|
Category |
English |
Turkish |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
to prep.
|
karşı |
|
I'm nice to Tom.
Tom'a karşı kibarım.
More Sentences
|
| General |
|
| 2 |
General |
to adv.
|
kadar |
|
These events will certainly lead us to provide ourselves with regulations ranging from prevention to sanctions.
Bu olaylar bizi, önlemeden yaptırıma kadar uzanan düzenlemeler yapmaya sevk edecektir.
More Sentences
|
| 3 |
General |
to adv.
|
yönde |
|
We have submitted an amendment to this effect.
Bu yönde bir değişiklik önergesi sunduk.
More Sentences
|
| 4 |
General |
to adv.
|
tarafından |
|
As far as I know, that is acceptable to everybody.
Bildiğim kadarıyla bu herkes tarafından kabul edilebilir.
More Sentences
|
| 5 |
General |
to prep.
|
arasında |
|
A committee was set up in November to draft one and the nine people on that committee include two women.
Kasım ayında bir taslak hazırlamak üzere bir komite kuruldu ve bu komitedeki dokuz kişi arasında iki kadın da bulunuyor.
More Sentences
|
| 6 |
General |
to prep.
|
ile |
|
My car does fifty miles to the gallon.
Arabam bir galon benzinle 50 mil gidiyor.
More Sentences
|
| 7 |
General |
to prep.
|
için |
|
So I would like to ask that that be added, in view of the Minutes arriving so late anyway.
Tutanaklar zaten çok geç geldiği için bunun da eklenmesini rica ediyorum.
More Sentences
|
| 8 |
General |
to prep.
|
ila |
|
This pool must be two to three meters deep.
Bu havuz iki ila üç metre derinlikte olmalıdır.
More Sentences
|
| 9 |
General |
to prep.
|
başına |
|
It has also happened to us on other occasions during the course of the Greek Presidency.
Bu durum Yunanistan Dönem Başkanlığı sırasında başka vesilelerle de başımıza geldi.
More Sentences
|
| 10 |
General |
to prep.
|
amacıyla |
|
In order to make matters easier, I have collated the Commission's detailed positions concerning all amendments.
İşleri kolaylaştırmak amacıyla, Komisyon'un tüm değişikliklere ilişkin ayrıntılı görüşlerini bir araya getirdim.
More Sentences
|
| 11 |
General |
to prep.
|
olarak |
|
I consider myself to be a Dutch politician, not a European official.
Kendimi Hollandalı bir siyasetçi olarak görüyorum, Avrupalı bir yetkili olarak değil.
More Sentences
|
| 12 |
General |
to prep.
|
ile birlikte |
|
Rather, the Commission is called upon to work alongside the US Government.
Aksine, Komisyon'dan ABD Hükümeti ile birlikte çalışması istenmektedir.
More Sentences
|
| 13 |
General |
to prep.
|
üzerinde |
|
Grasshoppers have been a great threat to the farm.
Çekirgeler çiftlik üzerinde büyük bir tehdit oluşturuyor.
More Sentences
|
| 14 |
General |
to prep.
|
(yabancı para birimi) başına |
|
The exchange rate was 1,5 pounds to the dollar.
Döviz kuru dolar başına 1,5 sterlindi.
More Sentences
|
| 15 |
General |
to prep.
|
acak/ecek |
|
You are not old enough to drive, are you?
Araba kullanacak yaşta değilsin, değil mi?
More Sentences
|
| 16 |
General |
to prep.
|
e doğru |
|
The path curved to the right.
Patika sağa doğru kıvrılıyordu.
More Sentences
|
| 17 |
General |
to prep.
|
e/a |
|
Please extend my condolences to your family.
Lütfen ailenize taziyelerimi iletin.
More Sentences
|
| 18 |
General |
to prep.
|
e/a (bağlanmak) |
|
The microphone was linked to my computer.
Mikrofon bilgisayarımla bağlantılıydı.
More Sentences
|
| 19 |
General |
to prep.
|
e/a (bahis oranı) |
|
The odds of him winning the race are ten to one.
Yarışı kazanma ihtimali bire on.
More Sentences
|
| 20 |
General |
to prep.
|
e/a (gitmek) |
|
I go to the gym in the mornings before work.
Sabahları işe gitmeden önce spor salonuna gidiyorum.
More Sentences
|
|
|
| 21 |
General |
to prep.
|
e/a göre |
|
His explanation seems shady to me.
Açıklaması bana göre şüpheli.
More Sentences
|
| 22 |
General |
to prep.
|
e/a kadar |
|
The ballroom can accommodate up to 500 guests.
Balo salonu 500 kişiye kadar misafir ağırlayabilmektedir.
More Sentences
|
| 23 |
General |
to prep.
|
e/a karşı |
|
I'd rather talk face to face.
Yüz yüze karşılıklı konuşmayı tercih ederim.
More Sentences
|
| 24 |
General |
to prep.
|
e/a karşı (skor) |
|
The score of last night's game was 23 to 40.
Dün geceki maçın skoru 23'e 40'tı.
More Sentences
|
| 25 |
General |
to prep.
|
ecek/acak |
|
My sister and her fiancé are to married next year.
Kız kardeşim ve nişanlısı gelecek yıl evlenecekler.
More Sentences
|
| 26 |
General |
to prep.
|
erek/arak |
|
To everyone's surprise, he won the match.
Herkesi şaşırtarak maçı kazandı.
More Sentences
|
| 27 |
General |
to prep.
|
eşliğinde |
|
I like waking to the sound of a radio.
Radyo sesiyle uyanmayı seviyorum.
More Sentences
|
| 28 |
General |
to prep.
|
ile (evli) |
|
My brother is married to a lovely girl.
Kardeşim hoş bir kızla evli.
More Sentences
|
| 29 |
General |
to prep.
|
lik/lık eden |
|
She is assistant to the mayor.
Belediye başkanına yardımcılık eden odur.
More Sentences
|
| 30 |
General |
to prep.
|
mayı/meyi |
|
My parents asked me to leave the room.
Ailem benden odayı terk etmemi istedi.
More Sentences
|
| 31 |
General |
to prep.
|
mek/mak |
|
The fastest way to get there would be to take a taxi.
Oraya ulaşmanın en hızlı yolu taksi tutmak olacaktır.
More Sentences
|
| 32 |
General |
to prep.
|
mek/mak gerekirse |
|
To be honest, I never liked him anyway.
Dürüst olmak gerekirse, onu zaten hiç sevmemiştim.
More Sentences
|
| 33 |
General |
to prep.
|
meye/maya |
|
Let's go out to get some frozen yogurt.
Hadi donmuş yoğurt almaya gidelim.
More Sentences
|
| 34 |
General |
to prep.
|
-nın/nin |
|
I'd like the key to my room, please.
Odamın anahtarını almak istiyorum, lütfen.
More Sentences
|
| 35 |
General |
to prep.
|
olmasına |
|
I'm starving! How long is it to breakfast?
Açlıktan ölüyorum! Kahvaltıya ne kadar var?
More Sentences
|
| 36 |
General |
to prep.
|
öyle yapmayı istersen |
|
You can come over if you want to.
Eğer istersen gelebilirsin.
More Sentences
|
| 37 |
General |
to prep.
|
yapılacağını |
|
Kenny knows how to fix an engine.
Kenny nasıl motor tamir edileceğini biliyor.
More Sentences
|
| 38 |
General |
to prep.
|
yapması için |
|
I rocked my baby to sleep.
Uyuması için bebeğimi salladım.
More Sentences
|
| Computer |
|
| 39 |
Computer |
to adv.
|
içine |
|
The old man kept to himself.
