|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
süre |
duration n.
|
|
He'll be wearing dental braces for the duration of the school year.
Okul yılı süresince diş teli takacak.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
süre |
time n.
|
|
For a long time it was only the benefits of this increase in scale that were stressed.
Uzun bir süre boyunca sadece ölçekteki bu artışın faydaları vurgulandı.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
süre |
span n.
|
|
My son has a very short attention span.
Oğlumun dikkat süresi çok kısadır.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
süre |
period n.
|
|
That is an increase of twenty percent over a ten-year period.
Bu, on yıllık bir süre içinde yüzde yirmi oranında bir artış anlamına gelmektedir.
More Sentences
|
General |
|
5 |
General |
süre |
length n.
|
|
The overall length of the journey was 36 hours.
Yolculuğun toplam süresi 36 saatti.
More Sentences
|
6 |
General |
süre |
while n.
|
|
While it was in operation its Member States did not wage war on each other.
Faaliyette olduğu süre boyunca Üye Devletleri birbirlerine savaş açmamıştır.
More Sentences
|
7 |
General |
süre |
space n.
|
|
Clearly, these tasks are not easy, particularly if they have to be carried out within a relatively short space of time.
Bu görevlerin kolay olmadığı, özellikle de nispeten kısa bir süre içerisinde gerçekleştirilmeleri gerektiği açıktır.
More Sentences
|
8 |
General |
süre |
span n.
|
|
Young children have short attention spans.
Küçük çocukların dikkat süreleri kısadır.
More Sentences
|
|
9 |
General |
süre |
time n.
|
|
For some time, this was seen as a huge advantage to the consumer and a form of justice.
Bir süre için bu, tüketici için büyük bir avantaj ve bir tür adalet olarak görüldü.
More Sentences
|
10 |
General |
süre |
period of time n.
|
|
This situation can be achieved over a period of time.
Bu durum belli bir süre zarfında başarılabilir.
More Sentences
|
11 |
General |
süre |
period n.
|
|
One of these incentives is market exclusivity for a period of 10 years.
Bu teşviklerden biri 10 yıllık bir süre için pazar münhasırlığıdır.
More Sentences
|
12 |
General |
süre |
life n.
|
|
The escalation in violence has claimed over 2,500 lives in less than six months.
Şiddetin tırmanması altı aydan kısa bir süre içinde 2.500'den fazla can aldı.
More Sentences
|
13 |
General |
süre |
term n.
|
|
The members concerned are to be reappointed for a term of six years.
İlgili üyeler altı yıllık bir süre için yeniden atanacaklardır.
More Sentences
|
14 |
General |
süre |
years n.
|
|
How many years has it been since you've had a girlfriend?
Bir kız arkadaşın olduğundan beri ne kadar süre oldu?
More Sentences
|
Trade/Economic |
|
15 |
Trade/Economic |
süre |
term n.
|
|
Thank you and good luck for the rest of your term of office.
Teşekkürler ve görev sürenizin geri kalanı için iyi şanslar.
More Sentences
|
Law |
|
16 |
Law |
süre |
duration n.
|
|
The agreement is to receive EUR 8.6 million for its five-year duration.
Anlaşma, beş yıllık süresi için 8.6 milyon Avro alacaktır.
More Sentences
|
Politics |
|
17 |
Politics |
süre |
term n.
|
|
The normal term of the Assembly is five years.
Meclis'in normal süresi beş yıldır.
More Sentences
|
Insurance |
|
18 |
Insurance |
süre |
period n.
|
|
Let us give them longer transitional periods, more leeway, greater freedom.
Onlara daha uzun geçiş süreleri, daha fazla hareket alanı ve daha fazla özgürlük tanıyalım.
More Sentences
|
Technical |
|
19 |
Technical |
süre |
time n.
|
|
This is a subject we could fruitfully discuss for a long time yet.
Bu, uzun bir süre daha verimli bir şekilde tartışabileceğimiz bir konudur.
More Sentences
|
Computer |
|
20 |
Computer |
süre |
time period n.
|
|
It is only fair that this privilege should last for a limited time period.
Bu ayrıcalığın sınırlı bir süre için geçerli olması adil olacaktır.
More Sentences
|
Automotive |
|
21 |
Automotive |
süre |
duration n.
|
|
Secondly, the Commission can also accept a longer maximum duration for contracts.
İkinci olarak, Komisyon sözleşmeler için daha uzun bir azami süreyi de kabul edebilir.
More Sentences
|
Linguistics |
|
22 |
Linguistics |
süre |
length n.
|
|
Shortening the length of a part-session produces savings of just 1%.
Bir yarı-oturumun süresinin kısaltılması sadece %1 oranında tasarruf sağlar.
More Sentences
|
23 |
Linguistics |
süre |
duration n.
|
|
The duration of the training, as proposed by the Commission, is unnecessarily long and would have an inhibiting effect.
Komisyon tarafından önerilen eğitim süresi gereksiz yere uzundur ve engelleyici bir etkiye sahip olacaktır.
More Sentences
|
General |
|
24 |
General |
süre |
streak n.
|
|
25 |
General |
süre |
season n.
|
|
26 |
General |
süre |
timetable n.
|
|
27 |
General |
süre |
bout n.
|
|
28 |
General |
süre |
spell n.
|
|
29 |
General |
süre |
continuance n.
|
|
30 |
General |
süre |
respite n.
|
|
31 |
General |
süre |
stretch n.
|
|
32 |
General |
süre |
run n.
|
|
33 |
General |
süre |
gamut n.
|
|
34 |
General |
süre |
interval n.
|
|
35 |
General |
süre |
due n.
|
|
36 |
General |
süre |
gange n.
|
|
37 |
General |
süre |
distance n.
|
|
38 |
General |
süre |
grace n.
|
|
39 |
General |
süre |
limitation n.
|
|
40 |
General |
süre |
whet n.
|
|
41 |
General |
süre |
mountenance n.
|
|
42 |
General |
süre |
mountenaunce n.
|
|
43 |
General |
süre |
longness n.
|
|
44 |
General |
süre |
durance [obsolete] n.
|
|
45 |
General |
süre |
durancy n.
|
|
46 |
General |
süre |
protension n.
|
|
47 |
General |
süre |
spang [scotland] n.
|
|
48 |
General |
süre |
stretch n.
|
|
|
49 |
General |
süre |
course n.
|
|
Trade/Economic |
|
50 |
Trade/Economic |
süre |
season n.
|
|
51 |
Trade/Economic |
süre |
time limit n.
|
|
52 |
Trade/Economic |
süre |
limitation n.
|
|
Law |
|
53 |
Law |
süre |
respite n.
|
|
54 |
Law |
süre |
continuance n.
|
|
Technical |
|
55 |
Technical |
süre |
headway n.
|
|
Computer |
|
56 |
Computer |
süre |
progress n.
|
|
Latin |
|
57 |
Latin |
süre |
spatium n.
|
|
58 |
Latin |
süre |
dies n.
|
|
Archaic |
|
59 |
Archaic |
süre |
whiles n.
|
|
|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
kısa süre içinde |
soon adv.
|
|
Layla soon embraced the country lifestyle.
