|
Category |
English |
Turkish |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
make v.
|
yapmak |
|
This intervention should have been made, at the latest, at the time of the explanations of vote and not now.
Bu müdahalenin şimdi değil, en geç oylama açıklamaları sırasında yapılması gerekirdi.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
make v.
|
etmek |
|
It should be added that society in both countries has seen many efforts made towards a final reconciliation.
Her iki ülkede de toplumun nihai bir uzlaşı için çok çaba sarf ettiğini belirtmek isterim.
More Sentences
|
General |
|
3 |
General |
make n.
|
üretim |
|
We have to make absolutely clear that manufacture and production of such materials should be punishable.
Bu tür materyallerin imalatı ve üretiminin cezalandırılması gerektiğini kesinlikle netleştirmeliyiz.
More Sentences
|
4 |
General |
make n.
|
marka |
|
In future, dealers will be able to sell several makes.
Gelecekte, bayiler çeşitli markaları satabilecekler.
More Sentences
|
5 |
General |
make n.
|
yapı |
|
We have to make CFSP structures responsive enough to cater for 10 or more new Member States.
ODGP yapılarını 10 veya daha fazla yeni Üye Devlete cevap verebilecek hale getirmeliyiz.
More Sentences
|
6 |
General |
make n.
|
imal etme |
|
The old man had been making white lightning for 50 years.
O yaşlı adam elli yıldır kaçak içki imal etmekteydi.
More Sentences
|
7 |
General |
make v.
|
varmak |
|
We did not make an agreement on what the amounts are for the CFSP.
ODGP için miktarların ne olduğu konusunda bir anlaşmaya varamadık.
More Sentences
|
8 |
General |
make v.
|
çevirmek |
|
It has made me feel good, but I have already tried to pass this praise back.
Bu beni iyi hissettirdi, ancak bu övgüyü geri çevirmeye çalıştım bile.
More Sentences
|
9 |
General |
make v.
|
yaptırmak |
|
I've made lunch reservations.
Öğle yemeği için rezervasyonlar yaptırdım.
More Sentences
|
10 |
General |
make v.
|
kazanmak |
|
We should look in particular for partners in making multilateralism work in Latin America and the Caribbean.
Latin Amerika ve Karayipler'de çok taraflılığın işlerlik kazanması için özellikle ortaklar aramalıyız.
More Sentences
|
11 |
General |
make v.
|
göstermek |
|
I'm not making any excuses.
Ben hiç mazeret göstermeyeceğim.
More Sentences
|
12 |
General |
make v.
|
becermek |
|
I didn't think you were going to make it.
Becerebileceğini düşünmüyordum.
More Sentences
|
13 |
General |
make v.
|
yetişmek |
|
I'll never make it in time.
Asla zamanında yetişemeyeceğim.
More Sentences
|
14 |
General |
make v.
|
ulaşmak |
|
The biotechnology industry can make a major contribution to achieving this ambition.
Biyoteknoloji endüstrisi bu hedefe ulaşılmasına büyük katkı sağlayabilir.
More Sentences
|
15 |
General |
make v.
|
gitmek |
|
If we follow EU lines, it will make things even worse.
AB çizgisini takip edersek işler daha da kötüye gidecektir.
More Sentences
|
16 |
General |
make v.
|
tutmak |
|
We must make the perpetrators liable for all manner of damage done to our environment.
Çevremize verilen her türlü zarardan failleri sorumlu tutmalıyız.
More Sentences
|
17 |
General |
make v.
|
katetmek |
|
Tom seemed to be making progress.
Tom aşama katediyor gibiydi.
More Sentences
|
18 |
General |
make v.
|
zorlamak |
|
Don't make me do that.
Beni buna zorlama.
More Sentences
|
19 |
General |
make v.
|
olmak |
|
We must continue to make our citizens understand that we need immigrants.
Vatandaşlarımıza göçmenlere ihtiyacımız olduğunu anlatmaya devam etmeliyiz.
More Sentences
|
20 |
General |
make v.
|
hazırlamak |
|
The rapporteur's drafting has made the final report fair and a polished piece of work.
Raportörün taslak hazırlaması, nihai raporu adil ve cilalı bir çalışma haline getirmiştir.
More Sentences
|
|
21 |
General |
make v.
|
anlam çıkarmak |
|
What is the consumer supposed to make of all this?
Tüketicinin tüm bunlardan ne anlam çıkarması gerekiyor?
More Sentences
|
22 |
General |
make v.
|
tamamlamak |
|
Tom might not make it in time.
Tom vaktinde tamamlayamayabilir.
More Sentences
|
23 |
General |
make v.
|
kılmak |
|
It is also important to make the shipping agent and the shipping line responsible for visa requests.
Vize taleplerinden gemi acentesini ve gemi hattını sorumlu kılmak da önemlidir.
More Sentences
|
24 |
General |
make v.
|
düzenlemek |
|
They made an assault on the summit.
Zirveye saldırı düzenlediler.
More Sentences
|
25 |
General |
make v.
|
düzeltmek |
|
Tom's making his bed.
Tom yatağını düzeltiyor.
More Sentences
|
26 |
General |
make v.
|
inşa etmek |
|
There used to be a village here before the dam was made.
Baraj inşa edilmeden önce burada bir köy vardı.
More Sentences
|
27 |
General |
make v.
|
yaratmak |
|
In fact, the fisheries sector is ahead of agriculture in the enlargement process, which also makes a change.
Aslında balıkçılık sektörünün genişleme sürecinde tarımın önünde yer alması da bir değişiklik yaratmaktadır.
More Sentences
|
28 |
General |
make v.
|
sağlamak |
|
It would make for greater transparency of the enterprises concerned.
İlgili işletmelerin daha şeffaf olmasını sağlayacaktır.
More Sentences
|
29 |
General |
make v.
|
elde etmek |
|
Other EU airlines also make a substantial profit from their transatlantic routes.
Diğer AB havayolları da transatlantik rotalarından önemli ölçüde kâr elde etmektedir.
More Sentences
|
30 |
General |
make v.
|
mecbur etmek |
|
I was made to go there.
Oraya gitmeye mecbur edildim.
More Sentences
|
31 |
General |
make v.
|
yapmak |
|
Improvements have to be made at the same time.
Aynı zamanda iyileştirmeler de yapılmalıdır.
More Sentences
|
32 |
General |
make v.
|
neden olmak |
|
That makes the Council often think that we are profligate with taxpayers' money.
Bu da Konsey'in sık sık vergi mükelleflerinin parasını savurganca kullandığımızı düşünmesine neden oluyor.
More Sentences
|
33 |
General |
make v.
|
sebep olmak |
|
Sometimes that kind of blues will make you even kill one another.
Bazen böyle bir Blues birbirinizi öldürmenize bile sebep olur.
More Sentences
|
34 |
General |
make v.
|
(ateş) yakmak |
|
Tom and Mary made a bonfire on the beach.
Tom ve Mary sahilde şenlik ateşi yaktılar.
More Sentences
|
35 |
General |
make v.
|
haline getirmek |
|
Some countries, such as France, do not make land planning a political priority.
Fransa gibi bazı ülkeler arazi planlamasını siyasi bir öncelik haline getirmiyor.
More Sentences
|
36 |
General |
make v.
|
uygulamaya koymak |
|
It is easier to make plans than to put them into practice.
Plan yapmak, uygulamaya koymaktan daha kolay.
More Sentences
|
37 |
General |
make v.
|
hayata geçirmek |
|
So we should implement more quickly the proposals Parliament has made.
Dolayısıyla Parlamento'nun sunduğu önerileri daha hızlı bir şekilde hayata geçirmeliyiz.
More Sentences
|
38 |
General |
make v.
|
kurmak |
|
Yet still members of the Committee on Fisheries seem unable to make the connection.
Ancak Balıkçılık Komitesi üyeleri hala bu bağlantıyı kuramamış görünüyor.
More Sentences
|
39 |
General |
make v.
|
koymak |
|
The first part of paragraph 10 which we support makes that absolutely clear.
Desteklediğimiz 10. paragrafın ilk bölümü bunu açıkça ortaya koymaktadır.
More Sentences
|
40 |
General |
make v.
|
belirlemek |
|
We consider that making stability a priority was the right choice.
Komisyon bu konudaki tutumunu belirlemeye hazır mı?
More Sentences
|
|
41 |
General |
make v.
|
anlam vermek |
|
I can't make any sense of this letter.
Bu mektuba bir anlam veremiyorum.
More Sentences
|
42 |
General |
make v.
|
haline gelmek |
|
Glancing through a scientific report on the status of fish stocks makes for very depressing reading these days.
Balık stoklarının durumuna ilişkin bilimsel bir rapora göz atmak bugünlerde çok iç karartıcı bir okuma haline geliyor.
