güzel! - Turco Inglés Diccionario

güzel!

Significados de "güzel!" en diccionario inglés turco : 3 resultado(s)

Turco Inglés
Colloquial
güzel! (good) gravy! exclam.
güzel! good deal! exclam.
güzel! gravy! exclam.

Significados de "güzel!" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
güzel kız beautiful girl n.
These three beautiful girls are my cousins.
Bu üç güzel kız benim kuzenlerim.

More Sentences
güzel nice adj.
I trust that you will all now go and enjoy a nice juicy steak.
Şimdi hepinizin gidip güzel ve sulu bir bifteğin tadını çıkaracağınıza inanıyorum.

More Sentences
güzel pretty adj.
If that does not go completely against all of the pretty words on crisis prevention, I do not know what does.
Eğer bu, kriz önleme konusundaki tüm güzel sözlere tamamen ters düşmüyorsa, ne ters düşer bilmiyorum.

More Sentences
güzel lovely adj.
In Denmark, we have a lovely song that our family often sings.
Danimarka'da ailemizin sık sık söylediği güzel bir şarkımız vardır.

More Sentences
güzel pleasant adj.
Let's talk about pleasant things from now on.
Şu andan itibaren güzel şeylerden bahsedelim.

More Sentences
güzel good adj.
All well and good, but when will these significant commitments be followed up by practical action?
Her şey iyi güzel de, bu önemli taahhütler ne zaman pratik eylemlerle takip edilecek?

More Sentences
güzel beautiful adj.
We are in Sweden, on the beautiful island of Gotland.
İsveç'te güzel Gotland adasındayız.

More Sentences
General
güzel kız pretty girl n.
The pretty girl in the bikini is Tom's sister.
Bikinili güzel kız Tom'un kız kardeşi.

More Sentences
güzel koku fragrance n.
During mating season many animals exude strong fragrances.
Çiftleşme sezonunda birçok hayvan güçlü güzel kokular çıkarır.

More Sentences
güzel sanatlar arts n.
One of the most beautiful art collections in the world is at the Louvre.
Dünyanın en güzel sanat koleksiyonlarından biri Louvre'da yer almaktadır.

More Sentences
güzel hava fine weather n.
He took advantage of the fine weather to paint the wall.
Duvarı boyamak için güzel havadan yararlandı.

More Sentences
en güzel dönem (bir kimsenin/bir şeyin) prime n.
Tom is in the prime of his life.
Tom hayatının en güzel dönemindedir.

More Sentences
güzel beauty n.
The beauty is, tonight I win, no matter what.
Güzel olan şu ki, bu gece ben kazanacağım, ne olursa olsun.

More Sentences
güzel sanatlar fine arts n.
She is studying fine art at school.
Okulda güzel sanatlar okuyor.

More Sentences
güzel koku scent n.
The scent of musk is one of the best smells there is.
Misk kokusu var olan en güzel kokulardan biridir.

More Sentences
güzel belle n.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
Mary, Güzel ve Çirkin'deki Belle'e benziyordu.

More Sentences
güzel gözler beautiful eyes n.
You know, you have beautiful eyes.
Biliyor musun, çok güzel gözlerin var.

More Sentences
güzel şehir beautiful city n.
I am in Venice, the most beautiful city in the world!
Venedik'teyim, dünyanın en güzel şehri!

More Sentences
güzel kızlar beautiful girls n.
Ukrainian girls are the most beautiful girls in the world.
Ukraynalı kızlar dünyanın en güzel kızlarıdır.

More Sentences
güzel insanlar beautiful people n.
Even beautiful people have problems.
Güzel insanların bile sorunları vardır.

More Sentences
güzel prenses beautiful princess n.
The brave knight saved the beautiful princess from the evil dragon.
Cesur şövalye, güzel prensesi kötü ejderhadan kurtardı.

More Sentences
güzel soru good question n.
Tom asked a few good questions.
Tom birkaç güzel soru sordu.

