kesin! - Türkçe İngilizce Sözlük

kesin!

"kesin!" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 1 sonuç

Türkçe İngilizce
Idioms
kesin! I'll be bound! expr.

"kesin!" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
kesin karar vermek resolve f.
I resolved to break up with her cleanly.
Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.

More Sentences
kesin exact s.
The landlord was very exact when he said, "no subletting."
Ev sahibi "kiraya vermek yok" derken çok kesin konuştu.

More Sentences
kesin final s.
However, it is possible to proceed against them, even without a judicial process or final proof.
Bununla birlikte adli bir süreç veya kesin kanıt olmadan da bu kişilere karşı dava açılması mümkündür.

More Sentences
kesin accurate s.
He made an accurate report of the incident.
Olayla ilgili kesin bir rapor hazırladı.

More Sentences
kesin certain s.
It is certain that 2 plus 2 equals to 4.
2 artı 2'nin 4 ettiği kesindir.

More Sentences
kesin precise s.
All well and good, but these environmental indicators are not all that precise.
Her şey iyi güzel de bu çevresel göstergeler o kadar da kesin değil.

More Sentences
General
kesin olan şey certainty i.
What is, unfortunately, certain is that there will certainly be another outbreak of foot and mouth disease.
Ne yazık ki kesin olan şey, bir başka şap hastalığı salgınının yaşanacağıdır.

More Sentences
kesin bilgi precise information i.
Consumer protection depends on clear and precise information in terms of traceability and product labelling.
Tüketicinin korunması, izlenebilirlik ve ürün etiketlemesi açısından açık ve kesin bilgilere bağlıdır.

More Sentences
kesin tarih exact date i.
This decision will set the exact date on which the operation is taken over.
Bu karar operasyonun devralınacağı kesin tarihi belirleyecektir.

More Sentences
kesin cevap definitive answer i.
The definitive answer is no.
Kesin cevap hayırdır.

More Sentences
kesin karar vermek resolve f.
She resolved to stop smoking.
O sigarayı bırakmaya kesin karar verdi.

More Sentences
kesin olmak be certain f.
In this world nothing can be said to be certain, except death and taxes.
Bu dünyada ölüm ve vergiler dışında hiçbir şeyin kesin olduğu söylenemez.

More Sentences
kesin bilmek know for sure f.
Nothing is known for sure.
Hiçbir şey kesin bilinmiyor.

More Sentences
kesin bilmek know for certain f.
I don't know for certain.
Kesin bilmiyorum.

More Sentences
kesin olarak bilmek know for sure f.
No one knows for sure what makes these nerve cells break down.
Kimse bu sinir hücrelerini neyin parçaladığını kesin olarak bilmiyor.

More Sentences
kesin olarak bilmek know for certain f.
I don't know for certain yet.
Henüz kesin olarak bilmiyorum.

More Sentences
kesin conclusive s.
There is to date no conclusive outcome to this legal challenge.
Bugüne kadar bu yasal mücadeleye ilişkin kesin bir sonuç alınamamıştır.

More Sentences
kesin round s.
The assignment was to round this off in a legally conclusive text.
Görev, bunu yasal olarak kesin bir metinle tamamlamaktı.

More Sentences
kesin rigid s.
A couple of years ago, the previous Commission tried once and for all to tackle rigid and obsolescent structures.
Birkaç yıl önce, bir önceki Komisyon katı ve eskimiş yapılarla kesin olarak mücadele etmeye çalıştı.

More Sentences
kesin unequivocal s.
Hence our unequivocal and steadfast opposition to the majority of its aims.
Bu nedenle, amaçlarının çoğuna kesin ve kararlı bir şekilde karşı çıkıyoruz.

More Sentences
kesin flat s.
He gave a flat refusal.
Kesin bir ret cevabı verdi.

More Sentences
kesin firm s.
I need a firm decision before you leave.
Gitmeden önce bana kesin bir karar bildirmen gerek.