More Sentences
|
43 |
General |
make v.
|
ulaşmak |
|
Typhoon Megi makes landfall in the Philippines.
Megi Tayfunu Filipinler'de karaya ulaştı.
More Sentences
|
44 |
General |
make v.
|
pişirmek |
|
Mary is in the kitchen making Christmas cookies.
Mary mutfakta Noel kurabiyeleri pişiriyor.
More Sentences
|
45 |
General |
make v.
|
çıkarmak |
|
Make of that what you will.
Bundan ne çıkarırsanız çıkarın.
More Sentences
|
46 |
General |
make v.
|
oluşturmak |
|
We have also made substantial progress towards introducing a free trade area.
Serbest ticaret alanının oluşturulması yönünde de önemli ilerlemeler kaydettik.
More Sentences
|
47 |
General |
make v.
|
düzenlemek |
|
They made an assault on the summit.
Onlar zirveye bir saldırı düzenlediler.
More Sentences
|
48 |
General |
make v.
|
yaramak |
|
We made the best of that bad situation.
Zarardan yarar sağladık.
More Sentences
|
49 |
General |
make v.
|
(bir şey yapmaya) davranmak |
|
Just make yourself at home.
Evindeymiş gibi davran.
More Sentences
|
50 |
General |
make v.
|
(takıma/organizasyona) girmek |
|
Tom might not even make the team.
Tom takıma bile giremeyebilir.
More Sentences
|
51 |
General |
make v.
|
uydurmak |
|
I didn't make that up.
Onu ben uydurmadım.
More Sentences
|
52 |
General |
make v.
|
duyurmak |
|
The boy screamed for help, but couldn't make himself heard.
Oğlan yardım çığlıkları attı ama sesini duyuramadı.
More Sentences
|
53 |
General |
make v.
|
çalışarak para kazanmak |
|
Tom and Mary made money through hard work.
Tom ve Mary çok çalışarak para kazandılar.
More Sentences
|
54 |
General |
make v.
|
bulunmak |
|
I will make a few observations to the measures included in the Commission proposal.
Komisyon önerisinde yer alan tedbirlere ilişkin birkaç gözlemde bulunacağım.
More Sentences
|
55 |
General |
make v.
|
sebep olmak |
|
What made you want to move to Boston?
Boston'a taşınmak istemene ne sebep oldu?
More Sentences
|
Trade/Economic |
|
56 |
Trade/Economic |
make n.
|
yapı |
|
I have a watch of Japanese make, which keeps very good time.
Japon yapımı bir saatim var, çok dakik çalışıyor.
More Sentences
|
57 |
Trade/Economic |
make v.
|
yapmak |
|
It is very important for all those involved that a distinction is made between control and anti-fraud.
Kontrol ve dolandırıcılıkla mücadele arasında bir ayrım yapılması ilgili herkes için çok önemlidir.
More Sentences
|
Technical |
|
58 |
Technical |
make v.
|
yapmak |
|
A legal basis is needed to ensure that the payments can be made.
Ödemelerin yapılabilmesini sağlamak için yasal bir dayanağa ihtiyaç duyulmaktadır.
More Sentences
|
Computer |
|
59 |
Computer |
make n.
|
marka |
|
In future, dealers will be able to sell several makes.
Gelecekte bayiler çeşitli markaları satabilecekler.
More Sentences
|
Automotive |
|
60 |
Automotive |
make n.
|
marka |
|
I have a watch of Japanese make, which keeps very good time.
Japon marka bir saatim var. Çok dakiktir.
More Sentences
|
Card |
|
61 |
Card |
make v.
|
yakalamak |
|
Moreover, at this rate, we will not make 1 January with the notification in the Official Journal practically speaking.
Ayrıca, bu gidişle Resmi Gazete'deki tebliğ ile 1 Ocak'ı pratikte yakalayamayacağız.
More Sentences
|
Slang |
|
62 |
Slang |
make v.
|
belirlemek |
|
Why make the non-GMO label almost unobtainable by specifying unachievable levels of purity?
Neden ulaşılamaz saflık seviyeleri belirleyerek GDO'suz etiketini neredeyse ulaşılamaz hale getirelim?
More Sentences
|
General |
|
63 |
General |
make n.
|
verim |
|
64 |
General |
make n.
|
biçim |
|
65 |
General |
make n.
|
şekil |
|
66 |
General |
make n.
|
yapılış şekli |
|
67 |
General |
make n.
|
mamulat |
|
68 |
General |
make n.
|
randıman |
|
69 |
General |
make n.
|
yapılış |
|
70 |
General |
make n.
|
yapım |
|
71 |
General |
make n.
|
cins |
|
72 |
General |
make n.
|
huy |
|
73 |
General |
make n.
|
tabiat |
|
74 |
General |
make n.
|
karakter |
|
75 |
General |
make n.
|
yaratılış |
|
76 |
General |
make n.
|
yapma |
|
77 |
General |
make n.
|
verim |
|
78 |
General |
make n.
|
randıman |
|
79 |
General |
make n.
|
hasılat |
|
80 |
General |
make n.
|
koz atma/çıkarma |
|
|
81 |
General |
make n.
|
(devre/sistem) kapanma |
|
82 |
General |
make n.
|
muadil |
|
83 |
General |
make n.
|
bir kimsenin bedensel, zihinsel veya manevi yapısı |
|
84 |
General |
make n.
|
yapılma miktarı |
|
85 |
General |
make n.
|
yapılma sayısı |
|
86 |
General |
make n.
|
akran |
|
87 |
General |
make n.
|
yaşıt |
|
88 |
General |
make n.
|
yoldaş |
|
89 |
General |
make n.
|
arkadaş |
|
90 |
General |
make n.
|
mizaç |
|
91 |
General |
make n.
|
ev yapımı proje |
|
92 |
General |
make v.
|
almak (yol) |
|
93 |
General |
make v.
|
başarıya ulaştırmak |
|
94 |
General |
make v.
|
olarak atamak |
|
95 |
General |
make v.
|
ilişki kurmak |
|
96 |
General |
make v.
|
atamak |
|
97 |
General |
make v.
|
düdüklemek |
|
98 |
General |
make v.
|
yol almak |
|
99 |
General |
make v.
|
devirmek |
|
100 |
General |
make v.
|
anlamak |
|
101 |
General |
make v.
|
girişmek |
|
102 |
General |
make v.
|
kapatmak (devreyi) |
|
103 |
General |
make v.
|
hesap etmek |
|
104 |
General |
make v.
|
erişmek |
|
105 |
General |
make v.
|
akdetmek |
|
106 |
General |
make v.
|
eylemek |
|
107 |
General |
make v.
|
somurtmak |
|
108 |
General |
make v.
|
imal etmek |
|
109 |
General |
make v.
|
işemek |
|
110 |
General |
make v.
|
çiş yapmak |
|
111 |
General |
make v.
|
meydana getirmek |
|
112 |
General |
make v.
|
-tirmek |
|
113 |
General |
make v.
|
-dırmak |
|
114 |
General |
make v.
|
başlamak |
|
115 |
General |
make v.
|
başlıyormuş gibi görünmek |
|
116 |
General |
make v.
|
yol açmak |
|
117 |
General |
make v.
|
bestelemek |
|
118 |
General |
make v.
|
(eser) yazmak |
|
119 |
General |
make v.
|
oluşturup aklında tutmak |
|
120 |
General |
make v.
|
belirli bir duruma sokmak |
|
121 |
General |
make v.
|
yasalaştırmak |
|
122 |
General |
make v.
|
tesis etmek |
|
123 |
General |
make v.
|
adlandırmak |
|
124 |
General |
make v.
|
ilan ettirmek |
|
125 |
General |
make v.
|
belirttirmek |
|
126 |
General |
make v.
|
gözlemletmek |
|
127 |
General |
make v.
|
istenen verimlilik standardına getirmek |
|
128 |
General |
make v.
|
(tavlada) kapı almak |
|
129 |
General |
make v.
|
aklı ermek |
|
130 |
General |
make v.
|
… olarak görmek |
|
131 |
General |
make v.
|
… olarak düşünmek |
|
132 |
General |
make v.
|
bir taraftan öteki tarafa geçerek ulaşmak |
|
133 |
General |
make v.
|
bir yandan öteki yana geçmek |
|
134 |
General |
make v.
|
çaba göstererek yapmak |
|
135 |
General |
make v.
|
yemek yemek |
|
136 |
General |
make v.
|
karnını doyurmak |
|
137 |
General |
make v.
|
özünü ortaya çıkarmak |
|
138 |
General |
make v.
|
meydana çıkarmak için yeterli olmak |
|
139 |
General |
make v.
|
iki veya daha fazla şeyin bir araya gelmesiyle oluşmak |
|
140 |
General |
make v.
|
dönüşüp başka hale gelebilmek |
|
141 |
General |
make v.
