|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
yanında olmak |
stand by v.
|
|
Whatever happens, you must stand by one another.
Ne olursa olsun birbirinizin yanında olmalısınız.
More Sentences
|
2 |
General |
yanında taşımak |
carry v.
|
|
He gave me all the money he was carrying with him.
O, yanında taşıdığı bütün parayı bana verdi.
More Sentences
|
3 |
General |
yanında yer almak |
take sides with (someone) v.
|
|
I took sides with them in the argument.
Ben, bu tartışmada onların yanında yer aldım.
More Sentences
|
4 |
General |
yanında kalmak |
board v.
|
|
I boarded with a nice couple when I was in college.
Üniversitedeyken hoş bir çiftin yanında kalmıştım.
More Sentences
|
5 |
General |
her yanında |
throughout adv.
|
|
Several hundred years ago, scarlet fever epidemics killed thousands of people throughout the continent.
Birkaç yüzyıl önce kızıl hastalığı salgını kıtanın her yanında binlerce insanı öldürdü.
More Sentences
|
6 |
General |
hemen yanında |
next to prep.
|
|
An adult tooth came in right next to a baby tooth.
Yetişkin dişi, süt dişinin hemen yanında çıktı.
More Sentences
|
Phrases |
|
7 |
Phrases |
bunun yanında |
beside this expr.
|
|
Beside this, efforts will still be needed in order to be compatible with the Community internal energy market.
Bunun yanında, Topluluk enerji iç pazarıyla uyum sağlamak için gayretlere hâlâ ihtiyaç olacaktır.
More Sentences
|
8 |
Phrases |
onun yanında |
side with expr.
|
|
We sided with him in the controversy.
Tartışmada onun yanında yer aldık.
More Sentences
|
Colloquial |
|
9 |
Colloquial |
şöminenin yanında |
by the fireplace expr.
|
|
Let's sit by the fireplace.
Şöminenin yanında oturalım.
More Sentences
|
10 |
Colloquial |
telefonun yanında |
by the phone expr.
|
|
Tom sat alone in his room, waiting by the phone.
Tom odasında yalnız oturdu, telefonun yanında bekliyordu.
More Sentences
|
General |
|
11 |
General |
kuşlarda gövdenin art yanında bulunan tüy demeti |
queue n.
|
|
12 |
General |
evin bir yanında bulunan ve üç yanı camla çevrili çok güneşli oda |
solarium n.
|
|
13 |
General |
alışveriş yapıldığında yanında verilen hediye |
lagniappe n.
|
|
14 |
General |
tabutun yanında giden |
pallbearer n.
|
|
15 |
General |
yaptığı ev işlerine karşılık bir aile yanında kalan kız |
au pair n.
|
|
16 |
General |
ana yemeğin yanında verilen salata |
side salad n.
|
|
17 |
General |
para karşılığı başkalarının yanında savaşan kişi |
sellsword n.
|
|
18 |
General |
bir masanın yanında ve etrafındaki alan |
tableside n.
|
|
19 |
General |
park halindeki bir otomobilin yanında, genellikle park yerinde, bir spor etkinliğinden önce gerçekleştirilen piknik |
tailgate party n.
|
|
20 |
General |
genelde çayın yanında ikram edilen sade bisküvi |
tea biscuit n.
|
|
21 |
General |
genelde çayın yanında ikram edilen sade bisküvi |
teacake n.
|
|
22 |
General |
çay ve benzeri içeceklerin yanında ufak tefek atıştırmalıklar servis edilen lokanta |
teashop n.
|
|
|
23 |
General |
çay ve benzeri içeceklerin yanında ufak tefek atıştırmalıklar servis edilen lokanta |
tearoom n.
|
|
24 |
General |
yaptığı ev işlerine karşılık bir aile yanında kalan yabancı kız |
au pair girl n.
|
|
25 |
General |
doktor veya akıl sağlığı uzmanı tarafından birinin sürekli yanında olup ona duygusal destek sağlaması için görevlendirilen resmi lisanslı hayvan |
esa (emotional support animal) n.
|
|
26 |
General |
iki yanında tutma yerleri olan atlama ipi |
jump rope n.
|
|
27 |
General |
iki yanında tutma yerleri olan atlama ipi |
skip rope n.
|
|
28 |
General |
iki yanında tutma yerleri olan atlama ipi |
skipping rope n.
|
|
29 |
General |
doktor veya akıl sağlığı uzmanı tarafından birinin sürekli yanında olup ona duygusal destek sağlaması için görevlendirilen resmi lisanslı kedi/köpek |
emotional support dog/cat n.
|
|
30 |
General |
(malezya'da) modern ilaçların yanında geleneksel otların da satıldığı fakat reçete edilmiş ilaçların tedarik edilemediği çin menşeli eczane |
medicine shop n.
|
|
31 |
General |
başkalarının yanında yapılan uzun konuşma |
monolog n.
|
|
32 |
General |
(futbolda) merkezin her iki yanında bulunan iki oyuncudan biri |
guard n.
|
|
33 |
General |
ocağın yanında yemekleri, suyu sıcak tutmaya yarayan raf |
hob n.
|
|
34 |
General |
amblemin yanında yer alan cümle |
impresa [obsolete] n.
|
|
35 |
General |
(kilise sunağı arkasında veya mihrap yanında yer alan) asma figür |
dorse [obsolete] n.
|
|
36 |
General |
(kilise sunağı arkasında veya mihrap yanında yer alan) asma figür |
dorsel n.
|
|
37 |
General |
kilise yanında bulunan açık alan |
paradise n.
|
|
38 |
General |
yanında getirmek |
bring along v.
|
|
39 |
General |
sürekli yanında bulunmak |
haunt v.
|
|
40 |
General |
yanında yeterli miktarda olmamak |
be caught short of v.
|
|
41 |
General |
yanında küçük göstermek |
foreshorten v.
|
|
42 |
General |
yanında bulunmak |
lie lateral to something v.
|
|
43 |
General |
yanında olmak |
stand by somebody v.
|
|
44 |
General |
yanında olmak |
neighbour v.
|
|
45 |
General |
yanında olmak |
neighbor v.
|
|
46 |
General |
yanında olmak |
flank v.
|
|
47 |
General |
yanında olmak |
accompany v.
|
|
48 |
General |
yanında olmak |
be at someone's elbow v.
|
|
49 |
General |
yanında götürmek |
take for v.
|
|
50 |
General |
yanında yer almak |
be on someone's side v.
|
|
51 |
General |
her iki yanında olacak şekilde iki koldan eşlik etmek |
flank v.
