|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
asıl |
essential adj.
|
|
The essential fact is that we have not yet sufficiently registered this.
Asıl gerçek, bunu henüz yeterince tescil ettirmemiş olmamızdır.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
asıl |
major adj.
|
|
Indeed, the major problem lies with self-handling.
Aslında, asıl sorun kendi kendini idare etmekte yatmaktadır.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
asıl |
actual adj.
|
|
But to answer your actual question, what are we going to do?
Ama asıl sorunuza cevap verecek olursak, ne yapacağız?
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
asıl |
original adj.
|
|
So we have not succeeded in our original aim of maintaining the population in rural areas.
Dolayısıyla kırsal alanlardaki nüfusu muhafaza etme yönündeki asıl amacımızda başarılı olamadık.
More Sentences
|
5 |
Common Usage |
asıl |
principal adj.
|
|
That is the principal message.
Asıl mesaj budur.
More Sentences
|
6 |
Common Usage |
asıl |
main adj.
|
|
That is the main problem.
Asıl sorun da budur.
More Sentences
|
7 |
Common Usage |
asıl |
original n.
|
|
So we have not succeeded in our original aim of maintaining the population in rural areas.
Dolayısıyla kırsal alanlardaki nüfusu muhafaza etme yönündeki asıl amacımızda başarılı olamadık.
More Sentences
|
General |
|
8 |
General |
asıl |
essence n.
|
|
What is of the essence is that we want labelling to bring about greater transparency.
Asıl önemli olan, etiketlemenin daha fazla şeffaflık getirmesini istememizdir.
More Sentences
|
9 |
General |
asıl |
truth n.
|
|
But the truth is you've resented me since I was a boy.
Ama asıl olan şu ki çocukluğumdan beri bana kin tutuyorsun.
More Sentences
|
10 |
General |
asıl |
origin n.
|
|
Felicja's mother is a Polish of Romanian origin.
Felicja'nın annesi, Rumen asıllı bir Polonyalıdır.
More Sentences
|
11 |
General |
asıl |
true adj.
|
|
That's the true reason.
Asıl sebep bu.
More Sentences
|
12 |
General |
asıl |
principal adj.
|
|
That is the principal message.
Asıl mesaj budur.
More Sentences
|
13 |
General |
asıl |
real adj.
|
|
Our real problems are connected with enlargement.
Asıl sorunlarımız genişleme ile bağlantılıdır.
More Sentences
|
14 |
General |
asıl |
primary adj.
|
|
Our primary concern, however, concerns extending Europol's competencies.
Ancak bizim asıl endişemiz Europol'ün yetkilerinin genişletilmesiyle ilgilidir.
More Sentences
|
15 |
General |
asıl |
main adj.
|
|
That is the main problem.
Asıl sorun da budur.
More Sentences
|
16 |
General |
asıl |
actual adj.
|
|
But to answer your actual question, what are we going to do?
Ama asıl sorunuza cevap verecek olursak, ne yapacağız?
More Sentences
|
17 |
General |
asıl |
bottom adj.
|
|
I'm sure Tom will be able to get to the bottom of it.
Tom'un bunun asıl sebebini bulabileceğinden eminim.
More Sentences
|
18 |
General |
asıl |
actually adv.
|
|
This is the amount which actually matters for this is the Convention's own budget.
Kongre'nin kendi bütçesi olduğu için asıl önemli olan miktar budur.
More Sentences
|
Trade/Economic |
|
19 |
Trade/Economic |
asıl |
original adj.
|
|
So we have not succeeded in our original aim of maintaining the population in rural areas.
Dolayısıyla kırsal alanlardaki nüfusu muhafaza etme yönündeki asıl amacımızda başarılı olamadık.
More Sentences
|
20 |
Trade/Economic |
asıl |
primary adj.
|
|
Our primary concern, however, concerns extending Europol's competencies.
Ancak bizim asıl endişemiz Europol'ün yetkilerinin genişletilmesiyle ilgilidir.
More Sentences
|
|
21 |
Trade/Economic |
asıl |
prime adj.
|
|
However, the prime responsibility rests with the Irish Government.
Bununla birlikte, asıl sorumluluk İrlanda Hükümetine aittir.
More Sentences
|
22 |
Trade/Economic |
asıl |
origin adj.
|
|
Felicja's mother is a Polish of Romanian origin.
Felicja'nın annesi, Rumen asıllı bir Polonyalıdır.
More Sentences
|
23 |
Trade/Economic |
asıl |
main adj.
|
|
That is the main problem.
Asıl sorun da budur.
More Sentences
|
Law |
|
24 |
Law |
asıl |
original adj.
|
|
So we have not succeeded in our original aim of maintaining the population in rural areas.
Dolayısıyla kırsal alanlardaki nüfusu muhafaza etme yönündeki asıl amacımızda başarılı olamadık.
More Sentences
|
Technical |
|
25 |
Technical |
asıl |
actual adj.
|
|
But to answer your actual question, what are we going to do?
Ama asıl sorunuza cevap verecek olursak, ne yapacağız?
More Sentences
|
Common Usage |
|
26 |
Common Usage |
asıl |
virtual adj.
|
|
General |
|
27 |
General |
asıl |
copy n.
|
|
28 |
General |
asıl |
gist n.
|
|
29 |
General |
asıl |
stuff n.
|
|
30 |
General |
asıl |
origination n.
|
|
31 |
General |
asıl |
reality n.
|
|
32 |
General |
asıl |
pivot n.
|
|
33 |
General |
asıl |
foundation n.
|
|
34 |
General |
asıl |
derivation n.
|
|
35 |
General |
asıl |
groundwork n.
|
|
36 |
General |
asıl |
pedigree n.
|
|
37 |
General |
asıl |
germ n.
|
|
38 |
General |
asıl |
extraction n.
|
|
39 |
General |
asıl |
stock n.
|
|
40 |
General |
asıl |
noumenon n.
|
|
|
41 |
General |
asıl |
source n.
|
|
42 |
General |
asıl |
provenance n.
|
|
43 |
General |
asıl |
base n.
|
|
44 |
General |
asıl |
substance n.
|
|
45 |
General |
asıl |
seed n.
|
|
46 |
General |
asıl |
master copy n.
|
|
47 |
General |
asıl |
fountain n.
|
|
48 |
General |
asıl |
root-stock n.
|
|
49 |
General |
asıl |
parentage n.
|
|
50 |
General |
asıl |
fundamental adj.
|
|
51 |
General |
asıl |
virtual adj.
|
|
52 |
General |
asıl |
central adj.
|
|
53 |
General |
asıl |
inherent adj.
|
|
54 |
General |
asıl |
echt adj.
|
|
55 |
General |
asıl |
authentic adj.
|
|
56 |
General |
asıl |
premier adj.
|
|
57 |
General |
asıl |
cardinal adj.
|
|
58 |
General |
asıl |
genuine adj.
|
|
59 |
General |
asıl |
intrinsic adj.
|
|
60 |
General |
asıl |
pristine adj.
|
|
61 |
General |
asıl |
radical adj.
|
|
62 |
General |
asıl |
pivotal adj.
|
|
63 |
General |
asıl |
elementary adj.
|
|
64 |
General |
asıl |
natural adj.
|
|
65 |
General |
asıl |
native adj.
|
|
66 |
General |
asıl |
master adj.
|
|
67 |
General |
asıl |
aboriginal adj.
