hard - Turco Inglés Diccionario

hard

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Significados de "hard" en diccionario turco inglés : 162 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
hard adj. çetin
A couple of years ago we had a very hard winter.
Birkaç yıl önce çok çetin bir kış geçirdik.

More Sentences
hard adj. sert
We also ask you to take a hard economic line against Burma.
Ayrıca Burma'ya karşı sert bir ekonomik tavır almanızı istiyoruz.

More Sentences
hard adj. zahmetli
Some people think trying to read music is hard and difficult.
Bazı insanlar müzik okumaya çalışmayı zor ve zahmetli buluyor.

More Sentences
hard adj. katı
This will provide you with the opportunity to shape the hard legislation on animal welfare.
Bu size hayvan refahına ilişkin katı mevzuatı şekillendirme fırsatı sağlayacaktır.

More Sentences
General
hard adj. şiddetli
It rained hard yesterday.
Dün şiddetli yağmur yağdı.

More Sentences
hard adj. ağır
They are undergoing not forced labour, but hard labour.
Zorla çalıştırılmıyorlar ama ağır işlerde çalıştırılıyorlar.

More Sentences
hard adj. acımasız
I'm really hard on myself.
Kendime karşı çok acımasızım.

More Sentences
hard adj. kötü
I already smacked the mailman's chin pretty hard.
Postacının çenesine yumruğu çok kötü çaktım zaten.

More Sentences
hard adj. çalışkan
My brother learned how hard working I am.
Kardeşim ne kadar çalışkan olduğumu öğrendi.

More Sentences
hard adj. acı
Is this hard fact not enough to justify a radical rethink of the policies that are currently being pursued?
Bu acı gerçek şu anda izlenen politikaların radikal bir şekilde yeniden gözden geçirilmesi için yeterli değil mi?

More Sentences
hard adj. sağlam
However, what really stands out is the hard core of specific competences.
Bununla birlikte, asıl öne çıkan şey, belirli yetkinliklerin sağlam temelleridir.

More Sentences
hard adj. sıkı
We Greens have campaigned hard for this.
Biz Yeşiller bunun için sıkı bir kampanya yürüttük.

More Sentences
hard adj. çok
Sweden will be hardest hit as Finland and Denmark also have fishing grounds in the Atlantic.
Finlandiya ve Danimarka'nın da Atlantik'te balıkçılık alanları bulunduğundan en çok İsveç etkilenecektir.

More Sentences
hard adj. katı
She is always hard at work.
O, iş yerinde her zaman katıdır.

More Sentences
hard adj. sert
Moreover, the rhetoric is matched with hard support.
Ayrıca retorik sert bir destekle eşleştirilmiştir.

More Sentences
hard adj. güç
It's so, so hard to conduct a conspiracy without privacy.
Mahremiyet olmadan bir komplo düzenlemek son derece güç.

More Sentences
hard adj. sağlam
Do you have hard evidence?
Elinizde sağlam bir kanıt var mı?

More Sentences
hard adj. dikkatli
I also hope we will look very hard at our relationship with the Gulf Cooperation Council in this regard.
Ayrıca bu bağlamda Körfez İşbirliği Konseyi ile ilişkilerimize de çok dikkatli bir şekilde bakacağımızı umuyorum.

More Sentences
hard adv. güçlükle
Tom had a hard time making friends.
Tom arkadaş edinmekte güçlük çekiyordu.

More Sentences
hard adv. fena halde
Tom fell hard for Mary.
Tom, Mary'ye fena halde aşık oldu.

More Sentences
hard adv. zorlu
The months of negotiation ahead of us will be hard work.
Önümüzde aylar sürecek müzakereler zorlu geçecek.

More Sentences
hard adv. kuvvetle
Tom pushed hard.
Tom kuvvetle itti.

More Sentences
hard adv. sıkıca
He was pumping the pedals of the bicycle hard.
Bisikletin pedallarına sıkıca asılıyordu.

More Sentences
hard adv. sertçe
To do this, open your mouth wide and breathe hard.
Bunu yapmak için ağzınızı iyice açın ve sertçe nefes alın.

More Sentences
hard adv. sert bir şekilde
I thought the Commission was going to come down hard on this whole issue.
Komisyon'un tüm bu meselenin üzerine sert bir şekilde gideceğini sanıyordum.

More Sentences
Technical
hard adj. güç
I know it's hard to understand, even for grown-ups.
Bunu anlamak güç, biliyorum, büyükler için bile.

More Sentences
hard adj. katı
Tom was hard on Mary.
Tom Mary'ye karşı katıydı.