|
|
52 |
General |
(bir şey alana yanında ücretsiz bir şeyi) hediye olarak vermek |
throw in as a bonus v.
|
|
53 |
General |
birinin yanında durmak |
remain close to someone v.
|
|
54 |
General |
ateşin yanında oturmak |
sit by fire v.
|
|
55 |
General |
yanında bulundurmak |
tote [dialect] v.
|
|
56 |
General |
(birinin) yanında gitmek/gelmek |
accompany (one) v.
|
|
57 |
General |
öğle yemeğini kağıt çantada yanında götürmek |
brown bag v.
|
|
58 |
General |
öğle yemeğini yanında götürmek |
brown-bag v.
|
|
59 |
General |
yanında kalmak |
hug v.
|
|
60 |
General |
av köpeklerinin yanında sürmek |
override v.
|
|
61 |
General |
yanında ilerlemek |
flank v.
|
|
62 |
General |
yanında konumlanmak |
flank v.
|
|
63 |
General |
(bir şeyin) yanında durmak |
flank v.
|
|
64 |
General |
yanında olmak |
second [obsolete] v.
|
|
65 |
General |
yanında durmak |
side v.
|
|
66 |
General |
yanında olmak |
surround v.
|
|
67 |
General |
yanında çalıştırmak |
have v.
|
|
68 |
General |
yanında kimse olmayan |
unaccompanied adj.
|
|
69 |
General |
yakında yanında |
at hand adj.
|
|
70 |
General |
notokordun yanında |
epichordal adj.
|
|
71 |
General |
beraberinde/yanında getirdiği |
collateral adj.
|
|
72 |
General |
yanında yatan |
lying beside adj.
|
|
73 |
General |
ev işi yapma karşılığında aile yanında kalan |
au pair [french] adj.
|
|
74 |
General |
yanında kimse olmayan |
unconvoyed adj.
|
|
75 |
General |
ufkun yanında |
horizontal adj.
|
|
76 |
General |
(siyasi veya coğrafi birim) temel bir birimin yanında ek birimlerden oluşan |
greater adj.
|
|
77 |
General |
golf egzersiz sahasının yanında bulunan |
greenside adj.
|
|
78 |
General |
konuşan kişinin yanında olan |
hither adj.
|
|
79 |
General |
yanında benzeri olmayan |
lonely adj.
|
|
80 |
General |
(birinin) yanında tuttuğu |
inevitable adj.
|
|
81 |
General |
ocak yanında olan |
fireside adj.
|
|
82 |
General |
hemen yanında biten |
side by side adj.
|
|
83 |
General |
yanında olan |
sistering adj.
|
|
84 |
General |
bunun yanında |
besides adv.
|
|
85 |
General |
rıhtım yanında |
along side adv.
|
|
86 |
General |
dünyanın dört yanında |
far and wide adv.
|
|
87 |
General |
rıhtım yanında |
along quay adv.
|
|
88 |
General |
her yanında |
about adv.
|
|
89 |
General |
bütün bunların yanında |
besides all these adv.
|
|
90 |
General |
her yanında |
all the way along the line adv.
|
|
91 |
General |
bunun yanında |
besides that adv.
|
|
92 |
General |
dört bir tarafında/yanında |
all across adv.
|
|
93 |
General |
yabancıların yanında |
in polite company (in formal settings) adv.
|
|
94 |
General |
tanımadığın insanların yanında |
in polite company (in formal settings) adv.
|
|
95 |
General |
(bir şeyin) diğer yanında |
behind adv.
|
|
96 |
General |
(bir şeyin) öte yanında |
behind adv.
|
|
97 |
General |
öbür yanında |
across prep.
|
|
98 |
General |
her yanında |
through prep.
|
|
99 |
General |
bütün bunların yanında |
apart from all these prep.
|
|
100 |
General |
-in yanında |
alongside of prep.
|
|
101 |
General |
yanında anlamına gelen ön ek |
par- pref.
|
|
Phrasals |
|
102 |
Phrasals |
yanına/yanında konumlandırmak |
flank on n.
|
|
103 |
Phrasals |
yanında istemek |
seek after v.
|
|
104 |
Phrasals |
(birinin) yanında/yakınında/çevresinde olmak |
have someone about v.
|
|
105 |
Phrasals |
(bir şeyi) yanında/yakınında/çevresinde bulundurmak |
have something about v.
|
|
106 |
Phrasals |
yanında taşımak |
carry (someone or something) about v.
|
|
107 |
Phrasals |
yanında taşımak |
carry someone or something about v.
|
|
108 |
Phrasals |
yanında taşımak |
carry around v.
|
|
109 |
Phrasals |
yanında taşımak |
carry something around (with one) v.
|
|
110 |
Phrasals |
yanında bulundurmak |
carry around v.
|
|
111 |
Phrasals |
yanında bulundurmak |
carry something around (with one) v.
|
|
112 |
Phrasals |
her yere yanında taşımak |
carry (someone or something) about v.
|
|
113 |
Phrasals |
her zaman yanında bulundurmak |
carry (someone or something) about v.
|
|
114 |
Phrasals |
her yere yanında gezdirmek |
carry (someone or something) about v.
|
|
115 |
Phrasals |
her yere yanında taşımak |
carry someone or something about v.
|
|
116 |
Phrasals |
her zaman yanında bulundurmak |
carry someone or something about v.
|
|
117 |
Phrasals |
her yere yanında gezdirmek |
carry someone or something about v.
|
|
118 |
Phrasals |
her yere yanında taşımak |
carry someone or something around v.
|
|
119 |
Phrasals |
her zaman yanında bulundurmak |
carry someone or something around v.
|
|
120 |
Phrasals |
her yere yanında gezdirmek |
carry someone or something around v.
|
|
121 |
Phrasals |
her zaman yanında bulundurmak |
carry (someone or something) along with (someone or something) v.
|
|
122 |
Phrasals |
her yere yanında taşımak |
carry (someone or something) along with (someone or something) v.
|
|
123 |
Phrasals |
her yere yanında taşımak |
carry around v.
|
|
124 |
Phrasals |
her yere yanında gezdirmek |
carry around v.
|
|
125 |
Phrasals |
her zaman yanında bulundurmak |
carry around v.
|
|
126 |
Phrasals |
her yere yanında taşımak |
carry around v.
|
|
127 |
Phrasals |
sanki hep yanında olmak |
carry around v.
|
|
128 |
Phrasals |
her yere yanında taşımak |
carry someone around (with oneself) v.
|
|
129 |
Phrasals |
her yere yanında gezdirmek |
carry someone around (with oneself) v.