More Sentences
kesin bound s.
The truth is bound to come out sooner or later.
Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkacağı kesin.

More Sentences
kesin unambiguous s.
Unambiguous sanctions are also required.
Kesin yaptırımlar da gereklidir.

More Sentences
kesin outright s.
The spectrum extends from outright rejection to qualified approval.
Spektrum, kesin retten nitelikli onaya kadar uzanmaktadır.

More Sentences
kesin decided s.
Tom's height gave him a decided advantage in the game.
Tom'un boyu ona oyunda kesin bir avantaj sağladı.

More Sentences
kesin categorical s.
She made a categorical statement declaring her innocence.
Masum olduğunu beyan eden kesin bir açıklama yaptı.

More Sentences
kesin decisive s.
They defeated the enemy in a decisive battle.
Düşmanı kesin bir savaşla mağlup ettiler.

More Sentences
kesin clear s.
I left it with a strong and clear mandate to conclude the enlargement negotiations.
Genişleme müzakerelerini sonuçlandırmak üzere güçlü ve kesin bir talimatla görevi bıraktım.

More Sentences
kesin certain s.
We do not know this with any certainty because no organisations or media are permitted in the area.
Bunu kesin olarak bilmiyoruz çünkü bölgeye hiçbir kuruluşun ya da medyanın girmesine izin verilmiyor.

More Sentences
kadar kesin as sure as s.
It's as sure as death.
Ölüm kadar kesin.

More Sentences
kesin absolute s.
An absolute distinction must be drawn between these events.
Bu olaylar arasında kesin bir ayrım yapılmalıdır.

More Sentences
kesin definitive s.
The definitive, official Commission proposal was finally ready in February 1998.
Kesin ve resmi Komisyon teklifi nihayet Şubat 1998'de hazır olmuştur.

More Sentences
kesin definite s.
We expect this political and cultural dialogue to have a definite starting point.
Bu siyasi ve kültürel diyaloğun kesin bir başlangıç noktasına sahip olmasını bekliyoruz.

More Sentences
kesin specific s.
It is somewhat early, therefore, to be specific about the contents and structure of the reports at this stage.
Bu nedenle bu aşamada raporların içeriği ve yapısı hakkında kesin konuşmak için biraz erken.

More Sentences
kesin accurate s.
He needs to make an accurate report of the case.
Onun davanın kesin bir raporunu hazırlaması gerekiyor.

More Sentences
kesin precise s.
There is no precise description of what a social market economy in good working order is.
İyi işleyen bir sosyal piyasa ekonomisinin ne olduğuna dair kesin bir tanım yoktur.

More Sentences
kesin olarak tanımlanmış precisely defined s.
Exemptions are only permitted in precisely defined cases.
Muafiyetlere yalnızca kesin olarak tanımlanmış durumlarda izin verilir.

More Sentences
kesin unmitigated s.
This unmitigated rejection poses a problem, however.
Ancak bu kesin ret bir sorun teşkil etmektedir.

More Sentences
kesin olarak for certain zf.
I cannot say for certain that the patient will recover.
Hastanın iyileşeceğini kesin olarak söyleyemem.

More Sentences
kesin bir şekilde categorically zf.
I categorically refused.
Kesin bir şekilde reddettim.

More Sentences
kesin for sure zf.
I do not know if anyone can say for sure that we shall achieve this objective.
Bu hedefe ulaşacağımızı kesin olarak söyleyebilecek biri var mı bilmiyorum.

More Sentences
kesin olarak certainly zf.
Tom certainly let me know what he thought of my ideas.
Tom fikirlerim hakkında ne düşündüğünü bana kesin olarak söyledi.

More Sentences
kesin olarak decisively zf.
I therefore appeal to you to decisively reject Amendment No 147.
Bu nedenle 147 sayılı Değişikliği kesin olarak reddetmeniz için size çağrıda bulunuyorum.

