ortaya - Türkçe İngilizce Sözlük

ortaya

"ortaya" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 4 sonuç

Türkçe İngilizce
Computer
ortaya middle s.
I want to sit in the middle.
Ortaya oturmak istiyorum.

More Sentences
Idioms
ortaya into the pot expr.
Computer
ortaya center i.
ortaya centre expr.

"ortaya" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
ortaya çıkarmak find out f.
We're determined to find out what happened.
Ne olduğunu ortaya çıkarmaya kararlıyız.

More Sentences
ortaya çıkarmak reveal f.
The budget contains a perversion of solidarity, which in turn reveals a fourth deficit; a deficit of coherence.
Bütçe dayanışmanın saptırılmasını içeriyor ve bu da dördüncü bir açığı ortaya çıkarıyor; tutarlılık açığı.

More Sentences
ortaya çıkmak show up f.
Aya's been gone since the bugs showed up.
Aya, bu böceklerin ortaya çıkmasından sonra kayboldu.

More Sentences
ortaya çıkmak emerge f.
Finally, a lot of sensitive information may emerge as a result of this process.
Son olarak bu süreç sonucunda birçok hassas bilgi ortaya çıkabilir.

More Sentences
General
ortaya çıkma dawn i.
The true scale of this economic and ecological disaster is starting to dawn ever more clearly.
Bu ekonomik ve ekolojik felaketin gerçek boyutu her geçen gün daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

More Sentences
ortaya çıkma appearance i.
I hope that the Commission will be able to reassure the Committee on Fisheries that its appearance is imminent.
Komisyon'un Balıkçılık Komitesi'ne bu konunun yakın zamanda ortaya çıkacağına dair güvence verebileceğini umuyorum.

More Sentences
ortaya çıkarma uncovering i.
Firstly, how will the Commission deal with uncovered or suspected fraud?
İlk olarak, Komisyon ortaya çıkarılan veya şüphelenilen dolandırıcılıkla nasıl başa çıkacaktır?

More Sentences
ortaya çıkma emergence i.
The emergence of HIV in the 1980s led to the introduction of needle- and syringe-exchange programmes.
HIV'in 1980'lerde ortaya çıkması iğne ve şırınga değişim programlarının başlatılmasına yol açmıştır.

More Sentences
ortaya çıkarma unearthing i.
I succeeded, with some difficulty, in unearthing it.
Biraz zorlukla da olsa onu ortaya çıkarmayı başardım.

More Sentences
ortaya çıkma advent i.
In Germany, for around 100 years from the advent of trademarks we had international exhaustion.
Almanya'da, ticari markaların ortaya çıkışından itibaren yaklaşık 100 yıl boyunca uluslararası tükenmişlik yaşadık.

More Sentences
ortaya çıkarma disclose [obsolete] i.
It has disclosed a large number of technical issues that we had not originally foreseen.
Başlangıçta öngöremediğimiz çok sayıda teknik sorunu ortaya çıkarmıştır.

More Sentences
ortaya çıkma exposure i.
The exposure of the scandal caused shock among the community.
Skandalın ortaya çıkması toplumda şok etkisi yarattı.

More Sentences
ortaya koymak present f.
But they present exactly the same problems as tailings dams resulting from mining operations.
Ancak madencilik faaliyetlerinden kaynaklanan atık barajları ile tamamen aynı sorunları ortaya koymaktadırlar.

More Sentences
ortaya çıkarmak disclose f.
They opened the curtain and disclosed the grand prize.
Perdeyi açarak büyük ödülü ortaya çıkardılar.

More Sentences
ortaya çıkarmak ferret out f.
What new facts did you manage to ferret out?
Hangi yeni gerçekleri ortaya çıkarmayı başardın?

More Sentences
ortaya çıkmak crop up f.
Scandals crop up again and again.
Skandallar tekrar tekrar ortaya çıkıyor.

More Sentences
ortaya çıkmak come into view f.
However, resistance to it is now becoming a reality and national and commercial interests are clearly coming into view.
Ancak, buna karşı direniş artık bir gerçeklik haline gelmekte ve ulusal ve ticari çıkarlar açıkça ortaya çıkmaktadır.

More Sentences
ortaya atmak raise f.
It does not raise any questions concerning the incineration of animal-based meals.
Hayvansal gıdaların yakılmasıyla ilgili herhangi bir soru ortaya atmamaktadır.

More Sentences
ortaya atılmak be put forward f.
Barry Taylor's name has been put forward for the post of chairman.
Barry Taylor'ın adı, başkanlık görevi için ortaya atıldı.

More Sentences
ortaya çıkmak arise f.
Conflicts are more likely to arise within rather than between States.
Çatışmaların Devletler arasında değil, Devletlerin kendi içlerinde ortaya çıkması daha muhtemeldir.