More Sentences
güzel kadın beautiful woman n.
In 1996, four million people signed up; they were artists and beautiful women who like using cosmetics.
1996'da dört milyon kişi kaydoldu; bunlar sanatçılar ve kozmetik kullanmayı seven güzel kadınlardı.

More Sentences
güzel kadınlar beautiful women n.
Good-hearted women are always beautiful, but beautiful women are not always good-hearted.
İyi kalpli kadınlar her zaman güzeldir, ama güzel kadınlar her zaman iyi kalpli değildir.

More Sentences
güzel bir gün a beautiful day n.
Have a beautiful day, or not, you choose.
Güzel bir gün geçir ya da geçirme, siz karar verin.

More Sentences
güzel manzara nice view n.
I'd like to have a room with a nice view.
Güzel manzaraya sahip bir oda isterim.

More Sentences
güzel manzara beautiful scenery n.
The beautiful scenery fascinates every traveler.
Güzel manzara her gezgini büyülüyor.

More Sentences
güzel yan beauty n.
Cause and effect, that's the beauty of it.
Neden ve sonuç, bu işin güzel yanı bu.

More Sentences
güzel ev nice house n.
This is one of the nicest houses I've ever seen.
Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel evlerden biri.

More Sentences
güzel bir aile a nice family n.
Pretty soon he'll have a nice family.
Çok yakında güzel bir ailesi olacak.

More Sentences
güzel koku scent n.
The scent of musk is one of the best smells there is.
Misk kokusu var olan en güzel kokulardan biridir.

More Sentences
güzel görünmek look beautiful v.
Everywhere looks beautiful in the spring.
İlkbaharda her yer güzel görünüyor.

More Sentences
çok güzel olmak be very beautiful v.
My brother told me that she was very beautiful, but I didn't think she would be that beautiful.
Erkek kardeşim bana onun çok güzel olduğunu söyledi fakat onun bu kadar güzel olacağını düşünmedim.

More Sentences
çok güzel olmak be very pretty v.
I hear that Nancy is very pretty.
Nancy'nin çok güzel olduğunu duydum.

More Sentences
güzel hissetmek feel beautiful v.
Tom made Mary feel beautiful.
Tom, Mary'nin kendini güzel hissetmesini sağladı.

More Sentences
güzel olmak be beautiful v.
When was the last time that you told your wife she was beautiful?
Karınıza en son ne zaman güzel olduğunu söylediniz?

More Sentences
güzel kokmak smell good v.
That coffee smells good.
O kahve güzel kokuyor.

More Sentences
güzel kokmak smell nice v.
The roses smell nice.
Güller güzel kokuyor.

More Sentences
daha güzel olmak be more beautiful v.
I know that Mary is more beautiful than I am.
Mary'nin benden daha güzel olduğunu biliyorum.

More Sentences
güzel giyinmek dress beautifully v.
The actress was dressed beautifully.
Aktris çok güzel giyinmişti.

More Sentences
çok güzel very beautiful adj.
But he has a nice face, and very beautiful dark eyes.
Ama güzel bir yüzü ve çok güzel kara gözleri var.

More Sentences
çok güzel fabulous adj.
This place is fabulous.
Bu yer çok güzel.

More Sentences
güzel delicious adj.
Watermelon tastes delicious on a hot day.
Sıcak bir günde karpuzun tadı çok güzeldir.

More Sentences
güzel konuşan eloquent adj.
Tom is eloquent.
Tom güzel konuşur.

More Sentences
güzel sweet adj.
Life is sweet for you.
Hayat sana güzel!

More Sentences
güzel fair adj.
It is fair to say that this report has been a good example of successful cooperation between our two institutions.
Bu raporun iki kurumumuz arasındaki başarılı işbirliğinin güzel bir örneği olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

More Sentences
çok güzel gorgeous adj.
She's rich, and even better, she's gorgeous.
O zengin ve daha da iyisi o çok güzel.

More Sentences
çok güzel terrific adj.
The weather was terrific.
Hava çok güzeldi.

More Sentences
güzel well adj.
Your point was well made but I would ask you to respect our time constraints.
Söyledikleriniz çok güzeldi ancak sizden zaman kısıtlamamıza saygı göstermenizi rica ediyorum.

