|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
Common Usage |
|
1 |
Yaygın Kullanım |
eşit olamayan |
unequal s.
|
|
Mr Staes goes back to the point about Belgium and unequal treatment.
Bay Staes, Belçika ve eşit olmayan muamele konusuna geri dönüyor.
More Sentences
|
2 |
Yaygın Kullanım |
eşit olarak |
equally zf.
|
|
They must feel sure that their rights are fully and equally respected everywhere.
Haklarına her yerde tam ve eşit olarak saygı gösterildiğinden emin olmalıdırlar.
More Sentences
|
General |
|
3 |
Genel |
eşit haklar |
equal rights i.
|
|
The large countries are attacking the equal rights enshrined in the rotating presidencies.
Büyük ülkeler dönüşümlü başkanlığın getirdiği eşit haklara saldırıyorlar.
More Sentences
|
4 |
Genel |
eşit mesafe |
equidistance i.
|
|
Therefore, equidistance may be an instrument, although I do not doubt that the objective is impartiality.
Bu nedenle eşit mesafe bir araç olabilir ancak amacın tarafsızlık olduğundan şüphe duymuyorum.
More Sentences
|
5 |
Genel |
eşit muamele |
equal treatment i.
|
|
I am sure that everyone in this House believes in equal treatment for all Member States.
Eminim ki bu Meclis'teki herkes tüm Üye Devletlere eşit muamele yapılması gerektiğine inanıyordur.
More Sentences
|
6 |
Genel |
eşit ücret |
equal remuneration i.
|
|
The ILO's Equal Remuneration Convention has existed since 1951.
ILO'nun Eşit Ücret Sözleşmesi 1951 yılından beri yürürlüktedir.
More Sentences
|
7 |
Genel |
iki eşit parça |
two equal parts i.
|
|
The equator is an imaginary line which divides the globe into two equal parts.
Ekvator dünyayı iki eşit parçaya bölen hayali bir çizgidir.
More Sentences
|
8 |
Genel |
eşit statü |
equal status i.
|
|
The objectives of the market today give equal status to competition, security of supply and the environment.
Bugün piyasanın hedefleri rekabete, arz güvenliğine ve çevreye eşit statü vermektedir.
More Sentences
|
9 |
Genel |
eşit saygı |
equal respect i.
|
|
We must work towards a real Europe of the peoples, with equal rights and equal respect for everyone.
Herkesin eşit haklara sahip olduğu ve herkese eşit saygının gösterildiği gerçek bir halklar Avrupası için çalışmalıyız.
More Sentences
|
10 |
Genel |
eşit olmak |
equal f.
|
|
We need to have a situation in which Parliament and the Council are to some extent treated as equals.
Parlamento ve Konseyin bir dereceye kadar eşit muamele gördüğü bir duruma ihtiyacımız var.
More Sentences
|
11 |
Genel |
eşit olmak |
be equivalent to f.
|
|
The ages of the two children put together was equivalent to that of their father.
İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.
More Sentences
|
12 |
Genel |
(bir şeyde) eşit |
equal in (something) s.
|
|
The new arrangements are based on the principle that all the Member States are equal in status.
Yeni düzenlemeler, tüm Üye Devletlerin eşit statüde olduğu ilkesine dayanmaktadır.
More Sentences
|
13 |
Genel |
eşit olarak |
equally zf.
|
|
They must feel sure that their rights are fully and equally respected everywhere.
Haklarına her yerde tam ve eşit olarak saygı gösterildiğinden emin olmalıdırlar.
More Sentences
|
14 |
Genel |
eşit olarak |
evenly zf.
|
|
Spread the sand evenly.
Kumu eşit olarak dağıtın.
More Sentences
|
15 |
Genel |
eşit ölçüde |
equally zf.
|
|
This applies equally to my second point on Save.
Bu, Save hususundaki ikinci görüşüm için de eşit ölçüde geçerlidir.
More Sentences
|
Phrases |
|
16 |
İfadeler |
eşit şartlarda |
on equal terms (with somebody/something) expr.
|
|
We must ensure that our industry, for which this system was created, also has the opportunity to compete on equal terms.
Bu sistemin oluşturulduğu sektörümüzün de eşit şartlarda rekabet etme fırsatına sahip olmasını sağlamalıyız.
More Sentences
|
17 |
İfadeler |
(biriyle/bir şeyle) eşit |
on par (with someone or something) expr.
|
|
In the polls, both parties are on par.
Anketlerde iki parti de eşit durumda.
More Sentences
|
General |
|
18 |
Genel |
kuvvetçe eşit olma |
equipollence i.
|
|
19 |
Genel |
eşit işareti = |
equal sign i.
|
|
20 |
Genel |
eşit imi |
equal sign i.
|
|
21 |
Genel |
eşit olma |
equating i.
|
|
22 |
Genel |
kuvvetçe eşit olma |
equipollency i.
|
|
23 |
Genel |
yaklaşık beş kilometreye eşit bir uzaklık ölçüsü |
league i.
|
|
|
24 |
Genel |
eşit işe eşit ücret |
equal pay for equal work i.
|
|
25 |
Genel |
eşit muamele |
equal footing i.
|
|
26 |
Genel |
eşit tutma |
equating i.
|
|
27 |
Genel |
eşit temelde adaylık |
candidacy on equal footing i.
|
|
28 |
Genel |
eşit adımla |
paripassu i.
|
|
29 |
Genel |
ağırlıkların eşit olması |
equiponderance i.
|
|
30 |
Genel |
eşit ekonomik fırsatlara yönelik programlar |
affirmative action programs i.
|
|
31 |
Genel |
eşit alanlar kanunu |
law of equal areas i.
|
|
32 |
Genel |
eşit aralıklı dalgalar |
wave train i.
|
|
33 |
Genel |
eşit ödeme |
pay equity i.
|
|
34 |
Genel |
birbirine eşit hale getirme |
equalizing i.
|
|
35 |
Genel |
eşit hak |
equal right i.
|
|
36 |
Genel |
değerde işe eşit ücret |
pay equity i.
|
|
37 |
Genel |
ışık saçan yüzeyin her santimetrekaresi üzerindeki bir kaloriye eşit güneş radyasyonu bölümü |
langley i.
|
|
38 |
Genel |
eşit olarak bölüp dağıtma |
proration i.
|
|
39 |
Genel |
eşit şans |
fair chance i.
