|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
içine almak |
involve v.
|
|
We stated that such action would result in an even greater crisis involving other countries in the region.
Bu tür bir eylemin bölgedeki diğer ülkeleri de içine alan daha büyük bir krize yol açacağını belirttik.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
içine kapanık |
withdrawn adj.
|
|
Dan was lonely and withdrawn.
Dan yalnız ve içine kapanıktı.
More Sentences
|
General |
|
3 |
General |
(nefes alma sırasında) havayı içine çekme |
breathing in n.
|
|
He breathed in the frosty air.
Soğuk havayı içine çekti.
More Sentences
|
4 |
General |
içine almak |
absorb v.
|
|
The question is, does the Agenda remain constant or does it absorb new factors over the course of time?
Asıl soru şu: Gündem sabit mi kalıyor yoksa zaman içerisinde yeni faktörleri de içine alıyor mu?
More Sentences
|
5 |
General |
içine çekmek (sigara dumanı vb'ni) |
inhale v.
|
|
Try not to inhale the fumes.
Dumanı içinize çekmemeye çalışın.
More Sentences
|
6 |
General |
içine dökmek |
pour into v.
|
|
What use is a glass, if you don't have anything to pour into it?
İçine dökecek bir şeyin yoksa bardağın ne faydası var?
More Sentences
|
7 |
General |
içine çekmek |
absorb v.
|
|
His study absorbs him.
Çalışması onu içine çekiyor.
More Sentences
|
8 |
General |
içine dökmek |
pour in v.
|
|
She stirred the instant coffee and poured in milk.
O hazır kahveyi karıştırdı ve sütün içine döktü.
More Sentences
|
9 |
General |
içine doğmak |
have a hunch v.
|
|
Tom had a hunch that Mary would bring her new boyfriend to the party.
Mary'nin yeni erkek arkadaşını partiye getireceği Tom'un içine doğdu.
More Sentences
|
|
10 |
General |
içine girmek |
enter v.
|
|
We entered into a serious conversation.
Ciddi bir sohbetin içine girdik.
More Sentences
|
11 |
General |
içine kapanmak |
withdraw v.
|
|
The new student seemed to withdraw into himself a lot.
Yeni öğrenci çok içine kapanık görünüyordu.
More Sentences
|
12 |
General |
içine işlemek |
penetrate v.
|
|
The rain penetrated my raincoat.
Yağmur, yağmurluğumun içine işledi.
More Sentences
|
13 |
General |
içine bakmak |
look inside v.
|
|
I haven't looked inside this box yet.
Henüz bu kutunun içine bakmadım.
More Sentences
|
Common Usage |
|
14 |
Common Usage |
içine doğma |
intuition n.
|
|
15 |
Common Usage |
(sıvı içine) batma |
dip n.
|
|
16 |
Common Usage |
suyun içine batırmak |
submerge v.
|
|
General |
|
17 |
General |
içine alma |
absorption n.
|
|
18 |
General |
içine işleme |
permeation n.
|
|
19 |
General |
karışıklık içine girme |
embroiling n.
|
|
20 |
General |
zarf içine koyan |
encloser n.
|
|
21 |
General |
demirlerin içine hapsetme |
embarring n.
|
|
22 |
General |
içine bu tür biber katılmış çok yumuşak bir peynir |
pimento cheese n.
|
|
23 |
General |
kist içine girme |
encysting n.
|
|
24 |
General |
kist içine girme |
encystation n.
|
|
25 |
General |
erkeğin, kadının içine gelmediği cinsel birleşme |
coitus reservatus n.
|
|
26 |
General |
korse içine giyilen dantel yelek |
tucker n.
|
|
27 |
General |
içine işletme |
engraining n.
|
|
28 |
General |
içine çökük |
sunk n.
|
|
29 |
General |
içine doğru çekme |
ensheathing n.
|
|
|
30 |
General |
insan içine çıkabilirlik |
presentableness n.
|
|
31 |
General |
içine kapanık kimse |
clam n.
|
|
32 |
General |
yağ cebi içine girme |
encysting n.
|
|
33 |
General |
içine doğma |
presage n.
|
|
34 |
General |
içine alma |
embracement n.
|
|
35 |
General |
içine bir şey geçirilen delik |
socket n.
|
|
36 |
General |
içine işleme |
penetration n.
|
|
37 |
General |
içine dökülme |
infusion n.
|
|
38 |
General |
içine dökme |
infusion n.
|
|
39 |
General |
içine alma |
saturation n.
|
|
40 |
General |
içine çekme (sigara dumanı vb'ni) |
inhalation n.
|
|
41 |
General |
girdap içine çekip yutma |
engulfment n.
|
|
42 |
General |
içine alma |
environing n.
|
|
43 |
General |
çerçeve içine koyma |
enframing n.
|
|
44 |
General |
testi veya çömlek içine koyma |
jugging n.
|
|
45 |
General |
içine akıtma |
infusion n.
|
|
46 |
General |
içine doğma |
a hunch n.
|
|
47 |
General |
birbirinin içine giren iki tencere |
double saucepan n.
|
|
48 |
General |
kitabın içine yapıştırılan isim etiketi |
bookplate n.