|
|
68 |
General |
asıl |
basilar adj.
|
|
69 |
General |
asıl |
maister adj.
|
|
70 |
General |
asıl |
great adj.
|
|
71 |
General |
asıl |
palmary adj.
|
|
72 |
General |
asıl |
practical adj.
|
|
73 |
General |
asıl |
primate adj.
|
|
74 |
General |
asıl |
founding adj.
|
|
75 |
General |
asıl |
in chief adv.
|
|
76 |
General |
asıl |
principally adv.
|
|
77 |
General |
asıl |
maj. (major) abrev.
|
|
78 |
General |
asıl |
og (original) abrev.
|
|
Idioms |
|
79 |
Idioms |
asıl |
bricks and mortar adj.
|
|
Trade/Economic |
|
80 |
Trade/Economic |
asıl |
proper adj.
|
|
|
81 |
Trade/Economic |
asıl |
aboriginal adj.
|
|
Law |
|
82 |
Law |
asıl |
descent adj.
|
|
Archaic |
|
83 |
Archaic |
asıl |
principial adj.
|
|
|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
General |
|
1 |
General |
asıl mesele |
main point n.
|
|
The main point concerns Eurostat and OLAF.
Asıl mesele Eurostat ve OLAF ile ilgili.
More Sentences
|
2 |
General |
asıl metin |
original n.
|
|
Ali learnt the Persian language to be able to read the The Mathnawi of Jalaluddin Rumi in original text.
Ali, Mevlana'nın Mesnevisini asıl metninden okuyabilmek için Farsça öğrendi.
More Sentences
|
3 |
General |
asıl konu |
primary concern n.
|
|
Where to go and what to see were my primary concerns.
Asıl konu, nereye gideceğim ve ne göreceğimdi.
More Sentences
|
4 |
General |
asıl sebepler |
main reasons n.
|
|
What's the main reason?
Asıl sebep ne?
More Sentences
|
5 |
General |
asıl nedenler |
main reasons n.
|
|
But that isn't the main reason why this practice continues.
Ancak bu uygulamanın devam etmesinin asıl nedeni bu değil.
More Sentences
|
6 |
General |
asıl amaç |
original purpose n.
|
|
The original purpose of the Directive was to avoid distortions in trade.
Direktifin asıl amacı ticarette çarpıklıkları önlemekti.
More Sentences
|
7 |
General |
asıl amaç |
main purpose n.
|
|
What's the main purpose of this plan?
Bu planın asıl amacı nedir?
More Sentences
|
8 |
General |
(asıl performansa göre) önde çıkan |
warm-up adj.
|
|
The warm-up comedian entertained the audience with hilarious jokes.
Önden çıkan komedyen komik esprileriyle seyircileri eğlendirdi.
More Sentences
|
Trade/Economic |
|
9 |
Trade/Economic |
asıl sayı |
cardinal number n.
|
|
Some countries use ordinal numbers to count millennia, whereas others count them using cardinal numbers.
Bazı ülkeler bin yıllık dönemi saymak için sıra numaralarını kullanırken, diğerleri asıl sayıları kullanarak sayarlar.
More Sentences
|
Technical |
|
10 |
Technical |
asıl sayı |
cardinal number n.
|
|
Some countries use ordinal numbers to count millennia, whereas others count them using cardinal numbers.
Bazı ülkeler bin yıllık dönemi saymak için sıra numaralarını kullanırken, diğerleri asıl sayıları kullanarak sayarlar.
More Sentences
|
Math |
|
11 |
Math |
asıl sayı |
cardinal number n.
|
|
Some countries use ordinal numbers to count millennia, whereas others count them using cardinal numbers.
Bazı ülkeler bin yıllık dönemi saymak için sıra numaralarını kullanırken, diğerleri asıl sayıları kullanarak sayarlar.
More Sentences
|
Education |
|
12 |
Education |
asıl branş (üniversitede) |
major n.
|
|
What's your major field?
Asıl branş alanın nedir?
More Sentences
|
General |
|
13 |
General |
asıl isim |
first name n.
|
|
14 |
General |
asıl örnek |
prototype n.
|
|
15 |
General |
asıl fikrini söyleme |
candor n.
|
|
16 |
General |
asıl baba |
primal father n.
|
|
17 |
General |
birinin asıl işi dışında yaptığı bir iş |
avocation n.
|
|
18 |
General |
asıl suret |
tenor n.
|
|
19 |
General |
asıl nüsha |
original n.
|
|
20 |
General |
asıl işten farklı ikinci bir gelir kaynağı olan iş |
sideline n.
|
|
21 |
General |
asıl yerliler |
aborigines n.
|
|
22 |
General |
bir şeyin asıl şeklini gösteren model |
restoration n.
|
|
23 |
General |
asıl branşı kimya olan öğrenci |
chemistry major n.
|
|
24 |
General |
asıl mirasçılar |
the true heirs n.
|
|
25 |
General |
birinin asıl uzmanlık alanı |
forte n.
|
|
26 |
General |
asıl kiracı kiraladığı yeri bir başkasına kiralaması |
sublease to n.
|
|
27 |
General |
asıl neden |
mainspring n.
|
|
28 |
General |
asıl-zadegan |
aristocracy n.
|
|
29 |
General |
asıl gerekli şey |
essential n.
|
|
30 |
General |
asıl renk |
natural color n.
|
|
31 |
General |
asıl kaynak |
fountainhead n.
|
|
32 |
General |
asıl mesele |
substance n.
|
|
33 |
General |
asıl yerli |
aborigine n.
|
|
34 |
General |
asıl nehirden dışarı akan kol |
distributary n.
|
|
35 |
General |
asıl anlam |
substance n.
|
|
36 |
General |
asıl gerçek |
gospel truth n.
|
|
37 |
General |
asıl fikrini söyleme |
candidness n.
|
|
38 |
General |
ortodoks hristiyan (asıl) |
orthodox christian n.
|
|
39 |
General |
asıl şey |
feature n.
|
|
40 |
General |
asıl gereklilik |
essentiality n.
|
|
41 |
General |
asıl sorun |
the name of the game n.
|
|
42 |
General |
yazıya sözcük veya cümle ekleyerek asıl metni değiştirme |
interpolation n.
|
|
43 |
General |
asıl gerçek |
gospel n.
|
|
44 |
General |
asıl film |
feature n.
|
|
45 |
General |
asıl kiracı tarafından kiraya verilen yer |
sublet n.
|
|
46 |
General |
asıl yere ulaştıran izler |
trackway n.
|
|
47 |
General |
asıl ve ikincil özellikleri |
intrinsic and extrinsic properties n.
|
|
48 |
General |
asıl ve ikincil özellikler |
intrinsic and extrinsic properties n.
|
|
49 |
General |
asıl mesele |
nitty gritty n.
|
|
50 |
General |
asıl yük |
brunt n.
|
|
51 |
General |
asıl mesele |
nitty-gritty n.
|
|
52 |
General |
asıl iştigal alanı |
key concern n.
|
|
53 |
General |
asıl merak konusu |
key concern n.
|
|
54 |
General |
asıl endişe konusu |
key concern n.
|
|
55 |
General |
asıl şey |
the real thing n.
|
|
56 |
General |
suçun asıl mahiyeti |
the very nature of the crime n.
|
|
57 |
General |
asıl hedef |
prime target n.