|
|
40 |
Genel |
ar, 100 metrekare'ye eşit alan ölçüsü birimi |
are i.
|
|
41 |
Genel |
eşit olma |
being equal i.
|
|
42 |
Genel |
eşit dağıtım |
equal distribution i.
|
|
43 |
Genel |
eşit ağırlık |
equal weight i.
|
|
44 |
Genel |
eşit vatandaşlık hakları tanıma |
intercitizenship i.
|
|
45 |
Genel |
iki eşit parça |
two equal pieces i.
|
|
46 |
Genel |
eşit yüzölçümü |
equal-area i.
|
|
47 |
Genel |
eşit olmayan |
uneven ground i.
|
|
48 |
Genel |
30 akreye eşit bir arazi ölçü birimi |
virgate i.
|
|
49 |
Genel |
orantılı eşit fedakarlık |
proportional equal sacrifice i.
|
|
50 |
Genel |
eşit mesafeler |
equal distances i.
|
|
51 |
Genel |
eşit şans |
even chance i.
|
|
52 |
Genel |
eşit mesafe |
equal distance i.
|
|
53 |
Genel |
eşit uzaklık |
equal distance i.
|
|
54 |
Genel |
birbirine eşit hale getirme |
equalising i.
|
|
55 |
Genel |
antik yunan'da 26 kg'a eşit bir ölçü birimi |
talent i.
|
|
56 |
Genel |
doğum oranının ölüm oranına eşit olması sebebiyle bir ırkın zamanla yok olması |
race suicide i.
|
|
57 |
Genel |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma |
calendarization i.
|
|
58 |
Genel |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma |
calendarisation i.
|
|
59 |
Genel |
atın ön ayaklarını yerden kaldırırarak eşit biçimde kendine toplaması ve yere değmeden ileri doğru sıçraması |
courbette i.
|
|
60 |
Genel |
önceki ile eşit pey sürme |
call i.
|
|
61 |
Genel |
birbirine eşit hale getirme |
adequation i.
|
|
62 |
Genel |
dirsekten orta parmağın ucuna kadar olan mesafeye eşit eski bir uzunluk ölçüsü birimi |
cubit i.
|
|
63 |
Genel |
toprakların eşit dağıtılması ilkesi |
agrarianism i.
|
|
64 |
Genel |
eşit ve kısıtlı miktarlarda dağıtma |
rationing i.
|
|
65 |
Genel |
(100 tanganın 1 tacikistan rublesine eşit olduğu) tacikistan'ın eski para birimi |
tanga i.
|
|
66 |
Genel |
on üzeri beşe eşit miktar |
lakh i.
|
|
67 |
Genel |
başka birine eşit olmayan kimse |
nonequal i.
|
|
68 |
Genel |
doğasındaki özenli tarafı ortaya çıkararak, çocuk bakımı ve ev işlerinde eşit sorumluluk alan modern erkek |
new man i.
|
|
69 |
Genel |
eşit şans |
toss-up i.
|
|
70 |
Genel |
eşit ihtimal |
toss-up i.
|
|
71 |
Genel |
her iki eli eşit derecede iyi kullanma yeteneği |
ambidextrianism i.
|
|
72 |
Genel |
eşit bölüşülebilme |
apportionateness i.
|
|
73 |
Genel |
eşit taksim eden kimse |
apportioner i.
|
|
74 |
Genel |
gündüz ve gece süresinin eşit olduğu tarih |
fall equinox i.
|
|
75 |
Genel |
gündüz ve gece süresinin eşit olduğu tarih |
september equinox i.
|
|
76 |
Genel |
eşit olmayanlar |
unequal i.
|
|
77 |
Genel |
kuvvetlerin eşit bir şekilde ayarlanması |
balancement i.
|
|
78 |
Genel |
eşit kimse |
equal i.
|
|
79 |
Genel |
eşit şey |
equal i.
|
|
80 |
Genel |
bir yüzeyi iki eşit parçaya ayıran çember |
equator i.
|
|
81 |
Genel |
topluluktaki farklı türlerin eşit sayıda bireyi olması |
equitability i.
|
|
82 |
Genel |
yaklaşık beş sente eşit bir avusturya gümüş sikkesi |
zehner i.
|
|
83 |
Genel |
tüm bireylerin eşit mükellef olduğu vergi |
chevage i.
|
|
84 |
Genel |
1063'e eşit sayma sayısı |
vigintillion [us] i.
|
|
85 |
Genel |
10120'e eşit sayma sayısı |
vigintillion [uk] i.
|
|
86 |
Genel |
bombay'da bir rupinin beşte üçüne eşit eski bir para |
xerafin i.
|
|
87 |
Genel |
bombay'da bir rupinin beşte üçüne eşit eski bir para |
xeraphim i.
|
|
88 |
Genel |
çapı eşit tekerleklerden oluşan, çoğaltıcı vitesle arkaya bağlanan pedallarla sürülen bir bisiklet |
safety bicycle i.
|
|
89 |
Genel |
çapı eşit tekerleklerden oluşan, çoğaltıcı vitesle arkaya bağlanan pedallarla sürülen bir bisiklet |
safety bike i.
|
|
90 |
Genel |
(rulet ve benzeri kumar oyunlarında) oyuncuların eşit para bahsi yapabilecekleri renk |
black i.
|
|
91 |
Genel |
4,8 kilometreye eşit uzaklık birimi |
league i.
|
|
92 |
Genel |
1792 hektara eşit arazi ölçü birimi |
league i.
|
|
93 |
Genel |
yaklaşık 5 metreye eşit olan bir ölçü birimi |
length rod i.
|
|
94 |
Genel |
iki şeyin eşit oranda karışımı |
half-and-half i.
|
|
95 |
Genel |
sudan sterlininin 1000'de 1'ine eşit olan bir birim |
millim i.
|
|
96 |
Genel |
temel bir para biriminin binde birine eşit değer |
millieme i.
|
|
97 |
Genel |
bir pound'un 1000'de 1'ine eşit olan mısır para birimi |
millieme i.
|
|
98 |
Genel |
bir pound'un 1000'de 1'ine eşit olan sudan para birimi |
millieme i.
|
|
99 |
Genel |
bir gramın 1000'de 1'ine eşit olan bir kütle birimi |
milligramme [uk] i.
|
|
100 |
Genel |
bir gramın 1000'de 1'ine eşit olan bir ağırlık birimi |
milligramme [uk] i.
