|
Categoría |
Inglés |
Turco |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
bear n.
|
ayı |
|
My grand-father is a bear; he is always grumpy around people.
Büyükbabam ayının biridir; milletin yanında hep huysuzluk eder.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
bear v.
|
dayanmak |
|
I can't bear this pain.
Bu acıya dayanamam.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
bear v.
|
katlanmak |
|
I can't bear the thought of losing you.
Seni kaybetme düşüncesine katlanamıyorum.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
bear v.
|
taşımak |
|
My arms were tired from bearing trays of finger food for the guests all night.
Bütün gece misafirler için tepsi tepsi atıştırmalık taşımaktan kollarım yoruldu.
More Sentences
|
5 |
Common Usage |
bear v.
|
(ürün/meyve) vermek |
|
Very heavy pressure was brought to bear on her to withdraw or compromise on her report.
Raporunu geri çekmesi ya da taviz vermesi için kendisine çok ağır baskılar yapıldı.
More Sentences
|
General |
|
6 |
General |
bear v.
|
çekmek |
|
We must realise that they will bear the brunt of this European legislation.
Bu Avrupa mevzuatının yükünü onların çekeceğinin farkında olmalıyız.
More Sentences
|
7 |
General |
bear v.
|
beslemek (belirli bir his) |
|
She bears malice toward our group.
Grubumuza karşı kötü niyet besliyor.
More Sentences
|
8 |
General |
bear v.
|
kaldırmak |
|
He couldn't bear the heat.
Sıcağı kaldıramadı.
More Sentences
|
9 |
General |
bear v.
|
sineye çekmek |
|
Tom had no choice but to grin and bear it.
Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu.
More Sentences
|
10 |
General |
bear v.
|
dönmek |
|
Every pressure must be brought to bear to allow International Atomic Energy Agency inspectors back in.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı müfettişlerinin geri dönmesi için her türlü baskı yapılmalıdır.
More Sentences
|
11 |
General |
bear v.
|
gelmek |
|
Stolen money never bears fruit.
Çalınan paradan hayır gelmez.
More Sentences
|
12 |
General |
bear v.
|
değmek |
|
The production figures did not bear scrutiny.
Üretim rakamları incelemeye değer bulunmamıştır.
More Sentences
|
13 |
General |
bear v.
|
getirmek |
|
This refit of the vessels entailed increased costs, which were borne by the shipowners.
Gemilerin bu şekilde yenilenmesi, armatörler tarafından karşılanan artan maliyetleri beraberinde getirmiştir.
More Sentences
|
14 |
General |
bear v.
|
davranmak (belirli bir şekilde) |
|
The prisoner of war bore himself with great dignity.
Savaş esiri onurlu davrandı.
More Sentences
|
15 |
General |
bear v.
|
üstlenmek |
|
All players involved must bear their recoverable share of the responsibility.
Olaya karışan tüm aktörler, sorumluluktaki telafi edilebilir paylarını üstlenmelidir.
More Sentences
|
16 |
General |
bear v.
|
tahammül etmek |
|
I cannot bear such an insult.
Böyle bir hakarete tahammül edemem.
More Sentences
|
17 |
General |
bear v.
|
doğurmak |
|
She claims she was raped by a friend and subsequently she bore a child.
Bir arkadaşı tarafından tecavüze uğradığını ve daha sonra bir çocuk doğurduğunu iddia etmektedir.
More Sentences
|
18 |
General |
bear v.
|
tutmak |
|
I hope you will bear that in mind and make sure it does not happen again.
Umarım bunu aklınızda tutarsınız ve bunun tekrarlanmamasını sağlarsınız.
More Sentences
|
19 |
General |
bear v.
|
(benzerlik) göstermek |
|
Moreover, all the figures bear out that immigration to the European Union is restricted.
Ayrıca tüm rakamlar Avrupa Birliği'ne göçün kısıtlı olduğunu göstermektedir.
More Sentences
|
20 |
General |
bear v.
|
yüklenmek |
|
Brussels cannot be made to bear all the responsibility for that, however.
Ancak bunun tüm sorumluluğu Brüksel'e yüklenemez.
More Sentences
|
|
21 |
General |
bear v.
|
bulunmak |
|
This letter bears no signature.
Bu mektupta imza bulunmuyor.
More Sentences
|
22 |
General |
bear v.
|
değmek |
|
The production figures did not bear scrutiny.
Üretim rakamları incelemeye değer bulunmamıştır.
More Sentences
|
23 |
General |
bear v.
|
bulundurmak |
|
In my opinion, the Commission has borne this difference in mind at all times.
Bana göre Komisyon bu farkı her zaman göz önünde bulundurmuştur.
More Sentences
|
24 |
General |
bear v.
|
uygulamak |
|
This is an effective way of bringing pressure to bear.
Bu, baskı uygulamanın etkili bir yoludur.
More Sentences
|
25 |
General |
bear v.
|
karşılamak |
|
Residents will bear the total cost of repairs.
Konut sakinleri onarımların toplam maliyetini karşılayacaktır.
More Sentences
|
26 |
General |
bear v.
|
(iz vb.) taşımak |
|
The building still bears marks from the paint gun party.
Bina hâlâ boya tabancası partisinin izlerini taşıyor.
More Sentences
|
27 |
General |
bear v.
|
(çocuk) doğurmak |
|
Our doctor said there might be a chance for me to bear children.
Doktorumuz çocuk doğurma şansımın olabileceğini söyledi.
More Sentences
|
28 |
General |
bear v.
|
(duygu) tutmak |
|
Come on; you can’t bear a grudge forever!
Hadi ama; sonsuza kadar kin tutamazsın!
More Sentences
|
29 |
General |
bear v.
|
(isim, ad) taşımak |
|
She bore the same name as her great-grandmother.
Büyük büyükannesiyle aynı adı taşıyordu.
More Sentences
|
30 |
General |
bear v.
|
(rüzgar, su vb.) -ile taşınmak |
|
The rafting was borne along by the wild river.
Rafting çılgın nehir tarafından taşınıyordu.
More Sentences
|
Colloquial |
|
31 |
Colloquial |
bear n.
|
rusya |
|
This issue bears some relation to the consideration of Russia as a market economy.
Bu konu, Rusya'nın bir piyasa ekonomisi olarak değerlendirilmesiyle de yakından ilgilidir.
More Sentences
|
Technical |
|
32 |
Technical |
bear v.
|
taşımak |
|
My arms were tired from bearing trays of finger food for the guests all night.
Bütün gece misafirler için tepsi tepsi atıştırmalık taşımaktan kollarım yoruldu.