More Sentences
hard adj. sert
This is in no way an excuse, but it is a real, hard-core explanation.
Bu hiçbir şekilde bir mazeret değildir ancak gerçek, sert bir açıklamadır.

More Sentences
Linguistics
hard adj. sert
Throughout this summer there has been talk of a hard blow.
Bu yaz boyunca sert bir darbeden bahsedildi.

More Sentences
Common Usage
hard adv. zor
General
hard n. cırtlak ve kalitesiz görünüm veren renklendirici
hard adj. ters
hard adj. çok soğuk (mevsim/hava)
hard adj. kuvvetli
hard adj. sert (içki)
hard adj. kireçli
hard adj. şefkatsiz
hard adj. nasırlı
hard adj. kalpsiz
hard adj. acı (su)
hard adj. anlaşılmaz
hard adj. faal
hard adj. zahmetli
hard adj. ekşi
hard adj. sert (söz)
hard adj. merhametsiz
hard adj. çirkin
hard adj. cimri
hard adj. ekşimiş
hard adj. eziyetli
hard adj. tıkız
hard adj. berk
hard adj. müşkül
hard adj. pinti
hard adj. zalim
hard adj. inatçı
hard adj. yakın
hard adj. hasis
hard adj. dayanıklı
hard adj. kazık
hard adj. tehlikeli ve bağımlılık yapan (madde)
hard adj. zor
hard adj. özenli
hard adj. enerjik
hard adj. haşin
hard adj. gerçekçi
hard adj. tartışma götürmez
hard adj. uzlaşılmaz
hard adj. hasara yol açan
hard adj. saldırıya açık
hard adj. kararlı
hard adj. gerçeğe uygun
hard adj. doğrulanmış verilere dayalı
hard adj. niceliksel verileri kullanan
hard adj. mayalı
hard adj. kalıcı
hard adj. bozulmayan
hard adj. basılı
hard adj. matbu
hard adj. becerikli
hard adj. kullanışlı
hard adj. damıtılmış (içki)
hard adj. fanatik
hard adj. partizan
hard adj. en ince detayına kadar araştıran
hard adj. alkolik
hard adj. alkol düşkünü
hard adj. kurutulmuş
hard adj. sert ağaçtan yapılmış
hard adj. sert odunlu
hard adj. tek renkli (tüyler)
hard adj. normal sıcaklıklarda dökülemeyecek kadar katı olan (yağ)
hard adj. doğa bilimlerinin metodu olan
hard adj. doğa bilimlerinde öğretilen
hard adj. sert kaslara sahip
hard adj. dinç ve kuvvetli
hard adv. pek
hard adv. şiddetle
hard adv. aşırı ölçüde
hard adv. büyük bir gayretle
hard adv. aşırı
hard adv. hızla
hard adv. ancak
hard adv. zorla
hard adv. büyük gayretle
hard adv. zorluk çıkaracak şekilde
hard adv. büyük hasar verecek şekilde
hard adv. yakın
hard adv. titizlikle
hard adv. ciddiyetle
hard adv. ağır ve isteksiz bir şekilde
hard adv. ısrarlı bir şekilde
hard adv. alçak gönüllü bir şekilde
hard adv. sade bir şekilde
hard adv. büsbütün
hard adv. tamamıyla
hard adv. aşırı kullanıma dayanacak şekilde
Trade/Economic
hard adj. metal (para)
hard adj. yüksek ve sabit (fiyatlar)
hard adj. elde etmesi güç
hard adj. çok rağbet gören
hard adj. kendi değeri olan (değerli şey)
hard adj. sınırlı ve yüksek faiz oranlı (kredi)
hard adj. ekonomik buhranlı
Politics
hard adj. siyasi olarak aşırı
Media
hard adj. ciddi haberlere odaklanmış
Technical
hard adj. kolayca kırılmayan
hard adj. zor
hard adj. sağlam takviye edilmiş
hard adj. aşırı kuvvetlendirilmiş yeraltı sığınaklarında yer alan (nükleer füzeler)
hard adj. yavaşlatıcısız yapılan (uzay aracının inişi)
hard adj. sivri uçlu bir ışık kaynağından iletilen (ışık)
hard adj. demanyetize etmesi zor
hard adj. manyetize etmesi zor
Textile
hard adj. pürüzsüz (kumaş)
Marine
hard n. son hadde kadar
hard n. gemi rampası
hard n. gemiyi sudan çekmeye uygun taş döşeli plaj
hard adv. alabanda
Gastronomy
hard adj. (ekmek ) bayat
hard adj. tanen tadı yoğun olan (şarap)
hard adj. sert kabuklu (ekmek, pide)
Physics
hard adj. çok yüksek enerjili
hard adj. tesirli
hard adj. neredeyse tam (vakum)
Chemistry
hard adj. biyolojik bozunmaya dayanıklı
Linguistics
hard adj. kalın sesli
hard adj. damaksıllaşmayan
hard adj. ses tellerini titretmeden üretilen
Art
hard adj. ciddi
hard adj. geleneksel
Photography
hard adj. kontrast oluşturan
hard adj. çok kontrastlı
Bookbindery
hard adj. ciltli
Slang
hard n. krek kokain
hard n. penisin sertleşmesi
hard n. ağır iş
hard n. zorlu iş
hard adj. açık seçik
hard adj. müstehcen
hard adj. cinsel olarak uyarılmış
hard adj. tahrik olmuş