More Sentences
güzel delightful adj.
The weather was delightful.
Hava çok güzeldi.

More Sentences
en güzel finest adj.
I think this really was one of the European Parliament's finest hours.
Bence bu gerçekten Avrupa Parlamentosu'nun en güzel saatlerinden biriydi.

More Sentences
çok güzel adorable adj.
She's adorable.
O çok güzel ve sevimli.

More Sentences
güzel picturesque adj.
The landscapes of Provence are very picturesque.
Provence'ın manzaraları çok güzeldir.

More Sentences
güzel kokulu fragrant adj.
These flowers are not only beautiful but also fragrant.
Bu çiçekler sadece güzel değil, aynı zamanda güzel kokulu.

More Sentences
güzel handsome adj.
He had handsome dark eyes with long lashes.
Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.

More Sentences
güzel agreeable adj.
She has an agreeable voice.
Güzel bir sesi var.

More Sentences
güzel fine adj.
It is also a first step towards translating the fine words spoken at the Lisbon Summit into action.
Bu aynı zamanda Lizbon Zirvesi'nde söylenen güzel sözlerin eyleme dönüştürülmesine yönelik bir ilk adımdır.

More Sentences
güzel charming adj.
Our neighbour bought himself a charming horse.
Komşumuz kendine güzel bir at aldı.

More Sentences
güzel good-looking adj.
That's a good-looking woman.
Çok güzel bir kadın.

More Sentences
çok daha güzel much more beautiful adj.
Mary is much more beautiful than Alice.
Mary, Alice'den çok daha güzel.

More Sentences
çok güzel neat adj.
That was pretty neat.
Çok güzeldi.

More Sentences
güzel fancy adj.
Fancy seeing you here.
Seni burada görmek ne güzel.