Yaşlı adam içine kapandı.
More Sentences
|
| 40 |
Computer |
to
|
yol |
|
Tom couldn't find his way back to the campsite.
Tom kampa dönüş yolunu bulamadı.
More Sentences
|
|
|
| General |
|
| 41 |
General |
to v.
|
-mek/-mak (mastar) |
|
| 42 |
General |
to adv.
|
aklı başına |
|
| 43 |
General |
to adv.
|
içeriye |
|
| 44 |
General |
to adv.
|
e doğru (itmek) |
|
| 45 |
General |
to prep.
|
kala |
|
| 46 |
General |
to prep.
|
hakkında |
|
| 47 |
General |
to prep.
|
-e |
|
| 48 |
General |
to prep.
|
-e/-a (yönelme) |
|
| 49 |
General |
to prep.
|
-e doğru |
|
| 50 |
General |
to prep.
|
-e kala (zamanla ilgili) |
|
| 51 |
General |
to prep.
|
-e göre |
|
| 52 |
General |
to prep.
|
-e kadar |
|
| 53 |
General |
to prep.
|
-e karşı |
|
| 54 |
General |
to prep.
|
oranla |
|
| 55 |
General |
to prep.
|
(saat) kala |
|
| 56 |
General |
to prep.
|
-de/-da (çekim eki) |
|
| 57 |
General |
to prep.
|
şerefine |
|
| 58 |
General |
to prep.
|
kıyasla |
|
| 59 |
General |
to prep.
|
ile uyum içinde |
|
| 60 |
General |
to prep.
|
'-e uygun |
|
| 61 |
General |
to prep.
|
içeren |
|
| 62 |
General |
to prep.
|
eşlik ederek |
|
| 63 |
General |
to prep.
|
ilgili olarak |
|
| 64 |
General |
to prep.
|
(birinin) evine |
|
| 65 |
General |
to prep.
|
yararına |
|
| 66 |
General |
to prep.
|
lehine |
|
| 67 |
General |
to prep.
|
hak sahibi olarak |
|
| 68 |
General |
to prep.
|
'-in |
|
| 69 |
General |
to prep.
|
yanıt niteliğinde |
|
| 70 |
General |
to prep.
|
'-e çalan (renk) |
|
| 71 |
General |
to prep.
|
'-e kıyasla |
|
| 72 |
General |
to prep.
|
vasıtasıyla |
|
| 73 |
General |
to prep.
|
yardımıyla |
|
| 74 |
General |
to prep.
|
dahilinde |
|
| 75 |
General |
to prep.
|
bir baktık ki |
|
| 76 |
General |
to prep.
|
… olarak |
|
| 77 |
General |
to prep.
|
dibine |
|
| 78 |
General |
to prep.
|
duyarak |
|
| 79 |
General |
to prep.
|
e/a dek |
|
| 80 |
General |
to prep.
|
gelmesine |
|
|
|
| 81 |
General |
to prep.
|
görüşüne göre |
|
| 82 |
General |
to prep.
|
için çalışan |
|
| 83 |
General |
to prep.
|
kapısını açan |
|
| 84 |
General |
to prep.
|
limitine kadar |
|
| 85 |
General |
to prep.
|
meye hazırlanıyor |
|
| 86 |
General |
to prep.
|
meyi/mayı |
|
| 87 |
General |
to prep.
|
olacağını |
|
| 88 |
General |
to prep.
|
olması adına |
|
| 89 |
General |
to prep.
|
olmasını |
|
| 90 |
General |
to prep.
|
olsun diye |
|
| 91 |
General |
to prep.
|
süresine kadar |
|
| 92 |
General |
to prep.
|
tam üzerine |
|
| 93 |
General |
to prep.
|
vaktine |
|
| 94 |
General |
to prep.
|
yapmasını |
|
| 95 |
General |
to prep.
|
yapmaya uygun |
|
| 96 |
General |
to prep.
|
yönünde |
|
| Computer |
|
| 97 |
Computer |
to n.
|
hedef |
|
| 98 |
Computer |
to expr.
|
alıcı |
|
| 99 |
Computer |
to expr.
|
konumu |
|
| 100 |
Computer |
to expr.
|
kime |
|
| Marine |
|
| 101 |
Marine |
to adv.
|
(rüzgara) karşı |
|
| Agriculture |
|
| 102 |
Agriculture |
to prep.
|
(bir ürünün) ekimi için |
|
| Archaic |
|
| 103 |
Archaic |
to prep.
|
ek olarak |
|
| 104 |
Archaic |
to prep.
|
ilaveten |
|
|
Category |
English |
Turkish |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
right to govern n.
|
yönetme hakkı |
|
They wanted the right to govern themselves.
Kendilerini yönetme hakkı istediler.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
speak to v.
|
konuşmak |
|
When they saw us, people of all ages came out to speak to us, to plead with us to intervene urgently.
Bizi gördüklerinde her yaştan insan bizimle konuşmak, acilen müdahale etmemiz için yalvarmak için dışarı çıktı.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
come to terms v.
|
uzlaşmak |
|
We really must get the IMO to come to terms with these standards.
Uluslararası Denizcilik Örgütü'nün bu standartlarla uzlaşmasını gerçekten sağlamalıyız.
More Sentences
|
| 4 |
Common Usage |
talk to v.
|
konuşmak |
|
You must talk to the Poles.
Polonyalılarla konuşmalısınız.
More Sentences
|
| 5 |
Common Usage |
reply to v.
|
yanıt vermek |
|
It is not possible for me to reply to your question.
Sorunuza yanıt vermem mümkün değil.
More Sentences
|
| 6 |
Common Usage |
listen to v.
|
dinlemek |
|
He spoke about his directive, he said that he wanted clean waters, and everyone was listening to him.
Direktifinden bahsetti, temiz sular istediğini söyledi ve herkes onu dinledi.
More Sentences
|
| 7 |
Common Usage |
object to v.
|
itiraz etmek |
|
Needless to say, it was to be expected that some states would object to this Court.
Söylemeye gerek yok ki bazı eyaletlerin bu Mahkemeye itiraz etmesi bekleniyordu.
More Sentences
|
| 8 |
Common Usage |
go to sleep v.
|
uyumaya gitmek |
|
Everyone went to sleep.
Herkes uyumaya gitti.
More Sentences
|
| 9 |
Common Usage |
go to sleep v.
|
yatmaya gitmek |
|
We have to go to sleep now.
Şimdi yatmaya gitmeliyiz.
More Sentences
|
| 10 |
Common Usage |
be exposed to v.
|
maruz kalmak |
|
He was exposed to danger.
O, tehlikeye maruz kaldı.
More Sentences
|
| 11 |
Common Usage |
due to prep.
|
nedeniyle |
|
In total, 1.4 million people faced these problems due to bankruptcy sustained by their employers.
Toplamda 1.4 milyon kişi işverenlerinin iflası nedeniyle bu sorunlarla karşı karşıya kalmıştır.
More Sentences
|
| 12 |
Common Usage |
due to prep.
|
yüzünden |
|
Two hundred Members walked out when he was due to speak.
Konuşma yapacağı sırada iki yüz üye salonu terk etti.
More Sentences
|
| 13 |
Common Usage |
subject to prep.
|
tabi |
|
Producers, other than producers of seed and propagating material, are not subject to compulsory registration.
Tohum ve çoğaltma malzemesi üreticileri hariç, üreticiler zorunlu tescile tabi değildirler.
More Sentences
|
| General |
|
| 14 |
General |
ability to pay n.
|
ödeme gücü |
|
The Commission must improve its ability to pay considerably.
Komisyon ödeme gücünü önemli ölçüde artırmalıdır.
