make - Turkish English Dictionary

make

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Meanings of "make" in Turkish English Dictionary : 282 result(s)

English Turkish
Common Usage
make v. yapmak
This intervention should have been made, at the latest, at the time of the explanations of vote and not now.
Bu müdahalenin şimdi değil, en geç oylama açıklamaları sırasında yapılması gerekirdi.

More Sentences
make v. etmek
It should be added that society in both countries has seen many efforts made towards a final reconciliation.
Her iki ülkede de toplumun nihai bir uzlaşı için çok çaba sarf ettiğini belirtmek isterim.

More Sentences
General
make n. üretim
We have to make absolutely clear that manufacture and production of such materials should be punishable.
Bu tür materyallerin imalatı ve üretiminin cezalandırılması gerektiğini kesinlikle netleştirmeliyiz.

More Sentences
make n. marka
In future, dealers will be able to sell several makes.
Gelecekte, bayiler çeşitli markaları satabilecekler.

More Sentences
make n. yapı
We have to make CFSP structures responsive enough to cater for 10 or more new Member States.
ODGP yapılarını 10 veya daha fazla yeni Üye Devlete cevap verebilecek hale getirmeliyiz.

More Sentences
make n. imal etme
The old man had been making white lightning for 50 years.
O yaşlı adam elli yıldır kaçak içki imal etmekteydi.

More Sentences
make v. varmak
We did not make an agreement on what the amounts are for the CFSP.
ODGP için miktarların ne olduğu konusunda bir anlaşmaya varamadık.

More Sentences
make v. çevirmek
It has made me feel good, but I have already tried to pass this praise back.
Bu beni iyi hissettirdi, ancak bu övgüyü geri çevirmeye çalıştım bile.

More Sentences
make v. yaptırmak
I've made lunch reservations.
Öğle yemeği için rezervasyonlar yaptırdım.

More Sentences
make v. kazanmak
We should look in particular for partners in making multilateralism work in Latin America and the Caribbean.
Latin Amerika ve Karayipler'de çok taraflılığın işlerlik kazanması için özellikle ortaklar aramalıyız.

More Sentences
make v. göstermek
I'm not making any excuses.
Ben hiç mazeret göstermeyeceğim.

More Sentences
make v. becermek
I didn't think you were going to make it.
Becerebileceğini düşünmüyordum.

More Sentences
make v. yetişmek
I'll never make it in time.
Asla zamanında yetişemeyeceğim.

More Sentences
make v. ulaşmak
The biotechnology industry can make a major contribution to achieving this ambition.
Biyoteknoloji endüstrisi bu hedefe ulaşılmasına büyük katkı sağlayabilir.

More Sentences
make v. gitmek
If we follow EU lines, it will make things even worse.
AB çizgisini takip edersek işler daha da kötüye gidecektir.

More Sentences
make v. tutmak
We must make the perpetrators liable for all manner of damage done to our environment.
Çevremize verilen her türlü zarardan failleri sorumlu tutmalıyız.

More Sentences
make v. katetmek
Tom seemed to be making progress.
Tom aşama katediyor gibiydi.

More Sentences
make v. zorlamak
Don't make me do that.
Beni buna zorlama.

More Sentences
make v. olmak
We must continue to make our citizens understand that we need immigrants.
Vatandaşlarımıza göçmenlere ihtiyacımız olduğunu anlatmaya devam etmeliyiz.

More Sentences
make v. hazırlamak
The rapporteur's drafting has made the final report fair and a polished piece of work.
Raportörün taslak hazırlaması, nihai raporu adil ve cilalı bir çalışma haline getirmiştir.

More Sentences
make v. anlam çıkarmak
What is the consumer supposed to make of all this?
Tüketicinin tüm bunlardan ne anlam çıkarması gerekiyor?

More Sentences
make v. tamamlamak
Tom might not make it in time.
Tom vaktinde tamamlayamayabilir.

More Sentences
make v. kılmak
It is also important to make the shipping agent and the shipping line responsible for visa requests.
Vize taleplerinden gemi acentesini ve gemi hattını sorumlu kılmak da önemlidir.

More Sentences
make v. düzenlemek
They made an assault on the summit.
Zirveye saldırı düzenlediler.

More Sentences
make v. düzeltmek
Tom's making his bed.
Tom yatağını düzeltiyor.

More Sentences
make v. inşa etmek
There used to be a village here before the dam was made.
Baraj inşa edilmeden önce burada bir köy vardı.

More Sentences
make v. yaratmak
In fact, the fisheries sector is ahead of agriculture in the enlargement process, which also makes a change.
Aslında balıkçılık sektörünün genişleme sürecinde tarımın önünde yer alması da bir değişiklik yaratmaktadır.

More Sentences
make v. sağlamak
It would make for greater transparency of the enterprises concerned.
İlgili işletmelerin daha şeffaf olmasını sağlayacaktır.

More Sentences
make v. elde etmek
Other EU airlines also make a substantial profit from their transatlantic routes.
Diğer AB havayolları da transatlantik rotalarından önemli ölçüde kâr elde etmektedir.

More Sentences
make v. mecbur etmek
I was made to go there.
Oraya gitmeye mecbur edildim.

More Sentences
make v. yapmak
Improvements have to be made at the same time.
Aynı zamanda iyileştirmeler de yapılmalıdır.

More Sentences
make v. neden olmak
That makes the Council often think that we are profligate with taxpayers' money.
Bu da Konsey'in sık sık vergi mükelleflerinin parasını savurganca kullandığımızı düşünmesine neden oluyor.