|
|
130 |
Phrasals |
sanki hep yanında olmak |
carry someone around v.
|
|
131 |
Phrasals |
(birini veya bir şeyi) yanında tutmak |
have (someone or something) about v.
|
|
132 |
Phrasals |
(birini veya bir şeyi) yanında tutmak |
have (someone or something) around v.
|
|
133 |
Phrasals |
bir yiyeceği bir içeceğin yardımıyla/yanında rahatça yemek |
rinse/wash something down with something v.
|
|
134 |
Phrasals |
birinin yanında durmak |
stay by someone v.
|
|
135 |
Phrasals |
birşeyi yanında/yakınında bulundurmak |
keep something around v.
|
|
136 |
Phrasals |
birinin yanında oturmak |
sit by someone v.
|
|
137 |
Phrasals |
birşeyi yanında/yakınında bulundurmak |
keep something about v.
|
|
138 |
Phrasals |
yanında geçerken hafifçe dokunmak |
brush past v.
|
|
139 |
Phrasals |
yanında taşımak |
carry something with one v.
|
|
140 |
Phrasals |
yavaşça bir şeyin üzerinde/yanında hareket etmek/sürünmek |
creep along (something) v.
|
|
141 |
Phrasals |
(satılan bir şeyin yanında bir şeyi ücretsiz) vermek |
throw in v.
|
|
142 |
Phrasals |
(bir şeyi) beraberinde/yanında taşımak |
carry something around with one v.
|
|
143 |
Phrasals |
yanında taşımak |
carry something with v.
|
|
144 |
Phrasals |
(bir şeyi) yanında getirmek |
carry something along with someone v.
|
|
145 |
Phrasals |
yanında çalışmak |
work with v.
|
|
146 |
Phrasals |
(duygularıyla/hisleriyle) birinin yanında olmak |
go out to (someone) v.
|
|
147 |
Phrasals |
birinin/bir grubun yanında kalmak/durmak |
run with someone or something v.
|
|
148 |
Phrasals |
yanında görevlendirmek |
place with v.
|
|
149 |
Phrasals |
birine bir yerde/birinin yanında iş bulmak |
place someone with someone or something v.
|
|
150 |
Phrasals |
birini bir şirkette/birinin yanında işe sokmak |
place someone with someone or something v.
|
|
151 |
Phrasals |
yanında görevlendirmek |
put with v.
|
|
152 |
Phrasals |
(bir şeyin) yanında servis etmek |
serve with (something) v.
|
|
153 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında kalmak |
stick with (someone or something) v.
|
|
154 |
Phrasals |
yanında kalmak |
stick with v.
|
|
155 |
Phrasals |
zor zamanlarında birinin yanında olmak |
sustain someone in something v.
|
|
156 |
Phrasals |
birine/bir havana yanında kalacak yer vermek |
take someone or an animal in v.
|
|
157 |
Phrasals |
birine/bir hayvana yanında kalacak yer sağlamak |
take someone or an animal in v.
|
|
158 |
Phrasals |
birini/bir şeyi yanında götürmek |
take someone or something with one v.
|
|
159 |
Phrasals |
yanında getirmek |
take with (one or something) v.
|
|
160 |
Phrasals |
yanında taşımak |
take with (one or something) v.
|
|
161 |
Phrasals |
yanında götürmek |
take with (one or something) v.
|
|
162 |
Phrasals |
(birinin) yanında bir yerde tutmak |
keep in with (someone) v.
|
|
163 |
Phrasals |
birini/bir şeyi birinin/bir şeyin yanında tutmak |
keep someone or something in with someone or something v.
|
|
164 |
Phrasals |
bir şeyin yanında bedava/ücretsiz olarak vermek |
throw in v.
|
|
165 |
Phrasals |
yanında götürmek |
take away v.
|
|
166 |
Phrasals |
birini/bir şeyi birinin yanında tutmak |
keep someone or something by someone v.
|
|
167 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında durmaya devam etmek |
keep with (someone or something) v.
|
|
168 |
Phrasals |
(birinin) yanında/yanına bırakmak |
keep with (someone) v.
|
|
169 |
Phrasals |
bir şeyi birinin yanına/yanında bırakmak |
keep something with someone v.
|
|
170 |
Phrasals |
(birinin) yanında/yanına yatmak |
lie with (one) v.
|
|
171 |
Phrasals |
(birinin) yanında/yanına uzanmak |
lie with (one) v.
|
|
172 |
Phrasals |
birinin yanında/yanına yatmak |
lie with someone v.
|
|
173 |
Phrasals |
birinin yanında/yanına uzanmak |
lie with someone v.
|
|
174 |
Phrasals |
(birine birinin) yanında kalacak yer sağlamak |
put (someone) up with (one) v.
|
|
175 |
Phrasals |
(birini) bir süreliğine (birinin) yanında kalması için bırakmak |
put (someone) up with (one) v.
|
|
176 |
Phrasals |
birine birinin yanında kalacak yer sağlamak |
put someone up with someone v.
|
|
177 |
Phrasals |
birini bir süreliğine birinin yanında kalması için bırakmak |
put someone up with someone v.
|
|
178 |
Phrasals |
bir şeyi yanında taşımak |
carry (someone or something) along with (someone or something) v.
|
|
179 |
Phrasals |
bir şeyi yanında taşımak |
carry something along (with someone) v.
|
|
180 |
Phrasals |
yanında sıraya girmek/sıra oluşturmak |
line up along v.
|
|
181 |
Phrasals |
yanında sıraya sokmak/sıra yapmak |
line up along v.
|
|
182 |
Phrasals |
(bir şeyin9 yanında durmak |
pull up along (something) v.
|
|
183 |
Phrasals |
yanında sıraya girmek |
line up alongside v.
|
|
184 |
Phrasals |
yanında sırada olmak |
line up alongside v.
|
|
185 |
Phrasals |
yanında sırada durmak |
line up alongside v.
|
|
186 |
Phrasals |
yanında sıraya sokmak |
line up alongside v.
|
|
187 |
Phrasals |
yanında sıra yapmak |
line up alongside v.
|
|
188 |
Phrasals |
yanında sıraya koymak |
line up alongside v.
|
|
189 |
Phrasals |
birinin yanında kalmak |
abide with someone v.
|
|
190 |
Phrasals |
'-in yanında kalmak |
abide with v.
|
|
191 |
Phrasals |
(birinin/bir hayvanın) yanında/yanına yatmak |
lie alongside (of someone or an animal) v.
|
|
192 |
Phrasals |
(birinin/bir hayvanın) yanında/yanına uzanmak |
lie alongside (of someone or an animal) v.
