fark - Türkçe İngilizce Sözlük

fark

"fark" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 37 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
fark difference i.
When I now gauge the Commission's reaction to what has happened in Germany, then there is a world of difference.
Şimdi Komisyon'un Almanya'da olanlara tepkisini ölçtüğümde ise arada dünya kadar fark olduğunu görüyorum.

More Sentences
General
fark disparity i.
Not only has there been no improvement since then, if anything the disparity has become even greater.
O zamandan bu yana herhangi bir gelişme olmadığı gibi, aradaki fark daha da artmıştır.

More Sentences
fark gap i.
The prosperity gap between the current EU, with its fifteen Member States, and the accession states is enormous.
On beş Üye Devletten oluşan mevcut AB ile katılım sürecindeki ülkeler arasındaki refah farkı muazzam boyutlardadır.

More Sentences
fark distinction i.
There is no distinction between heaven and earth, man and woman, teacher and disciple.
Yer ile gök, kadın ile erkek, öğretmen ile öğrenci arasında bir fark yoktur.

More Sentences
fark difference i.
I shall concentrate today on two issues where we can make a real difference this year.
Bugün, bu yıl gerçek bir fark yaratabileceğimiz iki konuya odaklanacağım.

More Sentences
fark margin i.
She won the presidency by a razor-thin margin.
Çok az bir farkla başkanlığı kazandı.

More Sentences
Trade/Economic
fark spread i.
At the end of the match, there was a two-point spread between Liverpool and Manchester United.
Maç sonunda Liverpool ile Manchester United arasında iki puanlık bir fark vardı.

More Sentences
Computer
fark variance i.
In my view, this variance is, in the majority of cases, more imagined than real.
Benim görüşüme göre, bu farklılık çoğu durumda gerçek olmaktan çok hayalidir.

More Sentences
Math
fark difference i.
What a difference there is between what is in theory said, and what in fact is done!
Teoride söylenenler ile gerçekte yapılanlar arasında ne kadar büyük bir fark var!

More Sentences
Linguistics
fark difference i.
Moreover, there is a big difference between having conventions and having directives.
Ayrıca kurallara sahip olmak ile direktiflere sahip olmak arasında büyük bir fark vardır.

More Sentences
General
fark variation i.
fark discrepancy i.
fark divergence i.
fark distinctness i.
fark matter i.
fark diversity i.
fark undertaking i.
fark dissimilitude i.
fark odds i.
fark cachet i.
fark contradistinction i.
fark differentiation i.
fark division i.
fark odd i.
fark contrast i.
fark discrimination i.
fark majority i.
fark residual i.
fark dividing line i.
fark devergence [obsolete] i.
fark distincture [obsolete] i.
fark differ [obsolete] i.
fark shed [obsolete] i.
Colloquial
fark diff (difference) kısalt.
Food Engineering
fark gradient i.
Football
fark goal difference i.
Archaic
fark differency i.

"fark" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
fark gözetme discrimination i.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

More Sentences
fark etmek notice f.
You will have noticed that I do not always have a high opinion of the functioning of the Council.
Konsey'in işleyişi konusunda her zaman yüksek bir görüşe sahip olmadığımı fark etmişsinizdir.

More Sentences
fark etmek realize f.
When we realize something it usually happens fast.
Bir şeyi fark ettiğimizde genellikle çabucak gerçekleşir.

More Sentences
fark etmek realise f.
Many only realised just how bad things were once the fire brigade, the army and the emergency services had left.
Birçoğumuz durumun ne kadar kötü olduğunu ancak itfaiye, ordu ve acil servisler gittikten sonra fark ettik.

More Sentences
fark etmek discern f.
What we have to do is discern the trend and react accordingly.
Yapmamız gereken, eğilimi fark etmek ve buna göre tepki vermektir.

More Sentences
General
temel fark main difference i.
That is the main difference.
Temel fark budur.

More Sentences
büyük fark big difference i.
These are practical measures that will make a big difference in the short term.
Bunlar kısa vadede büyük fark yaratacak pratik tedbirlerdir.

More Sentences
temel fark essential difference i.
That is the essential difference in my opinion.
Benim görüşüme göre temel fark budur.

More Sentences
fark yaratmayan uyarlama retread i.
The movie felt like a retread of a previously successful formula.
Film, önceden başarılı olmuş bir formülün fark yaratmayan bir uyarlaması gibiydi.

