eklenen kuş türü life bird n.
cenaze töreninden önce ölünün başında bekleme lyke-wake [uk] n.
(abd'de) postaya yapıştırılmadan önce iptal edilmiş posta pulu bureau n.
(abd'de) postaya yapıştırılmadan önce iptal edilmiş posta pulu bureau print n.
milyon yıl önce mya (million years ago) n.
birinin mahkemeye çıkarılmadan önce tutulduğu hücre holdover n.
zaman olarak kendisinden önce gelen bir uygulama veya fikrin ürünü descendant n.
zaman olarak kendisinden önce gelen bir uygulama veya fikrin ürünü descendent n.
eskiden düşman gemisini basmadan önce yanaşmak için kullanılan, iple fırlatılan demir pençeli bir alet grappling n.
seramik eşyaların pişmeden önce kurutulduğu yer greenhouse [uk] n.
(paintball) silaha takılmadan önce boya toplarının yerleştirildiği tüp guppy n.
çok önce long ago n.
soy isimlerinden önce "yaşlı bay" anlamında kullanılan bir ifade old man n.
sözleşmeyi hazırlamadan önce yürütülen müzakereler communings n.
mektubun imzadan önce saygı, sevgi bildiren kısmı complimentary close n.
mektubun imzadan önce saygı, sevgi bildiren kısmı complimentary closing n.
bar kapanışından önce içkilerin bitirilmesi için verilen kısa süre drinking-up time [uk] n.
gömülmeden önce halka açık bir yerde sergilenme lying in state n.
(protestan kiliselerinde) günah çıkarmadan hemen önce gelen kısa vaaz invitement [obsolete] n.
kanıtlar sunulmadan önce verilen hüküm forejudgement [obsolete] n.
kanıtlar sunulmadan önce verilen hüküm forejudgment n.
kanıtlar sunulmadan önce verilen hüküm forejudgement n.
bölge veya alanın kendine ait olanları basmadan önce kullandığı posta pulu forerunner n.
tanıtılmadan önce yatı saklamak için gerilen bir astar türü petticoat n.
önce gelme precession n.
önce çiçeklenme precocity n.
birinden daha önce vefat etme predecease n.
(iskoçya kilisesinde) ilahiye başlamadan önce yapılan açılış yorumu preface n.
(fotoğraf) ışığa duyarsızlaştırılmadan önce gerçekleştirilen uygulama prefixation n.
önce davranma premotion n.
önce davranma premovement n.
(yer veya tür adı) isimden önce gelen öge prenomen n.
vaktinden önce piyasaya çıkarma prerelease n.
filmi gösterime gireceği tarihten önce oynatma prerelease n.
önce oy kullanma hakkı prerogative n.
bir şeyin gerçek bilgisine sahip olmadan önce oluşan fikir veya görüş presentiment n.
esas eğlenceden önce izletilen ikincil önemdeki gösteri preshow n.
(dikmeden önce) bitki köklerini balçık çamura bulama puddling n.
kaka yapmadan önce şekerleme yapma nappy poo n.
önce gelme prevenance n.
önce gelme prevenience n.
insan davranışından önce olma prevenience n.
(tiyatro) piyesin resmi olarak gösterileceği ilk geceden önce halka açık sahnelenmesi prevue n.
insanoğlundan önce dünya'da başka bir uygarlığın yaşadığını öne süren hipotez silurian hypothesis n.
temel nota veya tondan önce gelen ufak süsleme notası beat [obsolete] n.
yapısal bir parçanın eğri kısmını kesmeden önce malzeme üzerine yerleştirme işlemi spiling n.
tohumu daha önce ekilmiş tohum üzerine ekme supersemination [obsolete] n.
gece uyumadan önce atıştırılan yemek supper n.
gece uyumadan önce bir şeyler atıştırılan zaman dilimi suppertime n.
esas gösteriden önce performans sergileyen sanatçı support act n.
kısa süre önce yesterday n.