More Sentences
|
| 15 |
General |
approach to n.
|
yönelik yaklaşım |
|
The Commission must urgently review its approach to the aviation industry.
Komisyon, havacılık sektörüne yönelik yaklaşımını acilen gözden geçirmelidir.
More Sentences
|
| 16 |
General |
right to education n.
|
eğitim hakkı |
|
If we say we are going to defend human rights, we must also defend the right to education at all costs.
Eğer insan haklarını savunacağımızı söylüyorsak ne pahasına olursa olsun eğitim hakkını da savunmalıyız.
More Sentences
|
| 17 |
General |
sensitivity to n.
|
hassasiyet |
|
Portugal is a country which has clearly demonstrated its sensitivity to issues relating to the sea.
Portekiz, denizle ilgili konulardaki hassasiyetini açıkça ortaya koymuş bir ülkedir.
More Sentences
|
| 18 |
General |
road to success n.
|
başarıya giden yol |
|
The road to success is always under construction.
Başarıya giden yol her zaman yapım aşamasındadır.
More Sentences
|
| 19 |
General |
right to exist n.
|
var olma hakkı |
|
Israel has no right to exist.
İsrail'in var olma hakkı yok.
More Sentences
|
| 20 |
General |
interest to learn n.
|
öğrenmeye ilgi |
|
It's interesting to learn a foreign language.
Yabancı bir dil öğrenmek ilgi çekicidir.
More Sentences
|
| 21 |
General |
be itching to v.
|
can atmak |
|
Tom is itching to do that.
Tom bunu yapmak için can atıyor.
More Sentences
|
| 22 |
General |
have to v.
|
zorunda olmak |
|
That is a fact that, alas, we have to live with.
Bu, ne yazık ki, yaşamak zorunda olduğumuz bir gerçektir.
More Sentences
|
| 23 |
General |
be appointed to v.
|
atanmak |
|
If you want a lawyer and can't afford one, one will be appointed to you.
Eğer bir avukat istiyorsanız ve paranız yetmiyorsa, size bir avukat atanacaktır.
More Sentences
|
| 24 |
General |
get to work v.
|
çalışmaya başlamak |
|
The Council should now get to work and think about how and in which contexts this matter can be taken further.
Konsey şimdi çalışmaya başlamalı ve bu konunun nasıl ve hangi bağlamlarda daha ileri götürülebileceğini düşünmelidir.
More Sentences
|
| 25 |
General |
allocate to v.
|
ayırmak |
|
What proportion of overall wealth do we want to allocate to pensioners?
Toplam servetin ne kadarını emeklilere ayırmak istiyoruz?
More Sentences
|
| 26 |
General |
be wise to v.
|
mantıklı olmak |
|
I don't think it would be wise to do that.
Onu yapmanın mantıklı olacağını sanmıyorum.
More Sentences
|
| 27 |
General |
look up to v.
|
saygı duymak |
|
Everybody looks up to him.
Herkes ona saygı duyar.
More Sentences
|
| 28 |
General |
be up to v.
|
iş çevirmek |
|
I think I'm going to go see what Tom is up to.
Sanırım Tom'un ne iş çevirdiğini görmeye gideceğim.
More Sentences
|
| 29 |
General |
start to work v.
|
işe başlamak |
|
His wife has started to work out of necessity.
Karısı zorunluluktan dolayı işe başlamıştır.
More Sentences
|
| 30 |
General |
take exception to v.
|
itiraz etmek |
|
He's offended at the slightest thing, he takes exception to nearly everything we say to him.
O en ufak bir şeye darılıyor, ona söylediğimiz yaklaşık her şeye itiraz ediyor.
More Sentences
|
| 31 |
General |
come to v.
|
ayılmak |
|
He'll soon come to.
Ayılır birazdan.
More Sentences
|
| 32 |
General |
urge to v.
|
teşvik etmek |
|
I trust that all governments will be urged to accept that necessity.
Tüm hükümetlerin bu gerekliliği kabul etmeye teşvik edileceğine inanıyorum.
More Sentences
|
| 33 |
General |
not to forget v.
|
unutmamak |
|
Tom will probably tell Mary not to forget to water the flowers.
Tom muhtemelen Mary'ye çiçekleri sulamayı unutmamasını söyleyecektir.
More Sentences
|
| 34 |
General |
reply to v.
|
cevap vermek |
|
I could provide in due course a comprehensive reply to the resolution after its formal adoption.
Kararın resmi olarak kabul edilmesinin ardından kapsamlı bir cevap verebilirim.
More Sentences
|
| 35 |
General |
not to believe v.
|
inanmamak |
|
Tom advised Mary not to believe everything John says.
Tom, Mary'ye John'un söylediği her şeye inanmamasını tavsiye etti.
More Sentences
|
| 36 |
General |
assign to v.
|
görevlendirmek |
|
I've been assigned to work with you.
Seninle çalışmak için görevlendirildim.
More Sentences
|
| 37 |
General |
have to v.
|
zorunda kalmak |
|
Every year since then we have had to use the flexibility instrument.
O zamandan beri her yıl esneklik aracını kullanmak zorunda kaldık.
More Sentences
|
| 38 |
General |
speak to v.
|
seslenmek |
|
The President spoke to the nation on TV.
Başkan TV'de ulusa seslendi.
More Sentences
|
| 39 |
General |
come to v.
|
ulaşmak |
|
The total debt burden of all developing countries comes to 350 billion.
Tüm gelişmekte olan ülkelerin toplam borç yükü 350 milyara ulaşmaktadır.
More Sentences
|
| 40 |
General |
be close to v.
|
yakını olmak |
|
I know you were close to her.
Ona yakın olduğunuzu biliyorum.
More Sentences
|
| 41 |
General |
come to v.
|
gelmek |
|
We have come to the end of the Commission statement on the reopening of the Mont Blanc tunnel earlier than expected.
Mont Blanc tünelinin beklenenden erken açılmasına ilişkin Komisyon açıklamasının sonuna gelmiş bulunuyoruz.
More Sentences
|
| 42 |
General |
listen to v.
|
dinlemek |
|
I have listened to the users carefully, and I have consulted widely.
Kullanıcıları dikkatle dinledim ve geniş çaplı istişarelerde bulundum.
More Sentences
|
| 43 |
General |
revert to v.
|
dönmek (eski bir duruma) |
|
Do we revert to the Copenhagen arrangements, which only make provision for the integration of the Republic of Cyprus?
Sadece Kıbrıs Cumhuriyeti'nin entegrasyonunu öngören Kopenhag düzenlemelerine geri mi döneceğiz?
More Sentences
|
| 44 |
General |
turn to v.
|
yardımını istemek |
|
Tom had no one to turn to for advice.
Tom'un tavsiye için yardım isteyecek kimsesi yoktu.
More Sentences
|
| 45 |
General |
pay regard to v.
|
dikkate almak |
|
She seldom pays regard to my advice.
O, tavsiyemi nadiren dikkate alır.
More Sentences
|
| 46 |
General |
pertain to v.
|
ilgili olmak |
|
I'll answer any question, as long as it pertains to Rampart.
Rampart'la ilgili olduğu sürece her soruya cevap veririm.
More Sentences
|
| 47 |
General |
look forward to v.
|
can atmak |
|
I've been looking forward to hearing from you for weeks.
Ben haftalardır senden haber almak için can atıyorum.
More Sentences
|
| 48 |
General |
come to light v.
|
gün ışığına çıkmak |
|
Several snags, however, quickly came to light.
Bununla birlikte, bazı pürüzler hızla gün ışığına çıktı.