|
|
101 |
Genel |
adil ve eşit muamele |
fair shake i.
|
|
102 |
Genel |
unsurların eşit şekilde yerleştirildiği hoş düzenleme |
harmony i.
|
|
103 |
Genel |
100 ar veya 10.000 metrekareye eşit olan bir yüzey veya alan ölçüsü birimi |
hektare i.
|
|
104 |
Genel |
bir şeyin bir milyon eşit parçasından biri |
millionth i.
|
|
105 |
Genel |
bir derecenin altmışta birine eşit olan açısal mesafe birimi |
minute i.
|
|
106 |
Genel |
ölçülebilir iki kümeden ilkinin ikincisini kapsadığı durumda ilk kümenin ölçümünün ikincisinden daha az veya ona eşit olması |
monotonicity i.
|
|
107 |
Genel |
112 pounda eşit bir birim |
hundredweight [uk] i.
|
|
108 |
Genel |
yaklaşık 109 litreye eşit olan bir güney afrika kuru hacim ölçüsü |
muid i.
|
|
109 |
Genel |
eşit şartlarda yapılan fikir alışverişi |
give and take i.
|
|
110 |
Genel |
eşit şartlarda yapılan laf yarışı |
give and take i.
|
|
111 |
Genel |
eşit öneme sahip olmayan yan yana gelmiş iki ünlüden az önemli olanı |
glide i.
|
|
112 |
Genel |
gramın onda birine eşit olan modern bir yunan ağırlık birimi |
obolus i.
|
|
113 |
Genel |
herkesin eşit hesap ödediği çilingir sofrası |
gildale i.
|
|
114 |
Genel |
eşit boyuttaki kare veya dikdörtgenlerden oluşan sıra |
grid i.
|
|
115 |
Genel |
varilin sekizde birine eşit hacim birimi |
octave i.
|
|
116 |
Genel |
on üç buçuk galona eşit hacim birimi |
octave i.
|
|
117 |
Genel |
oylar eşit olduğunda belirleyici oyu kullanan kimse |
odd-man i.
|
|
118 |
Genel |
oylar eşit olduğunda belirleyici oyu kullanabilen kimse |
odd-man i.
|
|
119 |
Genel |
eşit olan milyar parçadan biri |
one-billionth i.
|
|
120 |
Genel |
bütünün eşit iki parçasından her biri |
one-half i.
|
|
121 |
Genel |
belirli bir açıdan diğerine eşit olan kimse |
rival i.
|
|
122 |
Genel |
belirli bir açıdan diğerine eşit olan şey |
rival i.
|
|
123 |
Genel |
belirli bir açıdan diğerine neredeyse eşit olan kimse |
rival i.
|
|
124 |
Genel |
belirli bir açıdan diğerine neredeyse eşit olan şey |
rival i.
|
|
125 |
Genel |
(eşit hukuk koşullarında oluşan) yediemin kurumunu uygulamaya koyma |
impressment i.
|
|
126 |
Genel |
yaklaşık 3.5 litreye eşit eski bir ibrani hububat ölçü birimi |
omer i.
|
|
127 |
Genel |
eşit ücret |
comparable worth i.
|
|
128 |
Genel |
benzer işleri yapan kadın ile erkeğin eşit ücret alması gerektiğini ifade eden kavram |
comparable worth i.
|
|
129 |
Genel |
eşit koşullarda başkasıyla karşılaştırılan kimse |
comparative i.
|
|
130 |
Genel |
aynı şekle sahip eşit aralıklı desen |
diapering i.
|
|
131 |
Genel |
(isveç'te) 10 km'ye eşit uzunluk |
swedish mile i.
|
|
132 |
Genel |
(her yüzeyi eşit noktalı) domino taşı |
double i.
|
|
133 |
Genel |
akrabalar arasında eşit miras bölüşümü sunan feodal bir arazi kullanım uygulaması |
parage i.
|
|
134 |
Genel |
eşit puanlar |
equal scores i.
|
|
135 |
Genel |
eşit skorlar |
equal scores i.
|
|
136 |
Genel |
eşit güç |
counterpoise i.
|
|
137 |
Genel |
eşit yurttaş |
peer i.
|
|
138 |
Genel |
kırk eşit parçadan biri |
fortieth i.
|
|
139 |
Genel |
eşit olma |
coequality i.
|
|
140 |
Genel |
eşit yoğunlukta olma |
cointension i.
|
|
141 |
Genel |
eşit oranda olma |
cointension i.
|
|
142 |
Genel |
eşit önemdeki kimse |
coordinate i.
|
|
143 |
Genel |
beş eşit parçadan biri |
fifth i.
|
|
144 |
Genel |
elli eşit parçadan biri |
fiftieth i.
|
|
145 |
Genel |
elli beş eşit parçadan biri |
fifty-fifth i.
|
|
146 |
Genel |
vasiyetname bırakmadan ölen kimsenin mülkünün oğulları ve diğer mirasçıları arasında eşit bölüşülmesi geleneği |
gavel i.
|
|
147 |
Genel |
tüm mirasçılara eşit biçimde pay edilen araziyi kullanan kiracı |
gavelman [obsolete] i.
|
|
148 |
Genel |
belirli bir azınlığın üyelerine diğerleriyle eşit haklar verilmesinin kutlandığı etkinlik |
pride i.
|
|
149 |
Genel |
muaf tutulanlar haricindeki tüm hükümet programlarına eşit oranda uygulanan sabit yüzde kesintisiyle kamu harcamalarının otomatik olarak azaltılması |
sequestration i.
|
|
150 |
Genel |
hasırları eşit genişlikte çekmeye yarayan alet |
shave i.
|
|
151 |
Genel |
on altı eşit parçadan her biri |
sixteenth i.
|
|
152 |
Genel |
dört eşit parçadan biri |
fourth i.
|
|
153 |
Genel |
altı eşit parçadan biri |
sixth i.
|
|
154 |
Genel |
altmış eşit parçadan biri |
sixtieth i.
|
|
155 |
Genel |
altmış beş eşit parçadan biri |
sixty-fifth i.
|
|
156 |
Genel |
altmış dört eşit parçadan biri |
sixty-fourth i.
|
|
157 |
Genel |
eşit kalınlıkta açılıp düz şekle sokulmuş yassı kil parçalarından yapılan çömlek |
slab ware i.
|
|
158 |
Genel |
kağıt üzerinde eşit gerilim sağlayan küçük merdane |
spreader i.