önce gelmek take precedence of v.
-den önce gelmek precede v.
herkesten önce ele geçirmek preempt v.
hafif idman yapmak (yarışmadan önce) warm up v.
önce davranmak precede v.
çalıştırmadan önce pompanın içine su akıtmak prime a pump v.
tarttırmak (uçağa binmeden önce bagajı) weigh in v.
teslim almadan önce parasını ödemek pay in advance v.
önce tartılmak weigh in v.
önce davranmak anticipate v.
önce davranmak forestall v.
daha önce savunduğunun tersini savunmaya başlamak reverse oneself on v.
son bir hazırlık yapmak (konserden/temsilden önce) warm up v.
yarıştan önce tartılmak (cokey) weigh out v.
başlanması gereken zamandan önce başlamak jump the gun v.
önce gelmek predate v.
önce olmak have the precedence v.
önce davranmak take precedence of v.
önce gelmek forego v.
birinden önce ölmek predecease v.
işi hayatından önce gelmek one's work dominate one's life v.
artırma ile satılan bir şey için önce bir miktar para vermek ya da önermek submit a bid v.
önce olmak anticipate v.
-den önce davranmak anticipate v.
-den önce gitmek go ahead of v.
-den önce gelmek take precedence of v.
daha önce var olmak pre-exist v.
-den daha önce gelmek predate v.
önce davranıp engellemek forestall v.
birinden önce ölmek die before v.
önce ölmek die earlier than v.
daha önce ölmek die before v.
daha önce ölmek die earlier than v.
birinden önce ölmek die earlier than v.
daha önce ölmek predecease v.
yemeklerden önce ve sonra dua etmek say grace v.
vaktinden önce varmak get there ahead of time v.
vaktinden önce varmak arrive ahead of time v.
(söylenenden/beklenenden/duyurulan zamandan) önce gelmek/varmak/ulaşmak show up ahead of time v.
(söylenenden/beklenenden/duyurulan zamandan) önce gelmek/varmak/ulaşmak get there ahead of time v.
(söylenenden/beklenenden/duyurulan zamandan) önce gelmek/varmak/ulaşmak arrive ahead of time v.
önce gelmek rank in priority v.
kazadan önce ölmek die before the accident v.
patlamadan iki saat önce öldürülmek be killed two hours before the explosion v.
görevine beklenenden bir hafta önce başlamak take up one’s post a week earlier than expected v.
vadedeki parayı tarihinden önce bozdurmak/çekmek withdraw the money before the maturity date v.
daha önce var olmak preexist v.
herkesten önce ele geçirmek pre-empt v.
sanki daha önce yaşamış gibi hissetmek feel like she(he's had it before v.
eti yuvarlak biçimde sarıp pişirmeden önce iple bağlamak collar beef v.
öldürülmeden önce düşmana maksimum zararı vermek sell one's life dearly v.
önce davranmak lead the way v.
tarlayı ekimden önce üç kez sürmek trifallow [obsolete] v.
tarlayı ekimden önce üç kez sürmek thrifallow [obsolete] v.
tarlayı ekimden önce üç kez sürmek thryfallow [obsolete] v.
borcu vade tarihinden önce ödemek anticipate v.
kitabı yeniden ciltlemeden önce eskimiş yapısını çıkarmak pull v.
bir şeyden (bayram, özel günü gibi) önce gelmek eve v.
(kauçuğu) diğer malzemelerle karıştırmadan önce, daha yumuşak ve biçimlenebilir hale getirmek için makinede işlemek masticate v.
önce bir yöne sonra tersine doğru hareket etmek move back and forth v.
(sinyali) aktarımdan önce sıkıştırıp sonrasında genişletmek compand v.
daha önce bulunulan yerden çıkmak dislodge v.
avlanma sırasında bir engelde durup atılmadan önce göz gezdirmek crane v.
gömülmeden önce halka açık bir yerde sergilenmek lie in state v.