More Sentences
Common Usage
güzel ve hoş koku fragrance n.
güzel şeyleri tahrip eden vandal adj.
General
yılın en güzel mevsimi the best part of the year n.
uyuyan güzel sleeping beauty n.
güzel vücutlu well rounded n.
güzel delikanlı ephebe n.
güzel olmayan karışım mishmash n.
etkili ve güzel söz söyleme yeteneği eloquence n.
güzel sanatlara düşkün esthete n.
hayatın en güzel devresi prime of life n.
güzel kız smasher n.
güzel kadın belle n.
güzel tat relish n.
güzel manzaralı kameriye gazebo n.
efsaneye göre kuğunun ölmeden önceki son ve güzel ötüşü swan song n.
güzel konuşan kimse orator n.
güzel kız a smasher of a girl n.
en güzel parça tidbit n.
güzel kız eyeful n.
güzel kokulu olma odorousness n.
modern güzel sanatlar modern arts n.
güzel konuşma rhetoric n.
güzel kadın trick n.
çok güzel kız peach n.
güzel kız doll n.
hayatın güzel tarafı the amenities of life n.
güzel konuşan kimse conversationalist n.
güzel kız beauty n.
güzel davranış gesture n.
güzel kız rose n.
güzel koku sweet n.
güzel dilly n.
en güzel dönem pink n.
güzel sanat virtu n.
güzel hatıralar fond memories n.
güzel konuşma atticism n.
hayatın en dinç ve güzel devresi the prime of life n.
en güzel zaman prime n.
güzel konuşma elocutionary n.
güzel sanatlar the arts n.
güzel koku aroma n.
güzel kız sylph n.
türk güzel sanatları turkish arts n.
güzel fakat değersiz şey bauble n.
güzel kokulu siyah çay oolong n.
ince ve güzel kız sylph n.
güzel şey beauty n.
güzel beauty queen n.
güzel koku balm n.
güzel kadın beauty n.
güzel kız juicy girl n.
işin güzel tarafı the sun side of the picture n.
güzel söz söyleme sanatı eloquence n.
çok güzel kimse vision n.
çok güzel kız a peach of a girl n.
bir yüksek basınç alanından dışa doğru dairesel esen ve genellikle güzel hava getiren rüzgar sistemi anticyclone n.
çeşitli çiçeklerin güzel kokulu yapraklarıyla baharattan oluşan ve kavanozda saklanan bir karışım potpourri n.
güzel koku perfume n.
özlem duyulan eski güzel günler good old times n.
güzel sanatlar sevgisi virtu n.
güzel olma beauteousness n.
güzel sanatlar ve el sanatları akımı arts and crafts movement n.
güzel genç kız gamine n.
güzel kız dish n.
büyük ve güzel ev dome n.
çok güzel kız very beautiful girl n.
etkili ve güzel konuşma tarzı elocution n.
güzel kız nymph n.
koku (güzel) scent n.
güzel ve etkili konuşma oratory n.
deniz manzaralı güzel mekan space for water affinity n.
aniden gelen güzel fikir a brain wave n.
güzel koku sweetness n.
safran içinde bulunan güzel kokulu yağımsı madde safranal n.
güzel sanat fine art n.
güzel ve ince (kız/kadın) sylphlike n.
güzel sanatlar meraklısı dilettanti n.
güzel elbise finery n.
güzel sanat eseri article of virtu n.
güzel fakat değersiz nesne bauble n.
genç ve güzel kız (şiir) nymph n.
güzel konuşma a glib tongue n.
güzel yazı sanatı calligraphy n.
güzel konuşma sanatı art of eloquence n.
güzel konuşma sanatı oratory n.
güzel bir haber a great news n.
güzel bir haber a good news n.
güzel yazı sanatı caligraphy n.
güzel kişi beauty n.
aroma (güzel) koku aroma n.
güzel fakat aptal kadın doll n.
güzel konuşma elocution n.
güzel görünüş glory n.
güzel insan beautiful-good person n.
güzel good-looker n.
çok güzel ve rahat bir yer shangri-la n.
güzel kız chick n.
güzel söz söyleme sanatı elocution n.
güzel konuşma eloguence n.
güzel kadın goddess n.
süslü güzel elbise finery n.
-e karşı güzel davranış gesture toward n.
yararlı ya da güzel şeyleri tahrip eden kimse vandal n.
yararlı ve güzel şeyleri tahrip eden kimse vandal n.
güzel tesadüf happy accident n.
güzel sözler words of wisdom n.
güzel yazı yazma yeteneği a ready pen n.