More Sentences
|
| 49 |
General |
apply to v.
|
kapsamak |
|
The water framework directive applies to river basins, whereas the bathing water directive has a very local scope.
Su çerçeve direktifi nehir havzaları için geçerliyken yüzme suyu direktifi çok yerel bir kapsama sahiptir.
More Sentences
|
| 50 |
General |
have resort to v.
|
başvurmak |
|
Had the laboratory refused to do this, the United States authorities would have resorted to a compulsory licence.
Eğer laboratuar bunu yapmayı reddetseydi, Birleşik Devletler yetkilileri zorunlu ruhsata başvuracaktı.
More Sentences
|
| 51 |
General |
respond to v.
|
tepki göstermek |
|
That is an area that European citizens will respond to and will be happy about.
Bu, Avrupa vatandaşlarının tepki göstereceği ve mutlu olacağı bir alandır.
More Sentences
|
| 52 |
General |
come to terms v.
|
anlaşmak |
|
The union and the company have come to terms on a new contract.
Sendika ve şirket yeni bir sözleşme üzerinde anlaşma sağladılar.
More Sentences
|
| 53 |
General |
go to school v.
|
okula gitmek |
|
Poverty prevents both children and adults from going to school.
Yoksulluk hem çocukların hem de yetişkinlerin okula gitmesini engelliyor.
More Sentences
|
| Common Usage |
|
| 54 |
Common Usage |
go to bed v.
|
yatağa yatmak |
|
| 55 |
Common Usage |
go to sleep v.
|
yatağa yatmak |
|
| 56 |
Common Usage |
go to sleep v.
|
uyumak üzere uzanmak |
|
| 57 |
Common Usage |
be obliged to v.
|
mecbur olmak |
|
| 58 |
Common Usage |
come to oneself v.
|
ayılmak |
|
| 59 |
Common Usage |
due to prep.
|
-den dolayı |
|
| 60 |
Common Usage |
in direct proportion to prep.
|
ile doğru orantılı olarak |
|
| 61 |
Common Usage |
due to prep.
|
-den ötürü |
|
| General |
|
| 62 |
General |
campaign to raise funds n.
|
para toplama kampanyası |
|
| 63 |
General |
the part to come n.
|
ileri |
|
| 64 |
General |
causing to swell n.
|
kabartma |
|
| 65 |
General |
money owed to one n.
|
alacak |
|
| 66 |
General |
technical barriers to trade n.
|
ticarette teknik engeller anlaşması |
|
| 67 |
General |
accessibility to n.
|
etkilenebilir olma |
|
| 68 |
General |
propensity to n.
|
meyil |
|
| 69 |
General |
damage to a building n.
|
bina hasarı |
|
| 70 |
General |
causing to fall n.
|
düşürme |
|
| 71 |
General |
fungus harmful to citrus plants n.
|
uçkurutan |
|
| 72 |
General |
taking (to) n.
|
götürme |
|
| 73 |
General |
access to n.
|
faydalanma hakkı (bir şeyden) |
|
| 74 |
General |
station to station call n.
|
normal konuşma |
|
| 75 |
General |
assistant to a professor in an islamic university n.
|
muid |
|
| 76 |
General |
bitter pill to swallow n.
|
kötü haber |
|
| 77 |
General |
mean time to repair n.
|
ortalama onarım zamanı |
|
| 78 |
General |
failure to fulfilment n.
|
eksiklik |
|
| 79 |
General |
station to station call n.
|
santral aracılığıyla konuşma |
|
| 80 |
General |
promotion to n.
|
daha üst bir sınıfa vb geçme |
|
| 81 |
General |
resistance to government n.
|
devlete karşı koyma |
|
| 82 |
General |
flat to be let n.
|
kiralık kat |
|
| 83 |
General |
obliged to n.
|
mahkum |
|
| 84 |
General |
prolog to n.
|
başka bir olayın provası |
|
| 85 |
General |
the first thing to be done n.
|
yapılması gereken ilk şey |
|
| 86 |
General |
peer to peer communication n.
|
birebir iletişim |
|
| 87 |
General |
a challenge to single combat n.
|
mübareze |
|
| 88 |
General |
advisor to treasury n.
|
hazine müsteşarı |
|
| 89 |
General |
trace to n.
|
bırakılan izlerin birini belirli bir yere kadar götürmesi |
|
| 90 |
General |
pretense to n.
|
iddiası |
|
| 91 |
General |
licence to use n.
|
kullanma ruhsatı |
|
| 92 |
General |
license to use n.
|
kullanma ruhsatı |
|
| 93 |
General |
will to knowledge n.
|
bilme istemi |
|
| 94 |
General |
predisposition to n.
|
meyil |
|
| 95 |
General |
quack who claims to cure by breathing n.
|
üfürükçü |
|
| 96 |
General |
right to speak n.
|
söz hakkı |
|
| 97 |
General |
right to preference n.
|
rüçhan hakkı |
|
| 98 |
General |
contracts to make wills n.
|
miras sözleşmeleri |
|
| 99 |
General |
propensity to n.
|
eğilim |
|
| 100 |
General |
the urge to n.
|
bir şey yapmayı çok isteme |
|
| 101 |
General |
access to n.
|
görüşme imkanı (biriyle) |
|
| 102 |
General |
pension against incapacity to work n.
|
iş göremezlik ödeneği |
|
| 103 |
General |
designated authority to apply n.
|
başvuru mercii |
|
| 104 |
General |
ability to survive and operate n.
|
hayatta kalma ve faaliyete devam etme kabiliyeti |
|
| 105 |
General |
assistant to a professor n.
|
asistan |
|
| 106 |
General |
common to all n.
|
orta malı |
|
| 107 |
General |
a familiar address to an older man n.
|
amca |
|
| 108 |
General |
back to africa movement n.
|
afrika geri dönüş hareketleri |
|
| 109 |
General |
sale of foodstuffs by a municipality so as to regulate the prices n.
|
tanzim satışı |
|
| 110 |
General |
a hard nut to crack n.
|
çetin ceviz |
|
| 111 |
General |
failure to perceive n.
|
algılayamama |
|
| 112 |
General |
missions to muslims n.
|
müslümanların misyonları |
|
| 113 |
General |
to do list n.
|
yapılacaklar listesi |
|
| 114 |
General |
canvass door to door n.
|
kapı kapı dolaşarak sipariş toplama |
|
| 115 |
General |
failure to act n.
|
işlemden kaçınma |
|
| 116 |
General |
department of credits to fishery and aquaculture n.
|
balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği kredileri bölümü |
|
| 117 |
General |
word to word translation n.
|
motamot tercüme |
|
| 118 |
General |
living up to n.
|
birinin beklentilerini karşılama |
|
| 119 |
General |
passing from hand to hand n.
|
alavere |
|
| 120 |
General |
the average daily earning taken as basic to premium n.
|
ortalama günlük kazanç |
|
| 121 |
General |
accruing to n.
|
-e gelen |
|
| 122 |
General |
check to bearer n.
|
hamiline çek |
|
| 123 |
General |
an immortal person believed to come in time of need n.
|
hızır |
|
| 124 |
General |
made to measure n.
|
ısmarlama yapılmış elbise |
|
| 125 |
General |
a long way to hoe n.
|
zahmetli iş |
|
| 126 |
General |
subject to load n.
|
yüklemeye tabi |
|
| 127 |
General |
canvass door to door n.
|
kapı kapı dolaşarak oy toplama |
|
| 128 |
General |
any of three radiations of heat falling in succession from the sun to the air n.
|
cemre |
|
| 129 |
General |
licence to operate a motor vehicle n.
|
araba ruhsatı |
|
| 130 |
General |
a bone to pick n.
