|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Yaygın Kullanım |
matter i.
|
madde |
|
Water is an example of a liquid matter.
Su, sıvı maddeye bir örnektir.
More Sentences
|
| 2 |
Yaygın Kullanım |
matter i.
|
konu |
|
You showed no hesitation in promptly adopting a position on the matter.
Bu konuda derhal bir tutum benimsemekte hiç tereddüt göstermediniz.
More Sentences
|
| 3 |
Yaygın Kullanım |
matter i.
|
mesele |
|
We need to discuss this critical matter.
Bu kritik meseleyi tartışmamız gerekiyor.
More Sentences
|
| 4 |
Yaygın Kullanım |
matter f.
|
önemli olmak |
|
What matters most is implementation of the rights contained in those conventions.
Önemli olan bu sözleşmelerde yer alan hakların uygulanmasıdır.
More Sentences
|
| General |
|
| 5 |
Genel |
matter i.
|
iş |
|
I agree that matters have proceeded too slowly.
İşlerin çok yavaş ilerlediğine katılıyorum.
More Sentences
|
| 6 |
Genel |
matter i.
|
husus |
|
I should like to bring to your attention a few other matters.
Birkaç hususu daha dikkatinize sunmak isterim.
More Sentences
|
| 7 |
Genel |
matter i.
|
şey |
|
It's no laughing matter.
Bu gülünecek bir şey değil.
More Sentences
|
| 8 |
Genel |
matter i.
|
durum |
|
This is accepted as a matter of course in our own countries.
Bu, kendi ülkelerimizde de doğal bir durum olarak kabul edilmektedir.
More Sentences
|
| 9 |
Genel |
matter i.
|
önem |
|
Does it matter what we do?
Ne yaptığımızın bir önemi var mı?
More Sentences
|
| 10 |
Genel |
matter i.
|
dava |
|
The issue of the recognition of judgments in criminal matters is highly sensitive, and raises delicate issues.
Ceza davalarında kararların tanınması konusu son derece hassas bir konudur ve hassas meseleleri gündeme getirmektedir.
More Sentences
|
| 11 |
Genel |
matter i.
|
sorun |
|
Neither am I sure that conversion to the Community method is really the recipe for solving matters.
Topluluk yöntemine geçişin sorunları çözmek için gerçekten bir reçete olduğundan da emin değilim.
More Sentences
|
| 12 |
Genel |
matter i.
|
mesele |
|
We cannot get any further by condemning matters time after time.
Meseleleri tekrar tekrar kınayarak daha fazla ilerleyemeyiz.
More Sentences
|
| 13 |
Genel |
matter i.
|
dert |
|
What's the matter with you?
Derdin ne senin?
More Sentences
|
| 14 |
Genel |
matter i.
|
mevzu |
|
The matter was dealt with quickly.
Mevzunun üstesinden çabucak gelindi.
More Sentences
|
| 15 |
Genel |
matter f.
|
farketmek |
|
It doesn't matter where you go in Holland, you'll see windmills.
Hollanda'da nereye gidersen git farketmez, yel değirmenlerini göreceksin.
More Sentences
|
| 16 |
Genel |
matter f.
|
önemi olmak |
|
This might well not matter to us in Parliament if our influence and supervisory powers were enhanced accordingly.
Etki ve denetim yetkilerimiz bu doğrultuda arttırılmış olsaydı, Parlamento'da bunun bizim için bir önemi olmayabilirdi.
More Sentences
|
| 17 |
Genel |
matter f.
|
önem taşımak |
|
An open EU-US dialogue on these matters is critical to the ultimate effectiveness of the Court.
Bu konularda açık bir AB-ABD diyaloğu Mahkeme'nin nihai etkinliği açısından kritik önem taşımaktadır.
More Sentences
|
| 18 |
Genel |
matter f.
|
fark etmek |
|
It does not matter whether it is ICES, or the STECF or any of the regional bodies such as NAFO.
Bunun ICES, STECF ya da NAFO gibi bölgesel kuruluşlardan herhangi biri olması fark etmez.
More Sentences
|
| 19 |
Genel |
matter f.
|
sorun olmak |
|
Will it matter if I don't come?
Gelmezsem sorun olur mu?
More Sentences
|
| Technical |
|
| 20 |
Teknik |
matter i.
|
mesele |
|
Then there is the matter of the Charter of Fundamental Rights.
Bir de Temel Haklar Şartı meselesi var.
More Sentences
|
|
|
| 21 |
Teknik |
matter i.
|
sorun |
|
Polluted rivers are a matter for the countries along their banks.
Kirlenmiş nehirler, kıyılarındaki ülkeler için bir sorundur.
More Sentences
|
| Common Usage |
|
| 22 |
Yaygın Kullanım |
matter i.
|
cisim |
|
| General |
|
| 23 |
Genel |
matter i.
|
fark |
|
| 24 |
Genel |
matter i.
|
irin |
|
| 25 |
Genel |
matter i.
|
vesile |
|
| 26 |
Genel |
matter i.
|
cerahat |
|
| 27 |
Genel |
matter i.
|
cevher |
|
| 28 |
Genel |
matter i.
|
iltihap |
|
| 29 |
Genel |
matter i.
|
öz |
|
| 30 |
Genel |
matter i.
|
müsvedde |
|
| 31 |
Genel |
matter i.
|
ufunet |
|
| 32 |
Genel |
matter i.
|
özdek |
|
| 33 |
Genel |
matter i.
|
içerik |
|
| 34 |
Genel |
matter i.
|
aksilik |
|
| 35 |
Genel |
matter i.
|
vücuttan atılan madde |
|
| 36 |
Genel |
matter i.
|
evrak |
|
| 37 |
Genel |
matter i.
|
basılı madde |
|
| 38 |
Genel |
matter i.
|
taslak |
|
| 39 |
Genel |
matter i.
|
canlı bir organizmadan dışarı atılmış veya atılan dışkı, idrar gibi madde |
|
| 40 |
Genel |
matter i.
|
süpürasyonla dışarı atılan madde |
|
|
|
| 41 |
Genel |
matter i.
|
iltihap |
|
| 42 |
Genel |
matter i.
|
cerahat |
|
| 43 |
Genel |
matter i.
|
bir taraftan manevi vasıflardan ve diğer taraftan biçimlenmiş cisimlerden ayrışan fiziksel madde |
|
| 44 |
Genel |
matter i.
|
aşağı yukarı belirli olan miktar, sayı, pay veya yer |
|
| 45 |
Genel |
matter i.
|
yazılı veya basılı olan şey |
|
| 46 |
Genel |
matter i.
|
basılacak şey |
|
| 47 |
Genel |
matter i.
|
baskıda kullanılan matbaa harfi, linotip gibi araç gereç |
|
| 48 |
Genel |
matter i.
|
başlıklardan, çizimlerden, notlardan veya ilanlardan farklı olarak kullanılan metin özelliği |
|
| 49 |
Genel |
matter i.
|
posta ile gönderilen veya gönderilecek olan materyal |
|
| 50 |
Genel |
matter i.
|
posta |
|
| 51 |
Genel |
matter i.
|
hasır ören kimse |
|
| 52 |
Genel |
matter i.
|
gravürcülerin bir gravür tabanının yüzeyini pürüzlü hale getirmek veya çıplak bakır üzerinde baskı sonrası noktalı desene benzer bir etki yaratmak için kullandığı kaba bir baskı kalıbı |
|
| 53 |
Genel |
matter f.
|
iltihaplanmak |
|
| Colloquial |
|
| 54 |
Konuşma Dili |
matter i.