güzel fotoğraf nice photo n.
güzel bayan nice lady n.
güzel bayan beautiful lady n.
güzel bir bayan a beautiful lady n.
sonu güzel biten hikayeler happy ending stories n.
güzel ve özlü sözler words to live by n.
güzel manzara lovely view n.
çok güzel olan yer/nokta beauty spot n.
güzel bonnie n.
güzel/hoş ayakkabılar nice shoes n.
güzel konuşma eloquence n.
güzel budanmış çalı well-trimmed bush n.
güzel manzara nice scenery n.
güzel manzara beautiful view n.
güzel kızlar beauties n.
tadı ve kokusu güzel şey ambrosia n.
güzel sanatlarla uğraşma artistry n.
güzel manzaralı yer beauty spot n.
güzel sanatlar meraklısı dilettante n.
güzel ama kafasız kız doll n.
en güzel parça titbit n.
güzel konuşamama ineloquence n.
güzel bir aile a lovely family n.
güzel tahmin good guess n.
güzel tahmin nice guess n.
(bir şeyin) en güzel şeyi crowning glory n.
güzel ve çekici kız babe n.
güzel sözle razı güzel sözle eden cajoler n.
güzel sözle aldatan cajoler n.
güzel yazı sanatı caligraphy n.
hoş ve güzel kokulu olma balminess n.
güzel yazı yazan calligrapher n.
güzel yazı yazan calligraphist n.
güzel sanatlara düşkün aesthete n.
güzel sanatlarda tecrübeli kimse aesthetician n.
kokunun keskinliği ve çabukluğu dolayısıyla güzel ayırt edilmesi nasutness n.
güzel gülüş beautiful smile n.
danstaki en güzel ve popüler kadın the belle of the ball n.
partideki en güzel ve popüler kadın the belle of the ball n.
çok güzel kadın peri n.
güzel fakat değersiz şey trinkum n.
eski güzel günler auld lang syne [scottish] n.
güzel bir seyahat a good trip n.
güzel genç kız enigma n.
güzel olmama unprettiness n.
bikinili güzel bathing beauty n.
mayolu güzel bathing beauty n.
mayolu güzel bathing belle [obsolete] n.
(güzel sanatlarda) yetenek virtuosity n.
güzel ve iyi kadın bellibone n.
oldukça güzel kadın venus n.
güzel sanata düşkünlük virtuosity n.
güzel sanata ilgili olma virtuosity n.
güzel kız whiting-mop n.
güzel genç kadın whiting-mop n.
gösterişli ve güzel kimse whizzer n.
güzel ve genç olunan dönem blow n.
güzel kız bonibell n.
güzel kız bonnibell [obsolete] n.
güzel kız bonny [scotland] n.
güzel genç kadın bonny [scotland] n.
güzel kız bonnilass n.
güzel kız bonnilasse [obsolete] n.
güzel kadın fair one n.
güzel ilişki harmony n.
güzel fırsatlar veya koşullar sunan yer haven n.
en güzel kıyafetler braw n.
zengin ve güzel yemeklerle beslenme high living n.
güzel konuşarak ikna eden kimse someone with a glib tongue n.
güzel kimse lovely n.
güzel kadın lovely n.
güzel nesne lovely n.
güzel dans edebilme moves n.
güzel tat delectability n.
güzel olan şey grace [obsolete] n.
beklenmedik güzel şey icing n.
galler'de müzik, drama, şiir ve güzel sanatlarda yarışmalarla dolu bir festival royal national eisteddfod n.
özensiz güzel yazı running hand n.
farklı içerikleri güzel şekilde bir araya getiren eser dish n.
güzel şey dream n.
güzel penchant n.
(güzel sanatlar, moda) uzman kimse conoscente n.
güzel başlangıç flying start n.
güzel manzara scape n.
güzel yer show place n.
güzel dekorlu yer show place n.
güzel dekorlu ev showplace n.
güzel sesli kadın siren n.
güzel kimse pretty n.
kafası güzel kimse slubberdegullion n.
çok büyük veya güzel olan şey smasher n.
güzel davranan good doer n.
güzel sanatlar beaux arts n.
güzel sanatlar beaux-arts n.
güzel ve masum bir kisve altında saklamak (kötü bir şeyi) sugarcoat v.
güzel koku saçmak scent v.
güzel durmak become v.
birine karşılıkta bulunmak (güzel bir şeye karşı) pay someone back v.
daha güzel ve daha çekici bir hale sokmak (bir yeri) freshen up v.
güzel sözle aldatmak cajole v.
güzel olmak become beautiful v.
