vermek

Meanings of "vermek" in English Turkish Dictionary : 153 result(s)

	Category	Turkish	English
Common Usage
1	Common Usage	vermek	give v.
I also wish to thank him for the favourable response he has given to the amendments I tabled. Ayrıca, sunduğum değişiklik önergelerine verdiği olumlu yanıt için kendisine teşekkür etmek istiyorum. More Sentences
General
2	General	vermek	serve v.
This Network serves to survey and investigate the outbreaks. Bu Ağ, salgınları incelemek ve araştırmak için hizmet vermektedir. More Sentences
3	General	vermek	put up v.
She intends to put up a mild fight and then give in. Hafif bir mücadele verip sonra pes etmeyi planlıyor. More Sentences
4	General	vermek	issue v.
We run too many risks when we start issuing them with legal tasks. Onlara yasal görevler vermeye başladığımızda çok fazla risk alıyoruz. More Sentences
5	General	vermek	let out v.
He let out a deep breath. Derin bir nefes verdi. More Sentences
6	General	vermek	inflict v.
I do not believe that we should inflict such headaches on our citizens in Europe - at any rate, not in the long term. Avrupa vatandaşlarımıza böyle sıkıntılar vermemiz gerektiğine inanmıyorum; en azından uzun vadede değil. More Sentences
7	General	vermek	place v.
I know that you also place a strong emphasis on this. Sizin de buna büyük önem verdiğinizi biliyorum. More Sentences
8	General	vermek	entrust v.
How could I possibly forget about the task that you've entrusted to me? Bana verdiğiniz görevi nasıl unutabilirim ki? More Sentences
9	General	vermek	attach v.
However, I attach yet more importance to simplifying legislation in its entirety. Bununla birlikte, mevzuatın bütünüyle sadeleştirilmesine daha fazla önem veriyorum. More Sentences
10	General	vermek	produce v.
This work has clearly produced results this time. Bu çalışma bu kez açıkça sonuç vermiştir. More Sentences
11	General	vermek	offer v.
In the present state of research, only the use of adult stem cells offers hope. Araştırmaların mevcut durumunda sadece yetişkin kök hücrelerin kullanımı umut vermektedir. More Sentences
12	General	vermek	reach v.
We were convicted together and now we ask you to reach a decision for us all. Hep birlikte mahkum olduk ve şimdi sizden hepimiz adına bir karar vermenizi istiyoruz. More Sentences
13	General	vermek	award v.
A municipality should be entitled to take environmental criteria into consideration in the award of a public contract. Bir belediye, bir kamu ihalesini verirken çevresel kriterleri göz önünde bulundurma hakkına sahip olmalıdır. More Sentences
14	General	vermek	let v.
I'll let you know beforehand. Önceden haber veririm. More Sentences
15	General	vermek	pay v.
Healthy eating habits paid dividends later on in her life. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları onun hayatının ilerleyen dönemlerinde meyvelerini verdi. More Sentences
16	General	vermek	lend v.
The EU countries that are not NATO members lend political support via diplomatic channels. NATO üyesi olmayan AB ülkeleri diplomatik kanallar aracılığıyla siyasi destek vermektedir. More Sentences
17	General	vermek	deal v.
If life deals you lemons, make lemonade. Hayat sana limonlar veriyorsa, limonata yap. More Sentences
18	General	vermek	spare v.
Can you spare some change? Biraz bozukluk verebilir misin? More Sentences
19	General	vermek	accord v.
Despite the high priority which Parliament accords this budget chapter, the appropriations were already reduced in 2002. Parlamentonun bu bütçe faslına verdiği yüksek önceliğe rağmen, 2002 yılında ödenekler zaten azaltılmıştı. More Sentences
20	General	vermek	bestow v.
The college bestowed an honorary degree on him. Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi. More Sentences
21	General	vermek	give away v.
Now, anyone who loves to cook needs to pay attention because today we are giving away all our trade secrets. Şimdi, yemek yapmayı seven herkes dikkatli dinlesin çünkü bugün tüm meslek sırlarımızı vereceğiz. More Sentences
22	General	vermek	distribute v.
The media doesn't distribute this news. Medya bu haberi vermiyor. More Sentences
23	General	vermek	hand in v.
I voted for a fair statute for all Members which must go hand in hand with a fair, honest and open expenses regime. Tüm Üyeler için adil, dürüst ve açık bir harcama rejimi ile el ele gitmesi gereken adil bir tüzüğe evet oyu verdim. More Sentences
24	General	vermek	devote v.
As politicians, we must devote special attention to defending consumer interests. Politikacılar olarak tüketici çıkarlarını savunmaya bilhassa önem vermeliyiz. More Sentences
25	General	vermek	contribute v.
She contributed an article to the newspaper. Gazeteye bir makale verdi. More Sentences
26	General	vermek	give v.
At this stage, therefore, we cannot give any more statistics. Dolayısıyla bu aşamada daha fazla istatistik veremeyiz. More Sentences
27	General	vermek	endow v.
Nature endowed her with wit and beauty. Doğa ona zeka ve güzellik vermiş. More Sentences
28	General	vermek	confer v.
However, these articles do not confer this responsibility for combating racism. Ancak bu maddeler ırkçılıkla mücadele için bu sorumluluğu vermemektedir. More Sentences
29	General	vermek	hand over v.
He also wanted the Sultan to hand over the Land of Israel to him. Sultan'ın Yisrael toprağını ona vermesini de istemiştir. More Sentences
30	General	vermek	bring in v.
We have managed to bring in hundreds of amendments, which says a lot for the fertile imagination of Parliament. Yüzlerce değişiklik önergesi vermeyi başardık ki bu da Parlamento'nun verimli hayal gücü için çok şey söylüyor. More Sentences
31	General	vermek	apply v.
The jury found that Samsung had infringed upon Apple's patents. Jüri, Samsung'un Apple'ın patentlerini ihlal ettiğine karar verdi. More Sentences
32	General	vermek	assign v.
A number was assigned to each spare part. Her yedek parçaya bir numara verildi. More Sentences
33	General	vermek	concede v.
You have conceded a small amount of ground for vessels less than 12 metres long, which is positive. Boyu 12 metreden kısa gemiler için küçük bir miktar taviz verdiniz ki bu olumlu. More Sentences
34	General	vermek	hand v.
This period should in fact allow sufficient leeway for the ECJ to hand down a clarificatory ruling. Bu süre aslında ATAD'ın açıklayıcı bir karar vermesi için yeterli bir zaman aralığı tanımalıdır. More Sentences