|
akıl |
|
| 55 |
Konuşma Dili |
matter i.
|
zihin |
|
| 56 |
Konuşma Dili |
matter i.
|
idrak |
|
| Law |
|
| 57 |
Hukuk |
matter i.
|
kanıtlanması gereken iddia |
|
| 58 |
Hukuk |
matter i.
|
mahkeme tarafından dikkate alınacak beyan veya iddialar |
|
| Technical |
|
| 59 |
Teknik |
matter i.
|
cisim |
|
| Anatomy |
|
| 60 |
Anatomi |
matter i.
|
beyin ve omurilikte bulunan, sinir hücresi gövdeleri, dendritler ve miyelinsiz aksonlar içeren grimsi bir doku |
|
| Logic |
|
| 61 |
Mantık |
matter i.
|
form karşılaştırması yapılırken kullanılan kıyas önermeleri |
|
| 62 |
Mantık |
matter i.
|
kıyasın terimleri |
|
| 63 |
Mantık |
matter i.
|
form ve madde |
|
| 64 |
Mantık |
matter i.
|
belirtilen gerçek |
|
| Literature |
|
| 65 |
Edebiyat |
matter i.
|
bir kültürün veya edebiyatın özünü yansıttığı düşünülen, halk destanlarında yer alan kahramanlık hikayelerinin ve efsanelerin tümü |
|
| Religious |
|
| 66 |
Dini |
matter i.
|
(hristiyan bilimde) fiziksel duyularla algılanan nesnelerin maddenin gerçekliğini yansıttığı yanılsaması |
|
| Philosophy |
|
| 67 |
Felsefe |
matter i.
|
gerçekliğin belirsiz nesnesi |
|
| 68 |
Felsefe |
matter i.
|
evrenin tümüyle veya neredeyse pasif olan elementi |
|
| 69 |
Felsefe |
matter i.
|
(iyonyalı doğa filozoflarına göre) başlangıçtan beri var olan maddenin özel bir çeşidi |
|
| 70 |
Felsefe |
matter i.
|
(iyonyalı doğa filozoflarına göre) dört elementten biri veya daha çoğu |
|
| 71 |
Felsefe |
matter i.
|
(anaksimandros'a göre) aperion veya sonsuzluk |
|
| 72 |
Felsefe |
matter i.
|
(atomculukta) atomların toplamı |
|
| 73 |
Felsefe |
matter i.
|
(plato'ya göre) sınırsız, şekilsiz, hissedilemez, nispeten var olmayan fakat şekillendirilebilir şey |
|
| 74 |
Felsefe |
matter i.
|
(aristoteles'e göre) her şeyin soyutlanmış olarak var olduğu tamamen şekilsiz dayanak |
|
| 75 |
Felsefe |
matter i.
|
(aristoteles'e göre) gerçekliği meydana getiren eylemleri şekillendiren potansiyel töz |
|
| 76 |
Felsefe |
matter i.
|
(aristoteles'e göre) değişimin ve gelişimin öznesi |
|
| 77 |
Felsefe |
matter i.
|
(aristoteles'e göre) sadece kısmi olarak ram olunan şekil verici element sebebiyle dayanma ve şekillenme gücüne sahip, kavrayışlı dişil ilke |
|
| 78 |
Felsefe |
matter i.
|
(plotinus'a göre) yüce olanın sonuncu, güçsüz, nispeten niteliksiz ve belirsiz tabanı ve değersiz ürünü |
|
| 79 |
Felsefe |
matter i.
|
(descartes'a göre) iki bağıl tözden biri |
|
| 80 |
Felsefe |
matter i.
|
(kant'a göre) sezilebilir madde, duyumsal içerik veya deneyimin dağıtıcısı |
|
|
|
| 81 |
Felsefe |
matter i.
|
ancak ihtimalin hakikatle olan ilişkisi ölçüsünde biçimle bağdaşan şey |
|
| Archaic |
|
| 82 |
Eski Kullanım |
matter i.
|
belirli bir kimseye ait mesele |
|
|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
| General |
|
| 1 |
Genel |
grey matter i.
|
gri madde |
|
The twenty-first century will be the century of knowledge and grey matter.
Yirmi birinci yüzyıl bilgi ve gri madde yüzyılı olacaktır.
More Sentences
|
| 2 |
Genel |
matter of time i.
|
zaman meselesi |
|
Fadil knows it's only a matter of time.
Fadıl bunun sadece bir zaman meselesi olduğunu biliyor.
More Sentences
|
| 3 |
Genel |
subject matter i.
|
konu |
|
The subject matter of this report is animal welfare and animal transport in particular.
Bu raporun konusu hayvan refahı ve özellikle hayvan naklidir.
More Sentences
|
| 4 |
Genel |
important matter i.
|
önemli mesele |
|
After that intervention inspired by naked self-interest, may I come back to more important matters of the day?
Düpedüz kişisel çıkarlardan kaynaklı bu müdahalenin ardından, günün daha önemli meselelerine geri dönebilir miyim?
More Sentences
|
| 5 |
Genel |
dark matter i.
|
karanlık madde |
|
Will there one day be a separate periodic table for dark matter?
Bir gün karanlık madde için ayrı periyodik bir tablo olacak mı?
More Sentences
|
| 6 |
Genel |
private matter i.
|
özel iş |
|
I heard you had private matters to attend to.
İlgilenmeniz gereken özel işleriniz olduğunu duydum.
More Sentences
|
| 7 |
Genel |
delicate matter i.
|
hassas konu |
|
My thanks go to Greece for an excellent presentation and for highlighting some delicate matters.
Mükemmel sunumu ve bazı hassas konulara dikkat çektiği için Yunanistan'a teşekkür ederim.
More Sentences
|
| 8 |
Genel |
serious matter i.
|
ciddi mesele |
|
We need to settle this serious matter at once.
Bu ciddi meseleyi bir an önce çözmemiz gerekiyor.
More Sentences
|
| 9 |
Genel |
a private matter i.
|
özel bir mesele |
|
It was a private matter.
Özel bir meseleydi.
More Sentences
|
| 10 |
Genel |
matter of trust i.
|
güven meselesi |
|
Friendship is a matter of trust.
Dostluk bir güven meselesidir.
More Sentences
|
| 11 |
Genel |
joking matter i.
|
şaka konusu |
|
Witchcraft is not a joking matter in Swaziland.
Büyücülük Svaziland'da şaka konusu değildir.
More Sentences
|
| 12 |
Genel |
this matter i.
|
bu husus |
|
These matters call for more effective action than has hitherto been the case.
Bu hususlar, şimdiye kadar olduğundan daha etkili bir şekilde harekete geçilmesini gerektirmektedir.
More Sentences
|
| 13 |
Genel |
urgent matter i.
|
acil konu |
|
I regret that due to the pressure of the agenda, there is only time to discuss three urgent matters.
Gündemin yoğunluğu nedeniyle sadece üç acil konuyu görüşmek için zamanımız olduğu için üzgünüm.
More Sentences
|
| 14 |
Genel |
matter of principle i.
|
prensip meselesi |
|
We should, however, qualify one key point concerning a matter of principle.
Bununla birlikte, bir prensip meselesiyle ilgili olarak önemli bir noktayı belirtmeliyiz.
More Sentences
|
| 15 |
Genel |
matter of survival i.
|
hayatta kalma meselesi |
|
It's a matter of survival.
Hayatta kalma meselesi.
More Sentences
|
| 16 |
Genel |
subject-matter i.
|
ana konu |
|
The subject-matter of the novel revolves around the theme of love.