|
başka bir şey haline gelebilmek |
|
142 |
General |
make v.
|
… olarak fayda sağlamak |
|
143 |
General |
make v.
|
görevi görmek |
|
144 |
General |
make v.
|
birleştirmek |
|
145 |
General |
make v.
|
yola çıkmak |
|
146 |
General |
make v.
|
başlamak |
|
147 |
General |
make v.
|
ilerlemek |
|
148 |
General |
make v.
|
yola koyulmak |
|
149 |
General |
make v.
|
yükselmek |
|
150 |
General |
make v.
|
artmak |
|
151 |
General |
make v.
|
yayılmak |
|
152 |
General |
make v.
|
etkili olmak |
|
153 |
General |
make v.
|
söylemek |
|
154 |
General |
make v.
|
ağırlığı olmak |
|
155 |
General |
make v.
|
dönüştürmek |
|
156 |
General |
make v.
|
yazmak veya düzenlemek |
|
157 |
General |
make v.
|
işlemek |
|
158 |
General |
make v.
|
icra etmek |
|
159 |
General |
make v.
|
(kanun) çıkarmak |
|
160 |
General |
make v.
|
tayin etmek |
|
161 |
General |
make v.
|
gelişmek |
|
162 |
General |
make v.
|
tasarlamak |
|
163 |
General |
make v.
|
teşkil etmek |
|
164 |
General |
make v.
|
(fiyat/alışveriş) tutmak |
|
165 |
General |
make v.
|
(bir sayıya) ulaşmak |
|
166 |
General |
make v.
|
eşit olmak |
|
167 |
General |
make v.
|
hizmet etmek |
|
168 |
General |
make v.
|
şans getirmek |
|
169 |
General |
make v.
|
beyan etmek |
|
170 |
General |
make v.
|
yanaşmak |
|
171 |
General |
make v.
|
(zamanında) erişmek |
|
172 |
General |
make v.
|
(zamanında) ulaşmak |
|
173 |
General |
make v.
|
(bir pozisyona) yükselmek |
|
174 |
General |
make v.
|
terfi etmek |
|
175 |
General |
make v.
|
adı geçmek |
|
176 |
General |
make v.
|
(manşetleri) işgal etmek |
|
177 |
General |
make v.
|
bir el kazanmak |
|
178 |
General |
make v.
|
kartları dağıtmak |
|
179 |
General |
make v.
|
sayı kazanmak |
|
180 |
General |
make v.
|
gözükmek |
|
181 |
General |
make v.
|
görünmek |
|
182 |
General |
make v.
|
(devre/sistem) kapanmak |
|
183 |
General |
make v.
|
(devreyi/sistemi) kapamak |
|
184 |
General |
make v.
|
yapılmak |
|
185 |
General |
make v.
|
meydana getirilmek |
|
186 |
General |
make v.
|
kabarmak |
|
187 |
General |
make v.
|
yükselmek |
|
188 |
General |
make v.
|
(yüz hareketi) yapmak |
|
189 |
General |
make v.
|
seks yapmak |
|
190 |
General |
make v.
|
sevişmek |
|
191 |
General |
make v.
|
yeltenmek |
|
192 |
General |
make v.
|
güzel kılmak |
|
193 |
General |
make v.
|
yemek |
|
194 |
General |
make v.
|
yerleşmek |
|
195 |
General |
make v.
|
uygun hale getirmek |
|
196 |
General |
make v.
|
zihinde tasarlamak |
|
197 |
General |
make v.
|
zihinde düzenlemek |
|
198 |
General |
make v.
|
zihinde hesaplamak |
|
199 |
General |
make v.
|
bileşenleri bir araya getirmek |
|
200 |
General |
make v.
|
uygun bir şekilde icra etmek |
|
201 |
General |
make v.
|
hizaya sokmak |
|
202 |
General |
make v.
|
tanzim etmek |
|
203 |
General |
make v.
|
temas kurmak |
|
204 |
General |
make v.
|
irtibat kurmak |
|
205 |
General |
make v.
|
kadar etmek |
|
206 |
General |
make v.
|
değerinde olmak |
|
207 |
General |
make v.
|
eşdeğerde olmak |
|
208 |
General |
make v.
|
karşılık gelmek |
|
209 |
General |
make v.
|
ticaret yaparak para kazanmak |
|
210 |
General |
make v.
|
görmek |
|
211 |
General |
make v.
|
gözüne ilişmek |
|
212 |
General |
make v.
|
gibi görünmek |
|
213 |
General |
make v.
|
rotaya dahil etmek |
|
214 |
General |
make v.
|
seyahat sırasındayken uğramak |
|
215 |
General |
make v.
|
(bir şeyden) en zevkli veya doyurucu deneyimi elde etmek |
|
216 |
General |
make v.
|
boyutça büyümek |
|
217 |
General |
make v.
|
tesir etmek |
|
218 |
General |
make v.
|
hesaplamak |
|
219 |
General |
make v.
|
tahmin etmek |
|
220 |
General |
make v.
|
bir şeyi yapma niyeti ile hareket etmek |
|
221 |
General |
make v.
|
bir şeyi yaptığını göstermek |
|
222 |
General |
make v.
|
bilgisini değerlendirmek |
|
223 |
General |
make v.
|
fikrine önem vermek |
|
224 |
General |
make v.
|
zamanında varmak |
|
225 |
General |
make v.
|
derinleşmek |
|
226 |
General |
make v.
|
temin etmek |
|
227 |
General |
make v.
|
belirli bir hızda hareket etmek |
|
228 |
General |
make v.
|
olgunlaşmak |
|
229 |
General |
make v.
|
(karar) vermek |
|
230 |
General |
make v.
|
(hale) getirmek |
|
Irregular Verb |
|
231 |
Irregular Verb |
make v.
|
made - made |
|
Colloquial |
|
232 |
Colloquial |
make n.
|
kimlik tespiti |
|
233 |
Colloquial |
make n.
|
teşhis |
|
234 |
Colloquial |
make n.
|
kimlik saptaması |
|
235 |
Colloquial |
make v.
|
suçlu teşhis etmek |
|
236 |
Colloquial |
make v.
|
suçlu tespit etmek |
|
237 |
Colloquial |
make v.
|
suçlu olarak tanımlamak |
|
238 |
Colloquial |
make v.
|
suçlu kabul etmek |
|
239 |
Colloquial |
make v.
|
katılmak |
|
240 |
Colloquial |
make v.
|
belli bir hıza ulaşmak |
|
241 |
Colloquial |
make v.
|
belli bir hız yapmak |
|
242 |
Colloquial |
make v.
|
yer edinmek |
|
243 |
Colloquial |
make v.
|
konum edinmek |
|
Trade/Economic |
|
244 |
Trade/Economic |
make n.
|
imalat tipi |
|
245 |
Trade/Economic |
make v.
|
imal etmek |
|
Technical |
|
246 |
Technical |
make n.
|
elektrik devresinin kapanması |
|
247 |
Technical |
make v.
|
meydana getirmek |
|
Computer |
|
248 |
Computer |
make n.
|
büyük uygulamaları otomatik olarak geliştiren bir program desteği |
|
249 |
Computer |
make expr.
|
yap |
|
Electric |
|
250 |
Electric |
make v.
|
devreyi kapatmak |
|
Marine |
|
251 |
Marine |
make v.
|
suya bırakmak |
|
252 |
Marine |
make v.
|
suya indirmek |
|
Mining |
|
253 |
Mining |
make v.
|
(madende cevher) ortaya çıkmak |
|
254 |
Mining |
make v.
|
(madende cevher) görülmek |
|
Agriculture |
|
255 |
Agriculture |
make v.
|
(mahsul) yetiştirmek |
|
256 |
Agriculture |
make v.
|
(saman) kestirip kurutturmak |
|
257 |
Agriculture |
make v.
|
(otu) kurutup olgunlaştırmak |
|
Sport |
|
258 |
Sport |
make v.
|
(bowling) atış sonrası ayakta kalan lobutları kareye çevirmek |
|
259 |
Sport |
make v.
|
(bowling) atış sonrası ayakta kalan lobutların tamamını ikinci atışta devirmek |
|
260 |
Sport |
make v.
|
(golf) topu çukura sokmak |
|
261 |
Sport |
make v.
|
sayı yapmak |
|
Weight Lifting |
|
262 |
Weight Lifting |
make n.
|
çeşit |
|
Card |
|
263 |
Card |
make n.
|
(briç ve vistte) kozların deklarasyonu |
|
264 |
Card |
make v.
|
(oyun kartlarını) karıştırmak |
|
265 |
Card |
make v.
|
(kart oyununda) belirli kart veya puanları kazanmak |
|
266 |
Card |
make v.
|
(kart oyununda) oyunu tamamlamak |
|
267 |
Card |
make v.
|
tanımak |
|
268 |
Card |
make v.
|
uğramak |
|
269 |
Card |
make v.
|
kart hilesi ile kazanmak |
|
Archaic |
|
270 |
Archaic |
make v.
|
şiir yazmak |
|
Slang |
|
271 |
Slang |
make n.
|
askeri terfi |
|
272 |
Slang |
make n.
|
askeri tayin |
|
273 |
Slang |
make v.
|
çiş yapmak |
|
274 |
Slang |
make v.
|
işemek |
|
275 |
Slang |
make v.
|
tespit etmek |
|
276 |
Slang |
make v.
|
baştan çıkarmak |
|
277 |
Slang |
make v.
|
ilişkiye girmek |
|
278 |
Slang |
make v.
|
tadını çıkarmak |
|
279 |
Slang |
make v.
|
rol yapmak |
|
280 |
Slang |
make v.
|
taklit yapmak |
|
281 |
Slang |
make v.
|
birini ömrü boyunca mafyaya üye yapmak |
|
282 |
Slang |
make v.
|
birinin ömrü boyunca mafyada kalmasını sağlamak |
|
|
Category |
English |
Turkish |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
make up v.
|
uydurmak |
|
Tom told Mary that she couldn't just make up the rules as she went along.