35	General	vermek	grant v.
We all know that the Muslim Brotherhoods that are persecuted in Iraq have been granted political asylum in Europe. Irak'ta zulüm gören Müslüman Kardeşlere Avrupa'da siyasi sığınma hakkı verildiğini hepimiz biliyoruz. More Sentences
36	General	vermek	give in v.
I want to leave a thought with you, which is a regular feature in the answers I give in studying. Çalışırken verdiğim cevaplarda düzenli olarak yer alan bir düşünceyi sizinle paylaşmak istiyorum. More Sentences
37	General	vermek	present v.
The students presented their teacher with a gold watch. Öğrenciler öğretmenlerine altın bir saat verdi. More Sentences
38	General	vermek	provide v.
He will recall that we tried to provide the figures for Commission projects a few months ago. Birkaç ay önce Komisyon projelerine ilişkin rakamları vermeye çalıştığımızı hatırlayacaktır. More Sentences
39	General	vermek	pass v.
We propose that both institutions should have the right to pass a motion of censure on the Commission. Her iki kurumun da Komisyon hakkında gensoru önergesi verme hakkına sahip olmasını öneriyoruz. More Sentences
40	General	vermek	deliver v.
Over the years, negotiations between the GAM and the Indonesian military have never delivered anything significant. Yıllar boyunca GAM ve Endonezya ordusu arasındaki müzakereler hiçbir zaman kayda değer bir sonuç vermemiştir. More Sentences
41	General	vermek	furnish v.
We furnished the refugees with blankets. Mültecilere battaniye verdik. More Sentences
42	General	vermek	render v.
The court will render a decision by Friday. Mahkeme Cuma gününe kadar bir karar verecek. More Sentences
43	General	vermek	impart v.
He wants to impart his wisdom to you. O, bilgeliğini sana vermek istiyor. More Sentences
44	General	vermek	supply v.
With regard to the specific case concerning butter, I cannot supply all the details on that. Tereyağı ile ilgili özel duruma gelince, bu konuda tüm ayrıntıları veremem. More Sentences
45	General	vermek	afford v.
This is crucial, since we cannot afford negative stereotyping of Islamic beliefs in the current sensitive climate. Bu çok önemlidir zira mevcut hassas iklimde İslami inançların olumsuz bir şekilde klişeleştirilmesine izin veremeyiz. More Sentences
46	General	vermek	cut v.
You should never cut corners on safety. Güvenlikten asla taviz vermemelisin. More Sentences
47	General	vermek	report v.
They were the first ones to report the news on national TV. Ulusal televizyonda haberi ilk veren onlardı. More Sentences
48	General	vermek	pass v.
Firstly, we cannot accept the idea that the European Council can pass a vote of no confidence in the Commission. İlk olarak, Avrupa Konseyi'nin Komisyon'a güvensizlik oyu verebileceği fikrini kabul edemeyiz. More Sentences
49	General	vermek	put v.
We have put down an amendment to that effect. Bu yönde bir değişiklik önergesi verdik. More Sentences
50	General	vermek	set v.
This is why we set great store by the Court's further consolidation, so that it can attract wide public confidence. Bu nedenle, kamuoyunun güvenini kazanabilmesi için Mahkeme'nin daha da güçlendirilmesine büyük önem veriyoruz. More Sentences
Phrasals
51	Phrasals	vermek	give in v.
Are you just going to give in? Sadece verecek misin? More Sentences
52	Phrasals	vermek	give out v.
This is the message some people in this chamber are giving out and we must kill that off. Bu meclisteki bazı kişilerin verdiği mesaj budur ve bunu ortadan kaldırmalıyız. More Sentences
53	Phrasals	vermek	hand in v.
You are supposed to hand in your homework by Friday. Ödevini cuma gününe kadar vermen gerekir. More Sentences
Trade/Economic
54	Trade/Economic	vermek	assign v.
He assigned me a new job. Bana yeni bir iş verdi. More Sentences
Law
55	Law	vermek	settle v.
He settled down to his work. O, kendini işine verdi. More Sentences
Technical
56	Technical	vermek	render v.
I cannot render a judgment on that. Bu konuda bir hüküm veremem. More Sentences
57	Technical	vermek	apply v.
She applied her mind to her new job. Aklını yeni işine vermişti. More Sentences
58	Technical	vermek	supply v.
Layla supplied police with photographs of Sami. Leyla, Sami'nin fotoğraflarını polise verdi. More Sentences