Romanın ana konusu aşk teması etrafında dönmektedir.
More Sentences
|
| 17 |
Genel |
discuss the matter f.
|
konuyu görüşmek |
|
We are continuing to discuss the matter and to insist on the need to find a political solution.
Konuyu görüşmeye ve siyasi bir çözüm bulunması gerektiği konusunda ısrarcı olmaya devam ediyoruz.
More Sentences
|
| 18 |
Genel |
discuss the matter f.
|
konuyu tartışmak |
|
Tom wanted to meet with you to discuss the matter.
Tom konuyu tartışmak için sizinle görüşmek istedi.
More Sentences
|
| 19 |
Genel |
no matter ünl.
|
önemi yok |
|
It makes no matter to me who wins.
Kimin kazandığının benim için bir önemi yok.
More Sentences
|
| Phrases |
|
| 20 |
İfadeler |
concerning this matter expr.
|
bu konuyla ilgili |
|
Amendment No 265 concerns this matter.
265 sayılı Değişiklik bu konuyla ilgilidir.
More Sentences
|
| 21 |
İfadeler |
regarding this matter expr.
|
bu konuyla ilgili |
|
What is the situation regarding this matter?
Bu konuyla ilgili durum nedir?
More Sentences
|
| Colloquial |
|
| 22 |
Konuşma Dili |
a matter of (something) i.
|
(bir şey) meselesi |
|
Now it is a matter of implementation at Member State level as well.
Şimdi mesele Üye Devletler düzeyinde de bir uygulama meselesi.
More Sentences
|
| 23 |
Konuşma Dili |
be the matter f.
|
mesele olmak |
|
She asked me if anything was the matter.
Bana bir mesele olup olmadığını sordu.
More Sentences
|
| 24 |
Konuşma Dili |
for that matter expr.
|
bu nedenle |
|
For that matter, Selim's expulsion does not come completely out of the blue.
Bu nedenle Selim'in sınır dışı edilmesi durup dururken gerçekleşmez.
More Sentences
|
| 25 |
Konuşma Dili |
doesn't matter expr.
|
önemli değil |
|
I'm his daughter; after all, it doesn't matter if I lose face.
Ben onun kızıyım; sonuçta itibarımı kaybetmem önemli değil.
More Sentences
|
| Idioms |
|
| 26 |
Deyim |
laughing matter i.
|
gülünecek şey |
|
It's not a laughing matter.
Bu gülünecek şey değil.
More Sentences
|
| 27 |
Deyim |
matter of opinion i.
|
görüş meselesi |
|
I do not believe so, but this is a matter of opinion.
Ben öyle düşünmüyorum ama bu bir görüş meselesi.
More Sentences
|
| General |
|
| 28 |
Genel |
gray matter i.
|
zeka |
|
| 29 |
Genel |
matter of course i.
|
olağan iş |
|
| 30 |
Genel |
reading matter i.
|
okunacak şey |
|
| 31 |
Genel |
white matter i.
|
ak madde |
|
| 32 |
Genel |
matter of life or death i.
|
ölüm kalım meselesi |
|
| 33 |
Genel |
conservation of matter i.
|
maddenin sakınımı |
|
| 34 |
Genel |
gray matter i.
|
akıl |
|
| 35 |
Genel |
a matter of life and death i.
|
can pazarı |
|
| 36 |
Genel |
grey matter i.
|
zeka |
|
| 37 |
Genel |
printed matter i.
|
basılı malzeme |
|
| 38 |
Genel |
a matter of life and death i.
|
çok önemli |
|
| 39 |
Genel |
small matter i.
|
önemsiz durum |
|
| 40 |
Genel |
a matter of concern i.
|
kaygılanacak bir şey |
|
| 41 |
Genel |
pictorial matter i.
|
resimsel tarz |
|
| 42 |
Genel |
gray matter i.
|
beyin |
|
| 43 |
Genel |
faecal matter i.
|
pislik |
|
| 44 |
Genel |
matter for i.
|
neden |
|
| 45 |
Genel |
matter of fact i.
|
olgu |
|
| 46 |
Genel |
a matter of two dollars i.
|
iki dolar meselesi |
|
| 47 |
Genel |
purulent matter i.
|
iltihap |
|
| 48 |
Genel |
a matter of life or death i.
|
ölüm kalım meselesi |
|
| 49 |
Genel |
a matter of opinion i.
|
herkesin değişik düşündüğü bir konu |
|
| 50 |
Genel |
a matter of life or death i.
|
çok önemli |
|
| 51 |
Genel |
a matter of priority i.
|
öncelik durumu |
|
| 52 |
Genel |
a matter of life and death i.
|
hayat memat meselesi |
|
| 53 |
Genel |
faecal matter i.
|
atık |
|
| 54 |
Genel |
white matter i.
|
akmadde |
|
| 55 |
Genel |
a matter of 5 cents i.
|
5 kuruş bir şey |
|
| 56 |
Genel |
printed matter i.
|
matbu madde |
|
| 57 |
Genel |
purulent matter i.
|
cerahat |
|
| 58 |
Genel |
matter in dispute i.
|
dava konusu |
|
| 59 |
Genel |
printed matter i.
|
basma |
|
| 60 |
Genel |
purulent matter i.
|
irin |
|
| 61 |
Genel |
grey matter i.
|
akıl |
|
| 62 |
Genel |
a matter of life an death i.
|
ölüm kalım meselesi |
|
| 63 |
Genel |
the essence of the matter i.
|
işin aslı |
|
| 64 |
Genel |
textual matter i.
|
basılacak metin |
|
| 65 |
Genel |
matter of fact i.
|
vaka |
|
| 66 |
Genel |
matter of honour i.
|
onur meselesi |
|
| 67 |
Genel |
a matter of 5 cents i.
|
5 kuruş meselesi |
|
| 68 |
Genel |
a matter of life and death i.
|
ölüm kalım meselesi |
|
| 69 |
Genel |
a matter of indifference i.
|
ilgilenmeye değmeyen sorun |
|
| 70 |
Genel |
a matter for the courts i.
|
mahkemelik |
|
| 71 |
Genel |
faecal matter i.
|
dışkı |
|
| 72 |
Genel |
grey matter i.
|
beyin |
|
| 73 |
Genel |
matter of course i.
|
işin doğal gidişine |
|
| 74 |
Genel |
matter of course i.
|
tabii bir şey |
|
| 75 |
Genel |
the last word on the matter i.
|
konu hakkında son ve kesin söz |
|
| 76 |
Genel |
inflammable matter i.
|
yanıcı madde |
|
| 77 |
Genel |
the hidden side of a matter i.
|
perde arkası |
|
| 78 |
Genel |
unsettled matter i.
|
halledilmemiş sorun |
|
| 79 |
Genel |
subject matter i.
|
mevzu |
|
| 80 |
Genel |
subject matter i.
|
ana fikir |
|
| 81 |
Genel |
subject matter i.
|
dava konusu |
|
| 82 |
Genel |
matter in dispute i.
|
ihtilaf konusu |
|
| 83 |
Genel |
a matter of time i.
|
zaman meselesi |
|
| 84 |
Genel |
vital point of a matter i.
|
bam teli |
|
| 85 |
Genel |
a matter of chance i.
|
şans işi |
|
| 86 |
Genel |
a matter of pride i.
|
gurur meselesi |
|
| 87 |
Genel |
personal matter i.
|
kişisel mesele |
|
| 88 |
Genel |
personal matter i.
|
özel mesele |
|
| 89 |
Genel |
personal matter i.
|
şahsi mesele |
|
| 90 |
Genel |
the key part (of a matter) i.
