fırsat

Meanings of "fırsat" in English Turkish Dictionary : 49 result(s)

	Category	Turkish	English
Common Usage
1	Common Usage	fırsat	opportunity n.
This idea gave them an opportunity to make money. Bu fikir onlara para kazanma fırsatı verdi. More Sentences
2	Common Usage	fırsat	occasion n.
It is an historic and unique occasion. Bu tarihi ve eşsiz bir fırsattır. More Sentences
3	Common Usage	fırsat	chance n.
Then, however, the extremes on both sides saw another chance to sow the seeds of hatred. Ancak daha sonra, her iki taraftaki aşırı uçlar nefret tohumları ekmek için yeni bir fırsat gördüler. More Sentences
General
4	General	fırsat	chance n.
Then, however, the extremes on both sides saw another chance to sow the seeds of hatred. Ancak daha sonra, her iki taraftaki aşırı uçlar nefret tohumları ekmek için yeni bir fırsat gördüler. More Sentences
5	General	fırsat	break n.
We caught a big break. Büyük bir fırsat yakaladık. More Sentences
6	General	fırsat	opportunity n.
This idea gave them an opportunity to make money. Bu fikir onlara para kazanma fırsatı verdi. More Sentences
7	General	fırsat	occasion n.
It is an historic and unique occasion. Bu tarihi ve eşsiz bir fırsattır. More Sentences
8	General	fırsat	convenience n.
Please go to the doctor at your earliest convenience. Lütfen bulduğunuz ilk fırsatta doktora gidin. More Sentences
Technical
9	Technical	fırsat	opportunity n.
This idea gave them an opportunity to make money. Bu fikir onlara para kazanma fırsatı verdi. More Sentences
General
10	General	fırsat	show n.
11	General	fırsat	field n.
12	General	fırsat	facility n.
13	General	fırsat	opening n.
14	General	fırsat	turn n.
15	General	fırsat	leisure n.
16	General	fırsat	scope n.
17	General	fırsat	tide n.
18	General	fırsat	time n.
19	General	fırsat	lease n.
20	General	fırsat	lease n.
21	General	fırsat	question n.
22	General	fırsat	mean [obsolete] n.
23	General	fırsat	go n.
24	General	fırsat	op n.
25	General	fırsat	op. n.
26	General	fırsat	open n.
27	General	fırsat	overture n.
28	General	fırsat	rise n.
29	General	fırsat	pull n.
30	General	fırsat	sele [dialect] n.
31	General	fırsat	shot n.
32	General	fırsat	show n.
33	General	fırsat	squeak n.
34	General	fırsat	occas (occasion) abrev.
Colloquial
35	Colloquial	fırsat	card n.
36	Colloquial	fırsat	look in [uk/austraila] n.
Idioms
37	Idioms	fırsat	a kick at the can n.
38	Idioms	fırsat	a kick at the cat n.
39	Idioms	fırsat	a kick at the cat n.
40	Idioms	fırsat	a bite at the cherry n.
41	Idioms	fırsat	a fair crack at something n.
42	Idioms	fırsat	a bite of the cherry n.
43	Idioms	fırsat	a bite at the cherry n.
44	Idioms	fırsat	a second/another bite at the cherry) [uk] n.
45	Idioms	fırsat	a second/another bite of the cherry) [uk] n.
Trade/Economic
46	Trade/Economic	fırsat	scope n.
Archaic
47	Archaic	fırsat	hint n.
48	Archaic	fırsat	ope n.
Slang
49	Slang	fırsat	foot in the door n.

Meanings of "fırsat" with other terms in English Turkish Dictionary : 448 result(s)

	Category	Turkish	English
General
1	General	fırsat penceresi	window of opportunity n.
The window of opportunity is open. Fırsat penceresi açık. More Sentences
2	General	fırsat eşitsizliği	inequality of opportunity n.
There is systematic inequality of opportunity. Sistematik fırsat eşitsizliği vardır. More Sentences
3	General	son fırsat	last opportunity n.
Some people say that this is the last opportunity for reform. Bazıları bunun reform için son fırsat olduğunu söylüyor. More Sentences
4	General	gerçek bir fırsat	a real opportunity n.
I see that as a real opportunity. Bunu gerçek bir fırsat olarak görüyorum. More Sentences
5	General	fırsat kaçırmak	miss the opportunity v.
It is regrettable that we have missed the opportunity of communitising authorisations policy. Yetkilendirme politikasını toplumsallaştırma fırsatını kaçırmış olmamız üzüntü vericidir. More Sentences
6	General	fırsat bulmak	find an opportunity v.
Tom hoped to find an opportunity to talk to Mary. Tom Mary ile konuşma fırsatı bulmayı umuyordu. More Sentences
7	General	fırsat bilmek	take advantage of v.
I hope that no groups have taken advantage of that deadline to table amendments. Umarım hiçbir grup bu son tarihi fırsat bilerek değişiklik önergeleri sunmamıştır. More Sentences