General
59	General	vermek	bring forth v.
60	General	vermek	impute v.
61	General	vermek	bestow upon v.
62	General	vermek	attribute v.
63	General	vermek	consign v.
64	General	vermek	surrender v.
65	General	vermek	favour with v.
66	General	vermek	confer upon v.
67	General	vermek	indue v.
68	General	vermek	tender v.
69	General	vermek	marry v.
70	General	vermek	inject v.
71	General	vermek	pass in v.
72	General	vermek	administer v.
73	General	vermek	resign to v.
74	General	vermek	come at v.
75	General	vermek	dish out v.
76	General	vermek	dispose v.
77	General	vermek	defray v.
78	General	vermek	ascribe v.
79	General	vermek	submit v.
80	General	vermek	inoculate v.
81	General	vermek	instate v.
82	General	vermek	bestow on v.
83	General	vermek	confer on v.
84	General	vermek	mete out v.
85	General	vermek	impart to v.
86	General	vermek	lodge v.
87	General	vermek	deliver up v.
88	General	vermek	allow v.
89	General	vermek	pony up v.
90	General	vermek	dispose of v.
91	General	vermek	come across with v.
92	General	vermek	dispense v.
93	General	vermek	sell v.
94	General	vermek	extend v.
95	General	vermek	give something away v.
96	General	vermek	cede v.
97	General	vermek	dedicate v.
98	General	vermek	hand out v.
99	General	vermek	bend v.
100	General	vermek	bear v.
101	General	vermek	donate v.
102	General	vermek	hand something in v.
103	General	vermek	yield v.
104	General	vermek	supply with v.
105	General	vermek	intrust v.
106	General	vermek	emit v.
107	General	vermek	favour v.
108	General	vermek	hold out v.
109	General	vermek	endue v.
110	General	vermek	expend v.
111	General	vermek	fix up v.
112	General	vermek	give possession v.
113	General	vermek	erogate v.
114	General	vermek	favor v.
115	General	vermek	lene v.
116	General	vermek	hands v.
117	General	vermek	breathe v.
118	General	vermek	yive v.
119	General	vermek	demise [obsolete] v.
120	General	vermek	gie [scotland] v.
121	General	vermek	impatronize [obsolete] v.
122	General	vermek	impatronise [obsolete] v.
123	General	vermek	impute v.
124	General	vermek	infer [obsolete] v.
125	General	vermek	gae [scotland] v.
126	General	vermek	interpose v.
127	General	vermek	possess v.
128	General	vermek	pretend [obsolete] v.
129	General	vermek	feed v.
Phrasals
130	Phrasals	vermek	blossom into something v.
131	Phrasals	vermek	pass over to v.
132	Phrasals	vermek	issue to v.
133	Phrasals	vermek	drop off v.
134	Phrasals	vermek	pass to v.
135	Phrasals	vermek	pass on to v.
136	Phrasals	vermek	toss out v.
137	Phrasals	vermek	pass on v.
138	Phrasals	vermek	favor with v.
139	Phrasals	vermek	fix up v.
140	Phrasals	vermek	give of v.
141	Phrasals	vermek	give over v.
Trade/Economic
142	Trade/Economic	vermek	refer v.
Law
143	Law	vermek	allow v.
Technical
144	Technical	vermek	yield v.
145	Technical	vermek	present v.
146	Technical	vermek	transmit v.
147	Technical	vermek	generate v.
148	Technical	vermek	impart v.
Tobacco
149	Tobacco	vermek	refer v.
Archaic
150	Archaic	vermek	derive v.
British Slang
151	British Slang	vermek	wazz v.
152	British Slang	vermek	luzz v.
153	British Slang	vermek	bung v.

Meanings of "vermek" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

	Category	Turkish	English
Common Usage
1	Common Usage	ders vermek	teach v.
The 21 May forum was a very important moment for me and one that taught many lessons. 21 Mayıs forumu benim için çok önemli bir andı ve birçok ders verdi. More Sentences
2	Common Usage	mola vermek	stop over v.
Can I stop over in Boston? Boston'da mola verebilir miyim? More Sentences
3	Common Usage	yanıt vermek	answer v.
However, I cannot possibly give a detailed answer to your very precise questions. Bununla birlikte çok kesin sorularınıza ayrıntılı bir yanıt vermem mümkün değil. More Sentences
4	Common Usage	önem vermek	care v.
The mortals who infest this world care nothing for its beauty. Bu dünyayı istila eden ölümlüler güzelliğine hiç önem vermiyorlar. More Sentences
5	Common Usage	değer vermek	value v.
We listen to our employees and value their input in all matters. Çalışanlarımızı dinler ve her konuda onların görüşlerine değer veririz. More Sentences
6	Common Usage	eğitim vermek	train v.
It met twice a year, it provided excellent training and it enabled experts to attend meetings. Yılda iki kez toplanıyor, mükemmel eğitimler veriyor ve uzmanların toplantılara katılmasını sağlıyordu. More Sentences
7	Common Usage	son vermek	end v.
Moreover, the military are still not ending their occupation of the airspace. Ayrıca, ordu hala hava sahasındaki işgaline son vermemiştir. More Sentences
8	Common Usage	yanıt vermek	reply to v.
It is not possible for me to reply to your question. Sorunuza yanıt vermem mümkün değil. More Sentences
9	Common Usage	ödül vermek	award v.
Today and for all these reasons, Archbishop Kamwenho, we award you the Sakharov Prize for freedom of thought. Bugün ve tüm bu nedenlerle Başpiskopos Kamwenho, size Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü'nü veriyoruz. More Sentences
10	Common Usage	konferans vermek	lecture v.
He gave a series of lectures on Japanese literature at UCLA. O, Kaliforniya Üniversitesinde Japon edebiyatı üzerine bir dizi konferans verdi. More Sentences
11	Common Usage	yanıt vermek	respond v.
A ship nearby responded to our call for help. Yakınlardaki bir gemi yardım çağrımıza yanıt verdi. More Sentences
12	Common Usage	son vermek	cease v.
The Chechens must also cease their armed struggle and terrorist attacks. Çeçenler de silahlı mücadelelerine ve terör saldırılarına son vermelidir. More Sentences
13	Common Usage	sipariş vermek	place an order v.
If we place an order for more than 20 units, would you reduce the price? Eğer 20 adetten fazla sipariş verirsek, fiyatı düşürür müsünüz? More Sentences
14	Common Usage	avans vermek	advance v.
The manager advanced him two weeks' wages. Yönetici ona iki haftalık ücreti avans verdi. More Sentences
15	Common Usage	önem vermek	attach importance to v.
However, we attach importance to the conclusion that this report should not automatically be the start of anything. Ancak, bu raporun otomatik olarak hiçbir şeyin başlangıcı olmaması gerektiği sonucuna önem veriyoruz. More Sentences
16	Common Usage	teklif vermek	offer v.
However, another company may offer a monthly basis. Ancak, başka bir firma aylık bazda teklif verebilir. More Sentences
17	Common Usage	sinyal vermek	signal v.
Using a flashlight, the policeman signaled the car to stop. Polis bir el feneri kullanarak arabanın durması için sinyal verdi. More Sentences
18	Common Usage	haber vermek	report v.
If the accident happens, report to me. Eğer bir kaza olursa, bana haber verin. More Sentences
19	Common Usage	haber vermek	tell v.
He returned home without telling us. Bize haber vermeden eve dönmüş. More Sentences
20	Common Usage	sipariş vermek	order v.
Where are the shipowners and those who order the shipments when these disasters occur? Bu felaketler meydana geldiğinde armatörler ve sevkiyat siparişi verenler nerededir? More Sentences
21	Common Usage	ceza vermek	punish v.
He will certainly be punished. Ona kesinlikle ceza verilecektir. More Sentences
22	Common Usage	haber vermek	inform v.
Keiko informed him of her safe arrival. Keiko ona kadının sağ salim vardığını haber verdi. More Sentences
23	Common Usage	sebebiyet vermek	cause v.
These antidepressants may cause death in the case of an overdose. Bu antidepresanlar aşırı doz durumunda ölüme bile sebebiyet verebilir. More Sentences
24	Common Usage	kalacak yer vermek	accommodate v.
We can accommodate you. Sana kalacak yer verebiliriz. More Sentences
25	Common Usage	(ürün/meyve) vermek	bear v.
Unfortunately, I do not believe that further attempts to change the date will bear fruit. Ne yazık ki, tarihi değiştirmeye yönelik girişimlerin sonuç vereceğine inanmıyorum. More Sentences
26	Common Usage	cevap vermek	answer v.
There is no justification for the Commission not to answer it. Komisyon'un buna cevap vermemesi için hiçbir gerekçe yoktur. More Sentences
27	Common Usage	izin vermek	allow v.
I'm not even allowed to leave my room when we have company over. Bize misafir geldiğinde odamdan çıkmama bile izin verilmiyor. More Sentences