|
|
58 |
General |
asıl/ana politika |
primary policy n.
|
|
59 |
General |
asıl sorun/problem |
main concern n.
|
|
60 |
General |
asıl davetten sonraki parti |
after party n.
|
|
61 |
General |
asıl davetten sonraki parti |
after-party n.
|
|
62 |
General |
asıl davetten sonraki parti |
afterparty n.
|
|
63 |
General |
asıl bakım veren/bakıcı |
prime caretaker n.
|
|
64 |
General |
asıl tetikleyici/teşvik eden |
major motivator n.
|
|
65 |
General |
asıl isim |
head noun n.
|
|
66 |
General |
hristiyanların asıl duası |
dominical prayer n.
|
|
67 |
General |
asıl fikrini söyleme |
candour n.
|
|
68 |
General |
bir şeyin asıl unsurları |
main elements n.
|
|
69 |
General |
perde arkasındaki asıl güç |
éminence grise n.
|
|
70 |
General |
asıl hikaye |
action n.
|
|
71 |
General |
asıl yerli |
aborigen n.
|
|
72 |
General |
asıl adam (baş karakter) |
main man n.
|
|
73 |
General |
asıl konu |
action n.
|
|
74 |
General |
asıl ilgi odağı olan şey |
centre stage n.
|
|
75 |
General |
asıl fikir |
emphasis n.
|
|
76 |
General |
asıl niyet |
arrière-pensée n.
|
|
77 |
General |
asıl ikamet yeri |
homeland n.
|
|
78 |
General |
asıl ikamet yeri |
hometown n.
|
|
79 |
General |
yedi ile birin toplamı olan asıl sayı |
ogdoad n.
|
|
80 |
General |
zillerin asıl çalma sırası |
round n.
|
|
81 |
General |
konuyu asıl unsurlarına indirgeyen kimse |
institutist n.
|
|
82 |
General |
asıl kötü olan kısım |
dickens n.
|
|
83 |
General |
asıl söylenmek isteneni anlama |
penetration n.
|
|
84 |
General |
asıl anlam |
core n.
|
|
85 |
General |
asıl isim |
forename n.
|
|
86 |
General |
asıl baskı |
original n.
|
|
87 |
General |
asıl baskı olan posta pulu |
original n.
|
|
88 |
General |
asıl olma |
primariness n.
|
|
89 |
General |
asıl suçlu |
principal n.
|
|
90 |
General |
asıl belge |
script n.
|
|
91 |
General |
asıl suret |
strength n.
|
|
92 |
General |
asıl mirasçının erginlik çağına girmemiş olması halinde yedek varis atama |
substitution n.
|
|
93 |
General |
asıl kiracıdan kiralamak |
sublease from v.
|
|
94 |
General |
asıl karakterini açığa vurmak |
show one's true colors v.
|
|
95 |
General |
yazıya sözcük veya cümle ekleyerek asıl metni değiştirmek |
interpolate v.
|
|
96 |
General |
asıl nedeni olmak |
underlie v.
|
|
97 |
General |
bir şeyin asıl sebebini bulmak |
get to the bottom of v.
|
|
98 |
General |
ayrılmak (asıl konudan) |
stray from v.
|
|
99 |
General |
kiralamak (bir yeri asıl kiracıdan) |
sublease from v.
|
|
100 |
General |
asıl işinden başka bir işte de çalışmak |
moonlight v.
|
|
101 |
General |
asıl faaliyetine devam ederken yeni bir faaliyete girmek |
branch out into v.
|
|
102 |
General |
(birini) asıl amacından saptırmak |
sidetrack v.
|
|
103 |
General |
asıl amacına ulaşmak |
achieve one's primary purpose v.
|
|
104 |
General |
asıl konuya gelmek |
come to the point v.
|
|
105 |
General |
asıl amacından caydırmak |
side-track v.
|
|
106 |
General |
-in asıl nedeni olmak |
underlie v.
|
|
107 |
General |
asıl yapılması gereken şeyi ihmal edip başka şeylerle uğraşmak |
side-track v.
|
|
108 |
General |
asıl sahibine geri vermek |
return to the rightful owner v.
|
|
109 |
General |
asıl sahibine geri vermek |
return to the original owner v.
|
|
110 |
General |
asıl sahibine geri vermek |
return something to true owner v.
|
|
111 |
General |
asıl sahibine iade etmek |
return to the rightful owner v.
|
|
112 |
General |
asıl sahibine iade etmek |
return something to real owner v.
|
|
113 |
General |
asıl sahibine iade etmek |
return to the original owner v.
|
|
114 |
General |
asıl sahibine geri vermek |
return something to real owner v.
|
|
115 |
General |
asıl sahibine iade etmek |
return something to true owner v.
|
|
116 |
General |
asıl amacından farklı bir amaca ulaşmak için süreç veya kaynakların kontrolünü ele geçirmek |
highjack v.
|
|
117 |
General |
asıl amacından farklı bir amaca ulaşmak için süreç veya kaynakların kontrolünü ele geçirmek |
hijack v.
|
|
118 |
General |
(verilmek istenen asıl mesajı yok etmek için) gerekenden fazlasını yazmak |
overwrite v.
|
|
119 |
General |
asıl doğasını çarpıtarak küçük düşürmek |
dirty v.
|
|
120 |
General |
(asıl suçluyu) adalete teslim etmek |
surrender v.
|
|
121 |
General |
asıl mirasçıya pay vermeyen |
inofficious adj.
|
|
122 |
General |
asıl yerinde bulunan |
autochthonous adj.
|
|
123 |
General |
asıl (fikir) |
candid adj.
|
|
124 |
General |
asıl fikrini gizlemeyen |
candid adj.
|
|
125 |
General |
asıl yerli |
aboriginal adj.
|
|
126 |
General |
asıl kalmış |
underived adj.
|
|
127 |
General |
asıl yerli |
aborigin adj.
|
|
128 |
General |
niyet veya asıl anlamdan uzak |
tenorless adj.
|
|
129 |
General |
sözcükleri asıl anlamlarında kullanan |
literal adj.
|
|
130 |
General |
asıl noktaya yönlendiren |
direct adj.
|
|
131 |
General |
asıl memlekete ait |
greater adj.
|
|
132 |
General |
asıl memleketle ilgili |
greater adj.
|
|
133 |
General |
asıl memleket olan |
greater adj.
|
|
134 |
General |
asıl konuyu dağıtan argüman |
picayune adj.
|
|
135 |
General |
asıl kaynağından gelen |
firsthand adj.
|
|
136 |
General |
asıl kaynağından elde edilen |
firsthand adj.
|
|
137 |
General |
asıl itibarıyla |
literally adv.
|
|
138 |
General |
asıl yerlisi olarak |
aboriginally adv.
|
|
139 |
General |
asıl önemli olan |
more importantly adv.
|
|
140 |
General |
asıl yerinde |
in situ adv.
|
|
141 |
General |
asıl konuya |
to the question adv.
|
|
142 |
General |
asıl önemli olan da |
importantly adv.
|
|
143 |
General |
asıl kaynağından |
first-hand adv.
|
|
144 |
General |
asıl anlamı veren ön ek |
arche- pref.
|
|
Phrases |
|
145 |
Phrases |
asıl konudan uzaklaşma |
all knowledge is contained in fandom expr.