|
|
193 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sıraya girmek |
line up alongside someone or something v.
|
|
194 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sıra olmak |
line up alongside someone or something v.
|
|
195 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sırada durmak |
line up alongside someone or something v.
|
|
196 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sıraya koymak |
line up alongside someone or something v.
|
|
197 |
Phrasals |
(birinin/bir hayvanın) yanında/yanına yatmak |
lie alongside (of someone or an animal) v.
|
|
198 |
Phrasals |
(birinin/bir hayvanın) yanında/yanına uzanmak |
lie alongside (of someone or an animal) v.
|
|
199 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sıraya girmek |
line up alongside someone or something v.
|
|
200 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sıra olmak |
line up alongside someone or something v.
|
|
201 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sırada durmak |
line up alongside someone or something v.
|
|
202 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sıraya koymak |
line up alongside someone or something v.
|
|
203 |
Phrasals |
(birinin) yanında bakıcılık yapmak |
babysit with (someone) v.
|
|
204 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) yanında getirmek |
bring (someone or something) over v.
|
|
205 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi bir yerden) alıp yanında getirmek |
bring (someone or something) over from (somewhere) v.
|
|
206 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) yanında (bir yere) getirmek |
bring (someone or something) over to (some place) v.
|
|
207 |
Phrasals |
birini/bir şeyi yanında (bir şeye) getirmek |
bring someone or something along (to something) v.
|
|
208 |
Phrasals |
beraberinde/yanında getirmek |
bring with v.
|
|
209 |
Phrasals |
yanında taşımak |
carry about v.
|
|
210 |
Phrasals |
yanında gezdirmek |
carry about v.
|
|
211 |
Phrasals |
yanında götürmek |
bring over v.
|
|
212 |
Phrasals |
'-in yanında gelmek |
come with v.
|
|
213 |
Phrasals |
(birinin) yanında gelmek |
come with (someone) v.
|
|
214 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında/yakınında bir araya gelmek |
converge upon (someone or something) v.
|
|
215 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında/yakınında bir araya gelmek |
converge on (someone or something) v.
|
|
216 |
Phrasals |
üzerinde/yanında yavaşça hareket etmek/sürünmek |
creep along v.
|
|
217 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanına/yanında konumlandırmak |
flank upon (someone or something) v.
|
|
218 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanına/yanında konumlandırmak |
flank on (someone or something) v.
|
|
219 |
Phrasals |
yanında yatmak |
butt on v.
|
|
220 |
Phrasals |
yanında gelmek |
go along v.
|
|
221 |
Phrasals |
(birinin) yanında olmak |
go with (someone) v.
|
|
222 |
Phrasals |
yanında (bir şeyle) gitmek |
go with (something) v.
|
|
223 |
Phrasals |
(bir şeyin) yanında gelen |
go with (something) v.
|
|
224 |
Phrasals |
yanında/yakınında/çevresinde olmak |
have about v.
|
|
225 |
Phrasals |
yanında/yakınında/çevresinde bulundurmak |
have about v.
|
|
226 |
Phrasals |
birini (biriyle/bir şeyle) olan işinden ayırıp yanında işe almak |
hire someone away (from someone or something) v.
|
|
227 |
Phrasals |
(birini) işinden ayırıp yanında işe almak |
hire away v.
|
|
228 |
Phrasals |
(birine) işi bıraktırıp yanında işe almak |
hire away v.
|
|
229 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) tepesinde/yanında dikilmek |
hover around (someone or something) v.
|
|
230 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) tepesinde/yanında dikilmek |
hover over (someone or something) v.
|
|
231 |
Phrasals |
yanında/yakınında bulundurmak |
keep around v.
|
|
232 |
Phrasals |
yanında/yakınında tutmak |
keep around v.
|
|
233 |
Phrasals |
yanında/yakınında tutmak |
keep by v.
|
|
234 |
Phrasals |
yanında uzanmak |
lie alongside v.
|
|
235 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında uzanmak |
lie alongside (someone or something) v.
|
|
236 |
Phrasals |
'-in hemen yanında/bitişiğinde/dibinde olmak |
neighbor on v.
|
|
237 |
Phrasals |
(biri/bir şey) iyileşene/düzlüğe çıkana kadar yanında olmak |
nurse (someone or something) through (something) v.
|
|
238 |
Phrasals |
iyileşene/düzlüğe çıkana kadar yanında olmak |
nurse through v.
|
|
239 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında sönük kalmak |
pale beside (someone or something) v.
|
|
240 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında önemsiz kalmak/görünmek |
pale beside (someone or something) v.
|
|
241 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında olmak/durmak |
remain with (someone or something) v.
|
|
242 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında kalmak |
remain with (someone or something) v.
|
|
243 |
Phrasals |
(birinin) yanında kalmak |
shack up (with someone) v.
|
|
244 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında/tarafında yer almak |
side with (someone or something) v.
|
|
245 |
Phrasals |
yanında (bir şeyle) yola çıkmak |
start out with (something) v.
|
|
246 |
Phrasals |
yanında/elinde (bir şeyle) başlamak |
start with (something) v.
|
|
247 |
Phrasals |
yanında/elinde (bir şeyle) yola çıkmak |
start with (something) v.
|
|
248 |
Phrasals |
yanında durmak |
stay by v.
|
|
249 |
Phrasals |
yanında olmak |
stay by v.
|
|
250 |
Phrasals |
sadık/yanında kalmak |
stay by v.
|
|
251 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında durmak/kalmak |
stay by (someone or something) v.
|
|
252 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında olmak |
stay by (someone or something) v.
|
|
253 |
Phrasals |
yanında (bir şeyle) seyahat etmek |
travel with (something) v.
|
|
Phrases |
|
254 |
Phrases |
onun yanında |
compare to him/her expr.
|
|
255 |
Phrases |
onun yanında |
while I'm with him/her expr.
|
|
256 |
Phrases |
tüm bunların yanında |
in addition to all these expr.
|
|
257 |
Phrases |
diğer faktörlerin yanında |
as much as anything (else) expr.
|
|
258 |
Phrases |
bütün her şeyin yanında |
as much as anything (else) expr.
|
|
259 |
Phrases |
yanında hazır olarak |
to hand expr.
|
|
260 |
Phrases |
yanında hazır olarak |
at hand expr.
|
|
261 |
Phrases |
yanında bir duvarın/çitin üzerinden bakan uzun burunlu bir adam çizimi olan meşhur 2. dünya savaşı sloganı |
kilroy was here expr.
