gerçek - Turc Anglais Dictionnaire

gerçek

Sens de "gerçek" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 126 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
gerçek truth n.
That is the plain truth!
Bu apaçık bir gerçek!

More Sentences
gerçek authentic adj.
It's not authentic, Tom.
Bu gerçek değil, Tom.

More Sentences
gerçek true adj.
People have to enjoy true justice without having to pay for it.
İnsanlar, bedelini ödemek zorunda kalmadan gerçek adaletin tadını çıkarmalıdır.

More Sentences
gerçek genuine adj.
Only then can we achieve a healthy railway market through genuine competition.
Ancak o zaman gerçek rekabet yoluyla sağlıklı bir demiryolu piyasasına kavuşabiliriz.

More Sentences
gerçek actual adj.
Here, the political starting points are not reflected in the actual conditions.
Burada, siyasi başlangıç noktaları gerçek koşullara yansımamaktadır.

More Sentences
gerçek real adj.
These are examples of where there is a real need for consultation.
Bunlar, gerçek bir istişare ihtiyacının söz konusu olduğu örneklerdir.

More Sentences
General
gerçek reality n.
The prospect of a Union of 25 is now a reality.
25'lik bir Birlik ihtimali artık bir gerçektir.

More Sentences
gerçek fact n.
We learned interesting facts about our universe.
Evrenimiz hakkında ilginç gerçekler öğrendik.

More Sentences
gerçek fact n.
We learned interesting facts about our universe.
Evrenimiz hakkında ilginç gerçekler öğrendik.

More Sentences
gerçek veritable adj.
My dear Dagmar, a veritable fanfare of compliments has been sounded in your honour today.
Sevgili Dagmar, bugün senin şerefine gerçek bir iltifat tufanı koptu.

More Sentences
gerçek proper adj.
We must use a proper map, a genuine maritime-style map.
Düzgün bir harita kullanmalıyız, gerçek denizcilik tarzı bir harita.

More Sentences
gerçek factual adj.
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
Tatoeba, eğlence faktörünün bir sonucu olarak, rastgele gerçek bilgi parçaları içermektedir.

More Sentences
gerçek real adj.
These are examples of where there is a real need for consultation.
Bunlar, gerçek bir istişare ihtiyacının söz konusu olduğu örneklerdir.

More Sentences
gerçek good adj.
Internet marketing really offers a good chance of earning real money online.
İnternet pazarlamacılığı gerçekten çevrimiçi gerçek para kazanma fırsatı sunuyor.

More Sentences
gerçek for real adv.
Pave the way for real progress, for that is what people want and what is desperately needed.
Gerçek ilerlemenin önünü açın çünkü insanların istediği ve umutsuzca ihtiyaç duyulan şey budur.

More Sentences
Colloquial
gerçek case n.
It is also the case that an appeal to this professional group constitutes a question of trust.
Ayrıca şu da bir gerçektir ki, bu meslek grubuna yapılan bir başvuru bir güven sorunu teşkil etmektedir.

More Sentences
Trade/Economic
gerçek actual adj.
Here, the political starting points are not reflected in the actual conditions.
Burada, siyasi başlangıç noktaları gerçek koşullara yansımamaktadır.

More Sentences
Law
gerçek fact n.
We learned interesting facts about our universe.
Evrenimiz hakkında ilginç gerçekler öğrendik.

More Sentences
gerçek factual adj.
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
Tatoeba, eğlence faktörünün bir sonucu olarak, rastgele gerçek bilgi parçaları içermektedir.

More Sentences
Technical
gerçek fact n.
We learned interesting facts about our universe.
Evrenimiz hakkında ilginç gerçekler öğrendik.

More Sentences
gerçek truth n.
That is the plain truth!
Bu apaçık bir gerçek!

More Sentences
gerçek genuine adj.
Only then can we achieve a healthy railway market through genuine competition.
Ancak o zaman gerçek rekabet yoluyla sağlıklı bir demiryolu piyasasına kavuşabiliriz.

More Sentences
Math
gerçek real adj.
These are examples of where there is a real need for consultation.
Bunlar, gerçek bir istişare ihtiyacının söz konusu olduğu örneklerdir.