More Sentences
make v. sebep olmak
Sometimes that kind of blues will make you even kill one another.
Bazen böyle bir Blues birbirinizi öldürmenize bile sebep olur.

More Sentences
make v. (ateş) yakmak
Tom and Mary made a bonfire on the beach.
Tom ve Mary sahilde şenlik ateşi yaktılar.

More Sentences
make v. haline getirmek
Some countries, such as France, do not make land planning a political priority.
Fransa gibi bazı ülkeler arazi planlamasını siyasi bir öncelik haline getirmiyor.

More Sentences
make v. uygulamaya koymak
It is easier to make plans than to put them into practice.
Plan yapmak, uygulamaya koymaktan daha kolay.

More Sentences
make v. hayata geçirmek
So we should implement more quickly the proposals Parliament has made.
Dolayısıyla Parlamento'nun sunduğu önerileri daha hızlı bir şekilde hayata geçirmeliyiz.

More Sentences
make v. kurmak
Yet still members of the Committee on Fisheries seem unable to make the connection.
Ancak Balıkçılık Komitesi üyeleri hala bu bağlantıyı kuramamış görünüyor.

More Sentences
make v. koymak
The first part of paragraph 10 which we support makes that absolutely clear.
Desteklediğimiz 10. paragrafın ilk bölümü bunu açıkça ortaya koymaktadır.

More Sentences
make v. belirlemek
We consider that making stability a priority was the right choice.
Komisyon bu konudaki tutumunu belirlemeye hazır mı?

More Sentences
make v. anlam vermek
I can't make any sense of this letter.
Bu mektuba bir anlam veremiyorum.

More Sentences
make v. haline gelmek
Glancing through a scientific report on the status of fish stocks makes for very depressing reading these days.
Balık stoklarının durumuna ilişkin bilimsel bir rapora göz atmak bugünlerde çok iç karartıcı bir okuma haline geliyor.

More Sentences
make v. ulaşmak
Typhoon Megi makes landfall in the Philippines.
Megi Tayfunu Filipinler'de karaya ulaştı.

More Sentences
make v. pişirmek
Mary is in the kitchen making Christmas cookies.
Mary mutfakta Noel kurabiyeleri pişiriyor.

More Sentences
make v. çıkarmak
Make of that what you will.
Bundan ne çıkarırsanız çıkarın.

More Sentences
make v. oluşturmak
We have also made substantial progress towards introducing a free trade area.
Serbest ticaret alanının oluşturulması yönünde de önemli ilerlemeler kaydettik.

More Sentences
make v. düzenlemek
They made an assault on the summit.
Onlar zirveye bir saldırı düzenlediler.

More Sentences
make v. yaramak
We made the best of that bad situation.
Zarardan yarar sağladık.

More Sentences
make v. (bir şey yapmaya) davranmak
Just make yourself at home.
Evindeymiş gibi davran.

More Sentences
make v. (takıma/organizasyona) girmek
Tom might not even make the team.
Tom takıma bile giremeyebilir.

More Sentences
make v. uydurmak
I didn't make that up.
Onu ben uydurmadım.

More Sentences
make v. duyurmak
The boy screamed for help, but couldn't make himself heard.
Oğlan yardım çığlıkları attı ama sesini duyuramadı.

More Sentences
make v. çalışarak para kazanmak
Tom and Mary made money through hard work.
Tom ve Mary çok çalışarak para kazandılar.

More Sentences
make v. bulunmak
I will make a few observations to the measures included in the Commission proposal.
Komisyon önerisinde yer alan tedbirlere ilişkin birkaç gözlemde bulunacağım.

More Sentences
make v. sebep olmak
What made you want to move to Boston?
Boston'a taşınmak istemene ne sebep oldu?

More Sentences
Trade/Economic
make n. yapı
I have a watch of Japanese make, which keeps very good time.
Japon yapımı bir saatim var, çok dakik çalışıyor.

More Sentences
make v. yapmak
It is very important for all those involved that a distinction is made between control and anti-fraud.
Kontrol ve dolandırıcılıkla mücadele arasında bir ayrım yapılması ilgili herkes için çok önemlidir.

More Sentences
Technical
make v. yapmak
A legal basis is needed to ensure that the payments can be made.
Ödemelerin yapılabilmesini sağlamak için yasal bir dayanağa ihtiyaç duyulmaktadır.

More Sentences
Computer
make n. marka
In future, dealers will be able to sell several makes.
Gelecekte bayiler çeşitli markaları satabilecekler.

More Sentences
Automotive
make n. marka
I have a watch of Japanese make, which keeps very good time.
Japon marka bir saatim var. Çok dakiktir.

More Sentences
Card
make v. yakalamak
Moreover, at this rate, we will not make 1 January with the notification in the Official Journal practically speaking.
Ayrıca, bu gidişle Resmi Gazete'deki tebliğ ile 1 Ocak'ı pratikte yakalayamayacağız.

More Sentences
Slang
make v. belirlemek
Why make the non-GMO label almost unobtainable by specifying unachievable levels of purity?
Neden ulaşılamaz saflık seviyeleri belirleyerek GDO'suz etiketini neredeyse ulaşılamaz hale getirelim?