|
|
262 |
Phrases |
büyük (bir şey) yanında büyük (bir şeyi) getirir |
with great (something) comes great (something else) expr.
|
|
263 |
Phrases |
büyük (bir şey) yanında büyük (bir şeyle) gelir |
with great (something) comes great (something else) expr.
|
|
264 |
Phrases |
(birinin) yanında |
in addition to (someone) expr.
|
|
265 |
Phrases |
(bir şeyin) yanında |
in addition to (something) expr.
|
|
266 |
Phrases |
birinin/bir şeyin yanında |
along with someone or something expr.
|
|
267 |
Phrases |
bir şeyin yanında |
along with something expr.
|
|
268 |
Phrases |
birinin/bir şeyin yanında |
alongside (of) someone or something expr.
|
|
269 |
Phrases |
birinin/bir şeyin yanında |
along with someone or something expr.
|
|
270 |
Phrases |
bir şeyin yanında |
along with something expr.
|
|
271 |
Phrases |
birinin/bir şeyin yanında |
alongside (of) someone or something expr.
|
|
Proverb |
|
272 |
Proverb |
iyi günde herkes yanında olur, ama kötü günde yanında kimse kalmaz |
laugh and the world laughs with you, weep and you weep alone
|
|
273 |
Proverb |
kurunun yanında yaşı da yakma! |
don't throw the baby out with the bathwater
|
|
274 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
a bad apple spoils the (whole) barrel
|
|
275 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
a rotten apple spoils the (whole) bunch
|
|
276 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
a rotten apple spoils the (whole) bushel
|
|
277 |
Proverb |
kurunun yanında yaş da yanar |
hard cases make bad laws
|
|
278 |
Proverb |
daha mütevazı da olsa kendi işinin patronu olmak, başkasının yanında çalışmaktan daha iyidir |
better be the head of a dog than the tail of a lion
|
|
279 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
a rotten apple spoils the barrel
|
|
280 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
a rotten apple spoils the whole barrel
|
|
281 |
Proverb |
kurunun yanında yaşı da yakma |
don't throw the baby out with the bath
|
|
282 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
it takes one bad apple to spoil the (whole) bunch
|
|
283 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
it takes one bad apple to spoil the (whole) bushel
|
|
284 |
Proverb |
iyi günde herkes yanında olur(, ama kötü günde yanında kimse kalmaz) |
laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone)
|
|
285 |
Proverb |
iyi günde herkes yanında olur |
laugh and the world laughs with you
|
|
286 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
one bad apple spoils the (whole) barrel
|
|
287 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
one bad apple spoils the (whole) bunch
|
|
288 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
one bad apple spoils the (whole) bushel
|
|
289 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
one rotten apple spoils the (whole) barrel
|
|
290 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
one rotten apple spoils the (whole) bunch
|
|
291 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
one rotten apple spoils the (whole) bushel
|
|
Colloquial |
|
292 |
Colloquial |
kahve ve yanında bir şeyler |
coffee and n.
|
|
293 |
Colloquial |
tabutun yanında giden kimse |
underbearer [us] n.
|
|
294 |
Colloquial |
bir kadının sevgilisiyle/partneriyle çıkarken her ihtimale karşı yanında bulundurduğu bir miktar para |
mad money n.
|
|
295 |
Colloquial |
bir kadının partnerinden/birlikte çıktığı kişiden ayrılıp eve yalnız dönmek isterse diye yanında bulundurduğu cüzi bir para |
mad money n.
|
|
296 |
Colloquial |
yanında/üzerinde silah/suç aleti taşıma |
going equipped [uk] n.
|
|
297 |
Colloquial |
yanında hiç kalmak |
be pale in comparison v.
|
|
298 |
Colloquial |
yanında (bir şey) olmak |
have (something) on (one) v.
|
|
299 |
Colloquial |
yanında (bir şey) taşımak/olmak |
have something on (one's person) v.
|
|
300 |
Colloquial |
yanında taşımak/olmak |
have on v.
|
|
301 |
Colloquial |
(birinin) yanında bir şey olmak |
have (something) on (one) v.
|
|
302 |
Colloquial |
yanında bitmek |
be plonked up v.
|
|
303 |
Colloquial |
yanında koşmak |
run past v.
|
|
304 |
Colloquial |
hep yanında taşımak |
pack [us] v.
|
|
305 |
Colloquial |
ingilizcenin yanında başka bir dil daha konuşmak |
parley-voo v.
|
|
306 |
Colloquial |
yanında durmak |
stick-up v.
|
|
307 |
Colloquial |
yanında kimse olmayan |
uncompanioned adj.
|
|
308 |
Colloquial |
yanında bir şeyle |
accompanied by something adj.
|
|
309 |
Colloquial |
yanında (biriyle/bir şeyle) |
accompanied by (someone or something) adj.
|
|
310 |
Colloquial |
yanında bitmiş |
plonked adj.
|
|
311 |
Colloquial |
yanında bitmiş |
plonked up adj.
|
|
312 |
Colloquial |
(birinin) yanında kalan |
shacked up adj.
|
|
313 |
Colloquial |
bunun yanında |
not to mention expr.
|
|
314 |
Colloquial |
dünyanın dört bir yanında |
pole to pole expr.
|
|
315 |
Colloquial |
gençler büyüklerinin yanında nasıl davranacaklarını/davranmaları gerektiğini bilmeliler |
teenagers should know how to behave around adults expr.
|
|
316 |
Colloquial |
iyi ve doğruların yanında |
on the side of the angels expr.
|
|
317 |
Colloquial |
şehrin/kasabanın dört bir yanında/yanına |
all around town expr.
|
|
318 |
Colloquial |
şehrin/kasabanın dört bir yanında/yanına |
all around town expr.
|
|
319 |
Colloquial |
(birinin/bir şeyin) yanında |
as well (as somebody/something) expr.
|
|
320 |
Colloquial |
birinin/bir şeyin yanında |
as well as someone or something expr.
|
|
321 |
Colloquial |
düşmanı yenemiyorsan yanında saf tutacaksın |
if you can't beat 'em expr.
|
|
322 |
Colloquial |
(bir şeyin) yanında |
over and above (something) expr.
|
|
323 |
Colloquial |
(mahkumların) yanında/elinde bulundurduğu (ilaç, hap) |
ip (in possession)
|
|
Idioms |
|
324 |
Idioms |
başka birinde bulduğun hatanın, kendi hatan yanında devede kulak kalması |
beam in (one's) eye n.
|
|
325 |
Idioms |
başka birinde bulduğun hatanın, kendi hatan yanında devede kulak kalması |
a beam in your eye n.