Leyla kısa süre içinde kırsal yaşam tarzını benimsedi.
More Sentences
|
General |
|
2 |
General |
uzun süre |
a long time n.
|
|
The Commission proposal, however, will undermine these prospects for a long time.
Ancak Komisyon teklifi, bu beklentileri uzun süre baltalayacaktır.
More Sentences
|
3 |
General |
uzun süre |
ages n.
|
|
Tom hasn't been to Boston in ages.
Tom uzun süre Boston'da bulunmadı.
More Sentences
|
4 |
General |
uzun süre |
long time n.
|
|
It is therefore necessary to shorten these excessively long time periods.
Bu nedenle bu aşırı uzun sürelerin kısaltılması gerekmektedir.
More Sentences
|
5 |
General |
bir süre |
a while n.
|
|
You must wait a while.
Bir süre beklemelisin.
More Sentences
|
6 |
General |
süre sınırı |
time limit n.
|
|
I will ask, though, that the time limit should not be shortened whatever happens.
Yine de, ne olursa olsun süre sınırının kısaltılmamasını rica edeceğim.
More Sentences
|
7 |
General |
kısa süre |
spell n.
|
|
Live animals should only have to endure very short spells of transport.
Canlı hayvanlar yalnızca çok kısa süreli nakillere katlanmak zorunda kalmalıdır.
More Sentences
|
8 |
General |
kısa süre |
short notice n.
|
|
Mr Haarder and the Danish Presidency are stepping into this at short notice.
Sayın Haarder ve Danimarka Dönem Başkanlığı kısa sürede bu işe el atıyor.
More Sentences
|
9 |
General |
kısa süre |
short time n.
|
|
It is something we must work on in the short time that remains before Johannesburg.
Johannesburg'a kalan kısa sürede bu konu üzerinde çalışmalıyız.
More Sentences
|
10 |
General |
ek süre |
additional time n.
|
|
Since another member of my Group has given up his speaking time, I believe that I have accumulated additional time.
Grubumun başka bir üyesi konuşma süresinden feragat ettiğinden ek süre kazandığıma inanıyorum.
More Sentences
|
11 |
General |
kalan süre |
remaining time n.
|
|
What's the remaining time?
Kalan süre ne kadar?
More Sentences
|
12 |
General |
makul süre |
reasonable time n.
|
|
What the industry needs is legal certainty and reasonable time periods.
Sektörün ihtiyacı olan şey yasal kesinlik ve makul sürelerdir.
More Sentences
|
13 |
General |
ek süre |
extension n.
|
|
I got an extension to complete my assignment.
Ödevimi tamamlamak için ek süre aldım.
More Sentences
|
14 |
General |
bir süre |
bit n.
|
|
I'll stay here for a bit.
Ben kısa bir süre için burada kalacağım.
More Sentences
|
15 |
General |
arasındaki süre |
interval n.
|
|
The interval between two shots is a week.
İki aşı arasındaki süre bir haftadır.
More Sentences
|
16 |
General |
süre dolmak |
(time) be up v.
|
|
I shall close there - my time is up in any case.
Bu konuyu kapatacağım; her halükarda sürem doldu.
More Sentences
|
17 |
General |
uzun süre önce |
long ago adv.
|
|
The bridges were destroyed by Israel long ago.
Köprüler İsrail tarafından uzun süre önce yıkıldı.
More Sentences
|
18 |
General |
bir süre sonra |
after a while adv.
|
|
After a while, though, these, too, add up.
Ancak bir süre sonra bunlar da birikiyor.
More Sentences
|
19 |
General |
kısa süre önce |
recently adv.
|
|
This can also be deduced from the conclusions of the Green Paper recently approved by the Commission.
Bu, Komisyon tarafından kısa süre önce onaylanan Yeşil Kitap'ın sonuçlarından da çıkarılabilir.
More Sentences
|
20 |
General |
bir süre |
awhile adv.
|
|
We're going to have good weather for awhile.
Bir süre güzel bir havamız olacak.
More Sentences
|
21 |
General |
bir süre önce |
some time ago adv.
|
|
Some time ago, I was given the opportunity to look into this matter more deeply.
Bir süre önce bana bu konuyu daha derinlemesine inceleme fırsatı verildi.
More Sentences
|
22 |
General |
bir süre önce |
a while ago adv.
|
|
The Commission spoke about this a while ago and this is certainly a subject to examine in greater depth.
Komisyon bir süre önce bu konu hakkında konuştu ve bu kesinlikle daha derinlemesine incelenmesi gereken bir konu.
More Sentences
|
23 |
General |
bir süre |
for a while adv.
|
|
I could quite easily go on like this for a while and fill my 3 minutes very quickly.
Bu şekilde bir süre daha devam edebilir ve 3 dakikamı çok hızlı bir şekilde doldurabilirim.
More Sentences
|
24 |
General |
bir süre için |
for a while adv.
|
|
Cathy, please stay out of my way for a while.
Cathy, lütfen bir süre için yolumdan çekil.
More Sentences
|
25 |
General |
uzun bir süre |
quite a while adv.
|
|
This is quite a while ago now.
Bu oldukça uzun bir süre önceydi.
More Sentences
|
Phrases |
|
26 |
Phrases |
uzunca bir süre |
quite some time expr.
|
|
He has kept UN inspection teams out for quite some time now.
BM denetim ekiplerini uzunca bir süredir dışarıda tutuyor.
More Sentences
|
Common Usage |
|
27 |
Common Usage |
süre sonu |
expiration n.
|
|
General |
|
28 |
General |
kanuni süre |
grace n.
|
|
29 |
General |
üç aylık süre |
quarter n.
|
|
30 |
General |
uzun bir süre |
a good while n.
|
|
31 |
General |
belli bir süre etkili olan (moda vb) |
wave n.
|
|
32 |
General |
bir süre için kalma |
sojourn n.
|
|
33 |
General |
kısa süre |
span n.
|
|
34 |
General |
kısa süre |
streak n.
|
|
35 |
General |
yerine kullanma (geçici bir süre için) |
substitution n.
|
|
36 |
General |
eşleri hamile kalan erkeklerin kısa bir süre sonra hamilelik semptomları yaşaması |
couvade n.
|
|
37 |
General |
ardışık yedi günlük süre |
week n.
|
|
38 |
General |
geçici bir süre için işbirliği yapanlardan oluşan grup |
task force n.
|
|
39 |
General |
yerine çalıştırma (geçici bir süre için) |
substitution n.
|
|
40 |
General |
süre ve milaj |
time and mileage n.
|
|
41 |
General |
dışarıda geçirilen süre |
green time n.