8	General	fırsat kaçırmak	pass up v.
We must not pass up that opportunity. Bu fırsatı kaçırmamalıyız. More Sentences
9	General	fırsat sağlamak	provide an opportunity v.
The summit also provided an opportunity to launch the global health fund. Zirve aynı zamanda küresel sağlık fonunun başlatılması için de bir fırsat sağladı. More Sentences
10	General	fırsat yakalamak	take the opportunity v.
In his report, he takes the opportunity to himself express what the Council omits to say. Raporunda, Konsey'in söylemeyi atladığı şeyi kendisi ifade etme fırsatını yakalıyor. More Sentences
11	General	kaçırılmak (fırsat vb)	be missed v.
The penalty was missed. Penaltı kaçırılmıştı. More Sentences
12	General	fırsat kaçırmak	miss out on v.
If we simply close our eyes and continue, we shall be shipwrecked and miss out on a great historic opportunity. Eğer sadece gözlerimizi kapatıp devam edersek gemimiz batacak ve büyük bir tarihi fırsatı kaçıracağız. More Sentences
13	General	kaçırmak (fırsat/tren vb)	miss v.
He was out of town, so he missed my birthday party. Şehir dışındaydı, bu yüzden doğum günü partimi kaçırdı. More Sentences
14	General	fırsat kaçırmak	miss a chance v.
In other words, there are a few people who never miss a chance to turn everything against Strasbourg. Başka bir deyişle her şeyi Strazburg'un aleyhine çevirme fırsatını kaçırmayan birkaç kişi var. More Sentences
Phrasals
15	Phrasals	fırsat bulmak	get around v.
I don't know when I'll get around to visiting you. Seni ziyarete gelmeye ne zaman fırsat bulacağımı bilmiyorum. More Sentences
16	Phrasals	fırsat bulmak	get around v.
I don't know when I'll get around to visiting you. Seni ziyarete gelmeye ne zaman fırsat bulacağımı bilmiyorum. More Sentences
17	Phrasals	fırsat bulmak	get around v.
I don't know when I'll get around to visiting you. Seni ziyarete gelmeye ne zaman fırsat bulacağımı bilmiyorum. More Sentences
Colloquial
18	Colloquial	büyük bir fırsat	a great opportunity n.
This will be a great opportunity. Bu büyük bir fırsat olacak. More Sentences
19	Colloquial	eşsiz bir fırsat	a unique opportunity n.
It is a unique opportunity for Malta. Malta için eşsiz bir fırsat. More Sentences
20	Colloquial	inanılmaz bir fırsat	an incredible opportunity n.
I have an incredible opportunity. Elimde inanılmaz bir fırsat var. More Sentences
21	Colloquial	müthiş bir fırsat	a great opportunity n.
It's a great opportunity. Bu müthiş bir fırsat. More Sentences
22	Colloquial	fırsat ortaya çıkıyor	opportunity presents itself expr.
The EU and the Member States reacted quickly and generously, as soon as the opportunity presented itself. AB ve Üye Devletler, fırsat ortaya çıkar çıkmaz hızlı ve cömert bir şekilde tepki göstermiştir. More Sentences
Idioms
23	Idioms	altın bir fırsat	a golden opportunity n.
This is a golden opportunity to direct this agenda for the future and in preparation for enlargement. Bu, geleceğe ve genişlemeye hazırlık olarak bu gündemi yönlendirmek için altın bir fırsattır. More Sentences
24	Idioms	fırsat penceresi	window of opportunity n.
The window of opportunity is open. Fırsat penceresi açık. More Sentences
Politics
25	Politics	fırsat eşitliği	equal opportunities n.
Lastly, and most importantly, there must be equal opportunities policies and active employment policies. Son olarak ve en önemlisi, fırsat eşitliği politikaları ve aktif istihdam politikaları olmalıdır. More Sentences