More Sentences
ortaya koymak manifest f.
In such circumstances, the European Parliament is reduced to manifesting its impotence.
Böyle bir durumda Avrupa Parlamentosu acizliğini ortaya koymuş olur.

More Sentences
ortaya koymak put forward f.
As a result, the major aspects that we put forward have actually emerged.
Sonuç olarak, ortaya koyduğumuz temel hususlar aslında ortaya çıkmıştır.

More Sentences
ortaya çıkarmak reveal f.
This has repeatedly revealed that some consumer goods on the market no longer complied with current safety criteria.
Piyasadaki bazı tüketim mallarının artık mevcut güvenlik kriterlerine uymadığı defalarca ortaya çıkmıştır.

More Sentences
ortaya çıkarmak expose f.
A harsh winter has exposed a new type of safety risk in sea transportation.
Sert geçen kış, deniz taşımacılığında yeni bir tür güvenlik riskini ortaya çıkarmıştır.

More Sentences
ortaya çıkarmak unlock f.
It is simply a matter of working with these to unlock the potential.
Potansiyeli ortaya çıkarmak için sadece bunlarla çalışmak gerekiyor.

More Sentences
ortaya koymak set forth f.
Firstly, the Constitution sets forth the rights and duties of citizens.
İlk olarak, Anayasa vatandaşların hak ve ödevlerini ortaya koymaktadır.

More Sentences
ortaya çıkmak come along f.
This is not the result of liberalisation, which came along much later.
Bu, çok daha sonra ortaya çıkan liberalleşmenin bir sonucu değildir.

More Sentences
ortaya çıkmak come forward f.
Equally, we are asking the Commission to come forward with some form of thought process.
Aynı şekilde, Komisyon'dan bir tür düşünce süreciyle ortaya çıkmasını istiyoruz.

More Sentences
ortaya çıkmak come out of f.
There is no market unless consumers have confidence in the products that come out of research and manufacturing.
Tüketiciler araştırma ve üretim sonucunda ortaya çıkan ürünlere güven duymadıkça pazar oluşmaz.

More Sentences
ortaya çıkmak surface f.
The famous crime lord surfaced again in Peru.
Tanınmış mafya babası Peru'da yeniden ortaya çıktı.

More Sentences
ortaya çıkmak transpire f.
It has now transpired that what has developed is an intergovernmental method.
Şimdi ortaya çıkan şey, hükümetler arası bir yöntemdir.

More Sentences
ortaya çıkarmak discover f.
Ten years after the end of the conflict, no serious enquiry has been carried out to discover what happened to them.
Çatışmanın sona ermesinden on yıl sonra, onlara ne olduğunu ortaya çıkarmak için ciddi bir soruşturma yürütülmedi.

More Sentences
ortaya çıkarmak uncover f.
Is it innovation in surveillance that will enable us to uncover sleepers in the future?
Gelecekte uyuyanları ortaya çıkarmamızı sağlayacak olan şey gözetim alanındaki yenilikler mi?

More Sentences
ortaya koymak reveal f.
The recent conflict in Bolivia therefore reveals all the aspects characterising this situation.
Bu nedenle Bolivya'daki son çatışma, bu durumu karakterize eden tüm yönleri ortaya koymaktadır.

More Sentences
ortaya çıkmak (bir his) spring f.
This is rather strange, for leaks in the new system can be sprung in precisely those areas.
Bu oldukça garip, çünkü yeni sistemdeki sızıntılar tam da bu alanlarda ortaya çıkabilir.

More Sentences
ortaya koymak produce f.
The Convention did not, of course, produce a perfect Constitution to address these tasks.
Konvansiyon elbette bu görevleri yerine getirmek üzere mükemmel bir Anayasa ortaya koymamıştır.

More Sentences
ortaya çıkmak out f.
Yet it turned out to be possible to eliminate virtually insurmountable obstacles.
Yine de neredeyse aşılamaz engelleri ortadan kaldırmanın mümkün olduğu ortaya çıktı.

More Sentences
yeniden ortaya çıkmak reappear f.
Malaria reappeared in the 1970s and claims one million victims each year.
Sıtma 1970'lerde yeniden ortaya çıktı ve her yıl bir milyon kurban veriyor.

More Sentences
ortaya (bir soru) atmak pose f.
Mr Pirker poses some complex questions, but the answers are inadequate and even dangerous.
Bay Pirker bazı karmaşık sorular ortaya atıyor, ancak cevaplar yetersiz ve hatta tehlikeli.

More Sentences
ortaya çıkmak occur f.
If obstacles do occur, we can then start trying to tackle them, here and in the other institutions as well.
Eğer engeller ortaya çıkarsa hem burada hem de diğer kurumlarda bunların üstesinden gelmeye çalışabiliriz.