|
|
42 |
General |
uzun süre |
aeon n.
|
|
43 |
General |
oldukça kısa bir süre içinde yapılan birden fazla dalış |
multiple dives n.
|
|
44 |
General |
çok fazla içki içilen süre |
binge n.
|
|
45 |
General |
çok uzun süre |
aeon n.
|
|
46 |
General |
süre sonu |
expiry n.
|
|
47 |
General |
derin alan süre araştırması |
depth area duration analysis n.
|
|
48 |
General |
belirli bir süre çalışan kişi |
part timer n.
|
|
49 |
General |
aralıksız süre |
stretch n.
|
|
50 |
General |
dinlenmek için çalışmadan geçirilen süre |
holiday n.
|
|
51 |
General |
kiralayanın süre esasına dayalı ödeme yaptığı ve kat edilen mesafe ne olursa olsun hiçbir ilave para |
unlimited mileage n.
|
|
52 |
General |
belirli bir süre için ücretli iş |
engagement n.
|
|
53 |
General |
bir yolcunun seferler arasında aktarma yapabilmesi için gereken asgari süre |
minimum connecting time n.
|
|
54 |
General |
iki yıllık süre |
biennium n.
|
|
55 |
General |
kısa bir süre kalan kimse |
transient n.
|
|
56 |
General |
belirli bir süre için her yıl ödenen ve emek karşılığı olmayan maaş |
annuity n.
|
|
57 |
General |
kısa süre |
snatch n.
|
|
58 |
General |
uzun süre |
heaps of time n.
|
|
59 |
General |
minimum süre (uyku vb) |
duration minimum n.
|
|
60 |
General |
süre (belirli bir işe ait) |
stint n.
|
|
61 |
General |
başkasının yerine geçen kimse (geçici bir süre için) |
substitute n.
|
|
62 |
General |
minimum süre |
duration minimum n.
|
|
63 |
General |
yedi yıllık bir süre |
a span of seven years n.
|
|
64 |
General |
bir bireyin belirli bir eylemi yapması için gereken süre |
body clock n.
|
|
65 |
General |
sürme (süre vb) |
lasting n.
|
|
66 |
General |
uzunca bir süre |
saecular n.
|
|
67 |
General |
etkili süre değişmezleri |
effective time constants n.
|
|
68 |
General |
kısa süre |
piece n.
|
|
69 |
General |
belirlenmiş süre |
set period n.
|
|
70 |
General |
toplam süre |
total time n.
|
|
71 |
General |
süre bitim tarihi |
expiration date n.
|
|
72 |
General |
süre sonu |
expiration n.
|
|
73 |
General |
süre sonu |
due by n.
|
|
74 |
General |
süre sonu |
due date n.
|
|
75 |
General |
ayrılan süre |
allocated time n.
|
|
76 |
General |
üç senelik süre |
triennium n.
|
|
77 |
General |
çok kısa bir süre |
point in time n.
|
|
78 |
General |
işletimsel süre |
operational life n.
|
|
79 |
General |
iki yüzyılın sonu ile başı arasındaki süre |
turn of the century n.
|
|
80 |
General |
sınırlı süre |
limited duration n.
|
|
81 |
General |
ilave süre |
additional time n.
|
|
82 |
General |
uzun süre hizmet etmiş asker |
veteran soldier n.
|
|
83 |
General |
çok uzun bir süre |
blue moon n.
|
|
84 |
General |
uzun süre |
long period of time n.
|
|
85 |
General |
süre verme |
assigning a period n.
|
|
86 |
General |
harcanan süre |
the time spent n.
|
|
87 |
General |
süre sonu |
deadline n.
|
|
88 |
General |
süre uzatımı |
extension of time n.
|
|
89 |
General |
süre ölçer |
chronometer n.
|
|
90 |
General |
on yıllık süre |
decade n.
|
|
91 |
General |
bir şeyin aşırı derecede yapıldığı süre |
binge n.
|
|
92 |
General |
kaybedilen süre |
time lost n.
|
|
93 |
General |
kazanılan süre |
time gained n.
|
|
94 |
General |
belirli süre |
time limit n.
|
|
95 |
General |
kötümser süre tahmini |
pessimistic time estimate n.
|
|
96 |
General |
süre kısıtlaması |
time limitation n.
|
|
97 |
General |
uzun süre |
long duration n.
|
|
98 |
General |
iki ev sahibinin belirli bir süre karşılıklı birbirlerinin evlerinde oturması |
house swapping n.
|
|
99 |
General |
iki ev sahibinin belirli bir süre karşılıklı birbirlerinin evlerinde oturması |
home exchange n.
|
|
100 |
General |
belirsiz bir süre için devam etme özelliğine sahip |
self-perpetuating n.
|
|
101 |
General |
24 saatlik süre |
calendar day n.
|
|
102 |
General |
temel süre |
base period n.
|
|
103 |
General |
uzatılan süre |
extended period n.
|
|
104 |
General |
uzatılmış süre |
extended period n.
|
|
105 |
General |
belirsiz bir süre |
undetermined period of time n.
|
|
106 |
General |
uzun süre |
extended period of time n.
|
|
107 |
General |
uzunca süre |
long time n.
|
|
108 |
General |
uzunca süre |
extended period of time n.
|
|
109 |
General |
mevcut yılın başından günümüze kadar olan süre |
ytd (year-to-date) n.
|
|
110 |
General |
çok kısa bir süre |
split second n.
|
|
111 |
General |
yüzey bekleme aralığı (dalgıçların iki dalış arasında yüzeyde geçirmek zorunda oldukları süre) |
surface interval n.
|
|
112 |
General |
yüzey beklemesi (dalgıçların iki dalış arasında yüzeyde geçirmek zorunda oldukları süre) |
surface interval n.
|
|
113 |
General |
kati süre sınırlaması |
peremptory time limit n.
|
|
114 |
General |
eşik süre |
threshold time n.
|
|
115 |
General |
on yıllık süre |
decennium n.
|
|
116 |
General |
geçen süre |
elapsed time n.
|
|
117 |
General |
aynı hızla giden bir sürücünün bir süre sonra hızlı gittiğini algılıyamaması |
velocitization n.
|
|
118 |
General |
gerekli süre |
required period n.
|
|
119 |
General |
süre uzaması |
extension of time n.
|
|
120 |
General |
Bakılan görüntü ortadan kalktıktan sonra görsel alanda bir süre daha izlenebilen ardışık görüntü |
after image n.
|
|
121 |
General |
yarışçının boğa üzerinde 8 saniye veya daha uzun süre kalmayı amaçladığı rodeo türü |
bull riding n.
|
|
122 |
General |
arızalar arası ortalama süre |
meantime between failures n.
|
|
123 |
General |
uzun süre belalara ve acıya dayanma/sabretme |
longanimity n.
|
|
124 |
General |
ilk tamire kadar geçen süre |
time-to-first-fix n.