More Sentences
General
gerçek veritas n.
gerçek verity n.
gerçek sooth n.
gerçek veracity n.
gerçek substance n.
gerçek lowdown n.
gerçek the true n.
gerçek the real n.
gerçek actuality n.
gerçek troth n.
gerçek the real mccoy n.
gerçek gospel n.
gerçek low-down n.
gerçek honest-to-goodness n.
gerçek essence n.
gerçek genuineness n.
gerçek actualité [french] n.
gerçek trewth [obsolete] n.
gerçek trowth [scottish] n.
gerçek truthness [obsolete] n.
gerçek soothness n.
gerçek original adj.
gerçek substantial adj.
gerçek substantive adj.
gerçek simon-pure adj.
gerçek pucka adj.
gerçek bona fide adj.
gerçek exact adj.
gerçek unfeigned adj.
gerçek dinkum adj.
gerçek virtual adj.
gerçek sincere adj.
gerçek veracious adj.
gerçek rightful adj.
gerçek candid adj.
gerçek sterling adj.
gerçek earnest adj.
gerçek tangible adj.
gerçek very adj.
gerçek serious adj.
gerçek essential adj.
gerçek truthful adj.
gerçek solid adj.
gerçek pukka adj.
gerçek positive adj.
gerçek echt adj.
gerçek disillusioned adj.
gerçek literal adj.
gerçek intrinsic adj.
gerçek right adj.
gerçek effective adj.
gerçek honest-to-god adj.
gerçek full-fledged adj.
gerçek straight-out adj.
gerçek verdicial adj.
gerçek actualistic adj.
gerçek subsistent adj.
gerçek fact-based adj.
gerçek absolute adj.
gerçek nontheoretical adj.
gerçek true-blue adj.
gerçek true-life adj.
gerçek unartful adj.
gerçek unartificial adj.
gerçek unfaked adj.
gerçek unforged adj.
gerçek leal [scotland] adj.
gerçek extensional adj.
gerçek jonnock adj.
gerçek jannock adj.
gerçek verray adj.
gerçek manual adj.
gerçek bodily [obsolete] adj.
gerçek bona-fide adj.
gerçek dinky-di [australia] adj.
gerçek current adj.
gerçek documented adj.
gerçek solid adj.
gerçek so adj.
gerçek sothe adj.
gerçek subjective adj.
gerçek very adv.
Colloquial
gerçek the real deal n.
gerçek trilly adj.
gerçek big fat adj.
gerçek fair adj.
Idioms
gerçek straight goods n.
gerçek the mccoy n.
gerçek be as good as gold v.
gerçek (as) good as gold adj.
gerçek on the gooch expr.
Trade/Economic
gerçek substantial adj.
Law
gerçek bona fide adj.
gerçek virtual adj.
Politics
gerçek achievable adj.
Literature
gerçek unfabled adj.
Archaic
gerçek trewe n.
gerçek trew adj.
gerçek germane adj.
Slang
gerçek rizzle (rap slang) n.
gerçek fair dinkum n.
gerçek word interj.
gerçek on the reezie expr.

Sens de "gerçek" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Turc Anglais
General
gerçek değer real value n.
These will tell us the real value of the work that we are doing and that we are asking others to do.
Bunlar bize yaptığımız ve başkalarından yapmalarını istediğimiz işin gerçek değerini söyleyecektir.

More Sentences
gerçek anlam real meaning n.
Examinations interfere with the real meaning of education.
Sınavlar eğitimin gerçek anlamına müdahale eder.

More Sentences
gerçek sayılar real numbers n.
The set of real numbers is uncountable.
Gerçek sayılar kümesi sayılamaz.

More Sentences
gerçek aşk true love n.
This is true love.
Bu gerçek aşktır.

More Sentences
gerçek deri real leather n.
My new boots are made of real leather and have relatively high heels.
Yeni botlarım gerçek deriden ve nispeten yüksek topuklu.

More Sentences
gerçek kuzey true north n.
Sami wanted to find his true north.
Sami gerçek kuzeyini bulmak istedi.

More Sentences
gerçek hayat real life n.
It only remains to be seen whether it will have a negative or positive impact on real life.
Bunun gerçek hayat üzerinde olumlu ya da olumsuz bir etkisi olup olmayacağını zaman gösterecektir.

More Sentences
gerçek ifade true statement n.
Those are true statements.
Bunlar gerçek ifadeler.

More Sentences
gerçek deri genuine leather n.
That football is made of genuine leather.
O futbol topu gerçek deriden imal edilmiştir.

More Sentences
gerçek yüzü real face n.
Perhaps this pluralism will be the real face of Europe.
Belki de bu çoğulculuk Avrupa'nın gerçek yüzü olacaktır.

More Sentences
çıplak gerçek bare fact n.
It is difficult to tell the bare facts.
Çıplak gerçekleri söylemek zordur.

More Sentences
yarı gerçek half-truth n.
Instead, we have seen half-truths, prevarication and evasion.
Bunun yerine yarı gerçekler, yalanlar ve kaçamak cevaplar gördük.

More Sentences
gerçek mermi real bullet n.
Just imagine that police officers have even dared to fire real bullets at asylum seekers!
Polis memurlarının sığınmacılara gerçek mermilerle ateş etmeye bile cüret ettiklerini düşünün!

More Sentences
bilimsel gerçek scientific truth n.
Scientific truth is equated with the efficiency of these effects.
Bilimsel gerçekler, bu etkilerin verimliliğine eş tutulmaktadır.

More Sentences
bilimsel gerçek scientific fact n.
I also want the different restrictions to be based on scientific facts.
Ayrıca farklı kısıtlamaların bilimsel gerçeklere dayanmasını istiyorum.

More Sentences
gerçek aşk real love n.
I think I'm starting to understand exactly what real love is.
Sanırım gerçek aşkın ne olduğunu anlamaya başlıyorum.