|
|
159 |
Genel |
(tereyağı veya margarin) dört eşit parçadan biri |
stick i.
|
|
160 |
Genel |
doğal afetlerin eşit ölçüde birbirine karışma durumu |
symmetry i.
|
|
161 |
Genel |
eşit olmak |
equate f.
|
|
162 |
Genel |
eşit olarak bölüştürmek |
even f.
|
|
163 |
Genel |
ile eşit saymak |
equate f.
|
|
164 |
Genel |
eşit davranmak |
treat equally f.
|
|
165 |
Genel |
eşit tutmak |
equate f.
|
|
166 |
Genel |
eşit olmak |
amount f.
|
|
167 |
Genel |
eşit olmak |
be equal f.
|
|
168 |
Genel |
eşit kabul etmek |
bracket f.
|
|
169 |
Genel |
eşit olarak bölüştürmek |
even out f.
|
|
170 |
Genel |
eşit kuvvetle karşı koymak |
countervail f.
|
|
171 |
Genel |
eşit düzeye getirmek |
level f.
|
|
172 |
Genel |
eşit olarak dağıtmak |
prorate f.
|
|
173 |
Genel |
eşit olmak |
be on a par with f.
|
|
174 |
Genel |
eşit kısımlara ayırıp dağıtmak |
parcel out f.
|
|
175 |
Genel |
eşit bir şekilde paylaşmak |
share and share alike f.
|
|
176 |
Genel |
eşit saymak |
consider equal f.
|
|
177 |
Genel |
eşit olmak |
size up f.
|
|
178 |
Genel |
eşit olmak |
be tantamount to f.
|
|
179 |
Genel |
eşit mesafede davranmak |
treat equally f.
|
|
180 |
Genel |
iki eşit parçaya bölmek |
bisect f.
|
|
181 |
Genel |
kar ve zararı eşit olmak |
break even f.
|
|
182 |
Genel |
mirası eşit dağıtmak için mülklerin bölünmesi |
hotchpot f.
|
|
183 |
Genel |
eşit olmak |
contain f.
|
|
184 |
Genel |
eşit olarak bölüştürülmek |
be divided equally f.
|
|
185 |
Genel |
eşit olmak |
come up to f.
|
|
186 |
Genel |
eşit yapmak |
equate f.
|
|
187 |
Genel |
eşit saymak |
equate f.
|
|
188 |
Genel |
-e eşit olmak |
be equivalent to f.
|
|
189 |
Genel |
eşit şekilde bölünmek |
be divided equally f.
|
|
190 |
Genel |
mirası eşit paylaşmak/almak |
inherit equally f.
|
|
191 |
Genel |
eşit derecede faydalanmak |
benefit from equally f.
|
|
192 |
Genel |
herkese eşit davranmak |
treat everyone equally f.
|
|
193 |
Genel |
eşit şartlar sağlamak |
level playing field f.
|
|
194 |
Genel |
eşit şartlar oluşturmak |
level playing field f.
|
|
195 |
Genel |
iki eşit parçaya bölmek |
divide something into two equal parts f.
|
|
196 |
Genel |
(bir konuda/alanda) birsiyle eşit olmak |
be equal someone in something f.
|
|
197 |
Genel |
kara/toprak ile eşit düzeyde akmak |
flow along f.
|
|
198 |
Genel |
(bir şeyde) birisiyle eşit olmak |
be equal someone in something f.
|
|
199 |
Genel |
kendini birisine eşit hissetmek |
feel equal to someone f.
|
|
200 |
Genel |
kendini birisiyle eşit hissetmek |
feel equal to someone f.
|
|
201 |
Genel |
(ağırlık) eşit olarak dağıtılmak |
(the weight) be evenly distributed f.
|
|
202 |
Genel |
ağırlıkça eşit olmak |
equiponderate f.
|
|
203 |
Genel |
eşit güçle karşı koymak |
equiponderate f.
|
|
204 |
Genel |
eşit güçle karşı koymak |
counterbalance f.
|
|
205 |
Genel |
iki eşit parçaya bölmek |
dimidiate f.
|
|
206 |
Genel |
eşit paylaşmak |
split it evenly f.
|
|
207 |
Genel |
pizzayı eşit paylaşmak |
share the pizza equally f.
|
|
208 |
Genel |
eşit biçimde bölmek |
split it evenly f.
|
|
209 |
Genel |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak |
calendarize f.
|
|
210 |
Genel |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak |
calendarise f.
|
|
211 |
Genel |
toprakları eşit dağıtmak |
agrarianize f.
|
|
212 |
Genel |
toplamda eşit olmak |
number f.
|
|
213 |
Genel |
kalınlığını eşit hale getirmek |
thicken f.
|
|
214 |
Genel |
bir başkası ile eşit pay talep etmek |
cry halves f.
|
|
215 |
Genel |
eşit olmayan parçalara bölmek |
draw cuts f.
|
|
216 |
Genel |
eşit paylaşmak |
go shares f.
|
|
217 |
Genel |
eşit olmak |
balance f.
|
|
218 |
Genel |
eşit gelmek |
balance f.
|
|
219 |
Genel |
eşit hale getirmek |
equal f.
|
|
220 |
Genel |
eşit parçalara bölmek |
equipartition f.
|
|
221 |
Genel |
eşit parçalara ayırmak |
equipartition f.
|
|
222 |
Genel |
eşit ağırlıkta olmak |
equipensate f.
|
|
223 |
Genel |
eşit değer vermek |
equivalue f.
|
|
224 |
Genel |
eşit olmak |
make f.
|
|
225 |
Genel |
eşit yapmak |
level f.
|
|
226 |
Genel |
eşit olmak |
match f.
|
|
227 |
Genel |
eşit olmak |
quate [obsolete] f.
|
|
228 |
Genel |
iki eşit parçaya bölmek |
mediate f.
|
|
229 |
Genel |
iki çapalı bir geminin halatlarını her bir çapaya eşit uzunluk bırakacak şekilde salmak |
middle of the cable f.
|
|
230 |
Genel |
(sıvının) parçacıklarını tek boyuta küçültüp eşit dağıtmak |
homogenize f.
|
|
231 |
Genel |
(sıvının) parçacıklarını tek boyuta küçültüp eşit dağıtmak |
homogenise f.
|
|
232 |
Genel |
eşit dağıtmak |
distribute f.