|
|
125 |
General |
sağlıklı olarak yaşanan süre |
healthspan n.
|
|
126 |
General |
bir yerde geçici bir süre kalma |
tarry n.
|
|
127 |
General |
son yeniaydan beri geçen süre |
age of moon n.
|
|
128 |
General |
mahkemenin belirli süre aralığında baktığı dava sayısı |
case load n.
|
|
129 |
General |
mahkemenin belirli bir süre aralığında baktığı dava sayısı |
caseload n.
|
|
130 |
General |
abd'ye geçici bir süre için giren yabancı kimse |
nonimmigrant [usa] n.
|
|
131 |
General |
daha sonra ülkesine geri dönmek şartıyla abd'de geçici bir süre ikamet eden kimse |
nonimmigrant [usa] n.
|
|
132 |
General |
kalınan süre zarfı |
remain [obsolete] n.
|
|
133 |
General |
new york'ta bir süre yaşayıp memleketine dönmüş porto rikolu |
neorican n.
|
|
134 |
General |
sınırlı bir süre için sağlanan anlaşma |
temporizing n.
|
|
135 |
General |
uzun süre boyunca ısısını koruyan malzemeden üretilmiş, ısıyı saklamakta kullanılan alet |
thermophore n.
|
|
136 |
General |
belirli bir süre |
tide [obsolete] n.
|
|
137 |
General |
çalışanın kişisel ihtiyaçlarını karşılaması için izin verilen süre |
time allowance n.
|
|
138 |
General |
bir süre devam etme durumu |
semipermanence n.
|
|
139 |
General |
bir süre istikrarlı sürme ama kalıcı olmama |
semipermanence n.
|
|
140 |
General |
üç senelik süre |
triennial n.
|
|
141 |
General |
kaba çimde uzun süre vakit geçiren acemi, yeteneksiz golfçü |
cabbage pounder n.
|
|
142 |
General |
süre sonu |
efflux n.
|
|
143 |
General |
süre sonu |
effluxion n.
|
|
144 |
General |
gerekenden daha fazla süre işte bulunma durumu |
presenteeism n.
|
|
145 |
General |
uzun süre bozulmadan kalabilen yiyecek |
keeper n.
|
|
146 |
General |
sonsuz uzunlukta süre |
years n.
|
|
147 |
General |
televizyonda kısa süre görünme |
face time n.
|
|
148 |
General |
uzun süre |
saeculum n.
|
|
149 |
General |
kısa süre |
little n.
|
|
150 |
General |
iki aylık süre |
bimester n.
|
|
151 |
General |
iki bin yıllık süre |
bimillenary n.
|
|
152 |
General |
iki bin yıllık süre |
bimillennial n.
|
|
153 |
General |
iki bin yıllık süre |
bimillennium n.
|
|
154 |
General |
özel ticari tekliflerin geçersiz olduğu bir süre |
blackout n.
|
|
155 |
General |
kısa süre |
half-minute n.
|
|
156 |
General |
erkeğin dul kaldığı süre |
widowerhood n.
|
|
157 |
General |
(mecazi anlamda) göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre |
blink n.
|
|
158 |
General |
göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre |
blink of an eye n.
|
|
159 |
General |
kısa süre |
breathing while n.
|
|
160 |
General |
nefes almak için yeterli süre |
breathing while n.
|
|
161 |
General |
bir süre uzakta yaşadıktan sonra memleketine veya çocukluk evine dönen kimse |
homebird n.
|
|
162 |
General |
uzun ve belirsiz süre |
months n.
|
|
163 |
General |
ek süre |
more n.
|
|
164 |
General |
uzun süre sonra tatilden dönen kimse |
returnee n.
|
|
165 |
General |
uzun süre ardından geri dönen kimse |
revenant n.
|
|
166 |
General |
kısa süre |
glisk [scotland] n.
|
|
167 |
General |
üstü tarafından geçici süre için başkasının hizmetine atanma |
loan n.
|
|
168 |
General |
oyuncuların bir dizi eşyayı kısa süre inceleyip ardından hatırlayabildikleri kadarını kağıda yazdıkları bir oyun |
observation n.
|
|
169 |
General |
bir yerin işgal edildiği süre |
occupation n.
|
|
170 |
General |
iki olay arası geçen süre |
delay n.
|
|
171 |
General |
belirli bir süre ile bir yerde kalan kimse |
denizen n.
|
|
172 |
General |
uzun süre çölde yaşamış kimse |
desert rat n.
|
|
173 |
General |
çok kısa bir süre |
giffy n.
|
|
174 |
General |
uzun süre |
long n.
|
|
175 |
General |
uzun süre |
long haul n.
|
|
176 |
General |
uzun süre |
long-haul n.
|
|
177 |
General |
(bir şeyi) çok uzun süre boyama işlemine maruz bırakan kimse |
overdyer n.
|
|
178 |
General |
süre uzatım izni |
imparlance n.
|
|
179 |
General |
süre uzatım dilekçesi |
imparlance n.
|
|
180 |
General |
vücutta geçen süre |
incarnation n.
|
|
181 |
General |
iki olay arasında geçen süre |
interlapse n.
|
|
182 |
General |
belirli bir mesafeyi kat etmek için geçen süre |
drive time n.
|
|
183 |
General |
çok uzun süre |
donkeys years n.
|
|
184 |
General |
bar kapanışından önce içkilerin bitirilmesi için verilen kısa süre |
drinking-up time [uk] n.
|
|
185 |
General |
sonrasında annenin hastanede çok kısa süre kaldığı doğum |
drive-through delivery n.
|
|
186 |
General |
çırak veya göçmenlerin belirli bir süre bir kimse için çalışmasını zorunlu kılan sözleşme |
indenture n.
|
|
187 |
General |
koloni döneminde zorunlu hizmetçi olarak çalışılan süre |
indentureship n.
|
|
188 |
General |
kısa süre |
pop n.
|
|
189 |
General |
bir gruba, ilgi alanına, mesleğe uzun süre odaklanamayan kimse |
butterfly n.
|
|
190 |
General |
roma katolik kilisesi hukukuna göre farklı derecedeki emirlerin kabulü arasında geçmesi gereken süre |
interstice n.
|
|
191 |
General |
trafik sinyalinin toplam süre döngüsünün sinyal göstergelerinin değişmediği bölümü |
interval n.
|
|
192 |
General |
beş yıllık süre |
pentad n.
|
|
193 |
General |
yüksek yapıların en üst noktasında uzun süre oturan kimse |
flagpole sitter n.
|
|
194 |
General |
birinden kısa süre sonra ölme |
follow-on n.
|
|
195 |
General |
elektronik devreyi kısa süre boyunca çalıştıran sinyal |
gate n.
|
|
196 |
General |
gök cismi etrafında bir tam tur dönüşü tamamlamak için geçen süre |
orbit period n.