More Sentences
kesin olarak really zf.
We can't really predict anything.
Hiçbir şeyi kesin olarak öngöremeyiz.

More Sentences
kesin olarak exactly zf.
We must define exactly and precisely what we mean by terrorism.
Terörizmden ne kastettiğimizi tam ve kesin olarak tanımlamalıyız.

More Sentences
kesin olarak firmly zf.
What we must firmly reject, however, is what assails our ears from Europe's left.
Ancak kesin olarak reddetmemiz gereken şey, Avrupa'nın solundan kulaklarımıza saldıran şeydir.

More Sentences
kesin precisely zf.
The third problem is to affirm clearly and precisely that the Union is a social union.
Üçüncü sorun ise Birliğin sosyal bir birlik olduğunun açık ve kesin bir şekilde teyit edilmesidir.

More Sentences
kesin bir dille categorically zf.
He denied the accusations categorically.
Ona yapılan ithamları kesin bir dille reddetti.

More Sentences
kesin olarak unquestionably zf.
The evidence unquestionably proved the defendant's guilt.
Deliller, sanığın suçluluğunu kesin olarak kanıtlamıştır.

More Sentences
kesin sure to ed.
Your plan is sure to succeed.
Senin planın başarılı olacağı kesin.

More Sentences
Common Usage
kesin olmayan indefinite s.
General
kesin olmama impreciseness i.
konu hakkında son ve kesin söz the last word on the matter i.
kesin karar commitment i.
kesin olmama uncertainty i.
kesin karar exact decision i.
kesin tahmin definitive estimate i.
kesin disipline dayalı bir hindu dini jainism i.
kesin başarı masterstroke i.
kesin deliller proof positive i.
kesin bir delil proof positive i.
kesin delil positive proof i.
kesin hüküm res judicata i.
seyahatte, talep veya etkinliklerin kesin ve tanımlanabilir düzeyde olduğu yılın belli dönemleri season i.
kesin emir injunction i.
açık ve kesin ifade formulation i.
kesin miktar definite quantity i.
kesin şey positive i.
kesin hesap audit i.
kesin olmayan cevap provisional reply i.
kesin karar resolution i.
kesin hesap decompte definitif i.
kesin belirtiler sure signs i.
kesin olmayan seçim sonuçları incomplete election results i.
kesin olmayan seçim sonuçları early election results i.
kesin olmama nonabsoluteness i.
kesin olmama nonconclusiveness i.
kesin rezervasyon definite reservation i.
kesin ayar accurate adjustment i.
kesin olmayan tahmini maliyet provisional sum i.
kesin olmayan tahmini maliyet provisional estimate of costs i.
kesin çözüm exact solution i.
kesin delil hard evidence i.
kesin olay certain event i.
kesin kabul süresi defect liability period i.
kesin hesap final account i.
kesin kabul raporu final certificate i.
kesin proje final project i.
kesin proje final design i.
kesin kabul final acceptance i.
kesin kabul ölçümü final certificate measurement i.
kesin tamamlama final completion i.
kesin kabul general acceptance i.
kesin olmama inaccuracy i.
kesin şey cinch i.
kesin bilgi exact information i.
kesin hesap settlement i.
kesin önlemler strict measures i.
kesin önlemler stringent measures i.
benim kesin inancım my firm conviction i.
benim kesin kanım my firm conviction i.
kesin bilgi certain information i.
bir şeyin kesin işareti a sure sign of i.
kesin hüküm final judgment order i.
kesin cevap a definite answer i.
kesin zafer decisive victory i.
kesin kayıt tarihi ve zamanı exact registration date and time i.
kesin sonuç decider i.
kesin fikir dogma i.