|
|
326 |
Idioms |
lokantaya yanında içki götürme/sokma |
brown-bagging n.
|
|
327 |
Idioms |
yanında yemek taşıma |
brown-bagging n.
|
|
328 |
Idioms |
yiyeceğini yanında götürme |
brown-bagging n.
|
|
329 |
Idioms |
yanında ilaç taşıma |
pill-in-the-pocket n.
|
|
330 |
Idioms |
yanında reçeteli ilacını taşıma |
pill-in-the-pocket n.
|
|
331 |
Idioms |
bir belirti olduğunda almak üzere yanında ilaç taşıma |
pill-in-the-pocket n.
|
|
332 |
Idioms |
bir içkinin yanında iyi gitmeyen alkolsüz içecek |
a bad mixer n.
|
|
333 |
Idioms |
sevgilisi/partneri yanında yetersiz görülen kimse |
a bit of rough [uk] n.
|
|
334 |
Idioms |
kötü gününde yanında/destek olan kimse |
a pillar of strength n.
|
|
335 |
Idioms |
kötü gününde yanında/destek olan kimse |
a tower of strength n.
|
|
336 |
Idioms |
kötü gününde yanında/destek olan kimse |
a tower of strength n.
|
|
337 |
Idioms |
kötü gününde yanında/destek olan kimse |
a pillar of strength n.
|
|
338 |
Idioms |
yemeğini yanında götürme |
brownbagging n.
|
|
339 |
Idioms |
yiyeceğini yanında götürme |
brownbagging n.
|
|
340 |
Idioms |
lokantaya yanında içki götürme/sokma |
brownbagging n.
|
|
341 |
Idioms |
topluca yenen bir yemeğe katılanların hazırlayıp yanında getirdiği yiyecekler |
pot luck [us] n.
|
|
342 |
Idioms |
(bir konuda) yanında olacak/güç verecek tanrılar |
the (some kind of) gods n.
|
|
343 |
Idioms |
(birinin) çevresinde/yanında olmak |
be around v.
|
|
344 |
Idioms |
(birinin) yanında olmak |
be on (one's) side v.
|
|
345 |
Idioms |
(birinin) yanında olmak |
be on somebody’s ˈside v.
|
|
346 |
Idioms |
(birinin) yanında/arkasında olmak |
be there for (one) v.
|
|
347 |
Idioms |
(birinin) yanında/arkasında olmak |
be there for someone v.
|
|
348 |
Idioms |
(birinin) yanında/arkasında olmak |
be there for someone v.
|
|
349 |
Idioms |
(birinin) yanında/arkasında olmak |
be there for somebody v.
|
|
350 |
Idioms |
dimyat'a giderken yanında pirinç götürmek |
bring sand to the beach v.
|
|
351 |
Idioms |
köpeği çağırdığında gelmesini ve ayağının dibinden ayrılmadan yanında yürümesini sağlamak |
bring a dog to heel v.
|
|
352 |
Idioms |
dimyat'a giderken yanında pirinç götürmek |
bring owls to athens v.
|
|
353 |
Idioms |
dimyat'a giderken yanında pirinç götürmek |
take owls to athens v.
|
|
354 |
Idioms |
dimyat'a giderken yanında pirinç götürmek |
carry owls to athens v.
|
|
355 |
Idioms |
dimyat'a giderken yanında pirinç götürmek |
bring sand to the beach v.
|
|
356 |
Idioms |
'-nin yanında olmak |
down with v.
|
|
357 |
Idioms |
arkasında/yanında olmak |
have (got) one's back v.
|
|
358 |
Idioms |
birinin yanında olmak |
take someone's part v.
|
|
359 |
Idioms |
birinin yanında sönük kalmak |
pale beside someone v.
|
|
360 |
Idioms |
birinin yanında olmak |
take someone's side v.
|
|
361 |
Idioms |
hemen yanında/bitişiğinde/yan yana/dibinde olmak |
neighbor on something v.
|
|
362 |
Idioms |
iyi ve doğrunun yanında olmak |
be on the side of the angels v.
|
|
363 |
Idioms |
kurunun yanında yaşı da yakmak |
throw the baby out with the bathwater v.
|
|
364 |
Idioms |
kurunun yanında yaşı da yakmak |
throw out the baby with the bath water v.
|
|
365 |
Idioms |
kurunun yanında yaşı da yakmak |
throw out the baby with the bathwater v.
|
|
366 |
Idioms |
kurunun yanında yaşı da yakmak |
throw the baby out with the bath water v.
|
|
367 |
Idioms |
şeytanın yanında yer almak |
be in league with the devil v.
|
|
368 |
Idioms |
seyahatte yanında olmak |
accompany someone on a journey v.
|
|
369 |
Idioms |
birinin yanında durmak |
be at someone’s side v.
|
|
370 |
Idioms |
birinin yanında durmak |
be by someone’s side v.
|
|
371 |
Idioms |
yanında olmak |
give someone a back v.
|
|
372 |
Idioms |
yanında sönük kalmak |
pale by comparison (with something) v.
|
|
373 |
Idioms |
yanında olan birisi var olmak |
have someone in one's corner v.
|
|
374 |
Idioms |
yanında solda sıfır kalmak |
pale by comparison (with something) v.
|
|
375 |
Idioms |
yenilenin/ezilenin yanında olmak |
root for the underdog v.
|
|
376 |
Idioms |
(bir şey başka bir şeyin) yanında çocuk oyuncağı gibi kalmak |
make something seem like a picnic v.
|
|
377 |
Idioms |
yanında solda sıfır kalmak |
pale in comparison (with something) v.
|
|
378 |
Idioms |
yanında sönük kalmak |
pale in comparison (with something) v.
|
|
379 |
Idioms |
(birini) yanında tutmak |
get/keep somebody onside v.
|
|
380 |
Idioms |
(birini) kendi yanında/tarafında tutmak |
keep (someone) onside v.
|
|
381 |
Idioms |
çıkar için kazananın yanında yer almak |
leap on the bandwagon v.
|
|
382 |
Idioms |
yanında yardımı dokunacak (biri/bir şey) olmak |
have (someone or something) on (one's) side v.
|
|
383 |
Idioms |
yanında destekleyecek (biri/bir şey) olmak |
have (someone or something) on (one's) side v.
|
|
384 |
Idioms |
yanında destek olacak (biri/bir şey) olmak |
have (someone or something) on (one's) side v.
|
|
385 |
Idioms |
(biri/bir şey kişinin) yanında olmak |
have (someone or something) on (one's) side v.