|
|
Proverb |
|
146 |
Proverb |
asıl güzellik yürektedir |
outer beauty is merely superficial
|
|
147 |
Proverb |
asıl güzellik yürektedir |
physical beauty is superficial
|
|
148 |
Proverb |
asıl güzellik yürektedir |
true beauty lies within
|
|
149 |
Proverb |
asıl güzellik yürektedir |
beauty is only skin-deep
|
|
150 |
Proverb |
küçük şeylerle/ayrıntılarla meşgul olmaktan asıl amacı kaçırmak/ıskalamak |
too busy fighting alligators to drain the swamp
|
|
151 |
Proverb |
küçük şeylerle/ayrıntılarla meşgul olmaktan asıl amacı kaçırmak/ıskalamak |
too busy fighting alligators to drain the swamp
|
|
152 |
Proverb |
asıl güzellik yürektedir |
beauty is more than skin deep
|
|
Colloquial |
|
153 |
Colloquial |
asıl şey |
real mccoy n.
|
|
154 |
Colloquial |
asıl şey |
real stuff n.
|
|
155 |
Colloquial |
asıl şey |
real thing n.
|
|
156 |
Colloquial |
asıl önemlisi |
above all n.
|
|
157 |
Colloquial |
(birinin) asıl niyeti |
(one's) game n.
|
|
158 |
Colloquial |
bir kuruluşun asıl merkezi olan yer |
boiler room n.
|
|
159 |
Colloquial |
asıl konuya gelmek |
come to the point v.
|
|
160 |
Colloquial |
asıl konuya gelmek |
wrap it up v.
|
|
161 |
Colloquial |
asıl önemli noktaya odaklanmak |
get down to it v.
|
|
162 |
Colloquial |
asıl konuya odaklanmak |
get down to it v.
|
|
163 |
Colloquial |
asıl sorun şu ki |
and the real problem is expr.
|
|
164 |
Colloquial |
asıl eğlence |
half the fun of something expr.
|
|
165 |
Colloquial |
asıl sıkıntı |
half the trouble of something expr.
|
|
166 |
Colloquial |
asıl niyetin ne? |
what is your game? expr.
|
|
167 |
Colloquial |
asıl niyetin ne? |
what's your game? expr.
|
|
168 |
Colloquial |
asıl niyetin ne? |
what's the game? expr.
|
|
169 |
Colloquial |
(birinin) asıl yüzü |
what (one) is made of expr.
|
|
170 |
Colloquial |
asıl yüzün |
what you are made of expr.
|
|
171 |
Colloquial |
birinin asıl yüzü |
what somebody is made of expr.
|
|
172 |
Colloquial |
asıl sorun şu ki |
here's the rub expr.
|
|
173 |
Colloquial |
asıl zorluk şu ki |
here's the rub expr.
|
|
174 |
Colloquial |
asıl sorun şu ki |
that's the rub expr.
|
|
175 |
Colloquial |
asıl zorluk şu ki |
that's the rub expr.
|
|
176 |
Colloquial |
ki bu da beni asıl bahsetmek istediğim noktaya getiriyor |
which brings me to the (main) point expr.
|
|
177 |
Colloquial |
asıl zor kısım bundan sonra |
(it's) all uphill from here expr.
|
|
178 |
Colloquial |
asıl zorlu kısım şimdi başlıyor |
(it's) all uphill from here expr.
|
|
179 |
Colloquial |
asıl konudan uzaklaşma |
akicif (all knowledge is contained in fanzines/fandom) expr.
|
|
180 |
Colloquial |
asıl konudan uzaklaşma |
akicif (all knowledge is contained in fanzines/fandom) expr.
|
|
181 |
Colloquial |
bu da beni asıl bahsetmek istediğim konuya getiriyor |
that brings me to the point expr.
|
|
182 |
Colloquial |
sen (asıl/bir de) … olunca gör |
wait till expr.
|
|
183 |
Colloquial |
sen (asıl/bir de) … olunca gör |
wait until expr.
|
|
Idioms |
|
184 |
Idioms |
asıl meseleye girmek için kullanılan bahane/vesile/fırsat |
a peg to hang a matter on n.
|
|
185 |
Idioms |
asıl derdini anlatmak için bir şeyi bahane olarak kullanmak |
a peg on which to hang (something) n.
|
|
186 |
Idioms |
asıl derdini anlatmak için bir şeyi bahane olarak kullanmak |
a peg on which to hang something n.
|
|
187 |
Idioms |
asıl derdini anlatmak için bir şeyi bahane olarak kullanmak |
a peg to hang (something) on n.
|
|
188 |
Idioms |
(eski zamanlarda) asıl görevi gemideki toplara barut taşımak olan delikanlı veya genç erkek |
powder boy n.
|
|
189 |
Idioms |
temel/asıl/öncelikli mesele/konu |
brass tacks n.
|
|
190 |
Idioms |
asıl/kaynak metnin özellikleri |
original character n.
|
|
191 |
Idioms |
ana/asıl/esas/başlıca neden/başlangıç nedeni |
a prime mover n.
|
|
192 |
Idioms |
asıl bomba |
the real thrill n.
|
|
193 |
Idioms |
asıl konu |
keynote speech n.
|
|
194 |
Idioms |
asıl konu |
keynote address n.
|
|
195 |
Idioms |
asıl konu |
the nuts and bolts n.
|
|
196 |
Idioms |
asıl konu |
nuts and bolts n.
|
|
197 |
Idioms |
asıl soru |
000 question n.
|
|
198 |
Idioms |
asıl soru |
the $64 n.
|
|
199 |
Idioms |
bir şeyin asıl unsurları |
the meat and potatoes of something n.
|
|
200 |
Idioms |
(asıl) önemli olan |
bottom line n.
|
|
201 |
Idioms |
asıl konu |
(down to) bedrock n.
|
|
202 |
Idioms |
asıl önemli kısım |
(down to) bedrock n.
|
|
203 |
Idioms |
asıl bahsedilmek istenen |
(down to) bedrock n.
|
|
204 |
Idioms |
asıl yöneten kişi |
gray eminence n.
|
|
205 |
Idioms |
işin asıl amacı |
the object of the exercise n.
|
|
206 |
Idioms |
asıl yapılış amacı |
the object of the exercise n.
|
|
207 |
Idioms |
sorunun/meselenin asıl nedeni |
the root of the issue n.
|
|
208 |
Idioms |
asıl konu |
pith of the matter n.
|
|
209 |
Idioms |
asıl mesele |
pith of the matter n.
|
|
210 |
Idioms |
konunun en/asıl önemli kısmı |
the meat of the matter n.
|
|
211 |
Idioms |
bir şeyin/asıl şeyin yerini tutabilecek şey |
the next best thing n.
|
|
212 |
Idioms |
asıl istenene en çok benzeyen şey |
the next best thing n.
|
|
213 |
Idioms |
bir şeyi/operasyonu asıl organize eden kişi |
the brains of the operation n.
|
|
214 |
Idioms |
bir şeyi/operasyonu asıl idare eden kişi |
the brains of the operation n.
|
|
215 |
Idioms |
bir şeyin/operasyonun arkasındaki asıl kişi |
the brains of the operation n.
|
|
216 |
Idioms |
bir şeyi/operasyonu asıl organize eden kişi |
the brains of this operation n.
|
|
217 |
Idioms |
bir şeyi/operasyonu asıl idare eden kişi |
the brains of this operation n.