More Sentences
gerçekleri ortaya çıkarmak uncover the truths f.
I'm just trying to uncover the truth.
Ben sadece gerçeği ortaya çıkarmaya çalışıyorum.

More Sentences
gerçekleri ortaya çıkarmak reveal the truths f.
The police will reveal the truth of the case.
Polis, dava ile ilgili gerçeği ortaya çıkaracak.

More Sentences
ortaya çıkarılmak be unearthed f.
Row after row the potatoes are unearthed and collected with a hoe.
Sıra sıra patatesler ortaya çıkarılıyor ve çapayla toplanıyor.

More Sentences
ortaya çıkarılmak be discovered f.
Their plot to start a fire was discovered by the police.
Yangın çıkarma planları polis tarafından ortaya çıkarıldı.

More Sentences
(sonuç olarak) ortaya çıkmak ensue f.
We also know what damage then ensues.
Daha sonra ne gibi zararların ortaya çıktığını da biliyoruz.

More Sentences
ortaya çıkmak appear f.
We must be ready to prevent and punish these crimes as and when they appear.
Bu suçları ortaya çıktıkları anda önlemeye ve cezalandırmaya hazır olmalıyız.

More Sentences
ortaya çıkmak show up f.
Aya's been gone since the bugs showed up.
Aya böcekler ortaya çıktığından beri ortalıkta yok.

More Sentences
ortaya atmak put forward f.
Finally, we are also pleased that the Commission has not put forward the absurd idea of a Congress.
Son olarak, Komisyon'un saçma sapan bir Kongre fikrini ortaya atmamış olmasından da memnuniyet duyuyoruz.

More Sentences
ortaya çıkarmak pose f.
However, we should not turn a blind eye to a few difficulties that the packaging directive poses.
Bununla birlikte, ambalaj direktifinin ortaya çıkardığı bazı zorlukları görmezden gelmemeliyiz.

More Sentences
ortaya koymak assert f.
We must assert our fundamental role in that legislative process.
Bu yasama sürecindeki temel rolümüzü ortaya koymalıyız.

More Sentences
ortaya koymak suggest f.
The background to this proposal suggests additional reasons for having this legislation.
Bu teklifin arka planı, bu mevzuatın çıkarılması için ilave nedenler ortaya koymaktadır.

More Sentences
ortaya çıkmak become evident f.
Furthermore, the President's disregard for the rule of law became evident.
Dahası, Başkan'ın hukukun üstünlüğünü hiçe saydığı da açıkça ortaya çıkmıştır.

More Sentences
gerçeği ortaya çıkarmak reveal the truth f.
And in this case, revealing the truth can only lead to condemnation.
Ve bu durumda, gerçeği ortaya çıkarmak sadece kınanmaya yol açabilir.