More Sentences
General
make n. verim
make n. biçim
make n. şekil
make n. yapılış şekli
make n. mamulat
make n. randıman
make n. yapılış
make n. yapım
make n. cins
make n. huy
make n. tabiat
make n. karakter
make n. yaratılış
make n. yapma
make n. verim
make n. randıman
make n. hasılat
make n. koz atma/çıkarma
make n. (devre/sistem) kapanma
make n. muadil
make n. bir kimsenin bedensel, zihinsel veya manevi yapısı
make n. yapılma miktarı
make n. yapılma sayısı
make n. akran
make n. yaşıt
make n. yoldaş
make n. arkadaş
make n. mizaç
make n. ev yapımı proje
make v. almak (yol)
make v. başarıya ulaştırmak
make v. olarak atamak
make v. ilişki kurmak
make v. atamak
make v. düdüklemek
make v. yol almak
make v. devirmek
make v. anlamak
make v. girişmek
make v. kapatmak (devreyi)
make v. hesap etmek
make v. erişmek
make v. akdetmek
make v. eylemek
make v. somurtmak
make v. imal etmek
make v. işemek
make v. çiş yapmak
make v. meydana getirmek
make v. -tirmek
make v. -dırmak
make v. başlamak
make v. başlıyormuş gibi görünmek
make v. yol açmak
make v. bestelemek
make v. (eser) yazmak
make v. oluşturup aklında tutmak
make v. belirli bir duruma sokmak
make v. yasalaştırmak
make v. tesis etmek
make v. adlandırmak
make v. ilan ettirmek
make v. belirttirmek
make v. gözlemletmek
make v. istenen verimlilik standardına getirmek
make v. (tavlada) kapı almak
make v. aklı ermek
make v. … olarak görmek
make v. … olarak düşünmek
make v. bir taraftan öteki tarafa geçerek ulaşmak
make v. bir yandan öteki yana geçmek
make v. çaba göstererek yapmak
make v. yemek yemek
make v. karnını doyurmak
make v. özünü ortaya çıkarmak
make v. meydana çıkarmak için yeterli olmak
make v. iki veya daha fazla şeyin bir araya gelmesiyle oluşmak
make v. dönüşüp başka hale gelebilmek
make v. başka bir şey haline gelebilmek
make v. … olarak fayda sağlamak
make v. görevi görmek
make v. birleştirmek
make v. yola çıkmak
make v. başlamak
make v. ilerlemek
make v. yola koyulmak
make v. yükselmek
make v. artmak
make v. yayılmak
make v. etkili olmak
make v. söylemek
make v. ağırlığı olmak
make v. dönüştürmek
make v. yazmak veya düzenlemek
make v. işlemek
make v. icra etmek
make v. (kanun) çıkarmak
make v. tayin etmek
make v. gelişmek
make v. tasarlamak
make v. teşkil etmek
make v. (fiyat/alışveriş) tutmak
make v. (bir sayıya) ulaşmak
make v. eşit olmak
make v. hizmet etmek
make v. şans getirmek
make v. beyan etmek
make v. yanaşmak
make v. (zamanında) erişmek
make v. (zamanında) ulaşmak
make v. (bir pozisyona) yükselmek
make v. terfi etmek
make v. adı geçmek
make v. (manşetleri) işgal etmek
make v. bir el kazanmak
make v. kartları dağıtmak
make v. sayı kazanmak
make v. gözükmek
make v. görünmek
make v. (devre/sistem) kapanmak
make v. (devreyi/sistemi) kapamak
make v. yapılmak
make v. meydana getirilmek
make v. kabarmak
make v. yükselmek
make v. (yüz hareketi) yapmak
make v. seks yapmak
make v. sevişmek
make v. yeltenmek
make v. güzel kılmak
make v. yemek
make v. yerleşmek
make v. uygun hale getirmek
make v. zihinde tasarlamak
make v. zihinde düzenlemek
make v. zihinde hesaplamak
make v. bileşenleri bir araya getirmek
make v. uygun bir şekilde icra etmek
make v. hizaya sokmak
make v. tanzim etmek
make v. temas kurmak
make v. irtibat kurmak
make v. kadar etmek
make v. değerinde olmak
make v. eşdeğerde olmak
make v. karşılık gelmek
make v. ticaret yaparak para kazanmak
make v. görmek
make v. gözüne ilişmek
make v. gibi görünmek
make v. rotaya dahil etmek
make v. seyahat sırasındayken uğramak
make v. (bir şeyden) en zevkli veya doyurucu deneyimi elde etmek
make v. boyutça büyümek
make v. tesir etmek
make v. hesaplamak
make v. tahmin etmek
make v. bir şeyi yapma niyeti ile hareket etmek
make v. bir şeyi yaptığını göstermek
make v. bilgisini değerlendirmek
make v. fikrine önem vermek
make v. zamanında varmak
make v. derinleşmek
make v. temin etmek
make v. belirli bir hızda hareket etmek
make v. olgunlaşmak
make v. (karar) vermek
make v. (hale) getirmek
Irregular Verb
make v. made - made
Colloquial
make n. kimlik tespiti
make n. teşhis
make n. kimlik saptaması
make v. suçlu teşhis etmek
make v. suçlu tespit etmek
make v. suçlu olarak tanımlamak
make v. suçlu kabul etmek
make v. katılmak
make v. belli bir hıza ulaşmak
make v. belli bir hız yapmak
make v. yer edinmek
make v. konum edinmek
Trade/Economic
make n. imalat tipi
make v. imal etmek
Technical
make n. elektrik devresinin kapanması
make v. meydana getirmek
Computer
make n. büyük uygulamaları otomatik olarak geliştiren bir program desteği
make expr. yap
Electric
make v. devreyi kapatmak
Marine
make v. suya bırakmak
make v. suya indirmek
Mining
make v. (madende cevher) ortaya çıkmak
make v. (madende cevher) görülmek
Agriculture
make v. (mahsul) yetiştirmek
make v. (saman) kestirip kurutturmak
make v. (otu) kurutup olgunlaştırmak
Sport
make v. (bowling) atış sonrası ayakta kalan lobutları kareye çevirmek
make v. (bowling) atış sonrası ayakta kalan lobutların tamamını ikinci atışta devirmek
make v. (golf) topu çukura sokmak
make v. sayı yapmak
Weight Lifting
make n. çeşit
Card
make n. (briç ve vistte) kozların deklarasyonu
make v. (oyun kartlarını) karıştırmak
make v. (kart oyununda) belirli kart veya puanları kazanmak
make v. (kart oyununda) oyunu tamamlamak
make v. tanımak
make v. uğramak
make v. kart hilesi ile kazanmak
Archaic
make v. şiir yazmak
Slang
make n. askeri terfi
make n. askeri tayin
make v. çiş yapmak
make v. işemek
make v. tespit etmek
make v. baştan çıkarmak
make v. ilişkiye girmek
make v. tadını çıkarmak
make v. rol yapmak
make v. taklit yapmak
make v. birini ömrü boyunca mafyaya üye yapmak
make v. birinin ömrü boyunca mafyada kalmasını sağlamak