General
26	General	fırsat düşkünü	opportunist n.
27	General	kötü biçimde kaçırılmış fırsat	badly missed opportunity n.
28	General	bulunmaz fırsat	golden opportunity n.
29	General	fırsat eşitliği	equality of oppinions-chances n.
30	General	kaçan fırsat	lost opportunity n.
31	General	kaybolmuş fırsat	lost opportunity n.
32	General	sonsuz fırsat	endless opportunity n.
33	General	fırsat farkı/eşitsizliği/boşluğu	opportunity gap n.
34	General	fırsat azaltma	opportunity reduction n.
35	General	fırsat kaybı	opportunity loss n.
36	General	doğru fırsat	right occasion n.
37	General	kolay bulunmaz fırsat	catch n.
38	General	tek seferlik fırsat	one time opportunity n.
39	General	fırsat, şans	way n.
40	General	bir kimsenin karşısına çıkan en büyük fırsat	main chance n.
41	General	bir anlık fırsat	dint [scotland] n.
42	General	engellenmemiş fırsat	open-door n.
43	General	engellenmemiş fırsat kaynağı	open-door n.
44	General	sürekli fırsat kollayan kimse	opportunivore n.
45	General	fırsat bulamama	inopportunity n.
46	General	fırsat değerlendirebilme şansı	potluck n.
47	General	uygun zaman, fırsat	convenience n.
48	General	rakibe karşı ilk fırsat	first blood n.
49	General	fırsat kollamak	skulk v.
50	General	fırsat kollamak	have an eye on the main chance v.
51	General	bir şey için fırsat kollamak	be out to v.
52	General	fırsat kaçırmak	muff a chance v.
53	General	kaçmak (fırsat)	go by the board v.
54	General	fırsat vermek	give an opportunity v.
55	General	fırsat tepmek	muff a chance v.
56	General	fırsat sunmak	give opportunity v.
57	General	fırsat tanımak	give chance v.
58	General	fırsat beklemek	wait for an opportunity v.
59	General	fırsat vermek	give chance v.
60	General	fırsat vb kaçırmak	blow v.
61	General	fırsat kollamak	prowl v.
62	General	fırsat tanımak	give an opportunity v.
63	General	fırsat sunmak	give an opportunity v.
64	General	fırsat kollamak	have an eye for the main chance v.
65	General	fırsat kaçırmak	miss an opportunity v.
66	General	fırsat kaçırmak	muff an opportunity v.
67	General	fırsat kollamak	bide one's time v.
68	General	fırsat kollamak	wait for an opportunity v.
69	General	fırsat sunmak	give a chance v.
70	General	fırsat aramak	seek an opportunity v.
71	General	fırsat kaçırılmak	go by the board v.
72	General	çıkmak (fırsat)	come along v.
73	General	fırsat tanımak	give a chance v.
74	General	elinden kaçırmak (fırsat vb)	let slip v.
75	General	fırsat tepmek	miss an opportunity v.
76	General	fırsat tanımak	give a handle v.
77	General	çanına ot tıkamak için fırsat kollamak	gun for v.
78	General	fırsat kollamak	watch for an opportunity v.
79	General	fırsat tepmek	muff an opportunity v.
80	General	fırsat tanımak	furnish an occasion v.
81	General	fırsat kollamak	sculk v.
82	General	söylemeye fırsat bulmak	get a word in edgewise v.
83	General	fırsat kollamak	be on the lookout for a suitable opportunity v.
84	General	fırsat sunmak	provide with an opening v.
85	General	fırsat sunmak	provide with a chance v.
86	General	fırsat tanımak	provide with an opening v.
87	General	fırsat sunmak	enable v.
88	General	fırsat tanımak	provide with a chance v.
89	General	karşısına fırsat çıkmak	have an opportunity v.
90	General	karşısına fırsat çıkmak	get an opportunity v.
91	General	karşısına fırsat çıkmak	find an opportunity v.
92	General	fırsat sağlamak	provide somebody with an opportunity v.
93	General	fırsat sağlamak	open up an opportunity v.
94	General	fırsat sunmak	offer somebody an opportunity v.
95	General	fırsat yaratmak	create an opportunity v.
96	General	fırsat tepmek	miss the bus v.
97	General	fırsat tepmek	let a chance slip (by) v.
98	General	fırsat ayağına gelmek	have the chance v.
99	General	fırsat ayağına gelmek	get the chance v.
100	General	fırsat ayağına gelmek	take the chance that comes one's way v.
101	General	fırsat elde etmek	have a chance v.
102	General	(fırsat vb) ayağına gelmek	drop into someone's lap v.
103	General	(fırsat vb) ayağına gelmek	fall into someone's lap v.
104	General	fırsat değerlendirmek	make use of an opportunity v.
105	General	fırsat değerlendirmek	use an opportunity v.
106	General	fırsat elde etmek	take the opportunity v.
107	General	fırsat vermek	allow for v.
108	General	fırsat tepmek	miss a chance v.
109	General	büyük fırsat yakalamak	take a great opportunity v.
110	General	fırsat çıkmasını beklemek	wait for an opportunity to arise v.
111	General	sormaya fırsat bulamamak	couldn't find a chance to ask v.
112	General	(olanak/fırsat) düşmek	offer v.
113	General	(olanak/fırsat) çıkmak	offer v.
114	General	fırsat kollamak	seek an opportunity v.
115	General	(fırsat/şans) kaçırmak	balk v.
116	General	(fırsat/şans) tepmek	balk v.
117	General	fırsat yaratmak	squeeze v.
118	General	fırsat yoksulu	out of fortune adj.
119	General	fırsat veren	enabling adj.
120	General	gizlice fırsat kollayan	insidious adj.
121	General	fırsat yoksulu	unlucky adj.
122	General	fırsat kollayan	insidious adj.
123	General	fırsat yoksulu	fortuneless adj.
124	General	sosyal statüdeki değişiklik için fırsat sunan	mobile adj.
125	General	fırsat düştükçe	on occasion adv.
126	General	fırsat düşünce	when occasion serves adv.
127	General	fırsat buldukça	at odd moments adv.
128	General	fırsat buldukça	at odd times adv.
129	General	fırsat oldukça	on occasion adv.
Phrasals
130	Phrasals	fırsat bilip kazanç sağlamak	cash in v.
131	Phrasals	fırsat yakalamak	get around v.
132	Phrasals	(fırsat/şans) elden kaçırmak	give away v.
133	Phrasals	(fırsat) tepmek	pass up v.
134	Phrasals	(birine bir fırsat) sağlamak	set (one) up with (something) v.
Phrases
135	Phrases	her zaman ele geçmeyecek bu fırsat münasebetiyle	on this rare occasion expr.
136	Phrases	fırsat oldukça	when possible expr.
137	Phrases	fırsat buldukça	as occasion serves expr.
138	Phrases	fırsat vermeden	without giving any chance expr.
139	Phrases	fırsat olunca	when occasion serves expr.
140	Phrases	fırsat tanımadan	without giving any chance expr.
141	Phrases	fırsat fırsatı çeker	those that have, get more expr.
142	Phrases	fırsat fırsatı çeker	those who have, get more expr.
Proverb
143	Proverb	fırsat her vakit ele geçmez	mill cannot grind with water that is past
144	Proverb	herkesin karşısına bir fırsat çıkar	opportunity knocks at every man's door
145	Proverb	fırsat her vakit ele geçmez	a mill cannot grind with water that is past
146	Proverb	çekingen olursan bunu fırsat bilirler/istismar ederler	don't make yourself a mouse, or the cat will eat you
147	Proverb	ses çıkarmazsan/kuzu gibi olursan bunu fırsat bilirler	don't make yourself a mouse, or the cat will eat you
148	Proverb	elinde fırsat varken bir şeyden yararlan, sonra ihtiyaç duyduğunda fırsat kaçabilir	he that will not when he may, when he will he may have nay