|
püf nokta |
|
| 91 |
Genel |
the most delicate part (of a matter) i.
|
püf nokta |
|
| 92 |
Genel |
essence of the matter i.
|
konunun özü |
|
| 93 |
Genel |
mind over matter i.
|
irade gücünü kullanarak güçlükleri kontrol edebilme |
|
| 94 |
Genel |
mind over matter i.
|
sorunların üstesinden gelmek için iradesini kullanma |
|
| 95 |
Genel |
weighty matter i.
|
ağır konu |
|
| 96 |
Genel |
weighty matter i.
|
önemli konu |
|
| 97 |
Genel |
foreign matter i.
|
yabancı madde |
|
| 98 |
Genel |
matter of time i.
|
zaman mefhumu |
|
| 99 |
Genel |
printed matter i.
|
matbu evrak |
|
| 100 |
Genel |
matter for pride i.
|
gurur meselesi |
|
| 101 |
Genel |
essence of the matter i.
|
mevzunun mahiyeti |
|
| 102 |
Genel |
fecal matter i.
|
kaka |
|
| 103 |
Genel |
faecal matter i.
|
kaka |
|
| 104 |
Genel |
fecal matter i.
|
dışkı |
|
| 105 |
Genel |
current matter i.
|
güncel olay |
|
| 106 |
Genel |
matter of negotiation i.
|
pazarlık konusu |
|
| 107 |
Genel |
a matter of debate i.
|
tartışma konusu |
|
| 108 |
Genel |
a matter of urgency i.
|
bir aciliyet meselesi |
|
| 109 |
Genel |
delicate matter i.
|
nazik konu |
|
| 110 |
Genel |
delicacy of the matter i.
|
konunun hassasiyeti |
|
| 111 |
Genel |
subject matter expert i.
|
konu uzmanı |
|
| 112 |
Genel |
to the matter in hand i.
|
eldeki konu |
|
| 113 |
Genel |
to the matter in hand i.
|
ele alınan konu |
|
| 114 |
Genel |
matter of interpretation i.
|
yorumlama meselesi |
|
| 115 |
Genel |
complicated matter i.
|
karışık iş |
|
| 116 |
Genel |
internal matter i.
|
iç mesele |
|
| 117 |
Genel |
foreign matter (mixed to a product) i.
|
çepel |
|
| 118 |
Genel |
joking matter i.
|
alay konusu |
|
| 119 |
Genel |
important matter i.
|
önemli husus |
|
| 120 |
Genel |
financial matter i.
|
maddi konu |
|
| 121 |
Genel |
ordinary matter i.
|
sıradan madde |
|
| 122 |
Genel |
matter of urgency i.
|
acil konu |
|
| 123 |
Genel |
tiny piece of matter i.
|
maddenin çok küçük parçası |
|
| 124 |
Genel |
subject matter expert i.
|
branş/dal uzmanı |
|
| 125 |
Genel |
back matter i.
|
arka bölüm |
|
| 126 |
Genel |
back matter i.
|
arka kısım |
|
| 127 |
Genel |
back matter i.
|
kitabın ana bölümünden sonra gelen kısım |
|
| 128 |
Genel |
end matter i.
|
arka bölüm |
|
| 129 |
Genel |
end matter i.
|
arka kısım |
|
| 130 |
Genel |
end matter i.
|
kitabın ana bölümünden sonra gelen kısım |
|
| 131 |
Genel |
tabular matter i.
|
tablo haline getirilmiş bilgi |
|
| 132 |
Genel |
textual matter i.
|
yazılı materyal |
|
| 133 |
Genel |
the little matter i.
|
(ironik olarak) içinden çıkılması zor sorun |
|
| 134 |
Genel |
subject matter expert i.
|
konusunda uzman kişi |
|
| 135 |
Genel |
matter [obsolete] i.
|
saçmalık veya mizahtan ayrışan mantıklı veya ağırbaşlı bulgu |
|
| 136 |
Genel |
matter [obsolete] i.
|
ilk yaratılan şey |
|
| 137 |
Genel |
matter [obsolete] i.
|
yaratılışın ilk ürünü |
|
| 138 |
Genel |
matter [obsolete] i.
|
evrenden önce var olduğuna inanılan düzensiz ve biçimsiz madde |
|
| 139 |
Genel |
matter in bar i.
|
nihai savunma |
|
| 140 |
Genel |
matter-of-course i.
|
olayların akışı içerisinde meydana gelmesi mantıklı görülen veya doğal karşılanan şey |
|
| 141 |
Genel |
pictorial matter i.
|
metni süslemek veya açıklamak için kullanılan çizimler |
|
| 142 |
Genel |
printed matter i.
|
basılı materyal |
|
| 143 |
Genel |
printed matter i.
|
uluslararası posta sınıflandırması |
|
| 144 |
Genel |
gray matter i.
|
gri madde |
|
| 145 |
Genel |
degenerate matter i.
|
dejenere madde |
|
| 146 |
Genel |
shed light on (a matter) f.
|
açıklığa kavuşturmak |
|
| 147 |
Genel |
pass over (a matter) with a joke f.
|
espriye vurmak |
|
| 148 |
Genel |
be of no small matter f.
|
az buz olmamak |
|
| 149 |
Genel |
have a finger in a matter f.
|
eli olmak |
|
| 150 |
Genel |
be a matter of indifference f.
|
vız gelmek |
|
| 151 |
Genel |
settle a matter amicably f.
|
tatlıya bağlamak |
|
| 152 |
Genel |
try to explain away a matter f.
|
ağız yapmak |
|
| 153 |
Genel |
deal with the matter f.
|
konuyla ilgilenmek |
|
| 154 |
Genel |
pass over (a matter) with humour f.
|
espriye vurmak |
|
| 155 |
Genel |
pass over (a matter) lightly f.
|
espriye vurmak |
|
| 156 |
Genel |
be unable to settle a matter f.
|
işin içinden çıkamamak |
|
| 157 |
Genel |
pass over (a matter) lightly f.
|
şakaya vurmak |
|
| 158 |
Genel |
throw light on (a matter) f.
|
açıklığa kavuşturmak |
|
| 159 |
Genel |
deal with a (subject/matter) entirely f.
|
bütün olarak ele almak |
|
| 160 |
Genel |
clarify a matter f.
|
aydınlığa kavuşturmak |
|
| 161 |
Genel |
not matter a whit f.
|
vız gelmek |
|
| 162 |
Genel |
consider (a matter) from a different angle f.
|
farklı açıdan ele almak |
|
| 163 |
Genel |
matter a lot f.
|
çok şey ifade etmek |
|
| 164 |
Genel |
not to be a profound matter f.
|
derinliği olmamak |
|
| 165 |
Genel |
bring up (a matter) repeatedly f.
|
dilden düşürmemek |
|
| 166 |
Genel |
approach (a matter) indirectly f.
|
dolaylı yaklaşmak |
|
| 167 |
Genel |
twist the matter f.
|
konuyu çarpıtmak |
|
| 168 |
Genel |
put (a matter) to rights f.
|
yoluna koymak |
|
| 169 |
Genel |
set (a matter) to rights f.
|
yoluna koymak |
|
| 170 |
Genel |
mind over matter f.
|
irade gücüyle bedensel bir zorluğu yenmek |
|
| 171 |
Genel |
bring a matter to a solution f.
|
çözüm üretmek |
|
| 172 |
Genel |
go over the matter with a fine-toothed comb f.
|
ince eleyip sık dokumak |
|
| 173 |
Genel |
go in the matter f.