More Sentences
|
Common Usage |
|
33 |
Common Usage |
bear v.
|
(birine bir duygu) beslemek |
|
General |
|
34 |
General |
bear n.
|
koca oğlan |
|
35 |
General |
bear n.
|
spekülatör |
|
36 |
General |
bear n.
|
borsada büyük oynayarak fiyatları etkileyen kimse |
|
37 |
General |
bear n.
|
kaba adam |
|
38 |
General |
bear n.
|
hanzo |
|
39 |
General |
bear n.
|
kıro |
|
40 |
General |
bear n.
|
kaba saba tip |
|
|
41 |
General |
bear n.
|
maganda |
|
42 |
General |
bear n.
|
ayıcık |
|
43 |
General |
bear n.
|
oyuncak ayı |
|
44 |
General |
bear n.
|
özel yeteneği olan kimse |
|
45 |
General |
bear n.
|
parlayan yıldız |
|
46 |
General |
bear v.
|
yürümek (belirli bir şekilde) |
|
47 |
General |
bear v.
|
sapmak |
|
48 |
General |
bear v.
|
hazmetmek |
|
49 |
General |
bear v.
|
gitmek (belirli bir yöne doğru) |
|
50 |
General |
bear v.
|
vermek (meyve) |
|
51 |
General |
bear v.
|
dünyaya getirmek |
|
52 |
General |
bear v.
|
spekülasyon yapmak |
|
53 |
General |
bear v.
|
götürmek |
|
54 |
General |
bear v.
|
yönelmek |
|
55 |
General |
bear v.
|
borsa fiyatlarını düşürmek |
|
56 |
General |
bear v.
|
kin gütmek |
|
57 |
General |
bear v.
|
beslemek |
|
58 |
General |
bear v.
|
üzerinde bulunmak |
|
59 |
General |
bear v.
|
durmak (belirli bir şekilde) |
|
60 |
General |
bear v.
|
vermek |
|
61 |
General |
bear v.
|
kuvvet uygulamak |
|
62 |
General |
bear v.
|
basmak |
|
63 |
General |
bear v.
|
-e gelmek |
|
64 |
General |
bear v.
|
dişini sıkmak |
|
65 |
General |
bear v.
|
katlanmak (birisine) |
|
66 |
General |
bear v.
|
gütmek |
|
67 |
General |
bear v.
|
yaymak |
|
68 |
General |
bear v.
|
nakletmek |
|
69 |
General |
bear v.
|
haiz olmak |
|
70 |
General |
bear v.
|
yapmak/etmek |
|
71 |
General |
bear v.
|
kullanmak |
|
72 |
General |
bear v.
|
yürütmek |
|
73 |
General |
bear v.
|
yöneltmek |
|
74 |
General |
bear v.
|
(belirli bir istikamette) gitmek |
|
75 |
General |
bear v.
|
yer almak |
|
76 |
General |
bear v.
|
uygun olmak |
|
77 |
General |
bear v.
|
sağlamak |
|
78 |
General |
bear v.
|
bahşetmek |
|
79 |
General |
bear v.
|
göze almak |
|
80 |
General |
bear v.
|
kabul etmek |
|
|
81 |
General |
bear v.
|
sürdürmek |
|
82 |
General |
bear v.
|
iletmek |
|
83 |
General |
bear v.
|
hak çerçevesinde sahip olmak |
|
84 |
General |
bear v.
|
sürmek |
|
85 |
General |
bear v.
|
itmek |
|
86 |
General |
bear v.
|
(kendini) taşımak |
|
87 |
General |
bear v.
|
(kap, sıvı) almak |
|
88 |
General |
bear v.
|
(başını) belirli şekilde tutmak |
|
89 |
General |
bear v.
|
görünür bir özellik olarak taşımak |
|
90 |
General |
bear v.
|
arma olarak kullanmak |
|
91 |
General |
bear v.
|
üzerinde açıkça göstermek |
|
92 |
General |
bear v.
|
listede bulundurmak |
|
93 |
General |
bear v.
|
kayıtlı olarak içeriğinde bulundurmak |
|
94 |
General |
bear v.
|
yol açmak |
|
95 |
General |
bear v.
|
neden olmak |
|
96 |
General |
bear v.
|
kızıştırmak |
|
97 |
General |
bear v.
|
rolü taşımak |
|
98 |
General |
bear v.
|
kuvvetle iterek sürüklemek |
|
99 |
General |
bear v.
|
konumlanmak |
|
100 |
General |
bear v.
|
konumlandırılmak |
|
101 |
General |
bear v.
|
alakalı olmak |
|
102 |
General |
bear v.
|
geçerlilik taşımak |
|
103 |
General |
bear v.
|
etki sahibi olmak |
|
104 |
General |
bear v.
|
yürürlüğe koymak |
|
105 |
General |
bear v.
|
harekete geçirmek |
|
106 |
General |
bear v.
|
yakışık almak |
|
107 |
General |
bear v.
|
münasip olmak |
|
108 |
General |
bear v.
|
(mesaj) getirip anlatmak |
|
109 |
General |
bear v.
|
baskıcı olmak |
|
110 |
General |
bear v.
|
ağırlığını koymak |
|
111 |
General |
bear v.
|
güç yetirmek |
|
112 |
General |
bear v.
|
(bir şey) olmak |
|
113 |
General |
bear v.
|
tedarik etmek |
|
114 |
General |
bear v.
|
(hak, güç) kullanmak |
|
115 |
General |
bear v.
|
(bir ilişki veya orana) sahip olmak |
|
116 |
General |
bear v.
|
korelatif olarak sergilemek |
|
117 |
General |
bear v.
|
ile çıkagelmek |
|
Irregular Verb |
|
118 |
Irregular Verb |
bear v.
|
bore - born/borne |
|
Colloquial |
|
119 |
Colloquial |
bear n.
|
yük |
|
120 |
Colloquial |
bear n.
|
çetin/zorlu iş/görev |
|
121 |
Colloquial |
bear n.
|
angarya |
|
122 |
Colloquial |
bear n.
|
külfet |
|
123 |
Colloquial |
bear n.
|
sıkıntılı iş/görev |
|
124 |
Colloquial |
bear n.
|
problem yaratan iş/görev |
|
125 |
Colloquial |
bear n.
|
zor bir iş/görev |
|
126 |
Colloquial |
bear n.
|
iskambilde nadiren blöf yapan oyuncu |
|
Trade/Economic |
|
127 |
Trade/Economic |
bear n.
|
açıkçı |
|
128 |
Trade/Economic |
bear n.
|
borsada satıcı spekülatör |
|
129 |
Trade/Economic |
bear n.
|
borsada fiyatların düşeceğini tahmin ederek menkul değer satan kimse |
|
130 |
Trade/Economic |
bear n.
|
hisselerin düşeceğini önceden tahmin edip hisseleri elinden çıkaran kişi |
|
131 |
Trade/Economic |
bear n.
|
spekülatör |
|
132 |
Trade/Economic |
bear adj.
|
açıkçı |
|
133 |
Trade/Economic |
bear adj.
|
durgun |
|
134 |
Trade/Economic |
bear adj.
|
fiyatların düştüğü (piyasa) |
|
Construction |
|
135 |
Construction |
bear v.
|
gerilmeye dayanmak |
|
Dyeing |
|
136 |
Dyeing |
bear n.
|
hafif kahverengimsi bir gri tonu |
|
Transportation |
|
137 |
Transportation |
bear v.
|
taşıma aracıyla aktarmak |
|
Marine |
|
138 |
Marine |
bear n.
|
kumtaşı |
|
Zoology |
|
139 |
Zoology |
bear n.
|
ayı benzeri hayvan |
|
140 |
Zoology |
bear n.
|
izcilikte bir derece |
|
Geography |
|
141 |
Geography |
bear n.
|
abd'de büyük tuz gölü'ne akan bir nehir |
|
142 |
Geography |
bear n.
|
alaska'nın güneyinde bir dağ |
|
Archaic |
|
143 |
Archaic |
bear v.
|
gibi görünmek |
|
144 |
Archaic |
bear v.
|
der gibi durmak |
|
145 |
Archaic |
bear v.
|
anlamında olmak |
|
Engineering |
|
146 |
Engineering |
bear n.
|
portatif zımba |
|
Slang |
|
147 |
Slang |
bear n.
|
polis |
|
148 |
Slang |
bear n.
|
aynasız |
|
149 |
Slang |
bear n.
|
otoyol polisi |
|
150 |
Slang |
bear n.
|
çirkin/kötü görünümlü kadın |
|
151 |
Slang |
bear n.
|
gudubet kadın |
|
152 |
Slang |
bear n.
|
tipsiz kadın |
|
153 |
Slang |
bear n.
|
kokoroz |
|
154 |
Slang |
bear n.
|
çok kıllı eşcinsel erkek |
|
155 |
Slang |
bear n.
|
kilolu kıllı eşcinsel erkek |
|
British Slang |
|
156 |
British Slang |
bear n.
|
geniş kıllı erkek |
|
|
Categoría |
Inglés |
Turco |
|
General |
|
1 |
General |
ice bear n.
|
kutup ayısı |
|
Ice bear's mother has not eaten for four months and has lost half of her body weight.