|
çözülmesi gereken sorun |
|
| 131 |
General |
a bone to pick n.
|
kafasını meşgul eden şey |
|
| 132 |
General |
a bone to pick n.
|
kafasını kurcalayan |
|
| 133 |
General |
come to fruition n.
|
muradına erme |
|
| 134 |
General |
ways to increase production n.
|
üretimi artırma yolları |
|
| 135 |
General |
duty to disclose n.
|
bildirme görevi |
|
| 136 |
General |
conversion to one's own use n.
|
kendi malı gibi kullanma |
|
| 137 |
General |
propensity to consume n.
|
tüketme eğilimi |
|
| 138 |
General |
sensitivity to n.
|
bir şeye karşı hassaslık |
|
| 139 |
General |
propensity to n.
|
bir şeye eğilim |
|
| 140 |
General |
face to face meeting n.
|
yüzyüze görüşme |
|
| 141 |
General |
right to quote n.
|
alıntı hakkı |
|
| 142 |
General |
farewell to celibacy n.
|
bekarlığa veda |
|
| 143 |
General |
farewell to bachelorhood n.
|
bekarlığa veda |
|
| 144 |
General |
aid to the memory n.
|
hatırlatıcı not |
|
| 145 |
General |
lack of a devotion to one´s country or family n.
|
hamiyetsizlik |
|
| 146 |
General |
order arranged a to z n.
|
alfabetik sıra |
|
| 147 |
General |
one's attitude to life n.
|
hayata bakışı |
|
| 148 |
General |
attitude to life n.
|
hayata bakış (açısı) |
|
| 149 |
General |
harbour to shelter n.
|
sığınacak liman |
|
| 150 |
General |
text of amendment to the main contract n.
|
ana sözleşme tadil metni |
|
| 151 |
General |
signatories to the contract n.
|
sözleşmeyi imzalayan taraflar |
|
| 152 |
General |
this world and the world to come n.
|
iki dünya |
|
| 153 |
General |
an agreement that has yet to be notarized n.
|
noterden geçmemiş sözleşme |
|
| 154 |
General |
amount to be paid n.
|
ödenecek tutar |
|
| 155 |
General |
amount to be paid n.
|
ödenecek miktar |
|
| 156 |
General |
adaptability to environment n.
|
çevreye uyum |
|
| 157 |
General |
call to prayer sounds n.
|
ezan sesleri |
|
| 158 |
General |
useful to society n.
|
topluma faydalı |
|
| 159 |
General |
tough row to hoe n.
|
çetin ceviz |
|
| 160 |
General |
hard row to hoe n.
|
çetin ceviz |
|
| 161 |
General |
points to take into consideration n.
|
dikkat edilmesi gereken hususlar |
|
| 162 |
General |
points to take into account n.
|
dikkat edilmesi gereken hususlar |
|
| 163 |
General |
bride-to-be n.
|
gelin adayı |
|
| 164 |
General |
adhesion to n.
|
-e bağlı kalma |
|
| 165 |
General |
digital to analog converters n.
|
sayısal-analog dönüştürücüler |
|
| 166 |
General |
how-to-do-it book n.
|
el kitabı |
|
| 167 |
General |
contradiction to law n.
|
hukuka aykırılık |
|
| 168 |
General |
opposition to law n.
|
hukuka aykırılık |
|
| 169 |
General |
gotta (have got to) n.
|
-meli |
|
| 170 |
General |
door-to-door delivery n.
|
kapıdan teslim |
|
| 171 |
General |
day-to-day site supervision n.
|
sürekli şantiye kontrolü |
|
| 172 |
General |
face-to-face talk n.
|
yüzyüze konuşma |
|
| 173 |
General |
set-to n.
|
dövüşme |
|
| 174 |
General |
up-to-dateness n.
|
güncellik |
|
| 175 |
General |
set-to n.
|
çarpışma |
|
| 176 |
General |
propensity (for/to) n.
|
-e eğilim |
|
| 177 |
General |
to-do n.
|
hayhuy |
|
| 178 |
General |
point-to-point air fare n.
|
yol üzerinde bir ara noktada konaklamaya ve başka tarifelerle birleştirilmeye imkan tanımayan tarife |
|
| 179 |
General |
to-do n.
|
patırtı |
|
| 180 |
General |
putting on a belt during a master ceremony according to an ahi-order n.
|
şed kuşanma |
|
| 181 |
General |
up-to-date program n.
|
güncel program |
|
| 182 |
General |
to-do n.
|
çıngar |
|
| 183 |
General |
to-do n.
|
gürültü |
|
| 184 |
General |
will-to-power n.
|
güç istemi |
|
| 185 |
General |
invitation to tender n.
|
teklif isteme |
|
| 186 |
General |
invitation to tender n.
|
teklife davet |
|
| 187 |
General |
made-to-measure n.
|
(giysi) ısmarlama |
|
| 188 |
General |
aptness to n.
|
-e eğilimli olma |
|
| 189 |
General |
applicability to n.
|
-e uygulanabilme |
|
| 190 |
General |
adhesion to n.
|
-e sadık kalma |
|
| 191 |
General |
nothing to do n.
|
yapılacak bir şey yok |
|
| 192 |
General |
shoulder to cry on n.
|
ağlanacak omuz |
|
| 193 |
General |
shoulder to cry on n.
|
dert ortağı |
|
| 194 |
General |
the succession to the throne n.
|
tahtın varisi |
|
| 195 |
General |
one's accession to the throne n.
|
birinin tahta çıkması |
|
| 196 |
General |
twin back-to-back seats n.
|
ikili duvar oturma yeri |
|
| 197 |
General |
husband-to-wife violence n.
|
koca dayağı |
|
| 198 |
General |
love to nowhere n.
|
imkansız aşk |
|
| 199 |
General |
means to an end n.
|
sonuca götüren adım |
|
| 200 |
General |
means to an end n.
|
hedefe yönelik davranış |
|
| 201 |
General |
deliberate injury to one's own body n.
|
kendi kendini sakatlama |
|
| 202 |
General |
war to the death n.
|
ölümüne savaş |
|
| 203 |
General |
war to the death n.
|
ölesiye savaş |
|
| 204 |
General |
mandatory precautions (to be taken) n.
|
(alınması) zorunlu önlemler |
|
| 205 |
General |
mandatory measures (to be taken) n.
|
(alınması) zorunlu önlemler |
|
| 206 |
General |
click to call n.
|
tek tuşla arama |
|
| 207 |
General |
ability to imitate n.
|
taklit becerisi |
|
| 208 |
General |
ability to imitate n.
|
taklit kabiliyeti |
|
| 209 |
General |
ability to imitate n.
|
taklit yeteneği |
|
| 210 |
General |
ability to act n.
|
rol kabiliyeti |
|
| 211 |
General |
path to success n.
|
başarıya giden yol |
|
| 212 |
General |
license to kill n.
|
öldürme yetkisi |
|
| 213 |
General |
low point (to be in something) n.
|
(bir işin) gelebileceği en berbat nokta |
|
| 214 |
General |
warning to stop n.
|
polisin dur ihtarı |
|
| 215 |
General |
next to kin n.
|
en yakın mirasçı |
|
| 216 |
General |
journey to hope n.
|
umuda yolculuk |
|
| 217 |
General |
visit to region n.
|
bölgeye ziyaret |
|
| 218 |
General |
legal procedures to follow n.
|
izlenecek yasal yollar |
|
| 219 |
General |
stone to death n.
|
recm |
|
| 220 |
General |
an affront to humanity n.
|
insanlık ayıbı |
|
| 221 |
General |
back to basics n.
|
köklere dönüş |
|
| 222 |
General |
place to see n.