Colloquial
149	Colloquial	fırsat buldukça yapılan şey	a sometime thing n.
150	Colloquial	son fırsat	final call n.
151	Colloquial	işi öğrenmek için iyi bir fırsat	a good chance to learn the business n.
152	Colloquial	kaçan fırsat	a missed opportunity n.
153	Colloquial	fırsat yaratan araç	door opener n.
154	Colloquial	(fırsat) geri tepmek	blow v.
155	Colloquial	şans/fırsat tanımak	give (one) a break v.
156	Colloquial	şans/fırsat vermek	give (one) a break v.
157	Colloquial	eline fırsat geçmek	take the opportunity v.
158	Colloquial	fırsat geçmek	take the opportunity v.
159	Colloquial	fırsat varken bırakmak/kaçmak/çıkmak/kurtulmak	get while the getting is good v.
160	Colloquial	fırsat varken paçayı kurtarmak	get while the getting is good v.
161	Colloquial	fırsat varken bırakmak/kaçmak/çıkmak/kurtulmak	get while the gettin's good v.
162	Colloquial	fırsat varken paçayı kurtarmak	get while the gettin's good v.
163	Colloquial	fırsat varken bırakmak/kaçmak/çıkmak/kurtulmak	get while the getting's good v.
164	Colloquial	fırsat varken paçayı kurtarmak	get while the getting's good v.
165	Colloquial	fırsat varken bırakmak/kaçmak/çıkmak/kurtulmak	get while the goin's good v.
166	Colloquial	fırsat varken paçayı kurtarmak	get while the goin's good v.
167	Colloquial	fırsat varken bırakmak/kaçmak/çıkmak/kurtulmak	get while the going is good v.
168	Colloquial	fırsat varken paçayı kurtarmak	get while the going is good v.
169	Colloquial	kaçırılmaz (fırsat/şey)	one heck of a (something or someone) expr.
170	Colloquial	bir fırsat doğdu	an opportunity has arisen expr.
171	Colloquial	fırsat insanın ayağına bir kere gelir	opportunity knocks but once expr.
172	Colloquial	fırsat bulur bulmaz	first chance i get expr.
173	Colloquial	fırsat bulmadan	before you can say knife expr.
174	Colloquial	fırsat bulur bulmaz	once I have the opportunity expr.
175	Colloquial	insanın ayağına şans/fırsat bir kere gelir	opportunity knocks but once expr.
176	Colloquial	fırsat varken topla	go while the going is good expr.
177	Colloquial	fırsat varken biriktir	go while the going is good expr.
178	Colloquial	fırsat varken kazancına kazanç kat	go while the going is good expr.
179	Colloquial	fırsat buldu mu kaçırmaz	he/she doesn't miss a trick expr.
Idioms
180	Idioms	asıl meseleye girmek için kullanılan bahane/vesile/fırsat	a peg to hang a matter on n.
181	Idioms	son bir şans/fırsat	a shot in the locker n.
182	Idioms	çok karlı bir fırsat/girişim/iş	gold mine n.
183	Idioms	fikir belirtmek için fırsat olarak değerlendirilen şey	a peg on which to hang (something) n.
184	Idioms	fikir belirtmek için fırsat olarak değerlendirilen şey	a peg on which to hang something n.
185	Idioms	fikir belirtmek için fırsat olarak değerlendirilen şey	a peg to hang (something) on n.
186	Idioms	yeni bir fırsat	a new lease of life [uk] n.
187	Idioms	ikinci bir şans/fırsat	second bite of the apple n.
188	Idioms	ikinci bir şans/fırsat	another bite at the cherry n.
189	Idioms	başka bir şans/fırsat	another bite at the cherry n.
190	Idioms	ikinci bir şans/fırsat	second bite of the apple n.
191	Idioms	başka bir şans/fırsat	second bite of the apple n.
192	Idioms	binde bir çıkacak fırsat	a chance in a million n.
193	Idioms	binde bir çıkacak fırsat	a one-in-a-million chance n.
194	Idioms	binde bir çıkacak fırsat	a one in a million chance n.
195	Idioms	altın fırsat	a golden opportunity n.
196	Idioms	büyük bir fırsat	a golden opportunity n.
197	Idioms	bir başka fırsat	a second bite of the cherry n.
198	Idioms	bir başka fırsat	another bite of the cherry n.
199	Idioms	eşit fırsat	fair shake of the whip n.
200	Idioms	eşit fırsat	a fair crack of the whip n.
201	Idioms	eşit fırsat	fair crack of the whip n.
202	Idioms	ikinci bir fırsat	another bite of the cherry n.
203	Idioms	ikinci bir fırsat	a second bite of the cherry n.
204	Idioms	kaçan fırsat	one that got away n.
205	Idioms	son fırsat	last chance (for something) n.
206	Idioms	son fırsat	last call (for something) n.
207	Idioms	hak edilen fırsat	a fair crack at something n.
208	Idioms	uygun fırsat	a fair crack at something n.
209	Idioms	(bir şey için) eşit fırsat	a fair crack at something n.
210	Idioms	eşit şans/fırsat	a fair shake [us] n.