More Sentences
fark etmek spot f.
Actually, a group setup like this is pretty easy to spot.
Aslında böyle bir grup düzenini fark etmek oldukça kolaydır.

More Sentences
fark etmek discern f.
What we have to do is discern the trend and react accordingly.
Yapmamız gereken şey eğilimi fark etmek ve buna göre tepki vermektir.

More Sentences
fark etmek notice f.
I have noticed that the corresponding amendment refers to the draft decision on the research guidelines only.
İlgili değişikliğin sadece araştırma kılavuzlarına ilişkin taslak karara atıfta bulunduğunu fark ettim.

More Sentences
fark etmek matter f.
It does not matter whether it is ICES, or the STECF or any of the regional bodies such as NAFO.
Bunun ICES, STECF ya da NAFO gibi bölgesel kuruluşlardan herhangi biri olması fark etmez.

More Sentences
fark etmek recognize f.
Galen recognized that the arteries contain blood and not merely air.
Galen atardamarların sadece hava değil kan da içerdiğini fark etmiştir.

More Sentences
fark etmek note f.
You will note that we are starting late today, but not as late as on other occasions.
Bugün diğer günler kadar olmasa da geç başladığımızı fark etmişsinizdir.

More Sentences
fark ödemek pay the difference f.
We'll pay the difference.
Aradaki farkı ödeyeceğiz.

More Sentences
fark yaratmamak make no difference f.
We do not accept the argument that price makes no difference to the amount of cigarettes consumed.
Fiyatın tüketilen sigara miktarı üzerinde hiçbir fark yaratmadığı argümanını kabul etmiyoruz.

More Sentences
fark yaratmak make a difference f.
Marco Polo will make a difference there.
Marco Polo burada bir fark yaratacaktır.

More Sentences
fark etmek recognise f.
This morning you recognised that you need to take a few classes.
Bu sabah birkaç ders almanız gerektiğini fark ettiniz.

More Sentences
gidermek (fark vb) settle f.
He offered to prepare a mixture to settle my upset stomach.
Midemdeki rahatsızlığı gidermek için bir karışım hazırlamayı teklif etti.

More Sentences
fark etmek register f.
My dad had to tell me his new address three times before it finally registered.
Babam yeni adresini bana üç kez söylemek zorunda kaldı, sonunda fark etti.

More Sentences
hatayı fark etmek realize the mistake f.
Layla realized the mistake she made.
Layla yaptığı hatayı fark etti.

More Sentences
fark etmek catch sight f.
I was so nervous that she would catch sight of me.
Beni fark edecek diye çok tedirgin oldum.

More Sentences
görmek (fark etmek) notice f.
We notice that this system is particularly well suited to the European Union's requirements.
Bu sistemin Avrupa Birliği'nin gereksinimlerine özellikle uygun olduğunu görüyoruz.

More Sentences
fark etmek remark f.
Everyone remarked on his new hairstyle.
Herkes onun yeni saç stilini fark etti.

More Sentences
fark etmek discover f.
Tom discovered that Mary was in trouble and went to help her.
Tom, Mary'nin başının dertte olduğunu fark etti ve ona yardım etmeye gitti.

More Sentences
fark etmek mind f.
Casting my mind back, however, I notice that we still have problems with the old bathing water directive.
Bununla birlikte, geçmişe döndüğümde, eski banyo suyu yönetmeliği ile ilgili hala sorunlarımız olduğunu fark ettim.

More Sentences
fark etmek hit f.
I was driving downtown when it hit me that I was going the wrong way.
Şehir merkezinde araba kullanırken yanlış yöne gittiğimi fark ettim.

More Sentences
fark etmek perceive f.
I am unable to perceive her mood changes.
Onun ruh halindeki değişiklikleri fark edemiyorum.

More Sentences
fark edilebilir noticeable s.
The effect of the drug is noticeable almost immediately.
İlacın etkisi neredeyse anında fark edilir.

More Sentences
fark edilebilir discernible s.
Up to now, threats have had no discernible effect on South Korea's behaviour.
Şimdiye kadar tehditlerin Güney Kore'nin davranışları üzerinde fark edilebilir bir etkisi olmamıştır.

More Sentences
fark edilmemiş unnoticed s.
Let us at least ensure that such injustices do not go unnoticed.
En azından bu tür adaletsizliklerin fark edilmemesini sağlayalım.