Tom, Mary'ye kuralları kafasına göre uyduramayacağını söyledi.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
make an effort v.
|
çabalamak |
|
Amy made an effort to stand up.
Amy ayağa kalkmaya çabaladı.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
make a mistake v.
|
hata yapmak |
|
At this late hour, anyone can make a mistake.
Bu geç saatte herkes hata yapabilir.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
make love v.
|
sevişmek |
|
They did not make love that night.
Onlar o gece sevişmedi.
More Sentences
|
5 |
Common Usage |
make an effort v.
|
gayret etmek |
|
In this respect, we must make an effort to act as responsibly as possible.
Bu bakımdan mümkün olduğunca sorumlu davranmaya gayret etmeliyiz.
More Sentences
|
6 |
Common Usage |
make an effort v.
|
çaba göstermek |
|
Member States must also make an effort to cooperate.
Üye Devletler işbirliği yapmak için de çaba göstermelidir.
More Sentences
|
7 |
Common Usage |
make peace v.
|
barış yapmak |
|
It's easier to make war than to make peace.
Savaş yapmak, barış yapmaktan daha kolaydır.
More Sentences
|
8 |
Common Usage |
make an effort v.
|
çaba harcamak |
|
He made an effort to get to the station early.
İstasyona erken varmak için çaba harcadı.
More Sentences
|
9 |
Common Usage |
make use of v.
|
faydalanmak |
|
We must make use of the Community institutions and work together in them!
Topluluk kurumlarından faydalanmalı ve bu kurumlarda birlikte çalışmalıyız!
More Sentences
|
10 |
Common Usage |
make peace v.
|
barışmak |
|
These people must also be given the benefit of visas, for it takes two to make peace.
Bu insanlara da vize verilmelidir, çünkü barışmak için iki kişi gerekir.
More Sentences
|
11 |
Common Usage |
make life easier v.
|
yaşamı kolaylaştırmak |
|
Love makes life easier.
Sevgi, yaşamı kolaylaştırıyor.
More Sentences
|
12 |
Common Usage |
make life easier v.
|
hayatı kolaylaştırmak |
|
Love makes life easier.
Aşk hayatı kolaylaştırır.
More Sentences
|
13 |
Common Usage |
make sure v.
|
emin olmak |
|
We will make sure your vote is recorded.
Oyunuzun kaydedildiğinden emin olacağız.
More Sentences
|
14 |
Common Usage |
make a decision v.
|
karar vermek |
|
He is asking us to make a decision on a crucial issue that I know is very important to the Spanish people.
O, İspanyol halkı için çok önemli olduğunu bildiğim kritik bir konuda bizden karar vermemizi istiyor.
More Sentences
|
General |
|
15 |
General |
make-up n.
|
yapı |
|
However, one can question whether a government of a different make-up would have managed to make the same progress.
Bununla birlikte farklı bir yapıya sahip bir hükümetin aynı ilerlemeyi sağlayıp sağlayamayacağı sorgulanabilir.
More Sentences
|
16 |
General |
make-up n.
|
makyaj |
|
A little make-up worked wonders with her.
Birazcık makyaj onda harikalar yarattı.
More Sentences
|
17 |
General |
make-up artist n.
|
makyaj sanatçısı |
|
Mary is a make-up artist.
Mary bir makyaj sanatçısıdır.
More Sentences
|
18 |
General |
make use of v.
|
faydalanmak |
|
In allocating its control efforts, the Commission makes use of risk analysis.
Komisyon, kontrol çabalarını tahsis ederken risk analizinden faydalanmaktadır.
More Sentences
|
19 |
General |
make amends v.
|
özür dilemek |
|
I haven't yet made amends with all the people I've hurt.
Henüz zarar verdiğim bütün insanlardan özür dilemedim.
More Sentences
|
20 |
General |
make a deal v.
|
uzlaşmak |
|
I think we should make a deal.
Sanırım uzlaşmalıyız.
More Sentences
|
21 |
General |
make use of v.
|
istifade etmek |
|
We are just making use of the opportunity.
Fırsattan istifade ediyoruz.
More Sentences
|
22 |
General |
make no concessions v.
|
taviz vermemek |
|
Moreover, we must make no concessions to Fidel Castro.
Dahası, Fidel Castro'ya hiçbir taviz vermemeliyiz.
More Sentences
|
23 |
General |
make a scene v.
|
rezalet çıkarmak |
|
Don't make a scene in public.
Herkesin önünde rezalet çıkarmayın.
More Sentences
|
24 |
General |
make a wish v.
|
dilek dilemek |
|
Tom closed his eyes and made a wish.
Tom gözlerini kapattı ve bir dilek diledi.
More Sentences
|
25 |
General |
make out v.
|
anlam çıkarmak |
|
I can't make out the meaning of this sentence.
Ben bu cümlenin anlamını çıkaramıyorum.
More Sentences
|
26 |
General |
make a wish v.
|
dilek tutmak |
|
It's an American tradition to make a wish on your birthday.
Doğum gününde dilek tutmak bir Amerikan geleneğidir.
More Sentences
|
27 |
General |
make do v.
|
idare etmek |
|
That is why the visitors have to make do with hotels which are not in Strasbourg but in the surrounding area.
Bu nedenle ziyaretçiler Strazburg'da değil, çevredeki otellerle idare etmek zorunda kalıyor.
More Sentences
|
28 |
General |
make up with v.
|
barışmak |
|
I made up with her.
Onunla barıştım.
More Sentences
|
29 |
General |
make preparations v.
|
hazırlık yapmak |
|
Tom is making preparations for a trip.
Tom bir gezi için hazırlıklar yapıyor.
More Sentences
|
30 |
General |
make it attractive v.
|
cazip kılmak |
|
However, this requires a much better investment climate to make it attractive for companies to invest in Europe.
Ancak bunun için şirketlerin Avrupa'da yatırım yapmalarını cazip kılacak çok daha iyi bir yatırım ortamı gerekmektedir.
More Sentences
|
31 |
General |
make believe v.
|
gibi davranmak |
|
Let's make believe that we are cowboys.
Kovboy gibi davranalım.
More Sentences
|
32 |
General |
make a promise v.
|
söz vermek |
|
You made a promise and you have kept it, which we really appreciate.
Bir söz verdiniz ve sözünüzü tuttunuz, bunu gerçekten takdir ediyoruz.
More Sentences
|
33 |
General |
make friends v.
|
arkadaş edinmek |
|
Tom found it difficult to make friends.
Tom arkadaş edinmekte zorlandı.
More Sentences
|
34 |
General |
make the bed v.
|
yatak toplamak |
|
Tell the maid to make the beds.
Hizmetçiye yatakları toplamasını söyle.
More Sentences
|
35 |
General |
make out v.
|
yazmak |
|
There was something written on the stone, and they tried to make out what it was.
Taşın üzerinde bir şey yazıyordu ve ne olduğunu anlamaya çalıştılar.
More Sentences
|
36 |
General |
make up v.
|
toplamak |
|
Make up your mind.
Aklını başına topla.
More Sentences
|
37 |
General |
make concessions to v.
|
taviz vermek |
|
Neither the EU nor the USA had the will to make concessions to the developing countries in the area of aid and trade.
Ne AB ne de ABD gelişmekte olan ülkelere yardım ve ticaret alanında taviz verme iradesine sahipti.
More Sentences
|
38 |
General |
make mention of v.
|
bahsetmek |
|
The Danish Presidency's programme makes mention of strengthening the so-called Northern Dimension.
Danimarka Dönem Başkanlığı'nın programında Kuzey Boyutu'nun güçlendirilmesinden bahsediliyor.