|
|
49 |
General |
içine alma |
inclusion n.
|
|
50 |
General |
içine giren |
enterer n.
|
|
51 |
General |
içine çekme |
inhalation n.
|
|
52 |
General |
içine doğma |
foreboding n.
|
|
53 |
General |
manyetik alan içine konulduğunda 90 derece açıyla dönme yapan madde |
diamagnet n.
|
|
54 |
General |
içine almama |
omission of n.
|
|
55 |
General |
içine bir şey konulan nesne |
holder n.
|
|
56 |
General |
içine doğma |
presentiment n.
|
|
57 |
General |
içine işleme |
penetrating n.
|
|
58 |
General |
yağ cebi içine girme |
encystation n.
|
|
59 |
General |
içine sindirme |
saturation n.
|
|
60 |
General |
hücre içine osmoz |
endosmose n.
|
|
61 |
General |
içine kemik külü katılarak yapılan porselen tabak |
bone china n.
|
|
62 |
General |
bir devletin bir başka devletin topraklarının içine doğru girinti yapan toprak şeridi |
panhandle n.
|
|
63 |
General |
içine krem, ilaç gibi maddeler konulan plastik boru |
cylinder n.
|
|
64 |
General |
gözünün içine bakma |
eyeballing n.
|
|
65 |
General |
içine eğrilme |
incurvation n.
|
|
66 |
General |
içine ilaç konulmak üzere yapılan küçük şişe |
gallipot n.
|
|
67 |
General |
içine doğma |
premonition n.
|
|
68 |
General |
yasal hakları geri verilerek kanun kapsamı ve koruması içine alınmış kişi |
inlaw n.
|
|
69 |
General |
biribirinin içine girme |
interpenetration n.
|
|
|
70 |
General |
içine kapanık kimse |
introvert n.
|
|
71 |
General |
içine eğrilme |
incurvature n.
|
|
72 |
General |
birbirinin içine girme |
interpenetration n.
|
|
73 |
General |
birbirinin içine girme |
interweaving n.
|
|
74 |
General |
tüp içine basınç altında hava verilmesi |
pertubation n.
|
|
75 |
General |
içine çekme |
absorption n.
|
|
76 |
General |
kelimenin içine başka bir kelimenin sokulması |
tmesis n.
|
|
77 |
General |
ceplerinin içine kadar yapılan arama |
body search n.
|
|
78 |
General |
içine çekme |
aspiration n.
|
|
79 |
General |
içine üfleme |
insufflation n.
|
|
80 |
General |
(buhar halindeki ilacı) içine çekme |
inhalation n.
|
|
81 |
General |
içine sokma |
insert n.
|
|
82 |
General |
müzik cd’si veya kaset kapağı içine konulan albümle ile ilgili tanıtıcı bilgiler veren yazılar |
album notes n.
|
|
83 |
General |
müzik cd’si veya kaset kapağı içine konulan albümle ile ilgili tanıtıcı bilgiler veren yazılar |
sleeve notes n.
|
|
84 |
General |
müzik cd’si veya kaset kapağı içine konulan albümle ile ilgili tanıtıcı bilgiler veren yazılar |
liner notes n.
|
|
85 |
General |
içine kapanıklık |
introversion n.
|
|
86 |
General |
daire içine alma |
circumscribing n.
|
|
87 |
General |
toplum içine yerleştirmek amacıyla bir akıl hastasını kurumsal bir bakım yerinden taburcu etme |
deinstitutionalisation n.
|
|
88 |
General |
toplum içine yerleştirmek amacıyla bir akıl hastasını kurumsal bir bakım yerinden taburcu etme |
deinstitutionalization n.
|
|
89 |
General |
daire içine alma |
circumscription n.
|
|
90 |
General |
iki ayağında içine girdiği tek palet |
monofin n.
|
|
91 |
General |
büyülü hayvan (içine büyüyle ruh girmiş) |
familiar n.
|
|
92 |
General |
patates püresinin içine kabak ve/veya lahana karıştırılarak yapılan geleneksel İrlanda yemeği |
colcannon n.
|
|
93 |
General |
içine çekme |
absorbition n.
|
|
94 |
General |
içine alma |
absorbition n.
|
|
95 |
General |
içine saksı konulan süslü kap |
cachepot n.
|
|
96 |
General |
içine çikolata koyulan özel dekoratif kutu |
ballotin n.
|
|
97 |
General |
güney çin ve güneydoğu asya dillerinin yanı sıra tai dillerini de içine alan dil ailesi |
tai-kadai n.
|
|
98 |
General |
bir bölgeye taşacak şekilde suyu tahliye etmek için bir hendek içine yerleştirilmiş bir tahta veya metal levha parçası. |
tappoon n.
|
|
99 |
General |
kulak içine takılan kulaklık |
canalphone n.
|
|
100 |
General |
uzun saçın içine yerleştirilerek kabarık gösteren dolgu malzemesi |
rat n.
|
|
101 |
General |
balo, karnaval gibi eğlencelerde kullanmak üzere içine konfeti konularak hazırlanmış yumurta kabuğu |
cascaron n.
|
|
102 |
General |
yeniden içine dökme |
reinfusion n.