|
|
218 |
Idioms |
bir şeyin/operasyonun arkasındaki asıl kişi |
the brains of this operation n.
|
|
219 |
Idioms |
bir şeyi/operasyonu asıl organize eden kişi |
the brains of that operation n.
|
|
220 |
Idioms |
bir şeyi/operasyonu asıl idare eden kişi |
the brains of that operation n.
|
|
221 |
Idioms |
bir şeyin/operasyonun arkasındaki asıl kişi |
the brains of that operation n.
|
|
222 |
Idioms |
öğünün asıl yemeği |
the pièce de résistance n.
|
|
223 |
Idioms |
bir başarının arkasındaki asıl kişi |
the whole team and the dog under the wagon [old-fashioned] [us] n.
|
|
224 |
Idioms |
asıl dayanağı |
warp and woof n.
|
|
225 |
Idioms |
(birinin) asıl düşünceleri, görüşleri, istekleri, inançları |
(one's) true color n.
|
|
226 |
Idioms |
(birinin) asıl düşünceleri, görüşleri, istekleri, inançları |
(one's) true colors n.
|
|
227 |
Idioms |
asıl gerçeği gösteren test |
the acid test (of something) n.
|
|
228 |
Idioms |
asıl gerçeği gösteren test |
the litmus test [us] n.
|
|
229 |
Idioms |
asıl konu/sorun/mesele |
the burning question n.
|
|
230 |
Idioms |
kişinin gelir sağladığı asıl işi |
day job n.
|
|
231 |
Idioms |
asıl gerçekler |
facts on the ground n.
|
|
232 |
Idioms |
bir şeyin asıl eğlenceli kısmı |
half the fun of something n.
|
|
233 |
Idioms |
bir şeyin asıl eğlencesi |
half the fun of something n.
|
|
234 |
Idioms |
bir şeyin asıl zor kısmı |
half the trouble of something n.
|
|
235 |
Idioms |
bir şeyin asıl sıkıntısı |
half the trouble of something n.
|
|
236 |
Idioms |
perde arkasında asıl işi yapan ve göz önünde olmayan kişiler (bilim adamları, araştırmacılar |
the back-room boys [uk] n.
|
|
237 |
Idioms |
asıl kimse/şey |
the real simon pure [old-fashioned] n.
|
|
238 |
Idioms |
asıl kanun |
the spirit of the law n.
|
|
239 |
Idioms |
asıl karakteri |
your, his, her true colours [uk] n.
|
|
240 |
Idioms |
asıl karakteri |
your, his, her true colors [us] n.
|
|
241 |
Idioms |
küçük bir zaferin/başarının peşinden koşup asıl savaşı/mücadeleyi kaybetmek |
win the battle, but lose the war v.
|
|
242 |
Idioms |
asıl işe bakmak |
get down to cases v.
|
|
243 |
Idioms |
asıl işe bakmak |
get down to business v.
|
|
244 |
Idioms |
asıl işi ele almak |
get down to business v.
|
|
245 |
Idioms |
asıl konuya gelmek |
get down to the nuts and bolts v.
|
|
246 |
Idioms |
asıl konuya gelmek |
get down to business v.
|
|
247 |
Idioms |
asıl konuya gelmek |
get down to cases v.
|
|
248 |
Idioms |
asıl konuya gelmek |
get down to brass tacks v.
|
|
249 |
Idioms |
asıl konuya gelmek |
get down to the nitty-gritty v.
|
|
250 |
Idioms |
asıl konuya gelmemek |
beat about the bush v.
|
|
251 |
Idioms |
asıl konuya gelmemek |
go round the houses v.
|
|
252 |
Idioms |
asıl konuya gelmemek |
go all round the houses v.
|
|
253 |
Idioms |
asıl konuya gelmemek |
beat around the bush v.
|
|
254 |
Idioms |
asıl yüzünü göstermek |
show somebody what you are made of v.
|
|
255 |
Idioms |
(bir şeyin) asıl anlamını incelemek |
fathom the depths of (something) v.
|
|
256 |
Idioms |
asıl tutkularının peşinden gitmek |
find (one's) calling v.
|
|
257 |
Idioms |
asıl tutkularını kovalamak |
find (one's) calling v.
|
|
258 |
Idioms |
sorunun /meselenin asıl çıkış noktasını öğrenmek |
determine the root of the problem v.
|
|
259 |
Idioms |
formalitelere takılıp asıl önemli şeyleri kaçırmamak |
dispense with (the) formalities v.
|
|
260 |
Idioms |
belirli bir alandaki asıl ilgi odağı olmak |
hold the stage v.
|
|
261 |
Idioms |
(asıl) karakterini açığa vurmak |
reveal (one's) (true) stripes v.
|
|
262 |
Idioms |
(asıl) karakterini açığa vurmak |
show (one's) (true) stripes v.
|
|
263 |
Idioms |
asıl hedefinden/görevinden uzaklaşmak |
lose the plot [uk] v.
|
|
264 |
Idioms |
asıl hedefi kaçırmak |
lose the plot [uk] v.
|
|
265 |
Idioms |
perdenin arkasındaki (asıl) kişi olmak |
be the (real) power behind the throne v.
|
|
266 |
Idioms |
görünmeyen (asıl) kuvvet olmak |
be the (real) power behind the throne v.
|
|
267 |
Idioms |
asıl konuya gelmemek |
beat around/about the bush v.
|
|
268 |
Idioms |
(birinin) asıl niyetini ortaya çıkartmak |
blow (one's) cover v.
|
|
269 |
Idioms |
bir şeyin asıl sebebini bulmak |
get to the bottom of it v.
|
|
270 |
Idioms |
asıl nedenini bulmak |
get to the bottom of it v.
|
|
271 |
Idioms |
bir şeyin asıl sebebini bulmak |
get at the bottom of it v.
|
|
272 |
Idioms |
asıl nedenini bulmak |
get at the bottom of it v.
|
|
273 |
Idioms |
küçük bir harcamadan kaçacağım diye koca şeyi/elindekini/asıl önemli şeyi mahvetmek |
spoil the ship for a ha'porth of tar v.
|
|
274 |
Idioms |
küçük bir harcamadan kaçacağım diye koca şeyi/elindekini/asıl önemli şeyi mahvetmek |
spoil the ship for a ha'penny-worth of tar v.
|
|
275 |
Idioms |
birinin asıl demek istediğini anlamak |
get somebody's meaning v.
|
|
276 |
Idioms |
(bir şeyin) asıl amacına gelmek |
get to the point (of something) v.
|
|
277 |
Idioms |
bir şeyin esas/asıl nedenini kavramak |
get to the root of something v.
|
|
278 |
Idioms |
(birine) asıl yüzünü göstermek |
show (someone) what (one's) made of v.
|
|
279 |
Idioms |
asıl karakterini açığa vurmak |
show colors v.
|
|
280 |
Idioms |
asıl karakterini açığa vurmak |
show one's colors v.
|
|
281 |
Idioms |
gerçek/asıl rengini belli etmek |
show your true colours v.
|
|
282 |
Idioms |
asıl karakterini açığa vurmak |
show your true colours v.
|
|
283 |
Idioms |
küçük bir harcamadan kaçacağım diye koca şeyi/elindekini/asıl önemli şeyi mahvetmek |
spoil the ship for a ha'p'orth of tar v.
|
|
284 |
Idioms |
asıl konuya odaklanmış |
down to brass tacks adj.