More Sentences
gerçek arkadaş real friend n.
He doesn't have any real friends.
Onun hiç gerçek arkadaşı yok.

More Sentences
görünen gerçek the apparent truth n.
The apparent truth was really a lie.
Görünen gerçek aslında bir yalandı.

More Sentences
bilinen bir gerçek a known fact n.
More than this, it is a known fact and recognition of this fact.
Bunun da ötesinde bu bilinen bir gerçektir ve bu gerçeğin kabul edilmesidir.

More Sentences
gerçek dostlar real friends n.
I don't have any real friends.
Hiç gerçek dostum yok.

More Sentences
gerçek arkadaş true friend n.
I have no other true friend than you.
Benim senden başka gerçek arkadaşım yok.

More Sentences
gerçek dost true friend n.
True friends and allies must talk to each other and, more importantly, listen to each other.
Gerçek dostlar ve müttefikler birbirleriyle konuşmalı ve daha da önemlisi birbirlerini dinlemelidir.

More Sentences
gerçek hikaye true story n.
This is the true story of Tom Jackson.
Bu Tom Jackson'ın gerçek hikayesidir.

More Sentences
gerçek dünya real world n.
Behind theoretical speech there is a whole real world.
Teorik konuşmaların ardında koca bir gerçek dünya var.

More Sentences
gerçek bir fırsat a real opportunity n.
I see that as a real opportunity.
Bunu gerçek bir fırsat olarak görüyorum.

More Sentences
gerçek mermi live rounds n.
If this fails to work, we shall use live rounds.
Eğer bu işe yaramazsa, gerçek mermi kullanacağız.

More Sentences
gerçek kahramanlar real heroes n.
The real heroes are us.
Gerçek kahramanlar biziz.

More Sentences
gerçek bir hikaye a true story n.
Yes, this is a true story.
Evet, bu gerçek bir hikaye.

More Sentences
acı gerçek harsh reality n.
Has anyone given any consideration to how these fine words can be reconciled with the harsh reality?
Bu güzel sözlerin acı gerçeklerle nasıl bağdaştırılabileceğini düşünen var mı?

More Sentences
gerçek özgürlük real freedom n.
Real freedom can only be obtained when you give up all desires.
Gerçek özgürlük ancak tüm arzularınızdan vazgeçtiğinizde elde edilebilir.

More Sentences
gerçek anlam literal meaning n.
He explained the literal meaning of the phrase.
İfadenin gerçek anlamını açıkladı.

More Sentences
gerçek başarı real success n.
How much real success is there in changing things?
Bir şeyleri değiştirmede ne kadar gerçek başarı var?

More Sentences
gerçek duygular true feelings n.
She doesn't show her true feelings.
O gerçek duygularını göstermez.

More Sentences
gerçek olay fact n.
Most of what he writes is based on fact.
Yazdıklarının çoğu gerçek olaylara dayanıyor.

More Sentences
gerçek aşkı bulmak find true love v.
It's a story about a man who dies without ever finding true love.
Gerçek aşkı bulamadan ölen bir adamın hikayesi.

More Sentences
gerçek olmak come true v.
I have very bad dreams about family and hope nothing comes true.
Ailemle ilgili çok kötü rüyalar görüyorum, umarım hiçbiri gerçek olmaz.

More Sentences
gerçek arkadaşlar bulmak find true friends v.
People can't find true friends in the Internet.
İnsanlar internette gerçek arkadaşlar bulamazlar.

More Sentences
rüyaları gerçek olmak dreams come true v.
A dream came true when the International Criminal Court commenced its work at the beginning of this week.
Uluslararası Ceza Mahkemesi bu hafta başında çalışmalarına başladığında bir rüya gerçek oldu.

More Sentences
gerçek dışı unrealistic adj.
For certain European countries, the obvious solution is membership; for others, that is completely unrealistic.
Bazı Avrupa ülkeleri için bariz çözüm üyeliktir; diğerleri içinse bu tamamen gerçek dışıdır.

More Sentences
gerçek dışı unreal adj.
A world so unreal and yet, at once, so frightening.
Çok gerçek dışı ve aynı zamanda çok korkutucu bir dünya.

More Sentences
gerçek boyutlu life-sized adj.
This is a life-sized statue.
Bu gerçek boyutlu bir heykel.

More Sentences
gerçek ötesi post-truth adj.
It is about a world lost in post-truth and fake identities.
Gerçek ötesi ve sahte kimlikler içinde kaybolmuş bir dünya hakkında.

More Sentences
gerçek gibi duran lifelike adj.
The lifelike sculpture looked like it could come to life at any moment.
Gerçek gibi duran heykel her an canlanabilecekmiş gibi görünüyordu.

More Sentences
gerçek anlamda in real terms adv.
This means in real terms that administrative reconstruction must start as early as in the run-up to enlargement.
Bu da gerçek anlamda idari yeniden yapılanmanın genişleme öncesinde başlaması gerektiği anlamına gelmektedir.