(deriyi) yüzmeden önce nemlendirmek sammy v.
(deriyi) yüzmeden önce nemlendirmek sammie v.
cinsel ilişkiden önce oynaşmak foreplay v.
daha önce gerçekleştirmek precede v.
bir şeyden önce gerçekleştirmek precede v.
(film veya film rulosunu) kullanmadan önce kameraya yerleştirmek pre-expose v.
(motoru) çalıştırmadan önce ısıtmak preheat v.
(yazılımı) satmadan önce bilgisayara yüklemek preinstall v.
(yazılımı) satmadan önce bilgisayara yüklemek pre-install v.
herkesten önce çağırmak preinvite v.
(bomba veya torpil) vaktinden önce patlamak premature v.
önce davranmak premove v.
önce davranmak preoccupate [obsolete] v.
herkesten önce işgal etmek preoccupy v.
başka bir olay gerçekleşmeden önce (bir şeyi) bir yere yerleştirmek preposition v.
(radyo veya tv programını) yayından önce kaydetmek prerecord v.
(müziği, ses efektlerini) çekimden önce kaydetmek prerecord v.
(filmi, tv programını) genel gösterimden veya yayınlanmadan önce izlemek prescreen v.
resmi cezadan önce hüküm vermek presentence v.
(bir bitkiyi dikmeden önce) köklerini ince çamura bulamak puddle v.
(vücut geliştirme) yarışmadan önce yağ ve su ağırlığını azaltmak shred v.
önce olmak prevene v.
önce davranmak prevene v.
önce gelmek prevene v.
önce davranmak prevent [obsolete] v.
genel sunuştan önce görmek preview v.
genel sunuştan önce göstermek preview v.
kullanmadan önce ısıtmak prewarm v.
kullanmadan önce sarmak prewrap v.
vermeden önce sarmak prewrap v.
daha önce ulaşmak beat v.
hedefi önce vurmak beat v.
daha önce başlamak beat v.
(konserde) esas gösteriden önce sergilemek support v.
daha önce söylenilen aforesaid adj.
zamanından önce olan precipitated adj.
daha önce anlatılan aforementioned adj.
daha önce adı geçen abovementioned adj.
muhterem (katedral dekanının isminden önce kullanılan unvan) the very reverend adj.
çağlar önce eonian adj.
vaktinden önce yetişmiş precocious adj.
sayın (papazın isminden önce kullanılan unvan) the reverend adj.
daha önce belirtilen aforementioned adj.
daha önce sözü edilen abovementioned adj.
çok uzun müddet önce eonian adj.
daha önce adı geçenler abovementioned adj.
zamanından önce precipitate adj.
pek muhterem (başpiskoposun isminden önce kullanılan unvan) the most reverend adj.
zamanından önce gelişen premature adj.
bir (ünlülerden önce) an adj.
zamanından önce premature adj.
daha önce yaşamadığı bir iklim ve doğa ortamına getirilen ve orada yaşamaya devam eden (canlı) naturalized adj.
önce gelen antecedent adj.
zamanından önce olan premature adj.
daha önce adı geçen above-mentioned adj.
önce gelen preceding adj.
zamanından önce preterm adj.
öğleden önce ante meridiem adj.
öğleden önce a/m adj.
daha önce söylenilen forenamed adj.
daha önce tartışılmış discussed earlier adj.
kısa bir süre önce kullanıma açılan recently opened up for use adj.
daha önce belirtilen foregoing adj.
savaştan önce ante-bellum adj.
daha önce belirtilen afore-mentioned adj.
-den önce olan antecedent to adj.
daha önce sözü edilen above-mentioned adj.
-den önce gelmiş preceded adj.
daha önce yapılan twice-told adj.
daha önce anlatılan twice-told adj.