|
işi incelemek |
|
| 174 |
Genel |
settle the matter f.
|
sorunu çözmek |
|
| 175 |
Genel |
clarify the matter f.
|
konuyu açıklığa kavuşturmak |
|
| 176 |
Genel |
clear up the matter f.
|
konuyu açıklığa kavuşturmak |
|
| 177 |
Genel |
be a matter of f.
|
söz konusu olmak |
|
| 178 |
Genel |
consider (a matter) from a different angle f.
|
farklı bir açıdan ele almak |
|
| 179 |
Genel |
investigate the matter f.
|
olayı soruşturmak |
|
| 180 |
Genel |
be not interesting/matter any more f.
|
bir esprisi kalmamak |
|
| 181 |
Genel |
bring the matter to the table f.
|
meseleyi masaya yatırmak |
|
| 182 |
Genel |
bring the matter to the table f.
|
meseleyi masaya getirmek |
|
| 183 |
Genel |
touch on an important matter f.
|
önemli bir noktaya temas etmek |
|
| 184 |
Genel |
point out an important matter f.
|
önemli bir noktaya temas etmek |
|
| 185 |
Genel |
comment on a matter f.
|
bir mesele/konu üzerine yorum yapmak |
|
| 186 |
Genel |
comment on a matter f.
|
bir mesele/konu hakkında yorum yapmak |
|
| 187 |
Genel |
complicate matter further f.
|
konuyu daha da karmaşıklaştırmak |
|
| 188 |
Genel |
convey the subject (matter) f.
|
konuyu aktarmak |
|
| 189 |
Genel |
take legal action on the matter f.
|
konuyla ilgili hukuki süreç başlatmak |
|
| 190 |
Genel |
matter with s.
|
ile ilgili dert |
|
| 191 |
Genel |
matter of fact s.
|
gerçekçi |
|
| 192 |
Genel |
matter of s.
|
sorunu |
|
| 193 |
Genel |
matter-of-fact s.
|
heyecandan uzak |
|
| 194 |
Genel |
matter-of-fact s.
|
duygusuz |
|
| 195 |
Genel |
matter-of-fact s.
|
maddi |
|
| 196 |
Genel |
matter-of-fact s.
|
gerçekçi |
|
| 197 |
Genel |
matter-of-fact s.
|
sakin |
|
| 198 |
Genel |
matter-of-fact s.
|
soğukkanlı |
|
| 199 |
Genel |
coloring matter s.
|
boya maddesi |
|
| 200 |
Genel |
matter-of-course s.
|
işin doğal gidişatına uygun olarak |
|
| 201 |
Genel |
matter-of-course s.
|
bir şeyin doğal gidişatına uygun olduğunu varsayan |
|
| 202 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
işin doğrusu |
|
| 203 |
Genel |
for that matter zf.
|
hatta |
|
| 204 |
Genel |
for that matter zf.
|
ona gelince |
|
| 205 |
Genel |
no matter when zf.
|
her ne zaman olursa olsun |
|
| 206 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
hatta |
|
| 207 |
Genel |
as a matter of form zf.
|
alelusul |
|
| 208 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
doğruyu söylemek gerekirse |
|
| 209 |
Genel |
as a matter of form zf.
|
formalite icabı |
|
| 210 |
Genel |
no matter what zf.
|
her durumda |
|
| 211 |
Genel |
no matter what zf.
|
her ne olursa olsun |
|
| 212 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
doğrusunu isterseniz |
|
| 213 |
Genel |
no matter how difficult zf.
|
ne kadar güç olursa olsun |
|
| 214 |
Genel |
no matter how zf.
|
her nasıl olursa olsun |
|
| 215 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
nitekim |
|
| 216 |
Genel |
for that matter zf.
|
o hususta |
|
| 217 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
aslında |
|
| 218 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
doğrusu |
|
| 219 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
zaten |
|
| 220 |
Genel |
no matter when zf.
|
ne zaman olursa olsun |
|
| 221 |
Genel |
as a matter of form zf.
|
adet yerini bulsun diye |
|
| 222 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
gerçekten |
|
| 223 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
sahiden |
|
| 224 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
hakikaten |
|
| 225 |
Genel |
no matter what zf.
|
iki eli kızıl kanda olsa |
|
| 226 |
Genel |
no matter what zf.
|
iki eli kanda olsa |
|
| 227 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
aslına bakılırsa |
|
| 228 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
aslına bakarsak |
|
| 229 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
aslına bakarsan |
|
| 230 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
gerçekte |
|
| 231 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
gerçek şu ki |
|
| 232 |
Genel |
matter-of-factly zf.
|
gerçekçi olarak |
|
| 233 |
Genel |
matter-of-factly zf.
|
sakin bir şekilde |
|
| 234 |
Genel |
no matter zf.
|
-e rağmen |
|
| 235 |
Genel |
matter-of-factly zf.
|
duygusuzca |
|
| 236 |
Genel |
no matter how…it is zf.
|
ne kadar olursa olsun |
|
| 237 |
Genel |
no matter what its nature is zf.
|
mahiyeti ne olursa olsun |
|
| 238 |
Genel |
no matter how zf.
|
mahiyeti ne olursa olsun |
|
| 239 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
aslına bakıldığında |
|
| 240 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
aslına bakarsanız |
|
| 241 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
hakikatte |
|
| 242 |
Genel |
as a matter of priority zf.
|
bir öncelik sorunu olarak |
|
| 243 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
şu bir gerçek ki |
|
| 244 |
Genel |
as a matter of priority zf.
|
bir öncelik meselesi olarak |
|
| 245 |
Genel |
in a matter of minutes zf.
|
birkaç dakika içinde |
|
| 246 |
Genel |
in a matter of minutes zf.
|
çabucak |
|
| 247 |
Genel |
in a matter of minutes zf.
|
hemencecik |
|
| 248 |
Genel |
in a matter of minutes zf.
|
çok çabuk |
|
| 249 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
işin aslı |
|
| 250 |
Genel |
as a matter of courtesy zf.
|
nezaket gereği |
|
| 251 |
Genel |
as a matter of principle zf.
|
prensip olarak |
|
| 252 |
Genel |
as a matter of principle zf.
|
prensipte |
|
| 253 |
Genel |
as a matter of principle zf.
|
prensip gereği |
|
| 254 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
doğrusunu istersen |
|
| 255 |
Genel |
as a threshold matter zf.
|
başlangıç/çıkış/ilk adım noktası olarak |
|
| 256 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
esasen |
|
| 257 |
Genel |
no matter zf.
|
her şeye rağmen |
|
| 258 |
Genel |
as a matter of fact zf.
|
haddizatında |
|
| 259 |
Genel |
no matter what zf.
|
ne olursa olsun |
|
| 260 |
Genel |
in the matter of ed.
|
hususunda |
|
| 261 |
Genel |
matter of ed.
|
neden |
|
| 262 |
Genel |
in the matter of ed.
|
konusunda |
|
| 263 |
Genel |
in the matter of ed.
|
hakkında |
|
| 264 |
Genel |
the truth of the matter is that bağ.
|
işin aslı |
|
| 265 |
Genel |
no matter what bağ.
|
ne |
|
| 266 |
Genel |
no matter how bağ.
|
her ne şekilde |
|
| 267 |
Genel |
no matter how bağ.
|
ne şekilde |
|
| 268 |
Genel |
no matter that bağ.
|
-e rağmen |
|
| 269 |
Genel |
the truth of the matter is that bağ.
|
işin aslı şu ki |
|
| 270 |
Genel |
nothing the matter ünl.