Significados de "hard" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
hard disk n. sabit disk
Under this condition, almost all hard disks cannot afford it.
Bu koşul altında, neredeyse hiçbir sabit disk bunu kaldıramaz.

More Sentences
General
hard core n. çekirdek
This is not really a question of creating a hard core.
Bu gerçekten de sert bir çekirdek yaratma meselesi değildir.

More Sentences
hard luck n. şanssızlık
Now we could say very coldly, 'Well, hard luck!'
Şimdi çok duygusuz bir şekilde, "Eh, şanssızlık!" diyebiliriz.

More Sentences
hard work n. ağır iş
A chance to do as we please, especially to do as little hard work as possible, is a secret desire of almost everybody.
İstediğimizi yapma şansı, özellikle de mümkün olduğunca az ağır iş yapmak, hemen herkesin gizli arzusudur.

More Sentences
hard look n. sert bir bakış
He had a hard look on his face.
Yüzünde sert bir bakışı vardı.

More Sentences
hard work n. sıkı çalışma
We are your peers and we know how much hard work you did and we congratulate you both on that work.
Biz sizin akranlarınızız ve ne kadar sıkı çalıştığınızı biliyoruz ve bu çalışmanızdan dolayı ikinizi de tebrik ediyoruz.

More Sentences
hard times n. kötü günler
So, I'm really sorry that you're having a hard time.
Bu yüzden, kötü günler geçirmene gerçekten üzüldüm.

More Sentences
hard times n. zor günler
It's hard times for small farmers like you and myself.
Senin ve benim gibi küçük ölçekli çiftçiler için zor günler.

More Sentences
hard evidence n. sağlam delil
We have no hard evidence against Tom.
Tom'a karşı sağlam delilimiz yok.

More Sentences
hard drug n. ağır uyuşturucu
These are the gateway to hard drugs, which lead to abuse and social destitution.
Bunlar, kötüye kullanım ve sosyal yoksunluğa yol açan ağır uyuşturuculara açılan kapıdır.

More Sentences
hard worker n. köle gibi çalışan
Generally speaking, Japanese are hard workers.
Genel olarak konuşursak, Japonlar köle gibi çalışırlar.

More Sentences
hard liquor n. sert içki
My father doesn't drink hard liquor.
Babam sert içki içmez.

More Sentences
hard candy n. akide şekeri
I hate hard candy.
Akide şekerinden nefret ederim.

More Sentences
hard work n. zor iş
The hard work is, however, only just beginning, especially for the Commission.
Bununla birlikte, özellikle Komisyon için zor iş daha yeni başlıyor.

More Sentences
hard times n. zor zamanlar
Young people, women, older people and people with disabilities have a particularly hard time of it.
Gençler, kadınlar, yaşlılar ve engelliler özellikle zor zamanlar geçirmektedir.

More Sentences
hard surfaces n. sert yüzeyler
The truth is, hard surfaces bounce sound around the room.
Gerçek şu ki, sert yüzeyler sesi odanın her yerine yansıtır.

More Sentences
a hard language n. zor bir dil
Some people think that French is a hard language to learn.
Bazı insanlar Fransızcanın öğrenilmesi zor bir dil olduğunu düşünüyor.

More Sentences
hard question n. zor soru
This is the hardest question.
Bu en zor soru.

More Sentences
hard hat n. baret
I wore a hard hat.
Baret taktım.

More Sentences
hard truths n. acı gerçekler
The hard truth is Richie's a drug addict.
Acı gerçek şu ki, Richie bir uyuşturucu bağımlısı.

More Sentences
hard job n. zor iş
We have hard jobs.
Zor işlerimiz var.