Kutup ayısının annesi dört aydır bir şey yemedi ve vücut ağırlığının yarısını kaybetti.
More Sentences
|
2 |
General |
polar bear n.
|
kutup ayısı |
|
Polar bears hunt seals.
Kutup ayıları fok balıklarını avlarlar.
More Sentences
|
3 |
General |
koala bear n.
|
koala |
|
Koala bears smell like eucalyptus.
Koala ayıları okaliptüs gibi kokarlar.
More Sentences
|
4 |
General |
brown bear n.
|
boz ayı |
|
When I was little, I wanted to have a pet brown bear to scare my neighbors.
Küçükken komşularımı korkutmak için evcil bir boz ayım olsun isterdim.
More Sentences
|
5 |
General |
panda bear n.
|
panda |
|
Panda bears live only in China.
Panda ayıları sadece Çin'de yaşar.
More Sentences
|
6 |
General |
teddy bear n.
|
oyuncak ayı |
|
My little brother always sleeps with his teddy bear.
Küçük erkek kardeşim hep oyuncak ayısı ile yatıyor.
More Sentences
|
7 |
General |
grizzly bear n.
|
boz ayı |
|
Tom was attacked by a grizzly bear.
Tom bir boz ayı tarafından saldırıya uğradı.
More Sentences
|
8 |
General |
bear attack n.
|
ayı saldırısı |
|
Are bear attacks common around here?
Buralarda ayı saldırıları yaygın mı?
More Sentences
|
9 |
General |
gummy bear n.
|
jelibon ayı |
|
Children like gummy bears.
Çocuklar jelibon ayıcıkları sever.
More Sentences
|
10 |
General |
bear fruit v.
|
meyve vermek |
|
This is a solution which will only bear fruit in the very long term, but it is the best one there is.
Bu sadece çok uzun vadede meyvelerini verecek bir çözümdür, ancak var olan en iyi çözümdür.
More Sentences
|
11 |
General |
bear in mind v.
|
dikkate almak |
|
We will soon see, and for our part, we will bear in mind any suggestions on this issue.
Yakında göreceğiz ve kendi adımıza bu konudaki her türlü öneriyi dikkate alacağız.
More Sentences
|
12 |
General |
bear the consequences v.
|
sonuçlarına katlanmak |
|
It is not us who have to bear the consequences of the US Government's Middle East policy.
ABD Hükûmetinin Orta Doğu politikasının sonuçlarına katlanmak zorunda olan biz değiliz.
More Sentences
|
13 |
General |
bear out v.
|
doğrulamak |
|
Unfortunately, the Convention bears out current practice by maintaining the rule of consensus.
Ne yazık ki Sözleşme, konsensüs kuralını muhafaza ederek mevcut uygulamayı doğrulamaktadır.
More Sentences
|
14 |
General |
bear a grudge v.
|
kin beslemek |
|
He bore a grudge against me.
Bana karşı kin besliyordu.
More Sentences
|
15 |
General |
bear in mind v.
|
akılda tutmak |
|
I would ask people to bear in mind that citizenship is not defined by the passport you hold.
İnsanlardan, vatandaşlığın sahip olduğunuz pasaportla tanımlanmadığını akıllarında tutmalarını rica ediyorum.
More Sentences
|
16 |
General |
bear witness to v.
|
tanıklık etmek |
|
This year the programme bears witness to a new method.
Bu yıl program yeni bir yönteme tanıklık ediyor.
More Sentences
|
17 |
General |
bear in mind v.
|
göz önünde bulundurmak |
|
The Member States must also bear in mind their responsibility.
Üye Devletler de kendi sorumluluklarını göz önünde bulundurmalıdır.
More Sentences
|
18 |
General |
bear with v.
|
dayanmak |
|
Please bear with me until I finish the story.
Lütfen ben hikayeyi tamamlayana kadar dayanın.
More Sentences
|
19 |
General |
bear in mind v.
|
akıldan çıkarmamak |
|
We must bear in mind that failure in Johannesburg will threaten the reasonable expectations raised in Rio.
Johannesburg'daki başarısızlığın Rio'da yükseltilen makul beklentileri tehdit edeceğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
More Sentences
|
20 |
General |
bear in mind v.
|
unutmamak |
|
We must, of course, also bear in mind that as soon as new Member States join, the outlook will change immediately.
Elbette yeni Üye Devletler katılır katılmaz görünümün derhal değişeceğini de unutmamalıyız.
More Sentences
|
21 |
General |
bear responsibility v.
|
sorumluluk taşımak |
|
There is no other government in the world that bears responsibility for 1.3 billion people.
Dünyada 1.3 milyar insanın sorumluluğunu taşıyan başka bir hükümet yoktur.
More Sentences
|
22 |
General |
bear the name v.
|
adını taşımak |
|
The university bears the name of its founder.
Üniversite kurucusunun adını taşımaktadır.
More Sentences
|
23 |
General |
bear the pain v.
|
acıya dayanmak |
|
I can't bear the pain anymore.
Artık acıya dayanamıyorum.
More Sentences
|
24 |
General |
shoot a bear v.
|
ayı vurmak |
|
I shot a bear.
Bir ayı vurdum.
More Sentences
|
25 |
General |
bear the cost v.
|
maliyete katlanmak |
|
What is more, it is the consumer who has to bear the costs of receiving and reading the advertisements.
Dahası, reklamları alma ve okuma maliyetlerine katlanmak zorunda olan tüketicidir.
More Sentences
|
26 |
General |
bear hug v.
|
kocaman sarılmak |
|
Tom gave me a big bear hug.
Tom bana kocaman sarıldı.
More Sentences
|
Phrasals |
|
27 |
Phrasals |
bear with v.
|
dayanmak |
|
Please bear with me until I finish the story.
Lütfen ben hikayeyi tamamlayana kadar dayanın.
More Sentences
|
28 |
Phrasals |
bear with v.
|
katlanmak |
|
I hope that in a good cause, you will bear with me.
İyi bir amaç uğruna bana katlanacağınızı umuyorum.
More Sentences
|
Colloquial |
|
29 |
Colloquial |
bear in mind expr.
|
aklında bulunsun |
|
Bear in mind that, under such circumstances, we have no alternative but to find another buyer.
Aklınızda bulunsun, bu koşullar altında başka bir alıcı bulmaktan başka alternatifimiz yok.