211	Idioms	kırk yılda bir gelen bir fırsat	a golden opportunity n.
212	Idioms	her zaman karşına çıkmayacak bir fırsat	a golden opportunity n.
213	Idioms	bulunmaz fırsat	a golden opportunity n.
214	Idioms	bir kerelik/tek seferlik fırsat	(a) golden opportunity n.
215	Idioms	bir daha ele geçmeyecek/gelmeyecek bir fırsat	(a) golden opportunity n.
216	Idioms	bir fırsat penceresi	a window of opportunity n.
217	Idioms	bir fırsat kapısı	a window of opportunity n.
218	Idioms	adil fırsat	even break [us] n.
219	Idioms	fırsat kollama	an eye for the main chance n.
220	Idioms	fırsat kollama	an eye on the main chance [uk] n.
221	Idioms	fırsat kollama	an eye to the main chance n.
222	Idioms	adil fırsat	even break [us] n.
223	Idioms	fırsat kollama	an eye for the main chance n.
224	Idioms	fırsat kollama	an eye on the main chance [uk] n.
225	Idioms	fırsat kollama	an eye to the main chance n.
226	Idioms	büyük fırsat	bigshot n.
227	Idioms	eldeki fırsat	bird in the hand n.
228	Idioms	ele geçmiş fırsat	bird in the hand n.
229	Idioms	eşit şans/fırsat	even stephens n.
230	Idioms	eşit şans/fırsat	even stevens n.
231	Idioms	'-de ilk fırsat/şans	first crack at n.
232	Idioms	(bir şey/bir şeyi yapmak) için son fırsat	last chance (for/at/to do something) n.
233	Idioms	güzel fırsat	sweet deal n.
234	Idioms	(bir şeyde) ilk fırsat	the first crack at (something) n.
235	Idioms	son fırsat	the last chance saloon n.
236	Idioms	birine fırsat tanımak/vermek	give a fair crack at something v.
237	Idioms	önünde birçok fırsat/imkan/olanak olmak	be wide open v.
238	Idioms	fırsat/şans yakalamak	catch a break v.
239	Idioms	(fırsat) eline geçmek	catch a break v.
240	Idioms	fırsat/şans yakalamak	get a break v.
241	Idioms	(fırsat) eline geçmek	get a break v.
242	Idioms	fırsat bulmak	see one's way to v.
243	Idioms	ikinci bir şans/fırsat daha vermek	give (someone) another chance v.
244	Idioms	bir şans/fırsat daha vermek	give (someone) another chance v.
245	Idioms	fırsat bulmak	get a toe in the door v.
246	Idioms	avantaj/fırsat elde etmek	make hay v.
247	Idioms	büyük bir fırsat kaçırmak	miss a golden opportunity v.
248	Idioms	büyük bir fırsat tepmek	miss a golden opportunity v.
249	Idioms	birisine fırsat vermek	give somebody a fair crack of the whip v.
250	Idioms	birine bir fırsat vermek	give someone a fair crack of the whip v.
251	Idioms	fırsat sunmak	open the way for something v.
252	Idioms	fırsat kollamak	have an eye on the main chance v.
253	Idioms	fırsat varken gitmek	get out while the going's good v.
254	Idioms	fırsat kapıları açmak	open doors for somebody v.
255	Idioms	fırsat kollamak	have an eye for the main chance v.
256	Idioms	fırsat tepmek	pass something up v.
257	Idioms	fırsat sunmak	open the way to something v.
258	Idioms	fırsat bulmak	get one's foot in the door v.
259	Idioms	fırsat tepmek	pass up something v.
260	Idioms	fırsat aramak	have an eye on the main chance v.
261	Idioms	fırsat varken gitmek	get out while the getting's good v.
262	Idioms	herkes için fırsat eşitliği sağlamak	level the playing field v.
263	Idioms	fırsat varken yapmak	make hay while the sun shines v.
264	Idioms	fırsat kapıları açmak	open doors to somebody v.
265	Idioms	fırsat yakalamak	get one's foot in the door v.
266	Idioms	herkese eşit fırsat vermek	level the playing field v.
267	Idioms	fırsat aramak	have an eye for the main chance v.
268	Idioms	eline fırsat geçirmek	catch a break v.
269	Idioms	fırsat kapıları açmak	open new doors v.
270	Idioms	söylemeye fırsat bulamamak	can't get a word in edgeways v.
271	Idioms	söylemeye fırsat bulmak	get a word in edgeways v.
272	Idioms	söylemeye fırsat bulamamak	can't get a word in edgewise v.
273	Idioms	(fırsat anlamında) kapılar açılmak	doors open up v.
274	Idioms	(şans/fırsat/servet vb) ayağına gelmek	fall into one's lap v.
275	Idioms	(şans/fırsat/servet vb) ayağına gelmek	drop into one's lap v.
276	Idioms	(fırsat vb) ayağına gelmek	land in someone's lap v.
277	Idioms	(fırsat vb) ayağına gelmek	fall into someone's lap v.
278	Idioms	(fırsat vb) ayağına gelmek	fall into one's lap v.
279	Idioms	(konuşan iki kişiden birisinin karşısındakine şaka/espri yapması amacıyla) fırsat vermek	play the straight man v.