|
|
285 |
Idioms |
asıl önemli olan yönlere odaklanmış |
down to brass tacks adj.
|
|
286 |
Idioms |
asıl mesele |
what it (all) comes down to expr.
|
|
287 |
Idioms |
asıl konuya gelelim |
with no further ado expr.
|
|
288 |
Idioms |
asıl sorun şu ki |
therein lies the rub expr.
|
|
289 |
Idioms |
asıl sorun şu ki |
there's the rub expr.
|
|
290 |
Idioms |
asıl bunu dinle! |
hold on to your hat! expr.
|
|
291 |
Idioms |
asıl fiyatından çok daha ucuza |
for pennies on the dollar expr.
|
|
292 |
Idioms |
asılacaksan ingiliz ipiyle asıl |
i might as well be hung for a sheep as a lamb expr.
|
|
293 |
Idioms |
asılacaksan ingiliz sicimiyle asıl |
i might as well be hung for a sheep as a lamb expr.
|
|
294 |
Idioms |
sen asıl bunu dinle! |
hold on to your hat! expr.
|
|
295 |
Idioms |
asıl konudan sapan |
off (the) track expr.
|
|
296 |
Idioms |
asıl işin/hareketin olduğu yerde |
on the ground expr.
|
|
297 |
Idioms |
bir şeyden asıl etkilenen kesimde |
on the ground expr.
|
|
298 |
Idioms |
bir şeyle asıl alakası olan sıradan/halktan insanlar arasında |
on the ground expr.
|
|
299 |
Idioms |
(bir şeyin) asıl eğlenceli kısmı |
half the fun of (something) expr.
|
|
300 |
Idioms |
(birinin) asıl istediği şey |
(one's) heart's desire expr.
|
|
301 |
Idioms |
(birinin) asıl ihtiyaç duyduğu şey |
(one's) heart's desire expr.
|
|
302 |
Idioms |
önemsiz şeylere takılıp asıl konuyu kaçırma |
catch not at the shadow and lose the substance expr.
|
|
303 |
Idioms |
yersiz/önemsiz şeylerin seni asıl konudan saptırmasına izin verme |
catch not at the shadow and lose the substance expr.
|
|
304 |
Idioms |
önemsiz şeylerle vakit harcayıp asıl/esas konuyu kaçırma |
catch not at the shadow and lose the substance expr.
|
|
305 |
Idioms |
işin asıl yürüme şekli |
how the sausage gets made expr.
|
|
306 |
Idioms |
asılacaksan ingiliz ipiyle asıl |
might as well be hung for a sheep as a lamb expr.
|
|
307 |
Idioms |
asılacaksan ingiliz ipiyle asıl |
might as well be hung for a sheep as (for) a lamb expr.
|
|
308 |
Idioms |
asıl zor/meşakkatli kısım |
the rubber hits the road expr.
|
|
Speaking |
|
309 |
Speaking |
asıl ben teşekkür ederim |
i thank you n.
|
|
310 |
Speaking |
asıl soruma cevap vermedin |
you still haven't answered my original question expr.
|
|
311 |
Speaking |
asıl amacım tartışmak değil |
I'm not in the business of arguing expr.
|
|
312 |
Speaking |
asıl konuya gelecek olursak |
to get to the main point expr.
|
|
313 |
Speaking |
asıl konuya gelecek olursak |
to get back to the issue at hand expr.
|
|
314 |
Speaking |
asıl önemlisi |
what's really important is expr.
|
|
315 |
Speaking |
asıl önemlisi |
what really matters is expr.
|
|
316 |
Speaking |
kazanman ya da kaybetmen önemli değil, asıl olan oyunu nasıl oynadığındır |
it's not whether you win or lose, it's how you play the game expr.
|
|
Trade/Economic |
|
317 |
Trade/Economic |
asıl aracı |
prime broker n.
|
|
318 |
Trade/Economic |
asıl hedef |
primary objective n.
|
|
319 |
Trade/Economic |
asıl maaş |
basic pay n.
|
|
320 |
Trade/Economic |
asıl borçlu |
principal debtor n.
|
|
321 |
Trade/Economic |
asıl maaş |
base pay n.
|
|
322 |
Trade/Economic |
asıl borçlu |
primary obligator n.
|
|
323 |
Trade/Economic |
asıl maaş |
basic salary n.
|
|
324 |
Trade/Economic |
asıl sermaye |
original capital n.
|
|
325 |
Trade/Economic |
asıl faaliyetle ilgili olmayan gider |
nonoperation expense n.
|
|
326 |
Trade/Economic |
asıl alacaklı |
principal creditor n.
|
|
327 |
Trade/Economic |
asıl amaç |
primary objective n.
|
|
328 |
Trade/Economic |
asıl borca müştereken sorumlu olan kişi |
joint maker n.
|
|
329 |
Trade/Economic |
asıl borç |
principal debt n.
|
|
330 |
Trade/Economic |
asıl denetçi |
original auditor n.
|
|
331 |
Trade/Economic |
asıl denetçi |
original inspector n.
|
|
332 |
Trade/Economic |
asıl ekonomik çevre |
primary economic environment n.
|
|
333 |
Trade/Economic |
asıl faaliyet dışı elde edilen karlar |
non-operating profits n.
|
|
334 |
Trade/Economic |
asıl fiyat |
prime cost n.
|
|
335 |
Trade/Economic |
asıl ihtiyat |
primary reserve n.
|
|
336 |
Trade/Economic |
asıl isim |
first name n.
|
|
337 |
Trade/Economic |
asıl işveren |
primary employer n.
|
|
338 |
Trade/Economic |
asıl kirayalan |
head charterer n.
|
|
339 |
Trade/Economic |
asıl kopya |
tenor n.
|
|
340 |
Trade/Economic |
asıl kopya |
master copy n.
|
|
341 |
Trade/Economic |
asıl maliyet |
prime cost n.
|
|
342 |
Trade/Economic |
asıl manifesto |
original ship’s commercial n.
|
|
343 |
Trade/Economic |
asıl manifesto |
original manifest n.
|
|
344 |
Trade/Economic |
asıl mevduat |
primary deposit n.
|
|
345 |
Trade/Economic |
asıl nüsha |
original copy n.
|
|
346 |
Trade/Economic |
asıl nüsha |
original manuscript n.
|
|
347 |
Trade/Economic |
asıl oturanlar |
original inhabitants n.
|
|
348 |
Trade/Economic |
asıl sakinler |
original inhabitants n.
|
|
349 |
Trade/Economic |
asıl sorumluluk |
primary liability n.
|
|
350 |
Trade/Economic |
asıl suret |
tenor n.
|
|
351 |
Trade/Economic |
asıl ücret |
base pay n.
|
|
352 |
Trade/Economic |
asıl üye |
original member n.
|
|
353 |
Trade/Economic |
asıl ve maddi delil |
corpus delicti n.
|
|
354 |
Trade/Economic |
bağımsız ve bağımlı değişkenlerin ikisinin de asıl değerlerin logaritmik değerleri biçiminde ifade edildiği fonksiyonel denklem |
log-log n.
|
|
355 |
Trade/Economic |
bir ürüne asıl kimliğini veren sunuluş tarzı |
trade dress n.
|
|
356 |
Trade/Economic |
çok az satılan veya asıl stoktan geriye kalan malların elden çıkartılması için ucuz fiyatla satılmaları |
close-out n.
