süre - Turco Inglés Diccionario

süre

Significados de "süre" en diccionario turco inglés : 32 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
sure adj. emin
You can be sure that I will fully participate in this debate, week after week, at ground level.
Bu tartışmaya her hafta, zemin seviyesinde tam olarak katılacağımdan emin olabilirsiniz.

More Sentences
sure adv. elbette
Sure, a president can do this.
Elbette, bir başkan bunu yapabilir.

More Sentences
General
sure adv. elbette
Sure, modern humans were flesh and blood like other animals.
Elbette modern insanlar da diğer hayvanlar gibi etten kemiktendi.

More Sentences
sure adv. epey
You sure worked hard today.
Bugün epeyce çok çalıştın.

More Sentences
sure adv. kesinlikle
He thought you'd pass the test for sure, kid.
Testi kesinlikle geçeceğini düşünüyordu, evlat.

More Sentences
sure adv. mutlaka
Make sure your kids eat a good breakfast in the morning.
Çocuklarınıza sabahları mutlaka iyi bir kahvaltı yaptırın.

More Sentences
sure adv. şüphesiz
It sure is pretty.
O şüphesiz güzel.

More Sentences
sure interj. tabii
Sure, a president can do this.
Pek tabii, bir lider bunu yapabilir.

More Sentences
Technical
sure emin
I am sure no one in this House wants that and, therefore, the Commission is right to follow this line.
Eminim bu Meclisteki hiç kimse bunu istemez ve bu nedenle Komisyon bu çizgiyi izlemekte haklıdır.

More Sentences
General
sure n. kesinlik
sure n. belirlilik
sure v. soruşturmak
sure adj. müspet
sure adj. sabit
sure adj. güvenilir
sure adj. olumlu
sure adj. kati
sure adj. sağlam
sure adj. güven veren
sure adj. itimat edilen
sure adv. elbet
sure adv. bayağı
sure adv. kesin
sure adv. muhakkak
sure adv. kuşkusuz
sure adv. mutlak
Speaking
sure hayhay
sure tabi ki
sure hiç şüphen olmasın
sure rica ederim!
Technical
sure kesin
sure mutlak

Significados de "süre" en diccionario inglés turco : 59 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
süre duration n.
He'll be wearing dental braces for the duration of the school year.
Okul yılı süresince diş teli takacak.

More Sentences
süre time n.
For a long time it was only the benefits of this increase in scale that were stressed.
Uzun bir süre boyunca sadece ölçekteki bu artışın faydaları vurgulandı.

More Sentences
süre span n.
My son has a very short attention span.
Oğlumun dikkat süresi çok kısadır.

More Sentences
süre period n.
That is an increase of twenty percent over a ten-year period.
Bu, on yıllık bir süre içinde yüzde yirmi oranında bir artış anlamına gelmektedir.

More Sentences
General
süre length n.
The overall length of the journey was 36 hours.
Yolculuğun toplam süresi 36 saatti.

More Sentences
süre while n.
While it was in operation its Member States did not wage war on each other.
Faaliyette olduğu süre boyunca Üye Devletleri birbirlerine savaş açmamıştır.

More Sentences
süre space n.
Clearly, these tasks are not easy, particularly if they have to be carried out within a relatively short space of time.
Bu görevlerin kolay olmadığı, özellikle de nispeten kısa bir süre içerisinde gerçekleştirilmeleri gerektiği açıktır.

More Sentences
süre span n.
Young children have short attention spans.
Küçük çocukların dikkat süreleri kısadır.

More Sentences
süre time n.
For some time, this was seen as a huge advantage to the consumer and a form of justice.
Bir süre için bu, tüketici için büyük bir avantaj ve bir tür adalet olarak görüldü.

More Sentences
süre period of time n.
If aid is granted for a longer period of time, then competitiveness becomes distorted.
Yardım daha uzun bir süre için verilirse, rekabet gücü bozulur.

More Sentences
süre period n.
One of these incentives is market exclusivity for a period of 10 years.
Bu teşviklerden biri 10 yıllık bir süre için pazar münhasırlığıdır.

More Sentences
süre life n.
The escalation in violence has claimed over 2,500 lives in less than six months.
Şiddetin tırmanması altı aydan kısa bir süre içinde 2.500'den fazla can aldı.

More Sentences
süre term n.
The members concerned are to be reappointed for a term of six years.
İlgili üyeler altı yıllık bir süre için yeniden atanacaklardır.

More Sentences
süre years n.
How many years has it been since you've had a girlfriend?
Bir kız arkadaşın olduğundan beri ne kadar süre oldu?

More Sentences
Trade/Economic
süre term n.
Thank you and good luck for the rest of your term of office.
Teşekkürler ve görev sürenizin geri kalanı için iyi şanslar.

More Sentences
Law
süre duration n.
Secondly, the Commission can also accept a longer maximum duration for contracts.
İkinci olarak, Komisyon sözleşmeler için daha uzun bir azami süreyi de kabul edebilir.

More Sentences
Politics
süre term n.
The normal term of the Assembly is five years.
Meclis'in normal süresi beş yıldır.

More Sentences
Insurance
süre period n.
Let us give them longer transitional periods, more leeway, greater freedom.
Onlara daha uzun geçiş süreleri, daha fazla hareket alanı ve daha fazla özgürlük tanıyalım.

More Sentences
Technical
süre time n.
This is a subject we could fruitfully discuss for a long time yet.
Bu, uzun bir süre daha verimli bir şekilde tartışabileceğimiz bir konudur.