|
|
197 |
General |
başka eyalette belirli süre yaşayan kimse |
out-of-stater n.
|
|
198 |
General |
uzun süre kullanım amacıyla hak iddia etme |
prescription n.
|
|
199 |
General |
çok kısa süre |
shake n.
|
|
200 |
General |
ürünleri alıp bir süre kullanarak iade etme |
shopgrifting n.
|
|
201 |
General |
karada geçirilen süre |
shore leave n.
|
|
202 |
General |
kısa süre |
short haul n.
|
|
203 |
General |
kısa süre |
short meter n.
|
|
204 |
General |
… gece kadar süre |
sleep n.
|
|
205 |
General |
kısa süre |
snap n.
|
|
206 |
General |
ekran başında geçirilen süre |
screen time n.
|
|
207 |
General |
inanmayışı bir süre erteleme |
suspension of disbelief n.
|
|
208 |
General |
ek süre |
protense n.
|
|
209 |
General |
süre uzatma |
protense n.
|
|
210 |
General |
süre uzatabilme |
protensity n.
|
|
211 |
General |
süre uzatma |
protraction n.
|
|
212 |
General |
bol içki içilen uzun süre |
soak n.
|
|
213 |
General |
belirli süre |
span n.
|
|
214 |
General |
kısa süre |
spurt n.
|
|
215 |
General |
belirli bir süre |
stitch [dialect] n.
|
|
216 |
General |
süre uzunluğu |
length n.
|
|
217 |
General |
kısa süre önce |
yesterday n.
|
|
218 |
General |
daha uzun süre dayanmak |
outlast v.
|
|
219 |
General |
dolmak (süre) |
expire v.
|
|
220 |
General |
izin almak (belirli bir süre için) |
take something off v.
|
|
221 |
General |
süre tanımak |
respite v.
|
|
222 |
General |
kısa süre için kiracı olmak |
lodge v.
|
|
223 |
General |
geçici bir süre için başkasının yerine çalışmak |
substitute v.
|
|
224 |
General |
başkasının yerine çalışmak (geçici bir süre için) |
substitute v.
|
|
225 |
General |
bir işi (bir süre için) geciktirmek |
set something back v.
|
|
226 |
General |
kısa bir süre için şuurunu kaybetmek |
black out v.
|
|
227 |
General |
bir süre için ilkel şartlar içinde yaşamak |
rough it v.
|
|
228 |
General |
aynı hızla uzunca bir süre gitmek |
cruise v.
|
|
229 |
General |
çok kısa bir süre kalmak |
put in an appearance v.
|
|
230 |
General |
bir süre kalmak |
sojourn v.
|
|
231 |
General |
boyunca devam etmek (belirli bir süre) |
stretch v.
|
|
232 |
General |
bir süre için inanç ve prensiplerinden vazgeçmek |
lapse v.
|
|
233 |
General |
dayanmak (belirli bir süre için) |
be good for v.
|
|
234 |
General |
bitmek (süre) |
run out v.
|
|
235 |
General |
yerine çalışmak (geçici bir süre için başkasının) |
substitute v.
|
|
236 |
General |
bir işte uzun süre başarılı olmak |
have a good run for one's money v.
|
|
237 |
General |
sürmek (süre vb) |
last v.
|
|
238 |
General |
kısa bir süre kalıp gitmek |
put in an appearance v.
|
|
239 |
General |
tanımak (süre) |
allot v.
|
|
240 |
General |
vermek (süre) |
allot v.
|
|
241 |
General |
süre tutmak |
time v.
|
|
242 |
General |
(bir iş) için (belirli bir süre) harcanmak |
go into v.
|
|
243 |
General |
süre dolmak |
(time) run out v.
|
|
244 |
General |
süre vermek |
give time v.
|
|
245 |
General |
süre vermek |
give extra time v.
|
|
246 |
General |
uzun süre çalışmak |
work for a long time v.
|
|
247 |
General |
yoğun programından belirli bir süre ayırmak |
take time out of one's busy schedule v.
|
|
248 |
General |
uzun süre konuşmak |
gas v.
|
|
249 |
General |
bir iş için belirli bir süre harcanmak |
go into v.
|
|
250 |
General |
safha safha vermek (bir olayın tarihini belirli bir süre boyunca) |
trace v.
|
|
251 |
General |
süre vermek |
grant a delay v.
|
|
252 |
General |
süre tayin etmek |
set a term to v.
|
|
253 |
General |
süre istemek |
ask for time v.
|
|
254 |
General |
geçici bir süre dolmak |
stop/halt for a short time v.
|
|
255 |
General |
geçici bir süre dolmak |
stop/halt temporarily v.
|
|
256 |
General |
ek süre vermek/tanımak |
grant an extension of time v.
|
|
257 |
General |
(zaman/süre) sürmek |
take v.
|
|
258 |
General |
bir süre durmak |
tarry v.
|
|
259 |
General |
bir süre kalmak |
tarry v.
|
|
260 |
General |
bir süre beklemek |
tarry v.
|
|
261 |
General |
süre vermek |
allow v.
|
|
262 |
General |
sınırlı bir süre için emanet vermek |
bail v.
|
|
263 |
General |
uzun süre can çekişmek |
linger v.
|
|
264 |
General |
uzun bir süre boyunca ilgi veya etkiyi sürdürmek |
hold up v.
|
|
265 |
General |
(bir şeyi) fırında gereğinden uzun süre pişirmek |
overbake v.
|
|
266 |
General |
(kireci) çok uzun süre yakmak |
overburn v.
|
|
267 |
General |
(fotoğrafik plaka veya filmi) fazla uzun süre işlemden geçirmek |
overdevelop v.
|
|
268 |
General |
çok uzun süre uçmak (doğan |
overfly v.
|
|
269 |
General |
çok uzun süre boyunca saklamak |
overkeep v.
|
|
270 |
General |
uzun süre alıkoymak |
overlinger v.
|
|
271 |
General |
uzun süre fırça atmak |
overroast v.
|
|
272 |
General |
uzun süre devam etmek |
overrun v.
|
|
273 |
General |
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak |
velocitize v.
|
|
274 |
General |
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak |
velocitise v.
|
|
275 |
General |
(süre, mesafe, hız, sayı) mekanik kayıt cihazına kaydetmek |
clock v.
|
|
276 |
General |
(hayvanı) uzun süre kutuda kalmaya alıştırmak |
crate-train v.
|
|
277 |
General |
güç kesildikten sonra bir süre daha momentumu korumak |
drift v.
|
|
278 |
General |
(radyo veya televizyonda) süre doldurmak |
drool v.
|
|
279 |
General |
daha uzun süre hizmet etmek |
outserve v.
|
|
280 |
General |
(bir şeyin) süresinden daha uzun süre oturmak |
outsit v.
|
|
281 |
General |
daha uzun süre oturmak |
outsit v.
|
|
282 |
General |
(birinden) daha uzun süre gözünü kırpmadan bakmak |
outstare v.