More Sentences
work hard v. harıl harıl çalışmak
Scientists are working hard to put an end to AIDS.
Bilim adamları AIDS'e son vermek için harıl harıl çalışıyorlar.

More Sentences
work hard v. sıkı çalışmak
The Commission has met its commitment to work hard on improving its administrative and control practices.
Komisyon, idari ve kontrol uygulamalarını iyileştirmek için sıkı çalışma taahhüdünü yerine getirmiştir.

More Sentences
try hard v. uğraşmak
That tells me that you're trying hard to hide your numbers.
Bu da bana rakamlarınızı gizlemek için çok uğraştığınızı gösteriyor.

More Sentences
breathe hard v. zor nefes almak
She was breathing hard.
O zor nefes alıyordu.

More Sentences
try hard v. çok çalışmak
We all try hard to increase our credit score.
Hepimiz kredi puanımızı yükseltmek için çok çalışıyoruz.

More Sentences
get hard v. zorlaşmak
It is especially when times are getting hard that funding runs short.
Özellikle zamanın zorlaştığı zamanlarda finansman yetersiz kalır.

More Sentences
work very hard v. çok çalışmak
He has done a good job and clearly worked very hard on this.
İyi bir iş çıkardı ve belli ki bu konuda çok çalıştı.

More Sentences
try hard v. gayret etmek
The reason for your failure is that you did not try hard enough.
Başarısızlık nedenin yeterince gayret etmemendir.

More Sentences
study hard v. çok ders çalışmak
He always studies hard.
Daima çok ders çalışır.

More Sentences
seem hard v. zor görünmek
It seems hard for you to see him today.
Onu bugün görmen zor görünüyor.

More Sentences
try so hard v. çok uğraşmak
Perhaps you are trying so hard to make others like you.
Belki de başkalarına kendinizi sevdirmek için çok uğraşıyorsunuz.

More Sentences
hard enough adj. yeterince sıkı
If you're not sweating when you do cardio, then you're not doing it hard enough.
Eğer kardiyo yaparken terlemiyorsanız, yeterince sıkı yapmıyorsunuz demektir.

More Sentences
hard of hearing adj. ağır işiten
I'm hard of hearing.
Ben ağır işitiyorum.

More Sentences
hard of hearing adj. duyma engelli
Tom is hard of hearing, isn't he?
Tom duyma engelli, değil mi?

More Sentences
hard-nosed adj. inatçı
Tom is a hard-nosed, tough customer.
Tom inatçı, zorlu bir müşteridir.

More Sentences
hard-working adj. hamarat
Mary is a very hard-working woman.
Mary çok hamarat bir kadın.

More Sentences
hard-hearted adj. taş kalpli
Even the hard-hearted can be moved to tears.
Taş kalpliler bile gözyaşlarına boğulabilirler.

More Sentences
hard-boiled adj. katı
She likes her eggs hard-boiled.
O, yumurtalarını katı haşlanmış seviyor.

More Sentences
hard-working adj. çalışkan
We recognise that most of the officials within the Commission are extremely hard-working.
Komisyon bünyesindeki görevlilerin çoğunun son derece çalışkan olduğunun farkındayız.

More Sentences
hard-hitting adj. sert
I expect the report to be ambitious and hard-hitting.
Raporun iddialı ve sert olmasını bekliyorum.

More Sentences
rock-hard adj. kaya gibi
His muscles were rock-hard.
Onun kasları kaya gibi sertti.

More Sentences
hard-boiled adj. (yumurta) çok pişmiş
Tom likes his eggs hard-boiled.
Tom yumurtalarını çok pişmiş sever.

More Sentences
hard working adj. çok çalışkan
I'm hard working.
Ben çok çalışkanım.

More Sentences
hard-won adj. zor kazanılmış
The renewal of this relationship has been confirmed by the recent, hard-won decisions taken within the United Nations.
Bu ilişkinin yenilenmesi, Birleşmiş Milletler bünyesinde alınan son ve zor kazanılmış kararlarla teyit edilmiştir.

More Sentences
hard-line adj. sertlik yanlısı
Are the hardliners getting the upper hand?
Sertlik yanlıları üstünlüğü ele mi geçiriyor?