|
|
386 |
Idioms |
(birinin) sürekli yanında kalmak |
not leave (one's) side v.
|
|
387 |
Idioms |
birinin sürekli yanında kalmak |
not leave somebody’s side v.
|
|
388 |
Idioms |
tecrübeli birinin yanında çalışarak/tecrübeli birini izleyerek işi öğrenmek |
sit next to nellie [old-fashioned] v.
|
|
389 |
Idioms |
tecrübeli birinin yanında işle ilgili deneyim kazanmak |
sit next to nellie [old-fashioned] v.
|
|
390 |
Idioms |
bir şeyin yanında sönük/önemsiz kalmak |
pale beside something v.
|
|
391 |
Idioms |
bir şeyin yanında sönük/önemsiz görünmek |
pale beside something v.
|
|
392 |
Idioms |
bir şeyin yanında sönük/önemsiz kalmak |
pale next to something v.
|
|
393 |
Idioms |
bir şeyin yanında sönük/önemsiz görünmek |
pale next to something v.
|
|
394 |
Idioms |
bir şeyin yanında önemsiz kalmak |
pale in comparison (with/to something) v.
|
|
395 |
Idioms |
bir şeyin yanında önemsiz kalmak |
pale by comparison (with/to something) v.
|
|
396 |
Idioms |
bir şeyin yanında önemini yitirmek |
pale into insignificance v.
|
|
397 |
Idioms |
bir şeyin yanında anlamsız kalmak |
pale into insignificance v.
|
|
398 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) yanında sönük kalmak |
pale next to (someone or something) v.
|
|
399 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) yanında pek etkili görünmemek |
pale next to (someone or something) v.
|
|
400 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) yanında zayıf kalmak |
pale next to (someone or something) v.
|
|
401 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) yanında eksik kalmak |
pale next to (someone or something) v.
|
|
402 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) yanında yetersiz kalmak |
pale next to (someone or something) v.
|
|
403 |
Idioms |
genç bir çift görüşürken onların başında/yanında duran üçüncü kişi olmak |
pick gooseberry [obsolete] v.
|
|
404 |
Idioms |
yanında kimse olmamak |
be on (one's) pat [australia] v.
|
|
405 |
Idioms |
yanında kimse olmamak |
be on (one's) pat malone [australia] v.
|
|
406 |
Idioms |
yanında gitmek/gelmek |
accompany (one) on a journey v.
|
|
407 |
Idioms |
yanında gitmek/gelmek |
accompany (one) on one's journey v.
|
|
408 |
Idioms |
yanında seyahat etmek |
accompany on a journey v.
|
|
409 |
Idioms |
yanında tutmak isteyeceğin biri |
be a keeper v.
|
|
410 |
Idioms |
güzelliğinin/yakışıklılığının yanında akıllı da, yetenekli de, becerikli de olmak |
be not just a pretty face v.
|
|
411 |
Idioms |
öğlen yemeğini yanında getirmek |
brown bag v.
|
|
412 |
Idioms |
yanında taşımak |
carry with one v.
|
|
413 |
Idioms |
yanında gezdirmek |
carry with one v.
|
|
414 |
Idioms |
-in yanında olmak |
cast one's lot with v.
|
|
415 |
Idioms |
iyi günde kötü günde destekçisi olmak/yanında olmak |
cast one's lot with v.
|
|
416 |
Idioms |
(birini/bir şeyi) yanında bulundurmak |
have (someone or something) at hand v.
|
|
417 |
Idioms |
arkasında/yanında olmak |
have got back v.
|
|
418 |
Idioms |
yanında olan birisi var olmak |
have in corner v.
|
|
419 |
Idioms |
(birini/bir şeyi) yakınında/yanında bulundurmak/tutmak |
keep (someone or something) about v.
|
|
420 |
Idioms |
dimyat'a giderken yanında pirinç götürmek |
send owls to athens v.
|
|
421 |
Idioms |
yanında götürmek |
take with one v.
|
|
422 |
Idioms |
yanında getirmek |
take with one v.
|
|
423 |
Idioms |
yanında taşımak |
take with one v.
|
|
424 |
Idioms |
kurunun yanında yaşı da yakmak |
throw the baby out with the bath v.
|
|
425 |
Idioms |
yanında yemek getirilen |
brown-bag adj.
|
|
426 |
Idioms |
yeme de yanında yat |
too good to be true expr.
|
|
427 |
Idioms |
yeme de yanında yat |
(a meal) fit for a king expr.
|
|
428 |
Idioms |
(birinin) yanında |
in (one's) corner expr.
|
|
429 |
Idioms |
birinin yanında |
in someone's corner expr.
|
|
430 |
Idioms |
onu incitenlerin yanında çok da suçlu sayılmayan |
more sinned against than sinning expr.
|
|
431 |
Idioms |
ona yapılanların yanında/karşısında onun yaptıkları suç sayılmayan |
more sinned against than sinning expr.
|
|
432 |
Idioms |
kahve ve yanında yiyecek/atıştırmalık bir şeyler |
coffee and expr.
|
|
433 |
Idioms |
(birinin) yanında |
at (one's) knee expr.
|
|
434 |
Idioms |
yaşça büyük/tecrübeli/bilgili birinin yanında |
at (one's) knee expr.
|
|
435 |
Idioms |
sahibinin hemen yanında/arkasında |
at heel expr.
|
|
436 |
Idioms |
sahibinin hemen yanında/arkasında |
to heel expr.
|
|
437 |
Idioms |
birinin hemen yanında |
at someone's elbow expr.
|
|
438 |
Idioms |
hemen yanında |
at your elbow expr.
|
|
439 |
Idioms |
hemen yanında |
at your fingertips expr.
|
|
440 |
Idioms |
güzelliğinin/yakışıklılığının yanında akıllı da, yetenekli de, becerikli de |
not just a pretty face expr.
|
|
441 |
Idioms |
güzelliğinin/yakışıklılığının yanında akıllı da, yetenekli de, becerikli de |
not just another pretty face expr.
|
|
442 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) yanında |
by/in comparison (with somebody/something) expr.
|
|
443 |
Idioms |
(birilerinin) yanında |
for the ride expr.
|
|
444 |
Idioms |
bir şeyin yanında |
not to mention something expr.
|
|
445 |
Idioms |
güzelliğinin/yakışıklılığının yanında akıllı da, yetenekli de, becerikli de |
more than just a pretty face expr.
|
|
Speaking |
|
446 |
Speaking |
yanında taşımak |
have something with you v.
|
|
447 |
Speaking |
burada senin yanında olacağım |
I'll be right here right beside you expr.