More Sentences
Common Usage
gerçek olmayan unreal adj.
gerçek kuvveti olan virtual adj.
General
bilinen gerçek truism n.
negatif gerçek mantık negative true logic n.
gerçek bakteri true bacteria n.
içinde gerçek payı olan kısa alegorik hikaye parable n.
gerçek virüs true bug n.
gerçek anlam value n.
gerçek dışılık falsehood n.
gerçek kedi true cat n.
gerçek ıstakoz true lobster n.
gerçek alan actual domain n.
gerçek anlamı dışında kullanılan sözler cant n.
gerçek değer substantiality n.
olgusal gerçek fact n.
gerçek süet real suede n.
gerçek yükseklik corrected altitude n.
gerçek yüz color n.
gerçek duygu soul n.
gerçek silah very pistol n.
salt gerçek the naked truth n.
gerçek lezzet full flavour n.
gerçek damga true seal n.
gerçek sonuç the bottom line n.
gerçek savaş shooting war n.
gerçek renk birimi true color unit n.
gerçek değerinin altında paha biçme underestimate n.
gerçek anlam spirit n.
algılanan gerçek perceived reality n.
gerçek olmama unreality n.
gerçek kimliğini gizleyerek girme (örgüt/kuruluş vb'ne) infiltration n.
herkesçe bilinen gerçek truism n.
edebiyatta gerçek truth in literature n.
gerçek durum fact n.
yarı gerçek half truth n.
gerçek köknar silver fir n.
gerçek dışılık delusiveness n.
gerçek bir fark a positive difference n.
bilinen gerçek common knowledge n.
gerçek yüz colour n.
gerçek eklem bacaklılar earthropoda n.
gerçek sinek yakalayıcı true flycatcher n.
gerçek şey the real thing n.
acı gerçek a home truth n.
hukuk ve gerçek law and fact n.
asıl gerçek gospel truth n.
gerçek lezzet full flavor n.
gerçek hayat hikayesi real life story n.
gerçek kurbağa true frog n.
asıl gerçek gospel n.
spartalının gerçek adı lacedaemon n.
gerçek güney true south n.
gerçek ismini saklama anonymity n.
gerçek değerinin altında paha biçme lowball n.
gerçek değerinin altında paha biçme underreckoning n.
gerçek renk true color n.
gerçek dışılık insubstantiality n.
gerçek ve geçici özellikler intrinsic and extrinsic properties n.
gerçek mesleği one's true vocation n.
işin gerçek yüzü nitty gritty n.
kanıtlanmış gerçek substantiated truth n.
kanıtlanmış gerçek proven truth n.
genel gerçek general truth n.
gerçek veri actual data n.
gerçek değer net value n.
çıplak gerçek naked fact n.
çıplak gerçek gospel truth n.
çıplak gerçek naked truth n.
gerçek zamanlı otomatik haritalama sistemi automatic real-time mapping system n.
gerçek zamanlı bilgi işlem real-time data processing n.
gerçek zamanlı kontrol sistemleri real-time control systems n.
gerçek zamanda hava radyoaktivitesi gözlemi real-time air monitoring n.
gerçek kültür true-real culture n.
gerçek zamanlı sayısal kontrol real-time numerical control n.
gerçek zamanlı programlama real-time programming n.
gerçek zamanlı kontrol real-time control n.
gerçek dünya sahnesi real world scene n.
anımsanmaktan kaçınılan akla geldikçe üzüntü veren gerçek home truth n.
acı ama gerçek home truth n.
bir büyüklüğün gerçek değeri true value of a quantity n.
gerçek mermi a real bullet n.
gerçek kurşun a real bullet n.
gerçek kurşun real bullet n.
gerçek ve doğru görünüm true and fair view n.
gerçek kişi natural person n.
ilahi gerçek divine truth n.
fiili gerçek durumlar factual circumstances n.
su götürmez gerçek crystal-clear fact n.
gerçek dışılıklar unrealities n.
gerçek sevgi real love n.
tartışmasız bir gerçek an indisputable fact n.
tartışmasız bir gerçek an indisputable truth n.
görünür gerçek the apparent truth n.
zahiri gerçek the apparent truth n.
gerçek zamanlı tartışma real time discussion n.
yalın gerçek simple fact n.
sorunun gerçek nedeni the true cause of the trouble n.
gerçek gizem real mystery n.
üzücü gerçek sad truth n.
gerçek dünya the real world n.
gerçek silah real gun n.
gerçek dünyada yaşayan aklı başında bir insan a rational person living in the real world n.
basit bir gerçek a simple fact n.
kör gerçek the blunt fact n.
yalın gerçek cold fact n.
somut gerçek cold fact n.
gerçek arkadaşlar real friends n.
arazinin gerçek değeri the true value of the land n.
kaçınılmaz gerçek unavoidable fact n.
birinin gerçek ailesi one’s real parents n.
inkar edilemez gerçek hard fact n.