More Sentences
|
Common Usage |
|
30 |
Common Usage |
great bear n.
|
büyükayı |
|
General |
|
31 |
General |
average age of women who bear their first child n.
|
çocuk doğurma ortalama yaşı |
|
32 |
General |
ant bear n.
|
karıncayiyen |
|
33 |
General |
bear garden n.
|
ayı köpek kavgası gösterilerinin düzenlendiği yer |
|
34 |
General |
grizzly bear n.
|
korkunçayı (kuzey amerika'ya özgü) |
|
35 |
General |
little bear n.
|
küçükayı |
|
36 |
General |
brown bear n.
|
bozayı |
|
37 |
General |
bear keeper n.
|
ayıcı |
|
38 |
General |
woolly bear n.
|
tüylü tırtıl |
|
39 |
General |
american black bear n.
|
amerikan siyah ayısı |
|
40 |
General |
growl of a bear n.
|
ayı homurtusu |
|
41 |
General |
the greater bear n.
|
büyükayı |
|
42 |
General |
the great bear n.
|
büyükayı |
|
43 |
General |
polar bear n.
|
kutupayısı |
|
44 |
General |
black bear n.
|
kara ayı |
|
45 |
General |
asiatic black bear n.
|
asya siyah ayısı |
|
46 |
General |
woolly bear caterpillar n.
|
tüylü tırtıl |
|
47 |
General |
the little bear n.
|
küçükayı |
|
48 |
General |
pole bear n.
|
kutup ayısı |
|
49 |
General |
great bear n.
|
büyükayı |
|
50 |
General |
bear hug n.
|
sıkı sarılma |
|
51 |
General |
bear hug n.
|
kaba kucaklama |
|
52 |
General |
bear hug n.
|
ayı gibi sarılma |
|
53 |
General |
bear hug n.
|
sert kucaklama |
|
54 |
General |
bear baiting n.
|
bağlı haldeki ayıya köpek saldırtma gösterisi |
|
55 |
General |
bear trap n.
|
ayı kapanı |
|
56 |
General |
polar bear plunge n.
|
buz gibi suya dalış/atlayış etkinliği |
|
57 |
General |
cave bear n.
|
mağara ayısı |
|
58 |
General |
yogi bear n.
|
ayı yogi |
|
59 |
General |
teddy bear n.
|
ayıcık |
|
60 |
General |
gummi bear n.
|
şeker ayıcığı |
|
61 |
General |
gummi bear n.
|
ayı şeklinde jöleden şekerleme |
|
62 |
General |
baby bear n.
|
yavru ayı |
|
63 |
General |
baby bear n.
|
ayı yavrusu |
|
64 |
General |
bug-bear n.
|
gulyabani |
|
65 |
General |
bug-bear n.
|
öcü |
|
66 |
General |
bear cave n.
|
ayı ini |
|
67 |
General |
grizzly bear n.
|
birinci dünya savaşı döneminde popüler olan bir dans |
|
68 |
General |
average age of women who bear their first child n.
|
ilk çocuğun doğurulduğu ortalama yaş |
|
69 |
General |
average age of women who bear their first child n.
|
ortalama ilk çocuğu doğurma yaşı |
|
70 |
General |
gummy bear n.
|
jöleli ayıcık |
|
71 |
General |
bear cub n.
|
yavru ayı |
|
72 |
General |
bear cub n.
|
ayı yavrusu |
|
73 |
General |
bear [obsolete] n.
|
açığa satılan hisse senedi veya emtia |
|
74 |
General |
bear [scotland] n.
|
arpa |
|
75 |
General |
bear cat n.
|
güçlü kuvvetli insan |
|
76 |
General |
bear cat n.
|
vurdu mu deviren iri yarı tip |
|
77 |
General |
bear leader n.
|
ayı oynatan kimse |
|
78 |
General |
bear leader n.
|
genç bir erkeği seyahatlerinde peşinde dolaştıran tip |
|
79 |
General |
bear paw n.
|
bir tür ufak ve yuvarlak kar ayakkabısı |
|
80 |
General |
bear-baiting n.
|
zincirlenmiş ayıyı köpeklerle dövüştürme etkinliği |
|
81 |
General |
bear-paw n.
|
bir tür ufak ve yuvarlak kar ayakkabısı |
|
82 |
General |
bear-pit n.
|
kaotik sahne |
|
83 |
General |
bear-pit n.
|
kargaşalı ortam |
|
84 |
General |
grin and bear it v.
|
bağrına taş basmak |
|
85 |
General |
bear oneself v.
|
davranmak |
|
86 |
General |
bear one's sorrow without complaining v.
|
acısını bağrına basmak |
|
87 |
General |
bear no responsibility for v.
|
sorumlusu olmamak |
|
88 |
General |
grin and bear it v.
|
ağız kokusu çekmek |
|
89 |
General |
bear out v.
|
desteklemek |
|
90 |
General |
bear up v.
|
cesareti elden bırakmamak |
|
91 |
General |
bear resemblance to v.
|
benzemek |
|
92 |
General |
bear with v.
|
çekmek |
|
93 |
General |
bear witness v.
|
şahitlik etmek |
|
94 |
General |
bear away v.
|
götürmek |
|
95 |
General |
bear the bell v.
|
kazanmak |
|
96 |
General |
bear sorrow without complaining v.
|
acısını içine gömmek |
|
97 |
General |
bear up v.
|
destek olmak |
|
98 |
General |
bear a hand v.
|
yardım eli uzatmak |
|
99 |
General |
bear down on v.
|
yaklaşmak |
|
100 |
General |
bear witness to an age v.
|
bir çağa tanıklık yapmak |
|
101 |
General |
bear in mind v.
|
hatırda tutmak |
|
102 |
General |
bear hard on v.
|
yük olmak |
|
103 |
General |
bear a torch v.
|
ışık tutmak |
|
104 |
General |
bear witness to an age v.
|
bir çağa tanıklık etmek |
|
105 |
General |
bear up v.
|
yardım etmek |
|
106 |
General |
bear a grudge v.
|
kin gütmek |
|
107 |
General |
bear testimony to v.
|
ifade vermek |
|
108 |
General |
bear on v.
|
etkisi olmak |
|
109 |
General |
bear down on v.
|
üstüne gelmek |
|
110 |
General |
bear the brunt of v.
|
baskının en şiddetli kısmını çekmek |
|
111 |
General |
bear away to leeward v.
|
boca etmek |
|
112 |
General |
grit one's teeth and bear it v.
|
dişini sıkmak |
|
113 |
General |
bear in mind v.
|
hesaba katmak |
|
114 |
General |
bear in mind v.
|
hatırlamak |
|
115 |
General |
bear the bell v.
|
yenmek |
|
116 |
General |
bear on v.
|
ilgisi olmak |
|
117 |
General |
bear the penalty of v.
|
cezasını çekmek |
|
118 |
General |
bear up v.
|
dayanabilmek |
|
119 |
General |
bring pressure to bear on v.
|
sıkıştırmak |
|
120 |
General |
bear on v.
|
ilgilendirmek |
|
121 |
General |
bear against v.
|
baskı yapmak |
|
122 |
General |
bear in mind v.
|
zihinde tutmak |
|
123 |
General |
bear arms v.
|
asker olmak |
|
124 |
General |
bear away v.
|
taşımak |
|
125 |
General |
bring something to bear on v.
|
bir şeyi uygulatmak |
|
126 |
General |
bear in mind v.
|
aklında tutmak |
|
127 |
General |
bear against v.
|
karşı koymak |
|
128 |
General |
bear down on v.
|
fazla bastırmak |
|
129 |
General |
bear in mind v.
|
göz önünde tutmak |
|
130 |
General |
bear against v.
|
sıkıştırmak |
|
131 |
General |
bear upon v.
|
ilgilendirmek |
|
132 |
General |
bear tales v.
|
dedikodu yapmak |
|
133 |
General |
bear out v.
|
yardım etmek |
|
134 |
General |
bear up v.