More Sentences
Common Usage
work hard v. didinmek
become hard v. sertleşmek
General
hard money n. peşin para
hard cash n. nakit
hard labour n. ağır ceza
hard glass n. sert cam
hard drive n. hard sürücü
hard cider n. elma suyu
hard core n. çekirdek kadro
hard water n. acı su
hard coal n. antrasit
hard labour n. kürek cezası
hard cyder n. elma suyu
hard line n. talihsizlik
hard hat n. kask
hard case n. çetin ceviz
hard labor n. ağır ceza
hard hat n. miğfer
hard liner n. ödün vermeyen
hard cider n. elma şarabı
a hard nut to crack n. demir leblebi
hard nut to crack n. çetin ceviz
die hard n. kandırılmaz
hard money n. nakit
hard biscuit n. galeta
hard cash n. trinko para
hard shoulder n. otoyol kenarlarındaki acil durak yerleri
hard boiled egg n. çok kaynamış yumurta
hard money n. demir para
a hard nut to crack n. çetin ceviz
hard line n. şanssızlık
hard sledding n. zorlanma
hard cash n. nakit para
hard coal n. madenkömürü
hard tack n. galeta
hard cash n. peşin para
hard roe n. balık yumurtası
hard currency n. tedavüldeki para
hard drink n. sert içki
hard hat n. geri kafalı kimse
hard wheat n. durum buğdayı
hard times n. müşkül zamanlar
hard copy n. basılı kopya
hard materials n. sert malzemeler
hard disk management n. hard disk yönetimi
hard knocks n. zor zamanlar
hard worker n. çok çalışan kimse
hard worker n. köle gibi çalışan kimse
hard life n. zor hayat
hard hat n. inşaat kaskı
hard conditions n. ağır şartlar
hard tail chopper n. arka süspansiyonu olmayan
hard hyphen n. istenen kısa çizgi
hard evidence n. kesin delil
hard row to hoe n. çetin ceviz
hard-fought battle n. sıkı kavga
hard-line n. katı tutum
die-hard n. gerici
hard-line n. şanssızlık
hard-boiled egg n. katı yumurta
hard-liner n. taviz vermeyen
hard-boiled egg n. lop yumurta
hard-line n. ödünsüz davranış
die-hard n. tutucu kimse
hard-up family n. düşük gelirli aile
hard-liner n. ödün vermeyen
hard-line n. talihsizlik
hard-hit n. ağır hasar görmüş
die-hard n. eski kafalı kimse
hard-on n. ereksiyon
hard soap n. sert sabun
hard currency n. sağlam para
hard water n. acısu
hard crash n. örseleyen çöküm
hard cash n. madeni para
hard water n. sert su
hard water n. kireçli su
hard core n. çakıl dolgusu
hard core n. blokaj
hard core n. dolgu
hard drug n. sert uyuşturucu
hard copy n. saklanabilir kopya
hard-packed snow n. sertleşmiş kar kitlesi
a hard object n. sert bir cisim
a hard object n. sert bir obje
a hard woman n. zor kadın
cleaning of hard surfaces n. sert yüzeylerin temizlenmesi
hard-won trust n. zor kazanılmış güven
hard-earned trust n. zor kazanılmış güven
a hard period n. zorlu bir süreç
a hard period n. zorlu bir dönem
a hard task n. zor görev
a hard mission n. zor görev
hard effort n. yoğun çaba
hard fact n. aksi kanıtlanamaz gerçek
hard fact n. inkar edilemez gerçek
hard science n. müspet ilim
ask a really hard question n. ahiret sorusu sormak
ask a really hard question n. ahiret suali sormak
hard bread n. kraker
hard-working accountant n. çalışkan muhasebeci
hard condition n. zor koşul
hard condition n. zor şart
hard bargain n. sıkı pazarlık
a hard slap n. okkalı bir tokat
hard data n. somut veri/bilgi
hard data n. rakamlara/somut delillere dayalı bilgi
hard-hat suit n. sert dalış giysisi
hard wheat n. sert buğday
hard science n. pozitif bilim
hard reality n. acı gerçek
hard-line approach n. radikal yaklaşım
hard-line approach n. sert yaklaşım
hard person n. zor insan
the hard way n. zor yoldan
blow-hard n. böbürlenen ve palavracı kimse
hard [scotland] [uk] n. adi
hard [scotland] [uk] n. nekes
hard [scotland] [uk] n. alçak
hard [uk] n. suların çekildiği kıyı
hard [uk] n. sert plaj
hard case n. pişkin suçlu
hard case n. ısrarla suç işleyen kimse