|
|
103 |
General |
genellikle gümüşten yapılan ve içine çeşitli sofra malzemelerinin konduğu tekne şeklinde masa süsü |
nef n.
|
|
104 |
General |
birbirine yakın olacak veya birbiri içine sığacak şekilde yerleştirilmiş bir grup nesne |
nest n.
|
|
105 |
General |
daha küçük olan parçası büyük olanın içine girebilen seyahat çantası |
telescope n.
|
|
106 |
General |
daha küçük olan parçası büyük olanın içine girebilen seyahat çantası |
telescope bag n.
|
|
107 |
General |
botun içine sokulmuş tulumdan oluşan ve çabuk giyilebilen itfaiyeci giysisi |
turnouts n.
|
|
108 |
General |
botun içine sokulmuş tulumdan oluşan ve çabuk giyilebilen itfaiyeci giysisi |
turnout clothes n.
|
|
109 |
General |
botun içine sokulmuş tulumdan oluşan ve çabuk giyilebilen itfaiyeci giysisi |
bunker clothes n.
|
|
110 |
General |
botun içine sokulmuş tulumdan oluşan ve çabuk giyilebilen itfaiyeci giysisi |
bunker suit n.
|
|
111 |
General |
içine küçük bir çiçek demeti koyulabilen vazo |
tussie-mussie n.
|
|
112 |
General |
içine doğma |
ultimate belief n.
|
|
113 |
General |
içine gömülme |
immersion n.
|
|
114 |
General |
postaların içine konulduğu kilitli çanta |
private bag [uk] n.
|
|
115 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin içine koyma |
envelopment n.
|
|
116 |
General |
bir beherin içine aldığı sıvı miktarı |
beakerful n.
|
|
117 |
General |
ağızla içine çekme |
exsuction n.
|
|
118 |
General |
çevresinden kırmızı kurdele ile sarılmış ve içine mum yerleştirilmiş bir portakaldan yapılan noel süsü |
kriss kringle n.
|
|
119 |
General |
etrafındaki her şeyi içine çektiği düşünülen şey |
vortex n.
|
|
120 |
General |
insanın içine işleyen özellik |
bite n.
|
|
121 |
General |
içine nane şekeri batırılmış limon |
lemon stick [baltimore] n.
|
|
122 |
General |
amerikan yerlilerinin ritüel ve tedavi amaçlarla içine girerek terlediği, sıcak taşlara akıtılan suyla ısınan kulübe, barınak veya mağara |
medicine lodge n.
|
|
123 |
General |
amerikan yerlilerinin ritüel ve tedavi amaçlarla içine girerek terlediği, sıcak taşlara akıtılan suyla ısınan kulübe, barınak veya mağara |
sweathouse n.
|
|
124 |
General |
(özellikle içine su veya bira konan) ahşap varil |
bowie [scotland] n.
|
|
125 |
General |
belirli sınırların içine giren kategori |
bracket n.
|
|
126 |
General |
içine eğrilme |
hookedness n.
|
|
127 |
General |
içine çeken şey |
morass n.
|
|
128 |
General |
içine etme |
muck-up n.
|
|
129 |
General |
korselerin içine yerleştirilen sert şerit |
busk n.
|
|
130 |
General |
içine göçmüş şey |
depression n.
|
|
131 |
General |
piponun içine konulan yanmamış veya kısmen yanmış tütün |
heel n.
|
|
132 |
General |
genellikle farklı türde kayanın içine gömülü küçük ve yuvarlak kaya kütlesi |
rognon n.
|
|
133 |
General |
içine sürme |
illinition n.
|
|
134 |
General |
içine koyma |
imparkation n.
|
|
135 |
General |
içine alma |
implicitness n.
|
|
136 |
General |
içine girme |
impression n.
|
|
137 |
General |
çarpışarak içine girme |
impression n.
|
|
138 |
General |
içine girme |
impressure [obsolete] n.
|
|
139 |
General |
içine kapanık kimse |
oyster n.
|
|
140 |
General |
aşai rabbani ayinindeki kutsanmış ekmek parçasını kutsanmış şarap bulunan kadehin içine koyma |
commixtion [obsolete] n.
|
|
141 |
General |
aşai rabbani ayinindeki kutsanmış ekmek parçasını kutsanmış şarap bulunan kadehin içine koyma |
commixture n.
|
|
142 |
General |
manyetik alan içine koyulduğunda 90 derece açıyla dönme yapan madde |
diamagnetic n.
|
|
143 |
General |
içine akma |
influxion n.
|
|
144 |
General |
içine nüfuz etme |
influxion n.
|
|
145 |
General |
nefesi içine çeken şey |
inspirator n.
|
|
146 |
General |
nefesi içine çeken kimse |
inspirator n.
|
|
147 |
General |
çerçeve içine alınmış uyarı |
boxed warning n.
|
|
148 |
General |
içine şeytan girme |
bedevilment n.
|
|
149 |
General |
çevrelenmiş bir yerin etrafına veya içine yerleştirme |
circumposition n.
|
|
150 |
General |
içine düşecek gibi durma |
close quarters n.
|
|
151 |
General |
içine düşecek gibi durma |
close quarters n.