|
|
233 |
Genel |
eşit yaymak |
distribute f.
|
|
234 |
Genel |
eşit parçalar halinde vermek |
dole f.
|
|
235 |
Genel |
(tütün) eşit derecede ıslanmak |
draw f.
|
|
236 |
Genel |
eşit ağırlıkta olmak |
counterponderate f.
|
|
237 |
Genel |
kaba tabaklanmış deriyi baştan sona eşit nemlendirmek |
sammy f.
|
|
238 |
Genel |
kaba tabaklanmış deriyi baştan sona eşit nemlendirmek |
sammie f.
|
|
239 |
Genel |
(bir şeyi) eşit aralıklı büzgüleri bitiştirmede kullanmak |
gauge f.
|
|
240 |
Genel |
arazinin tüm mirasçılara eşit pay edilmesi geleneğine tabi olmak |
gavel f.
|
|
241 |
Genel |
araziyi tüm mirasçılara eşit pay etmek |
gavel f.
|
|
242 |
Genel |
eşit olmak |
size f.
|
|
243 |
Genel |
eşit yüzölçümünde |
of equal area s.
|
|
244 |
Genel |
eşit ağırlıklı |
equiponderant s.
|
|
245 |
Genel |
eşit oranda sorumluluk sahibi |
collegial s.
|
|
246 |
Genel |
eşit olan |
equaled to s.
|
|
247 |
Genel |
eşit güçte |
of equal strength s.
|
|
248 |
Genel |
vücutta yandığı zaman eşit miktarda enerji veren (gıda) |
isodynamic s.
|
|
249 |
Genel |
eşit miktarda molekülle |
equimolecular s.
|
|
250 |
Genel |
eşit ısıda olan |
isothermal s.
|
|
251 |
Genel |
eşit oranda yetkiye sahip olan |
collegial s.
|
|
252 |
Genel |
eşit uzaklıkta |
equidistant s.
|
|
253 |
Genel |
iki eşit parçalı |
bifid s.
|
|
254 |
Genel |
ölçüleri eşit olan |
isometric s.
|
|
255 |
Genel |
eşit kenarlı |
equilateral s.
|
|
256 |
Genel |
eşit olarak dağıtılmış |
prorated s.
|
|
257 |
Genel |
eşit şekilde bölünmüş |
prorated s.
|
|
258 |
Genel |
eşit olmayan |
nonequal s.
|
|
259 |
Genel |
eşit olmayan |
nonequivalent s.
|
|
260 |
Genel |
eşit olmayan |
inequal s.
|
|
261 |
Genel |
eşit olmayan |
unequal s.
|
|
262 |
Genel |
dört eşit parçaya ayrılmış |
quartered s.
|
|
263 |
Genel |
dört eşit parçaya bölünmüş |
quartered s.
|
|
264 |
Genel |
iki eşit parçaya bölünmüş |
dimidiate s.
|
|
265 |
Genel |
eşit olmayan |
non-equivalent s.
|
|
266 |
Genel |
eşit oranda önemli |
equally significant s.
|
|
267 |
Genel |
eşit sayıda |
even s.
|
|
268 |
Genel |
eşit miktarda |
even s.
|
|
269 |
Genel |
eşit ve kısıtlı miktarlarda dağıtılan |
rationed s.
|
|
270 |
Genel |
eşit olmayan |
nonequal s.
|
|
271 |
Genel |
ona eşit olan |
ten s.
|
|
272 |
Genel |
yarışmacıların eşit şartlara sahip oldukları (oyun/turnuva) |
evenly-contested s.
|
|
273 |
Genel |
hem sağ hem sol tarafa eşit olarak ait |
ambidextral s.
|
|
274 |
Genel |
ağırlıkları eşit olabilen |
equiponderous s.
|
|
275 |
Genel |
eşit olmayan |
unequal s.
|
|
276 |
Genel |
eşit değerde olmayan |
unequal s.
|
|
277 |
Genel |
eşit miktarda olmayan |
unequal s.
|
|
278 |
Genel |
eşit dağıtılmamış |
unequal s.
|
|
279 |
Genel |
eşit olmayan |
unperegal s.
|
|
280 |
Genel |
eşit ve kısıtlı miktarda dağıtılmayan |
unrationed s.
|
|
281 |
Genel |
eşit açılı |
equiangled [obsolete] s.
|
|
282 |
Genel |
eşit sayılı |
equinumerant [obsolete] s.
|
|
283 |
Genel |
eşit ağırlıklı |
equipondious s.
|
|
284 |
Genel |
eşit güçlü |
equipotent s.
|
|
285 |
Genel |
eşit yetenekli |
equipotent s.
|
|
286 |
Genel |
eşit etkili |
equipotent s.
|
|
287 |
Genel |
eşit kısımları olan |
equivalent s.
|
|
288 |
Genel |
her yönde eşit boyutu olan |
equiaxed s.
|
|
289 |
Genel |
eşit olarak pürüzlendirilmiş yüzeyi olan |
matted s.
|
|
290 |
Genel |
iki şeyi eşit olarak birleştiren |
half-and-half s.
|
|
291 |
Genel |
eşit katılım gerektiren |
half-and-half s.
|
|
292 |
Genel |
eşit dağılmış küçük parçacıklara indirgenen |
homogenized s.
|
|
293 |
Genel |
eşit dağılmış küçük parçacıklara indirgenen |
homogenised s.
|
|
294 |
Genel |
herkese eşit şekilde uygulanan |
horizontal s.
|
|
295 |
Genel |
(armacılık) kolları eşit uzunlukta, çatallı ve uçları geriye doğru kavisli (haç) |
moline s.
|
|
296 |
Genel |
karşılıklı eşit açılı |
mutually equiangular s.
|
|
297 |
Genel |
karşılıklı eşit açılı |
mutually equilateral s.
|
|
298 |
Genel |
kazanma olasılığı eşit olan |
odds-on s.
|
|
299 |
Genel |
neredeyse eşit |
close s.
|
|
300 |
Genel |
eşit derecede olan |
condign [obsolete] s.
|
|
301 |
Genel |
ortak olasılığın veya ortak olasılık yoğunluk fonksiyonunun ayrı durum olasılıklarına ya da olasılık yoğunluk fonksiyonlarına eşit olma özelliği taşıyan |
independent s.
|
|
302 |
Genel |
eşit mesafeli |
parallel s.
|
|
303 |
Genel |
eşit uzaklıkta olan |
parallel s.