|
dert olabilecek hiçbirşey |
|
| 271 |
Genel |
no matter ünl.
|
zararı yok |
|
| 272 |
Genel |
no small matter ünl.
|
sanıldığı kadar önemsiz değil |
|
| Phrases |
|
| 273 |
İfadeler |
a matter of conjecture i.
|
sadece varsayımdan ibaret olan şey |
|
| 274 |
İfadeler |
a matter of interest i.
|
ilginç bir şey |
|
| 275 |
İfadeler |
a matter of routine i.
|
standart prosedür |
|
| 276 |
İfadeler |
a matter of some concern i.
|
endişe sebebi |
|
| 277 |
İfadeler |
a matter of importance i.
|
aciliyet meselesi |
|
| 278 |
İfadeler |
as a matter of course i.
|
görev gereği |
|
| 279 |
İfadeler |
a matter of public record i.
|
herkesçe bilinen |
|
| 280 |
İfadeler |
no matter who i.
|
her kim ise |
|
| 281 |
İfadeler |
a matter of public record i.
|
herkese açık kopya |
|
| 282 |
İfadeler |
no matter how zf.
|
her ne pahasına olursa olsun |
|
| 283 |
İfadeler |
blm (black lives matter) expr.
|
siyahların yaşamı değerlidir |
|
| 284 |
İfadeler |
the truth of the matter is expr.
|
aslına bakarsan |
|
| 285 |
İfadeler |
regarding this matter expr.
|
bu konu ile ilgili |
|
| 286 |
İfadeler |
concerning this matter expr.
|
bu konuyla alakalı |
|
| 287 |
İfadeler |
concerning this matter expr.
|
bu konu ile ilgili |
|
| 288 |
İfadeler |
relevant to this matter expr.
|
bu konu ile ilgili |
|
| 289 |
İfadeler |
concerning this matter expr.
|
bu konu ile alakalı |
|
| 290 |
İfadeler |
relevant to this matter expr.
|
bu konuyla ilgili |
|
| 291 |
İfadeler |
regarding this matter expr.
|
bu konu ile alakalı |
|
| 292 |
İfadeler |
relevant to this matter expr.
|
bu konuyla alakalı |
|
| 293 |
İfadeler |
regarding this matter expr.
|
bu konuyla alakalı |
|
| 294 |
İfadeler |
no matter what happens expr.
|
behemehal |
|
| 295 |
İfadeler |
regarding this matter expr.
|
bundan bahisle |
|
| 296 |
İfadeler |
regarding this matter expr.
|
bu husustaki |
|
| 297 |
İfadeler |
concerning this matter expr.
|
bu husustaki |
|
| 298 |
İfadeler |
relevant to this matter expr.
|
bu konu ile alakalı |
|
| 299 |
İfadeler |
no matter how hard he tries expr.
|
çok uğraşmasına rağmen |
|
| 300 |
İfadeler |
as a matter of course expr.
|
doğal olarak |
|
| 301 |
İfadeler |
as a matter of course expr.
|
görev icabı |
|
| 302 |
İfadeler |
thanking you in advance for your attention to this matter expr.
|
gereğinin yapılmasını arz ederim |
|
| 303 |
İfadeler |
your immediate attention to this matter is appreciated expr.
|
gereğinin yapılmasını arz ederim |
|
| 304 |
İfadeler |
your immediate attention to this matter is appreciated expr.
|
gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim |
|
| 305 |
İfadeler |
no matter which expr.
|
hangisi olursa olsun |
|
| 306 |
İfadeler |
no matter where expr.
|
her nereye olursa olsun |
|
| 307 |
İfadeler |
no matter what the cost expr.
|
her ne pahasına olursa olsun |
|
| 308 |
İfadeler |
thanking you in advance for your attention to this matter expr.
|
gereğini müsaadelerinizle arz ederim |
|
| 309 |
İfadeler |
no matter what others say expr.
|
eller ne derse dersin |
|
| 310 |
İfadeler |
no matter why expr.
|
her ne sebepten olursa olsun |
|
| 311 |
İfadeler |
no matter which expr.
|
hangi |
|
| 312 |
İfadeler |
no matter who expr.
|
her kim olursa olsun |
|
| 313 |
İfadeler |
as a matter of course expr.
|
gayet tabii |
|
| 314 |
İfadeler |
thanking you in advance for your attention to this matter expr.
|
gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim |
|
| 315 |
İfadeler |
as a matter of course expr.
|
gayet tabii olarak |
|
| 316 |
İfadeler |
as a matter of course expr.
|
elbette ki |
|
| 317 |
İfadeler |
thanking you in advance for your attention to this matter expr.
|
gereğini arz ederim |
|
| 318 |
İfadeler |
no matter what they say expr.
|
eller ne derse dersin |
|
| 319 |
İfadeler |
the fact of the matter is expr.
|
işin aslı şu ki |
|
| 320 |
İfadeler |
no matter how tied up one is expr.
|
iki eli kızıl kanda olsa |
|
| 321 |
İfadeler |
the most delicate part (of a matter) expr.
|
işin püf noktası |
|
| 322 |
İfadeler |
no matter how tied up one is expr.
|
iki eli kanda olsa |
|
| 323 |
İfadeler |
as a matter of course expr.
|
işin gereği |
|
| 324 |
İfadeler |
as a matter of course expr.
|
işin doğası gereği |
|
| 325 |
İfadeler |
concerning to the matter expr.
|
konuya ilişkin |
|
| 326 |
İfadeler |
distance doesn't matter expr.
|
mesafeler engel değil |
|
| 327 |
İfadeler |
it doesn't matter how far you go expr.
|
ne kadar ileri gittiğinin önemi yok |
|
| 328 |
İfadeler |
no matter if we win or lose expr.
|
kazansak da kaybetsek de |
|
| 329 |
İfadeler |
because of the urgency of the matter expr.
|
konunun aciliyetine binaen |
|
| 330 |
İfadeler |
a matter of public record expr.
|
kamuya mal olmuş |
|
| 331 |
İfadeler |
no matter what they say expr.
|
kim ne derse desin |
|
| 332 |
İfadeler |
no matter what happens expr.
|
ne olursa olsun |
|
| 333 |
İfadeler |
no matter what happens expr.
|
koşullar ne olursa olsun |
|
| 334 |
İfadeler |
as matter of courtesy expr.
|
nezaketen |
|
| 335 |
İfadeler |
as a matter of course expr.
|
kendiliğinden |
|
| 336 |
İfadeler |
relating to the matter expr.
|
konuya ilişkin |
|
| 337 |
İfadeler |
the most delicate part (of a matter) expr.
|
püf noktası |
|
| 338 |
İfadeler |
in a matter of seconds expr.
|
saniyeler içerisinde |
|
| 339 |
İfadeler |
as a practical matter expr.
|
pratik anlamda |
|
| 340 |
İfadeler |
as a matter of legal doctrine expr.
|
yasalar bakımından |
|
| 341 |
İfadeler |
no matter if we win or lose expr.
|
yensek de yenilsek de |
|
| 342 |
İfadeler |
as a matter of legal doctrine expr.
|
yasal açıdan bakıldığında |
|
| 343 |
İfadeler |
as a matter of legal doctrine expr.
|
yasal açıdan bakılırsa |
|
| 344 |
İfadeler |
no matter what expr.
|
öyle ya da böyle |
|
| 345 |
İfadeler |
the long and the short of the matter expr.
|
işin özü/aslı |
|
| 346 |
İfadeler |
the long and the short of the matter expr.
|
uzun lafın kısası |
|
| 347 |
İfadeler |
the long and the short of the matter expr.