kesin açıklama absolute statement i.
kesin tarih firm date i.
kesin zaman exact time i.
kesin yargı absolute judgment/decision i.
kesin yargı final judgement i.
kesin yargı definite judgement i.
kesin yanıt decisive answer i.
kesin kanıt clear evidence i.
kesin kayıt işlemleri final registration procedures i.
kesin tespit/hüküm definitive determination i.
kesin olmama uncertainty i.
kesin olmama uncertainness i.
kesin olma ultimacy i.
son derece kesin olma ultraprecision i.
kesin olmama unaccurateness i.
kazanması veya başarılı olması kesin görünen kimse veya şey banker i.
kesin yenilgi bashing i.
kesin tarih epoch i.
kesin olmama unsureness i.
kesin olmama unsurety i.
kesin anlam value i.
kesin durum hard-line i.
iki cisim veya nokta arasındaki kesin mesafe measure i.
her bir aşamanın sonunda kesin çıktıları olan bir operasyonu belirli bir şekilde gerçekleştirme yolu methodology i.
abd'de büyük göller ve mississippi nehri vadisi'nin üst kısmını kapsayan kesin sınırları olmayan bölge middle west i.
en kesin yol highroad i.
yetersiz aydınlatma nedeniyle kesin olmama obscureness i.
kesin fikirli olma decision i.
kesin olarak belirli sorumlulukları bulunmayan genel otorite roving commission i.
kesin sonuç final result i.
kesin olmama imprecision i.
kesin hüküm committal i.
kesin kanıt disproof i.
kesin kanıt disproval i.
kesin kanıt sunan kimse disprover i.
kesin olma incisiveness i.
kesin olma inevitability i.
kesin şey inevitable i.
(bir şey hakkında bilinen) kesin bilgi bead i.
kesin kanıt satisfaction [obsolete] i.
kesin tayin fix i.
parçalar veya yüzeyler arasındaki kesin ve doğru temas seat i.
kesin kanıt self-evidence i.
kilise ve devletin birbirinden kesin şekilde ayrılması politikasını savunma separationism i.
kesin bir sonu olmayan uzun hikaye shaggy-dog story i.
kaçınılamaz/kesin sonucu the inevitable consequence of i.
kesin yanıt crusher i.
kesin karşılık crusher i.
kesin karar slockdologer i.
kesin karar slockdolager i.
kesin karar slockdoliger i.
kesin olan şey sure thing [us] i.
kesin olarak yerini belirtmek pinpoint f.
kesin ve açık olarak belirtmek formulate f.
kesin olarak fikrini söylemek dogmatise f.
kesin bir tavır almamak fudge f.
açık ve kesin ifade etmek formulate f.
kesin bir dille söylemek dogmatize f.
birşey hakkında kesin bir karara varamamak be in two minds about f.
birşey hakkında kesin bir karara varamamak be of two minds about f.
kesin olmak be absolute f.
kesin olmak be definite f.
kesin olmamak not be certain f.
kesin olmamak be indefinite f.
kesin olmamak be uncertain f.
kesin olmamak not be definite f.
kesin gözüyle bakmak take something for granted f.
kesin ifade etmek enunciate f.
kesin hüküm vermek (biri hakkında) place a final judgement on someone f.
birşey hakkında kesin bir karara varamamak be undecided about something f.
kesin adımlar atmak take irreversible steps f.
kesin olarak fikrini söylemek dogmatize f.
kesin bir dille söylemek dogmatise f.
başlayacağı kesin olmak be bound to start f.
net ve kesin bir duruş sergilemek cameo f.
kesin olmayan hale getirmek unfix f.
olması yakın ve kesin olmak brew f.
kesin olarak çözmek determinate f.
bir şeyin karakteri, konumu, büyüklüğü veya miktarı ile ilgili kesin ve doğrudan bilgi edinmek determine f.
kesin tanım getirmek pin (down) f.
kesin hale getirmek clench f.