|
neşelenmek |
|
135 |
General |
bear witness (to an age) v.
|
tanıklık etmek (bir çağa vb) |
|
136 |
General |
bear the palm v.
|
zafer kazanmak |
|
137 |
General |
bear down on v.
|
büyük çaba harcamak |
|
138 |
General |
bear upon v.
|
ilgisi olmak |
|
139 |
General |
bear out v.
|
onaylamak |
|
140 |
General |
bear upon v.
|
ateş etmek |
|
141 |
General |
bear the brunt of v.
|
saldırının en ağır kısmını çekmek |
|
142 |
General |
bear witness v.
|
tanıklık etmek |
|
143 |
General |
bear arms v.
|
askerlik yapmak |
|
144 |
General |
bear upon v.
|
ile ilgisi olmak |
|
145 |
General |
grin and bear it v.
|
katlanmak |
|
146 |
General |
bear down on v.
|
sıkıştırmak (azarlayarak/ısrarla) |
|
147 |
General |
bear a hand v.
|
yardım etmek |
|
148 |
General |
bear with v.
|
sabır göstermek |
|
149 |
General |
bear on v.
|
ilgilenmek |
|
150 |
General |
bear against v.
|
bastırmak |
|
151 |
General |
bear fruit v.
|
yemiş vermek |
|
152 |
General |
bear up against v.
|
dayanmak |
|
153 |
General |
bear the blame v.
|
kabahati üzerine almak |
|
154 |
General |
bear the blame for v.
|
suçunu üzerine almak |
|
155 |
General |
bear the brunt of v.
|
kabak başına patlamak |
|
156 |
General |
bear witness to v.
|
bir şeye delalet etmek |
|
157 |
General |
bear out v.
|
tasdik etmek |
|
158 |
General |
bring pressure to bear on v.
|
zorlamak |
|
159 |
General |
bear the consequence v.
|
sonucuna katlanmak |
|
160 |
General |
bear a grudge against v.
|
kin beslemek |
|
161 |
General |
bear down v.
|
yenmek |
|
162 |
General |
bear the expense of v.
|
masrafı çekmek |
|
163 |
General |
bear on v.
|
ile ilgisi olmak |
|
164 |
General |
bear down v.
|
gayret etmek |
|
165 |
General |
bear no relation to v.
|
ile ilgisi olmamak |
|
166 |
General |
bear fruit v.
|
meyvesini vermek |
|
167 |
General |
bear upon v.
|
topa tutmak |
|
168 |
General |
bear upon v.
|
bağıntılamak |
|
169 |
General |
bear on v.
|
ateş etmek |
|
170 |
General |
bear up v.
|
dayanmak |
|
171 |
General |
bear witness v.
|
tanık olmak |
|
172 |
General |
bear somebody out v.
|
desteklemek |
|
173 |
General |
bear somebody out v.
|
yardım etmek |
|
174 |
General |
bear a grudge against v.
|
kin duymak |
|
175 |
General |
bear a grudge against v.
|
kuyruk acısı olmak |
|
176 |
General |
cannot bear the consequences of v.
|
göze alamamak |
|
177 |
General |
bear on v.
|
topa tutmak |
|
178 |
General |
bear sorrow without complaining v.
|
acısını bağrına basmak |
|
179 |
General |
bear on v.
|
ilgili olmak |
|
180 |
General |
bear in upon somebody v.
|
dank etmek |
|
181 |
General |
bear a child v.
|
doğum yapmak |
|
182 |
General |
bear meaning v.
|
anlam taşımak |
|
183 |
General |
bear one's signature v.
|
imzasını taşımak |
|
184 |
General |
bear the same meaning v.
|
aynı anlamı taşımak |
|
185 |
General |
not bear v.
|
katlanamamak |
|
186 |
General |
be unable to bear up under difficulties v.
|
sıkıntıya gelememek |
|
187 |
General |
bear the expense v.
|
masrafını karşılamak |
|
188 |
General |
bear the expenses v.
|
giderleri karşılamak |
|
189 |
General |
not bear any more v.
|
tahammülü kalmamak |
|
190 |
General |
bear in mind v.
|
gözönünde bulundurmak |
|
191 |
General |
bear profit v.
|
getirisi olmak |
|
192 |
General |
bear return v.
|
getirisi olmak |
|
193 |
General |
bear upon v.
|
etkisi olmak |
|
194 |
General |
bear a child v.
|
çocuk dünyaya getirmek |
|
195 |
General |
bear a child v.
|
karnında çocuk taşımak |
|
196 |
General |
bring something to bear v.
|
etkilemek |
|
197 |
General |
bring something to bear v.
|
tesir etmek |
|
198 |
General |
bring something to bear v.
|
baskı yapmak |
|
199 |
General |
bear signature v.
|
imza taşımak |
|
200 |
General |
bear a resentment v.
|
kin duymak |
|
201 |
General |
bear a resentment v.
|
kin gütmek |
|
202 |
General |
bear somebody a grudge v.
|
garezi olmak |
|
203 |
General |
bear somebody a grudge v.
|
kin beslemek |
|
204 |
General |
bear somebody a grudge v.
|
kin duymak |
|
205 |
General |
bear a resentment v.
|
garezi olmak |
|
206 |
General |
bear a resentment v.
|
kin beslemek |
|
207 |
General |
bear somebody a grudge v.
|
kin gütmek |
|
208 |
General |
bear down v.
|
güç kullanmak |
|
209 |
General |
bear something in mind v.
|
akılda tutmak |
|
210 |
General |
bear down v.
|
bastırmak |
|
211 |
General |
bear down v.
|
ezmek |
|
212 |
General |
bear upon v.
|
üstüne basmak |
|
213 |
General |
bear upon v.
|
ile ilgili olmak |
|
214 |
General |
bear testimony to v.
|
şahitlik yapmak |
|
215 |
General |
bear the stamp of v.
|
iz taşımak |
|
216 |
General |
bear the expenses v.
|
masrafları üstlenmek |
|
217 |
General |
bear hostility v.
|
düşmanlık beslemek |
|
218 |
General |
bear enmity v.
|
düşmanlık beslemek |
|
219 |
General |
bear a grudge v.
|
düşmanlık beslemek |
|
220 |
General |
bear down on v.
|
-e doğru ilerlemek |
|
221 |
General |
bear down on v.
|
-e doğru gelmek |
|
222 |
General |
bear the blame for v.
|
-in töhmeti altında kalmak |
|
223 |
General |
bear watching v.
|
-in izlenmesi gerekmek |
|
224 |
General |
bear down on v.
|
-i çok etkilemek |
|
225 |
General |
bear down on v.
|
-e ilerlemek |
|
226 |
General |
bear no resemblance to v.
|
-e hiç benzememek |
|
227 |
General |
bear a loss v.
|
zarara tahammül etmek |
|
228 |
General |
bear down upon v.
|
bir başka tekneye doğru yol almak |
|
229 |
General |
bear down on v.
|
bir başka tekneye doğru yol almak |
|
230 |
General |
bear a striking resemblance to v.
|
şaşırtıcı derecede benzemek |
|
231 |
General |
bear a striking resemblance to v.
|
bire bir benzemek |
|
232 |
General |
bear a striking resemblance to v.
|
tam bir kopyası olmak |
|
233 |
General |
bear the name v.
|
ismini taşımak |
|
234 |
General |
bear qualification v.
|
nitelik taşımak |
|
235 |
General |
bear one's baby v.
|
birinin bebeğine hamile olmak |
|
236 |
General |
bear one's baby v.