More Sentences
|
39 |
General |
make sense v.
|
anlam taşımak |
|
This doesn't make sense to me.
Bu benim için bir anlam taşımıyor.
More Sentences
|
40 |
General |
make allowance for v.
|
hesaba katmak |
|
You must make allowance for his inexperience.
Onun deneyimsizliğini hesaba katmalısın.
More Sentences
|
41 |
General |
make light of v.
|
küçümsemek |
|
How dare you make light of this situation!
Bu durumu küçümsemeye nasıl cesaret edersin!
More Sentences
|
42 |
General |
make a gesture v.
|
jest yapmak |
|
Tom made a gesture with his hand.
Tom eliyle bir jest yaptı.
More Sentences
|
43 |
General |
make perfect v.
|
mükemmelleştirmek |
|
Practice makes perfect.
Alıştırma yapmak mükemmelleştirir.
More Sentences
|
44 |
General |
make a wish v.
|
dilekte bulunmak |
|
Make a wish first.
Önce bir dilekte bulun.
More Sentences
|
45 |
General |
make a tour v.
|
tur yapmak |
|
He made a tour of Europe.
Avrupa'da bir tur yaptı.
More Sentences
|
46 |
General |
make use of v.
|
yararlanmak |
|
In what way has the Commission made use of the information provided by the Israeli Government?
Komisyon İsrail Hükümeti tarafından sağlanan bilgilerden ne şekilde yararlandı?
More Sentences
|
47 |
General |
make light of v.
|
hafife almak |
|
How dare you make light of this situation!
Ne cüretle bu durumu hafife alırsın!
More Sentences
|
48 |
General |
make a profit v.
|
kar etmek |
|
Private companies must make a profit or else face their demise.
Özel şirketler kar etmeli, aksi takdirde yok olmakla yüz yüze kalırlar.
More Sentences
|
49 |
General |
make into v.
|
dönüştürmek |
|
Milk can be made into butter, cheese, and many other things.
Süt, tereyağı, peynir, ve daha birçok şeye dönüştürülebilir.
More Sentences
|
50 |
General |
make progress v.
|
ilerleme kaydetmek |
|
Wherever else the world may make progress, it fails to do so in the area of human rights.
Dünya başka ne kadar ilerleme kaydederse kaydetsin, insan hakları alanında bunu başaramıyor.
More Sentences
|
51 |
General |
make do with v.
|
ile yetinmek |
|
At the moment, they have to make do with American websites.
Şu anda Amerikan web siteleri ile yetinmek zorundalar.
More Sentences
|
52 |
General |
make fun of v.
|
dalga geçmek |
|
You should not make fun of him.
Onunla dalga geçmemelisin.
More Sentences
|
53 |
General |
make great efforts v.
|
canını dişine takmak |
|
She made great efforts to pass the examination.
O, sınavı geçmek için canını dişine taktı.
More Sentences
|
54 |
General |
make a living v.
|
geçinmek |
|
How does Tom make a living?
Tom nasıl geçiniyor?
More Sentences
|
55 |
General |
make up v.
|
makyaj yapmak |
|
In about 20 minutes she made up her face.
Yaklaşık 20 dakikada makyaj yaptı.
More Sentences
|
56 |
General |
make haste v.
|
acele etmek |
|
God made time, but man made haste.
Tanrı zamanı yarattı ama insan acele etti.
More Sentences
|
57 |
General |
make easier v.
|
kolaylaştırmak |
|
It is precisely that that we want to make easier by means of the pre-accession process.
Katılım öncesi süreç vasıtasıyla tam da bunu kolaylaştırmak istiyoruz.
More Sentences
|
58 |
General |
make of v.
|
anlamak |
|
What, for example, is one to make of Amendment No 139 to line B7-6000?
Örneğin, B7-6000 hattında yapılan 139 sayılı Değişiklikten ne anlamalıyız?
More Sentences
|
Common Usage |
|
59 |
Common Usage |
make thin v.
|
inceltmek |
|
60 |
Common Usage |
make smaller v.
|
küçültmek |
|
61 |
Common Usage |
make out v.
|
idare etmek |
|
62 |
Common Usage |
make think v.
|
düşündürmek |
|
63 |
Common Usage |
make happy v.
|
sevindirmek |
|
64 |
Common Usage |
make real v.
|
gerçekleştirmek |
|
65 |
Common Usage |
make happy v.
|
mutlu etmek |
|
66 |
Common Usage |
make a baby v.
|
çocuk yapmak |
|
67 |
Common Usage |
make flexible v.
|
esnekleştirmek |
|
68 |
Common Usage |
make regress v.
|
geriletmek |
|
69 |
Common Usage |
make a soup v.
|
çorba yapmak |
|
General |
|
70 |
General |
contracts for make wills n.
|
miras sözleşmeleri |
|
71 |
General |
make central n.
|
merkezileştirmek |
|
72 |
General |
contracts to make wills n.
|
miras sözleşmeleri |
|
73 |
General |
make fit for domestic life n.
|
ev hayatı için uygun hale getir |
|
74 |
General |
the struggle to make a living n.
|
geçim derdi |
|
75 |
General |
make-up n.
|
bileşim |
|
76 |
General |
make-up artist n.
|
makyajcı |
|
77 |
General |
make-up n.
|
tasarım |
|
78 |
General |
make-up n.
|
tertip |
|
79 |
General |
make-up n.
|
kişilik |
|
80 |
General |
make-up remover n.
|
makyaj temizleyicisi |
|
81 |
General |
make-up base n.
|
makyaj bazı |
|
82 |
General |
eye make-up n.
|
göz makyajı |
|
83 |
General |
make-up n.
|
yurt |
|
84 |
General |
make-up examination n.
|
bütünleme |
|
85 |
General |
make-up n.
|
süs |
|
86 |
General |
make-up n.
|
yapım |
|
87 |
General |
make-up n.
|
telafi çalışması |
|
88 |
General |
make-believe n.
|
hayal ürünü |
|
89 |
General |
make-up n.
|
uydurma hikaye |
|
90 |
General |
make-up n.
|
maya |
|
91 |
General |
make-up n.
|
düzen |
|
92 |
General |
make-up room n.
|
makyaj odası |
|
93 |
General |
make-up n.
|
yapılış |
|
94 |
General |
make-up n.
|
düzenleme |
|
95 |
General |
make-up n.
|
huy |
|
96 |
General |
make-up n.
|
makyaj malzemesi |
|
97 |
General |
make-up n.
|
plan |
|
98 |
General |
make-up n.
|
mizanpaj |
|
99 |
General |
make-up n.
|
doğa |
|
100 |
General |
make-up n.
|
terkip |
|
101 |
General |
make-up n.
|
yaradılış |
|
102 |
General |
make-believe n.
|
hayal |
|
103 |
General |
make-ready n.
|
baskıya hazırlama |
|
104 |
General |
make up water n.
|
ilave su |
|
105 |
General |
make up water n.
|
katma suyu |
|
106 |
General |
cultural make up n.
|
kültürel doku |
|
107 |
General |
features that make life easier n.
|
yaşamı kolaylaştıran özellikler |
|
108 |
General |
make-up news n.
|
şişirme haber |
|
109 |
General |
make-up news n.
|
uydurma haber |
|
110 |
General |
heavy make-up n.
|
ağır makyaj |
|
111 |
General |
make-up man n.
|
erkek güzellik uzmanı |
|
112 |
General |
make-up man n.
|
erkek makyöz |
|
113 |
General |
ambition to make money n.
|
para kazanma hırsı |
|
114 |
General |
make up kit n.
|
makyaj takımı |
|
115 |
General |
make up kit n.
|
makyaj seti |
|
116 |
General |
make-work n.
|
angarya |
|
117 |
General |
make-up table n.
|
makyaj masası |
|
118 |
General |
woman make-up artist n.
|
kadın makyöz |
|
119 |
General |
woman make-up artist n.
|
kadın makyöz |
|
120 |
General |
vehicle make n.
|
araç markası |
|
121 |
General |
make-up artist n.
|
makyöz |
|
122 |
General |
make-up artist n.
|
makyör |
|
123 |
General |
make-up bag n.
|
makyaj çantası |
|
124 |
General |
make [dialect] [uk] n.
|
denk |
|
125 |
General |
make [dialect] [uk] n.
|
eş |
|
126 |
General |
make [dialect] [uk] n.
|
eşlik eden kimse |
|
127 |
General |
make [dialect] [uk] n.
|
refakatçi |
|
128 |
General |
make [dialect] [uk] n.
|
karı kocadan her biri |
|
129 |
General |
make [dialect] [uk] n.
|
hayat arkadaşı |
|
130 |
General |
make [dialect] [uk] n.
|
yarım peni |
|
131 |
General |
make believe n.
|
gerçek olmayan şey |
|
132 |
General |
make believe n.