kapılıvermek (güzel bir şeye) be smitten by v.
çok hoşlanmak (güzel bir şeyden) be smitten with v.
çok hoşlanmak (güzel bir şeyden) be smitten by v.
en güzel halinde olmak be in the pink v.
kapılıvermek (güzel bir şeye) be smitten with v.
güzel bir dille anlatmak clothe v.
gününü güzel geçirmek have a good time v.
güzel geçmek (fuar vb) go great v.
görünmek (güzel/hasta vb) look v.
en güzel kıyafetlerini giymek wear one's best clothes v.
güzel bulmak find something beautiful v.
güzel bulmak find someone beautiful v.
güzel görünmek seem beautiful v.
resimde güzel çıkmak look good in a picture v.
resimde güzel çıkmak look beautiful in a picture v.
güzel göstermek glorify v.
güzel görünmek look well v.
güzel zaman geçirmek have good time v.
kulağa güzel gelmek sound good v.
daha bir güzel olmak become even more beautiful v.
iyi/güzel giyinmek dress well v.
güzel bir konuşma yapmak give/make a good talk/speech v.
güzel dans etmek dance good v.
çok güzel bir çift olmak make such a beautiful couple v.
kendine iyi/güzel bir hayat kurmak make a good life for oneself v.
hayatının en iyi/güzel/muhteşem vs. gösterisini yapmak put on a performance of a lifetime v.
güzel bir yer kiralamak hire a nice place v.
güzel haber duymak hear good news v.
güzel kokutmak embalm v.
güzel kokar hale getirmek balmify v.
güzel ve süslü yazmak calligraph v.
güzel kokmak perfume v.
(bir şarkıya) zarif notalar, aksanlar, güzel melodiler eklemek embellish v.
güzel kılmak make v.
güzel zaman geçirmek wile v.
birini güzel bir yemekle eğlendirmek wine and dine v.
güzel yorumlamak handsome [obsolete] v.
güzel bir tezat teşkil etmek make a beautiful contrast v.
güzel bir tezat oluşturmak make a beautiful contrast v.
kafası güzel olmak lubricate v.
kafası güzel olmak lubricitate v.
en güzel kıyafetlerini giymek gussy (up) v.
kafası güzel olmak fly v.
daha güzel giyinmek outmantle v.
güzel göstermek pride [obsolete] v.
güzel kokular vermek rose v.
güzel hale getirmek prettify v.
güzel kokutmak scent v.
güzel bully adj.
güzel (hava) fine adj.
çok güzel magical adj.
çok güzel admirable adj.
endamlı ve güzel statuesque adj.
çok güzel inspired adj.
güzel shapely adj.
güzel gallant adj.
son derece güzel superfine adj.
tadı güzel savoury adj.
çok güzel spiffy adj.
güzel sanatlarla ilgili artistic adj.
etkili ve güzel (sözler konuşma tarzı) eloquent adj.
güzel rosy adj.
güzel kokulu aromatic adj.
çok güzel divine adj.
güzel plummy adj.
güzel kokulu nosey adj.
biçimi güzel olan shapely adj.
güzel sightly adj.
koyu ve güzel (renk) rich adj.
güzel konuşan conversational adj.
güzel bir zevki yansıtan tasteful adj.
çok güzel bir biçimde in fine style adj.
çok güzel heavenly adj.
çok güzel ethel adj.
çok güzel peachy adj.
güzel favourable adj.
güzel goodly adj.
güzel ducky adj.
güzel swell adj.
etkili ve güzel söz söyleyen eloquent adj.
tadı güzel tasty adj.
güzel konuşma ile ilgili elocutionary adj.
güzel wellfavored adj.
güzel sanatlarla ilgili artistical adj.
güzel sharp adj.
ince güzel sylphlike adj.
güzel beauteous adj.
güzel sapid adj.
güzel delicate adj.
tadı güzel yummy adj.
güzel enviable adj.
çok güzel scrumptious adj.
güzel jolly adj.
güzel treacly adj.
çok güzel slashing adj.
güzel nifty adj.
güzel kokulu redolent adj.
güzel personable adj.
güzel grateful adj.
güzel manzaraları olan scenic adj.
güzel enjoyable adj.
hatları ince ve güzel slender adj.
tadı güzel savory adj.
güzel kokulu odorous adj.
güzel comely adj.
çok güzel superb adj.
güzel smart adj.
parlak ve güzel renkli gay adj.
müthiş güzel ravishing adj.
güzel bonny adj.
çok güzel very good adj.