More Sentences
fark edilen noticed s.
In the same manner, the style of web browsers is generally noticed.
Aynı şekilde, web tarayıcılarının tipi da genellikle fark edilir.

More Sentences
fark edilmemiş unnoticed s.
Sometimes the infringements appear to pass unnoticed.
Bazen bu ihlaller fark edilmiyor gibi görünmektedir.

More Sentences
fark edilmez invisible s.
Ignorance is invisible to those who suffer from it.
Cehalet, kendisinden muzdarip olanlarca fark edilmez.

More Sentences
fark edilmeden unnoticed s.
A time bomb is ticking away unnoticed under the EU's enlargement plans.
AB'nin genişleme planları altında fark edilmeden bir saatli bomba işliyor.

More Sentences
fark edilmeden without being seen zf.
Tom found it fairly easy to follow Mary without being seen.
Tom, Mary'yi görünmeden takip etmenin oldukça kolay olduğunu fark etti.

More Sentences
fark etmeden without noticing zf.
He ran past without noticing her.
Onu fark etmeden yanından geçti.

More Sentences
fark ettirmeden without being noticed zf.
The thieves stole the giant gold coin without being noticed by security guards or activating the alarm system.
Hırsızlar dev altın sikkeyi güvenlik görevlilerince fark edilmeden ya da alarm sistemini çalıştırmadan çalmışlardır.

More Sentences
kimse fark etmeden unawares zf.
The thief slipped into the house unawares.
Hırsız kimse fark etmeden eve girmiş.

More Sentences
Colloquial
(biri) için fark etmez! couldn't care less expr.
I couldn't care less.
Benim için fark etmez.

More Sentences
ne fark var? what's the difference expr.
What's the difference between taking a course and reading a book?
Kurs almakla kitap okumak arasında ne fark var?