|
|
357 |
Trade/Economic |
ikramiye, prim, ek ödeme vb gelirlerin dışındaki asıl ödeme |
adaptive expectations theory n.
|
|
358 |
Trade/Economic |
onaylı asıl kopya |
certified true copy n.
|
|
359 |
Trade/Economic |
pay senetlerinin asıl fiyatıyla piyasa fiyatı arasındaki artış |
premium n.
|
|
360 |
Trade/Economic |
patent asıl patent |
parent n.
|
|
361 |
Trade/Economic |
şehrin en eski ve asıl çarşısının bulunduğu yer |
central business district n.
|
|
362 |
Trade/Economic |
sözleşmede herhangi bir yenileme yapmadan önce belirlenmiş olan asıl sözleşme süresi |
initial contract duration n.
|
|
363 |
Trade/Economic |
sözleşmede herhangi bir yenileme yapmadan önce belirlenmiş olan asıl sözleşme süresi |
initial term of the contract n.
|
|
364 |
Trade/Economic |
toplu sözleşmede anlaşmaya varmak için tarafların işbirliği yapmalarının gerekli olduğu aralarındaki çekişmenin asıl amacının ise bu işbirliğinden doğacak yararların bölüşümüyle ilgili olduğu görüşü |
symbiotic relationship n.
|
|
365 |
Trade/Economic |
tali borç kendisine göre asıl borçların öncelik taşımakta olduğu borçlar |
junior debt n.
|
|
366 |
Trade/Economic |
yalnızca asıl borçlu tarafından ödenebilen ciro edilebilir senet |
obligatory bill n.
|
|
Law |
|
367 |
Law |
asıl mahkeme |
regular court n.
|
|
368 |
Law |
asıl gaye |
final cause n.
|
|
369 |
Law |
asıl ceza |
principal punishment n.
|
|
370 |
Law |
asıl borçlu |
principal debtor n.
|
|
371 |
Law |
asıl dava |
principal case n.
|
|
372 |
Law |
asıl dava |
original action n.
|
|
373 |
Law |
asıl sebep |
first cause n.
|
|
374 |
Law |
asıl iddia |
principal claim n.
|
|
375 |
Law |
asıl başvuru sahibi |
principle claimant n.
|
|
376 |
Law |
asıl başvuru sahibi |
main applicant n.
|
|
377 |
Law |
asıl beyyine |
primary evidence n.
|
|
378 |
Law |
asıl borç |
principal debt n.
|
|
379 |
Law |
asıl borç |
primary obligation n.
|
|
380 |
Law |
asıl delil |
primary evidence n.
|
|
381 |
Law |
asıl eşya |
principal property n.
|
|
382 |
Law |
asıl gerekçe |
ratio decidendi n.
|
|
383 |
Law |
asıl hak |
essential right n.
|
|
384 |
Law |
asıl haklar |
principal rights n.
|
|
385 |
Law |
asıl irtifak hakkının kullanımını kolaylaştırıcı ikinci derece irtifak |
secondary easement n.
|
|
386 |
Law |
asıl kanıt |
primary evidence n.
|
|
387 |
Law |
asıl kıymet |
merits n.
|
|
388 |
Law |
asıl nüsha |
authenticum n.
|
|
389 |
Law |
asıl vecibe |
primary obligation n.
|
|
390 |
Law |
asıl zilyetlik |
reversion n.
|
|
391 |
Law |
davaya konu olan asıl durum |
prayer n.
|
|
392 |
Law |
hukukun asıl kaynakları |
primary sources of law n.
|
|
393 |
Law |
temyiz edenin asıl iddiaya alternatif ithamı |
appellant's alternative averment n.
|
|
394 |
Law |
kiraya veren asıl kiracı |
underletter n.
|
|
395 |
Law |
bir duruşmadaki en önemli veya asıl tanık |
star witness n.
|
|
396 |
Law |
mülkiyetin asıl sahibine dönmesi |
reverter n.
|
|
397 |
Law |
mülkiyetin asıl sahibine devri |
reverter n.
|
|
398 |
Law |
kefile başvurmadan önce, asıl borçlu veya borçlunun mülkü ile ilgili tüm hukuki yolların tükenmesi |
discussion n.
|
|
399 |
Law |
asıl resmi belge |
script n.
|
|
400 |
Law |
asıl niyeti anlaşılmadan yürütmeye alınan tadil |
sleeper n.
|
|
401 |
Law |
(asıl kiracı tarafından) kiraya vermek |
underlease v.
|
|
402 |
Law |
(asıl kiracı tarafından) kiraya vermek |
underlet v.
|
|
403 |
Law |
asıl borçluya dava açmak |
excuss v.
|
|
404 |
Law |
borç kefilin üzerine kalmadan asıl borçluya dava açmak |
discuss v.
|
|
405 |
Law |
borcu ikincil mükellefe dava açmadan evvel asıl borçludan tahsil etmek |
discuss v.
|
|
406 |
Law |
asıl zilyetliğe ait |
reversionary adj.
|
|
Politics |
|
407 |
Politics |
asıl belgeler |
original acts n.
|
|
408 |
Politics |
asıl dönem |
base period n.
|
|
409 |
Politics |
görevin asıl amacından sapması |
mission creep n.
|
|
Insurance |
|
410 |
Insurance |
asıl sigortacının reasürör şirketin bilgisine sunduğu, reasüranslı riskleri gösteren belge |
bordereaux n.
|
|
Tourism |
|
411 |
Tourism |
asıl gidilecek yer |
main destination n.
|
|
412 |
Tourism |
asıl gidilen yer |
main destination n.
|
|
Media |
|
413 |
Media |
ilgili bir konuya geçmek için asıl akışı bölen sahne |
cutaway n.
|
|
Advertising |
|
414 |
Advertising |
tüketicide ilgi, heyecan, beklenti ve merak uyandırmak amacıyla, asıl reklam kampanyası başlamadan önce yayınlanan ve ürünle/hizmetle/firmayla ilgili ipucu veren küçük reklamlar |
teaser ads n.
|
|
Technical |
|
415 |
Technical |
asıl adres |
home address n.
|
|
416 |
Technical |
asıl bileşen |
principal ingredient n.
|
|
417 |
Technical |
asıl haline geri dönme |
recovery n.
|
|
418 |
Technical |
asıl resim |
assembly drawing n.
|
|
419 |
Technical |
bir kuruluşun, hareketin arkasındaki asıl yönlendirici güç |
wheelman n.
|
|
420 |
Technical |
asıl video görselinin üzerini kapatan görsel |
super n.
|
|
421 |
Technical |
asıl yerli |
autochthonal adj.
|
|
422 |
Technical |
asıl yerli |
autochthonous adj.
|
|
423 |
Technical |
asıl boy-en oranı |
oar (original aspect ratio) abrev.
|
|
Computer |
|
424 |
Computer |
asıl ad |
principal name n.
|
|
425 |
Computer |
asıl dinleyici kopyası düzeni |
handout master layout n.
|
|
426 |
Computer |
adres-mektup birleştir asıl belgesi |
mail merge main document n.
|
|
427 |
Computer |
asıl not düzeni |
notes master layout n.
|
|
428 |
Computer |
asıl dinleyici kopyası |
handout master n.
|
|
429 |
Computer |
asıl ye |
strict yaa n.