aksi kanıtlanamaz gerçek hard fact n.
gerçek karakter real character n.
gerçek bilgi true information n.
gerçek provalı tatbikat mock drill n.
inkar edilemez bir gerçek an undeniable fact n.
salt gerçek absolute fact n.
acı gerçek grim reality n.
gerçek menşei actual origin n.
gerçek ilişki real relationship n.
gerçek boyutlu manken/model/maket life-size dummy n.
gerçek baskı real pressure n.
gerçek basınç real pressure n.
gerçek sipariş actual order n.
gerçek aşıklar true lovers n.
gerçek boyut real size n.
gerçek kişi physical person n.
gerçek deri kemer genuine leather belt n.
gerçek ortam real environment n.
gerçek kimlik real identity n.
gerçek teşhis true diagnosis n.
acı gerçek hard reality n.
acımasız gerçek cruel reality n.
gerçek olay real event n.
gerçek hayata benzeyen realistic n.
gerçek hayat reality n.
gerçek olay reality n.
gerçek dışı çözüm nonsolution n.
fikirleri tamamen kavramsal olan, gerçek olmayan kimse notionist n.
gerçek olma thinginess n.
gerçek şeylerle ilgili olma thinginess n.
gerçek insanlık real humanity n.
bilinen gerçek truism n.
apaçık ortada olan gerçek truism n.
üzücü gerçek trouble n.
gerçek dışı veya mantıksız özellikteki karşıt durum alternative n.
gerçek yada detaylar fact or details n.
temel gerçek ultimate n.
ana gerçek ultimate n.
deneyimden bağımsız olarak insan zihninde gerçek bilginin var olabileceğini savunan kimse apriorist n.
sezgisel gerçek ultimate belief n.
gerçek olmama unauthenticity n.
gerçek sayıdan veya miktardan az olan sayı veya tutar undercount n.
gerçek değerinden az değer verme underrating n.
gerçek değerinden az değer veren kimse undervaluer n.
gerçek kimliğini gizleyerek örgüte, kuruma, partiye giren kimse entrist n.
gerçek ve sahte banknotların birbirinden ayırt edilebilmesi için açıklamalar içeren yayın bank-note detector n.
gerçek üstü güce sahip kimse kahuna n.
gerçek üstü güce sahip şey kahuna n.
gerçek veya hayali hayvanların ortaçağ kiliselerindeki temsili bestiary n.
gerçek veya hayali hayvanlarla ilgili derleme bestiary n.
gerçek ismi bilinmeyen bir adama hitap etmek için kullanılan isim john n.
gerçek olmayan şey make believe n.
bir yerin kapladığı gerçek alan verge [obsolete] n.
gerçek görünen şey verisimilitude n.
tv'nin çerçeve hızını artırarak görüntüsünü pürüzsüz hale getiren ve bazen de abartılı gerçek ve garip bir görüntü veren bir tv teknolojisi motion smoothing n.
tartışma ve münazaralarda kullanılan, karşı tarafın gerçek önermesini daha zayıf bir sav ile değiştirip çürüterek üstün gelindiği yanılsamasını yaratan bir taktik man of straw n.
işe alınmak istenen gerçek veya olası çalışanların listesi white list n.
olayların gerçek yüzü mark n.
doğru ve gerçek olma mark n.
birisinin gerçek doğum gününden yaklaşık 6 ay önceki gün half-birthday n.
gerçek dışı fikir whimsey n.
gerçek niteliği gizlemeyi amaçlayan şey blind n.
doğaüstü dünyanın gerçek olduğu yanılsamasını yaratan büyük güç maya n.
duyusal deneyimin ve kişinin kendine dair deneyimlediği özelliklerin gerçek olduğu yanılsaması maya n.
gerçek şey mccoy n.
sahte veya aldatıcı olanın gerçek gibi görünmesi meretriciousness n.
hükümet tarafından siyasi amaçlarla finanse edilen, halk için gerçek değeri olmayan proje boondoggle n.
gerçek değere bakmak yerine prosedürleri yerine getirme box-ticking n.
acı ama gerçek olan şeyler home truths n.
hiper gerçek olma hyperreality n.
gerçek dışı fikir revery n.
nihai gerçek light n.
gerçek hristiyanlığı temsil eden öğreti ve inançlar light n.
gerçek bilgi lowdown n.
insanın gerçeği sadece aklı temel alarak bilemeyeceğini ve gerçek ortaya çıksa dahi tümüyle anlayamayacağını ifade eden, tanrı tarafından tebliğ edilmiş dini öğreti mystery n.
gerçek bir şeyin abartılmış veya idealleştirilmiş yorumu myth n.
gerçek duyguları gizleyen yüz ifadesi game face n.
gerçek dışılık ideality n.
gerçek dışı şey ideality n.
gerçek dışı konsept ideality n.
hedefe ulaşılmasını engelleyen gerçek roadblock n.
gerçek dışılık imaginativeness n.
gerçek dışılık distortion n.
gerçek yetenek true ability n.
gerçek yetenekler true abilities n.
temel gerçek donnée n.
gerçek dışı duran şey fantasia n.
beklenen ile gerçek arasındaki tutarsızlık irony n.