Meanings of "make" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

English Turkish
Common Usage
make up v. uydurmak
Tom told Mary that she couldn't just make up the rules as she went along.
Tom, Mary'ye kuralları kafasına göre uyduramayacağını söyledi.

More Sentences
make an effort v. çabalamak
Amy made an effort to stand up.
Amy ayağa kalkmaya çabaladı.

More Sentences
make a mistake v. hata yapmak
At this late hour, anyone can make a mistake.
Bu geç saatte herkes hata yapabilir.

More Sentences
make love v. sevişmek
They did not make love that night.
Onlar o gece sevişmedi.

More Sentences
make an effort v. gayret etmek
In this respect, we must make an effort to act as responsibly as possible.
Bu bakımdan mümkün olduğunca sorumlu davranmaya gayret etmeliyiz.

More Sentences
make an effort v. çaba göstermek
Member States must also make an effort to cooperate.
Üye Devletler işbirliği yapmak için de çaba göstermelidir.

More Sentences
make peace v. barış yapmak
It's easier to make war than to make peace.
Savaş yapmak, barış yapmaktan daha kolaydır.

More Sentences
make an effort v. çaba harcamak
He made an effort to get to the station early.
İstasyona erken varmak için çaba harcadı.

More Sentences
make use of v. faydalanmak
We must make use of the Community institutions and work together in them!
Topluluk kurumlarından faydalanmalı ve bu kurumlarda birlikte çalışmalıyız!

More Sentences
make peace v. barışmak
These people must also be given the benefit of visas, for it takes two to make peace.
Bu insanlara da vize verilmelidir, çünkü barışmak için iki kişi gerekir.

More Sentences
make life easier v. yaşamı kolaylaştırmak
Love makes life easier.
Sevgi, yaşamı kolaylaştırıyor.

More Sentences
make life easier v. hayatı kolaylaştırmak
Love makes life easier.
Aşk hayatı kolaylaştırır.

More Sentences
make sure v. emin olmak
We will make sure your vote is recorded.
Oyunuzun kaydedildiğinden emin olacağız.

More Sentences
make a decision v. karar vermek
He is asking us to make a decision on a crucial issue that I know is very important to the Spanish people.
O, İspanyol halkı için çok önemli olduğunu bildiğim kritik bir konuda bizden karar vermemizi istiyor.

More Sentences
General
make-up n. yapı
However, one can question whether a government of a different make-up would have managed to make the same progress.
Bununla birlikte farklı bir yapıya sahip bir hükümetin aynı ilerlemeyi sağlayıp sağlayamayacağı sorgulanabilir.

More Sentences
make-up n. makyaj
A little make-up worked wonders with her.
Birazcık makyaj onda harikalar yarattı.

More Sentences
make-up artist n. makyaj sanatçısı
Mary is a make-up artist.
Mary bir makyaj sanatçısıdır.

More Sentences
make use of v. faydalanmak
In allocating its control efforts, the Commission makes use of risk analysis.
Komisyon, kontrol çabalarını tahsis ederken risk analizinden faydalanmaktadır.

More Sentences
make amends v. özür dilemek
I haven't yet made amends with all the people I've hurt.
Henüz zarar verdiğim bütün insanlardan özür dilemedim.

More Sentences
make a deal v. uzlaşmak
I think we should make a deal.
Sanırım uzlaşmalıyız.

More Sentences
make use of v. istifade etmek
We are just making use of the opportunity.
Fırsattan istifade ediyoruz.

More Sentences
make no concessions v. taviz vermemek
Moreover, we must make no concessions to Fidel Castro.
Dahası, Fidel Castro'ya hiçbir taviz vermemeliyiz.

More Sentences
make a scene v. rezalet çıkarmak
Don't make a scene in public.
Herkesin önünde rezalet çıkarmayın.

More Sentences
make a wish v. dilek dilemek
Tom closed his eyes and made a wish.
Tom gözlerini kapattı ve bir dilek diledi.

More Sentences
make out v. anlam çıkarmak
I can't make out the meaning of this sentence.
Ben bu cümlenin anlamını çıkaramıyorum.

More Sentences
make a wish v. dilek tutmak
It's an American tradition to make a wish on your birthday.
Doğum gününde dilek tutmak bir Amerikan geleneğidir.

More Sentences
make do v. idare etmek
That is why the visitors have to make do with hotels which are not in Strasbourg but in the surrounding area.
Bu nedenle ziyaretçiler Strazburg'da değil, çevredeki otellerle idare etmek zorunda kalıyor.