More Sentences
Common Usage
gece ortaya çıkan nocturnal s.
General
birinin ortaya dökülmesini istemediği bir şeyi başkasına söyleyen kimse tattler i.
yeniden ortaya çıkma comeback i.
uçurtmalarda ortaya dik olarak gelen çıta cross spar i.
denizaltı depremlerinin ortaya çıkardığı büyük dalga tsunami i.
kişinin bilmediği bir dilde aniden konuşma, okuma ve yazma yeteneğinin ortaya çıkması xenoglossia i.
ortaya dökme divulgation i.
iskambilde ortaya konulan para pool i.
suçluyu ortaya çıkarma detection i.
birinin ortaya dökülmesini istemediği bir şeyi başkasına söyleyen kimse tattletale i.
ortaya konan para pool i.
ortaya çıkma emanation i.
ortaya çıkma surfacing i.
yeniden ortaya çıkarma resurrection i.
ortaya konan para pot i.
ortaya çıkma (istenmeyen bir olay) outcrop i.
güneş fırtınaları sonucu ortaya çıkan görsel olgu aurora borealis i.
bir karakterin ortaya çıkmasından sorumlu olan farklı genler arasında baskılayıcı etkilerin olması durumu epistatic i.
ortaya çıkarma exposure i.
ortaya çıkarılan şey disclosure i.
düşünce hayatında ortaya çıkan yeni akım current i.
daha sonradan ortaya çıkan etki aftereffect i.
suçu ortaya koyan exposer i.
ortaya çıkma arrival i.
ortaya çıkarma detection i.
haksızlıkları ortaya çıkaran kişi muckraker i.
ortaya koyma manifestation i.
eseri ortaya koyan sanatçı grubu consort i.
ortaya dökme apocalypse i.
kirli çamaşırları ortaya döken exposer i.
yeniden ortaya çıkma resurrection i.
toplam para (kumarda ortaya konan) pot i.
güçlü bir duygunun ortaya çıktığı an a fainting fit i.
yeniden ortaya çıkma reapperance i.
fazla miktarda glikojen depolanması şeklinde ortaya çıkan metabolik bir hastalık glycogenesis i.
ortaya çıkarma expose i.
henüz ortaya çıkmamış olma latency i.
yeniden ortaya çıkma reappearance i.
ortaya çıkma (istenmeyen bir olay birdenbire) outbreak i.
ortaya çıkarma discovery i.
ortaya çıkması önceden kestirilemeyen olay act of god i.
ortaya konan para kitty i.
ortaya çıkarma disclosure i.
geceleri ortaya çıkan bir güve türü noctuid i.
dertlere çare olarak birinin ortaya attığı fikir nostrum i.
ortaya çıkarma unveiling i.
bir fikir ortaya atma voicing i.
kişinin bedenini veya bir eşyayı bulunduğu mekanda yok edip bir anda başka bir mekanda ortaya çıkarması teleportation i.
bir anda ortaya çıkan tehdit immediate threat i.
bir kitabı ortadan açtığımızda birbirine bakan sayfaları biri diğerinin aynadaki yansıması olarak düşünülerek ortaya çıkarılan estetik görüntü tekniği book matching i.
ortaya çıkan gelişmeler the emerging developments i.
ortaya koyma exposure i.
ortaya çıkaran revealer i.
pokerde başlangıçta ortaya konan para ante i.
ortaya çıkan bilgi revealed knowledge i.
ortaya dökme airing i.
ortaya çıkarma ascertainment i.
ortaya çekici kuvvet centripetal force i.
casusluğu ortaya çıkarma counterespionage i.
yalanı ortaya çıkaran kimse debunker i.
ortaya çıkan ışık emerging light i.
farklı malzemeleri bir araya getirip yeni bir şey ortaya çıkaran kimse bricoleur i.
ortaya çıkan yeni özellikler emergent properties i.
milattan önce 2. yüzyılda ortaya çıkan bir yahudi mezhebi pharisaism i.
bir nesnenin çevre üzerinde bir sonuç ortaya çıkaran etkisi effectance i.
hesap yapıldıktan sonra ortaya çıkan masraflar back charges i.
19. yüzyılda fransa'da ortaya çıkmış hareketli bir dans can-can i.
19. yüzyılda fransa'da ortaya çıkmış hareketli bir dans cancan i.
yeniden ortaya koyma reassertion i.
yeniden ortaya çıkarma re-exposure i.
bir kişinin, kuruluşun, fikrin veya hareketin doğuşu veya ortaya çıkışı naissance i.
ortaya çıkma naissance i.
ortaya yanıt çıkaramama nonanswer i.
ortaya çıkmama nonpresentation i.
kendiliğinden ortaya çıkan duygular nature i.
1970'lerde ortaya çıkan manevi ve bilinç arttırıcı akımlar bütünü new age i.
doğasındaki özenli tarafı ortaya çıkararak, çocuk bakımı ve ev işlerinde eşit sorumluluk alan modern erkek new man i.
yeni ortaya çıkmış new-sprung i.
yakın zamanda ortaya çıkmış new-sprung i.