280	Idioms	(konuşan iki kişiden birisinin karşısındakine şaka/espri yapması amacıyla) fırsat vermek	play straight man v.
281	Idioms	(fırsat/bir cisim) ellerinden kayıp gitmek	let something slip by v.
282	Idioms	(fırsat vb) ayağına gelmek	drop in someone's lap v.
283	Idioms	(fırsat/bir cisim) ellerinden kayıp gitmek	let something slide by v.
284	Idioms	kucağına bırakmak (fırsat, yük)	drop in someone's lap v.
285	Idioms	(fırsat) karşısına çıkmak	come knocking at (one's) door v.
286	Idioms	(bir şeyi yapmada) önce (birine) fırsat vermek/tanımak	give (someone) the first crack at (something) v.
287	Idioms	fırsat varken bırakmak/vazgeçmek	quit while the going is good v.
288	Idioms	elinin altında birçok güvenilir fırsat	have many strings to (one's) bow v.
289	Idioms	(birinin) kapısını çalmak (şans, fırsat)	knock on (one's) door v.
290	Idioms	(birinin) kapısına/ayağına kadar gelmek (şans, fırsat)	knock on (one's) door v.
291	Idioms	(fırsat, olasılık) ayağına gelmek	be knocking on the door v.
292	Idioms	(fırsat, olasılık) kapıya kadar gelmek	be knocking on the door v.
293	Idioms	(fırsat, olasılık, şans) kapıyı çalmak	be knocking on the door v.
294	Idioms	fırsat kollamak	be waiting in the wings v.
295	Idioms	(özellikle çok konuşan biri yüzünden) konuşmaya fırsat bulamamak	can't get a word in edgeways v.
296	Idioms	fırsat tepmek	leave opportunity on the table v.
297	Idioms	(fırsat) karşısına çıkmak	come knocking at the door v.
298	Idioms	(fırsat) ayağına kadar gelmek	come knocking at the door v.
299	Idioms	(fırsat) karşısına çıkmak	come knocking on the door v.
300	Idioms	(fırsat) ayağına kadar gelmek	come knocking on the door v.
301	Idioms	(fırsat/şans) ayağına gelmek	drop/fall into somebody's lap v.
302	Idioms	fırsat bulup tek kelime edememek	not able to get a word in edgeways v.
303	Idioms	fırsat bulup tek kelime edememek	not get a word in edgeways [uk] v.
304	Idioms	fırsat bulup tek kelime edememek	not get a word in edgewise [us] v.
305	Idioms	fırsat kollamak	have an eye for the main chance v.
306	Idioms	fırsat kollamak	have an eye on the main chance v.
307	Idioms	fırsat kollamak	have an eye to the main chance v.
308	Idioms	(fırsat, şans) birinin kucağına düşmek	drop into somebody's lap v.
309	Idioms	(fırsat, şans) birinin ayağına gelmek	drop into somebody's lap v.
310	Idioms	(fırsat, şans) birinin kucağına düşmek	fall into somebody's lap v.
311	Idioms	(fırsat, şans) birinin ayağına gelmek	fall into somebody's lap v.
312	Idioms	fırsat varken tadını çıkarmak	gather rosebuds v.
313	Idioms	şans/fırsat elde etmek/yakalamak	get a look in [uk/australia] v.
314	Idioms	fırsat bulmak	get a foot in the door v.
315	Idioms	fırsat yakalamak	get a foot in the door v.
316	Idioms	fırsat bulmak	get one's foot in the door v.
317	Idioms	fırsat yakalamak	get one's foot in the door v.
318	Idioms	fırsat bulmak	get a leg in the door v.
319	Idioms	fırsat yakalamak	get a leg in the door v.
320	Idioms	fırsat bulmak	get one's leg in the door v.
321	Idioms	fırsat yakalamak	get one's leg in the door v.
322	Idioms	fırsat bulmak	get foot in the door v.
323	Idioms	fırsat yakalamak	get foot in the door v.
324	Idioms	fırsat varken gitmek/kaçmak/çıkmak/kurtulmak	get out while the gettin's good v.
325	Idioms	fırsat varken paçayı kurtarmak	get out while the gettin's good v.
326	Idioms	fırsat varken gitmek/kaçmak/çıkmak/kurtulmak	get out while the getting is good v.
327	Idioms	fırsat varken paçayı kurtarmak	get out while the getting is good v.
328	Idioms	fırsat varken gitmek/kaçmak/çıkmak/kurtulmak	get out while the goin's good v.
329	Idioms	fırsat varken paçayı kurtarmak	get out while the goin's good v.
330	Idioms	fırsat varken gitmek/kaçmak/çıkmak/kurtulmak	get out while the going is good v.
331	Idioms	fırsat varken paçayı kurtarmak	get out while the going is good v.
332	Idioms	(birine) bir fırsat vermek	give (one) a fair crack of the whip v.
333	Idioms	(birine) fırsat vermek	give (one) a turn v.
334	Idioms	(birine) yapması için izin/fırsat vermek	give (one) a turn v.
335	Idioms	(birine bir şey yapmak için) bir fırsat/olanak sunmak	give somebody half a chance (to do something) v.