|
|
283 |
General |
daha uzun süre iktidarda kalmak |
outstay v.
|
|
284 |
General |
daha uzun süre beklemek |
outwait v.
|
|
285 |
General |
daha uzun süre ağlamak |
outweep v.
|
|
286 |
General |
uzun bir süre için bırakmak |
park v.
|
|
287 |
General |
inanmayışı bir süre ertelemek |
suspend one's disbelief v.
|
|
288 |
General |
bir süre sessizlikten sonra (konuşmayı veya durumu) sürdürmeye zorlamak |
push past v.
|
|
289 |
General |
(metali) uzun süre ısıl işleme tabi tutmak |
soak v.
|
|
290 |
General |
geçmişteki bir süre için de geçerli olan |
retroactive adj.
|
|
291 |
General |
başkasının yerine geçen (geçici bir süre için) |
substitute adj.
|
|
292 |
General |
başkasının yerine çalışan (geçici bir süre için) |
substitute adj.
|
|
293 |
General |
kısa bir süre kalan |
transient adj.
|
|
294 |
General |
süre ile ilgili |
durative adj.
|
|
295 |
General |
nefesini uzun süre tutan |
long winded adj.
|
|
296 |
General |
bir yıldan fazla süre vuku bulan |
interannual adj.
|
|
297 |
General |
kalan süre |
due in adj.
|
|
298 |
General |
kısa bir süre önce kullanıma açılan |
recently opened up for use adj.
|
|
299 |
General |
uzun süre birinin kahrını çeken |
long-suffering adj.
|
|
300 |
General |
süre aşımına uğramış |
time-barred adj.
|
|
301 |
General |
new york'ta bir süre yaşayıp memleketine dönmüş porto rikolulara ait |
neorican adj.
|
|
302 |
General |
süre tanımayan |
unrespited adj.
|
|
303 |
General |
süre ile ilgili |
eval adj.
|
|
304 |
General |
belirli bir hizmet veya süre için işe alınan |
job adj.
|
|
305 |
General |
dört yüz yıllık bir süre ile ilgili |
quadricentenary adj.
|
|
306 |
General |
yazılması uzun süre alan |
lucubratory adj.
|
|
307 |
General |
uzun süre nefesini tutabilen |
long-breathed adj.
|
|
308 |
General |
uzun süre dayanan |
long-lived adj.
|
|
309 |
General |
uzun süre çalışan |
long-lived adj.
|
|
310 |
General |
belirli süre boyunca yaşamış olan |
old adj.
|
|
311 |
General |
(süre, miktar) sınırsız |
open-end adj.
|
|
312 |
General |
çok uzun süre maruz kalmış |
overexposed adj.
|
|
313 |
General |
belirli bir süre işe yarayan |
good (for) adj.
|
|
314 |
General |
belirli bir süre daha dayanması kesin olan |
good (for) adj.
|
|
315 |
General |
özel bir günü kutlamak amacıyla sınırlı süre ve sayıda üretilen (madeni para, pul) |
commemorative adj.
|
|
316 |
General |
belirli bir süre zarfında meydana gelen |
incurrent adj.
|
|
317 |
General |
süre uzatmaya ihtiyaç duymayan |
continuing adj.
|
|
318 |
General |
(özellikle uzun süre boyunca) popüler olan |
favorite adj.
|
|
319 |
General |
(özellikle uzun süre boyunca) popüler olan |
favourite adj.
|
|
320 |
General |
uzun süre oturmaya alışkın |
sedentary adj.
|
|
321 |
General |
normalden uzun süre çalışmaya devam etme |
self-perpetuating adj.
|
|
322 |
General |
kısa süre ile ilgili |
short-haul adj.
|
|
323 |
General |
belli bir süre boyunca |
part time adv.
|
|
324 |
General |
kısa bir süre için |
awhile adv.
|
|
325 |
General |
kısa bir süre |
for a while adv.
|
|
326 |
General |
kısa bir süre için |
transiently adv.
|
|
327 |
General |
bu süre içinde |
in the meantime adv.
|
|
328 |
General |
bir süre |
for a time adv.
|
|
329 |
General |
uzun bir süre önce |
a long time ago adv.
|
|
330 |
General |
kısa bir süre için |
for a short time adv.
|
|
331 |
General |
kısa bir süre için |
for a brief period adv.
|
|
332 |
General |
uzunca bir süre |
quite a long time adv.
|
|
333 |
General |
bu süre içinde bununla birlikte |
in the meantime adv.
|
|
334 |
General |
bir süre içinde |
for a space adv.
|
|
335 |
General |
bir süre sonra |
in time adv.
|
|
336 |
General |
belirli bir süre içinde |
in a given time adv.
|
|
337 |
General |
kısa bir süre için |
for the time adv.
|
|
338 |
General |
bir süre için |
for some time adv.
|
|
339 |
General |
uzun süre |
long adv.
|
|
340 |
General |
bir süre önce |
quite a while ago adv.
|
|
341 |
General |
geçici süre |
temporarily adv.
|
|
342 |
General |
belli bir süre |
for a length of time adv.
|
|
343 |
General |
belirli bir süre |
for a length of time adv.
|
|
344 |
General |
kısa bir süre sonra |
after a while later adv.
|
|
345 |
General |
uzun süre sonra |
after a long time adv.
|
|
346 |
General |
gün doğumundan gün batımına (kadar olan süre) |
sun up to sun down adv.
|
|
347 |
General |
gün doğumundan gün batımına (kadar olan süre) |
sunup to sundown adv.
|
|
348 |
General |
kısa bir süre önce |
short while ago adv.
|
|
349 |
General |
kısa bir süre önceye kadar |
until a short while ago adv.
|
|
350 |
General |
çok kısa süre |
soonish adv.
|
|
351 |
General |
çok kısa süre içinde |
in a jiff adv.
|
|
352 |
General |
kısa bir süre sonra |
after a bit adv.
|
|
353 |
General |
kısa bir süre önce |
not a long time ago adv.
|
|
354 |
General |
kısa bir süre önce |
not long ago adv.
|
|
355 |
General |
çalıştığı süre boyunca |
for the duration of his/her service adv.
|
|
356 |
General |
çalıştığı süre içinde |
for the duration of his/her service adv.
|
|
357 |
General |
çalıştığı süre zarfında |
for the duration of his/her service adv.
|
|
358 |
General |
kısa bir süre sonra |
after a little while adv.
|
|
359 |
General |
-den kısa bir süre önce |
shortly before adv.
|
|
360 |
General |
iki yıl süre ile |
for a period of two years adv.
|
|
361 |
General |
daha uzun bir süre |
for a longer time adv.
|
|
362 |
General |
önceden belirlenmiş/belirli bir süre sonrasında |
beyond a predetermined period adv.
|
|
363 |
General |
kısa süre içinde |
in a short span of time adv.