gerçek olmayan şey fata morgana n.
gerçek dışı şey fata morgana n.
gerçek niteliği anlama becerisi intuitiveness n.
(gerçek kemikli balıklarda) büyüyen bazal kemikler pelvis n.
gerçek pentagrama benzeyen sembol pentacle n.
gerçek şey positive n.
sahip olduğu kelimelerin her zamanki veya gerçek anlamlarının kullanılmayıp benzetme, metafor veya kişileştirme içeren ifade figure of speech n.
gerçek olmaktan çok gösterişli olan bir şey ormolu n.
(platonculukta) gerçek dünyadaki nesnelerin evrensel form veya idealarla ilişkisi participation n.
gerçek dışı görüntü sergileme phantastry n.
gerçek dışı düşünce phantasy n.
gerçek olmayan sembolik para phantasy n.
(gerçek kemikli balıkta) farinks ve solungaç kemiği pharyngobranchial n.
(gerçek kemikli balıkta) farinks ve solungaç kemiği superior pharyngeal n.
(gerçek kemikli balıkta) farinks ve solungaç kemiği upper pharyngeal n.
bir duruma ilişkin gerçek olgular veya ayrıntılar practicalities n.
gerçek iş veya faaliyetlere ilgi duyma practicality n.
bir şeyin gerçek bilgisine sahip olmadan önce oluşan fikir veya görüş presentiment n.
gerçek kişilik self n.
gerçek benlik self n.
gerçek dışı görüntü shadow n.
gerçek dışı hedef shadow n.
gerçek duyguları gizlemek veya tehlikelerden korunmak için takınılan tutum shell n.
herkesçe bilinen gerçek shibboleth n.
gerçek dışı tezahür show [obsolete] n.
aksi ispat edilinceye dek gerçek kabul edilen delil showing n.
gerçek durum size n.
gerçek karakter size n.
gerçek önem size n.
planlanan ve gerçek üretim arasındaki fark slippage n.
su götürmez gerçek smoke n.
gerçek büyüklükte ürün standee n.
gerçek boyutlu tasarım standee n.
gerçek olma substantiveness n.
gerçek kimliğini gizleyerek girmek (örgüt, kuruluş vb'ne) infiltrate v.
gerçek değerinden az değer vermek undervalue v.
gerçek yüzünü görmek unmask v.
gerçek kişiliğini ortaya çıkarmak unmask v.
mitlerin gerçek olay veya kişiler üzerine kurulduğunu ileri süren teoriyle açıklamak euhemerize v.
örtmek (sahte bir şey gerçek bir şeyi) belie v.
gerçek olduğunu gizlemek belie v.
gerçek yüzünü açığa vurmak throw off one's mask v.
gerçek anlamından saptırmak distort v.
gerçek değerinin altında paha biçmek underestimate v.
gerçek değerinden az değer vermek underrate v.
rüyaları gerçek olmak (one's) dreams be fulfilled v.
gerçek aşkı aramak search for true love v.
gerçek aşkı aramak seek true love v.
hayallerini gerçek kılmak make one's dream come true v.
(gerçek duygu/düşüncelerini) gizlemek dissemble v.
(gerçek duygularını) gizlemek dissemble v.
küçültüp gerçek boyutlarına döndürmek cut down to size v.
gerçek anlamından saptırmak wrest from the true meaning v.
ciddi/gerçek bir salgına dönüşmek escalate into a real epidemic v.
kabuslar gerçek olmak nightmares become real v.
bir şeye gerçek değerinden fazla ödemek pay more for something than it is really worth v.
bir şeye gerçek değerinden daha fazla ödemek pay more for something than it is really worth v.
onarım bedeli gerçek değerinden yüksek olmak be beyond economic repair v.
gerçek nedenini bulmak ya da tanımlamak pinpoint v.
gerçek dışı/hatalı rapor vermek misreport v.
mitlerin gerçek olay veya kişiler üzerine kurulduğunu ileri süren teoriyle açıklamak euhemerise v.
gerçek kimliğini açıklamak reveal one's true identity v.
gerçek kimliğini söylemek reveal one's true identity v.
gerçek dünyaya odaklanmak focus real-world v.
gerçek zamanlı ile karşılaştırıldığında kronometredeki zaman farkını tespit etmek rate a chronometer v.
gerçek mutluluğa eriştirmek emparadise v.
gerçek değerinden az değer vermek underpoise v.
gerçek değerinden az değer vermek underween v.
gerçek olmayan hale getirmek unrealize v.
gerçek dışı hale getirmek unrealize v.
gerçek olmayan hale getirmek unrealise v.
gerçek dışı hale getirmek unrealise v.
gerçek karakterine ve namına zarar vermek break v.
gerçek karakterini göstermek declare oneself v.
gerçek veya uygun zamandan sonraki bir zamana tarihlendirmek overdate v.
gerçek özünü yok etmek disincarnate v.
gerçek değerinden az değer vermek disprize [obsolete] v.
gerçek değerinden az değer vermek disprise [obsolete] v.
gerçek dışılık yaratmak disrealize v.