28	Common Usage	yetki vermek	authorize v.
Have you ever authorized me to leave early? Hiç erken ayrılmam için bana yetki verdin mi? More Sentences
29	Common Usage	cesaret vermek	encourage v.
I encouraged her to take the job. İşi kabul etmesi konusunda ona cesaret verdim. More Sentences
30	Common Usage	şekil vermek	shape v.
Music gives sound to fury, shape to joy. Müzik öfkeye ses, neşeye şekil verir. More Sentences
31	Common Usage	soluk vermek	exhale v.
Exhale. Soluk ver. More Sentences
32	Common Usage	izin vermek	let v.
Let me also point to the importance of flanking measures for all small and medium-sized companies. Tüm küçük ve orta ölçekli şirketler için yan tedbirlerin önemine de işaret etmeme izin verin. More Sentences
33	Common Usage	bilgi vermek	inform v.
The authors of the questions have naturally been informed. Soru sahiplerine doğal olarak bilgi verilmiştir. More Sentences
34	Common Usage	ilham vermek	inspire v.
She inspired many young women to stand up for themselves. Birçok genç kadına kendilerini savunmaları konusunda ilham verdi. More Sentences
35	Common Usage	söz vermek	promise v.
It is solemnly promised that special attention will be paid to the impact of new legislation on the environment. Yeni mevzuatın çevre üzerindeki etkisine özel önem verileceği konusunda ciddi söz verilmiştir. More Sentences
36	Common Usage	izin vermek	permit v.
We must not permit the use of Community funds to finance something that is punishable in these Member States. Topluluk fonlarının bu Üye Devletlerde cezalandırılabilecek bir şeyin finansmanı için kullanılmasına izin vermemeliyiz. More Sentences
37	Common Usage	kesin karar vermek	resolve v.
I resolved to break up with her cleanly. Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim. More Sentences
38	Common Usage	ürün vermek	yield v.
Another example is the person in charge in Ghana, who told me that women yield more than tomatoes. Bir başka örnek de Gana'daki sorumlu kişi, bana kadınların domatesten daha fazla ürün verdiğini söyledi. More Sentences
39	Common Usage	oy vermek	vote v.
The way a person votes is a strange way of defining neutrality. Bir kişinin oy verme şekli tarafsızlığı tanımlamanın garip bir yoludur. More Sentences
40	Common Usage	son vermek	terminate v.
Mary terminated our friendship. Mary dostluğumuza son verdi. More Sentences
41	Common Usage	ara vermek	have a break v.
We cannot, though, have a break, as that would disrupt the timetable. Yine de ara veremeyiz, çünkü bu zaman çizelgesini bozar. More Sentences
42	Common Usage	zarar vermek	damage v.
Pollution has further economic consequences, by reducing crop yields and damaging trees. Kirlilik, mahsul verimini düşürerek ve ağaçlara zarar vererek daha fazla ekonomik sonuçlara yol açmaktadır. More Sentences
43	Common Usage	karşılık vermek	respond v.
She responded to his gesture with a giggle. Onun bu hareketine kıkırdayarak karşılık verdi. More Sentences
44	Common Usage	karar vermek	decide v.
It is, though, for these countries themselves to decide if that is what they want. Bununla birlikte istediklerinin bu olup olmadığına bu ülkelerin kendileri karar verecektir. More Sentences
45	Common Usage	öğüt vermek	advise v.
He advises us. O bize öğüt verir. More Sentences
46	Common Usage	ödünç vermek	lend v.
Jacob is going to lend me his video camera. Jacob bana video kamerasını ödünç verecek. More Sentences
47	Common Usage	mahkemeye vermek	sue v.
Tom is going to sue you. Tom seni mahkemeye verecek. More Sentences
48	Common Usage	selam vermek	greet v.
I met your son yesterday and he politely greeted me. Dün oğlunuza rastladım ve o bana kibarca selam verdi. More Sentences
49	Common Usage	selam vermek	salute v.
Tom gave a Vulcan salute. Tom bir Vulkan selamı verdi. More Sentences
50	Common Usage	şekil vermek	mould v.
She moulded the clay into a coffee mug. Kil parçasına kahve fincanı şekli verdi. More Sentences
51	Common Usage	şekil vermek	mold v.
She molded the clay into a coffee mug. Kil parçasına kahve fincanı şekli verdi. More Sentences
52	Common Usage	yetki vermek	authorise v.
Who actually authorised the Convention to delete the goal of price stability from the catalogue of Union objectives? Fiyat istikrarı hedefinin Birlik hedefleri kataloğundan çıkarılması için Konvansiyon'a gerçekte kim yetki verdi? More Sentences
53	Common Usage	rey vermek	vote v.
Tom said he wasn't old enough to vote. Tom rey vermeye yaşının yetmediğini söyledi. More Sentences
54	Common Usage	mahkemeye vermek	sue for v.
The doctor who treated Tom should be sued for malpractice. Tom'u tedavi eden doktor yanlış tedavi için mahkemeye verilmeli. More Sentences
55	Common Usage	oturuma ara vermek	adjourn v.
We shall adjourn the sitting and leave the Chamber immediately. Oturuma ara vereceğiz ve derhal Meclis'i terk edeceğiz. More Sentences
56	Common Usage	karar vermek	make a decision v.
It will nevertheless have to make a decision about this. Yine de bu konuda bir karar vermek zorunda kalacaktır. More Sentences
57	Common Usage	son vermek	put an end v.
We are very much in need of this inventory so that we can put an end to abuses more effectively. Suiistimallere daha etkin bir şekilde son verebilmemiz için bu envantere çok ihtiyacımız var. More Sentences
General
58	General	cevap vermek	reply to v.
I should just like to reply to some of the Members' comments. Ben sadece Üyelerin bazı yorumlarına cevap vermek istiyorum. More Sentences
59	General	ödün vermek	concede v.
You have conceded a small amount of ground for vessels less than 12 metres long, which is positive. Uzunluğu 12 metreden az olan gemiler için küçük bir miktar ödün verdiniz, ki bu olumlu. More Sentences
60	General	izin vermek	authorize v.
I cannot authorize Ken to go abroad. Ken'in yurtdışına çıkmasına izin veremem. More Sentences
61	General	hak vermek	justify v.
This device justifies the price it demands. Bu cihaz fiyatının hakkını veriyor. More Sentences
62	General	cevap vermek	give an answer v.
This concerns a fundamental question and I am requesting the Commission to give an answer. Bu temel bir soruyla ilgilidir ve Komisyondan bir cevap vermesini talep ediyorum. More Sentences