kesin güvence altına almak clench f.
kesin olarak ayarlamak ink in f.
kesin şekilde belirtmek pitch [obsolete] f.
açık ve kesin şekilde ifade etmek platform [obsolete] f.
kesin onay vermek finalize f.
kesin onay vermek finalise f.
kesin olarak belirlemek perfix [obsolete] f.
kesin kabul etmek presume f.
kesin dogmatic s.
kesin olmayan indefinite s.
kesin sure as death s.
kesin peremptory s.
kesin assertive s.
kesin scientific s.
kesin crisp s.
kesin mathematical s.
kesin indubitable s.
kesin determined s.
kesin olarak kanıtlanmış well proven s.
kesin extreme s.
kesin olmayan chancy s.
kesin undoubted s.
kesin safe s.
kesin olmayan inexact s.
kesin incontrovertible s.
kesin olmayan imprecise s.
kesin olarak ispatlayan demonstrative s.
kesin olmayan borderline s.
kesin determinate s.
kesin stark s.
kesin precision s.
kesin declared s.
kesin olmayan in doubt s.
kesin indisputable s.
kesin sonuca ulaştıran decisive s.
kesin rigorous s.
kesin ve apaçık specific s.
kesin positive s.
kesin irreversible s.
kesin olmayan indecisive s.
kesin unquestioning s.
kesin crucial s.
kesin değil not obvious s.
kesin olmayan tentative s.
kesin frozen s.
kesin pronounced s.
kesin pointed s.
kesin drastic s.
kesin express s.
kesin irrevocable s.
kesin (görüş) strong s.
çok kesin hand and fast s.
kesin uncompromising s.
kesin square s.
kesin unquestionable s.
kesin unerring s.
kesin direct s.
kesin terminative s.
kesin deciding s.
kesin downright s.
kesin ocular s.
kesin unquestioned s.
kesin slipt s.
kesin utter s.
kesin olmayan nonabsolute s.
kesin olmayan nonconclusive s.
gibi kesin as sure as s.
kesin olmayan dubious s.
kesin clear-cut s.
kesin clean-cut s.
kesin spot-on s.
kesin point-blank s.
başaracağı kesin olan sure-fire s.
kesin olmayan indeterminate s.
kesin immutable s.
kesin affirmative s.
kesin olmayan doubtful s.
kesin explicit s.
kesin olmayan questionable s.
kesin undeniable s.
kesin truthful s.
kesin to the letter s.
kesin unconditional s.
kesin ultimate s.
kesin plenary s.
kesin olmayan interlocutory s.
kesin free from ambiguity s.
kesin unmistakeable s.
kesin stringent s.
kesin net s.
kesin unmistakable s.
kesin bound to be s.
kesin radical s.
kesin değil/olmayan casual s.
kesin real s.
kesin categoric s.
kesin olmayan chancey s.
herhangi bir sonuca kesin bir etki etmeyen nondecisive s.
kesin olmayan nonspecific s.
kesin olmayan non-specific s.
kesin total s.
son derece kesin ultraprecise s.
kesin olmayan unaccurate s.
kesin unambivalent s.
kesin olmayan unconcludent [obsolete] s.
kesin uncontrovertible s.
kesin olarak şekillenmemiş uncrystallised s.
kesin olarak şekillenmemiş uncrystallized s.
kesin undebatable s.
kesin undoubtable s.
kesin undubitable s.
kesin olmayan unensured s.
kesin unequivocable s.
kesin olmayan unexact s.
kesin olmayan unmathematical s.
kesin last s.
en kesin utterest s.
kesin uttermore [obsolete] s.
kesin lively s.
kesin blank s.
kesin wis [obsolete] s.
kesin witter [obsolete] s.
kesin hands-down s.
daha kesin hale getirilmiş honed s.
kesin jump [obsolete] s.
kesin right-out [uk] s.
kesin olan ringing s.
tesir edeceği kesin olan cast-iron s.
kesin karar veremeyen choiceful s.
kesin kararlı decided s.
kesin decretory [obsolete] s.
kesin olarak karar verilmiş determinate s.
kesin grand s.
kesin olmayan iffy s.
(davranış, görüş, niyet) kesin bir yanıtı olmayan open-end s.