|
sahte şey |
|
133 |
General |
make-belief n.
|
inanmış gibi görünme |
|
134 |
General |
make-belief n.
|
inanıyor gibi yapma |
|
135 |
General |
make-believe n.
|
yalandan inanma |
|
136 |
General |
make-believe n.
|
inanıyormuş gibi yapma |
|
137 |
General |
make-believe n.
|
mış gibi yapan kimse |
|
138 |
General |
make-do n.
|
temin edilemeyen bir şeyin ikamesi |
|
139 |
General |
make-do n.
|
geçici çare |
|
140 |
General |
make-work n.
|
birini oyalamak için yaratılmış önemsiz iş |
|
141 |
General |
make (something) active v.
|
aktif kılmak |
|
142 |
General |
make a fool of v.
|
maskaraya çevirmek |
|
143 |
General |
make a hissing sound v.
|
ıslık çalmak |
|
144 |
General |
make a great display v.
|
gösteriş yapmak |
|
145 |
General |
make it to the finals v.
|
finale kalmak |
|
146 |
General |
make explicit v.
|
açığa kavuşturmak |
|
147 |
General |
make bold v.
|
cesaret etmek |
|
148 |
General |
make up one's mind v.
|
karar vermek |
|
149 |
General |
make things worse v.
|
kaş yapayım derken göz çıkarmak |
|
150 |
General |
make someone turn in his grave v.
|
mezarında birinin kemiklerini sızlatmak |
|
151 |
General |
make go with v.
|
yakıştırmak |
|
152 |
General |
make a distinguished name for oneself v.
|
adından söz ettirmek |
|
153 |
General |
make somebody wait v.
|
bekletmek |
|
154 |
General |
make a splash v.
|
sükse yapmak |
|
155 |
General |
make a crashing sound v.
|
kütürdemek |
|
156 |
General |
make somebody print v.
|
bastırmak |
|
157 |
General |
make clear v.
|
belli etmek |
|
158 |
General |
make a loss v.
|
zarar etmek |
|
159 |
General |
make a mountain out of a molehill v.
|
habbeyi kubbe yapmak |
|
160 |
General |
make sick v.
|
kusturmak |
|
161 |
General |
make a mistake v.
|
sürçmek |
|
162 |
General |
make a high pitched cry v.
|
çok tiz sesle bağırmak |
|
163 |
General |
make understand v.
|
sezdirmek |
|
164 |
General |
make a dent in v.
|
azaltmak |
|
165 |
General |
make both ends meet v.
|
geliri gidere denkleştirmek |
|
166 |
General |
make cliche v.
|
klişe yapmak |
|
167 |
General |
make a long nose v.
|
nanik yapmak |
|
168 |
General |
make fun of v.
|
ile eğlenmek |
|
169 |
General |
make fixed v.
|
sabitleştirmek |
|
170 |
General |
make a law v.
|
kanun koymak |
|
171 |
General |
make one’s case v.
|
kendini ortaya koymak |
|
172 |
General |
make an end of v.
|
sona erdirmek |
|
173 |
General |
make willing v.
|
istekli hale getirmek |
|
174 |
General |
make somebody yawn v.
|
esnetmek |
|
175 |
General |
make dim v.
|
loşlaştırmak |
|
176 |
General |
make up v.
|
kafadan uydurmak |
|
177 |
General |
make into v.
|
biçim vermek |
|
178 |
General |
make eyes at somebody v.
|
göz süzmek |
|
179 |
General |
make one's eyes water v.
|
gözlerini yaşartmak |
|
180 |
General |
make somebody scapegoat for something v.
|
hedef göstermek |
|
181 |
General |
make a jest of v.
|
alay etmek |
|
182 |
General |
make a mistake v.
|
şaşırmak (karıştırmak veya yanlış yapmak anlamında) |
|
183 |
General |
make indistinct v.
|
belirsizleştirmek |
|
184 |
General |
make something clear v.
|
bir şeyi belirtmek |
|
185 |
General |
make a bid v.
|
pey sürmek |
|
186 |
General |
make somebody eat humble pie v.
|
burnunu sürtmek |
|
187 |
General |
make similar v.
|
benzer hale getirmek |
|
188 |
General |
make one's water mouth v.
|
ağzını sulandırmak |
|
189 |
General |
make a survey of v.
|
araştırmak |
|
190 |
General |
make somebody do a tiresome job v.
|
pösteki saydırmak |
|
191 |
General |
make good one's charge v.
|
iddiasını kanıtlamak |
|
192 |
General |
make suffer v.
|
kıvrandırmak |
|
193 |
General |
make hollow v.
|
boşaltmak |
|
194 |
General |
make one's mark v.
|
damgasını vurmak |
|
195 |
General |
make a fool of oneself v.
|
kendini gülünç duruma düşürmek |
|
196 |
General |
make someone less fearful v.
|
daha az korkmasını sağlamak |
|
197 |
General |
make common cause with v.
|
işbirliği yapmak |
|
198 |
General |
make random v.
|
gelişigüzel yapmak |
|
199 |
General |
make light of v.
|
hafifsemek |
|
200 |
General |
make a record of v.
|
kaydetmek |
|
201 |
General |
make skewed v.
|
eğriltmek |
|
202 |
General |
make a written statement v.
|
yazılı açıklama yapmak |
|
203 |
General |
make safe v.
|
sağlam kazığa bağlamak |
|
204 |
General |
make inquiries v.
|
soruşturmak |
|
205 |
General |
make pass over v.
|
aşırtmak |
|
206 |
General |
make empty v.
|
boşaltmak |
|
207 |
General |
make one's name v.
|
adını duyurmak |
|
208 |
General |
make dots v.
|
nokta koymak |
|
209 |
General |
make headway v.
|
gelişmek |
|
210 |
General |
make young v.
|
gençleştirmek |
|
211 |
General |
make public v.
|
aleniyete vurmak |
|
212 |
General |
make a soldier salute to v.
|
asker selamı vermek |
|
213 |
General |
make history v.
|
tarihe geçmek |
|
214 |
General |
make a survey v.
|
anket yapmak |
|
215 |
General |
make peace v.
|
barışmak |
|
216 |
General |
make somebody jealous v.
|
kıskandırmak |
|
217 |
General |
make no progress v.
|
yerinde saymak |
|
218 |
General |
make debut v.
|
görücüye çıkmak |
|
219 |
General |
make an adjustment v.
|
ayarlama yapmak |
|
220 |
General |
make difficult v.
|
güçleştirmek |
|
221 |
General |
make amends to someone for something v.
|
bir şeyin zararını telafi etmek |
|
222 |
General |
make content v.
|
hoşnut kılmak |
|
223 |
General |
make record v.
|
kaset yapmak |
|
224 |
General |
make up v.
|
uyduruvermek |
|
225 |
General |
make poor v.
|
fakirleştirmek |
|
226 |
General |
make something creak v.
|
gıcırdatmak |
|
227 |
General |
make a brief visit to v.
|
kısa ziyarette bulunmak |
|
228 |
General |
make dizzy v.
|
sersemletmek |
|
229 |
General |
make capital of v.
|
kendi çıkarına kullanmak |
|
230 |
General |
make friends v.
|
dost edinmek |
|
231 |
General |
make formless v.
|
şekilsizleştirmek |
|
232 |
General |
make swollen v.
|
şişkin hale getirmek |
|
233 |
General |
make known v.
|
sızdırmak |
|
234 |
General |
make calm v.
|
sakinleştirmek |
|
235 |
General |
make little of v.
|
önem vermemek |
|
236 |
General |
make an exhibition of oneself v.
|
elaleme maskara olmak |
|
237 |
General |
make much of somebody v.
|
birisi için bayram yapmak |
|
238 |
General |
make a deal v.
|
anlaşma gerçekleştirmek |
|
239 |
General |
make both ends meet v.
|
kazancı masrafına yetişmek |
|
240 |
General |
make certain v.
|
garantilemek |
|
241 |
General |
make a comment v.
|
laf atmak |
|
242 |
General |
make a card index of v.
|
fişlemek |
|
243 |
General |
make solid v.
|
katılaştırmak |
|
244 |
General |
make leeway v.
|
sürüklemek |
|
245 |
General |
make a study of v.
|
incelemek |
|
246 |
General |
make a hit with somebody v.
|
olumlu bir izlenim bırakmak |
|
247 |
General |
make friendship with v.
|
arkadaşlık kurmak |
|
248 |
General |
make the first sale of the day v.
|
siftah yapmak |
|
249 |
General |
make up v.
|
karar vermek |
|
250 |
General |
make into a rule v.
|
kurallaştırmak |
|
251 |
General |
make a formal salute to v.
|
asker selamı vermek |
|
252 |
General |
make flustered v.
|
şaşırtmak |
|
253 |
General |
make fast v.
|
hızlandırmak |
|
254 |
General |
make a fool of v.