|
|
152 |
General |
toplum içine çıkma |
coming-out n.
|
|
153 |
General |
petrol gibi sıvıları çevredeki kayaç tabakalarının içine yönelten basınç |
drive n.
|
|
154 |
General |
içine oyuncak bebek ve minyatür mobilya yerleştirilebilen küçük ev modeli |
doll's house n.
|
|
155 |
General |
içine bir şey atılması için bırakılmış açıklık |
drop n.
|
|
156 |
General |
içine bir şey atılan delik |
drop n.
|
|
157 |
General |
nesnenin içine bırakıldığı kutu |
drop n.
|
|
158 |
General |
hindistan'da içine yağ, sıvı konulan büyük, yuvarlak bir deri şişe |
dubber n.
|
|
159 |
General |
hindistan'da içine yağ, sıvı konulan büyük, yuvarlak bir deri şişe |
dupper n.
|
|
160 |
General |
(ceza olarak) avuç içine vurulan fiske |
palmy [scotland] n.
|
|
161 |
General |
(aydınlatma olarak kullanılan ve içine fitil yerleştirilen) büyük kap |
padella n.
|
|
162 |
General |
(içine bir şeyler koymak için) kese şekline getirilen kağıt |
paper n.
|
|
163 |
General |
(içine bir şeyler koymak için) külah şeklinde kağıt |
paper n.
|
|
164 |
General |
içine konduğu paket açıldığında infilak eden ince patlayıcı düzenek |
package bomb n.
|
|
165 |
General |
içine alma |
containment n.
|
|
166 |
General |
daha büyük bir kanalın içine kazılan kanal |
cunette n.
|
|
167 |
General |
içine alma |
ingulfment n.
|
|
168 |
General |
suyun içine daldırma |
ingulfment n.
|
|
169 |
General |
(küvet) içine oturulan şey |
insession n.
|
|
170 |
General |
içine oturma |
insession n.
|
|
171 |
General |
birbirinin içine geçirme |
intertexture n.
|
|
172 |
General |
içine alma |
introreception n.
|
|
173 |
General |
bir parçanın diğeri içine girmesi |
introsusception n.
|
|
174 |
General |
içine kapanık kimse |
introvert n.
|
|
175 |
General |
içine alma |
intussusception n.
|
|
176 |
General |
içine doğma |
portension n.
|
|
177 |
General |
içine işleme |
diverberation n.
|
|
178 |
General |
içine doğma |
divining n.
|
|
179 |
General |
içine doğma |
preapprehension n.
|
|
180 |
General |
içine doğma |
prenotion n.
|
|
181 |
General |
içine doğma |
presensation [obsolete] n.
|
|
182 |
General |
içine doğma |
presention [obsolete] n.
|
|
183 |
General |
içine gül koyulan dekoratif kase |
rosebowl n.
|
|
184 |
General |
bir şeyin üstüne veya içine yerleştirilen eleman |
seating n.
|
|
185 |
General |
pantolon veya eteğin içine sokmadan giyilen kolsuz ve desensiz bluz |
shell n.
|
|
186 |
General |
elektrik ücretini ödemek için içine önceden bozuk para atılan sayaç |
slot meter n.
|
|
187 |
General |
sigara yapımında tütünün içine ittirildiği kağıt kılıf |
spill n.
|
|
188 |
General |
kare içine alan kimse |
squarer n.
|
|
189 |
General |
kare içine alma |
squaring n.
|
|
190 |
General |
içine girilen yer |
squat n.
|
|
191 |
General |
içine alan şey |
surrounding n.
|
|
192 |
General |
içine alan |
surrounding n.
|
|
193 |
General |
içine iyice çektirmek |
engrain in v.
|
|
194 |
General |
içine etmek |
mess (something) up v.
|
|
195 |
General |
içine atmak |
bottle up v.
|
|
196 |
General |
içine dert olmak |
weigh on v.
|
|
197 |
General |
gözünün içine bakmak |
cherish dearly v.
|
|
198 |
General |
içine doğmak |
feel in one's bones v.
|
|
199 |
General |
içine sokmak |
tuck in v.
|
|
200 |
General |
içine atmak |
gulp down v.
|
|
201 |
General |
içine sinmek |
be relieved v.
|
|
202 |
General |
içine çekmek |
swallow v.
|
|
203 |
General |
boru içine yerleştirmek |
tube v.
|
|
204 |
General |
içine çekmek |
engulf v.
|
|
205 |
General |
içine çizmek |
inscribe v.
|
|
206 |
General |
içine işlemek |
perforate v.
|
|
207 |
General |
içine sinmek |
be happy v.
|
|
208 |
General |
içine atmak |
repress v.
|
|
209 |
General |
birini çekmek (bir yerin içine) |
pull someone in v.
|
|
210 |
General |
çalıştırmadan önce pompanın içine su akıtmak |
prime a pump v.
|
|
211 |
General |
acısını içine atmak |
gulp v.
|
|
212 |
General |
içine akıtmak |
infuse into v.
|
|
213 |
General |
acısını içine gömmek |
bear sorrow without complaining v.
|
|
214 |
General |
acısını içine atmak |
throw into v.