|
|
304 |
Genel |
eşit olmayan |
parallelless s.
|
|
305 |
Genel |
(hanedan armalarında) dik çizgilerle farklı renkte eşit parçalara ayrılmış |
counter-paly s.
|
|
306 |
Genel |
eşit sosyal, siyasi veya profesyonel haklar vermeye isteksiz |
intolerant s.
|
|
307 |
Genel |
havarilere eşit |
isapostolic s.
|
|
308 |
Genel |
(yılan) maksiller dişleri eşit uzunlukta olan |
isodontous s.
|
|
309 |
Genel |
(kıta veya beyit) eşit ölçülü dizelere sahip |
isometric s.
|
|
310 |
Genel |
eşit ölçüye ait |
isometrical s.
|
|
311 |
Genel |
eşit ölçüyle ilgili |
isometrical s.
|
|
312 |
Genel |
eşit ölçüyle nitelenen |
isometrical s.
|
|
313 |
Genel |
(kıta veya beyit) eşit ölçülü dizelere sahip |
isometrical s.
|
|
314 |
Genel |
eşit yoğunlukta |
cointense s.
|
|
315 |
Genel |
eşit derecede |
cointense s.
|
|
316 |
Genel |
eşit oranda |
cointense s.
|
|
317 |
Genel |
elli beş eşit parçadan biri olan |
fifty-fifth s.
|
|
318 |
Genel |
iki eşit parçaya bölünmüş |
fifty-fifty s.
|
|
319 |
Genel |
olma veya olmama ihtimali birbirine eşit olan |
fifty-fifty s.
|
|
320 |
Genel |
mensural notasyonda belirli uzunluklardaki müzik notalarının bir sonraki nota değerinin iki yerine üçe eşit olduğu tempus veya prolasyona ait ya da ilgili |
perfect s.
|
|
321 |
Genel |
yedi eşit parçası bulunan |
septuplicate s.
|
|
322 |
Genel |
yedi eşit parçadan oluşan |
septuplicate s.
|
|
323 |
Genel |
on dört eşit parçadan birini gösteren |
fourteenth s.
|
|
324 |
Genel |
eşit şartlarda olan |
on the square s.
|
|
325 |
Genel |
eşit miktarda |
so much s.
|
|
326 |
Genel |
iki ucu eşit olan |
square s.
|
|
327 |
Genel |
eşit uzunlukta olan |
square s.
|
|
328 |
Genel |
eşit bir biçimde |
equivalently zf.
|
|
329 |
Genel |
eşit olarak |
levelly zf.
|
|
330 |
Genel |
osmotik basınçları eşit olacak şekilde |
isosmotically zf.
|
|
331 |
Genel |
eşit uzaklıkta olarak |
equidistantly zf.
|
|
332 |
Genel |
eşit bir şekilde |
coequally zf.
|
|
333 |
Genel |
ölçüleri eşit bir şekilde |
isometrically zf.
|
|
334 |
Genel |
eşit bir şekilde |
commensurably zf.
|
|
335 |
Genel |
iki eşit parçaya ayrılmış bir halde |
bifidly zf.
|
|
336 |
Genel |
eşit olarak yayılarak |
coextensively zf.
|
|
337 |
Genel |
eşit bir şekilde |
alike zf.
|
|
338 |
Genel |
eşit oranda sorumluluğa sahip olarak |
collegially zf.
|
|
339 |
Genel |
eşit olmayan bir biçimde |
unevenly zf.
|
|
340 |
Genel |
eşit uzaklıkta olacak şekilde |
equidistantly zf.
|
|
341 |
Genel |
eşit oranda |
uniformly zf.
|
|
342 |
Genel |
eşit miktarda |
evenly zf.
|
|
343 |
Genel |
eşit olarak |
fifty-fifty zf.
|
|
344 |
Genel |
eşit bir biçimde |
equally zf.
|
|
345 |
Genel |
eşit şartlar altında |
under equal conditions zf.
|
|
346 |
Genel |
eşit şartlar altında |
under equal circumstances zf.
|
|
347 |
Genel |
eşit şartlar altında |
equally zf.
|
|
348 |
Genel |
eşit bölümlerle |
in equal zf.
|
|
349 |
Genel |
eşit şartlarda |
on an equal basis zf.
|
|
350 |
Genel |
eşit oranda |
on an equal basis zf.
|
|
351 |
Genel |
eşit şekilde bölünerek |
divided-equally zf.
|
|
352 |
Genel |
eşit şartlarda |
under equal terms zf.
|
|
353 |
Genel |
eşit şartlar altında |
under equal terms zf.
|
|
354 |
Genel |
eşit olmayan bir şekilde |
unequally zf.
|
|
355 |
Genel |
eşit bir şekilde |
after one zf.
|
|
356 |
Genel |
eşit sürede |
in the same amount of time zf.
|
|
357 |
Genel |
'ile eşit |
on parity with zf.
|
|
358 |
Genel |
eşit bir şekilde |
egally [obsolete] zf.
|
|
359 |
Genel |
eşit olarak |
egally [obsolete] zf.
|
|
360 |
Genel |
eşit olarak |
half-and-half zf.
|
|
361 |
Genel |
eşit olmaksızın |
morganatically zf.
|
|
362 |
Genel |
eşit koşullarda |
on all fours zf.
|
|
363 |
Genel |
eşit şartlarda |
on even ground zf.
|
|
364 |
Genel |
eşit şartlarla |
on even ground zf.
|
|
365 |
Genel |
eşit şartlarda |
on the square zf.
|
|
366 |
Genel |
eşit olarak |
on the square with zf.
|
|
367 |
Genel |
eşit olmayan bir şekilde |
inequally zf.
|
|
368 |
Genel |
eşit olarak |
commensurately zf.
|
|
369 |
Genel |
eşit olarak |
suent [dialect] zf.
|
|
370 |
Genel |
eşit olarak |
suently zf.
|
|
371 |
Genel |
eşit olarak |
on an equality with ed.
|
|
372 |
Genel |
ile eşit düzeyde |
on par with ed.
|
|
373 |
Genel |
eşit derecede veya kıymette |
on a par with ed.
|
|
374 |
Genel |
ile eşit düzeyde |
on part with ed.
|
|
375 |
Genel |
eşit (birisiyle) |
on an equality with ed.
|
|
376 |
Genel |
ile eşit olarak |
on an equal with ed.