açıkça ortaya koyma explicitation i.
ortaya çıkan kimse emergent i.
ortaya çıkan kişi emergent i.
(bir şeyi) ortaya çıkaran kimse unfolder i.
(bir şeyi) ortaya çıkarma unfoldment i.
sonradan ortaya çıkan aksaklık joker i.
ortaya karışık birkaç şey mixed bag i.
ortaya dökme evulgation i.
ortaya çıkma extance [obsolete] i.
henüz ortaya çıkmamış olma latence i.
1980'lerde ortaya çıkan bir dans stili vogueing i.
afrika'da ortaya çıkan atalara tapınma biçiminde bir din voudouism i.
afrika'da ortaya çıkan atalara tapınma biçiminde bir din vodun i.
tartışmada savı ortaya süren ve savunan taraf affirmative i.
1920'li yıllarda abd'de ortaya çıkan bir dans black bottom i.
usta bir kimse tarafından mimarlık, edebiyat gibi alanlarda ortaya konmuş en önemli eser master work i.
büyücülükle suçlanan kimselerin ortaya çıkarılıp cezalandırılması witch-hunt i.
açığa vuran veya ortaya konulan şey manifestation i.
ayak topuklarının içe ve dışa döndürülmesi ile yapılan, 1960'lar ortaya çıkmış bir dans figürü mashed potato i.
bir kimsenin veya bir şeyin ortaya çıktığı kaynak whence i.
belirli dönemlerde yeniden ortaya çıkan şey hardy perennial i.
belirli bir uyaran sonucu ortaya çıkan engramların oluşturduğu şablon meaning i.
doğru tanımın ortaya koyduğu şey meaning in intension i.
kısıtlı bir sürede ortaya konmuş faydalı iş mechanical effect i.
zihnin çabukluğu ve dikkati ile ortaya çıkan zeka mental dexterity i.
ingiltere kilisesi'ndeki wesleyan dirilişiyle ortaya çıkan mezheplerden birinin üyesi methodist i.
bir şeyi ortaya çıkarmaya yardımcı olan etken midwife i.
(bir şeyi) ortaya çıkarma midwifery i.
ortaya çıkma break i.
kuzey iskoçya'da ortaya çıkmış hareketli bir halk dansı highland fling i.
1980'lerde new york'da ortaya çıkmış bir gençlik kültürü hip-hop i.
ay ışığına maruz kalınarak uyunduğu için ortaya çıktığı düşünülen akıl hastalığı moon-madness i.
yeniden ortaya koyma re-presentation i.
yeniden ortaya konma re-presentation i.
ortaya çıkaran kimse revelationist i.
1920'lerin sonunda ortaya çıkmış, çift olarak yapılan canlı bir caz dansı lindy i.
1920'lerin sonunda ortaya çıkmış, çift olarak yapılan canlı bir caz dansı lindy hop i.
insanın gerçeği sadece aklı temel alarak bilemeyeceğini ve gerçek ortaya çıksa dahi tümüyle anlayamayacağını ifade eden, tanrı tarafından tebliğ edilmiş dini öğreti mystery i.
kısa süreliğine ortaya çıkma gleam i.
(yüz kasılması sonucu ortaya çıkan) alaycı yüz ifadesi rictus i.
(kasılma sonucu ortaya çıkan) açıklık rictus i.
m.s. 1346'da ortaya çıkan bir kıyafet süslemesi dagges i.
bir şey eridiğinde ortaya çıkan madde deliquescence i.
bir şey çözündüğünde ortaya çıkan madde deliquescence i.
bir şey sıvılaştığında ortaya çıkan madde deliquescence i.
kurt ve köpeğin çiftleşmesi sonucu ortaya çıkan yavru demiwolf i.
kötü ruhlara dair ortaya konan sistematik ve dini öğreti demonology i.
varsayımsal veya mevcut verilerle yapılan hızlı akıl yürütme sonucu ortaya çıkan ispat demonstration i.
aniden ortaya çıkan bir şey dalga gust i.
birden fazla biçimde ortaya çıkan organizma, halk hikayesi gibi oluşumlara verilen ad multiform i.
fikir ortaya koyan kimse opinionator i.
ortaya çıkan etki rub-off i.
ihmal sonucu ortaya çıkan olumsuz etki rust i.
kültürel sınırlamaların önemsenmemesi sonucu ortaya çıkan serbest davranış disinhibition i.
(özellikle nahoş bir şeyi) ortaya çıkaran etken incendiary [obsolete] i.
ortaya çıkma incidence i.
yıldız etkisinde ortaya çıkan mizaç influence [obsolete] i.
bir tartışma sırasında ortaya birçok argüman atıp, karşı tarafı bu argümanlara cevap vermeye zorlayarak tartışmadan galip ayrılma yöntemi gish gallop i.
cinsel yönelimin ortaya çıkması coming-out i.
cinsel yönelimin ortaya çıkması coming out i.
faaliyette ortaya konan enerji ve kararlılık drive i.
gelişigüzel ortaya çıkan önemsiz şey dribble i.
(fikir, tutum) yavaş ve azar azar ortaya çıkma drizzle i.
güçlü bir duygunun ortaya çıktığı an drow i.