|
|
215 |
General |
suyun içine batırmak |
submerge v.
|
|
216 |
General |
içine atmak |
store up v.
|
|
217 |
General |
içine çekilmek |
withdraw v.
|
|
218 |
General |
içine almak |
contain v.
|
|
219 |
General |
acısını içine atmak |
endure in silence v.
|
|
220 |
General |
parantez içine almak |
bracket v.
|
|
221 |
General |
içine tıkmak |
tuck in v.
|
|
222 |
General |
içine veya üstüne fazla su koymak |
flood v.
|
|
223 |
General |
içine dert olmak |
prey on v.
|
|
224 |
General |
parantez içine almak |
put in parantheses v.
|
|
225 |
General |
içine çekmek |
sop up v.
|
|
226 |
General |
içine doğmak |
divine v.
|
|
227 |
General |
içine çekmek |
suck in v.
|
|
228 |
General |
içine koymak |
enclose v.
|
|
229 |
General |
içine uydurmak |
fit inside v.
|
|
230 |
General |
acısını içine atmak |
gulp down v.
|
|
231 |
General |
içine almak |
comprise v.
|
|
232 |
General |
içine kakmak |
inlay v.
|
|
233 |
General |
çember içine almak |
circle v.
|
|
234 |
General |
içine işlemek |
empierce v.
|
|
235 |
General |
içine çekmek |
inspire v.
|
|
236 |
General |
ayraç içine almak |
bracket v.
|
|
237 |
General |
içine çekmek |
suck v.
|
|
238 |
General |
içine etmek |
scupper v.
|
|
239 |
General |
içi içine sığmamak |
be unable to contain oneself v.
|
|
240 |
General |
içine almak |
hem about v.
|
|
241 |
General |
tüp içine koymak |
tube v.
|
|
242 |
General |
birbirinin içine geçmek |
interpenetrate v.
|
|
243 |
General |
tamamen içine geçmek |
interpenetrate v.
|
|
244 |
General |
içine kurt düşmek |
feel suspicious v.
|
|
245 |
General |
içine dökmek |
infuse v.
|
|
246 |
General |
içine işlemek |
permeate v.
|
|
247 |
General |
içine etmek |
screw up v.
|
|
248 |
General |
içine beslemek |
feed into v.
|
|
249 |
General |
kutu içine koymak |
case v.
|
|
250 |
General |
içine işlemek |
saturate v.
|
|
251 |
General |
içine atmak |
gulp v.
|
|
252 |
General |
içine almak |
hem in v.
|
|
253 |
General |
teknenin içine su girmek |
ship water v.
|
|
254 |
General |
içine almak |
include v.
|
|
255 |
General |
içine çekmek |
soak up v.
|
|
256 |
General |
içine ilaç katmak |
medicate v.
|
|
257 |
General |
suyun içine daldırmak |
submerge v.
|
|
258 |
General |
acısını içine gömmek |
hide one's distress or sorrow v.
|
|
259 |
General |
hedefi makas içine almak |
bracket v.
|
|
260 |
General |
içine sokmak |
introduce into v.
|
|
261 |
General |
bir elemanı başka bir elemanın içine geçirmek |
telescope v.
|
|
262 |
General |
içine doğmak |
intuit v.
|
|
263 |
General |
içine çekmek |
inhale v.
|
|
264 |
General |
kürekleri fora edip teknenin içine koymak |
ship v.
|
|
265 |
General |
içine etmek |
botch v.
|
|
266 |
General |
acısını içine atmak |
repress v.
|
|
267 |
General |
içine almak |
hold v.
|
|
268 |
General |
daire içine almak |
ring v.
|
|
269 |
General |
içine geçip yayılmak |
saturate v.
|
|
270 |
General |
içine çekmek |
puff v.
|
|
271 |
General |
içine sıçmak |
muck something up v.
|
|
272 |
General |
içine koymak |
incase v.
|
|
273 |
General |
içine karışmak |
melt into v.
|
|
274 |
General |
içine nüfuz etmek |
penetrate into v.
|
|
275 |
General |
içine çekmek |
aspirate v.
|
|
276 |
General |
içine atmak |
interject v.
|
|
277 |
General |
içine kıvırmak |
turn in v.
|
|
278 |
General |
içine biraz ... katmak |
tinge with v.
|
|
279 |
General |
içine oturmak |
sting v.
|
|
280 |
General |
içine dalıvermek |
plunge into v.
|
|
281 |
General |
içine sığmak |
take v.
|
|
282 |
General |
içine çekmek |
suck up v.
|
|
283 |
General |
içine işlemek |
interpenetrate v.
|
|
284 |
General |
içine iyice geçirtmek |
engrain in v.
|
|
285 |
General |
gözünün içine bakmak |
fuss over somebody v.
|
|
286 |
General |
içine sinmek |
be satisfied v.
|
|
287 |
General |
içine dökmek |
infuse into v.
|
|
288 |
General |
içine işlemek |
chill somebody to the marrow v.
|
|
289 |
General |
demirlerin içine hapsetmek |
embar v.
|
|
290 |
General |
içine koymak |
insert v.
|
|
291 |
General |
içine atmak |
endure in silence v.