More Sentences
make up with v. barışmak
I made up with her.
Onunla barıştım.

More Sentences
make preparations v. hazırlık yapmak
Tom is making preparations for a trip.
Tom bir gezi için hazırlıklar yapıyor.

More Sentences
make it attractive v. cazip kılmak
However, this requires a much better investment climate to make it attractive for companies to invest in Europe.
Ancak bunun için şirketlerin Avrupa'da yatırım yapmalarını cazip kılacak çok daha iyi bir yatırım ortamı gerekmektedir.

More Sentences
make believe v. gibi davranmak
Let's make believe that we are cowboys.
Kovboy gibi davranalım.

More Sentences
make a promise v. söz vermek
You made a promise and you have kept it, which we really appreciate.
Bir söz verdiniz ve sözünüzü tuttunuz, bunu gerçekten takdir ediyoruz.

More Sentences
make friends v. arkadaş edinmek
Tom found it difficult to make friends.
Tom arkadaş edinmekte zorlandı.

More Sentences
make the bed v. yatak toplamak
Tell the maid to make the beds.
Hizmetçiye yatakları toplamasını söyle.

More Sentences
make out v. yazmak
There was something written on the stone, and they tried to make out what it was.
Taşın üzerinde bir şey yazıyordu ve ne olduğunu anlamaya çalıştılar.

More Sentences
make up v. toplamak
Make up your mind.
Aklını başına topla.

More Sentences
make concessions to v. taviz vermek
Neither the EU nor the USA had the will to make concessions to the developing countries in the area of aid and trade.
Ne AB ne de ABD gelişmekte olan ülkelere yardım ve ticaret alanında taviz verme iradesine sahipti.

More Sentences
make mention of v. bahsetmek
The Danish Presidency's programme makes mention of strengthening the so-called Northern Dimension.
Danimarka Dönem Başkanlığı'nın programında Kuzey Boyutu'nun güçlendirilmesinden bahsediliyor.

More Sentences
make sense v. anlam taşımak
This doesn't make sense to me.
Bu benim için bir anlam taşımıyor.

More Sentences
make allowance for v. hesaba katmak
You must make allowance for his inexperience.
Onun deneyimsizliğini hesaba katmalısın.

More Sentences
make light of v. küçümsemek
How dare you make light of this situation!
Bu durumu küçümsemeye nasıl cesaret edersin!

More Sentences
make a gesture v. jest yapmak
Tom made a gesture with his hand.
Tom eliyle bir jest yaptı.

More Sentences
make perfect v. mükemmelleştirmek
Practice makes perfect.
Alıştırma yapmak mükemmelleştirir.

More Sentences
make a wish v. dilekte bulunmak
Make a wish first.
Önce bir dilekte bulun.

More Sentences
make a tour v. tur yapmak
He made a tour of Europe.
Avrupa'da bir tur yaptı.

More Sentences
make use of v. yararlanmak
In what way has the Commission made use of the information provided by the Israeli Government?
Komisyon İsrail Hükümeti tarafından sağlanan bilgilerden ne şekilde yararlandı?

More Sentences
make light of v. hafife almak
How dare you make light of this situation!
Ne cüretle bu durumu hafife alırsın!

More Sentences
make a profit v. kar etmek
Private companies must make a profit or else face their demise.
Özel şirketler kar etmeli, aksi takdirde yok olmakla yüz yüze kalırlar.

More Sentences
make into v. dönüştürmek
Milk can be made into butter, cheese, and many other things.
Süt, tereyağı, peynir, ve daha birçok şeye dönüştürülebilir.

More Sentences
make progress v. ilerleme kaydetmek
Wherever else the world may make progress, it fails to do so in the area of human rights.
Dünya başka ne kadar ilerleme kaydederse kaydetsin, insan hakları alanında bunu başaramıyor.

More Sentences
make do with v. ile yetinmek
At the moment, they have to make do with American websites.
Şu anda Amerikan web siteleri ile yetinmek zorundalar.

More Sentences
make fun of v. dalga geçmek
You should not make fun of him.
Onunla dalga geçmemelisin.

More Sentences
make great efforts v. canını dişine takmak
She made great efforts to pass the examination.
O, sınavı geçmek için canını dişine taktı.

More Sentences
make a living v. geçinmek
How does Tom make a living?
Tom nasıl geçiniyor?

More Sentences
make up v. makyaj yapmak
In about 20 minutes she made up her face.
Yaklaşık 20 dakikada makyaj yaptı.

More Sentences
make haste v. acele etmek
God made time, but man made haste.
Tanrı zamanı yarattı ama insan acele etti.

More Sentences
make easier v. kolaylaştırmak
It is precisely that that we want to make easier by means of the pre-accession process.
Katılım öncesi süreç vasıtasıyla tam da bunu kolaylaştırmak istiyoruz.

More Sentences
make of v. anlamak
What, for example, is one to make of Amendment No 139 to line B7-6000?
Örneğin, B7-6000 hattında yapılan 139 sayılı Değişiklikten ne anlamalıyız?