336	Idioms	(birine/bir şeye) bir fırsat tanımak	give (someone or something) a chance v.
337	Idioms	(birine/bir şeye) bir fırsat sunmak	give (someone or something) a chance v.
338	Idioms	birine bir şans/fırsat vermek	give someone a break v.
339	Idioms	(fırsat, şans birinin) ayağına gelmek	land in (one's) lap v.
340	Idioms	herkes için fırsat eşitliği sağlamak	level the field v.
341	Idioms	herkese eşit fırsat vermek	level the field v.
342	Idioms	fırsat varken yapmak	make hay while the sun is shining v.
343	Idioms	(birine) fırsat kapıları açmak	open a few doors v.
344	Idioms	(birine) fırsat kapıları açmak	open a few doors for (one) v.
345	Idioms	fırsat kapıları açmak	open doors v.
346	Idioms	fırsat kapıları açmak	open some doors v.
347	Idioms	(birine/bir şeye) fırsat yaratmak	open the door for (someone or something) v.
348	Idioms	-e fırsat yaratmak/tanımak	open the door to v.
349	Idioms	için fırsat yaratmak/tanımak	open the door to v.
350	Idioms	(birine) fırsat kapıları açmak	open the door to (someone) v.
351	Idioms	(bir şey) için fırsat yaratmak	open the door to (something) v.
352	Idioms	(birine) fırsat sunmak	open the way for (one) v.
353	Idioms	(birine) fırsat sunmak	open the way for somebody/something (to do something) v.
354	Idioms	fırsat ayağına gelmek	opportunity knocks v.
355	Idioms	önüne/karşısına fırsat çıkmak	opportunity knocks v.
356	Idioms	liderliği sürdürmek için rakibe fırsat vermeden zamanı geçirmeye çalışmak	run the clock out v.
357	Idioms	fırsat düşkünü	catch-as-catch-can adj.
358	Idioms	fırsat kaçtıktan sonra iyi veya kötü olması bir şeyi değiştirmez	a miss is as good as a mile expr.
359	Idioms	o fırsat verilse	given half the chance expr.
360	Idioms	o fırsat verilse	given half a chance expr.
361	Idioms	(biri) fırsat buldu mu kaçırmaz	(one) doesn't miss a trick expr.
362	Idioms	fırsat kaçtı	(one's) ship has sailed expr.
363	Idioms	gençlere/genç nesle fırsat verilmeli	(the) youth must be served expr.
364	Idioms	otlakçılık yapmaya fırsat kollayan	on the bot expr.
365	Idioms	o fırsat verilse	given half a chance expr.
366	Idioms	o fırsat verilse	given half the chance expr.
367	Idioms	fırsat varken hayatı yaşamalı/hayattan zevk almalı	life is for living expr.
368	Idioms	binde bir çıkacak fırsat	one chance in a million expr.
369	Idioms	o fırsat çoktan kaçtı	that ship (has) already sailed expr.
370	Idioms	o fırsat çoktan kaçtı	that train (has) already left the station expr.
371	Idioms	o fırsat çoktan kaçtı	that train has left the station expr.
372	Idioms	birçok başka olasılık/fırsat var	there are other (good) fish in the sea expr.
Speaking
373	Speaking	bu benim için büyük bir fırsat	this is a big shot for me expr.
374	Speaking	bana bir şans/fırsat ver	try me expr.
375	Speaking	bu benim için büyük bir fırsat	this is a great opportunity for me expr.
376	Speaking	bu benim için büyük bir fırsat	this is a big chance for me expr.
377	Speaking	bu büyük bir fırsat	it's a great opportunity expr.
378	Speaking	bu bizim elimizdeki en iyi fırsat	it's our best chance expr.
379	Speaking	bu birbirimizi tanımak için bir fırsat	it's a chance to get to know each other expr.
380	Speaking	bu büyük bir fırsat	this is a huge opportunity expr.
381	Speaking	bu bizim elimizdeki en iyi fırsat	it's our best shot expr.
382	Speaking	bu fırsat kaçmaz!	don't let this opportunity pass you by! expr.
383	Speaking	bu benim için büyük bir fırsat	this is a great chance for me expr.
384	Speaking	cevaplamama fırsat vermedin	you never let me answer expr.
385	Speaking	fırsat buldukça	when the opportunity presents itself expr.
386	Speaking	fırsat bu fırsat	this is the chance expr.
387	Speaking	fırsat buldukça	when i find a chance expr.
388	Speaking	fırsat buldukça	when i have/can find the time expr.
389	Speaking	fırsat bulduğunda	when you get a chance expr.
390	Speaking	henüz fırsat varken	while there's still a chance expr.
391	Speaking	fırsat bulur bulmaz	as soon as I get a chance expr.
392	Speaking	kaçmasına fırsat verme!	don't let it get away! expr.
Trade/Economic
393	Trade/Economic	azalan fırsat maliyetleri	decreasing opportunity costs n.