|
birinin çocuğuna hamile olmak |
|
237 |
General |
bear one's baby v.
|
bebeğini taşımak |
|
238 |
General |
bear one's baby v.
|
çocuğunu taşımak |
|
239 |
General |
bear the expense of v.
|
masrafı üstlenmek |
|
240 |
General |
bear in mind v.
|
aklına yazmak |
|
241 |
General |
bear the expense of v.
|
masraf üstlenmek |
|
242 |
General |
bear in mind v.
|
aklına kazımak |
|
243 |
General |
bear tremendous responsibility v.
|
büyük sorumluluk taşımak |
|
244 |
General |
bear trace v.
|
iz taşımak |
|
245 |
General |
bear the traces of v.
|
izlerini taşımak |
|
246 |
General |
bear the trace v.
|
izini taşımak |
|
247 |
General |
bear the trace v.
|
izi taşımak |
|
248 |
General |
bear trace v.
|
izi taşımak |
|
249 |
General |
bear trace v.
|
izini taşımak |
|
250 |
General |
bear testimony v.
|
ifade vermek |
|
251 |
General |
bear testimony v.
|
tanıklık etmek |
|
252 |
General |
bear interest v.
|
faiz getirmek |
|
253 |
General |
bear a message v.
|
mesaj iletmek |
|
254 |
General |
bear a message v.
|
mesajı iletmek |
|
255 |
General |
bear comparison with v.
|
mukayese götürmek |
|
256 |
General |
bear the cost v.
|
maliyeti üstlenmek |
|
257 |
General |
bear the cost v.
|
maliyeti karşılamak |
|
258 |
General |
bear the cost v.
|
masrafı üstlenmek |
|
259 |
General |
bear the cost v.
|
masrafı karşılamak |
|
260 |
General |
bear grudge v.
|
garez beslemek |
|
261 |
General |
bear the pain v.
|
ağrıya dayanmak |
|
262 |
General |
bear down on something v.
|
bir şeyin üzerine bastırmak |
|
263 |
General |
bear down too hard v.
|
bir şeyin üzerine sertçe bastırmak |
|
264 |
General |
bear something out v.
|
(bir görüşü/argümanı vb.) desteklemek |
|
265 |
General |
bear in mind v.
|
derpiş etmek |
|
266 |
General |
bear no risk v.
|
risk taşımamak |
|
267 |
General |
bear no risk v.
|
risk altında olmamak |
|
268 |
General |
bear no apparent relationship to v.
|
ile açık/bilinen/görünen bir ilişkisi/akrabalığı olmamak |
|
269 |
General |
bear false witness against someone v.
|
yalancı şahitlik etmek |
|
270 |
General |
bear fruit v.
|
fayda vermek |
|
271 |
General |
play with teddy bear v.
|
ayıcıkla oynamak |
|
272 |
General |
bear a slight resemblance v.
|
hafif bir benzerlik taşımak |
|
273 |
General |
bear a striking similarity v.
|
aşırı derecede benzerlik göstermek |
|
274 |
General |
bear a loss v.
|
zararı telafi etmek |
|
275 |
General |
bear date v.
|
(bir mektuba, vs.) tarih atmak |
|
276 |
General |
bear comparison with v.
|
karşılaştırmaya değmek |
|
277 |
General |
bear company v.
|
birine eşlik etmek |
|
278 |
General |
bear company v.
|
(sevgili olarak) görüşmek |
|
279 |
General |
bear company v.
|
(sevgili olarak) birlikte takılmak |
|
280 |
General |
bear company v.
|
(sevgili olarak) ilişkide olmak |
|
281 |
General |
bear [obsolete] v.
|
kazanmak |
|
282 |
General |
bear [obsolete] v.
|
üstün gelmek |
|
283 |
General |
bear [obsolete] v.
|
geçerli olmak |
|
284 |
General |
bear [obsolete] v.
|
ikna edici olmak |
|
285 |
General |
bear hug v.
|
sıkıca kucaklamak |
|
286 |
General |
bear-hug v.
|
kocaman kucaklanmak |
|
287 |
General |
beyond all bear adj.
|
katlanılmaz |
|
288 |
General |
beyond all bear adj.
|
dayanılmaz |
|
289 |
General |
teddy-bear-like adj.
|
oyuncak ayı gibi |
|
290 |
General |
bear-sized adj.
|
ayı gibi kocaman |
|
291 |
General |
bear-sized adj.
|
ayı boyutunda |
|
292 |
General |
gummy bear n.
|
şeker ayıcığı |
|
293 |
General |
gummy bear n.
|
ayı şeklinde jöleden şekerleme |
|
Phrasals |
|
294 |
Phrasals |
bear down n.
|
üzerinde durmak |
|
295 |
Phrasals |
bear down n.
|
üzerinde yoğunlaşmak |
|
296 |
Phrasals |
bear down n.
|
özel önem göstermek |
|
297 |
Phrasals |
bear down n.
|
ağırlaştırmak |
|
298 |
Phrasals |
bear down n.
|
dibe sürüklemek |
|
299 |
Phrasals |
bear down n.
|
yelken açmak |
|
300 |
Phrasals |
bear down n.
|
(gemiler) birbirine doğru yelken açmak |
|
301 |
Phrasals |
bear down upon n.
|
ağır şekilde yüklenmek |
|
302 |
Phrasals |
bear down upon n.
|
sıkıntı vermek |
|
303 |
Phrasals |
bear down upon n.
|
yük olmak |
|
304 |
Phrasals |
bear down upon n.
|
talepleriyle bıktırmak |
|
305 |
Phrasals |
bear against v.
|
saldırmak için yaklaşmak |
|
306 |
Phrasals |
bear back v.
|
geri çekilmek |
|
307 |
Phrasals |
bear down v.
|
bastırmak |
|
308 |
Phrasals |
bear off v.
|
engellemek |
|
309 |
Phrasals |
bear up v.
|
desteklemek |
|
310 |
Phrasals |
bear up to v.
|
yönelmek |
|
311 |
Phrasals |
bear with v.
|
cezalandırmaktan vazgeçmek |
|
312 |
Phrasals |
bear up to v.
|
(bir yöne) doğru hareket etmek |
|
313 |
Phrasals |
bear against v.
|
el koymak için yaklaşmak |
|
314 |
Phrasals |
bear down v.
|
ezmek |
|
315 |
Phrasals |
bear off v.
|
yaklaşmasını engellemek |
|
316 |
Phrasals |
bear off v.
|
(tavlada) mars yapmak |
|
317 |
Phrasals |
bear down v.
|
aşağıya doğru bastırmak |
|
318 |
Phrasals |
bear down v.
|
çökertmek |
|
319 |
Phrasals |
bear down v.
|
alaşağı etmek |
|
320 |
Phrasals |
bear out v.
|
arka çıkmak |
|
321 |
Phrasals |
bear upon v.
|
bağlantısı olmak |
|
322 |
Phrasals |
bear upon v.
|
bağlantı kurmak |
|
323 |
Phrasals |
bear on v.
|
bağlantısı olmak |
|
324 |
Phrasals |
bear a resemblance to v.
|
benzerlik taşımak |
|
325 |
Phrasals |
bear up v.
|
başa çıkmak |
|
326 |
Phrasals |
bear a resemblance to v.
|
benzerlik göstermek |
|
327 |
Phrasals |
bear on v.
|
bağlantı kurmak |
|
328 |
Phrasals |
bear a resemblance to v.
|
benzemek |
|
329 |
Phrasals |
bear out v.
|
desteklemek |
|
330 |
Phrasals |
bear up v.