gerçek dışılık yaratmak disrealise v.
gerçek sayılmak draw v.
gerçek dışı hale getirmek fantasticate v.
(isim listesini) gerçek veya sahte isimler ile uzatmak pad v.
(organizasyon) gerçek veya uydurma isimler ile sayısını şişirmek pad v.
(kimyasal) aldatıcı değişikliklerle gerçek durumunu gizlemek doctor v.
(film, roman) gerçek durum veya olayları detaylı gösterecek şekilde kurgulamak document v.
(sahte olanı) gerçek gibi göstermek foist v.
gerçek değerinin ötesinde değer biçmek outprize v.
gerçek kuvveti olan virtual adj.
gerçek olmayan chimerical adj.
gerçek olmayan insubstantial adj.
gerçek hayatta olduğu gibi true to life adj.
gerçek deliller yerine tahminlere dayanan suppositious adj.
gerçek dışı delusive adj.
gerçek dışı fanciful adj.
gerçek olmayan ostensible adj.
gerçek olmayan virtual adj.
çıplak (gerçek) unvarnished adj.
gerçek dışı insubstantial adj.
gerçek payı çok az olan farfetched adj.
gerçek dışı unsubstantial adj.
gerçek olmayan notional adj.
gerçek olmayan irreal adj.
gerçek değerinden daha düşük bir fiyata satılan underpriced adj.
gerçek hayatta rastlanamayacak bigger than life adj.
gerçek hayatta rastlanamayacak larger than life adj.
gerçek olmayan imaginary adj.
gerçek olmayan fictitious adj.
gerçek bir full-blooded adj.
gerçek zaman real-time adj.
gerçek gibi real-like adj.
gerçek değil untrue adj.
gerçek gibi lifelike adj.
gerçek ve kanuni true and legal adj.
gerçek ve yasal true and legal adj.
gerçek olmuş actualised adj.
gerçek olmuş actualized adj.
en gerçek the realest adj.
gerçek boyutlu life-size adj.
gerçek boyutlu full-size adj.
gerçek boyutlu lifesize adj.
gerçek-sonrası post-truth adj.
gerçek-ötesi post-truth adj.
post-gerçek post-truth adj.
gerçek ötesi veya hakikat sonrası post-truth adj.
gerçek dışı phantasmatic adj.
gerçek dışı aeriform adj.
gerçek dışı airy adj.
gerçek hayatta yaşanan real-life adj.
gerçek hayatta olan real-life adj.
gerçek bir güce veya etkiye sahip olmayan ceremonial adj.
gerçek olmayan notionate adj.
gerçek dışı ve tablo gibi görünen toytown adj.
gerçek hayattan alınmış true adj.
gerçek bir suça dayanan true-crime adj.
gerçek bir suçtan hareketle yazılmış true-crime adj.
gerçek gibi truthlike [rare] adj.
gerçek modelden farklı bir şekilde kalıp veya döküm olarak yeniden yapılmış ectypal adj.
gizlenmemiş (gerçek) undissembled adj.
gerçek görünen verisimilar adj.
gerçek görünen verisimilous adj.
gerçek anlamında literal adj.
gerçek hayattan değil kitaplardan öğrenilen bilgiye ait book adj.
gerçek hayattan değil kitaplardan öğrenilen bilgiyle ilgili book adj.
gerçek hayattan değil kitaplardan öğrenilmiş book-learned adj.
üstün veya gerçek dışı güzellikte olan fairy-tale adj.
üstün veya gerçek dışı zarafete sahip fairy-tale adj.
üstün veya gerçek dışı bir mükemmelliğe sahip fairy-tale adj.
gerçek boyutunun milyonda bir ölçeğinde inşa edilmiş millionth adj.
gerçek boyutunun milyonda bir ölçeğinde çizilmiş millionth adj.
gerçek bilgi low-down adj.
gerçek dışı chimeral adj.
görünen ama gerçek olmayan ghost adj.
gerçek dışı gothic adj.
(sinema, televizyon) oyuncuların gerçek hayatlarında gerçekleşen off-screen adj.
gerçek olmayan illusory adj.
gerçek olmayan impossible adj.
gerçek karakterini gizleyen cloaked adj.
gerçek dışı fancied adj.
gerçek dışı fantasque adj.
gerçek sayımla belirlenen (madde sayısı) count adj.
gerçek olmayan feigned adj.
gerçek benliğe ait veya ilgili intimate adj.
gerçek özellikleri gösteren portrait adj.
gerçek dışı görüntüsü yansıyan phantasmagoric adj.
gerçek dışı phantasmic adj.
gerçek dışı phantastic adj.
gerçek dışı phantastical adj.
gerçek dışı phantom adj.
gerçek hayatta karşılığı olmayan school adj.
gerçek rengini gösteren self-revelatory adj.
gerçek karakterini gösteren self-revelatory adj.
gerçek rengini gösteren self-revelative adj.
gerçek karakterini gösteren self-revelative adj.
(yeni bir gemi veya uçağın) gerçek koşullarda test edilmesi için tasarlanan shakedown adj.
gerçek hayattan kesitlere ait veya ilişkin slice-of-life adj.
gerçek hayattan alınmış kesitler ile öne çıkan slice-of-life adj.
kurgu yerine gerçek cinayet yayınlayan veya içeren snuff adj.