hard case n. zor durumda olan kimse
hard case n. çaresiz kimse
hard case n. kötü alışkanlıklarıyla bilinen kimse
hard case [new zealand] n. sıkı kimse
hard copy n. baskıya hazır nüsha
hard core n. nüve
hard core n. bir grupta değişime karşı çıkanlar
hard core n. kurumsal bakıma ihtiyaç duyan mültecilerin oluşturduğu grup
hard core n. çaresiz kimseler
hard feeling n. husumet
hard feeling n. küskünlük
hard hat n. melon şapka
hard launch n. resmi açılış
hard launch n. resmi lansman
hard line n. sert politika
hard line n. katı duruş
hard lines [uk] n. kötü şans
hard lines [uk] n. şanssızlık
hard of hearing n. kulağı ağır işiten kimseler
hard pan n. sert toprak tabakası
hard pan n. killi toprak tabakası
hard paste n. sert macundan yapılmış porselen
hard polytomy n. sert politomi
hard put n. çok zorluk çekme
hard rock n. kuvvetli kimse
hard sell n. zor satan şey
hard sell n. rağbet görmeyen şey
hard sell n. bir şeyi almaya direnen kimse
hard sell n. onaylamamakta ısrar eden kimse
hard sell n. ısrarlı reklamcılık
hard water soap n. sert su sabunu
hard-ass n. kurallara körü körüne bağlı kimse
hard-cooked egg n. katı yumurta
hard-cooked egg n. tam pişmiş yumurta
hard-core n. tuğla çöpü, cüruf, moloz gibi malzemelerle oluşturulan taban
hard-core n. nüve
hard-core n. çekirdek
hard-core n. öz
hard-core n. çaresiz kimseler
hard-favoredness n. kabalık
hard-favoredness n. hoyratlık
hard-labored n. ağır işçilikle yapılmış
hard-labored n. özenle hazırlanmış
hard-labored n. üzerinde çalışılmış
hard-line n. sert politika
hard-line n. kesin durum
hard-liner n. ödün vermeyen kimse
hard-on n. nadir bir soyisim
hard-top n. sert yüzeyli alan
hard-top n. sert yüzeyli yol
hard-shelled fruit n. sert kabuklu meyve
run hard v. hızlı koşmak
breathe hard v. sık ve kesik soluklar alıp vermek
breathe hard on v. uhlamak
be hard of hearing v. ağır işitmek
work hard v. uğraşmak
pay in hard cash v. peşin ödemek
be hard by v. çok yakın olmak
say some hard things v. ağır konuşmak
have hard times v. gün görmemek
turn the wheel hard v. direksiyonu kırmak
be hard at hand v. kapıda olmak
take something hard v. bir şeye pek çok üzülmek
be hard done by v. haksızlığa uğramak
make hard to see v. görülmesi zor hale getirmek
hit hard v. sertçe vurmak
take a hard line with v. sert davranmak
make hard v. sertleştirmek
be hard at hand v. kapıya dayanmış olmak
hard up v. zor durumda kalmak
be frozen hard v. donup kaskatı olmak
be a hard worker v. çok çalışkan olmak
think hard v. kafa yormak
drive a hard bargain v. sıkı bir pazarlık yaparak fiyatı çok indirmek
give somebody a hard time v. kök söktürmek
be hard by v. çok yakınında olmak
do something the hard way v. daha kolay bir çözüm varken bir şeyi zor bir şekilde yapmak
be hard up for money v. para sıkıntısı çekmek
study hard v. dirsek çürütmek
be hard put to do something v. akla karayı seçmek
bear hard on v. yük olmak
try hard v. özenmek
become hard v. pekişmek
try hard v. asılmak
blow hard v. övünmek
put the helm hard over v. alabanda etmek
be hard up v. sıkıntıya düşmek
try hard v. gayret sarf etmek
try hard v. didinmek
work hard v. emek çekmek
drive a hard bargain v. sıkı bir pazarlık sonucu birçok şey elde etmek
use hard words v. ağır söylemek
breathe hard v. solumak
be hard of hearing v. kulağı ağır işitmek
be hard hit by v. bir şeyin çok zararını görmek
work hard v. yoğun çalışmak
make a living the hard way v. ekmeğini taştan çıkarmak
try hard remembering something v. zihnini kurcalamak
think hard v. zihnini kurcalamak
study hard v. çok yoğun çalışmak
work hard v. çok yoğun çalışmak
be hard to believe v. inanması güç olmak
be hard to believe v. inanması zor olmak