More Sentences
Common Usage
fark gözetmek discriminate f.
fark etmek distinguish f.
General
şahsi fark individual difference i.
belirgin bir fark a marked difference i.
yeterince fark gözetmeyen sweeping i.
ince fark a fine distinction i.
fark gözetme distinction i.
uzaklardan kolaylıkla fark edilen (topografik özellik/yüksek bina vb) landmark i.
fark giderici tazminat compensatory indemnity i.
güneş ile ay yılı arasındaki 11 günlük fark epact i.
birikmiş fark accumulated difference i.
ince fark subtlety i.
gerçek bir fark a positive difference i.
ince fark shade i.
alış ve satış fiyatları arasındaki fark markup i.
kuşaklar arasındaki fark generation gap i.
ince fark nuance i.
fark etme perception i.
hakiki ile farzedilen hız arasındaki kayma neticesi meydana gelen fark slippage i.
fark giderici vergi compensatory levy i.
fark gözetme segregation i.
çok az fark a minor difference i.
çok az fark a slight difference i.
küçük fark minor difference i.
küçük fark nuance i.
aradaki fark distinction between i.
aradaki fark gap between i.
bir fark yok same difference i.
istatistiksel olarak anlamlı fark statistically significant difference i.
alış ve satış fiyatları arasındaki fark mark-up i.
ayırt edici/fark yaratan beceri distinctive skill i.
kişinin kullandığı veya giydiği, yeni veya farklı olarak kabul edilen ve başkalarının o kişiyi fark etmesi için tasarlanmış her türlü şey fashion statement i.
fark edilmeden buluşulan yer backroom i.
anlam, fikir veya tutumdaki ince fark refinedness i.
anlam, fikir veya tutumdaki ince fark refinement i.
çok az fark nose i.
fark etme notice i.
fark eden kimse noticer i.
fark eden kimse remarker i.
fark eden kimse remarker i.
dışarıdan fark edilir olma translucence i.
dışarıdan fark edilir olma translucency i.
fark edilmeme unnoticeableness i.
fark edilemez olma unnoticeableness i.
fark edilme espial i.
çok az fark wafer-thin i.
fark yaratan miktar veya derece margent i.
teminat olarak gösterilen kredi tutarı ile piyasa değeri arasındaki fark margent i.
satılan malın maliyeti ile net satış arasındaki fark margent i.
fark etme mark i.
çok küçük fark hairline i.
fiilin bir gerçekliği ifade edip etmediğini ayırt etmeye yarayan biçimsel fark mood i.
fark yaratmadan oluşturulan şey retread i.
arada fark olmadığı halde yapılan ayrım distinction without a difference i.
fark gözetme despecification i.
önemli fark great divide i.
önemli fark odds [uk] i.
(değerde, yönde) fark offset i.
yanlışı kasten fark etmeme connivence i.
fark gözetme disjudication i.
fark edilebilirlik distinguishableness i.
fark eden kimse distinguisher i.
fark edilebilirlik distinguishment [obsolete] i.
yükseklikler arası fark drop i.
(kadında) göğüs ile kalça ölçüsü arasındaki fark drop i.
(erkekte) göğüs ile bel ölçüsü arasındaki fark drop i.
fark edilmeyen artış increment i.
fark edilebilir ve genellikle kompleks bir yapıdaki bir şeyin kendine özgü özellikleri contour i.
fark edilebilir ve genellikle kompleks bir yapıdaki bir şeyin kendine özgü düzeni contour i.
fark edilmeyen şey inscrutable i.
fark edilebilir olma discernability i.
fark edilebilirlik discernibleness i.
fark edilen kimse flash i.
kendini fark etme self-observation i.
fark yaratan changemaker i.
başkasının ihtiyacını fark etme prevenancy [obsolete] i.
teori ve pratik arasındaki fark slippage i.
planlanan ve elde edilen sonuç arasındaki fark slippage i.
planlanan ve gerçek üretim arasındaki fark slippage i.
küçük bir fark ile kazanılan yarışma squeaker i.
çok az bir fark ile kazanılan yarışma squeaker i.
fark edilebilen fiziksel madde substance i.
fark gözetmek differentiate between f.
fark etmek change f.
fark gözetmek differentiate f.
fark gözetmek treat differently f.
fark etmek distinguish f.
fark atmak slam f.
fark yaratmak create the difference f.
fark etmek differentiate f.
arada dağlar kadar fark olmak be far apart f.
fark etmek make out f.
birdenbire fark etmek catch f.
fark etmek espy f.
fark gözetmek practice favoritism f.
fark yaratmak make difference f.
fark ödemek pay the difference (in price) f.
fark gözetmek differentiate (between) f.
fark yemek be outpointed f.
fark yemek be outscored f.
fark yemek score under f.
aralarında dağlar kadar fark olmak be poles apart f.
fark gözetmek show favouritism to f.
fark gözetmemek identify f.