|
görülecek yer |
|
| 223 |
General |
the point to be emphasized n.
|
üzerinde durulması gereken (nokta/husus vb.) |
|
| 224 |
General |
people waiting to be rescued n.
|
kurtarılmayı bekleyen vatandaşlar |
|
| 225 |
General |
a night to remember n.
|
hatırlanacak bir gece |
|
| 226 |
General |
ability to estimate n.
|
tahmin yeteneği/becerisi |
|
| 227 |
General |
returning back to school n.
|
okula dönme |
|
| 228 |
General |
claimant to the throne n.
|
tahta talip olan |
|
| 229 |
General |
experiences up to now n.
|
şu ana kadarki tecrübeler |
|
| 230 |
General |
contribution to education n.
|
eğitime destek |
|
| 231 |
General |
support to education n.
|
eğitime destek |
|
| 232 |
General |
ambition to make money n.
|
para kazanma hırsı |
|
| 233 |
General |
eagerness to work n.
|
çalışma azmi |
|
| 234 |
General |
determination to work n.
|
çalışma azmi |
|
| 235 |
General |
ride to conquer cancer n.
|
kanseri yenme yolculuğu |
|
| 236 |
General |
want to be a teacher n.
|
öğretmen olmak istemek |
|
| 237 |
General |
combination to the safe n.
|
kasanın şifresi |
|
| 238 |
General |
an alternative to n.
|
bir şeyin alternatifi |
|
| 239 |
General |
advise to use n.
|
kullanım tavsiyesi |
|
| 240 |
General |
advise to use n.
|
kullanma talimatı |
|
| 241 |
General |
right to interrogate n.
|
sorgulama/sorguya çekme hakkı |
|
| 242 |
General |
to the matter in hand n.
|
eldeki konu |
|
| 243 |
General |
determination of corrosion to a copper substrate n.
|
bakır taban malzemesinde korozyon tayini |
|
| 244 |
General |
workers exposed to heat n.
|
ısıya maruz kalan işçiler |
|
| 245 |
General |
suitability to the requirements n.
|
istenen özelliklere uygunluk |
|
| 246 |
General |
husband to be n.
|
müstakbel koca |
|
| 247 |
General |
to-go cup n.
|
(içeceğini alıp götürebilmen için kullanılan) plastik bardak |
|
| 248 |
General |
capability/ability to do work n.
|
iş yapabilme gücü/yeteneği |
|
| 249 |
General |
substances that are hazardous to nature n.
|
doğaya zarar veren maddeler |
|
| 250 |
General |
substances that are harmful to nature n.
|
doğaya zarar veren maddeler |
|
| 251 |
General |
the path to perfection n.
|
mükemmelliğe giden yol |
|
| 252 |
General |
the transition to higher education examination n.
|
ygs |
|
| 253 |
General |
the transition to higher education examination n.
|
yükseköğretime geçis sınavı |
|
| 254 |
General |
a student eager to learn n.
|
öğrenmeye meraklı öğrenci |
|
| 255 |
General |
one who loves to show off n.
|
gösteriş düşkünü |
|
| 256 |
General |
one who loves to show off n.
|
kovalak |
|
| 257 |
General |
the best way to learn language n.
|
dil öğrenmenin en iyi yolu |
|
| 258 |
General |
seat next to a female passenger n.
|
bayan yanına bilet |
|
| 259 |
General |
relaxation back to the ground state n.
|
elektronun temel enerji düzeyine geri dönmesi |
|
| 260 |
General |
accession to power n.
|
iktidara gelme |
|
| 261 |
General |
ability to progress n.
|
ilerleme kabiliyeti/yeteneği |
|
| 262 |
General |
resistance to change n.
|
değişim direnci |
|
| 263 |
General |
resistance to change n.
|
değişime direnç |
|
| 264 |
General |
matters of interest to someone n.
|
birinin ilgisini çekecek/onu ilgilendiren konular |
|
| 265 |
General |
reason to live n.
|
yaşamak için amaç |
|
| 266 |
General |
cultural places to visit n.
|
ziyaret edilecek kültürel yerler |
|
| 267 |
General |
the first person to go to space n.
|
uzaya giden ilk insan |
|
| 268 |
General |
first person to set foot on the moon n.
|
aya ilk ayak basan kişi |
|
| 269 |
General |
first person to step on the moon n.
|
aya ilk ayak basan kişi |
|
| 270 |
General |
human vulnerability to global environmental change n.
|
küresel çevre değişikliğine karşı insan hassasiyeti/savunmasızlığı |
|
| 271 |
General |
submission to god n.
|
huşu |
|
| 272 |
General |
failure to stop drill n.
|
düşmanın çelik yelek giyme ihtimaline karşı iki kez gövdesine bir kez kafasına ateş edilmesi |
|
| 273 |
General |
failure to stop drill n.
|
gövdeye iki kafaya tek atış |
|
| 274 |
General |
who wants to be a millionaire n.
|
kim milyoner olmak ister |
|
| 275 |
General |
seat next to a lady n.
|
bayan yanı koltuk |
|
| 276 |
General |
tendency to violence n.
|
şiddet eğilimi |
|
| 277 |
General |
peer-to-peer mentoring n.
|
akran danışmanlığı |
|
| 278 |
General |
assistant to the head n.
|
başyardımcı |
|
| 279 |
General |
heir to throne n.
|
tahtın varisi |
|
| 280 |
General |
heir to the throne n.
|
veliaht |
|
| 281 |
General |
ability to predict n.
|
tahmin yeteneği/becerisi |
|
| 282 |
General |
commute to work n.
|
işe gidiş |
|
| 283 |
General |
slave to the system n.
|
sistemin kölesi |
|
| 284 |
General |
lesson to be drawn n.
|
çıkarılacak ders |
|
| 285 |
General |
confinement to bed n.
|
yatalaklık |
|
| 286 |
General |
subject to load (sublo) n.
|
taşıyıcının, yer olduğu takdirde yolcuyu taşımayı kabul etmesi |
|
| 287 |
General |
coming to an end n.
|
tükenme |
|
| 288 |
General |
go to somebody's head v.
|
başını döndürmek |
|
| 289 |
General |
shut one's eyes to v.
|
görmezlikten gelmek |
|
| 290 |
General |
have nothing to say v.
|
diyeceği olmamak |
|
| 291 |
General |
be familiar to v.
|
aşina olmak |
|
| 292 |
General |
pipe to v.
|
hoparlörlerle vermek |
|
| 293 |
General |
be ranging to the v.
|
uzanmak |
|
| 294 |
General |
put to the sack v.
|
yağma etmek |
|
| 295 |
General |
cause to go back v.
|
geriletmek |
|
| 296 |
General |
turn a deaf ear to v.
|
kulak asmamak |
|
| 297 |
General |
pertain to v.
|
ile ilgisi olmak |
|
| 298 |
General |
throw open to v.
|
açmak (bir yeri birine) |
|
| 299 |
General |
impart to v.
|
söylemek |
|
| 300 |
General |
turn a deaf ear to v.
|
kulaklarını tıkamak |
|
| 301 |
General |
not to turn a hair v.
|
tınmamak |
|
| 302 |
General |
pretend to be a poet v.
|
şairlik taslamak |
|
| 303 |
General |
reduce to v.
|
sokmak |
|
| 304 |
General |
serve as an offset to something v.
|
bir şeyin güzelliğini belirtmek |
|
| 305 |
General |
get up the nerve to v.
|
bir şey yapmak için cesaretini toplamak |
|
| 306 |
General |
give rise to thought v.
|
düşündürmek |
|
| 307 |
General |
throw to the dogs v.