63	General	imkan vermek	enable v.
This will enable us to set ambitious but realistic constraints. Bu bize iddialı ama gerçekçi kısıtlamalar koyma imkanı verecektir. More Sentences
64	General	ahlak dersi vermek	moralize v.
Don't give some moralizing discourse. Ahlak dersi verme. More Sentences
65	General	mahkemeye vermek	sue v.
Tom sued Mary. Tom Mary'yi mahkemeye verdi. More Sentences
66	General	konferans vermek	give a lecture v.
The scientist gave a lecture on the structure of the universe. Bilim insanı, evrenin yapısı üzerine bir konferans verdi. More Sentences
67	General	hesap vermek	account for v.
Or, more precisely, did account for that figure in the past. Ya da daha doğrusu, geçmişte bu rakamın hesabını vermiştir. More Sentences
68	General	toprağa vermek	bury v.
Mary was buried in this city. Mary bu şehirde toprağa verildi. More Sentences
69	General	rüşvet vermek	grease v.
I greased Tom's palm. Tom'a rüşvet verdim. More Sentences
70	General	ceza vermek	sentence v.
The local court judges are sometimes influenced by fundamentalist teaching and hand down harsh sentences. Yerel mahkeme hakimleri bazen köktendinci öğretiden etkilenerek sert cezalar verebilmektedir. More Sentences
71	General	ateşe vermek	set on fire v.
The hut was set on fire. Kulübe ateşe verildi. More Sentences
72	General	kan vermek	give blood v.
We should be thanking and congratulating all those millions of people in Britain and throughout Europe who give blood. Britanya'da ve Avrupa genelinde kan veren milyonlarca insana teşekkür etmeli ve onları tebrik etmeliyiz. More Sentences
73	General	para cezası vermek	fine v.
In the past, the Commission has had to fine vehicle manufacturers which have blocked parallel trade. Geçmişte Komisyon, paralel ticareti engelleyen araç üreticilerine para cezası vermek zorunda kalmıştır. More Sentences
74	General	zarar vermek	do a disservice v.
Dan is doing a disservice to the community. Dan topluma zarar veriyor. More Sentences
75	General	hasar vermek	damage v.
The spell of drought did severe damage to the harvest. Kuraklık dönemi ürüne ciddi hasar verdi. More Sentences
76	General	nefes vermek	breathe out v.
When you breathe out in cold weather, you can see your breath. Soğuk havada dışarıya nefes verdiğinde nefesini görebilirsin. More Sentences
77	General	teklif vermek	tender v.
My company tendered for the building contract. Şirketim inşaat ihalesi için teklif verdi. More Sentences
78	General	hediye olarak vermek	give away v.
I gave away the table because it does not fit in the living room. Oturma odasına uymadığı için masayı hediye olarak verdim. More Sentences
79	General	sipariş vermek	commission v.
A friend of mine commissioned a well-known artist to paint a portrait of his wife. Bir arkadaşım tanınmış bir ressama karısının portresini yapması için sipariş verdi. More Sentences
80	General	(kararı vermek) (birine) kalmak	rest with v.
The final decision rests with the students themselves. Son karar öğrencilere kalmış. More Sentences
81	General	hak vermek	entitle v.
The right of freedom of expression entitles companies to display their wares on the Internet. İfade özgürlüğü hakkı, şirketlere mallarını internette sergileme hakkı verir. More Sentences
82	General	can vermek	perish v.
He did not perish in vain. O, boşuna can vermedi. More Sentences
83	General	karşılık vermek	counter v.
She countered my plan with an alternative. Planıma bir alternatifle karşılık verdi. More Sentences
84	General	acı vermek	inflict pain v.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it. Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır. More Sentences
85	General	önem vermek	regard v.
This is why my group has so high a regard for the element of consumer safety. İşte bu nedenle grubum tüketici güvenliği unsuruna büyük önem vermektedir. More Sentences
86	General	karşılık vermek	hit back v.
It's about time Tom hit back. Tom'un karşılık verme zamanı. More Sentences
87	General	konser vermek	give a concert v.
When will they give a concert? Ne zaman konser verecekler? More Sentences
88	General	mola vermek	break v.
It is important that they be safer when they take their breaks. Mola verdiklerinde daha güvende olmaları önemlidir. More Sentences
89	General	patlak vermek	burst v.
This Parliament has, since Nice, been pressing forward with a Community process which must burst forth in Laeken. Bu Parlamento, Nice'den bu yana, Laeken'de patlak vermesi gereken bir Topluluk süreci için bastırmaktadır. More Sentences
90	General	asalet unvanı vermek	ennoble v.
The queen decided to ennoble the professor. Kraliçe, profesöre asalet unvanı verme kararı aldı. More Sentences
91	General	kredi vermek	grant loan v.
It is being proposed to grant loans to former Yugoslavia covered by a 65% guarantee. Eski Yugoslavya'ya %65 garanti kapsamında kredi verilmesi önerilmektedir. More Sentences
92	General	zarar vermek	injure v.
Unless you keep early hours, you will injure your health. Erken kalkmazsan, sağlığına zarar verirsin. More Sentences
93	General	şekil vermek	give shape to v.
The main priority is to give shape to the future of the enlarged Union. Asıl öncelik, genişlemiş Birlik'in geleceğine şekil vermektir. More Sentences