kesin olarak kararlaştırılmayan opinionable s.
aşırı kesin overexquisite s.
gereksiz ölçüde kesin overparticular s.
kesin overprecise s.
kesin olmayan rocky s.
kesin implicit s.
kesin olmayan imprecise s.
kesin imprescriptible s.
kesin disputeless s.
kesin inevasible s.
kesin olmayan inevident s.
kesin tedavi eden infallible s.
kesin infinite s.
kesin inflexible s.
kesin distinct s.
belirli bir süre daha dayanması kesin olan good (for) s.
belirli bir sonucu vermesi kesin olan good (for) s.
kesin good s.
sistematik, kesin ve güvenilir clocklike s.
kesin bir şekilde yasaklanmış close-barred s.
kesin diffinitive s.
kesin doubtless s.
kesin şekilde belirli inconfused s.
aşırı kesin pinpoint s.
kesin olarak belirlenmiş pinpoint s.
kesin precisive s.
kesin çözüm getirici clinching s.
kesin constant [obsolete] s.
kesin posed [obsolete] s.
kesin sonuç veren cocksure [obsolete] s.
sonucu kesin cocksure [obsolete] s.
kesin dead s.
kesin dead s.
kesin deadly s.
çok kesin deadly s.
kesin finative [obsolete] s.
(argüman, ayrım) kesin fine-drawn s.
kesin perfect [obsolete] s.
kesin predicatory s.
kesin press [obsolete] s.
(söylem) kesin ve net serried s.
kesin shizzle s.
kesin shunless s.
kesin siccar [scotland] s.
kesin sicker [scotland] s.
kesin siker s.
kesin simple s.
kesin crystallized s.
kesin crystallised s.
kesin olmayan slipshod s.
kesin olmayan squishy s.
kesin olarak ocularly zf.
kesin olarak indubitably zf.
kesin olarak categorically zf.
kesin olmayarak imprecisely zf.
kesin olarak emphatically zf.
kesin olarak definitely zf.
kesin olarak assertively zf.
kesin olarak rigorously zf.
kesin olarak implicitly zf.
çok kesin olarak very definitely zf.
kesin olarak flat zf.
kesin olarak peremptorily zf.
kesin olarak conclusively zf.
kesin olarak rightly zf.
kesin olarak indisputably zf.
kesin olarak unquestioningly zf.
kesin bir sonuç elde edemeden inconclusively zf.
neredeyse kesin in all likelihood zf.
kesin olarak once and for all zf.
kesin olarak downrightly zf.
kesin out of question zf.
kesin olarak accurately zf.
kesin olarak determinately zf.
kesin olarak determinedly zf.
kesin olarak positively zf.
kesin olmayan bir şekilde unsurely zf.
kesin olmayan bir şekilde inexactly zf.
kesin olarak outright zf.
kesin bir şekilde crisply zf.
kesin sure zf.
kesin olarak decidedly zf.
kesin surette unequivocally zf.
kesin surette very definitely zf.
kesin surette strictly zf.
kesin surette most certainly zf.
kesin surette very clearly zf.
kesin doubtless zf.
kesin olarak point-blank zf.
açık ve kesin bir biçimde formulate zf.
kesin olarak finally zf.
kesin biçimde dogmatically zf.
kesin olmayan bir şekilde questionably zf.
kesin bir şekilde unambivalently zf.
kesin bir şekilde uncontrovertibly zf.
kesin bir şekilde undebatably zf.
kesin olarak just zf.
kesin bir şekilde head-on zf.
kesin olarak right-down zf.
kesin surette direct zf.
kesin olarak once [obsolete] zf.
kesin bir şekilde imprescriptibly zf.
kesin surette districtly zf.
kesin olmaksızın indecisively zf.
kesin olarak constantly [obsolete] zf.
kesin ve isabetli dead-on zf.
kesin olarak fine [scot] zf.
açıkça ve kesin olarak flat-footed zf.
kesin olarak plum zf.
kesin ve doğruca plumply zf.
kesin preciso zf.
kesin olarak four-square zf.
kesin olarak pressly [obsolete] zf.