fark etmek pick out f.
dönemden döneme fark göstermek vary from period to period f.
büyük fark atmak outscore f.
büyük fark atmak outpoint f.
büyük fark atmak slam f.
fark getirmek make different f.
fark getirmek make difference f.
(kazazedeler için kullanılır) bir uçak tarafından fark edilmek be spotted by a plane f.
yenilik alanında fark atmak out-innovate f.
fark atmak outdo f.
anlamaya/fark etmeye başlamak come to realize f.
başlarda anlamadığı/göremediği bir şeyi anlamak/fark etmek come to realize f.
fark etmek get f.
fark edilmemek escape detection f.
birdenbire fark etmek catch sight of f.
fark etmek agnise f.
fark etmiş olmak agnise f.
fark etmek agnize f.
fark etmiş olmak agnize f.
hayatı fark etmek realize the life f.
fark etmek tell f.
fark etmek tell f.
fark etmek twig f.
fark ettirmek alert f.
fark etmek awake f.
fark etmek mark f.
fark edilmek break f.
tekrar fark etmek reobserve f.
bilgi edinmek veya yeni bir şey fark etmek için dikkatle elden geçirmek glean f.
yavaş yavaş ve fark etmeden geçmek (zaman) glide f.
zamanla ve fark etmeden başka bir şeyin içinde kaybolmak glide f.
fark etmek glom f.
fark gözetmek despecificate f.
fark etmemek omit [obsolete] f.
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak velocitize f.
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak velocitise f.
fark etmek detect f.
fark etmek remark f.
(benzeri ile karıştırılan şeyi) fark etmek distinguish f.
fark etmek distinguish of [obsolete] f.
(duygu/düşünce) fark edilebilmek surface into consciousness f.
fark etmeden bir duruma düşmek drop f.
fark etmek pierce f.
fark edilmek pierce f.
fark edilmek be realized f.
fark etmek discriminate f.
fark atmak forereach f.
fark yaratmak skill f.
(yarışta) fark atmak skin f.
fark gözetmemek slop f.
sorunu fark etmek spot the problem f.
fark etmek spy f.
çok küçük bir fark ile elde etmek squeeze f.
fark ettirmek stamp f.
fark etmek catch f.
fark gözeten discriminative s.
fark gözeten discriminatory s.
fark edilebilir distinguishable s.
fark edilebilir distinguished s.
fark gözeten discriminating s.
önemsiz (fark/derece vb) nominal s.
fark gözetmeyen indiscriminate s.
fark edilir appreciable s.
fark edilmez inconspicuous s.
fark edilen perceived s.
fark edilmeyen inconspicuous s.
fark gösteren differential s.
fark edilebilir perceptible s.
fark gözetmeyen nondiscriminating s.
fark edilmeyen unobtrusive s.
fark edilmeyen unnoticeable s.
fark edilmeyen discreet s.
renginden ötürü fark edilen technicolor s.
renginden ötürü fark edilen technicolour s.
renginden ötürü fark edilen technicoloured s.
fark edilir şekilde recognizably s.
fark edilebilir catchable s.
dikkatli bakıldığında fark edilen underlying s.
fark edilmemiş unperceived s.
fark edilemez undiscernible s.
fark gözetmeyen undiscriminating s.
hemen fark edilmeyen undistinct s.
fark edilmemiş unespied s.
fark edilmemiş unmarked s.
fark edilmemiş unmissed s.
fark edilebilir olmayan unnoticeable s.
fark edilemez unnoticeable s.
fark edilemeyen unnoticeable s.
fark etmeyen unnoticing s.
fark etmeyen unobserving s.
fark etmeyen unperceiving s.
fark edilemeyen unpronounced s.
fark edilmeyen unremarked s.
fark edilmeyen unrespected s.
fark edilmemiş unrespected s.
fark edilmeyen unspied s.
fark edilmemiş unspied s.
net olarak fark edilemeyen faint s.
bir yarışmacının diğerine fark attığı lopsided s.
bir yarışmacının diğerine fark attığı lop-sided s.
fark edilmesi güç hard to notice s.
fark edilmeyen obliterative s.
fark edilmez obscure s.
hemen fark edilen observant s.
çabuk fark edilen observing s.
kolay fark edilecek şekilde yerleştirilmiş obvious s.
fark edilebilir designable s.
fark edilmeyen imperceived [obsolete] s.
fark edilmemiş unremarked s.
fark edebilir conscious s.
fark edilmez inappreciable s.
fark edilmez inevident s.
fark edilebilir disting s.
fark edilen distingué s.
fark gözeten good s.
fark etmeyen color-blind s.
fark edilemez inscrutable s.
fark edilemez undetectable s.
fark edilemez undistinguishable s.
fark gözeten discriminant s.
fark edilmeyen perdu s.
fark edilmeyen perdue [obsolete] s.
boyut, miktar veya derecesi fark edilir olan sensible s.
fark gözeten sharp [obsolete] s.
fark edilen spotted s.
fark etmek divine s.
fark gözetmeden without distinction zf.
fark gözetmeksizin promiscuously zf.