|
|
448 |
Speaking |
bu konuyu yabancıların yanında konuşmamalısın |
It's not something you should talk about in polite company expr.
|
|
449 |
Speaking |
bu konuyu tanımadığın insanların yanında konuşmamalısın |
It's not something you should talk about in polite company expr.
|
|
450 |
Speaking |
bunu her zaman yanında taşı |
keep that with you at all times expr.
|
|
451 |
Speaking |
her zaman yanında olmalı |
it's supposed to be with you at all times expr.
|
|
452 |
Speaking |
eldivenlerini yanında getir |
take your gloves with you expr.
|
|
453 |
Speaking |
zaman senin yanında |
time is on your side expr.
|
|
454 |
Speaking |
yanında götür |
take it with you expr.
|
|
455 |
Speaking |
yanında kim var? |
who is with you? expr.
|
|
Trade/Economic |
|
456 |
Trade/Economic |
alışverişte ürünün yanında verilen hediye |
lagnappe n.
|
|
457 |
Trade/Economic |
avukat yanında yapılan staj |
clerkship n.
|
|
458 |
Trade/Economic |
bir işi yapan kişinin yanında bulunmak suretiyle o işin nasıl yapıldığını öğrenme |
work shadowing n.
|
|
459 |
Trade/Economic |
ilaçların yanında kişisel hijyen malzemeleri, kozmetik ürünleri, kırtasiye malzemesi, meşrubat ve hafif yemek de satılabilen dükkan |
drugstore n.
|
|
460 |
Trade/Economic |
gemi yanında teslim |
free alongside ship adj.
|
|
461 |
Trade/Economic |
geminin yanında teslim |
free alongside ship adj.
|
|
462 |
Trade/Economic |
gemi yanında teslim |
alongside adv.
|
|
Law |
|
463 |
Law |
abd'de güney bloğunun yanında olup genellikle demokratlara oy çıkaran eyalet |
border state n.
|
|
Politics |
|
464 |
Politics |
uluslarası siyasette zayıf devletlerin güçlü devletlerin yanında yer alması |
bandwagoning n.
|
|
Tourism |
|
465 |
Tourism |
otellerin konaklama yanında çeşitli hizmetler de sunduğu konaklama biçimi |
serviced accommodation n.
|
|
466 |
Tourism |
yanında soda |
soda back (barmenlik terimi) expr.
|
|
Advertising |
|
467 |
Advertising |
aracın iki yanında ayrılan reklam afişi alanı |
side position n.
|
|
468 |
Advertising |
haberle ilgili yazıların hemen yanında reklam için ayrılan yer |
next to reading matter n.
|
|
469 |
Advertising |
reklamı yapılan ürün grubunun yanında reklam sahibi firmanın ikincil ürünlerine ait reklam |
cowcatcher n.
|
|
470 |
Advertising |
dergi veya gazetenin yanında ek olarak verilen (reklam) |
blow-in adj.
|
|
Technical |
|
471 |
Technical |
bakıma alınması gereken bir makine üzerinde veya bu cihazın yanında çalışan görevli |
affected employee n.
|
|
472 |
Technical |
cihazın yanında veya üzerinde çalışan kişi |
affected employee n.
|
|
473 |
Technical |
kesici ucunun yanında topuk şeklinde kıvrım bulunan tornacı aleti |
heeltool n.
|
|
474 |
Technical |
kablo yalıtım borusu yanında akan sıvı |
slip n.
|
|
Computer |
|
475 |
Computer |
eksen yanında |
next to axis expr.
|
|
476 |
Computer |
etiket yanında gösterge anahtarını göster |
show legend key next to label expr.
|
|
477 |
Computer |
iletilerin yanında |
beside messages expr.
|
|
478 |
Computer |
notlar slaytların yanında |
notes next to slides expr.
|
|
479 |
Computer |
x ekseninin yanında |
next to x-axis expr.
|
|
480 |
Computer |
y ekseninin yanında |
next to y-axis expr.
|
|
Architecture |
|
481 |
Architecture |
binanın yanında bulunan, üzeri açık ve zemin seviyesinin altındaki geçit |
area n.
|
|
482 |
Architecture |
binanın yanında bulunan, üzeri açık ve zemin seviyesinin altındaki geçit |
areaway n.
|
|
483 |
Architecture |
derbyshire'de chesterfield'ın yanında yapılmış elizabeth devri mimarisine ait malikane |
hardwick hall n.
|
|
484 |
Architecture |
(kilise sunağı arkasında veya mihrap yanında yer alan) asma figür |
dorsal n.
|
|
485 |
Architecture |
(kilise sunağı arkasında veya mihrap yanında yer alan) asma figür |
dorsale n.
|
|
486 |
Architecture |
(kilise sunağı arkasında veya mihrap yanında yer alan) asma figür |
dorser n.
|
|
487 |
Architecture |
(kilise sunağı arkasında veya mihrap yanında yer alan) asma figür |
dosel n.
|
|
488 |
Architecture |
(kilise sunağı arkasında veya mihrap yanında yer alan) asma figür |
dossel n.
|
|
489 |
Architecture |
(kilisede) apsisin iki yanında yer alan oda ile ilgili |
parabematic adj.
|
|
Construction |
|
490 |
Construction |
yapı yanında hazırlanan beton |
field concrete n.
|
|
Traffic |
|
491 |
Traffic |
yol veya patikanın yanında bulunan |
wayside adj.
|
|
Marine |
|
492 |
Marine |
teknede lüks kamaranın yanında bulunan dolaplı/çekmeceli kanepe |
transom n.
|
|
493 |
Marine |
teknede lüks kamaranın yanında bulunan dolaplı/çekmeceli kanepe |
transome n.
|
|
494 |
Marine |
birikmiş suyun boşaltıması için geminin yanında bulunan delik |
scupper n.
|
|
495 |
Marine |
botun dış yanında küreğin takıldığı parça |
outrigger n.
|
|
496 |
Marine |
omurganın iki yanında birer pervanesi olan gemi |
twin screw n.
|
|
497 |
Marine |
gemi çapasının dengeleme noktasındaki şaftın her bir yanında bağlantı veya halka olan şerit |
balancing band n.
|
|
498 |
Marine |
gemi çapasının dengeleme noktasındaki şaftın her bir yanında bağlantı veya halka olan bir şerit |
gravity band n.
|
|
499 |
Marine |
düşmanların gemiye çıkmasını önlemek için geminin yanında bulunan güçlü halatlar |
boarding nettings n.
|
|
500 |
Marine |
geminin yanında veya iskelede duran tampon |
bumper n.
|
|