|
uzun sözün kısası |
|
| 348 |
İfadeler |
the long and the short of the matter expr.
|
kısacası |
|
| 349 |
İfadeler |
the long and the short of the matter expr.
|
özetle |
|
| 350 |
İfadeler |
the long and the short of the matter expr.
|
özet olarak |
|
| 351 |
İfadeler |
matter to (one) expr.
|
(biri) için önemli |
|
| 352 |
İfadeler |
matter to (one) expr.
|
(biri) için değerli |
|
| 353 |
İfadeler |
matter to (one) expr.
|
(biri) için kıymetli |
|
| 354 |
İfadeler |
matter to someone expr.
|
biri için önemli |
|
| 355 |
İfadeler |
matter to someone expr.
|
biri için değerli |
|
| 356 |
İfadeler |
matter to someone expr.
|
biri için kıymetli |
|
| Colloquial |
|
| 357 |
Konuşma Dili |
a matter of time i.
|
an meselesi |
|
| 358 |
Konuşma Dili |
a different matter i.
|
bambaşka bir konu |
|
| 359 |
Konuşma Dili |
matter of course i.
|
belli sonuç |
|
| 360 |
Konuşma Dili |
a matter of concern i.
|
endişe konusu |
|
| 361 |
Konuşma Dili |
a matter of life and death i.
|
hayati mesele |
|
| 362 |
Konuşma Dili |
matter of course i.
|
kaçınılmaz sonuç |
|
| 363 |
Konuşma Dili |
matter of course i.
|
kaçınılmaz son |
|
| 364 |
Konuşma Dili |
a matter of honor i.
|
namus meselesi |
|
| 365 |
Konuşma Dili |
a matter of honour i.
|
namus meselesi |
|
| 366 |
Konuşma Dili |
a matter of life and death i.
|
ölüm dirim sorunu |
|
| 367 |
Konuşma Dili |
a matter of life and death i.
|
ölüm kalım meselesi |
|
| 368 |
Konuşma Dili |
matter of money i.
|
para meselesi |
|
| 369 |
Konuşma Dili |
a matter of honor i.
|
şeref meselesi |
|
| 370 |
Konuşma Dili |
a matter of honour i.
|
şeref meselesi |
|
| 371 |
Konuşma Dili |
matter of conscience i.
|
vicdan meselesi |
|
| 372 |
Konuşma Dili |
a matter of taste i.
|
zevk meselesi |
|
| 373 |
Konuşma Dili |
a matter of (something) i.
|
(bir şeye/bir şey yapmaya) bakar |
|
| 374 |
Konuşma Dili |
a matter of (something) i.
|
(bir şey) işi |
|
| 375 |
Konuşma Dili |
a matter of (something) i.
|
(bir şeye) bağlı |
|
| 376 |
Konuşma Dili |
a matter of (something) i.
|
(bir şeyle) alakalı |
|
| 377 |
Konuşma Dili |
a matter of (something) i.
|
(bir şey) icabı |
|
| 378 |
Konuşma Dili |
a matter of (something) i.
|
(bir şey) gereği |
|
| 379 |
Konuşma Dili |
matter to f.
|
büyük önem taşımak |
|
| 380 |
Konuşma Dili |
matter to f.
|
çok önemli olmak |
|
| 381 |
Konuşma Dili |
be no matter f.
|
üzerinde durmaya değmez |
|
| 382 |
Konuşma Dili |
not matter tuppence [uk/australia] f.
|
hiç önemli olmamak |
|
| 383 |
Konuşma Dili |
not matter tuppence [uk/australia] f.
|
zerre kadar önemi olmamak |
|
| 384 |
Konuşma Dili |
not matter tuppence [uk/australia] f.
|
ufacık bir önemi bile olmamak |
|
| 385 |
Konuşma Dili |
not matter twopence [uk/australia] f.
|
hiç önemli olmamak |
|
| 386 |
Konuşma Dili |
not matter twopence [uk/australia] f.
|
zerre kadar önemi olmamak |
|
| 387 |
Konuşma Dili |
be the matter f.
|
sorun olmak |
|
| 388 |
Konuşma Dili |
be the matter f.
|
dert olmak |
|
| 389 |
Konuşma Dili |
be the matter f.
|
ters giden şey olmak |
|
| 390 |
Konuşma Dili |
be the matter (with someone or something) f.
|
(birinin/bir şeyin) meselesi olmak |
|
| 391 |
Konuşma Dili |
be the matter (with someone or something) f.
|
(birinin/bir şeyin) sorunu olmak |
|
| 392 |
Konuşma Dili |
be the matter (with someone or something) f.
|
(birinin/bir şeyin) derdi olmak |
|
| 393 |
Konuşma Dili |
be the matter (with someone or something) f.
|
(biriyle/bir şeyle) ilgili ters giden şey olmak |
|
| 394 |
Konuşma Dili |
matter-of-fact s.
|
bilinen |
|
| 395 |
Konuşma Dili |
matter-of-fact s.
|
sıradan |
|
| 396 |
Konuşma Dili |
blue lives matter expr.
|
polislerin yaşamı değerlidir |
|
| 397 |
Konuşma Dili |
but it doesn't matter at all expr.
|
ama artık bir önemi kalmadı |
|
| 398 |
Konuşma Dili |
for that matter expr.
|
böylelikle |
|
| 399 |
Konuşma Dili |
on this matter expr.
|
bu konuda |
|
| 400 |
Konuşma Dili |
for that matter expr.
|
bu yüzden |
|
| 401 |
Konuşma Dili |
about this matter expr.
|
bu konuda |
|
| 402 |
Konuşma Dili |
It really doesn't matter to me expr.
|
benim için fark etmez |
|
| 403 |
Konuşma Dili |
such things matter little to children expr.
|
çocuklar böyle şeyleri önemsemez |
|
| 404 |
Konuşma Dili |
in a matter of speaking expr.
|
deyim yerindeyse |
|
| 405 |
Konuşma Dili |
obey the order, no matter what! expr.
|
emir demiri keser |
|
| 406 |
Konuşma Dili |
be no matter expr.
|
önemsiz |
|
| 407 |
Konuşma Dili |
matter-of-fact expr.
|
olağan |
|
| 408 |
Konuşma Dili |
make no matter expr.
|
önemsiz |
|
| 409 |
Konuşma Dili |
make no matter expr.
|
üzerinde durmaya değmez |
|
| 410 |
Konuşma Dili |
no matter how thin you slice it, it's still baloney expr.
|
ne kadar süslersen süsle hala aynı zırvalık |
|
| 411 |
Konuşma Dili |
no matter how thin you slice it, it's still baloney expr.
|
ne kadar boyarsan boya hala aynı saçmalık |
|
| 412 |
Konuşma Dili |
doesn't matter to me expr.
|
benim için fark etmez |
|
| 413 |
Konuşma Dili |
doesn't matter to me expr.
|
bana göre hava hoş |
|
| 414 |
Konuşma Dili |
doesn't matter to me expr.
|
umurumda değil |
|
| 415 |
Konuşma Dili |
doesn't matter to me expr.
|
bana fark etmez |
|
| 416 |
Konuşma Dili |
it is a matter of (doing something) expr.
|
(bir şey yapma) meselesi |
|
| 417 |
Konuşma Dili |
it is a matter of (doing something) expr.
|
önemli olan (bir şey yapmak |
|
| 418 |
Konuşma Dili |
the truth of the matter expr.
|
işin doğrusu |
|
| 419 |
Konuşma Dili |
the truth of the matter expr.