More Sentences
Common Usage
make thin v. inceltmek
make smaller v. küçültmek
make out v. idare etmek
make think v. düşündürmek
make happy v. sevindirmek
make real v. gerçekleştirmek
make happy v. mutlu etmek
make a baby v. çocuk yapmak
make flexible v. esnekleştirmek
make regress v. geriletmek
make a soup v. çorba yapmak
General
contracts for make wills n. miras sözleşmeleri
make central n. merkezileştirmek
contracts to make wills n. miras sözleşmeleri
make fit for domestic life n. ev hayatı için uygun hale getir
the struggle to make a living n. geçim derdi
make-up n. bileşim
make-up artist n. makyajcı
make-up n. tasarım
make-up n. tertip
make-up n. kişilik
make-up remover n. makyaj temizleyicisi
make-up base n. makyaj bazı
eye make-up n. göz makyajı
make-up n. yurt
make-up examination n. bütünleme
make-up n. süs
make-up n. yapım
make-up n. telafi çalışması
make-believe n. hayal ürünü
make-up n. uydurma hikaye
make-up n. maya
make-up n. düzen
make-up room n. makyaj odası
make-up n. yapılış
make-up n. düzenleme
make-up n. huy
make-up n. makyaj malzemesi
make-up n. plan
make-up n. mizanpaj
make-up n. doğa
make-up n. terkip
make-up n. yaradılış
make-believe n. hayal
make-ready n. baskıya hazırlama
make up water n. ilave su
make up water n. katma suyu
cultural make up n. kültürel doku
features that make life easier n. yaşamı kolaylaştıran özellikler
make-up news n. şişirme haber
make-up news n. uydurma haber
heavy make-up n. ağır makyaj
make-up man n. erkek güzellik uzmanı
make-up man n. erkek makyöz
ambition to make money n. para kazanma hırsı
make up kit n. makyaj takımı
make up kit n. makyaj seti
make-work n. angarya
make-up table n. makyaj masası
woman make-up artist n. kadın makyöz
woman make-up artist n. kadın makyöz
vehicle make n. araç markası
make-up artist n. makyöz
make-up artist n. makyör
make-up bag n. makyaj çantası
make [dialect] [uk] n. denk
make [dialect] [uk] n.
make [dialect] [uk] n. eşlik eden kimse
make [dialect] [uk] n. refakatçi
make [dialect] [uk] n. karı kocadan her biri
make [dialect] [uk] n. hayat arkadaşı
make [dialect] [uk] n. yarım peni
make believe n. gerçek olmayan şey
make believe n. sahte şey
make-belief n. inanmış gibi görünme
make-belief n. inanıyor gibi yapma
make-believe n. yalandan inanma
make-believe n. inanıyormuş gibi yapma
make-believe n. mış gibi yapan kimse
make-do n. temin edilemeyen bir şeyin ikamesi
make-do n. geçici çare
make-work n. birini oyalamak için yaratılmış önemsiz iş
make (something) active v. aktif kılmak
make a fool of v. maskaraya çevirmek
make a hissing sound v. ıslık çalmak
make a great display v. gösteriş yapmak
make it to the finals v. finale kalmak
make explicit v. açığa kavuşturmak
make bold v. cesaret etmek
make up one's mind v. karar vermek
make things worse v. kaş yapayım derken göz çıkarmak
make someone turn in his grave v. mezarında birinin kemiklerini sızlatmak
make go with v. yakıştırmak
make a distinguished name for oneself v. adından söz ettirmek
make somebody wait v. bekletmek
make a splash v. sükse yapmak
make a crashing sound v. kütürdemek
make somebody print v. bastırmak
make clear v. belli etmek
make a loss v. zarar etmek
make a mountain out of a molehill v. habbeyi kubbe yapmak
make sick v. kusturmak
make a mistake v. sürçmek
make a high pitched cry v. çok tiz sesle bağırmak
make understand v. sezdirmek
make a dent in v. azaltmak
make both ends meet v. geliri gidere denkleştirmek
make cliche v. klişe yapmak
make a long nose v. nanik yapmak
make fun of v. ile eğlenmek
make fixed v. sabitleştirmek
make a law v. kanun koymak
make one’s case v. kendini ortaya koymak
make an end of v. sona erdirmek
make willing v. istekli hale getirmek
make somebody yawn v. esnetmek
make dim v. loşlaştırmak
make up v. kafadan uydurmak
make into v. biçim vermek
make eyes at somebody v. göz süzmek
make one's eyes water v. gözlerini yaşartmak
make somebody scapegoat for something v. hedef göstermek
make a jest of v. alay etmek
make a mistake v. şaşırmak (karıştırmak veya yanlış yapmak anlamında)
make indistinct v. belirsizleştirmek
make something clear v. bir şeyi belirtmek
make a bid v. pey sürmek
make somebody eat humble pie v. burnunu sürtmek
make similar v. benzer hale getirmek
make one's water mouth v. ağzını sulandırmak
make a survey of v. araştırmak
make somebody do a tiresome job v. pösteki saydırmak
make good one's charge v. iddiasını kanıtlamak
make suffer v. kıvrandırmak
make hollow v. boşaltmak
make one's mark v. damgasını vurmak
make a fool of oneself v. kendini gülünç duruma düşürmek
make someone less fearful v. daha az korkmasını sağlamak
make common cause with v. işbirliği yapmak
make random v. gelişigüzel yapmak
make light of v. hafifsemek
make a record of v. kaydetmek
make skewed v. eğriltmek
make a written statement v. yazılı açıklama yapmak
make safe v. sağlam kazığa bağlamak
make inquiries v. soruşturmak
make pass over v. aşırtmak
make empty v. boşaltmak
make one's name v. adını duyurmak
make dots v. nokta koymak
make headway v. gelişmek
make young v. gençleştirmek
make public v. aleniyete vurmak
make a soldier salute to v. asker selamı vermek
make history v. tarihe geçmek