|
|
364 |
General |
geçici bir süre için |
temporarily adv.
|
|
365 |
General |
kısa bir süre sonra |
after a while adv.
|
|
366 |
General |
kısa süre sonra |
soon afterwards adv.
|
|
367 |
General |
sınırlı bir süre içerisinde |
temporally adv.
|
|
368 |
General |
bir süre sonra |
after some time adv.
|
|
369 |
General |
bu süre içerisinde |
meantime adv.
|
|
370 |
General |
bu süre içerisinde |
meanwhile adv.
|
|
371 |
General |
bu süre içerisinde |
in the meantime adv.
|
|
372 |
General |
bu süre içinde |
meanwhile adv.
|
|
373 |
General |
bu süre içinde |
meantime adv.
|
|
374 |
General |
bu süre içerisinde |
within this period adv.
|
|
375 |
General |
(bundan) kısa bir süre sonra |
soon after that adv.
|
|
376 |
General |
kısa bir süre sonra |
shortly afterwards adv.
|
|
377 |
General |
kısa süre içinde |
anon adv.
|
|
378 |
General |
bir süre önce |
erewhile adv.
|
|
379 |
General |
belirli veya öngörülen bir süre sonunda |
at term adv.
|
|
380 |
General |
daha uzun süre |
better adv.
|
|
381 |
General |
bu süre içerisinde |
mean time adv.
|
|
382 |
General |
kısa süre önce |
yesterday adv.
|
|
383 |
General |
hatırı sayılır bir süre boyunca |
much adv.
|
|
384 |
General |
bir süre boyunca |
right along adv.
|
|
385 |
General |
bir süre boyunca |
o'er adv.
|
|
386 |
General |
kısa süre sonra |
on the neck of adv.
|
|
387 |
General |
talep edilen süre içerisinde |
in due time adv.
|
|
388 |
General |
uzun süre |
inveterately adv.
|
|
389 |
General |
kısa süre içerisinde |
fine adv.
|
|
390 |
General |
kısa bir süre için |
shortly adv.
|
|
391 |
General |
kısa süre içinde |
soonly adv.
|
|
392 |
General |
(bir şeye belirli süre) kalmış |
away adv.
|
|
393 |
General |
bu süre zarfında |
meantime adv.
|
|
394 |
General |
kadar süre |
by prep.
|
|
395 |
General |
-den kısa süre önce |
toward prep.
|
|
396 |
General |
-den kısa süre önce |
towards prep.
|
|
397 |
General |
çok kısa süre içinde |
close onto prep.
|
|
398 |
General |
geçen süre bilgisini ifade eden bir kombinasyon |
-long suf.
|
|
399 |
General |
yaşı belirli sayıdaki 10 yıllık süre ile yaklaşık olarak ifade edilen kimse anlamını veren bir son ek |
-something suf.
|
|
Phrasals |
|
400 |
Phrasals |
kısa süre uğramak |
stop over v.
|
|
401 |
Phrasals |
(yeni ürünü) bir süre kullanarak sertliğini gidermek |
break in v.
|
|
402 |
Phrasals |
belli bir süre içinde bir işi ya da müsabakayı bitirmek/tamamlamak |
clock in v.
|
|
403 |
Phrasals |
(derece, süre) yapmak |
come in v.
|
|
404 |
Phrasals |
birini belirli bir süre çalışamaz hale getirmek |
incapacitate someone for a period of time v.
|
|
405 |
Phrasals |
düzgün çalıştığını doğrulamak için belirli bir süre için yeni bir elektronik ekipman parçası kullanmak |
burn in v.
|
|
406 |
Phrasals |
düzgün çalıştığını doğrulamak için belirli bir süre için yeni bir elektronik ekipman parçası kullanmak |
burn into v.
|
|
407 |
Phrasals |
kısa bir süre için gelmek |
pop in v.
|
|
408 |
Phrasals |
kafasını okuduğu gazeteden vb. kaldırıp kısa bir süre bakmak |
glance up from (newspaper etc.) v.
|
|
409 |
Phrasals |
süre tanımak |
allow for v.
|
|
410 |
Phrasals |
(süre/zaman/mesafe) uzamak |
lengthen out v.
|
|
411 |
Phrasals |
bir oyuncuyu bir süre kenarda dinlendirmek |
rest in (someone) v.
|
|
412 |
Phrasals |
(bir yerde) belli bir süre hizmet vermiş olmak/vermek |
serve (something) in (some place) v.
|
|
413 |
Phrasals |
belli bir süre hapis cezası çekmek |
serve (something) in (some place) v.
|
|
414 |
Phrasals |
belli bir süre hapis yatmak |
serve (something) in (some place) v.
|
|
415 |
Phrasals |
bir süre boyunca dayanmak |
last out v.
|
|
416 |
Phrasals |
bir süre hayatta kalmak |
last out v.
|
|
417 |
Phrasals |
(bir şeyi) belli bir süre/zaman dilimi üzerinden kurgulamak |
set (something) over (something) v.
|
|
418 |
Phrasals |
(bir yere/şeye) bir süre gitmemek |
take off from (something or some place) v.
|
|
419 |
Phrasals |
(birini belli bir süre) görmek |
see (some amount) of (someone) v.
|
|
420 |
Phrasals |
(biriyle belli bir süre) vakit geçirmek |
see (some amount) of (someone) v.
|
|
421 |
Phrasals |
(bir şeyi belli bir süre/düzeyde) görmek |
see (some amount) of (something) v.
|
|
422 |
Phrasals |
birini/bir şeyi belli bir süre görmek |
see something of someone or something v.
|
|
423 |
Phrasals |
biriyle/bir şeyle belli bir süre vakit geçirmek |
see something of someone or something v.
|
|
424 |
Phrasals |
(birine) kısa süre için yardım etmek |
help out v.
|
|
425 |
Phrasals |
belirli bir süre için yeterli olmak |
bridge over v.
|
|
426 |
Phrasals |
uzun süre alıkoymak |
hole up v.
|
|
427 |
Phrasals |
uzun süre bekletmek |
hole up v.
|
|
428 |
Phrasals |
bir yerde uzun süre yaşamamak |
move around v.
|
|
429 |
Phrasals |
birinden kısa süre sonra ölmek |
follow on v.
|
|
430 |
Phrasals |
kısa süre sonra elden çıkarmak |
get away v.
|
|
431 |
Phrasals |
saçma sapan bir şeyi uzun süre tartışmak |
rumble on v.
|
|
432 |
Phrasals |
(uzun süre kullanılmadığı için) kullanılmaz duruma gelmek |
rust up v.
|
|
433 |
Phrasals |
(belirli bir süre) gitmek/dayanmak |
go for (something) v.
|
|
434 |
Phrasals |
daha fazla kişiye/daha uzun süre yetmek |
go further v.
|
|
435 |
Phrasals |
daha uzun süre gitmek/dayanmak |
go further v.