(televizyonda, filmlerde) görüntünün daire içinde yavaş yavaş ortaya çıkması iris i.
çok sayıda çizgi ile ortaya çıkan şekil polygram i.
ilk olarak on altıncı yüzyılda ortaya çıkan bir maya destanı popol vuh i.
ortaya çıkacak sonuca veya yaratılan etkiye göre değerlendirilen önem consequence [obsolete] i.
tavırla ortaya çıkan saygınlık consequence i.
yıldızların etkisi ile ortaya çıktığına inanılan özellik constellation [obsolete] i.
biri için ortaya konan çaba favors i.
biri için ortaya konan çaba favours i.
(bir şeyi) ortaya çıkaran kimse ferreter i.
on dokuzuncu yüzyılın ortasında ispanya'da ortaya çıkan bir mimari tarzı isabellino style i.
ortaya çıkma issuance i.
ortaya konan para pot i.
ilk ortaya çıkış first appearance i.
geçmişte bir geleneğin ortaya çıkmasına katkıda bulunmuş kimse forefather i.
geçmişte bir geleneğin ortaya çıkmasına katkıda bulunmuş kadın foremother i.
gülünce ortaya çıkan çukurlara verilen ad gelasin i.
ortaya çıkan durum ordination i.
organik şekilde ortaya çıkıp gelişen oluşum organism i.
metni yazarlarının nasıl yorumlanmasını amaçladıklarını ortaya çıkararak o yönde yorumlayan kimse originalist i.
birden ortaya çıkma outleap i.
ortaya konan şey output i.
başta ortaya konan para ile kazancı riske atma parlay i.
bölünme ile ortaya çıkan şey partage i.
yeniayın ilk ortaya çıkışı prime of the moon i.
bilinçli deneyimin duyusal ürün ya da bellek imgesi olarak ortaya çıkması presentation i.
ortaya koyma presentment i.
bilinçli deneyimin duyusal ürün ya da bellek imgesi olarak ortaya çıkması presentment i.
ortaya çıkış biçimi presentment i.
kazıma sonucu ortaya çıkan şey scarification i.
metal kesme sırasında ortaya çıkan metal tozu scissil i.
bilinmeyeni ortaya çıkaran şey searchlight i.
edebiyatta veya sanatta ortaya konan duygusal fikir sentiment i.
90'larda ortaya çıkmış olan ve x kuşağı ile ilişkilendirilen bir alt kültürün mensubu slacker i.
socinus önderliğinde polonya'da ortaya çıkan akılcı öğretiler bütünü socinianism i.
ortaya çıkış dawn i.
belirgin bir değişimin ortaya çıkması becoming i.
ortaya koyan kimse putter i.
ilk ortaya çıkış dönemi springtime i.
(gelişimin bozulması ile ortaya çıkan) şekil bozukluğu stasimorphy i.
yün yıkanırken ortaya çıkan sabunsu atık su sud i.
aniden ortaya çıkma survenue i.
önceden ayrı durumdaki elementlerin birleşimi sonucu ortaya çıkan ürün symphyogenesis i.
ortaya çıkış appearance i.
ortaya koyma presentation i.
ortaya yerleştirmek centre f.
ortaya çıkarmak unveil f.
ortaya çıkarmak bring to pass f.
ortaya çıkmak come into the open f.
kendini ortaya koymak make one’s case f.
ortaya çıkarmak show up f.
ortaya koymak prove f.
ortaya atmak propound f.
sonuç olarak ortaya çıkmak ensue f.
ortaya yerleştirmek center f.
ortaya atmak bring something up f.
ortaya çıkarmak unravel f.
ortaya çıkarmak detect f.
açıkça ortaya koymak lay bare f.
ortaya dökülmesini istemediği bir şeyi başkasına söylemek tattle on f.
ortaya çıkmak come in sight f.
ortaya çıkmak shape f.
ortaya dökmek make public f.
kazıyıp ortaya çıkarmak excavate f.
ortaya çıkmak burst f.
ortaya çıkarmak search out f.
ortaya çıkarmak sift out f.
ortaya koymak put forth f.
anlamsızlığını ortaya koymak puncture f.
ortaya çıkmak offer f.
ortaya atılmak offer oneself f.
ortaya atılmak come forward f.
ortaya koymak expose f.
gerçeği ortaya çıkarmak elicit f.
ortaya koymak propound f.
değersizliğini ortaya koymak puncture f.
yeniden ortaya çıkarmak resurrect f.
ortaya almak center f.
rezaletleri ortaya çıkarmak muckrake f.
kirli çamaşırlarını ortaya dökmek wash one's dirty linen in public f.
ortaya çıkmak rise f.
ortaya çıkarmak hit off f.
ortaya çıkarmak (gerçeği) elicit f.
birinin foyasını ortaya çıkarmak show someone up f.
ortaya çıkarmak lay bare f.
ortaya dökmek divulge f.
bir şeyin doğruluğunu ortaya koymak verify f.
ortaya çıkmak crop out f.
ortaya çıkarmak ascertain f.
ortaya çıkmak turn up f.
ortaya dökmek air f.
ortaya çıkmak trace f.