|
|
430 |
Computer |
asıl slayt |
slide master n.
|
|
431 |
Computer |
asıl düzeni |
master layout n.
|
|
432 |
Computer |
asıl adres |
home address n.
|
|
433 |
Computer |
asıl akış |
master stream n.
|
|
434 |
Computer |
asıl anahat |
outline master n.
|
|
435 |
Computer |
asıl başlık |
title master n.
|
|
436 |
Computer |
asıl belge |
main document n.
|
|
437 |
Computer |
asıl belge |
master document n.
|
|
438 |
Computer |
asıl belge görünümü |
master document view n.
|
|
439 |
Computer |
asıl düğüm |
primary node n.
|
|
440 |
Computer |
asıl girdi |
main entry n.
|
|
441 |
Computer |
asıl giriş |
master input n.
|
|
442 |
Computer |
asıl kimlik |
main identity n.
|
|
443 |
Computer |
asıl kopya |
master copy n.
|
|
444 |
Computer |
asıl notlar |
notes master n.
|
|
445 |
Computer |
asıl öğe |
main entry n.
|
|
446 |
Computer |
asıl paragraf |
hanging indentation n.
|
|
447 |
Computer |
asıl: başlık |
master: title n.
|
|
448 |
Computer |
asıl: gövde |
master: body n.
|
|
449 |
Computer |
bağımsız ve bağımlı değişkenlerin ikisinin de asıl değerlerin logaritmik değerleri biçiminde ifade edildiği fonksiyonel denklem |
log-log n.
|
|
450 |
Computer |
hataların bulunarak asıl ve hatasız verinin yeniden oluşturulması |
error correction n.
|
|
451 |
Computer |
asıl slaytı yeniden adlandır |
rename master expr.
|
|
452 |
Computer |
asıl öğeyi yeniden adlandır |
rename master expr.
|
|
453 |
Computer |
asıl başlığı sil |
delete title master expr.
|
|
454 |
Computer |
asıl'ı sil |
delete master expr.
|
|
455 |
Computer |
sadece asıl sözlükten |
from main dictionary only expr.
|
|
Informatics |
|
456 |
Informatics |
asıl görevi veri tabanı oluşturup sürdürmek olan kurum |
data bank n.
|
|
Telecom |
|
457 |
Telecom |
asıl hücre |
cell of origin n.
|
|
458 |
Telecom |
asıl frekans |
originate frequency n.
|
|
459 |
Telecom |
asıl iletim ortamında yürütülmeyen (işlem) |
offline adj.
|
|
Electric |
|
460 |
Electric |
asıl koruma |
main protection n.
|
|
Textile |
|
461 |
Textile |
asıl boyama öncesi baz boyasıyla boyamak |
bottom v.
|
|
Architecture |
|
462 |
Architecture |
asıl projenin inşasını kolaylaştırmak için oluşturulan temel yapılar |
false works n.
|
|
463 |
Architecture |
(şato ve otellerin) yaşama mekanlarını barındıran asıl bloku |
corps de logis n.
|
|
Construction |
|
464 |
Construction |
asıl hizmetler |
basic services n.
|
|
Dyeing |
|
465 |
Dyeing |
(asıl rengi gölgeleyerek) renk efekti yaratmak |
overtone v.
|
|
466 |
Dyeing |
(asıl rengi gölgeleyerek) renklendirmek |
overtone v.
|
|
Transportation |
|
467 |
Transportation |
kargo yüklü konteynerlerin ilgili tedarik destek veya maliyet birimine nakledilmeden önce sınıflandırılması gereken asıl yer |
centralized receiving and shipping point n.
|
|
Railway |
|
468 |
Railway |
asıl amacından saptırmak |
sidetrack v.
|
|
Aeronautic |
|
469 |
Aeronautic |
uçağın asıl izi |
main aircraft track n.
|
|
470 |
Aeronautic |
uçağın aniden asıl uçuş pozisyonuna gelebilme kapasitesi |
stability n.
|
|
Marine |
|
471 |
Marine |
geminin asıl ana halatları |
standing rigging n.
|
|
Mining |
|
472 |
Mining |
bir bölgedeki asıl/ana mineral kaynağı |
mother lode n.
|
|
Medical |
|
473 |
Medical |
cildin asıl bölgeye bağlı olduğu taban |
pedicle n.
|
|
474 |
Medical |
asıl yerinde |
in situ expr.
|
|
475 |
Medical |
asıl yerinde |
insitu expr.
|
|
Anatomy |
|
476 |
Anatomy |
beyincik ve soğan iliğini asıl beyine bağlayan sinir lifleri |
pons n.
|
|
Psychology |
|
477 |
Psychology |
(klasik koşullanmada) asıl uyarıcıya benzeyen bir uyarıcıyla koşullu tepkinin ortaya çıkarılması |
irradiation n.
|
|
Printing |
|
478 |
Printing |
geçici parça yerine asıl baskı elemanının yerleştirilmesi |
turn n.
|
|
Food Engineering |
|
479 |
Food Engineering |
hayvanın asıl gövde kısmı |
middle n.
|
|
Gastronomy |
|
480 |
Gastronomy |
asıl hani balığı |
comber n.
|
|
Math |
|
481 |
Math |
10 üzeri 42'ye eşit asıl sayı |
tredecillion n.
|
|
482 |
Math |
10 üzeri 78'e eşit asıl sayı |
tredecillion [brit] n.
|
|
483 |
Math |
asıl normal |
principal normal n.
|
|
484 |
Math |
asıl sayılar |
cardinal numbers n.
|
|
485 |
Math |
yedi ile birin toplanmasıyla elde edilen asıl sayı |
octet n.
|
|
486 |
Math |
10 üzeri 42'ye eşit asıl sayıya denk |
tredecillion adj.
|
|
Geometry |
|
487 |
Geometry |
asıl dörtlenik ekseni |
principal axes of a quadric n.
|
|
Logic |
|
488 |
Logic |
(asıl anlamdan ziyade bir diğer önerme üzerinden çıkarım yapılabilen) önerme |
implicature n.
|
|
Biology |
|
489 |
Biology |
hücre çekirdeğinin asıl maddesi |
nucleoplasm n.
|
|
490 |
Biology |
hücre çekirdeğinin asıl maddesi olan çekirdek plazması |
nucleoplasm n.
|
|
491 |
Biology |
oluşumun asıl koşulları veya jeolojik yaşını gösteren |
diagnostic adj.
|
|
Marine Biology |
|
492 |
Marine Biology |
asıl hani |
comber n.
|
|
Education |
|
493 |
Education |
asıl müfredat |
real curriculum n.
|
|
494 |
Education |
asıl branş |
major field of study n.
|
|
495 |
Education |
finallerden önce öğrencilerin asıl sınava daha iyi hazırlanabilmesi için yapılan hazırlık sınavı |
mock exam n.
|
|
496 |
Education |
asıl branş olarak almak (üniversitede) |
major in v.
|
|
Literature |
|
497 |
Literature |
asıl konuşmacı haricindeki biri tarafından alıntılanan konuşma |
oblique narration n.
|
|
498 |
Literature |
asıl konuşmacı haricindeki biri tarafından alıntılanan konuşma |
oblique speech n.
|
|
Linguistics |
|
499 |
Linguistics |
asıl dil |
primary language n.
|
|
500 |
Linguistics |
asıl eylem |
full verb n.
|
|