|
boşa harcamak |
|
| 308 |
General |
be tantamount to v.
|
ile aynı olmak |
|
| 309 |
General |
floor goes to v.
|
sözü vermek |
|
| 310 |
General |
not to care v.
|
aldırmazlıktan gelmek |
|
| 311 |
General |
be enough to make a saint swear v.
|
dinden imandan çıkarmak |
|
| 312 |
General |
convert to v.
|
çevirmek |
|
| 313 |
General |
have to do with v.
|
ile ilgisi olmak |
|
| 314 |
General |
give one's kind regards to v.
|
selam söylemek |
|
| 315 |
General |
take to v.
|
hoşlanmaya başlamak |
|
| 316 |
General |
resign oneself to v.
|
teslim olmak |
|
| 317 |
General |
go to earth v.
|
araziye uymak |
|
| 318 |
General |
be unable to settle a matter v.
|
işin içinden çıkamamak |
|
| 319 |
General |
rally to v.
|
yardımına koşmak |
|
| 320 |
General |
be a witness to v.
|
tanık olmak |
|
| 321 |
General |
bring someone to his knees v.
|
birini yola getirmek |
|
| 322 |
General |
not to take any notice of v.
|
dikkate almamak |
|
| 323 |
General |
come home to v.
|
kafasına dank etmek |
|
| 324 |
General |
get around to v.
|
vakit ayırıp bir şeyi yapmak |
|
| 325 |
General |
apologize to v.
|
itizar etmek |
|
| 326 |
General |
come to naught v.
|
suya düşmek |
|
| 327 |
General |
cause to be late v.
|
geç kalmasına neden olmak |
|
| 328 |
General |
cause to be brought v.
|
getirtmek |
|
| 329 |
General |
do obeisance to v.
|
saygı göstermek |
|
| 330 |
General |
be able to cope with v.
|
baş edebilmek |
|
| 331 |
General |
tie in to v.
|
ile bağlantı kurmak |
|
| 332 |
General |
pound somebody to a jelly v.
|
pestilini çıkarmak |
|
| 333 |
General |
make bold to v.
|
cüret etmek |
|
| 334 |
General |
hold a candle to v.
|
karşılaştırmak |
|
| 335 |
General |
(a bugle) to blow v.
|
boru çalmak |
|
| 336 |
General |
come to the fore v.
|
öne geçmek |
|
| 337 |
General |
pay one's court to v.
|
kur yapmak |
|
| 338 |
General |
go to polls v.
|
oy kullanmak |
|
| 339 |
General |
remember somebody to somebody v.
|
selamını söylemek |
|
| 340 |
General |
agree to do the same thing v.
|
sözbirliği etmek |
|
| 341 |
General |
hitch the horses to a carriage v.
|
arabaya koşmak |
|
| 342 |
General |
cause to mate v.
|
çiftleştirmek |
|
| 343 |
General |
not to be enough v.
|
eksik gelmek |
|
| 344 |
General |
bore someone to tears v.
|
birinin canını çok sıkmak |
|
| 345 |
General |
come up to v.
|
tutturmak (belirli bir seviyeyi) |
|
| 346 |
General |
not to care v.
|
umursamamak |
|
| 347 |
General |
do obeisance to v.
|
hürmet etmek |
|
| 348 |
General |
attribute to v.
|
kondurmak |
|
| 349 |
General |
hold on to v.
|
bırakmamak |
|
| 350 |
General |
sink to the bottom v.
|
dibine çökmek |
|
| 351 |
General |
give a reward to somebody v.
|
mükafatlandırmak |
|
| 352 |
General |
to be sufficient v.
|
idare etmek |
|
| 353 |
General |
remain true to one's word v.
|
sözüne sadık kalmak |
|
| 354 |
General |
cause to break v.
|
kırılmasına neden olmak |
|
| 355 |
General |
be wedded to v.
|
bağlanmak |
|
| 356 |
General |
be nailed to the spot v.
|
mıhlanmak |
|
| 357 |
General |
go to jail v.
|
deliğe girmek |
|
| 358 |
General |
call somebody to account for v.
|
hesap sormak |
|
| 359 |
General |
resign to v.
|
vermek |
|
| 360 |
General |
bring to light v.
|
meydana çıkarmak |
|
| 361 |
General |
drink to excess v.
|
içkiyi fazla kaçırmak |
|
| 362 |
General |
go to one's head v.
|
kendini bir şey zannetmesine sebep olmak |
|
| 363 |
General |
admit to bail v.
|
kefaletle serbest bırakmak |
|
| 364 |
General |
be up to v.
|
üstesinden gelebilmek |
|
| 365 |
General |
to be snubbed v.
|
ağzının payını almak |
|
| 366 |
General |
come to pass v.
|
meydana gelmek |
|
| 367 |
General |
lend help to v.
|
yardım etmek |
|
| 368 |
General |
bring to life v.
|
canlandırmak |
|
| 369 |
General |
devote oneself to v.
|
vakfetmek |
|
| 370 |
General |
go to town v.
|
çok başarılı olmak |
|
| 371 |
General |
redound to v.
|
artırmak |
|
| 372 |
General |
be unable to think v.
|
kafa kalmamak |
|
| 373 |
General |
talk somebody to death v.
|
kafese almak |
|
| 374 |
General |
go down on one's knees to v.
|
diz çökmek |
|
| 375 |
General |
not to call v.
|
aramamak |
|
| 376 |
General |
call someone to account v.
|
birinden hesap sormak |
|
| 377 |
General |
come to an end v.
|
tükenmek |
|
| 378 |
General |
bring to life v.
|
diriltmek |
|
| 379 |
General |
succeed to v.
|
varis olarak sahip olmak |
|
| 380 |
General |
restore to the former rank v.
|
önceki durumuna getirmek |
|
| 381 |
General |
attach great importance to v.
|
büyük önem vermek |
|
| 382 |
General |
add up to v.
|
demek olmak |
|
| 383 |
General |
cause to migrate v.
|
göçürmek |
|
| 384 |
General |
go to great expense v.
|
büyük masrafa girmek |
|
| 385 |
General |
appeal to v.
|
sarmak |
|
| 386 |
General |
impart to v.
|
vermek |
|
| 387 |
General |
set fire to v.
|
tutuşturmak |
|
| 388 |
General |
make an objection to v.
|
itiraz etmek |
|
| 389 |
General |
go to one's head v.
|
başını döndürmek |
|
| 390 |
General |
come to one's senses v.
|
uslanmak |
|
| 391 |
General |
stick up to v.
|
karşı koymak |
|
| 392 |
General |
put an animal to sleep v.
|
hayvanı iğneyle verilen ilaçla öldürmek |
|
| 393 |
General |
stick to v.
|
terketmemek |
|
| 394 |
General |
attribute a meaning to v.
|
anlam yüklemek |
|
| 395 |
General |
go to see v.
|
ziyaretine gitmek |
|
| 396 |
General |
bring to an end v.
|
bitirmek |
|
| 397 |
General |
come to a decision v.
|
karara varmak |
|
| 398 |
General |
be of help to v.
|
faydası dokunmak |
|
| 399 |
General |
open to traffic v.
|
trafiğe açmak |
|
| 400 |
General |
put a stop to v.
|
nokta koymak |
|
| 401 |
General |
bring to an end v.
|
nokta koymak |
|
| 402 |
General |
signal to stop v.
|
durma sinyali vermek |
|
| 403 |
General |
reconcile oneself to v.
|
ısınmak |
|
| 404 |
General |
walk up to v.
|
yaklaşmak |
|
| 405 |
General |
pull to shreds v.
|
didiklemek |
|
| 406 |
General |
find a place to live v.