gerçek kişiliğini ortaya çıkarmak unmask f.
ortaya çıkmak come up f.
ortaya çıkmak outcrop f.
ortaya çıkarmak bring into the open f.
ortaya çıkmak come in view f.
ortaya çıkmak show oneself f.
ortaya çıkmak approve oneself f.
ortaya atılmak put forward f.
ortaya dökmek uncloak f.
ortaya çıkmak debouch f.
kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmak show one's misdeeds f.
ortaya çıkmak spring f.
ortaya atmak (bir fikri) bandy about f.
ortaya çıkarmak call forth f.
ortaya çıkarmak throw into relief f.
yeniden ortaya çıkarmak resuscitate f.
ortaya çıkarmak deduce f.
ortaya koymak execute f.
ortaya çıkmak come into the picture f.
ortaya çıkmak spawn f.
ortaya atmak (bir meseleyi) moot f.
ortaya çıkarmak create f.
ortaya gelmek center f.
ortaya çıkarmak unearth f.
belirli bir amaçla ortaya çıkmak come forward f.
ortaya atmak bring something forward f.
ortaya gelmek centre f.
ortaya atmak put something forward f.
ortaya çıkarmak uncloak f.
ortaya çıkarmak pick out f.
ortaya çıkarmak conceive f.
ortaya atmak suggest f.
ortaya koymak exhibit f.
ortaya çıkarmak smoke out f.
ortaya çıkarmak bring out f.
ortaya çıkarmak get at f.
ortaya çıkarmak bring to light f.
ortaya çıkarmak determine f.
ortaya çıkmak come of f.
ortaya atmak come up with f.
ortaya çıkmak fall out f.
ortaya çıkmasını sağlamak expose f.
ortaya çıkmasını sağlamak reveal f.
ortaya çıkmasını sağlamak bring to light f.
ortaya çıkmasını sağlamak uncover f.
ortaya çıkarmak wheel out f.
yalanı ortaya çıkarılmak (one's lie) be exposed f.
yalanı ortaya çıkmak (one's lie) expose f.
ortaya çıkarmak bring light f.
ortaya çıkarmak introduce a new thing f.
ortaya çıkmak come forth f.
farkını ortaya koymak exhibit one's difference f.
farkını ortaya koymak show one's difference f.
performans ortaya koymak give performance f.
performans ortaya koymak put in performance f.
performans ortaya koymak deliver performance f.
bir konu ortaya atmak raise an issue f.
performans ortaya koymak perform f.
bir konu ortaya atmak bring up an issue f.
kuram ortaya koymak theorize f.
ortaya bir fikir atmak put forward an idea f.
ortaya bir fikir atmak moot an idea f.
iddia ortaya atmak make a claim f.
kuram ortaya koymak theorise f.
gerçekleri ortaya çıkarmak find out the truths f.
fikir ortaya atmak come up with a new idea for f.
fikir ortaya atmak suggest an idea f.
ortaya çıkarılmak be unraveled f.
ortaya çıkarılmak be determined f.
ortaya çıkarılmak be found out f.
ortaya çıkarılmak be detected f.
ortaya çıkarılmak be brought to light f.
yeteneğini ortaya çıkarmak unearth one's talent f.
fikir ortaya atmak bring forward an idea f.
yeniden ortaya çıkarmak exhume f.
ortaya almak bring forward f.
ortaya almak centre f.
ortaya çıkmak come to light f.
ortaya çıkmak come out f.
ortaya çıkmak come on f.
ortaya çıkmak revive f.
beklenmedik biçimde ortaya çıkmak crop up f.
ortaya çıkmak develop f.
kazıp ortaya çıkarmak dig out f.
mücadele ortaya koymak wage a struggle f.
ortaya çıkarmak elicit f.
doğruluğunu ortaya koymak establish f.
ortaya koymak exert f.
ortaya çıkarmak introduce f.
ortaya koymak centre f.
ortaya çıkmak ensue f.
ortaya atmak throw out f.
bir şeyin güzelliğini ortaya çıkarmak set off f.
ortaya çıkmak unfold f.
ortaya çıkarmak unfold f.
tehlikeli bir durum ortaya çıkarmak pose a risk f.
tehlikeli bir durum ortaya çıkarmak pose a threat f.
tehlikeli bir durum ortaya çıkarmak pose a danger f.
yeni fikirler ortaya atmak latch on f.
ortaya bir teori atmak theorize f.
ortaya çıkmak fly about f.
foyasını ortaya çıkarmak unmask f.
ortaya çıkmak emanate f.
yeniden ortaya çıkmak reemerge f.
ortaya çıkarmak sniff out f.
ortaya çıkmak rise to the surface f.
bir yalanı ortaya çıkarmak reveal a lie f.
ortaya atılmak thrown out for consideration f.
ortaya çıkmak arise out of f.
-den ortaya çıkmak arise out of f.
ortaya çıkmak break out f.
-den ortaya çıkmak develop out of f.
geceleyin ortaya çıkmak come out at night f.