drive a hard bargain v. sıkı pazarlık yapmak
drive a hard bargain v. sıkı bir pazarlığa girişmek
get hard (to do) v. güce sarmak
become hard up for money v. sıkıntıya düşmek
live in hard conditions v. zor şartlar altında yaşamak
think hard v. fikir yormak
be between a rock and a hard place v. iki arada kalmak
be between a rock and a hard place v. iki arada bir derede kalmak
hard put v. maddi sıkıntılarla yüzyüze olmak
hard put v. maddi sıkıntı içinde olmak
have a hard time making ends meet v. geçim sıkıntısı çekmek
strive hard v. fazla uğraşmak
strive hard v. çok çabalamak
play hard to get v. ağırdan satmak
play hard to get v. kendini ağırdan satmak
be hard on someone's heels v. birinin peşini bırakmamak
be hard on somebody's trail v. ensesinde olmak
be hard up v. eli darda olmak
be hard on the heels of v. -in hemen ardından gelmek
become hard-boiled v. kaşarlanmak
hard-solder v. lehimlemek
do a hard day's work v. yorucu bir çalışma günü geçirmek
do a hard day's work v. (işte) çok yorulmak
do a hard day's work v. yoğun bir çalışma günü yaşamak
do a hard day's work v. (işte) çok çalışmak
do a hard day's work v. zor bir çalışma günü geçirmek
work under hard conditions v. zor şartlar altında çalışmak
work under hard conditions v. zor şartlar altında görev yapmak
try hard to forget v. unutmak için çaba harcamak
try hard to forget v. unutmak için mücadele vermek
make things hard for someone v. işini zorlaştırmak
bear down too hard v. bir şeyin üzerine sertçe bastırmak
hard at something v. bir şey üzerinde çalışmak
work hard at something v. bir şey üzerinde çok çalışmak
be (very) hard to do v. yapması (çok) zor olmak
have hard times ahead v. zor günler beklemek
ask a hard question v. zor bir soru sormak
ask a hard question v. zor bir sual sormak
rain come down hard v. yağmur şiddetli yağmak
(for a teacher) give a student hard time in school v. bir öğrenciye takmak
be hard on yourself v. kendine haksızlık etmek
have hard days v. kötü günler geçirmek
have hard days v. zor günler geçirmek
have hard times v. kötü günler geçirmek
have hard times v. zor günler geçirmek
try hard v. çalışıp çabalamak
work hard v. çalışıp çabalamak
play hard v. naz yapmak
have hard measure v. baskıyla üstesinden gelmek
hard put v. müşkül durumda olmak
hard put v. çözmesi zor bir durumda olmak
hard-top v. (yola, kaldırıma) döşemek
hard-top v. kaplamak
very hard adj. katır kutur
as hard as nails adj. sıhhatli acımasız
very hard adj. kaskatı
as hard as a bone adj. kemik gibi
as hard as nails adj. sıhhatli
hard and fast adj. çok sıkı
hard arduous adj. müşkül
as hard as adj. kadar sert
hard hearted adj. taş kalpli
fallen on hard times adj. düşkün
as hard as nails adj. sağlam
hard shell adj. bağnaz
very hard adj. abanoz gibi
hard surfaced adj. sert yüzeyli
hard bitted adj. inatçı
very hard adj. kerpiç gibi
hard as stone adj. taş gibi
as hard as nails adj. acımasız
having hard time adj. sıkışma
hard to control adj. kontrolü zor
hard hearted adj. acımasız
hard to please adj. güç beğenen
hard to find adj. ele geçmez
hard to swallow adj. kabul etmesi zor
hard to swallow adj. kabullenmesi güç
hard to swallow adj. inanması güç
hard to swallow adj. inanılmaz
hard earned adj. güç kazanılmış
extremely hard adj. aşırı sert
hard-fisted adj. hasis
hard-nosed adj. pişkin
hard-line adj. sert
hard-hitting adj. kaba
hard-hitting adj. güçlü
hard-set adj. sert
hard-boiled adj. pişkin
hard-and-fast adj. sert
hard-nosed adj. çıkarcı
hard-line adj. katı
hard-up adj. darda
hard-headed adj. gerçekçi
hard-mouthed adj. inatçı
hard-core adj. müstehcen
hard-boiled adj. yüzsüz
hard-boiled adj. hilekar
hard-core adj. çetin ceviz
hard-edge adj. keskin hatlı