|
|
377 |
Genel |
-e eşit |
equal to ed.
|
|
378 |
Genel |
eşit kıymette |
beside ed.
|
|
379 |
Genel |
(bir şeyin) değerine veya miktarına eşit mülke sahip olma anlamın veren bir edat |
worth ed.
|
|
380 |
Genel |
eşit anlamına gelen ön ek |
equi- ök.
|
|
381 |
Genel |
eşit anlamı veren ön ek |
is- ök.
|
|
382 |
Genel |
eşit anlamını veren bir ön ek |
pari- ök.
|
|
383 |
Genel |
1,56 grama eşit olan bir ağırlık birim |
dwt. (pennyweight) kısalt.
|
|
Phrasals |
|
384 |
Öbek Fiiller |
bir şeyle bir/eşit tutmak/görmek |
value someone or something as something f.
|
|
385 |
Öbek Fiiller |
eşit olmak |
amount to f.
|
|
386 |
Öbek Fiiller |
ile eşit tutmak |
rank someone with someone f.
|
|
387 |
Öbek Fiiller |
eşit bölmek |
spiral down f.
|
|
388 |
Öbek Fiiller |
eşit paylaşmak |
spiral down f.
|
|
389 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyin üstüne/üstünden eşit olarak dağıtmak |
distribute something over something f.
|
|
390 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyin üstüne/üstünden eşit olarak uygulamak |
distribute something over something f.
|
|
391 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir alana eşit olarak uygulamak |
distribute something over something f.
|
|
392 |
Öbek Fiiller |
bir şeyde biriyle eşit olmak |
match someone or something in something f.
|
|
393 |
Öbek Fiiller |
(biriyle/bir şeyle) eşit olmak |
match up with (someone or something else) f.
|
|
394 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyle) eşit olmak |
add up to (something) f.
|
|
395 |
Öbek Fiiller |
bir şeye eşit olmak |
amount to something f.
|
|
396 |
Öbek Fiiller |
bir şeye eşit olmak |
amount to something f.
|
|
397 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi) eşit dağıtmak |
blend (something) in f.
|
|
398 |
Öbek Fiiller |
matematiksel denklemde eşit faktörleri çıkarmak/götürmek |
cancel out f.
|
|
399 |
Öbek Fiiller |
-in üstüne/üstünden eşit olarak uygulamak |
distribute over f.
|
|
400 |
Öbek Fiiller |
bir alana eşit olarak uygulamak |
distribute over f.
|
|
401 |
Öbek Fiiller |
-in üstüne/üstünden eşit olarak dağıtmak |
distribute over f.
|
|
402 |
Öbek Fiiller |
-de eşit |
equal in f.
|
|
403 |
Öbek Fiiller |
bir şeyde birine/bir şeye eşit olmak |
equal someone or something in something f.
|
|
404 |
Öbek Fiiller |
(birine/bir şeye) eşit |
equal to (someone or something) f.
|
|
405 |
Öbek Fiiller |
eşit bir şekilde geçerli olmak |
go for f.
|
|
406 |
Öbek Fiiller |
dolgu malzemesi uygulayarak zemini/yüzeyi eşit seviyeye getirmek |
fur out f.
|
|
407 |
Öbek Fiiller |
'-de eşit olmak |
match in f.
|
|
408 |
Öbek Fiiller |
(birine/bir şeye) eşit/denk olmak |
match up to (someone or something) f.
|
|
409 |
Öbek Fiiller |
(biriyle/bir şeyle) eşit olarak değerlendirilmek |
rate with (someone or something) f.
|
|
410 |
Öbek Fiiller |
(biriyle/bir şeyle) eşit olarak değerlendirmek |
rate with (someone or something) f.
|
|
411 |
Öbek Fiiller |
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölünmek/ayrılmak |
split in (number or fraction) f.
|
|
412 |
Öbek Fiiller |
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölmek/ayırmak |
split in (number or fraction) f.
|
|
413 |
Öbek Fiiller |
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölünmek/ayrılmak |
split into (number or fraction) f.
|
|
414 |
Öbek Fiiller |
(eşit olarak bir sayıya/parçaya) bölmek/ayırmak |
split into (number or fraction) f.
|
|
Phrases |
|
415 |
İfadeler |
eşit şartlar altında |
under the same conditions zf.
|
|
416 |
İfadeler |
neredeyse aynı/eşit olma |
there's little to choose between (two people or things) expr.
|
|
417 |
İfadeler |
neredeyse aynı/eşit olma |
there's not much to choose between (two people or things) expr.
|
|
418 |
İfadeler |
biriyle eşit |
on an equality with a person expr.
|
|
419 |
İfadeler |
eşit taksitlerde |
in equal installments expr.
|
|
420 |
İfadeler |
eşit şartlar altında |
under the same circumstances expr.
|
|
421 |
İfadeler |
sonuncu ama diğerleriyle eşit öneme sahip olarak |
last but not least expr.
|
|
422 |
İfadeler |
(bir şeyle) eşit/aynı derecede |
every bit as (something) expr.
|
|
423 |
İfadeler |
tamı tamına eşit |
every bit as (something) expr.
|
|
424 |
İfadeler |
zerresi zerresine eşit |
every bit as (something) expr.
|
|
425 |
İfadeler |
eşit olarak |
on equal terms (with somebody/something) expr.
|
|
426 |
İfadeler |
eşit bir şekilde |
on equal terms (with somebody/something) expr.
|
|
427 |
İfadeler |
eşit şartlarda |
on the same terms (as somebody/something) expr.
|
|
428 |
İfadeler |
eşit olarak |
on the same terms (as somebody/something) expr.
|
|
429 |
İfadeler |
eşit bir şekilde |
on the same terms (as somebody/something) expr.
|
|
430 |
İfadeler |
herkes eşit yaratılmıştır |
all men are created equal expr.
|
|
431 |
İfadeler |
herkes eşit haklara sahiptir |
all men are created equal expr.
|
|
432 |
İfadeler |
herkes eşit yaratılmıştır |
all men are created equal expr.
|
|
433 |
İfadeler |
herkes eşit haklara sahiptir |
all men are created equal expr.
|
|
434 |
İfadeler |
ayrı ama eşit |
separate but equal expr.