394	Trade/Economic	artan fırsat maliyetleri	increasing opportunity costs n.
395	Trade/Economic	artan fırsat maliyeti kanunu	law of increasing opportunity cost n.
396	Trade/Economic	artan fırsat maliyetleri kanunu	law of increasing opportunity costs n.
397	Trade/Economic	fırsat eşitliği	equality in opportunity n.
398	Trade/Economic	fırsat maliyeti	opportunity cost n.
399	Trade/Economic	fırsat köşesi	bargain corner n.
400	Trade/Economic	fırsat maliyeti	cost of opportunity n.
401	Trade/Economic	fırsat maliyeti	comparative cost n.
402	Trade/Economic	fırsat maliyeti	alternative cost n.
403	Trade/Economic	fırsat maliyeti oranı	opportunity cost ratio n.
404	Trade/Economic	fırsat önyargısı	opportunity bias n.
405	Trade/Economic	faiz ya da fırsat maliyeti gibi unsurları kapsayan elde tutma maliyeti	cost of carry n.
406	Trade/Economic	fırsat kümesi	opportunity set n.
407	Trade/Economic	fırsat maliyeti	opportunity cost n.
408	Trade/Economic	fırsat kollayan	opportunist n.
409	Trade/Economic	fırsat köşesi	bargain basement n.
410	Trade/Economic	müşterilere gönderilen fırsat ve tanıtım bildirimleri	marketing leaflets/brochures sent to customers n.
411	Trade/Economic	müşterilere gönderilen fırsat ve tanıtım bildirimleri	reminder n.
412	Trade/Economic	nispi fırsat maliyeti	relative opportunity cost n.
413	Trade/Economic	para tutmanın fırsat maliyeti	opportunity cost of holding money n.
414	Trade/Economic	sabit fırsat maliyeti	constant opportunity cost n.
415	Trade/Economic	tehdit ve fırsat	threat and opportunity n.
Politics
416	Politics	ekonomik fırsat	economic opportunity n.
417	Politics	fırsat eşitliği ilkesi	equal opportunity principle n.
418	Politics	fırsat eşitliği ilkesi	principle of equal opportunity n.
419	Politics	kadın erkek fırsat eşitliği komisyonu	committee on equality of opportunity for women and men n.
420	Politics	fırsat eşitliği komisyonu	equal opportunities commission n.
421	Politics	fırsat eşitliği	equal opportunity n.
422	Politics	yeni lidere değişiklik yapması için fırsat tanınan kısa süre	honeymoon period n.
423	Politics	ticari ilişkiler bakımından tüm uluslara eşit fırsat tanıyan devlet politikası	open door n.
424	Politics	ticari ve diğer ilişkiler bakımından tüm uluslara eşit fırsat tanıyan devlet politikası	open-door n.
425	Politics	ekonomik fırsat ofisi	oeo (office of economic opportunity) abrev.
Institutes
426	Institutes	kadın erkek fırsat eşitliği komisyonu	committee on equal opportunities for women and men n.
Media
427	Media	mükemmel bir fırsat	a dream ticket [uk] n.
428	Media	harika bir fırsat	a dream ticket [uk] n.
Computer
429	Computer	dijital fırsat girişimi	digital opportunity initiative n.
Telecom
430	Telecom	eşit fırsat numaraları	equal opportunity numbers n.
431	Telecom	fırsat maliyeti	opportunity cost n.
Psychology
432	Psychology	erişim ve fırsat eşitliği	access and equity n.
Social Sciences
433	Social Sciences	fırsat eşitliği	equality of opportunity n.
434	Social Sciences	engellilerin engelli olmayan bireylerle hak ve fırsat eşitliğini savunan bir sosyal hareket	independent living n.
Education
435	Education	fırsat öğretimi	incidental teaching n.
Military
436	Military	fırsat hedefi	opportunity target n.
437	Military	fırsat pususu	ambush of opportunity n.
438	Military	fırsat eğitimi	opportunity training n.
Football
439	Football	(amerikan futbolu) savunma diziliminde hücum oyuncusunun topu ilerletmesine fırsat sunan boşluk	hole n.
Boxing
440	Boxing	boksörün kendini savunmasız bir pozisyonda göstererek rakibine atak için fırsat vermesi ve sonrasında karşı atağa geçerek üstünlük sağlamasına dayalı bir teknik (muhammed ali tarafından geliştirilmiş)	rope-a-dope n.
Abbreviation
441	Abbreviation	fırsat eşitliği komisyonu	eoc (equal opportunities commission) n.
Archaic
442	Archaic	uygun fırsat	tide n.
Slang
443	Slang	fırsat kaçırmak	miss the bus v.
444	Slang	fırsat tepmek	miss the bus v.
445	Slang	fırsat yakalamak	receive a stroke of luck v.
446	Slang	fırsat yakalamak	get a break v.
447	Slang	fırsat tepmek	miss the boat v.
448	Slang	fırsat kaçırmak	miss the boat v.