fark edilmez bir biçimde unnoticeably zf.
fark gözetmeksizin indiscriminatingly zf.
fark edilir biçimde distinguishably zf.
fark edilmeden without getting noticed zf.
fark gözetmeden indiscriminately zf.
fark edilmeden without being noticed zf.
fark etmeksizin without noticing zf.
fark gözetmeksizin throughither [scottish] zf.
fark gözetmeksizin throughother [scottish] zf.
dışarıdan fark edilir biçimde translucently zf.
dikkatli bakıldığında fark edilerek underlyingly zf.
fark edilmeden undiscernedly zf.
fark edilmeden undiscernibly zf.
fark edilmeden unperceivedly zf.
fark edilmeyecek şekilde unperceivedly zf.
fark gözeterek discriminatively zf.
fark ederek distinguishingly zf.
fark etmeksizin pell-mell zf.
büyük fark ile streets zf.
lik fark by ed.
ancak fark edilebilir düzeydeki fark jnd (just noticeable difference) kısalt.
Phrasals
hata yaptığını fark etmek catch oneself on f.
fark edilir kılmak set apart f.
fark edilmek start up f.
zaman hızla/fark etmeden geçmek slide by f.
zamanın nasıl geçtiğini fark etmemek slide by f.
kazara fark etmek tumble on f.
bir şeyi (birine) fark ettirmeden uzaklaştırmak/götürmek spirit away f.
bir tehlikeyi fark etmek wake up to f.
bir şeyi (birine) fark ettirmeden uzaklaştırmak/götürmek spirit off f.
fark edilir kılmak point up something f.
fark edilmeden geçip gitmek pass someone by f.
fark etmemek zone out f.
(duygu) fark edilir olmak crop out f.
fark ettirmeden kaymak/kaydırmak slip down f.
(bir yerden) fark ettirmeden çıkmak/sıvışmak sneak away (from some place) f.
bir şeyde bir şey fark etmek detect something in something f.
birinin/bir şeyin bir şey olduğunu fark etmek recognize someone or something for something f.
fark ettirmeden çıkmak slough off f.
(romantik/seksüel olarak biri) tarafından fark edilmeye çalışmak toss at (someone) f.
(bir şeyi) yüz metreden fark etmek spot (something) a mile off f.
birine bir şeyi fark ettirmek awake someone to something f.
birine bir şeyi fark ettirmek awaken someone to something f.
bir şeyi fark etmek awake to something f.
bir şeyi fark etmek awaken to something f.
fark ettirmeden büyümek bubble under f.
fark ettirmeden güçlenmek/yoğunlaşmak/artmak bubble up f.
(bir şey, ses, karmaşa) arasından fark edilir, duyulur olmak cut through (something) f.
birden aklına gelmek/fark etmek dawn upon someone f.
birden aklına gelmek/fark etmek dawn on someone f.
-de (bir şey) fark etmek detect in f.
(biriyle/bir şeyle biri/bir şey) arasında fark görmek differentiate between (someone or something and someone or something else) f.
(biriyle/bir şeyle biri/bir şey) arasında fark oluşturmak differentiate between (someone or something and someone or something else) f.
(biriyle/bir şeyle biri/bir şey) arasında fark görmek differentiate between (someone or something) f.
(biriyle/bir şeyle biri/bir şey) arasında fark oluşturmak differentiate between (someone or something) f.
(birinin/bir şeyinin) olmadığını fark etmek find (oneself) without (someone or something) f.
fark edilemez hale gelmek go away f.
(bir şeyi) fark etmek key into (something) f.
(birinin/bir şeyin) iç yüzünü/gerçekte ne olduğunu fark etmek recognize (someone or something) for what (someone or something) is f.
(bir şey) olduğunu fark etmek recognize for f.
(biri/bir şey/kendi ve başka biri/bir şey) arasında bir fark yaratmak set (someone, something, or oneself) apart (from someone or something) f.
(birine) fark ettirmeden/çaktırmadan (bir şey) vermek slip (something) to (one) f.
-den gizlice/çaktırmadan/fark edilmeden geçmek slip through f.
gizlice/çaktırmadan/fark edilmeden geçirmek/itmek slip through f.
(birine/bir şeye) çaktırmadan/fark ettirmeden yaklaşmak slip up on (someone or something) f.
(bir yerden) fark ettirmeden/gizlice çıkmak sneak out (of some place) f.
(birine/bir şeye) fark ettirmeden/çaktırmadan yaklaşmak sneak up (on someone or something) f.
(birine/bir şeye) fark ettirmeden gelip çatmak sneak up (on someone or something) f.
fark edilmemek stay below the radar f.
(birine) fark ettirmeden olmak steal up on (someone) f.
(birine) fark ettirmeden gelip çatmak steal up on (someone) f.
(bir şeyi) fark etmek wake (up) to (something) f.
(bir şeyi) fark etmek waken to (something) f.
Phrases
daha ne/nerede olduğunu anlamadan/fark etmeden before you know where you are zf.