|
dayanmak |
|
331 |
Phrasals |
bear with v.
|
hoşgörülü olmak |
|
332 |
Phrasals |
bear up v.
|
göğüs germek |
|
333 |
Phrasals |
bear upon v.
|
ilişki kurmak |
|
334 |
Phrasals |
bear upon v.
|
ilişkisi olmak |
|
335 |
Phrasals |
bear on v.
|
ilişkisi olmak |
|
336 |
Phrasals |
bear on v.
|
ilişki kurmak |
|
337 |
Phrasals |
bear off v.
|
kapıp kaçırmak |
|
338 |
Phrasals |
bear up v.
|
katlanmak |
|
339 |
Phrasals |
bear off v.
|
kapıp götürmek |
|
340 |
Phrasals |
bear out v.
|
kanıtlamak |
|
341 |
Phrasals |
bear with v.
|
sabırla dinlemek |
|
342 |
Phrasals |
bear with v.
|
sabretmek |
|
343 |
Phrasals |
bear away v.
|
yönünü değiştirmek |
|
344 |
Phrasals |
bear off (of something) v.
|
(yoldan/kavşaktan) dönmek |
|
345 |
Phrasals |
bear off v.
|
yönünü değiştirmek |
|
346 |
Phrasals |
bear off v.
|
alıp götürmek |
|
347 |
Phrasals |
bear off v.
|
uzağa götürmek |
|
348 |
Phrasals |
bear off v.
|
tekneyi rüzgarın yönünden uzaklaştırmak |
|
349 |
Phrasals |
bear off v.
|
tekneyi bir engelden uzaklaştırmak |
|
350 |
Phrasals |
bear off v.
|
tekneyi bir tehlikeden uzaklaştırmak |
|
351 |
Phrasals |
bear off v.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçınmak |
|
352 |
Phrasals |
bear off v.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçmak |
|
353 |
Phrasals |
bear off v.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden uzaklaşmak |
|
354 |
Phrasals |
bear off from (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) uzağa götürmek |
|
355 |
Phrasals |
bear off from (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) alıp götürmek |
|
356 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
tekneyi (bir şeyin) yönünden uzaklaştırmak |
|
357 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
tekneyi (bir şeyden) uzaklaştırmak |
|
358 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
tekneyi bir engelden uzaklaştırmak |
|
359 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
tekneyi bir tehlikeden uzaklaştırmak |
|
360 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçınmak |
|
361 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçmak |
|
362 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden uzaklaşmak |
|
363 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
(denizcilikte bir şeyden) uzaklaşmak |
|
364 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
(denizcilikte bir şeyden) açılmak |
|
365 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
(tavlada) mars etmek |
|
366 |
Phrasals |
bear upon (something) v.
|
(bir şeye) etki etmek |
|
367 |
Phrasals |
bear upon (something) v.
|
(bir şeyi) etkilemek |
|
368 |
Phrasals |
bear upon (something) v.
|
(bir şeye) tesir etmek |
|
369 |
Phrasals |
bear upon (something) v.
|
(bir şeyi) bozmak |
|
370 |
Phrasals |
bear on (something) v.
|
(bir şeye) etki etmek |
|
371 |
Phrasals |
bear on (something) v.
|
(bir şeyi) etkilemek |
|
372 |
Phrasals |
bear on (something) v.
|
(bir şeye) tesir etmek |
|
373 |
Phrasals |
bear on (something) v.
|
(bir şeyi) bozmak |
|
374 |
Phrasals |
bear upon something v.
|
bir şeyi ilgilendirmek |
|
375 |
Phrasals |
bear upon something v.
|
bir şeyle ilgisi olmak |
|
376 |
Phrasals |
bear upon something v.
|
bir şeyle alakası olmak |
|
377 |
Phrasals |
bear upon something v.
|
bir şeyle ilgili olmak |
|
378 |
Phrasals |
bear on something v.
|
bir şeyi ilgilendirmek |
|
379 |
Phrasals |
bear on something v.
|
bir şeyle ilgisi olmak |
|
380 |
Phrasals |
bear on something v.
|
bir şeyle alakası olmak |
|
381 |
Phrasals |
bear on something v.
|
bir şeyle ilgili olmak |
|
382 |
Phrasals |
bear down v.
|
aşağı götürmek |
|
383 |
Phrasals |
bear down v.
|
aşağı taşımak |
|
384 |
Phrasals |
bear down v.
|
aşağı doğru sürüklemek |
|
385 |
Phrasals |
bear down v.
|
üstüne düşmek |
|
386 |
Phrasals |
bear down v.
|
büyük çaba göstermek |
|
387 |
Phrasals |
bear down v.
|
tamamen konsantre olmak |
|
388 |
Phrasals |
bear down v.
|
dikkatle üzerine eğilmek |
|
389 |
Phrasals |
bear down v.
|
rüzgarla gelmek |
|
390 |
Phrasals |
bear down v.
|
rüzgarla ilerlemek |
|
391 |
Phrasals |
bear down on (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) abanmak |
|
392 |
Phrasals |
bear down on (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) iyice bastırmak |
|
393 |
Phrasals |
bear down on (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) sıkıca bastırmak |
|
394 |
Phrasals |
bear down on (someone or something) v.
|
(birinin/bir şeyin) üstüne üstüne gelmek |
|
395 |
Phrasals |
bear down on (someone or something) v.
|
(birini/bir şeyi) sıkıştırmak |
|
396 |
Phrasals |
bear down on (someone or something) v.
|
(birinin/bir şeyin) üstüne yürümek |
|
397 |
Phrasals |
bear down on (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) yaklaşmak |
|
398 |
Phrasals |
bear down on (something) v.
|
(bir şeyin) üstüne düşmek |
|
399 |
Phrasals |
bear down on (something) v.
|
(bir şey için) büyük çaba göstermek |
|
400 |
Phrasals |
bear down on (something) v.
|
(bir şeye) tamamen konsantre olmak |
|
401 |
Phrasals |
bear down on (something) v.
|
(bir şeyin) dikkatle üzerine eğilmek |
|
402 |
Phrasals |
bear down on (something) v.
|
(bir şeye) büyük gayret göstermek |
|
403 |
Phrasals |
bear in v.
|
tavlada taşı kendi tarafına getirmek/toplamak |
|
404 |
Phrasals |
bear in with (something) v.
|
(bir şeye) yönelmek |
|
405 |
Phrasals |
bear in with (something) v.
|
(tekne, gemi vb.) (bir şeye) doğru yol almak |
|
406 |
Phrasals |
bear in with (something) v.
|
(bir şeye) doğru seyretmek |
|
407 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
(gemiyi, tekneyi) (bir şeyden) uzağa/başka tarafa yönlendirmek |
|
408 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
(gemiyi, tekneyi) bir engelden uzağa/başka tarafa yönlendirmek |
|
409 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
(gemiyi, tekneyi) bir tehlikeden uzağa/başka tarafa yönlendirmek |
|
410 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
(gemiyi, tekneyi) bir tehlikeden/engelden uzak tutmak |
|
411 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
(gemiyi, tekneyi) bir tehlikeden uzaklaştırmak |
|
412 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
(gemiyle, tekneyle) bir şeyden uzaklaşmak |
|
413 |
Phrasals |
bear off from (something) v.
|
(tavlada taşların bulunduğu durumdan) mars yapmak |
|
414 |
Phrasals |
bear up v.
|
kaldırmak |
|
415 |
Phrasals |
bear up v.
|
taşımak |
|
416 |
Phrasals |
bear up v.