|
|
292 |
General |
içine almak |
be inclusive of v.
|
|
293 |
General |
parantez içine almak |
parenthesize v.
|
|
294 |
General |
içine etmek |
piss on something v.
|
|
295 |
General |
içine etmek |
spoil v.
|
|
296 |
General |
daire içine almak |
circumscribe v.
|
|
297 |
General |
içine dert olmak |
rankle v.
|
|
298 |
General |
içine dert olmak |
prey upon v.
|
|
299 |
General |
içine işlemek |
touch somebody deeply v.
|
|
300 |
General |
içine işlemek |
pierce v.
|
|
301 |
General |
içine almak |
comprehend v.
|
|
302 |
General |
içine yün doldurup dikmek |
quilt v.
|
|
303 |
General |
içine işlemek |
chill somebody to the bone v.
|
|
304 |
General |
içine doğmak |
have a feeling v.
|
|
305 |
General |
içine sindirmek |
saturate v.
|
|
306 |
General |
küre içine almak |
ensphere v.
|
|
307 |
General |
içine almak |
environ v.
|
|
308 |
General |
içine çekmek |
swallow up v.
|
|
309 |
General |
içine çizmek |
line in v.
|
|
310 |
General |
içine karışıp kaybolmak |
merge v.
|
|
311 |
General |
içine işlemek |
touch one's heart with sorrow v.
|
|
312 |
General |
içine karıştırmak |
interlard v.
|
|
313 |
General |
suyun içine daldırmak |
souse v.
|
|
314 |
General |
içine doğru çekmek |
ensheathe v.
|
|
315 |
General |
insan içine çıkmak |
show one's face v.
|
|
316 |
General |
içine almak |
implicate v.
|
|
317 |
General |
ağzının içine bakmak |
hang on somebody's lips v.
|
|
318 |
General |
suyun içine batmak/dalmak |
submerge v.
|
|
319 |
General |
içine almamak |
omit v.
|
|
320 |
General |
içine almak |
embrace v.
|
|
321 |
General |
içine dert olmak |
be a thorn in one's flesh v.
|
|
322 |
General |
içine yabancı madde katmak |
adulterate v.
|
|
323 |
General |
içine doğmak |
sense v.
|
|
324 |
General |
suyun içine batırmak |
souse v.
|
|
325 |
General |
içine çekmek (hava/sıvı vb'ni) |
draw v.
|
|
326 |
General |
ağzının içine bakmak |
hang on somebody's words v.
|
|
327 |
General |
avucunun içine almak |
get somebody under one's thumb v.
|
|
328 |
General |
içine almak |
take in v.
|
|
329 |
General |
içine doğmak |
presage v.
|
|
330 |
General |
kanun kapsamı ve koruması içine almak |
inlaw v.
|
|
331 |
General |
içine kapanmak |
keep to oneself v.
|
|
332 |
General |
içine çekmek |
imbibe v.
|
|
333 |
General |
kapsül içine koymak |
capsulise v.
|
|
334 |
General |
kapsül içine koymak |
capsulize v.
|
|
335 |
General |
içine koymak |
infix v.
|
|
336 |
General |
içine işletmek |
ingrain v.
|
|
337 |
General |
içine bıçak sokmak |
get one's knife into v.
|
|
338 |
General |
içine etmek |
louse up v.
|
|
339 |
General |
içine girmek |
penetrate v.
|
|
340 |
General |
kendi içine kapanmak |
become introverted v.
|
|
341 |
General |
kendi içine kapanmak |
retire into one's shell v.
|
|
342 |
General |
acısı içine işlemek |
hurt deeply v.
|
|
343 |
General |
acısı içine çökmek |
hurt deeply v.
|
|
344 |
General |
kendi içine çevirmek |
introvert v.
|
|
345 |
General |
çalışma içine girmek |
enter into a study v.
|
|
346 |
General |
çerçeve içine almak |
take into a frame v.
|
|
347 |
General |
bir şeyi kıvırıp birşeyin içine yerleştirmek |
fold into v.
|
|
348 |
General |
içine boşalmak |
ejaculate inside v.
|
|
349 |
General |
içine düşmek |
gaze at (him/her) with pure adoration v.
|
|
350 |
General |
arayış içine girmek |
begin a quest v.
|
|
351 |
General |
arayış içine girmek |
embark on a quest v.
|
|
352 |
General |
arayış içine girmek |
set off on a quest v.
|
|
353 |
General |
arayış içine girmek |
plunge into a quest v.
|
|
354 |
General |
içine kapanık olmak |
be introverted v.
|
|
355 |
General |
ilişki içine girmek |
establish a relation v.
|
|
356 |
General |
yanılgı içine düşmek |
make a mistake v.
|
|
357 |
General |
yanılgı içine düşmek |
be mistaken v.
|
|
358 |
General |
arayışı içine girmek |
embark on a quest v.
|
|
359 |
General |
arayışı içine girmek |
be in search of v.
|
|
360 |
General |
arayışı içine girmek |
set off on a quest v.
|
|
361 |
General |
arayışı içine girmek |
be in quest of v.
|
|
362 |
General |
içine su serpmek |
set someone's mind at ease v.
