English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | jam n. | sıkışıklık | ||
There was jam in the electric outlet. Elektrik prizinde sıkışıklık vardı. More Sentences |
||||
Common Usage | jam n. | reçel | ||
It concerns not accepting the general use of a chemical flavouring in jams and marmalades, that is vanillin. Reçel ve marmelatlarda kimyasal bir tatlandırıcı olan vanilinin genel kullanımının kabul edilmemesiyle ilgilidir. More Sentences |
||||
Common Usage | jam v. | sıkışmak | ||
The printer jammed. Yazıcı sıkıştı. More Sentences |
||||
General | ||||
General | jam n. | trafik sıkışıklığı | ||
Tom was in a jam. Tom bir trafik sıkışıklığındaydı. More Sentences |
||||
General | jam v. | tıkmak | ||
I'm sick of Tom jamming his opinions down my throat. Tom'un fikirlerini boğazımdan aşağı tıkmasından bıktım. More Sentences |
||||
General | jam v. | tutukluk yapmak | ||
The gun is jammed. Silah tutukluk yaptı. More Sentences |
||||
Technical | ||||
Technical | jam v. | tutukluk yapmak | ||
The gun is jammed. Silah tutukluk yaptı. More Sentences |
||||
Computer | ||||
Computer | jam v. | sıkışmak | ||
The printer jammed. Yazıcı sıkıştı. More Sentences |
||||
Food Engineering | ||||
Food Engineering | jam n. | reçel | ||
It concerns not accepting the general use of a chemical flavouring in jams and marmalades, that is vanillin. Reçel ve marmelatlarda kimyasal bir tatlandırıcı olan vanilinin genel kullanımının kabul edilmemesiyle ilgilidir. More Sentences |
||||
Gastronomy | ||||
Gastronomy | jam n. | reçel | ||
It concerns not accepting the general use of a chemical flavouring in jams and marmalades, that is vanillin. Reçel ve marmelatlarda kimyasal bir tatlandırıcı olan vanilinin genel kullanımının kabul edilmemesiyle ilgilidir. More Sentences |
||||
Slang | ||||
Slang | jam n. | şarkı | ||
That's my jam! Bu benim şarkım! More Sentences |
||||
Slang | jam n. | bela | ||
I don't want to get into a jam. Başımın belaya girmesini istemiyorum. More Sentences |
||||
Slang | jam n. | dert | ||
Tom helped me out of a jam. Tom beni büyük bir dertten kurtardı. More Sentences |
||||
Common Usage | ||||
Common Usage | jam v. | kıstırmak | ||
Common Usage | jam v. | sıkıştırmak | ||
General | ||||
General | jam n. | kilitlenme | ||
General | jam n. | kenetlenme | ||
General | jam n. | tıkanıklık | ||
General | jam n. | marmelat | ||
General | jam n. | sıkıştırılma | ||
General | jam n. | basit şey | ||
General | jam n. | çocuk oyuncağı | ||
General | jam n. | yığılışma | ||
General | jam n. | (radyo) parazit | ||
General | jam n. | izdiham | ||
General | jam n. | kolay şey | ||
General | jam n. | kalabalık | ||
General | jam n. | sıkıştırma | ||
General | jam n. | sıkışma | ||
General | jam v. | ezmek | ||
General | jam v. | basmak | ||
General | jam v. | sıkmak | ||
General | jam v. | aynı dalga boyunda sinyal göndererek yayını anlaşılmaz hale getirmek | ||
General | jam v. | parazit yapmak | ||
General | jam v. | kenetlenmek | ||
General | jam v. | hareketsiz kalmak | ||
General | jam v. | kilitlemek | ||
General | jam v. | durdurmak | ||
General | jam v. | tıkıştırmak | ||
General | jam v. | yayını bozmak | ||
General | jam v. | hıncahınç doldurmak | ||
General | jam v. | takılmak | ||
General | jam v. | kenetlemek | ||
General | jam v. | kırmak | ||
General | jam v. | radyo parazit yapmak | ||
General | jam v. | itmek | ||
General | jam v. | kilitlenmek | ||
General | jam v. | dürtmek | ||
General | jam v. | tıkamak | ||
General | jam v. | tıka basa doldurmak | ||
General | jam v. | boğmak | ||
General | jam v. | bastırmak | ||
General | jam v. | aniden harekete geçmek | ||
General | jam v. | düzensiz hale getirmek | ||
General | jam v. | ucunu bir yere sıkıştırarak parmağı yaralamak | ||
General | jam v. | (geçidi) kapatmak | ||
General | jam v. | (telsiz mesajını) bozmak | ||
Colloquial | ||||
Colloquial | jam n. | içinden çıkılamaz sorun | ||
Colloquial | jam n. | çıkmaz durum | ||
Colloquial | jam n. | zorluk | ||
Colloquial | jam n. | müşkül durum | ||
Technical | ||||
Technical | jam n. | bereleme | ||
Technical | jam n. | ezme | ||
Technical | jam n. | kart sıkışması | ||
Technical | jam n. | sıkıştırma | ||
Technical | jam n. | bir tür çocuk cüppesi | ||
Technical | jam v. | aynı dalga boyunda sinyal göndererek yayını anlaşılmaz yapmak | ||
Technical | jam v. | sıkıştırmak | ||
Technical | jam v. | parçalarının sıkışması nedeniyle çalışmaz hale gelmek | ||
Technical | jam v. | sınırlı bir hacme sıkıştırmak | ||
Technical | jam v. | sınırlı bir hacime sıkıştırmak | ||
Technical | jam v. | sinyal boğmak | ||
Technical | jam v. | tıkamak | ||
Technical | jam v. | telsiz mesajını bozmak | ||
Computer | ||||
Computer | jam n. | kart sıkışması | ||
Computer | jam n. | sıkışma | ||
Computer | jam n. | istemci ya da sunucu ortamları için bir uygulama geliştirme sistemi | ||
Marine | ||||
Marine | jam v. | gemiyi yelkenlerinin yarısı geriye dönecek şekilde rüzgara yaklaştırmak | ||
Tobacco | ||||
Tobacco | jam n. | tıkanma | ||
Hunting | ||||
Hunting | jam n. | tutukluk | ||
Sport | ||||
Sport | jam n. | puan kazanılabilen oyun | ||
Sport | jam n. | ekstremitenin dar yerlere sıkıştırılmasını gerektiren kaya tırmanma manevrası | ||
Basketball | ||||
Basketball | jam n. | smaç | ||
Baseball | ||||
Baseball | jam n. | atıcı veya savunma takımı için zor olan durum | ||
Baseball | jam v. | sopanın kalın kısmıyla vurmasını önlemek için (vurucuya) iç atış atmak | ||
Music | ||||
Music | jam v. | doğaçlama caz gösterisine katılmak | ||
Music | jam v. | doğaçlama caz gösterisi yapmak | ||
Abbreviation | ||||
Abbreviation | jam n. | james | ||
Slang | ||||
Slang | jam n. | arzu edilen şey | ||
Slang | jam n. | cazip şey | ||
Slang | jam n. | smaç | ||
Slang | jam n. | birinin tercihi | ||
Slang | jam n. | birinin keyif aldığı şey | ||
Slang | jam n. | biri için önemli olan/birinin önemsediği şey | ||
Slang | jam n. | birinin ilgi alanı | ||
Slang | jam v. | birlikte müzik yapmak | ||
Slang | jam v. | birlikte müzik çalmak | ||
Slang | jam v. | gitmek | ||
Slang | jam v. | çıkmak | ||
Slang | jam v. | smaç basmak |