|
birini maskaraya çevirmek |
|
255 |
General |
make much of v.
|
önemsemek |
|
256 |
General |
make touch v.
|
dokundurmak |
|
257 |
General |
make good v.
|
yerine getirmek |
|
258 |
General |
make somebody's blood boil v.
|
tepesinin tasını attırmak |
|
259 |
General |
make a present of v.
|
takdim etmek |
|
260 |
General |
make stylish v.
|
şıklaştırmak |
|
261 |
General |
make a film v.
|
film çekmek |
|
262 |
General |
make sense v.
|
anlaşılmak |
|
263 |
General |
make noises v.
|
bahsetmek |
|
264 |
General |
make reference to v.
|
başvurmak |
|
265 |
General |
make it up v.
|
uzlaşmak |
|
266 |
General |
make a face v.
|
yüzünü gözünü buruşturmak |
|
267 |
General |
make irritated v.
|
kızdırmak |
|
268 |
General |
make an impression on v.
|
izlenim bırakmak |
|
269 |
General |
make a lucky shot v.
|
boş atıp dolu tutmak |
|
270 |
General |
make merry over v.
|
dalga geçmek |
|
271 |
General |
make nonsense of v.
|
berbat etmek |
|
272 |
General |
make a point v.
|
cevabı yapıştırmak |
|
273 |
General |
make away with v.
|
kurtulmak |
|
274 |
General |
make a dash v.
|
saldırmak |
|
275 |
General |
make a sacrifice v.
|
fedakarlık yapmak |
|
276 |
General |
make an example of someone v.
|
birini ibret olsun diye cezalandırmak |
|
277 |
General |
make do with v.
|
ile idare etmek |
|
278 |
General |
make an offer v.
|
teklif götürmek |
|
279 |
General |
make good one's escape v.
|
kaçmayı başarmak |
|
280 |
General |
make socialist v.
|
sosyalistleştirmek |
|
281 |
General |
make light of v.
|
önemsememek |
|
282 |
General |
make way for v.
|
yol vermek |
|
283 |
General |
make a petition v.
|
dilekçe vermek |
|
284 |
General |
make degenerate v.
|
dejenere etmek |
|
285 |
General |
make someone's acquaintance v.
|
biriyle tanışmak |
|
286 |
General |
make a panel v.
|
açık oturum yapmak |
|
287 |
General |
make sorry show v.
|
becerememek |
|
288 |
General |
make a pile v.
|
çok para kazanmak |
|
289 |
General |
make a disclaimer about v.
|
feragat etmek |
|
290 |
General |
make a claim to v.
|
istekte bulunmak |
|
291 |
General |
make a fuss over v.
|
üzerine titremek |
|
292 |
General |
make someone's hackles rise v.
|
birini öfkelendirmek |
|
293 |
General |
make less rigid v.
|
yumuşatmak |
|
294 |
General |
make provision v.
|
önlem almak |
|
295 |
General |
make lusterless v.
|
donuklaştırmak |
|
296 |
General |
make anxious v.
|
meraklandırmak |
|
297 |
General |
make someone feel cheerful v.
|
neşelendirmek |
|
298 |
General |
make sticky v.
|
vıcık vıcık etmek |
|
299 |
General |
make a bid v.
|
çaba harcamak |
|
300 |
General |
make an idol of v.
|
tapmak |
|
301 |
General |
make somebody thirsty v.
|
hararet vermek |
|
302 |
General |
make something stick v.
|
kanıtlamak |
|
303 |
General |
make concessions to v.
|
tavizde bulunmak |
|
304 |
General |
make to look antique v.
|
antika görünümlü yapmak |
|
305 |
General |
make a contract v.
|
kontrat yapmak |
|
306 |
General |
make a formal request v.
|
istemde bulunmak |
|
307 |
General |
make high v.
|
yükseltmek |
|
308 |
General |
make impersonal v.
|
kişisel olmayan bir hale getirmek |
|
309 |
General |
make systematic v.
|
sistemli hale getirmek |
|
310 |
General |
make feeble v.
|
kuvvetsizleştirmek |
|
311 |
General |
make safe v.
|
emniyet altına almak |
|
312 |
General |
make a sacrifice v.
|
özveride bulunmak |
|
313 |
General |
make a visit v.
|
ziyaret etmek |
|
314 |
General |
make free with v.
|
izin almadan kullanmak (başkasının malı olan bir şeyi) |
|
315 |
General |
make one's day v.
|
sevindirmek |
|
316 |
General |
make a mistake v.
|
hata işlemek |
|
317 |
General |
make a mess of v.
|
allak bullak etmek |
|
318 |
General |
make public v.
|
halka açık hale getirmek |
|
319 |
General |
make a report v.
|
rapor vermek |
|
320 |
General |
make accessible v.
|
ulaşılabilir hale getirmek |
|
321 |
General |
make weak v.
|
kuvvetsizleştirmek |
|
322 |
General |
make room for someone v.
|
biri için yer açmak |
|
323 |
General |
make a design of v.
|
dizayn etmek |
|
324 |
General |
make reference to v.
|
söz etmek |
|
325 |
General |
make a lot of money v.
|
altın kesmek |
|
326 |
General |
make an application v.
|
başvurmak |
|
327 |
General |
make capital of v.
|
istismar etmek |
|
328 |
General |
make public v.
|
ortaya dökmek |
|
329 |
General |
make clean v.
|
temizlemek |
|
330 |
General |
make round v.
|
yuvarlaklaştırmak |
|
331 |
General |
make fun v.
|
alay etmek |
|
332 |
General |
make fun of v.
|
kıtıra almak |
|
333 |
General |
make progress v.
|
aşama kaydetmek |
|
334 |
General |
make rings round somebody v.
|
taş çıkartmak |
|
335 |
General |
make a dash v.
|
atılmak |
|
336 |
General |
make somebody believe v.
|
yutturmak |
|
337 |
General |
make sure v.
|
sağlama bağlamak |
|
338 |
General |
make face v.
|
surat etmek |
|
339 |
General |
make angry v.
|
sinir bozmak |
|
340 |
General |
make fast v.
|
sağlamlaştırmak |
|
341 |
General |
make glad v.
|
memnun etmek |
|
342 |
General |
make feel v.
|
hissettirmek |
|
343 |
General |
make inroad into v.
|
yiyip bitirmek |
|
344 |
General |
make a decision v.
|
karara varmak |
|
345 |
General |
make a point of v.
|
özenmek |
|
346 |
General |
make sheep's eyes at somebody v.
|
göz süzmek |
|
347 |
General |
make a sharp sound v.
|
keskin ses çıkarmak |
|
348 |
General |
know how to make somebody work efficiently v.
|
adam kullanmak |
|
349 |
General |
make merry over v.
|
eğlenmek |
|
350 |
General |
make functional v.
|
çalışır duruma getirmek |
|
351 |
General |
make defective v.
|
kusurlu hale getirmek |
|
352 |
General |
make satisfied v.
|
tatmin etmek |
|
353 |
General |
make something rustle v.
|
hışırdatmak |
|
354 |
General |
make lively v.
|
canlılık kazandırmak |
|
355 |
General |
make difficulties v.
|
yokuşa sürmek |
|
356 |
General |
make a draft v.
|
para çekmek |
|
357 |
General |
make sure v.
|
garantiye almak |
|
358 |
General |
make ripe v.
|
olgunlaştırmak |
|
359 |
General |
make pregnant v.
|
verimlileştirmek |
|
360 |
General |
make a face v.
|
suratını buruşturmak |
|
361 |
General |
make somebody's blood boil v.
|
tepesini attırmak |
|
362 |
General |
make darker v.
|
daha karanlık hale getirmek |
|
363 |
General |
make a cluck v.
|
gıdıklamak |
|
364 |
General |
make life miserable for v.
|
birine çok çektirmek |
|
365 |
General |
make somebody sick and tired v.
|
iliğini kurutmak |
|
366 |
General |
make one's mouth water for v.
|
ağzını sulandırmak |
|
367 |
General |
make official v.
|
resmiyete dökmek |
|
368 |
General |
kiss and make up v.
|
barışmak |
|
369 |
General |
make one's presence felt v.
|
varlık göstermek |
|
370 |
General |
make a mess of v.
|
çorbaya döndürmek |
|
371 |
General |
make infertile v.
|
çoraklaştırmak |
|
372 |
General |
make higher v.
|
daha fazla yükseltmek |
|
373 |
General |
make all sorts of excuses v.
|
bin dereden su getirmek |
|
374 |
General |
make a detour v.
|
varyanttan gitmek |
|
375 |
General |
make one's blood run cold v.
|
dehşete düşürmek |
|
376 |
General |
make less frequent v.
|
seyrekleştirmek |
|
377 |
General |
make thick v.
|
kalınlaştırmak |
|
378 |
General |
make fast v.