|
başını sokmak |
|
| 407 |
General |
begin to flag v.
|
yorulmaya başlamak |
|
| 408 |
General |
be so pleased to v.
|
çok memnun olmak |
|
| 409 |
General |
switch to v.
|
çevirmek |
|
| 410 |
General |
be pertinent to v.
|
ilgisi olmak |
|
| 411 |
General |
put an end to v.
|
bitirmek |
|
| 412 |
General |
burn to ground v.
|
yanıp kül olmak |
|
| 413 |
General |
force somebody to pay money v.
|
haraca bağlamak |
|
| 414 |
General |
put something forward to v.
|
toplantı tarihini ileri almak |
|
| 415 |
General |
(for one) to be worthwhile v.
|
adamdan saymak |
|
| 416 |
General |
cause to change shape v.
|
şeklinin değişmesine neden olmak |
|
| 417 |
General |
play to the crowd v.
|
tribünlere oynamak |
|
| 418 |
General |
pull something to v.
|
bir şeyi çekerek kapamak |
|
| 419 |
General |
not to have a good word to say for v.
|
hep tenkit etmek |
|
| 420 |
General |
be unable to slow down v.
|
hızını alamamak |
|
| 421 |
General |
make a brief visit to v.
|
uğramak |
|
| 422 |
General |
not to turn a hair v.
|
kılını kıpırdatmamak |
|
| 423 |
General |
stand up to v.
|
dayanmak (bir şeye) |
|
| 424 |
General |
not to attach v.
|
takmamak |
|
| 425 |
General |
call somebody to account v.
|
hesap sormak |
|
| 426 |
General |
forward to v.
|
göndermek |
|
| 427 |
General |
take to heart v.
|
içerlemek |
|
| 428 |
General |
stand back to back v.
|
sırt sırta vermek |
|
| 429 |
General |
take to one's heels v.
|
kirişi kırmak |
|
| 430 |
General |
resign oneself to v.
|
boyun eğmek |
|
| 431 |
General |
make advances to somebody v.
|
asılmak |
|
| 432 |
General |
ascribe to v.
|
yakıştırmak |
|
| 433 |
General |
be very pleased to v.
|
çok memnun olmak |
|
| 434 |
General |
endear somebody to somebody v.
|
sevdirmek |
|
| 435 |
General |
go to all lengths v.
|
her çareyi kullanmak |
|
| 436 |
General |
be liable to v.
|
maruz kalmak |
|
| 437 |
General |
be wise to v.
|
bilmek |
|
| 438 |
General |
go to extremes v.
|
ifrata kaçmak |
|
| 439 |
General |
feel compelled to do v.
|
zorunluluk hissetmek |
|
| 440 |
General |
take to one's heel v.
|
tabanları yağlamak |
|
| 441 |
General |
call back to mind v.
|
aklına getirmek |
|
| 442 |
General |
stand up to v.
|
dayanıklı olmak (bir şeye karşı) |
|
| 443 |
General |
come back to somebody v.
|
aklına gelmek |
|
| 444 |
General |
retract to v.
|
geri çekmek |
|
| 445 |
General |
be supposed to v.
|
zannedilmek |
|
| 446 |
General |
adhere to v.
|
sıkıca yapışmak |
|
| 447 |
General |
ask somebody to leave a deposit v.
|
kapora istemek |
|
| 448 |
General |
give countenance to v.
|
desteklemek |
|
| 449 |
General |
call to mind v.
|
hatırlatmak |
|
| 450 |
General |
apply oneself to v.
|
bütün dikkatini bir işe çevirmek |
|
| 451 |
General |
put someone to shame v.
|
utandırmak (birini) |
|
| 452 |
General |
subscribe to v.
|
bağışta bulunmak |
|
| 453 |
General |
have nothing to show for it v.
|
elinde ne yaptığını gösterecek hiçbir şey olmamak |
|
| 454 |
General |
put somebody to confusion v.
|
mahcup etmek |
|
| 455 |
General |
be insensitive to v.
|
hassas olmamak |
|
| 456 |
General |
be a witness to v.
|
bir şeyin kanıtı olmak |
|
| 457 |
General |
run over to v.
|
gidivermek |
|
| 458 |
General |
threaten somebody to get v.
|
kapıya dayanmak |
|
| 459 |
General |
not to wish v.
|
arzu etmemek |
|
| 460 |
General |
make no pretensions to v.
|
iddiasında olmamak |
|
| 461 |
General |
cause harm to v.
|
zarara yol açmak |
|
| 462 |
General |
come to naught v.
|
ziyan olmak |
|
| 463 |
General |
add up to v.
|
tutmak (bir yekun) |
|
| 464 |
General |
be a burden to v.
|
ağırlık olmak |
|
| 465 |
General |
agree to give in marriage v.
|
söz kesmek |
|
| 466 |
General |
come to a pinch v.
|
dara gelmek |
|
| 467 |
General |
occur to one v.
|
aklına gelmek |
|
| 468 |
General |
be out to lunch v.
|
öğle yemeği yemeye çıkmış olmak |
|
| 469 |
General |
bring to mind v.
|
hatırlatmak |
|
| 470 |
General |
go counter to v.
|
zıt gitmek |
|
| 471 |
General |
have money to burn v.
|
aşırı para harcamak |
|
| 472 |
General |
be equal to v.
|
bir olmak |
|
| 473 |
General |
turn something to one's purpose v.
|
bir şeyden yararlanmak |
|
| 474 |
General |
go back to work v.
|
işbaşı yapmak |
|
| 475 |
General |
be appointed to v.
|
tayini çıkmak |
|
| 476 |
General |
give weight to v.
|
önem vermek |
|
| 477 |
General |
(something) to be clearly explained v.
|
açıkça anlatılmak |
|
| 478 |
General |
come to close quarters v.
|
cenkleşmek |
|
| 479 |
General |
cotton to v.
|
anlamak |
|
| 480 |
General |
be privy to someone's secrets v.
|
birinin sırdaşı olmak |
|
| 481 |
General |
escheat an estate to somebody v.
|
bir mülkü birine bırakmak |
|
| 482 |
General |
make a claim to v.
|
sahip çıkmak |
|
| 483 |
General |
put to flight v.
|
kaçırmak |
|
| 484 |
General |
be unable to cope with v.
|
baş edememek |
|
| 485 |
General |
be so kind as to v.
|
lütfetmek |
|
| 486 |
General |
cut off one's nose to spite one's face v.
|
papaza kızıp oruç bozmak |
|
| 487 |
General |
put somebody to inconvenience v.
|
sıkıntı vermek |
|
| 488 |
General |
decide to take the plunge v.
|
bir şeyi yapmaya karar vermek |
|
| 489 |
General |
turn to sugar v.
|
bal vb şekerlenmek |
|
| 490 |
General |
set someone to work v.
|
birini işe koşmak |
|
| 491 |
General |
be broken to smithereens v.
|
paramparça olmak |
|
| 492 |
General |
make reference to v.
|
bahsetmek |
|
| 493 |
General |
put something to rest v.
|
nahoş bir olayı unutmak ve sanki olmamış gibi davranmak |
|
| 494 |
General |
be doomed to v.
|
kötü bir şeye mahkum olmak |
|
| 495 |
General |
put to the blush v.
|
utandırmak |
|
| 496 |
General |
conduce to v.
|
yardım etmek |
|
| 497 |
General |
commit to prison v.
|
hapse mahkum etmek |
|
| 498 |
General |
drink to v.
|
ıslatmak |
|
| 499 |
General |
cook to rags v.
|
fazla pişirmek |
|
| 500 |
General |
fail to win v.
|
kazanamamak |
|