make a survey v. anket yapmak
make peace v. barışmak
make somebody jealous v. kıskandırmak
make no progress v. yerinde saymak
make debut v. görücüye çıkmak
make an adjustment v. ayarlama yapmak
make difficult v. güçleştirmek
make amends to someone for something v. bir şeyin zararını telafi etmek
make content v. hoşnut kılmak
make record v. kaset yapmak
make up v. uyduruvermek
make poor v. fakirleştirmek
make something creak v. gıcırdatmak
make a brief visit to v. kısa ziyarette bulunmak
make dizzy v. sersemletmek
make capital of v. kendi çıkarına kullanmak
make friends v. dost edinmek
make formless v. şekilsizleştirmek
make swollen v. şişkin hale getirmek
make known v. sızdırmak
make calm v. sakinleştirmek
make little of v. önem vermemek
make an exhibition of oneself v. elaleme maskara olmak
make much of somebody v. birisi için bayram yapmak
make a deal v. anlaşma gerçekleştirmek
make both ends meet v. kazancı masrafına yetişmek
make certain v. garantilemek
make a comment v. laf atmak
make a card index of v. fişlemek
make solid v. katılaştırmak
make leeway v. sürüklemek
make a study of v. incelemek
make a hit with somebody v. olumlu bir izlenim bırakmak
make friendship with v. arkadaşlık kurmak
make the first sale of the day v. siftah yapmak
make up v. karar vermek
make into a rule v. kurallaştırmak
make a formal salute to v. asker selamı vermek
make flustered v. şaşırtmak
make fast v. hızlandırmak
make a fool of v. birini maskaraya çevirmek
make much of v. önemsemek
make touch v. dokundurmak
make good v. yerine getirmek
make somebody's blood boil v. tepesinin tasını attırmak
make a present of v. takdim etmek
make stylish v. şıklaştırmak
make a film v. film çekmek
make sense v. anlaşılmak
make noises v. bahsetmek
make reference to v. başvurmak
make it up v. uzlaşmak
make a face v. yüzünü gözünü buruşturmak
make irritated v. kızdırmak
make an impression on v. izlenim bırakmak
make a lucky shot v. boş atıp dolu tutmak
make merry over v. dalga geçmek
make nonsense of v. berbat etmek
make a point v. cevabı yapıştırmak
make away with v. kurtulmak
make a dash v. saldırmak
make a sacrifice v. fedakarlık yapmak
make an example of someone v. birini ibret olsun diye cezalandırmak
make do with v. ile idare etmek
make an offer v. teklif götürmek
make good one's escape v. kaçmayı başarmak
make socialist v. sosyalistleştirmek
make light of v. önemsememek
make way for v. yol vermek
make a petition v. dilekçe vermek
make degenerate v. dejenere etmek
make someone's acquaintance v. biriyle tanışmak
make a panel v. açık oturum yapmak
make sorry show v. becerememek
make a pile v. çok para kazanmak
make a disclaimer about v. feragat etmek
make a claim to v. istekte bulunmak
make a fuss over v. üzerine titremek
make someone's hackles rise v. birini öfkelendirmek
make less rigid v. yumuşatmak
make provision v. önlem almak
make lusterless v. donuklaştırmak
make anxious v. meraklandırmak
make someone feel cheerful v. neşelendirmek
make sticky v. vıcık vıcık etmek
make a bid v. çaba harcamak
make an idol of v. tapmak
make somebody thirsty v. hararet vermek
make something stick v. kanıtlamak
make concessions to v. tavizde bulunmak
make to look antique v. antika görünümlü yapmak
make a contract v. kontrat yapmak
make a formal request v. istemde bulunmak
make high v. yükseltmek
make impersonal v. kişisel olmayan bir hale getirmek
make systematic v. sistemli hale getirmek
make feeble v. kuvvetsizleştirmek
make safe v. emniyet altına almak
make a sacrifice v. özveride bulunmak
make a visit v. ziyaret etmek
make free with v. izin almadan kullanmak (başkasının malı olan bir şeyi)
make one's day v. sevindirmek
make a mistake v. hata işlemek
make a mess of v. allak bullak etmek
make public v. halka açık hale getirmek
make a report v. rapor vermek
make accessible v. ulaşılabilir hale getirmek
make weak v. kuvvetsizleştirmek
make room for someone v. biri için yer açmak
make a design of v. dizayn etmek
make reference to v. söz etmek
make a lot of money v. altın kesmek
make an application v. başvurmak
make capital of v. istismar etmek
make public v. ortaya dökmek
make clean v. temizlemek
make round v. yuvarlaklaştırmak
make fun v. alay etmek
make fun of v. kıtıra almak
make progress v. aşama kaydetmek
make rings round somebody v. taş çıkartmak
make a dash v. atılmak
make somebody believe v. yutturmak
make sure v. sağlama bağlamak
make face v. surat etmek
make angry v. sinir bozmak
make fast v. sağlamlaştırmak
make glad v. memnun etmek
make feel v. hissettirmek
make inroad into v. yiyip bitirmek
make a decision v. karara varmak
make a point of v. özenmek
make sheep's eyes at somebody v. göz süzmek
make a sharp sound v. keskin ses çıkarmak
know how to make somebody work efficiently v. adam kullanmak
make merry over v. eğlenmek
make functional v. çalışır duruma getirmek
make defective v. kusurlu hale getirmek
make satisfied v. tatmin etmek
make something rustle v. hışırdatmak
make lively v. canlılık kazandırmak
make difficulties v. yokuşa sürmek
make a draft v. para çekmek
make sure v. garantiye almak
make ripe v. olgunlaştırmak
make pregnant v. verimlileştirmek