-den önce gelen preceded adj.
vaktinden önce olan untimely adj.
zamanından önce untimely adj.
zaman olarak önce gelen antecedent adj.
daha önce sözü edilen/edilmiş beforementioned adj.
daha önce/yukarıda bahsedilen/verilen/sözü edilen beforementioned adj.
daha önce/yukarıda bahsedilen/verilen/sözü edilen aforecited adj.
tadil edilmeden önce preamended adj.
daha önce söylenen aforecited adj.
daha önce belirtilen aforesaid adj.
önce alma hakkı olan preemptible adj.
daha önce yaşamadığı bir iklim ve doğa ortamına getirilen ve orada yaşamaya devam eden (canlı) naturalised adj.
daha önce çok sayıda doğum yapmış multiparous adj.
daha önce bahsedilen forementioned adj.
daha önce belirtilen forementioned adj.
uzun zaman önce terk edilmiş long-abandoned adj.
öğleden önce meydana gelen antemeridian adj.
öğleden önce olan antemeridian adj.
dünyanın oluşmasından önce antemundane adj.
varlıktan önce antemundane adj.
daha önce belirtilen abovesaid adj.
daha önce bahsi geçen, değinilen abovesaid adj.
daha önce sözü edilen/edilmiş prementioned adj.
çağlar önce aeonian adj.
çok uzun müddet önce aeonian adj.
daha önce belirtilen aforegoing adj.
daha önce sözü edilen above adj.
daha önce kullanılmış (madde) nonvirgin adj.
daha önce başka birinin sahip olduğu fakat halen iyi durumda olan ürün nearly-new adj.
evlenmeden önce …. olarak bilinen née adj.
evlenmeden önce …. olarak bilinen nee adj.
daha önce suistimale uğramış olan once abused adj.
önce gelen antecedaneous [obsolete] adj.
akşam yemeğinden önce anteprandial adj.
bir şeyden önce olmayan unprevented adj.
birliklerin bir harekata katılmak üzere araca binmeden önce toplanmaları için kullanılan (karargah veya saha) marshalling adj.
daha önce lower adj.
yayınlanmadan önce hakem değerlendirmesine gönderilen oblatum adj.
(avcı) daha önce avlanmamış green adj.
(tahıl) hasattan önce filizlenmiş grown adj.
inşa edilmeden önce planlarına göre değerlendirilen (yeni bina) off-plan adj.
ertesi sabahtan önce biten overnight adj.
uzun zaman önce kurulmuş old-established adj.
yansımasından önce giren incidental adj.
ölümden hemen önce söylenen dying adj.
ölmeden biraz önce ortaya çıkan dying adj.
resmen doğrulanmadan önce kabullenilmiş conceded adj.
ilk önce başvurulan first-line adj.
daha önce bahsedilen forecited adj.
daha önce alıntılanmış forecited adj.
daha önce olan forehand [obsolete] adj.
öğleden önce forenoon adj.
öğleden önce için forenoon adj.
daha önce atıfta bulunulmuş forequoted adj.
daha önce anlatılan forerecited adj.
daha önce akla gelen foreremembered adj.
önce giden foreright adj.
ilk önce doğan primigenial adj.
vaktinden önce gelişmiş precoce [obsolete] adj.
beklenenden önce gelen precocious adj.
temastan önce gerçekleşen precontact adj.
temastan önce uygulanan precontact adj.
temastan önce yapılan precontact adj.
krizden önce var olan precrisis adj.
krizden önce görülen precrisis adj.
eleştiri safhasından önce gelen precritical adj.
eleştiri evresinden önce gelen precritical adj.
gün doğmadan önce gelişen predawn adj.
şafaktan önce görülen predawn adj.
ölümden önce gelişen predeath adj.
ölmeden önce ile ilgili predeath adj.
çekişmeden önce meydana gelen predebate adj.