94	General	zahmet vermek	trouble v.
I don't want to trouble you. Size zahmet vermek istemem. More Sentences
Common Usage
95	Common Usage	meyve vermek	fruit v.
96	Common Usage	güç vermek	sustain v.
97	Common Usage	sert cevap vermek	retort v.
98	Common Usage	şekil vermek	give shape v.
99	Common Usage	olanak vermek	enable v.
100	Common Usage	haber vermek	let know v.
101	Common Usage	yeniden güven vermek	reassure v.
102	Common Usage	sipariş vermek	give an order v.
103	Common Usage	ders vermek	give a lesson v.
104	Common Usage	biçim vermek	shape v.
105	Common Usage	meme vermek	nurse v.
106	Common Usage	rehin vermek	gage v.
107	Common Usage	yaprak vermek	leaf v.
108	Common Usage	ad vermek	denominate v.
109	Common Usage	(para) geri vermek	repay v.
110	Common Usage	ara vermek	pause v.
111	Common Usage	dert vermek	bother v.
112	Common Usage	ruhsat vermek	warrant v.
113	Common Usage	yetki vermek	warrant v.
114	Common Usage	izin vermek	warrant v.
115	Common Usage	oy vermek	ballot v.
116	Common Usage	boşuna ümit vermek	tantalize v.
117	Common Usage	hayvanlara zarar vermek	harm animals v.
General
118	General	güvenerek sırrını vermek	confidingness n.
119	General	yemeklere tat vermek için kullanılan bitki	herb n.
120	General	bir ders vermek amacıyla kaleme alınmış kısa hikaye	exemplum n.
121	General	bir hristiyanın kiliseye vermek üzere ayırdığı gelirinin yüzde onu	tithe n.
122	General	uçurtmaya geriye doğru eğim vermek için kullanılan ip	bowline n.
123	General	ibret vermek için yapılan	exemplary n.
124	General	ismini vermek istemeyen bir izleyici	an anonymous watcher n.
125	General	adını vermek istemeyen bir dinleyici	an anonymous listener n.
126	General	ismini vermek istemeyen bir dinleyici	an anonymous listener n.
127	General	gıyabında hüküm vermek	default n.
128	General	sağlıklı kilo vermek	healthy loss of weight n.
129	General	ödül vermek	adward [obsolete] n.
130	General	ödül olarak vermek	adward [obsolete] n.
131	General	kilo vermek için yapılan egzersizler	reducing exercises n.
132	General	bir kişinin belirli bir sosyal hizmet için uygun olup olmadığına karar vermek için fiziksel veya sosyal koşullarının incelenmesi	needs test n.
133	General	abd'nin birtakım şehirlerinde mahkeme süreçlerinde hizmet vermek ve bazı görevleri ifa etmek üzere görevlendirilmiş kanun görevlisi	marshall n.
134	General	işaret vermek için ayna kullanma	heliography n.
135	General	sopa (ceza vermek amacıyla kullanılan ucu yassı ve yayvan)	paddle n.
136	General	grup üyelerine samimi ve gayriresmi olarak tanışma fırsatı vermek için bir partide yapılan oyun, gösteri veya dans	mixer n.
137	General	para üstü tutup vermek için kullanılan bir alet	money changer n.
138	General	para üstü tutup vermek için kullanılan bir alet	moneychanger n.
139	General	(abd'de) baba adayını kutlayıp ona hediye vermek için düzenlenen parti	dadchelor party [us] n.
140	General	granüllü görünüm vermek için yapay olarak işlenmiş yüzey	grain n.
141	General	kandırmak ve zarar vermek için verilen hediye	greek gift n.
142	General	aile ve ebeveynlik sorunlarına dair öneri ve destek vermek üzere kurulmuş ingiltere merkezli bir internet sitesi	mumsnet n.