|
tutmak |
|
417 |
Phrasals |
bear up v.
|
sabretmek |
|
418 |
Phrasals |
bear up v.
|
ayakta kalmak |
|
419 |
Phrasals |
bear up v.
|
metanetli olmak |
|
420 |
Phrasals |
bear up v.
|
metanetini korumak |
|
421 |
Phrasals |
bear up v.
|
ayakta tutmak |
|
422 |
Phrasals |
bear someone or something up v.
|
birini/bir şeyi taşımak |
|
423 |
Phrasals |
bear someone or something up v.
|
birine/bir şeye dayanmak |
|
424 |
Phrasals |
bear someone or something up v.
|
birini/bir şeyi kaldırmak |
|
425 |
Phrasals |
bear someone up v.
|
destek olmak |
|
426 |
Phrasals |
bear someone up v.
|
cesaret vermek |
|
427 |
Phrasals |
bear someone up v.
|
desteklemek |
|
428 |
Phrasals |
bear someone up v.
|
destek vermek |
|
429 |
Phrasals |
bear someone up v.
|
yüreklendirmek |
|
430 |
Phrasals |
bear someone up v.
|
teşvik etmek |
|
431 |
Phrasals |
bear up (under something) v.
|
(bir şeyin altında) dayanmak |
|
432 |
Phrasals |
bear up (under something) v.
|
(bir şeyin) altında) ayakta kalmak |
|
433 |
Phrasals |
bear up (under something) v.
|
(bir şeyin) altında sağlam durmak/kalmak |
|
434 |
Phrasals |
bear up (under something) v.
|
(bir şeyi) taşıyabilmek |
|
435 |
Phrasals |
bear up (under something) v.
|
(bir şeyin ağırlığı altında) dayanmak/sağlam kalmak |
|
436 |
Phrasals |
bear up (under something) v.
|
(bir şeyin ağırlığını) taşımak |
|
437 |
Phrasals |
bear up (under something) v.
|
(bir şeyin baskısına) dayanmak |
|
438 |
Phrasals |
bear up (under something) v.
|
(bir şeyin yükünü) taşıyabilmek |
|
439 |
Phrasals |
bear up (under something) v.
|
(bir şeyin yükü/baskısı altında) sağlam kalmak |
|
440 |
Phrasals |
bear up (under something) v.
|
(bir şeyin baskısına/yüküne) göğüs germek |
|
441 |
Phrasals |
bear with (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) dayanmak |
|
442 |
Phrasals |
bear with (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) sabretmek |
|
443 |
Phrasals |
bear with (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) sabır göstermek |
|
444 |
Phrasals |
bear with (someone or something) v.
|
(birini/bir şeyi) çekmek |
|
445 |
Phrasals |
bear with (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) sabır göstermek |
|
446 |
Phrasals |
bear with (someone or something) v.
|
(birini/bir şeyi) mazur görmek |
|
447 |
Phrasals |
bear with (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) katlanmak |
|
448 |
Phrasals |
bear with (someone or something) v.
|
(birini/bir şeyi) beklemek |
|
449 |
Phrasals |
bear with (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) müsamaha göstermek |
|
450 |
Phrasals |
bear with (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) anlayış göstermek |
|
451 |
Phrasals |
bear with (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) zaman tanımak |
|
452 |
Phrasals |
bear down v.
|
(gemi) rüzgar yönünden yaklaşmak |
|
453 |
Phrasals |
bear down on v.
|
(başka bir gemiye) rüzgar yönünden yaklaşmak |
|
454 |
Phrasals |
bear down upon v.
|
baskı yapmak |
|
455 |
Phrasals |
bear down upon v.
|
üzerine yüklenmek |
|
456 |
Phrasals |
bear down upon v.
|
(birine) yaklaşmaya çabalamak |
|
457 |
Phrasals |
bear down upon v.
|
(bir şeye) hızlıca yaklaşmak |
|
458 |
Phrasals |
bear on v.
|
yük olmak |
|
459 |
Phrasals |
bear on v.
|
sıkıntı vermek |
|
460 |
Phrasals |
bear on v.
|
ağır gelmek |
|
461 |
Phrasals |
bear on v.
|
tamamlamaya zorlamak |
|
462 |
Phrasals |
bear on v.
|
(mecazen) iteklemek |
|
463 |
Phrasals |
bear on v.
|
sürdürmek |
|
464 |
Phrasals |
bear on v.
|
aynen kalmasını sağlamak |
|
465 |
Phrasals |
bear on v.
|
nesilden nesle taşımak |
|
466 |
Phrasals |
bear up v.
|
geçerliliğini kanıtlamak |
|
467 |
Phrasals |
bear up v.
|
doğrulamak |
|
468 |
Phrasals |
bear up v.
|
atın başını şahmerdanla kontrol etmek |
|
469 |
Phrasals |
bear up v.
|
ayak uydurmak |
|
470 |
Phrasals |
bear up for v.
|
rüzgar rotasında ilerlemek |
|
471 |
Phrasals |
bear up for v.
|
rüzgara karşı yelken açmak |
|
Phrases |
|
472 |
Phrases |
bear in mind that expr.
|
unutmamak gerekir ki |
|
473 |
Phrases |
than the average bear expr.
|
ortalama birinden veya bir şeyden daha |
|
Proverb |
|
474 |
Proverb |
hungry bear doesn't dance
|
aç ayı oynamaz |
|
Colloquial |
|
475 |
Colloquial |
a bear in the air n.
|
polis helikopteri |
|
476 |
Colloquial |
a bear in the air n.
|
uçakta veya helikopterdeki polis |
|
477 |
Colloquial |
bear in the air n.
|
polis helikopteri |
|
478 |
Colloquial |
bear in the air n.
|
uçakta veya helikopterdeki polis |
|
479 |
Colloquial |
bear trap n.
|
polis kapanı |
|
480 |
Colloquial |
bear trap n.
|
hız kapanı |
|
481 |
Colloquial |
bear trap n.
|
(polis) pusuya yatma/pusuda bekleme |
|
482 |
Colloquial |
lady bear n.
|
anne ayı/kedi |
|
483 |
Colloquial |
lady bear n.
|
anaç tavuk |
|
484 |
Colloquial |
lady bear [dated] n.
|
kadın polis |
|
485 |
Colloquial |
mama bear n.
|
anne ayı/kedi |
|
486 |
Colloquial |
mama bear n.
|
anaç tavuk |
|
487 |
Colloquial |
mama bear n.
|
kadın polis |
|
488 |
Colloquial |
bear claw n.
|
ayı pençesi |
|
489 |
Colloquial |
bear garden n.
|
dingonun ahırı |
|
490 |
Colloquial |
he-bear n.
|
erkek ayı |
|
491 |
Colloquial |
bear state n.
|
arkansas eyaleti |
|
492 |
Colloquial |
like a bear with a sore head expr.
|
aksi |
|
493 |
Colloquial |
like a bear garden expr.
|
darmadağınık yer |
|
494 |
Colloquial |
like a bear garden expr.
|
denetimsiz |
|
495 |
Colloquial |
like a bear with a sore head expr.
|
huzursuz |
|
496 |
Colloquial |
bear with me here expr.
|
fazla üstüme gelme |
|
497 |
Colloquial |
bear with me here expr.
|
fazla yüklenme bana |
|
498 |
Colloquial |
like a bear garden expr.
|
gürültülü yer |
|
499 |
Colloquial |
like a bear with a sore head expr.
|
huysuz |
|
500 |
Colloquial |
like a bear garden expr.
|
kargaşa dolu |
|