|
|
363 |
General |
içine su serpmek |
relieve v.
|
|
364 |
General |
içine su serpmek |
alleviate v.
|
|
365 |
General |
içine su serpmek |
stop someone from worrying about something v.
|
|
366 |
General |
içine su serpmek |
set someone's mind at rest v.
|
|
367 |
General |
içine su serpmek |
put somenone's mind at ease v.
|
|
368 |
General |
içine katmak |
embed v.
|
|
369 |
General |
içine oturtmak |
embed v.
|
|
370 |
General |
içine koymak |
embed v.
|
|
371 |
General |
içine iyice yerleştirmek |
embed in v.
|
|
372 |
General |
içine almak |
count v.
|
|
373 |
General |
kese içine almak |
encyst v.
|
|
374 |
General |
kutu içine koymak |
incase v.
|
|
375 |
General |
(ruh hali) içine girmek |
get into v.
|
|
376 |
General |
içine işlemek |
get into v.
|
|
377 |
General |
içine sıkıştırmak |
get into v.
|
|
378 |
General |
(borç vb) içine gömülmek |
get into v.
|
|
379 |
General |
içine üflemek |
insufflate v.
|
|
380 |
General |
(nefes) içine çekmek |
inspire v.
|
|
381 |
General |
içine oturmak |
begrudge v.
|
|
382 |
General |
daire içine almak |
encircle v.
|
|
383 |
General |
sokmak (bir başka şeyin içine) |
thrust into v.
|
|
384 |
General |
teneke kutu içine koymak |
tin v.
|
|
385 |
General |
koymak (bir mektupla aynı zarf içine) |
enclose v.
|
|
386 |
General |
içine karışmak |
merge v.
|
|
387 |
General |
içine karıştırmak |
merge v.
|
|
388 |
General |
içine etmek |
murder v.
|
|
389 |
General |
(içine) girmek |
penetrate v.
|
|
390 |
General |
süreç içine girmek |
enter in the process of v.
|
|
391 |
General |
(içine) sokmak |
tuck v.
|
|
392 |
General |
kalabalığın içine karışmak |
blend into the crowd v.
|
|
393 |
General |
kalabalığın içine karışmak |
blend in with the crowd v.
|
|
394 |
General |
kalabalığın içine karışmak |
get into the crowd v.
|
|
395 |
General |
kalabalığın içine dalmak |
dive into the crowd v.
|
|
396 |
General |
kalabalığın içine karışmak |
dive into the crowd v.
|
|
397 |
General |
kalabalığın içine karışmak |
go into the crowd v.
|
|
398 |
General |
içine almak |
embody v.
|
|
399 |
General |
içine yerleştirmek |
imbed v.
|
|
400 |
General |
toplum içine çıkmak |
go out in public v.
|
|
401 |
General |
insan içine çıkmak |
go out in public v.
|
|
402 |
General |
tırnak içine almak |
place in inverted commas v.
|
|
403 |
General |
içine koymak |
imbed v.
|
|
404 |
General |
aşkın içine düşmek |
fall in love v.
|
|
405 |
General |
içine etmek |
muck up v.
|
|
406 |
General |
çabası içine girmek |
sink oneself into the effort of v.
|
|
407 |
General |
çabası içine girmek |
go into the effort of v.
|
|
408 |
General |
kabın içine yerleştirmek |
place into container v.
|
|
409 |
General |
içine eklenmek |
be built into v.
|
|
410 |
General |
içine inşa edilmek |
be built into v.
|
|
411 |
General |
içine ilave edilmek |
be built into v.
|
|
412 |
General |
göbeğini içine çekmek |
pull one's belly in v.
|
|
413 |
General |
göbeğini içine çekmek |
draw in one's belly v.
|
|
414 |
General |
göbeğini içine çekmek |
suck the belly in v.
|
|
415 |
General |
içine yerleştirilmek |
be incorporated into v.
|
|
416 |
General |
bir şeyin içine kilitlemek |
lock into v.
|
|
417 |
General |
birşeyin içine kilitlemek |
lock inside v.
|
|
418 |
General |
birşeyin içine kilitlemek |
lock in v.
|
|
419 |
General |
(gömleği vb) pantolonun içine sokmak |
tuck in one's trousers v.
|
|
420 |
General |
içine sinmek |
be comfortable with v.
|
|
421 |
General |
göbeğini içine çekmek |
pull in one's tummy v.
|
|
422 |
General |
içine kapanmak |
turn in on himself/herself v.
|
|
423 |
General |
içine kapanmak |
turn in upon himself/herself v.
|
|
424 |
General |
içine girmek/gömülmek |
be enmired v.
|
|
425 |
General |
içine sokmak |
insert v.
|
|
426 |
General |
içine sokmak |
place in v.
|
|
427 |
General |
içine sokmak |
put in v.
|
|
428 |
General |
içine sığdırmak |
fit inside v.
|
|
429 |
General |
içine sığdırmak |
fit into v.
|
|
430 |
General |
içine çekmek |
engulf something in something v.
|
|
431 |
General |
içine kazımak/oymak |
engrave into v.
|
|
432 |
General |
bir konunun içine girmek |
get inside something v.