çekişmeden önce gerçekleştirilen predebate adj.
ayrılmadan önce yapılan predeparture adj.
gelişimden önce gerçekleşen predevelopment adj.
taslaktan önce düzenlenen predraft adj.
taslaktan önce oluşturulan predraft adj.
kurumadan önce olan predry adj.
alaca karanlıktan önce olan predusk adj.
gün batmadan önce olan predusk adj.
var olmadan önce gelen preexistent adj.
satılmadan veya dağıtılmadan önce kaplanan prefinished adj.
satılmadan veya dağıtılmadan önce işlem uygulanan prefinished adj.
satılmadan önce perdahlanan prefinished adj.
yangın çıkmadan önce meydana gelen prefire adj.
göreve başlamadan önce gerçekleşen preinaugural adj.
göreve başlamadan önce gerçekleşen preinduction adj.
evlenmeden önce gerçekleşen premarriage adj.
bin yıldan önce gelen premillennial adj.
(biyolojik adlandırmalarda) daha önce kullanılmış preoccupied adj.
yörüngeye girmeden önce meydana gelen preorbital adj.
performanstan önce gerçekleşen preperformance adj.
kararlaştırılan zamandan önce gelen prepunctual adj.
revizyonizmden önce gelen prerevisionist adj.
önce oy verme ayrıcalığı bulunan prerogative adj.
önce büyüyen roody [dialect] [uk] adj.
önce gelen preterient adj.
sondan önce preterminal adj.
sonundan önce preterminal adj.
tiyatroya gitmeden önce gerçekleşen pretheatre adj.
tiyatronun ortaya çıkmasından önce gelen pretheatre adj.
tiyatroya gitmeden önce gerçekleşen pretheater adj.
önce gelen prevenient adj.
önce var olan prevenient adj.
insan davranışından önce olan prevenient adj.
önce gelen preventional [obsolete] adj.
konum olarak önce gelen previous adj.
zamanından önce gelişen previous adj.
altı yıl önce yapılan six-year-old adj.
çok uzun zaman önce deep in the past adj.
ilk önce at first adv.
1890'lı yıllardan önce before 1890's adv.
güneş doğmadan önce before day adv.
vaktinden önce ahead of time adv.
az önce deja adv.
her şeyden önce first and foremost adv.
ilk önce en önce in the first place adv.
en önce in the first place adv.
ilk önce in the first instance adv.
bundan önce before now adv.
ilk önce first and foremost adv.
en önce first of all adv.
ilk önce beforehand adv.
daha önce (bir yazıda) above adv.
kesinlikle (nitelediği sözcükten önce gelince) absolutely adv.
daha önce afore adv.
bundan önce previous to this adv.
bundan önce previously adv.
bir an önce anon adv.
çok zaman önce a long time ago adv.
bundan yıllar önce long since adv.
bundan önce heretofore adv.
bir an önce in no time adv.
bundan önce ere now adv.
hepsinden önce above all adv.
haftalarca önce weeks ago adv.
öğleden önce in the forenoon adv.
dünden bir gün önce the day before yesterday adv.
az önce a short time ago adv.
deneyden önce a priori adv.
ilk önce in the first place adv.
özellikle her şeyden önce above all adv.
uzun bir süre önce a long time ago adv.
bir an önce as soon as possible adv.
biraz önce a little while ago adv.
-den önce just before adv.
hepsinden önce first of all adv.
bundan önce ere this adv.
her şeyden önce first of all adv.
ilk önce begin with adv.
belirtilen zamandan çok önce veya çok sonra long adv.
öğleden önce a.m. adv.
bir hayli zaman önce quite a while ago adv.
bir süre önce quite a while ago adv.
epeyce önce quite a while ago adv.
epey önce quite a while ago adv.
hafta önce weeks ago adv.
milattan önce before christ adv.
günümüzden önce before present day adv.
günümüzden binlerce yıl önce thousands years ago adv.
günümüzden binlerce yıl önce thousands of years now adv.
günümüzden binlerce yıl önce thousands of years ago adv.
şafaktan önce before sunrise adv.
düşmanından önce saldırarak preemptively adv.
birkaç yıl önce a few years ago adv.