gerçek olana ait subjective adj.
gerçek olana özgü subjective adj.
gerçek üstü superreal adj.
(çocuk) gerçek varis olan suppositious adj.
(çocuk) gerçek varis olan supposititious adj.
gerçek dışı surreal adj.
gerçek olmayan surreal adj.
gerçek dışı surrealist adj.
gerçek olmayan surrealist adj.
(eğitim alanında) gerçek zamanlı meydana gelen synchronous adj.
(gerçek) deneyim sonucu öğrenilen synthetic adj.
(gerçek) deneyim sonucu öğrenilen synthetical adj.
gerçek olarak genuinely adv.
gerçek olarak veraciously adv.
rüyalarda bile gerçek olmayacak beyond somebody's wildest dreams adv.
gerçek şu ki as a matter of fact adv.
şu bir gerçek ki as a matter of fact adv.
gerçek zamanlı olarak real-timely adv.
gerçek hayatta in real life adv.
gerçek şu ki to be truthful adv.
gerçek zamanda in real time adv.
gerçek anlamıyla literally adv.
gerçek bir şekilde unartfully adv.
gerçek olmadan unreally adv.
gerçek dışı bir şekilde unreally adv.
gerçek anlamda literally adv.
(sinema, televizyon) oyuncuların gerçek hayatlarında off-screen adv.
gerçek dünyada in re adv.
gerçek dünyada in rebus adv.
gerçek dışı biçimde fancifully adv.
gerçek anlamda simply adv.
hayal ile gerçek arasında between dream and reality adv.
en önemli gerçek everything pron.
bir şeyin gerçek doğası veya kimliği what pron.
gerçek şu ki the truth is that conj.
gerçek şudur ki the fact is that conj.
gerçek bu there it is interj.
(özellikle hastalık adlarında) gerçek türe yakından benzeyen anlamına gelen ön ek par- pref.
Phrasals
(bir şeyi) (doğru, gerçek, cevap vb) olarak düşünmek/kabul etmek take (something) to be (something) v.
gerçek anlamını idrak etmek see through v.
gerçek düşüncelerini gizlemek act a part v.
gerçek amacını saklamak act a part v.
araya gerçek olmayan şeyler eklemek embellish with (something) v.
bir hikayeye gerçek dışı eklemeler yapmak embellish something with something v.
bir şeyin gerçek değerini/önemini bilmek get (something) in perspective v.
bir şeye gerçek değerini/önemini vermek get (something) in perspective v.
bir şeyin gerçek değerini/önemini açıklamak get (something) in perspective v.
bir şeyin gerçek değerini/önemini bilmek get (something) into perspective v.
bir şeye gerçek değerini/önemini vermek get (something) into perspective v.
bir şeyin gerçek değerini/önemini açıklamak get (something) into perspective v.
(bir şeyin) doğru/gerçek olabileceğine inanmak run away with (something) v.
Phrases
gizli gerçek the skinny [usa] n.
gerçek durum size of it n.
bu gerçek bir hikayedir this is a true story expr.
bir şeyin gerçek yüzü the true face of something expr.
doğru veya gerçek olarak görülen ya da kabul edilen bir şey given expr.
gerçek olaylara dayanmaktadır based on actual events expr.
gerçek şu ki the fact that expr.
gerçek olaylara dayanmaktadır based on true events expr.
gerçek olaylardan esinlenilmiştir inspired by true events expr.
gerçek hayatta olduğu gibi as it is in real life expr.
gerçek şu ki the reality is that expr.
gerçek bir hikayeden esinlenilmiştir inspired by a true story expr.
gerçek hayatta olduğu gibi as in real life expr.
gerçek şu ki to tell the truth expr.
gerçek hayatta in real life (irl) expr.
gerçek güç kişinin içinden gelir true strength comes from within expr.
gerçek güç kişinin içinden gelir real strength comes from within expr.
sadece bu gerçek nedeniyle eo ipso (by that fact alone) expr.
şu bir gerçek ki to tell the truth expr.
gerçek değerinin farkında olarak in perspective expr.
gerçek öneminin farkında olarak in perspective expr.
gerçek değerini/önemini görerek in perspective expr.
gerçek değeriyle/önemiyle ilgili bir farkındalıkla in perspective expr.
ne dilediğin konusunda dikkatli ol (bakarsın gerçek olur) (be) careful what you wish for(, (because) you just might get it) expr.
ne dilediğine dikkat et (bakarsın gerçek olur) (be) careful what you wish for(, (because) you just might get it) expr.
dikkatli dilek dile (bakarsın gerçek olur) (be) careful what you wish for(, (because) you just might get it) expr.
Proverb
gerçek geciktirilmeyi sevmez truth hates delay
her şakada bir gerçek payı vardır there is many a true word spoken in jest