zaman nasıl geçti/zamanın nasıl geçtiğini anlamadan/fark etmeden before you know where you are zf.
daha ne/nerede olduğunu anlamadan/fark etmeden before you know it zf.
zaman nasıl geçti/zamanın nasıl geçtiğini anlamadan/fark etmeden before you know it zf.
arasında çok az fark olma there's little to choose between (two people or things) expr.
neredeyse hiç fark olmama there's little to choose between (two people or things) expr.
arasında çok az fark olma there's not much to choose between (two people or things) expr.
neredeyse hiç fark olmama there's not much to choose between (two people or things) expr.
aralarında fark yoktur there is no difference between them expr.
belirgin bir fark yok no significant difference expr.
fark ettiysen in case you have noticed expr.
fark etmeksizin regardless of expr.
fark edilmeden without attracting any attention expr.
fark ettiyseniz in case you have noticed expr.
hemen fark edeceğin bir şey something you notice right away expr.
pek bir şey fark ettirmez ama not that it matters but expr.
fark ettim ki … can't help noticing (that) (something) expr.
(iki şeyin arasında) dünya kadar fark olma worlds away expr.
fark etmeksizin whether or no expr.
Proverb
kaybetmenin az farkla veya çok farkla olması fark etmez a miss is as good as a mile
Colloquial
arada dağlar kadar fark olmak they're chalk and cheese f.
fark edilmemek be lost on f.
gerçeği fark etmek get serious f.
gerçeği fark et get serious f.
(birinden/bir şeyden) fark edilebilir bir üstünlüğü olmamak not have anything on (someone or something) f.
fark edilmemek lay low f.
(birisi için) fark yaratmamak be all (the) one (to someone) f.
pek bir fark yaratmamak only do so much f.
kayda değer bir fark yaratmamak amount to nothing f.
(biri) için fark etmemek be all the same to (one) f.
biri için fark etmemek be all the same to somebody f.
(biri için/birine) fark etmemek be just the same (to someone) f.
fark etmek catch f.
fark yemek get pasted f.
fark edilmemek whiz past f.
daha ne/nerede olduğunu anlamadan/fark etmeden before you know where you are zf.
daha ne/nerede olduğunu anlamadan/fark etmeden before you know it zf.
arada dağlar kadar fark var they're chalk and cheese expr.
benim için fark etmez don't bother me none expr.
benim için fark etmez I ain't particular expr.
benim için fark etmez It really doesn't matter to me expr.
düşmanın fark etmesine yol açan (şey) a dead giveaway expr.
fark ettiysen in case you have noticed expr.
fark etmez! ain't particular! expr.
fark ettirmeden on the sly expr.
fark etmediysen in case you haven't noticed expr.
ne fark eder whatevs expr.
yaşasın fark(lılık)lar! vive la différence expr.
gerçi, ne fark eder but who's counting expr.
gerçi, ne fark eder but who's counting expr.
gerçi, ne fark eder who’s counting? expr.
benim için fark etmez I'm easy expr.
fark etmez I'm easy expr.
anlayabileceğinden/fark edebileceğinden çok fazla more than you can (ever) know expr.
anlayabileceğinden/fark edebileceğinden çok fazla more than you will ever know expr.
fark etmez didn't care too hard expr.
bir şey fark ettirir mi bilmem ama fwiw (for what it's worth) expr.
bir şey fark etmez what the heck expr.
fark etmez! what the heck! expr.
ne fark eder! what the heck! expr.
bana fark etmez! what the hey! [us] expr.
(bir kaçağın/suçlunun) fark edilmeden yaşamasının mümkün olmadığı yer too hot to hold (someone) expr.
bir kaçağın/suçlu olarak fark edilmeden yaşamanın mümkün olmadığı yer too hot to hold you expr.
eğer bir şey fark etmiyorsa if it's all the same expr.
benim için fark etmez I'm not bothered [uk] expr.
fark edilebilir/dikkate değer bir değişiklik yok not much in it [uk] expr.
gözle görülür bir fark yok/değil not much in it [uk] expr.
küçük bir fark var not much in it [uk] expr.
önemsiz bir fark var not much in it [uk] expr.
pek bir fark yok nothing in it expr.
gözle görülür/kayda değer bir fark yok nothing in it expr.
pek bir fark yok (there's) nothing in it expr.
gözle görülür/kayda değer bir fark yok (there's) nothing in it expr.
benim için fark etmez it's all (the) one to me expr.
arasında pek bir fark yok potayto, potahto expr.
çok minik/önemsiz bir fark potayto, potahto expr.
(öyle ya da böyle) benim için fark etmez (it) makes me no never mind expr.