gözlerini ortaya çıkarmak bring out one’s eyes f.
gerçeği ortaya çıkarmak bring out the truth f.
birdenbire ortaya çıkmak pop up f.
pat diye belirmek/ortaya çıkmak pop up f.
bir şeyin arkasında/sonrasında geride/elimizde kalmak/bırakmak/ortaya çıkmak leave in wake of something f.
(işlevinin ortaya çıkması amacıyla) ortam hazırlanmak be mediated through f.
gizli gücü ortaya çıkarmak potentise f.
gizli gücü ortaya çıkarmak potentize f.
ilişkisini ortaya çıkarmak correlate f.
ortaya çıkmak be manifested f.
olduğu ortaya çıkmak turn out to be f.
ortaya koymak deliver f.
ortaya koymak center f.
yeniden ortaya çıkmak re-emerge f.
ortaya bir teori atmak theorise f.
plan ortaya koymak set out a plan f.
ortaya koymak put down to the fact f.
ürkütücü bir zorluk olarak ortaya çıkmak be proving a daunting challenge f.
ortaya çıkmak come to exist f.
ortaya çıkmak come to existence f.
ortaya çıkarmak (göbeği vb) accentuate f.
ortaya atmak advance f.
(skandalı vb.) ortaya çıkarmak rake (up) f.
yeniden ortaya koymak reassert f.
yeniden ortaya yerleştirmek recenter f.
yeniden ortaya yerleştirmek recentre f.
ortaya koymak cast f.
yeniden ortaya çıkmak rearise f.
performans ortaya koymak record f.
ortaya çıkarmak catalyse f.
ortaya çıkarmak catalyze f.
yeniden ortaya koymak reexhibit f.
yeniden ortaya koymak re-exhibit f.
yeniden ortaya çıkarmak re-expose f.
(bir şeyin) kalitesini ortaya koymak reflect f.
bir şeyi ortaya çıkarmak unearth f.
yeniden ortaya çıkmak reissue f.
(bir konuyu) açık yüreklilikle ortaya koymak face (a thing) out f.
ne düşündüğünü açıkça ortaya koymak declare one's self f.
ortaya varsayıma dayanan bir düşünce atmak put a case f.
olduğu ortaya çıkmak turn up f.
ortaya çıkmak arrive f.
ortaya çıkarmak unbare f.
ortaya çıkarmak unbreast f.
ortaya çıkarmak unbury f.
ortaya çıkmak come f.
özünü ortaya çıkarmak make f.
gerçeği ortaya çıkarmak elicitate [obsolete] f.
ortaya çıkarmak uncope f.
ortaya çıkarmak uncurtain f.
sırrını ortaya çıkarmak undo f.
ortaya çıkarmak (enerji, tutku) unharness f.
ortaya çıkarmak unhele [obsolete] f.
ortaya çıkarmak unhide f.
ortaya çıkarmak engender f.
(duyguları, tepkileri) ortaya çıkarmak enkindle f.
ortaya çıkarmak unkennel f.
ortaya çıkarmak unplight f.
ortaya çıkarmak unshale [obsolete] f.
ortaya çıkarmak unvail [obsolete] f.
ortaya çıkarmak unwray f.
ortaya çıkarmak unwrie f.
birdenbire ortaya çıkmak upstart f.
ortaya çıkıvermek befall f.
ortaya çıkmak cheve [obsolete] [dialect] f.
ortaya çıkmak cheve f.
ortaya çıkmak chieve f.
ortaya koymak evocate f.
ortaya çıkmak make up f.
irade ortaya koymak demonstrate a will f.
ortaya fikir atmak spitball f.
ortaya çıkarmak blackwash f.
ortaya çıkmak materialize f.
ortaya çıkmak materialise f.
(bir şeyi) davranışlarıyla ortaya koymak witness [obsolete] f.
bir şeyin güzelliğini ortaya çıkarmak mangonize f.
bir şeyin güzelliğini ortaya çıkarmak mangonise f.
(aroma, tat) daha fazla ortaya çıkmak bloom f.
beklenmedik bir şekilde ortaya çıkmak bloom f.
şaşırtıcı bir miktar veya derecede ortaya çıkmak bloom f.
ortaya çıkmak blossom f.
gizli bir istihbarat operasyonunu ortaya çıkarıp tehlikeye atmak blow f.
gizli bir istihbarat operasyonunu ortaya çıkaran gazete haberi blow f.
muhalefet tarafından ortaya çıkarılan ajan blow f.
zarar vererek ortaya çıkmak happen f.
ortaya yerleştirmek middle f.
(bilgiyi) ortaya çıkarmak milk f.
kurnazca ortaya çıkarmak worm (out of) f.
ortaya çıkarmak wray f.
ortaya çıkarmak wrey f.
illegal madde kullandığı ortaya çıkmak fail f.
amonyum tuzuyla ortaya çıkarmak hartshorn f.
temel unsurlarını ve dizilimini ortaya çıkarmak break f.
ortaya çıkmak break f.
bekleme süresi sonucu ortaya çıkmak break f.
zorla ortaya çıkmak break f.
(mekanizma yüzeyinin bir bölümünü) normalde gizli olan detayları ortaya çıkarmak için kırılmış gibi çizmek veya boyamak break out f.
ortaya çıkarmak hold up f.
ortaya çıkarmak hold up f.
yokluğunu ortaya çıkarmak miss f.