kesin/tam bir zıtlık/karşıtlık içinde in sharp contrast to ed.
kesin anlamı veren ön ek ortho- ök.
iyi veya kötü olan bir şeyi yaşaması kesin in for expr.
sahip olması kesin in for expr.
kesin olarak by the square [obsolete] expr.
Phrasals
kesin olmayan bir randevu zamanı belirlemek/vermek pencil in i.
kesin bir sonuç alana kadar kavga etmek fight it out f.
kesin bir sonuç alana kadar tartışmak fight it out f.
bir şeyi kesin olarak doğrulamak ink something in f.
birinden bir konunda kesin bir cevap vermesini talep etmek pin someone down on something f.
birinden bir konunda kesin bir cevap vermesini talep etmek nail someone down on something f.
kesin olarak ifade etmek lay down something f.
kesin olarak ifade etmek lay something down f.
kesin olarak (bir konuma) geri dönmek sweep back into (something) f.
kesin olarak (bir konuma) geri döndürmek sweep back into (something) f.
kesin olarak (bir konuma) geri dönmek sweep back to (something) f.
kesin olarak (bir konuma) geri döndürmek sweep back to (something) f.
kesin karar vermek rule in f.
kesin karara bağlamak rule in f.
görevine kesin olarak son vermek sweep out of (something or some place) f.
kesin bir şekilde görev/pozisyon dışı bırakmak sweep out of (something or some place) f.
(birine/bir şeye) kesin sınır koymak crack down (on someone or something) f.
(biri/bir şey üzerinde) kesin kurallar uygulamak crack down (on someone or something) f.
(bir şeye) kesin sınır koymak crack down on (something) f.
(bir şey üzerinde) kesin kurallar uygulamak crack down on (something) f.
kesin bir sonuç alana kadar kavga etmek fight out f.
kesin bir sonuç alana kadar tartışmak fight out f.
kesin bir sonuç alana kadar kavga etmek fight something out f.
kesin bir sonuç alana kadar tartışmak fight something out f.
kendi ülkesine kesin dönüş yapmak repatriate to (some place) f.
(bir şeyi) kesin olarak bırakmak swear off (something) f.
Phrases
bir şeyin kesin göstergesi a sure sign of i.
kesin/belirgin/inkar edilemez bir şekilde by all odds [us] zf.
belki olabilir (kesin olmayan) how about maybe expr.
daha kesin olmak gerekirse to be more precise expr.
hemen hemen kesin as good as expr.
kesin as sure as I'm sitting here expr.
kesin olmasa da although not yet certain expr.
kesin konuşursak to be precise expr.
kesin olan şu ki what's certain that expr.
kesin olmamakla birlikte although not yet certain expr.
kesin konuşmak gerekirse to be precise expr.
kesin olmasa da muhtemel possible but not necessarily expr.
kesin short and to the point expr.
kesin olmamakla birlikte mümkün possible but not necessarily expr.
kesin olarak without fail expr.
kesin bir şekilde in no uncertain terms expr.
kesin bir dille in no uncertain terms expr.
kesin bir şekilde in no uncertain manner expr.
kesin bir dille in no uncertain manner expr.
Proverb
kişinin gerçek babasını kesin olarak bilmesi zordur it is a wise child that knows its own father
asla gerçek babanın kim olduğunu kesin olarak bilemezsin It is a wise child that knows its own father
Colloquial
kesin olarak good bet i.
başarılı/iyi/uygun olacağı kesin kişi veya şey good bet i.
başarısızlığın kesin kanıtı a death-warrant i.
kesin kazançlı bir iş a surefire business i.
kesin yadsıma flat contradiction i.
kesin inkar flat denial i.
kesin inkar flat contradiction i.
kesin yadsıma flat denial i.
kesin çözüm sure cure i.