|
|
433 |
General |
birinin içine girmek |
enter someone v.
|
|
434 |
General |
dürbünün içine kum girmek |
get sand in the binoculars v.
|
|
435 |
General |
(içine) cin/ruh girmek |
be possessed v.
|
|
436 |
General |
(içine) cin/ruh girmek |
demon possessed v.
|
|
437 |
General |
(içine) cin/ruh girmek |
be possessed by a demon v.
|
|
438 |
General |
bir şeyin içine sığdırmak |
shoehorn v.
|
|
439 |
General |
tırnak içine almak |
put something in quotes v.
|
|
440 |
General |
süreç içine girmek |
enter into the process of v.
|
|
441 |
General |
parantez içine almak |
parenthesise v.
|
|
442 |
General |
içine gelmek |
come inside her v.
|
|
443 |
General |
perspektif içine dahil etmek |
put into perspective v.
|
|
444 |
General |
perspektif içine almak |
put into perspective v.
|
|
445 |
General |
kapsül içine kapatmak |
capsulate v.
|
|
446 |
General |
kapsül içine almak |
capsulise v.
|
|
447 |
General |
kapsül içine almak |
capsule v.
|
|
448 |
General |
kapsül içine kapatmak |
capsulise v.
|
|
449 |
General |
kapsül içine almak |
capsulize v.
|
|
450 |
General |
kapsül içine kapatmak |
capsulize v.
|
|
451 |
General |
kapsül içine kapatmak |
capsule v.
|
|
452 |
General |
kapsül içine almak |
capsulate v.
|
|
453 |
General |
işin içine girmek |
be involved in v.
|
|
454 |
General |
işin içine girmek |
be engaged in v.
|
|
455 |
General |
işin içine girmek |
become involved in v.
|
|
456 |
General |
kutunun içine girmek |
get into the box v.
|
|
457 |
General |
kutunun içine girmek |
enter the box v.
|
|
458 |
General |
(olaya/duruma/ işin içine) dahil olmak |
enter the picture v.
|
|
459 |
General |
içine kabul etmek |
admit v.
|
|
460 |
General |
içine almak |
admit v.
|
|
461 |
General |
içine karışmak |
get mixed in v.
|
|
462 |
General |
metal kabın içine koymak |
canisterize v.
|
|
463 |
General |
metal kabın içine koymak |
canisterise v.
|
|
464 |
General |
yeniden içine almak |
reabsorb v.
|
|
465 |
General |
(birini) bir durum ya da etkinliğin içine sokmak |
cast [obsolete] v.
|
|
466 |
General |
içine almak |
catch v.
|
|
467 |
General |
içine almak |
cavern v.
|
|
468 |
General |
yeniden içine almak |
reembrace v.
|
|
469 |
General |
yeniden içine almak |
re-embrace v.
|
|
470 |
General |
içine (keyif verici) madde eklemek |
lace v.
|
|
471 |
General |
içine almak |
subsume v.
|
|
472 |
General |
yanak içine veya yanına yerleştirmek |
cheek v.
|
|
473 |
General |
(ilacı) sonradan kullanmak için yanak içine saklamak |
cheek v.
|
|
474 |
General |
ip ucunu sıkı bir bobin içine sıkıştırmak |
cheese v.
|
|
475 |
General |
içine dert olmak |
nag at v.
|
|
476 |
General |
yeniden içine dökülmek |
reinfund v.
|
|
477 |
General |
yeniden içine dökmek |
reinfuse v.
|
|
478 |
General |
yeniden içine katmak |
reinject v.
|
|
479 |
General |
yeniden içine almak |
reinvolve v.
|
|
480 |
General |
şapkanın içine para toplamak |
pass around the hat v.
|
|
481 |
General |
parantez içine almak |
put in parentheses v.
|
|
482 |
General |
içine işletmek |
transfuse v.
|
|
483 |
General |
bir tüpün içine yerleştirmek |
tubulate v.
|
|
484 |
General |
tezeğin içine gömmek |
turf v.
|
|
485 |
General |
emerek içine çekmek |
attract [obsolete] v.
|
|
486 |
General |
(bir şeyin) içine atlamak |
dive into (something) v.
|
|
487 |
General |
daire içine almak |
embail [obsolete] v.
|
|
488 |
General |
acz içine düşmek |
fall into helplessness v.
|
|
489 |
General |
karmaşanın içine atmak |
embroil v.
|
|
490 |
General |
park içine almak |
empark [obsolete] v.
|
|
491 |
General |
içine almak |
underfong [obsolete] v.
|
|
492 |
General |
içine alabilmek |
hold v.
|
|
493 |
General |
içine işletmek |
enflesh [obsolete] v.
|
|
494 |
General |
küre içine almak |
englobe v.
|
|
495 |
General |
oluğun içine koymak |
engroove v.
|
|
496 |
General |
oluğun içine yerleştirmek |
engroove v.
|
|
497 |
General |
çekirdeğin içine almak |
enkernel v.
|
|
498 |
General |
içine koymak |
enter v.
|
|
499 |
General |
içine işlemek |
enthrill v.
|
|
500 |
General |
içine yuvarlanmak |
enwallow v.
|
|