bana fark etmez (it) makes me no never mind expr.
benim için hiç fark etmez (it) makes me no never mind expr.
(biri) için fark etmez (one) ain't particular expr.
(biri için) fark etmez all the same (to someone) expr.
(biri için) bir şey fark etmiyor all the same (to someone) expr.
(biri için) fark etmez just the same (to someone) expr.
(biri için) bir şey fark etmiyor just the same (to someone) expr.
fark etmez all the same expr.
fark etmez all one expr.
(biri için) fark etmez all's one to (one) [obsolete] expr.
(biri için) bir şey fark etmiyor all's one to (one) [obsolete] expr.
(birine) fark etmez all's one to (one) [obsolete] expr.
(biri için) fark etmez all the same (to someone) expr.
(biri için) bir şey fark etmiyor all the same (to someone) expr.
(biri için) fark etmez just the same (to someone) expr.
(biri için) bir şey fark etmiyor just the same (to someone) expr.
fark etmez all the same expr.
fark etmez all one expr.
(biri için) fark etmez all's one to (one) [obsolete] expr.
(biri için) bir şey fark etmiyor all's one to (one) [obsolete] expr.
(birine) fark etmez all's one to (one) [obsolete] expr.
gece gündüz fark etmez day or night expr.
benim için fark etmez doesn't matter to me expr.
bana fark etmez doesn't matter to me expr.
biri için fark etmez he/she would just as soon do a expr.
biri için fark etmez he/she would just as soon do a (as b) expr.
benim için fark etmez I could care less expr.
(öyle ya da böyle) fark etmez It don't make no nevermind expr.
(öyle ya da böyle) benim için fark etmez it don't make (me) no never mind expr.
(birine) fark etmez just the same (to one) expr.
(öyle ya da böyle) benim için fark etmez makes no difference to me expr.
aralarında çok az bir fark var same same, but different [thailand] expr.
boyut fark eder size matters expr.
(kaza veya kaza tehlikesi durumunda bir araç sürücüsü tarafından bir bisikletliye ya da motor sürücüsüne bahane olarak söylenen) pardon görmedim/seni fark etmedim smidsy (sorry, mate, I didn't see you) [uk] expr.
fark etmez I don't care exclam.
bana fark etmez I don't care exclam.
Idioms
büyük fark a far cry i.
iki rakip grup arasındaki belirgin fark clear blue water i.
açık bir fark clear blue water [uk] i.
belirgin bir fark clear blue water [uk] i.
çok az bir fark another coat of paint i.
ucu ucuna fark another coat of paint i.
dünya kadar fark olması all the difference in the world i.
kolayca fark edilmeyen özellikler hidden depths i.
fark ettirmeden ortamı terk etme exit stage left i.
dağlar kadar fark all the difference in the world i.
önemsiz bir fark dime's worth of difference i.
minik/ufak bir fark dime's worth of difference i.
hafif bir fark dime's worth of difference i.
cüzi bir fark dime's worth of difference i.
en ufak bir fark dime's worth of difference i.
cüzi bir fark dime's worth of difference i.
azıcık bir fark dime's worth of difference i.
önemsiz bir fark dime's worth of difference i.
küçücük bir fark dime's worth of difference i.
minik/ufak bir fark dime's worth of difference i.
hafif bir fark dime's worth of difference i.
en ufak bir fark dime's worth of difference i.
bir kadına bakarken etrafındaki tehlikeleri fark etmeyen/etrafını görmeyen adam male blindness i.
gece fark ettirmeden yapılan hırsızlık moonlight requisition i.
büyük bir fark a world of difference i.
dağlar kadar fark a world of difference i.
epeyce bir fark a world of difference i.
bir hayli fark a world of difference i.
dünya kadar fark a world of difference i.
aşırı fark a world of difference i.
(a ve b arasında) büyük bir fark the world of difference (between a and b) i.
(a ve b arasında) dağlar kadar fark the world of difference (between a and b) i.
(a ve b arasında) epeyce bir fark the world of difference (between a and b) i.
(a ve b arasında) bir hayli fark the world of difference (between a and b) i.
(a ve b arasında) dünya kadar fark the world of difference (between a and b) i.
(a ve b arasında) aşırı fark the world of difference (between a and b) i.
(a ve b arasında) büyük bir fark a world of difference (between a and b) i.
(a ve b arasında) dağlar kadar fark a world of difference (between a and b) i.
(a ve b arasında) epeyce bir fark a world of difference (between a and b) i.
(a ve b arasında) bir hayli fark a world of difference (between a and b) i.