|
|
Proverb |
|
435 |
Atasözü |
ölüm herkese eşit mesafededir |
death is the great leveler
|
|
436 |
Atasözü |
eşit gibi görünseler de bazı insanlara daha ayrıcalıklı davranılır |
some are more equal than others
|
|
437 |
Atasözü |
eşit gibi görünseler de bazı insanlar daha çok tercih edilir |
some are more equal than others
|
|
Colloquial |
|
438 |
Konuşma Dili |
bütünün zilyon eşit parçasından her biri |
zillionth i.
|
|
439 |
Konuşma Dili |
adil/eşit muamele talep etmek |
fair dos [uk] f.
|
|
440 |
Konuşma Dili |
adil/eşit muamele görmek |
fair dos [uk] f.
|
|
441 |
Konuşma Dili |
eşit kabul etmek |
call it even f.
|
|
442 |
Konuşma Dili |
eşit olarak düşünmek |
call it even f.
|
|
443 |
Konuşma Dili |
iki seçenek de eşit durumda olmak |
be a toss-up f.
|
|
444 |
Konuşma Dili |
iki seçenek de eşit durumda olmak |
be a toss-up (between a and b) f.
|
|
445 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi) eşit paylaşmak |
halve f.
|
|
446 |
Konuşma Dili |
eşit konuma gelmiş |
even s.
|
|
447 |
Konuşma Dili |
eşit değerde |
on a par expr.
|
|
448 |
Konuşma Dili |
eşit derecede |
on a par expr.
|
|
449 |
Konuşma Dili |
(ikisi de) eşit durumda(lar) |
it's a toss-up expr.
|
|
450 |
Konuşma Dili |
neredeyse eşit/aynı |
not much in it [uk] expr.
|
|
451 |
Konuşma Dili |
eşit gibi |
nothing in it expr.
|
|
452 |
Konuşma Dili |
neredeyse eşit |
nothing in it expr.
|
|
453 |
Konuşma Dili |
neredeyse aynı durumda/eşit konumda |
nothing in it expr.
|
|
454 |
Konuşma Dili |
eşit gibi |
(there's) nothing in it expr.
|
|
455 |
Konuşma Dili |
neredeyse eşit |
(there's) nothing in it expr.
|
|
456 |
Konuşma Dili |
neredeyse aynı durumda/eşit konumda |
(there's) nothing in it expr.
|
|
Idioms |
|
457 |
Deyim |
eşit şartlarda yarışma |
a fair field and no favor [dated] i.
|
|
458 |
Deyim |
eşit şans |
fair shake of the whip i.
|
|
459 |
Deyim |
eşit fırsat |
fair crack of the whip i.
|
|
460 |
Deyim |
eşit fırsat |
fair shake of the whip i.
|
|
461 |
Deyim |
eşit fırsat |
a fair crack of the whip i.
|
|
462 |
Deyim |
eşit şans |
an even break i.
|
|
463 |
Deyim |
eşit şans |
a fifty-fifty chance i.
|
|
464 |
Deyim |
eşit şans |
fair crack of the whip i.
|
|
465 |
Deyim |
eşit şartlar |
fair do's i.
|
|
466 |
Deyim |
eşit muamele |
fair do's i.
|
|
467 |
Deyim |
(bir şeyde) eşit şans |
a fair crack at something i.
|
|
468 |
Deyim |
(bir şey için) eşit fırsat |
a fair crack at something i.
|
|
469 |
Deyim |
eşit şans |
an even bet i.
|
|
470 |
Deyim |
eşit şartlarda olmayan yarışma/müsabaka |
no contest i.
|
|
471 |
Deyim |
herkesin eşit şartlara/fırsatlara sahip olduğu ortam |
a fair field and no favor [dated] i.
|
|
472 |
Deyim |
herkesin eşit olduğu ortam |
a fair field and no favor [dated] i.
|
|
473 |
Deyim |
bir yarıştaki/mücadeledeki eşit şartlar |
a fair field and no favor [dated] i.
|
|
474 |
Deyim |
eşit muamele |
a fair deal i.
|
|
475 |
Deyim |
eşit şans/fırsat |
a fair shake [us] i.
|
|
476 |
Deyim |
adil/eşit muamele |
a fair shake [us] i.
|
|
477 |
Deyim |
eşit şartların sağlandığı bir durum/ortam |
a level playing field i.
|
|
478 |
Deyim |
adil/eşit muamele |
a square deal i.
|
|
479 |
Deyim |
eşit şartlarda bir anlaşma/pazarlık |
a square deal i.
|
|
480 |
Deyim |
bir tarafın kazancının rakibin kaybına eşit olduğu durum |
a zero-sum game i.
|
|
481 |
Deyim |
eşit şans |
even break i.
|
|
482 |
Deyim |
eşit şans/fırsat |
even stephens i.
|
|
483 |
Deyim |
eşit pay |
even stephens i.
|
|
484 |
Deyim |
eşit şans/fırsat |
even stevens i.
|
|
485 |
Deyim |
eşit pay |
even stevens i.
|
|
486 |
Deyim |
'-e eşit davranmamak |
make chalk of one and cheese of the other f.
|
|
487 |
Deyim |
şansı/ihtimali eşit olmak |
have an even chance of (doing something) f.
|
|
488 |
Deyim |
eşit fırsata sahip olmak |
get an even break f.
|
|
489 |
Deyim |
eşit şartlarda rekabet etmek |
compete on a level playing field f.
|
|
490 |
Deyim |
eşit olarak paylaşmak |
go halves f.
|
|
491 |
Deyim |
eşit şans vermek |
give someone an even break f.
|
|
492 |
Deyim |
eşit olmak |
come up to someone's shoulder f.
|
|
493 |
Deyim |
eşit haklara sahip olmak |
share and share alike f.
|
|
494 |
Deyim |
herkese eşit fırsat vermek |
level the playing field f.
|
|
495 |
Deyim |
iki eşit parçaya bölmek |
divide something fifty-fifty f.
|
|
496 |
Deyim |
iki eşit parçaya bölmek |
split something fifty-fifty f.
|
|
497 |
Deyim |
(birine) eşit şans tanımak |
give (one) a fair shake f.
|
|
498 |
Deyim |
(biriyle veya bir şeyle) eşit olmak |
be (right) up there with (someone or something) f.
|
|
499 |
Deyim |
(birini/bir şeyi) iki eşit parçaya bölmek |
rip (someone or something) in twain f.
|
|
500 |
Deyim |
(birini/bir şeyi) iki eşit parçaya bölmek |
rip (someone or something) in two f.
|
|