|
|
436 |
Phrasals |
(birine bir süre boyunca) yetecek olmak |
last (one) (up) until (something) v.
|
|
437 |
Phrasals |
(bir süre boyunca) yeterli olmak |
last (up) until (something) v.
|
|
438 |
Phrasals |
(bir süre) için sürmek/devam etmek |
last for v.
|
|
439 |
Phrasals |
(bir süre) için yetmek |
last for v.
|
|
440 |
Phrasals |
(bir süre) dayanmak |
last for v.
|
|
441 |
Phrasals |
(bir süre) gitmek |
last for v.
|
|
442 |
Phrasals |
(bir süre) idare etmek |
last for v.
|
|
443 |
Phrasals |
(belli bir süre) için sürmek/devam etmek |
last for (some period of time) v.
|
|
444 |
Phrasals |
(belli bir süre) için yetmek |
last for (some period of time) v.
|
|
445 |
Phrasals |
(belli bir süre) dayanmak |
last for (some period of time) v.
|
|
446 |
Phrasals |
(belli bir süre) gitmek |
last for (some period of time) v.
|
|
447 |
Phrasals |
(belli bir süre) idare etmek |
last for (some period of time) v.
|
|
448 |
Phrasals |
(bir süre birilerinin) arasında yaşamak |
live among (someone) v.
|
|
449 |
Phrasals |
(bir süre birileriyle) yaşamak |
live among (someone) v.
|
|
450 |
Phrasals |
(belirli bir süreyle/süre boyunca) pompalamak |
pump for v.
|
|
451 |
Phrasals |
(belirli bir süre boyunca) basmak/basıp basıp çekmek |
pump for v.
|
|
452 |
Phrasals |
(belirli bir süre boyunca/süredir) pompalayarak çekmek |
pump for v.
|
|
453 |
Phrasals |
(belirli bir süredir/süre boyunca) emerek/vakumlayarak çıkarmak |
pump for v.
|
|
454 |
Phrasals |
(bir süre) idare etmek |
see out v.
|
|
455 |
Phrasals |
(bir süre) boyunca dayanmak |
see out v.
|
|
456 |
Phrasals |
(bir şeyde/bir yerde belli bir süre) görev yapmak/hizmet vermek |
serve (something) in (something or some place) v.
|
|
457 |
Phrasals |
(bir cezaevinde belli bir süre) yatmak/ceza çekmek |
serve (something) in (something or some place) v.
|
|
458 |
Phrasals |
(birini bir süre) idare etmek/götürmek (tok tutmak) |
set (someone) up for (something) v.
|
|
459 |
Phrasals |
(birini bir süre) için tok tutmak |
set (someone) up for (something) v.
|
|
460 |
Phrasals |
(birine bir süre) yetmek (tok tutmak) |
set (someone) up for (something) v.
|
|
461 |
Phrasals |
(birini) belli bir süre geciktirmek |
set (someone) back v.
|
|
462 |
Phrasals |
(bir süre) dikkatleri dağıtmak |
stall for (something) v.
|
|
463 |
Phrasals |
(bir süre) duraklamak |
stall for (something) v.
|
|
464 |
Phrasals |
(bir süre) yavaşlamak |
stall for (something) v.
|
|
465 |
Phrasals |
(bir süre) ilerlememek |
stall for (something) v.
|
|
466 |
Phrasals |
(bir süre) hızını kaybetmek |
stall for (something) v.
|
|
467 |
Phrasals |
(bir süre) oyalamak |
stall for (something) v.
|
|
468 |
Phrasals |
(bir süre) duraklatmak |
stall for (something) v.
|
|
469 |
Phrasals |
(bir süre) yavaşlatmak |
stall for (something) v.
|
|
470 |
Phrasals |
(bir süre) ilerlemesine engel olmak |
stall for (something) v.
|
|
471 |
Phrasals |
(bir süre) hızını kaybettirmek |
stall for (something) v.
|
|
472 |
Phrasals |
(birini belirli bir süre) idare etmek |
stand (one) for (something) v.
|
|
473 |
Phrasals |
(birine belirli bir süre) yetmek |
stand (one) for (something) v.
|
|
474 |
Phrasals |
(birinin belirli bir süre) ihtiyacını karşılamak |
stand (one) for (something) v.
|
|
475 |
Phrasals |
(bir süre) için durmak |
stop for (something) v.
|
|
476 |
Phrasals |
(birine bir süre) yetmek |
tide (one) over v.
|
|
477 |
Phrasals |
bir süre götürmek |
tie over v.
|
|
478 |
Phrasals |
(bir hastayı) uzun süre/saatlerce ameliyat etmek |
toil over (someone) v.
|
|
479 |
Phrasals |
(bir süre için) değişmek |
trade for (something) v.
|
|
480 |
Phrasals |
çok kısa süre öncesinden haber vererek |
at short notice adv.
|
|
Phrases |
|
481 |
Phrases |
belirtilen süre içerisinde |
within the time specified adv.
|
|
482 |
Phrases |
bu süre içerisinde ayrıca/bir de |
in between times adv.
|
|
483 |
Phrases |
bir dalgadan daha büyük hiçbir duygu yoktur ki kendi formunu uzun süre sürdürebilsin |
no emotion, any more than a wave, can long retain its own individual form expr.
|
|
484 |
Phrases |
bir süre |
for a few moments expr.
|
|
485 |
Phrases |
belirtilen süre içerisinde |
within the specified period expr.
|
|
486 |
Phrases |
belirtilen süre içinde |
within the prescribed time expr.
|
|
487 |
Phrases |
cezaevinde kaldığı süre dikkate alınarak |
taking into account the time he has already spent in prison expr.
|
|
488 |
Phrases |
çalıştığı süre boyunca |
during his/her service expr.
|
|
489 |
Phrases |
çok çok kısa bir süre için |
for far too brief a time expr.
|
|
490 |
Phrases |
cezaevinde kaldığı süre dikkate alınarak |
taking into account the time he has already spent in jail expr.
|
|
491 |
Phrases |
çalıştığı süre zarfında |
during his/her service expr.
|
|
492 |
Phrases |
den/e bir süre önce |
a little while before expr.
|
|
493 |
Phrases |
çalıştığı süre içinde |
during his/her service expr.
|
|
494 |
Phrases |
çok az bir süre önce |
a little while before expr.
|
|
495 |
Phrases |
kısa süre içinde bana yaz |
write to me soon expr.
|
|
496 |
Phrases |
kısa bir süre içerisinde |
in a short while expr.
|
|
497 |
Phrases |
süre zarfı |
meantime expr.
|
|
498 |
Phrases |
tarihinden başlayarak...yıl süre ile |
for a period of ...years from the date of expr.
|
|
499 |
Phrases |
uzun süre önce |
aeons before expr.
|
|
500 |
Phrases |
(gelecekte) uzunca bir süre |
for a long time to come expr.
|
|