|
kilitlemek |
|
379 |
General |
make obeisance v.
|
saygı göstermek |
|
380 |
General |
make a mistake v.
|
yanılmak |
|
381 |
General |
make insensitivity v.
|
duyarsızlaştırmak |
|
382 |
General |
make much of somebody v.
|
birisini ağırlamak |
|
383 |
General |
make fit v.
|
uygun hale getirmek |
|
384 |
General |
make a faux pas v.
|
falso yapmak |
|
385 |
General |
make humid v.
|
nemlendirmek |
|
386 |
General |
make water v.
|
çiş yapmak |
|
387 |
General |
constantly make something the main topic of conversation v.
|
aynı şeyi durmadan ve her yerde tekrarlamak |
|
388 |
General |
make somebody sick v.
|
uyuz etmek |
|
389 |
General |
make a victim of v.
|
kurban etmek |
|
390 |
General |
make one's way v.
|
yolunu tutmak |
|
391 |
General |
make oneself comfortable v.
|
rahat etmek |
|
392 |
General |
make difficulties v.
|
zorluk çıkarmak |
|
393 |
General |
make somebody's blood boil v.
|
afyonunu patlatmak |
|
394 |
General |
make a blunder v.
|
nane yemek |
|
395 |
General |
make unclean v.
|
kirletmek |
|
396 |
General |
make an analogy v.
|
benzerlik kurmak |
|
397 |
General |
make a counterattack v.
|
kontratak yapmak |
|
398 |
General |
make a fuss about v.
|
mesele yapmak |
|
399 |
General |
make dim v.
|
donuklaştırmak |
|
400 |
General |
make somebody feel small v.
|
utandırmak |
|
401 |
General |
make somebody drool at the mouth over something v.
|
ağzını sulandırmak |
|
402 |
General |
make an inversion v.
|
tersine çevirmek |
|
403 |
General |
make more difficult v.
|
ağırlaştırmak |
|
404 |
General |
make or break v.
|
ya kazanmak ya batırmak |
|
405 |
General |
make a promise v.
|
vaatte bulunmak |
|
406 |
General |
make somebody feel small v.
|
mahcup etmek |
|
407 |
General |
make a killing v.
|
voli vurmak |
|
408 |
General |
make a mark v.
|
nişan koymak |
|
409 |
General |
make rebound v.
|
sektirmek |
|
410 |
General |
make a show of v.
|
gösteriş yapmak |
|
411 |
General |
make flatter v.
|
daha düz hale getirmek |
|
412 |
General |
make somebody sleep v.
|
uyutmak |
|
413 |
General |
make up v.
|
icat etmek |
|
414 |
General |
make an appointment with somebody v.
|
randevu vermek |
|
415 |
General |
make no sense v.
|
anlamsız gelmek |
|
416 |
General |
make somebody feel small v.
|
küçük düşürmek |
|
417 |
General |
make vibrant sounds v.
|
titrek ses çıkarmak |
|
418 |
General |
make a great success v.
|
büyük başarı kazanmak |
|
419 |
General |
make prosperous v.
|
bayındırlaştırmak |
|
420 |
General |
make no progress v.
|
gelişim göstermemek |
|
421 |
General |
make fit for cultivation v.
|
tarıma uygun hale getirmek |
|
422 |
General |
make up a shortage v.
|
eksikleri gidermek |
|
423 |
General |
make fun of v.
|
gırgıra almak |
|
424 |
General |
make suitable v.
|
uygun hale getirmek |
|
425 |
General |
make a point of v.
|
bir şey yapmayı ihmal etmemek |
|
426 |
General |
make fun v.
|
eğlenmek |
|
427 |
General |
make trouble v.
|
bela çıkarmak |
|
428 |
General |
make a noise v.
|
şamata yapmak |
|
429 |
General |
make the water v.
|
su almak |
|
430 |
General |
make narrow v.
|
darlaştırmak |
|
431 |
General |
make obeisance v.
|
hürmet etmek |
|
432 |
General |
make larger v.
|
genişletmek |
|
433 |
General |
make linear v.
|
doğrusal hale getirmek |
|
434 |
General |
make oneself acquainted with v.
|
öğrenmek |
|
435 |
General |
make sense v.
|
anlamı olmak |
|
436 |
General |
make coarse v.
|
kabalaştırmak |
|
437 |
General |
make fun of v.
|
matrağa almak |
|
438 |
General |
make legal v.
|
yasallaştırmak |
|
439 |
General |
make shift v.
|
var olanla idare etmek |
|
440 |
General |
make something clear v.
|
bir şeyi belli etmek |
|
441 |
General |
make lukewarm v.
|
ılıştırmak |
|
442 |
General |
make mouldy v.
|
küflendirmek |
|
443 |
General |
make somebody live happily v.
|
gün göstermek |
|
444 |
General |
make a boner v.
|
pot kırmak |
|
445 |
General |
make something tingle v.
|
bir şeyi çınlatmak |
|
446 |
General |
make food v.
|
yemek yapmak |
|
447 |
General |
not to make a noise v.
|
ses çıkarmamak |
|
448 |
General |
make sacrifices (for the sake of something/someone) v.
|
fedakarlıktan kaçınmamak |
|
449 |
General |
make a photocopy v.
|
fotokopi çekmek |
|
450 |
General |
make inbales v.
|
balya yapmak |
|
451 |
General |
make a written statement v.
|
yazılı açıklamada bulunmak |
|
452 |
General |
make a row v.
|
çıngar çıkarmak |
|
453 |
General |
make submissive v.
|
uysallaştırmak |
|
454 |
General |
make a display v.
|
gösteriş yapmak |
|
455 |
General |
make unwilling v.
|
isteksizleştirmek |
|
456 |
General |
make away with v.
|
yok etmek |
|
457 |
General |
make legendary v.
|
efsaneleştirmek |
|
458 |
General |
make a concoction v.
|
tertip etmek |
|
459 |
General |
make somebody look younger v.
|
gençleştirmek |
|
460 |
General |
make dissimilar v.
|
farklılaştırmak |
|
461 |
General |
make or break v.
|
batmak ya da çıkmak |
|
462 |
General |
make oneself at home v.
|
rahatına bakmak |
|
463 |
General |
make equal v.
|
eşitlemek |
|
464 |
General |
make a clean breast of v.
|
her şeyi itiraf etmek |
|
465 |
General |
make standard v.
|
standardlaştırmak |
|
466 |
General |
make long v.
|
uzunlaştırmak |
|
467 |
General |
make a declaration v.
|
ilan etmek |
|
468 |
General |
make burst v.
|
patlatmak |
|
469 |
General |
make friends with v.
|
dost olmak |
|
470 |
General |
make a wound v.
|
yara açmak |
|
471 |
General |
make used v.
|
kullanılmış hale getirmek |
|
472 |
General |
make mechanical v.
|
mekanikleştirmek |
|
473 |
General |
make inroads on v.
|
bir payını elde etmek (bir piyasanın) |
|
474 |
General |
make a motion v.
|
önerge vermek |
|
475 |
General |
make undone v.
|
tamamlanmamış hale getirmek |
|
476 |
General |
make a complaint about v.
|
şikayetçi olmak |
|
477 |
General |
make angry v.
|
sinirlendirmek |
|
478 |
General |
make a great ado about nothing v.
|
yaygarayı basmak |
|
479 |
General |
make it attractive v.
|
cazip hale getirmek |
|
480 |
General |
make concessions v.
|
ödünlemek |
|
481 |
General |
make no headway v.
|
olduğu yerde saymak |
|
482 |
General |
make one's way v.
|
ilerlemek |
|
483 |
General |
make deep v.
|
derinleştirmek |
|
484 |
General |
not to make a sound v.
|
tınmamak |
|
485 |
General |
make love to v.
|
kur yapmak |
|
486 |
General |
make disjoint v.
|
ayırmak (bağlantı) |
|
487 |
General |
make advances v.
|
asılmak |
|
488 |
General |
make a commitment to v.
|
söz vermek |
|
489 |
General |
make something public v.
|
aleniyete vurmak |
|
490 |
General |
make a sign to somebody v.
|
işaret vermek |
|
491 |
General |
make shorter v.
|
kısaltmak |
|
492 |
General |
make good time v.
|
yolu hızla katetmek |
|
493 |
General |
make a place green v.
|
yeşertmek |
|
494 |
General |
put on make up v.
|
makyaj yapmak |
|
495 |
General |
make a mistake v.
|
hata etmek |
|
496 |
General |
make a telephone conversation v.
|
telefon görüşmesi yapmak |
|
497 |
General |
make a great blunder v.
|
halt yemek |
|
498 |
General |
make a film of v.
|
filme almak |
|
499 |
General |
make somebody play v.
|
çaldırmak |
|
500 |
General |
make envious v.
|
imrendirmek |
|