|
işin aslı |
|
| 420 |
Konuşma Dili |
the truth of the matter expr.
|
işin temeli/özü |
|
| 421 |
Konuşma Dili |
what's the matter with him/her? expr.
|
sıkıntısı ne? |
|
| 422 |
Konuşma Dili |
what's the matter with him/her? expr.
|
neyi var? |
|
| 423 |
Konuşma Dili |
what's the matter with him/her? expr.
|
problemi ne? |
|
| 424 |
Konuşma Dili |
what's the matter with him/her? expr.
|
derdi ne? |
|
| Idioms |
|
| 425 |
Deyim |
a peg to hang a matter on i.
|
asıl meseleye girmek için kullanılan bahane/vesile/fırsat |
|
| 426 |
Deyim |
heart of the matter i.
|
can damarı |
|
| 427 |
Deyim |
heart of the matter i.
|
can alıcı noktası |
|
| 428 |
Deyim |
the matter in hand (brit) i.
|
ele alınan/tartışılan/söz konusu konu |
|
| 429 |
Deyim |
heart of the matter i.
|
en önemli parçası |
|
| 430 |
Deyim |
the matter at hand (us) i.
|
ele alınan/tartışılan/söz konusu konu |
|
| 431 |
Deyim |
the matter at hand (us) i.
|
gündemdeki konu |
|
| 432 |
Deyim |
the matter in hand (brit) i.
|
gündemdeki konu |
|
| 433 |
Deyim |
a matter of opinion i.
|
görüş meselesi |
|
| 434 |
Deyim |
a matter of life and death i.
|
hayat memat meselesi |
|
| 435 |
Deyim |
matter of life or death i.
|
hayat memat meselesi |
|
| 436 |
Deyim |
grey matter i.
|
kafa/beyin |
|
| 437 |
Deyim |
gray matter i.
|
kafa/beyin |
|
| 438 |
Deyim |
the root of the matter i.
|
konunun özü |
|
| 439 |
Deyim |
the heart and soul of the matter i.
|
konunun özü |
|
| 440 |
Deyim |
the heart of the matter i.
|
konunun özü |
|
| 441 |
Deyim |
the crux of the matter i.
|
konunun can alıcı noktası |
|
| 442 |
Deyim |
the heart of the matter i.
|
konunun can alıcı noktası |
|
| 443 |
Deyim |
the crux of the matter i.
|
konunun özü |
|
| 444 |
Deyim |
the heart and soul of the matter i.
|
konunun merkezi |
|
| 445 |
Deyim |
the root of the matter i.
|
konunun can alıcı noktası |
|
| 446 |
Deyim |
a matter of honor i.
|
namus davası |
|
| 447 |
Deyim |
a matter of honour i.
|
namus davası |
|
| 448 |
Deyim |
a matter of life and death i.
|
ölüm kalım meselesi |
|
| 449 |
Deyim |
matter of opinion i.
|
tartışma konusu |
|
| 450 |
Deyim |
pith of the matter i.
|
konunun/meselenin özü |
|
| 451 |
Deyim |
pith of the matter i.
|
sadet |
|
| 452 |
Deyim |
pith of the matter i.
|
asıl konu |
|
| 453 |
Deyim |
pith of the matter i.
|
asıl mesele |
|
| 454 |
Deyim |
pith of the matter i.
|
esas konu |
|
| 455 |
Deyim |
pith of the matter i.
|
işin aslı/gerçeği |
|
| 456 |
Deyim |
pith of the matter i.
|
işin temeli |
|
| 457 |
Deyim |
pith of the matter i.
|
konunun merkezi |
|
| 458 |
Deyim |
the meat of the matter i.
|
konunun özü |
|
| 459 |
Deyim |
the meat of the matter i.
|
konunun can alıcı/en önemli noktası |
|
| 460 |
Deyim |
the meat of the matter i.
|
konunun temeli |
|
| 461 |
Deyim |
the meat of the matter i.
|
işin aslı |
|
| 462 |
Deyim |
the meat of the matter i.
|
konunun ana noktası |
|
| 463 |
Deyim |
the meat of the matter i.
|
konunun en/asıl önemli kısmı |
|
| 464 |
Deyim |
the small matter of (something) i.
|
henüz icabına bakılmamış bir mesele olan (bir şey) |
|
| 465 |
Deyim |
the small matter of (something) i.
|
önemli bir mesele olan (bir şey) |
|
| 466 |
Deyim |
the small matter of (something) i.
|
küçük bir mesele olan (bir şey) |
|
| 467 |
Deyim |
the small matter of (something) i.
|
henüz halledilmemiş bir mesele olan (bir şey) |
|
| 468 |
Deyim |
a matter of course i.
|
işin gereği |
|
| 469 |
Deyim |
a matter of course i.
|
beklenen hareket |
|
| 470 |
Deyim |
a matter of course i.
|
gereklilik |
|
| 471 |
Deyim |
a matter of course i.
|
makul/uygun olan hareket |
|
| 472 |
Deyim |
a matter of course i.
|
yapılması gereken hareket |
|
| 473 |
Deyim |
a matter of form i.
|
formalite icabı |
|
| 474 |
Deyim |
a matter of form i.
|
prosedür gereği |
|
| 475 |
Deyim |
a matter of form i.
|
görüntü icabı |
|
| 476 |
Deyim |
a matter of form i.
|
kural icabı |
|
| 477 |
Deyim |
a matter of form i.
|
formaliteden |
|
| 478 |
Deyim |
(do something) as a matter of form i.
|
formalite icabı (bir şey yapmak) |
|
| 479 |
Deyim |
(do something) as a matter of form i.
|
prosedür gereği (bir şey yapmak) |
|
| 480 |
Deyim |
(do something) as a matter of form i.
|
formaliteden (bir şey yapmak) |
|
| 481 |
Deyim |
(do something) as a matter of form i.
|
görüntü icabı (bir şey yapmak) |
|
| 482 |
Deyim |
(do something) as a matter of form i.
|
kural icabı (bir şey yapmak) |
|
| 483 |
Deyim |
a matter of life or death i.
|
hayat memat meselesi |
|
| 484 |
Deyim |
a matter of life or death i.
|
can pazarı |
|
| 485 |
Deyim |
a matter of life or death i.
|
hayati mesele |
|
| 486 |
Deyim |
a matter of record i.
|
herkesçe bilinen şey |
|
| 487 |
Deyim |
a matter of record i.
|
kayıtlara geçmiş kural, kaide |
|
| 488 |
Deyim |
a matter of record i.
|
kayda geçmiş şey |
|
| 489 |
Deyim |
crux of the matter i.
|
konunun özü |
|
| 490 |
Deyim |
crux of the matter i.
|
konunun can alıcı noktası |
|
| 491 |
Deyim |
crux of the matter i.
|
kritik nokta |
|
| 492 |
Deyim |
heart of the matter i.
|
konunun özü |
|
| 493 |
Deyim |
heart of the matter i.
|
konunun can alıcı noktası |
|
| 494 |
Deyim |
heart of the matter i.
|
kritik nokta |
|
| 495 |
Deyim |
laughing matter i.
|
gülünecek bir konu/durum |
|
| 496 |
Deyim |
laughing matter i.
|
şaka |
|
| 497 |
Deyim |
matter of opinion i.
|
tercih meselesi |
|
| 498 |
Deyim |
matter of opinion i.
|
kişiden kişiye değişen konu |
|
| 499 |
Deyim |
the fact of the matter i.
|
işin aslı |
|
| 500 |
Deyim |
the fact of the matter i.
|
işin temeli |
|