make a face v. suratını buruşturmak
make somebody's blood boil v. tepesini attırmak
make darker v. daha karanlık hale getirmek
make a cluck v. gıdıklamak
make life miserable for v. birine çok çektirmek
make somebody sick and tired v. iliğini kurutmak
make one's mouth water for v. ağzını sulandırmak
make official v. resmiyete dökmek
kiss and make up v. barışmak
make one's presence felt v. varlık göstermek
make a mess of v. çorbaya döndürmek
make infertile v. çoraklaştırmak
make higher v. daha fazla yükseltmek
make all sorts of excuses v. bin dereden su getirmek
make a detour v. varyanttan gitmek
make one's blood run cold v. dehşete düşürmek
make less frequent v. seyrekleştirmek
make thick v. kalınlaştırmak
make fast v. kilitlemek
make obeisance v. saygı göstermek
make a mistake v. yanılmak
make insensitivity v. duyarsızlaştırmak
make much of somebody v. birisini ağırlamak
make fit v. uygun hale getirmek
make a faux pas v. falso yapmak
make humid v. nemlendirmek
make water v. çiş yapmak
constantly make something the main topic of conversation v. aynı şeyi durmadan ve her yerde tekrarlamak
make somebody sick v. uyuz etmek
make a victim of v. kurban etmek
make one's way v. yolunu tutmak
make oneself comfortable v. rahat etmek
make difficulties v. zorluk çıkarmak
make somebody's blood boil v. afyonunu patlatmak
make a blunder v. nane yemek
make unclean v. kirletmek
make an analogy v. benzerlik kurmak
make a counterattack v. kontratak yapmak
make a fuss about v. mesele yapmak
make dim v. donuklaştırmak
make somebody feel small v. utandırmak
make somebody drool at the mouth over something v. ağzını sulandırmak
make an inversion v. tersine çevirmek
make more difficult v. ağırlaştırmak
make or break v. ya kazanmak ya batırmak
make a promise v. vaatte bulunmak
make somebody feel small v. mahcup etmek
make a killing v. voli vurmak
make a mark v. nişan koymak
make rebound v. sektirmek
make a show of v. gösteriş yapmak
make flatter v. daha düz hale getirmek
make somebody sleep v. uyutmak
make up v. icat etmek
make an appointment with somebody v. randevu vermek
make no sense v. anlamsız gelmek
make somebody feel small v. küçük düşürmek
make vibrant sounds v. titrek ses çıkarmak
make a great success v. büyük başarı kazanmak
make prosperous v. bayındırlaştırmak
make no progress v. gelişim göstermemek
make fit for cultivation v. tarıma uygun hale getirmek
make up a shortage v. eksikleri gidermek
make fun of v. gırgıra almak
make suitable v. uygun hale getirmek
make a point of v. bir şey yapmayı ihmal etmemek
make fun v. eğlenmek
make trouble v. bela çıkarmak
make a noise v. şamata yapmak
make the water v. su almak
make narrow v. darlaştırmak
make obeisance v. hürmet etmek
make larger v. genişletmek
make linear v. doğrusal hale getirmek
make oneself acquainted with v. öğrenmek
make sense v. anlamı olmak
make coarse v. kabalaştırmak
make fun of v. matrağa almak
make legal v. yasallaştırmak
make shift v. var olanla idare etmek
make something clear v. bir şeyi belli etmek
make lukewarm v. ılıştırmak
make mouldy v. küflendirmek
make somebody live happily v. gün göstermek
make a boner v. pot kırmak
make something tingle v. bir şeyi çınlatmak
make food v. yemek yapmak
not to make a noise v. ses çıkarmamak
make sacrifices (for the sake of something/someone) v. fedakarlıktan kaçınmamak
make a photocopy v. fotokopi çekmek
make inbales v. balya yapmak
make a written statement v. yazılı açıklamada bulunmak
make a row v. çıngar çıkarmak
make submissive v. uysallaştırmak
make a display v. gösteriş yapmak
make unwilling v. isteksizleştirmek
make away with v. yok etmek
make legendary v. efsaneleştirmek
make a concoction v. tertip etmek
make somebody look younger v. gençleştirmek
make dissimilar v. farklılaştırmak
make or break v. batmak ya da çıkmak
make oneself at home v. rahatına bakmak
make equal v. eşitlemek
make a clean breast of v. her şeyi itiraf etmek
make standard v. standardlaştırmak
make long v. uzunlaştırmak
make a declaration v. ilan etmek
make burst v. patlatmak
make friends with v. dost olmak
make a wound v. yara açmak
make used v. kullanılmış hale getirmek
make mechanical v. mekanikleştirmek
make inroads on v. bir payını elde etmek (bir piyasanın)
make a motion v. önerge vermek
make undone v. tamamlanmamış hale getirmek
make a complaint about v. şikayetçi olmak
make angry v. sinirlendirmek
make a great ado about nothing v. yaygarayı basmak
make it attractive v. cazip hale getirmek
make concessions v. ödünlemek
make no headway v. olduğu yerde saymak
make one's way v. ilerlemek
make deep v. derinleştirmek
not to make a sound v. tınmamak
make love to v. kur yapmak
make disjoint v. ayırmak (bağlantı)
make advances v. asılmak
make a commitment to v. söz vermek
make something public v. aleniyete vurmak
make a sign to somebody v. işaret vermek
make shorter v. kısaltmak
make good time v. yolu hızla katetmek
make a place green v. yeşertmek
put on make up v. makyaj yapmak
make a mistake v. hata etmek
make a telephone conversation v. telefon görüşmesi yapmak
make a great blunder v. halt yemek
make a film of v. filme almak
make somebody play v. çaldırmak
make envious v. imrendirmek