hard-headed adj. dik başlı
hard-shell adj. bağnaz
hard-hearted adj. duyarsız
hard-set adj. acıkmış
hard-set adj. bozuk
hard-bitten adj. arsız
hard-and-fast adj. değişmez
hard-fisted adj. cimri
hard-hearted adj. acımasız
hard-hitting adj. can alıcı
hard-core adj. boyun eğmez
hard-line adj. ödünsüz
hard-up adj. zararına
hard-boiled adj. kurnaz
hard-earned adj. zor kazanılmış
die-hard adj. inatçı
hard-fisted adj. eli sıkı
hard-bitten adj. yüzsüz
hard-bitten adj. inatçı
hard-mouthed adj. dizginlenemez
hard-core adj. etkin
hard-headed adj. inatçı
hard-hearted adj. taş yürekli
hard-up adj. muhtaç
hard-hearted adj. duygusuz
hard-core adj. kararlı
hard-boiled adj. lop
hard-up adj. eli dar
hard-earned adj. zor kazanılan
hard-set adj. kokuşmuş
hard-and-fast adj. katı
hard-line adj. uzlaşmaz
hard-line adj. inatçı
hard-shell adj. kabuklu
hard-boiled adj. kaşarlanmış
hard-bitten adj. belalı
hard-core adj. yolundan şaşmaz
hard-bitten adj. pişkin
hard-hearted adj. katı yürekli
hard-wired adj. sert telli
hard-core adj. açık saçık
hard-nosed adj. kendi çıkarını düşünen
hard-hitting adj. saldırgan
hard-fought adj. sıkı dövüşmüş
hard-bitten adj. sert
hard-hitting adj. etkili
hard-up adj. sıkıntıda
hard-to-understand adj. anlaşılması zor
hard-spun adj. sıkı örülmüş
hard-burned adj. pişkin
hard-wearing adj. dayanıklı
hard-burned adj. çok pişmiş
hard-wearing adj. sağlam
hard-nosed adj. kendi çıkarlarını düşünen
hard-bitten adj. kül yutmaz
as hard as a nail adj. çok sert
hard to digest adj. hazmedilmesi zor
hard to digest adj. hazmı zor
hard to get adj. elde edilmesi zor
hard to come by adj. bulunması zor
hard to get adj. bulunması zor
hard to come by adj. elde edilmesi zor
hard-stamped adj. baskı mühürlü
hard-to-discern adj. ayırt etmesi zor
hard to recover adj. telafisi zor
hard-to-cook adj. pişirmesi zor
hard-to-cook adj. pişmesi zor
hard-to-cook adj. pişirimi zor
extra hard adj. çok sert
hard-nosed adj. ödün vermez
hard going adj. zor
hard-indicating adj. sert-vurgulu
hard-baked adj. sertleşinceye kadar pişmiş
hard-baked adj. sert/iyi pişmiş
hard-baked adj. sertleşinceye kadar pişirilmiş
hard-working adj. gayretkeş
hard-to-reach adj. ulaşılması zor
hard-headed adj. aklı başında
hard-driving adj. ihtiraslı
hard-driving adj. tutkulu
hard-driving adj. istekli
hard-driving adj. aşırı hırslı
hard-driving adj. hevesli
hard-line adj. katı tutumlu
hard-bitten adj. görmüş geçirmiş
hard-wired adj. istemsiz düşünen/davranan
hard-core adj. sabit fikirli
hard-edged adj. keskin hatlı
hard to resist adj. karşı konulmaz
hard-wired adj. doğuştan olan
hard-fought adj. büyük çaba gerektiren
hard-fought adj. büyük çabalarla elde edilmiş
hard [uk] [new zealand] adj. uslanmaz
hard [uk] [new zealand] adj. namussuz
hard and fast adj. kati
hard and fast adj. mutlaka uyulması gereken
hard-put adj. zorluk çeken
hard-put adj. müşkül durumda olan
hard-put adj. ne yapacağını bilemeyen
hard up adj. yoksun
hard up adj. muhtaç
hard up adj. çaresiz
hard up adj. umutsuz
hard-and-fast adj. kati
hard-and-fast adj. mutlaka uyulması gereken
hard-bitten adj. sert ısıran
hard-bitten adj. çetin ceviz
hard-bitten adj. çetin
hard-bitten adj. zorluklarla dolu
hard-bitten adj. müzmin
hard-bitten adj. yerleşmiş
hard-bitten adj. kökleşmiş
hard-bitten adj. güçlendirilmiş
hard-bitten adj. dayanıklılığı artırılmış
hard-bitten adj. gaddar
hard-bitten adj. merhametsiz
hard-boiled adj. nasırlanmış
hard-boiled adj. katı yürekli
hard-boiled adj. aşırı kolalanmış
hard-boiled adj. gerçekçi
hard-boiled adj. pratik
hard-boiled adj. realist
hard-core adj. çaresiz
hard-core adj. umutsuz
hard-core adj. bağlı
hard-core adj. değişmez
hard-drinking adj. ayyaş
hard-drinking adj. çok içki içen