143	General	yakın mesafe efekti vermek için yükseltilmiş ses	close-up n.
144	General	teşvik vermek	incentivize n.
145	General	teşvik vermek	incentivise n.
146	General	tıp öğrencilerine hasta başında eğitim vermek	clinic [obsolete] n.
147	General	birine destek vermek amacıyla savaşmayı taahhüt eden kişisel teminat	gauge n.
148	General	saça şekil vermek için kullanılan jelatinimsi preparat	gelatin n.
149	General	saça şekil vermek için kullanılan jelatinimsi preparat	gelatine n.
150	General	pirinç gibi metallere altın görüntüsü vermek için uygulanan bir cila	ormolu varnish n.
151	General	önceden haber vermek	prenunciation [obsolete] n.
152	General	ödül vermek	reward v.
153	General	oy vermek	poll for v.
154	General	cevaz vermek	allow v.
155	General	bohçasını koltuğuna vermek	give somebody the sack v.
156	General	kiraya vermek	let out on hire v.
157	General	son nefesini vermek	gasp one's life out v.
158	General	son vermek	chuck v.
159	General	çırak olarak vermek	apprentice v.
160	General	kuvvetle soluk vermek	blow away v.
161	General	ölümüne sebebiyet vermek	cause the death of another person v.
162	General	önceden haber vermek (bir olayın gerçekleşeceğini)	prophesy v.
163	General	söylev vermek	speechify v.
164	General	izin belgesi vermek	license v.
165	General	çatal biçimi vermek	fork v.
166	General	ara vermek	take a break v.
167	General	meydan vermek	cause v.
168	General	moral vermek	rally v.
169	General	konser vermek	perform v.
170	General	kredi vermek	credit v.
171	General	reçetedeki ilaçları vermek	fill a prescription v.
172	General	isim vermek	give a name v.
173	General	imtiyaz vermek	privilege v.
174	General	esin vermek	reveal v.
175	General	kloroform vermek	chloroform v.
176	General	kaza süsü vermek	make it look like an accident v.
177	General	reaksiyon vermek	react v.
178	General	gitmesine izin vermek	dismiss v.
179	General	aklını vermek	turn to v.
180	General	zahmet vermek	put out v.
181	General	tekrar güven vermek	reassure v.
182	General	adını vermek	call on v.
183	General	yol vermek	turn somebody out v.
184	General	yemin vermek	swear v.
185	General	kaçmasına izin vermek	let out v.
186	General	büyük önem vermek	attach great importance to v.
187	General	sıkıcı öğütler vermek	jaw v.
188	General	tam puan vermek	give somebody the thumbs up v.
189	General	emanete vermek (bavulu)	check v.
190	General	tat vermek	flavour v.
191	General	ilaç vermek	administer a medicine v.
192	General	acı vermek	afflict v.
193	General	fiyat vermek	quote a price for v.
194	General	oy vermek	cast a vote v.
195	General	kaçamak yanıtlar vermek	reply evasively v.
196	General	karşılığını vermek	reward v.
197	General	önceden haber vermek	give notice v.
198	General	hız vermek	hasten v.
199	General	meydan vermek	admit v.
200	General	gözdağı vermek	browbeat v.
201	General	soluk alıp vermek	breathe v.
202	General	bir yerde mola vermek	stop over in v.
203	General	meyve vermek	produce v.
204	General	sipariş vermek	place an order with v.
205	General	yetki vermek	intitle v.
206	General	göç vermek	emigrate v.
207	General	kendini alkole vermek	hit the bottle v.
208	General	biçim vermek	style v.
209	General	acı vermek	harrow v.
210	General	önem vermek	place emphasis on v.
211	General	dışarı vermek	discharge v.
212	General	keyif vermek	intoxicate v.
213	General	gaz vermek	gun up v.
214	General	bir çekidüzen vermek	tidy up v.
215	General	hüküm vermek	sentence v.
216	General	boşuna ümit vermek	tantalise v.
217	General	sır vermek	betray a secret v.
218	General	ders vermek	rebuke v.
219	General	celpnameyi eline vermek	serve a summons v.
220	General	düzen vermek	put something in order v.
221	General	rüşvet vermek	give a bribe v.
222	General	keyif vermek	make somebody tipsy v.
223	General	tazminat vermek	recompense v.
224	General	geri vermek	pay back v.
225	General	hava vermek	tone v.
226	General	kulak vermek	listen out v.
227	General	gözlerine zarar vermek	strain one's eyes v.
228	General	yontarak şekil vermek	hew out v.
229	General	karar vermek	adjudge v.
230	General	kendisi hakkında hesap vermek	give an account of oneself v.
231	General	savaş vermek	fight v.
232	General	karşılık vermek	repay v.
233	General	önem vermek	put emphasis on v.
234	General	kiraya vermek	lease out v.
235	General	kumarhane çalışanına ikramiye vermek	toke v.
236	General	tav vermek	anneal v.
237	General	ad vermek	name v.
238	General	nefes vermek	expirer v.
239	General	gaz vermek	gas v.
240	General	öğüt vermek	expostulate v.
241	General	sözü vermek	floor goes to v.
242	General	tam serbestlik vermek	give a free hand v.
243	General	kız vermek	wive v.
244	General	hakkını vermek	remunerate v.
245	General	meme vermek	lactate v.
246	General	acı vermek	distress v.
247	General	açık artırmada daha fazla fiyat vermek	outbid v.
248	General	postaya vermek	mail v.
249	General	çok zarar vermek	wreak havoc on v.
250	General	hakkında bilgi vermek	snitch on v.
251	General	kendine çekidüzen vermek	smarten up v.
252	General	ters anlam vermek	twist v.
253	General	bir şeyi birine vermek	put something down to v.
254	General	rüşvet vermek	corrupt v.
255	General	çeki düzen vermek	spruce v.
256	General	açık kart vermek	give carte blanche v.
257	General	seçimde oy vermek	go to the poll v.
258	General	açı vermek	angle v.
259	General	renk vermek	encolour v.
260	General	fasıla vermek	make a break v.
261	General	ışık vermek	light v.
262	General	birine sahte bir güven duygusu vermek	lull someone into a false sense of security v.
263	General	hediye vermek	give a present v.
264	General	söz vermek	give somebody one's word v.
265	General	ele vermek	squeal v.
266	General	mahkemeye vermek	have somebody up for something v.
267	General	karşılık vermek	come back v.
268	General	şeker tadı vermek	sweeten v.
269	General	ele vermek	reveal v.
270	General	sakalı ele vermek	allow oneself be led by the nose v.
271	General	bilgi vermek	clear up v.
272	General	tat vermek	flavor v.
273	General	vermek (ceza)	impose upon v.
274	General	depozito vermek	put down a deposit on something v.
275	General	teminat olarak vermek	pledge v.
276	General	hafif renk vermek	tinge v.
277	General	biçim vermek	forge v.
278	General	izin vermek	be in the clear v.
279	General	vermek (para)	place v.
280	General	eziyet vermek	plague v.
281	General	isteksizce vermek	grudge v.
282	General	zarar vermek	get at v.
283	General	postu vermek	die v.
284	General	tam not vermek	give something the thumbs up v.
285	General	lezzet vermek	season v.
286	General	karar vermek	make decision v.
287	General	keyif ve neşe vermek	exhilarate v.
288	General	karar vermek	fix on v.
289	General	cesaret vermek	nerve v.
290	General	ihtimal vermek	regard as possible v.
291	General	özel ders vermek	coach v.
292	General	senet vermek	give somebody written certification v.
293	General	emek vermek	labour v.
294	General	yeniden boşluk vermek	respace v.
295	General	daha aşağı işlere vermek	disrate v.
296	General	yakıt vermek	fuel v.
297	General	ihtimal vermek	presume v.
298	General	sürgün vermek	shoot v.
299	General	vermek (yardım/kredi vb)	extend v.
300	General	nabza göre şerbet vermek	keep a foot in both camps v.
301	General	yapılması için emir vermek (toplantının)	summon v.
302	General	korku vermek	terrorize v.
303	General	uyarıcı vermek	hop up v.
304	General	teminat vermek	secure v.
305	General	sır vermek	tell a secret v.
306	General	kaçamak yanıt vermek	stall v.
307	General	anlam vermek	understand v.
308	General	çiçek vermek	flower v.
309	General	fazla iş vermek	overtask v.
310	General	değer vermek	dignify v.
311	General	can vermek	animate v.
312	General	talebe yanıt vermek	respond to demand v.
313	General	fırsat vermek	give chance v.
314	General	isim vermek	entitle v.
315	General	not vermek	grade v.
316	General	görev vermek	entrust a task v.
317	General	boş vermek	not to bother v.
318	General	peklik vermek	constipate v.
319	General	yemek vermek	host for dinner v.