güzel glad adj.
çok güzel spiffing adj.
çok güzel ve sevimli adorable adj.
güzel appealing adj.
güzel goluptious adj.
çok güzel fine as a fiddle adj.
fevkalade güzel glorious adj.
güzel kokulu odoriferous adj.
pahalı ve güzel rich adj.
güzel likely adj.
güzel sheene adj.
çok güzel super adj.
birbirinden güzel one more beautiful than the other adj.
güzel pulchritudinous adj.
güzel duran becoming adj.
güzel winsome adj.
göze güzel görünen easy on the eye adj.
güzel elegant adj.
çok güzel exquisite adj.
güzel konuşan silver-tongued adj.
güzel konuşan well-spoken adj.
güzel well-favoured adj.
güzel well-favored adj.
güzel dreamy adj.
güzel konuşan golden-mouthed adj.
güzel hazırlanmış well-fashioned adj.
güzel düzenlenmiş well-fashioned adj.
güzel braw adj.
hem güzel hem akıllı both beautiful and smart adj.
güzel kokulu ambrosia adj.
endamlı ve güzel junoesque adj.
iyi/güzel giyinmiş well-dressed adj.
güzel hale getirilmiş beatified adj.
tadı güzel ambrosial adj.
tadı güzel ambrosian adj.
küçük ve güzel bijou adj.
daha/en seçkin/kaliteli/güzel/hoş choicer, choicest adj.
güzel bakılmış beautifully maintained adj.
güzel favorable adj.
güzel yazılmış beautifully written adj.
hoş/güzel sesli sweet-voiced adj.
güzel flowy adj.
alkıştan oyunun (örn. bir piyesin) birkaç saniyeliğine durmasına neden olan (çok güzel bir hareket ya da söz) show-stopping adj.
güzel kokulu balmy adj.
güzel kokan balmy adj.
güzel yazılmış calligraphic adj.
güzel yazılmış calligraphical adj.
güzel aerial adj.
genç ve güzel bir kız gibi nymphetic adj.
genç ve güzel bir kızla ilgili nymphetic adj.
çok güzel tophole [brit] adj.
güzel yapılmış tretis [obsolete] adj.
güzel giyinmiş appareled adj.
güzel giyinmiş robed adj.
güzel giyinmiş habilimented adj.
güzel giyinmiş garmented adj.
güzel giyinmiş garbed adj.
güzel giyinmiş attired adj.
güzel olmayan unbeautiful adj.
güzel olmayan undelightful adj.
çok çok güzel supercalifragilisticexpialidocious adj.
güzel unobnoxious adj.
güzel bakgat adj.
güzel olmayan unpicturesque adj.
güzel olmayan unpretty adj.
etkili ve güzel konuşamayan unvocal adj.
sesi güzel olmayan voiceless adj.
yapay bir şekilde güzel chichi adj.
güzel görünümlü better-looking adj.
güzel better-looking adj.
güzel quaint adj.
güzel quare adj.
güzel ahlaklı boniform adj.
güzel yüzlü fairfaced adj.
güzel yüzlü fair-faced adj.
güzel braw [scotland] adj.
(insan) çok güzel built adj.
güzel high adj.
güzel honest [uk] adj.
güzel telaffuz edilebilir mouthable adj.
güzel gainsome adj.
ruhu güzel lovely adj.
kafası güzel lushy adj.
çok güzel much adj.
yapay güzel glossy adj.
güzel ama aldatıcı bir görünüşü olan gilded adj.
güzel ama aldatıcı bir görünüş sergileyen gilded adj.
güzel dainty adj.
güzel delightous adj.
güzel delitable adj.
güzel gradely [dialect] adj.
güzel guid [scotland] adj.
aşırı güzel heavenly adj.
güzel kokulu odorant adj.
eski dünya'nın güzel özelliklerine sahip olan old-world adj.
güzel ahlaklı virtuous adj.
etkili ve güzel söz söyleyen disert [obsolete] adj.
güzel olmayan inaesthetic adj.
güzel kokmayan infragrant adj.
güzel yüzlü goodfaced adj.
(hava) güzel civil [dialect] adj.
güzel ama aptal olan dollish adj.
güzel incony [obsolete] adj.
güzel inconie adj.
güzel tasarlanmış fashioned adj.
güzel fawe [obsolete] adj.
güzel duran feat adj.
göze güzel gelen feateous [obsolete] adj.
güzel fetis adj.
güzel pearly adj.
güzel huylu sarcenet adj.
güzel huylu sarsenet adj.
kafası güzel sat adj.
güzel saucy adj.
güzel kokan savorly adj.
güzel kokan savourly adj.
güzel kokan savourly [rare] adj.
güzel görünen fine-looking adj.
tadı güzel olan flavoury adj.