320	General	ad vermek	give a name v.
321	General	sıkıntı vermek	oppress v.
322	General	hüküm vermek	doom v.
323	General	vekalet vermek	give the procuration v.
324	General	ışık vermek	glimmer v.
325	General	vermek (ceza)	impose on v.
326	General	ızdırap vermek	grate v.
327	General	izahat vermek	account for v.
328	General	çeki düzen vermek	trig v.
329	General	açık vermek	be unable to hide something v.
330	General	ilaç vermek	medicine v.
331	General	son vermek (bir konuşmaya)	put an end to v.
332	General	su vermek (çeliğe)	quench v.
333	General	ziyafet vermek	banqueting v.
334	General	birinin eline celpname vermek	serve a summons on v.
335	General	drahoma vermek	dower v.
336	General	kiraya vermek	let something off v.
337	General	zarar vermek	cripple v.
338	General	hayat vermek	inspirit v.
339	General	not vermek	give marks to v.
340	General	söz vermek	make a commitment to v.
341	General	birine rüşvet vermek	grease someone's palm v.
342	General	disk üzerindeki bilgiye zarar vermek	scag v.
343	General	mücadele vermek	campaign v.
344	General	zarar vermek	encroach v.
345	General	iane vermek	subscribe v.
346	General	ayrıcalık vermek	make a concession v.
347	General	vermek (yetki/hak vb'ni)	vest with v.
348	General	ıstırap vermek	distress v.
349	General	icraya vermek	refer to the court of bailiff v.
350	General	son nefesini vermek	draw one's last breath v.
351	General	zayiat vermek	suffer casualties v.
352	General	işaret vermek	make a sign to somebody v.
353	General	dert vermek	bother v.
354	General	haber vermek	advise v.
355	General	pay vermek	impart v.
356	General	önceden haber vermek	portend v.
357	General	önem vermek	set store by v.
358	General	yetki vermek	empower v.
359	General	kendini vermek	apply v.
360	General	biçim vermek	embos v.
361	General	ders vermek	instruct v.
362	General	önceden haber vermek	previse v.
363	General	ruhsat vermek	licence v.
364	General	önem vermek	consider important v.
365	General	karneyle vermek	ration something out v.
366	General	boş vermek	disregard v.
367	General	az vermek	scrimp v.
368	General	mercimeği fırına vermek	have it away v.
369	General	yaşam savaşı vermek	scramble for a living v.
370	General	teröre destek vermek	promote terrorism v.
371	General	ara vermek	lay over v.
372	General	birine ters cevap vermek	bite someone's nose off v.
373	General	müjde vermek	give somebody a piece of good news v.
374	General	yemek vermek	banquet v.
375	General	ipucu vermek	clue somebody in v.
376	General	sıkıntı vermek	discomfort v.
377	General	talebe yanıt vermek	meet the demand v.
378	General	not vermek	grade a test v.
379	General	karşılık vermek	spoke in response v.
380	General	ödül vb vermek	adjudge v.
381	General	son vermek	fetch up v.
382	General	aleyhinde oy vermek	vote against v.
383	General	imza vermek	autograph v.
384	General	son vermek	break something off v.
385	General	hesap vermek	give an account of v.
386	General	ziyafet vermek	feast v.
387	General	şekil vermek	give form to v.
388	General	tezkeresini eline vermek	give somebody his marching orders v.
389	General	lord payesi vermek	lord v.
390	General	eski mevkiini geri vermek	reinstate v.
391	General	yakıp söndürmek (işaret vermek için ışıkları)	flash v.
392	General	resmi demeç vermek	lodge v.
393	General	zarar vermek	disadvantage v.
394	General	söz vermek	give a promise v.
395	General	sık ve kesik soluklar alıp vermek	breathe hard v.
396	General	lezzet vermek	savor v.
397	General	rüşvet vermek	square v.
398	General	konca vermek	bud v.
399	General	zarar vermek	scathe v.
400	General	poz vermek	posture v.
401	General	fikir vermek	advise v.
402	General	karar vermek	settle v.
403	General	zarar vermek	labefy v.
404	General	karar vermek	hand down v.
405	General	kan vermek	donate blood v.
406	General	önerge vermek	make a motion v.
407	General	sıkıntı vermek	incommode v.
408	General	ürün vermek	bring forth v.
409	General	sinyal vermek	beam v.
410	General	öğüt vermek	recommend v.
411	General	çeki düzen vermek	spruce up v.
412	General	ağırlık vermek	focus one's attention on v.
413	General	meyvesini vermek	bear fruit v.
414	General	gözdağı vermek	hector around v.
415	General	oksijen vermek	ventilate v.
416	General	alınmış parayı geri vermek	refund v.
417	General	sıkıntı vermek	clog v.
418	General	güç vermek	energize v.
419	General	hakkında bilgi vermek	inform that v.
420	General	fazla fiyat vermek	outbid v.
421	General	moral vermek	bolster somebody's morale v.
422	General	sırt sırta vermek	support each other v.
423	General	ödemek üzere para vermek	tender v.
424	General	açık kart vermek	give complete authority to someone v.
425	General	hesap vermek	render an account of v.
426	General	kulak vermek	lend an ear v.
427	General	süt vermek	suckle v.
428	General	ehliyet ve ruhsat vermek	licence v.
429	General	akıl vermek	counsel v.
430	General	söylev vermek	sermonize v.
431	General	kulak vermek	mind v.
432	General	ilham vermek	infuse v.
433	General	gurur vermek	make proud v.
434	General	ifade vermek	depose v.
435	General	söylev vermek	discourse v.
436	General	gaipten haber vermek	divine v.
437	General	hak vermek	vest v.
438	General	bir işin yapılması için çok az zaman vermek	give short notice v.
439	General	kaçamak yanıt vermek	reply evasively v.
440	General	velveleye vermek	rock the boat v.
441	General	akıl vermek	give advice to v.
442	General	kudret vermek	energise v.
443	General	bir şeyin aleyhinde karar vermek	decide against something v.
444	General	hüküm vermek	rule v.
445	General	ara vermek	make a pause v.
446	General	nutuk vermek	harangue v.
447	General	ırk ayırımına son vermek	desegregate v.
448	General	söz vermek	engage v.
449	General	imtihanı vermek	pass an examination v.
450	General	patırtıya vermek	put into confusion v.
451	General	söylev vermek	hold forth v.
452	General	akademik derece vermek	confer on v.
453	General	hüzün vermek	make sad v.
454	General	pasaportunu eline vermek	boot somebody out of something v.
455	General	oyun vermek	lose a game v.
456	General	belirli bir ses vermek	intone v.
457	General	istifasını vermek	hand in one's notice v.
458	General	fitil vermek	incite v.
459	General	aralık vermek	stop for a while v.
460	General	taze hava vermek	ventilate v.
461	General	göç vermek	immigrate v.
462	General	ele vermek	give up v.
463	General	salık vermek	prescribe v.
464	General	cesaret vermek	sustain v.
465	General	birine geniş yetki vermek	give someone a free hand v.
466	General	iş vermek	task v.
467	General	çeyiz vermek	portion v.
468	General	zoraki geri vermek	disgorge v.
469	General	açık bono vermek	give somebody a carte blanche v.
470	General	mercimeği fırına vermek	have it away with somebody v.
471	General	yapraklarından buhar halinde nem vermek (bitki)	transpire v.
472	General	ateşe vermek	set aflame v.
473	General	yetki vermek	enable v.
474	General	yayın izni vermek	release v.
475	General	mana vermek	interpret v.
476	General	vatandaşlık vermek	naturalize v.
477	General	kaçamak cevap vermek	shift v.
478	General	son vermek	cut off v.
479	General	eziyet vermek	cause somebody trouble v.
480	General	yeniden can vermek	regenerate v.
481	General	acı vermek	agonise v.
482	General	heyecan vermek	electrify v.
483	General	kaçamak cevap vermek	evade a question v.
484	General	gıda vermek	nourish v.
485	General	birine yetki vermek	invest v.
486	General	gölge vermek	shade v.
487	General	bıkkınlık vermek	tire out v.
488	General	kulak vermek	regard v.
489	General	gelirinin yüzde onunu kiliseye vermek	tithe v.
490	General	perhiz vermek	diet v.
491	General	isim vermek	term v.
492	General	belli ölçüde ilaç vermek	dose v.
493	General	emekli maaşı vermek	enpension v.
494	General	şekil vermek	efform v.
495	General	bilgi vermek	post up v.
496	General	çeşni vermek	flavor v.
497	General	kayıp vermek	endanger v.
498	General	karar vermek	dijudicate v.
499	General	durma sinyali vermek	signal to stop v.
500	General	fazla değer vermek	overrate v.