More Sentences
Computer
süre time period n.
It is only fair that this privilege should last for a limited time period.
Bu ayrıcalığın sınırlı bir süre için geçerli olması adil olacaktır.

More Sentences
Automotive
süre duration n.
We also wish to extend the duration of the programme to 31 December 2008.
Ayrıca programın süresini 31 Aralık 2008 tarihine kadar uzatmak istiyoruz.

More Sentences
Linguistics
süre length n.
That is why I opposed this reduction in the length of the plenary session.
Bu nedenle genel kurul oturumunun süresinin kısaltılmasına karşı çıktım.

More Sentences
süre duration n.
My second point relates to the duration of authorisation.
Değineceğim ikinci nokta ise ruhsat süresiyle ilgilidir.

More Sentences
General
süre streak n.
süre season n.
süre timetable n.
süre bout n.
süre spell n.
süre continuance n.
süre respite n.
süre stretch n.
süre run n.
süre gamut n.
süre interval n.
süre due n.
süre gange n.
süre distance n.
süre grace n.
süre limitation n.
süre whet n.
süre mountenance n.
süre mountenaunce n.
süre longness n.
süre durance [obsolete] n.
süre durancy n.
süre protension n.
süre spang [scotland] n.
süre stretch n.
süre course n.
Trade/Economic
süre season n.
süre time limit n.
süre limitation n.
Law
süre respite n.
süre continuance n.
Technical
süre headway n.
Computer
süre progress n.
Latin
süre spatium n.
süre dies n.
Archaic
süre whiles n.

Significados de "süre" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
kısa süre içinde soon adv.
Layla soon embraced the country lifestyle.
Leyla kısa süre içinde kırsal yaşam tarzını benimsedi.

More Sentences
General
uzun süre a long time n.
The Commission proposal, however, will undermine these prospects for a long time.
Ancak Komisyon teklifi, bu beklentileri uzun süre baltalayacaktır.

More Sentences
uzun süre ages n.
It's been ages.
Uzun süre oldu.

More Sentences
uzun süre long time n.
It is, therefore, necessary to shorten these excessively long time periods.
Bu nedenle, bu aşırı uzun sürelerin kısaltılması gerekmektedir.

More Sentences
bir süre a while n.
No one's seen her in a while.
Kimse onu bir süredir görmedi.

More Sentences
süre sınırı time limit n.
I will ask, though, that the time limit should not be shortened whatever happens.
Yine de, ne olursa olsun süre sınırının kısaltılmamasını rica edeceğim.

More Sentences
kısa süre spell n.
Live animals should only have to endure very short spells of transport.
Canlı hayvanlar yalnızca çok kısa süreli nakillere katlanmak zorunda kalmalıdır.

More Sentences
kısa süre short notice n.
Mr Haarder and the Danish Presidency are stepping into this at short notice.
Sayın Haarder ve Danimarka Dönem Başkanlığı kısa sürede bu işe el atıyor.

More Sentences
kısa süre short time n.
It is something we must work on in the short time that remains before Johannesburg.
Johannesburg'a kalan kısa sürede bu konu üzerinde çalışmalıyız.

More Sentences
ek süre additional time n.
Since another member of my Group has given up his speaking time, I believe that I have accumulated additional time.
Grubumun başka bir üyesi konuşma süresinden feragat ettiğinden ek süre kazandığıma inanıyorum.

More Sentences
kalan süre remaining time n.
What's the remaining time?
Kalan süre ne kadar?

More Sentences
makul süre reasonable time n.
What the industry needs is legal certainty and reasonable time periods.
Sektörün ihtiyacı olan şey yasal kesinlik ve makul sürelerdir.

More Sentences
ek süre extension n.
I got an extension to complete my assignment.
Ödevimi tamamlamak için ek süre aldım.

More Sentences
bir süre bit n.
I'll stay here for a bit.
Ben kısa bir süre için burada kalacağım.

More Sentences
arasındaki süre interval n.
The interval between two shots is a week.
İki aşı arasındaki süre bir haftadır.

More Sentences
süre dolmak (time) be up v.
I shall close there - my time is up in any case.
Bu konuyu kapatacağım; her halükarda sürem doldu.

More Sentences
uzun süre önce long ago adv.
The bridges were destroyed by Israel long ago.
Köprüler İsrail tarafından uzun süre önce yıkıldı.

More Sentences
bir süre sonra after a while adv.
After a while, though, these, too, add up.
Ancak bir süre sonra bunlar da birikiyor.

More Sentences
kısa süre önce recently adv.
The business 'paper, Affärsvärlden has recently shown that this too is not the case.
İş dünyası gazetesi Affärsvärlden de kısa süre önce durumun böyle olmadığını gösterdi.

More Sentences
bir süre awhile adv.
We're going to have good weather for awhile.
Bir süre güzel bir havamız olacak.

More Sentences
bir süre önce some time ago adv.
Some time ago, I was given the opportunity to look into this matter more deeply.
Bir süre önce bana bu konuyu daha derinlemesine inceleme fırsatı verildi.

More Sentences
bir süre önce a while ago adv.
The Commission spoke about this a while ago and this is certainly a subject to examine in greater depth.
Komisyon bir süre önce bu konu hakkında konuştu ve bu kesinlikle daha derinlemesine incelenmesi gereken bir konu.

More Sentences
bir süre for a while adv.
I could quite easily go on like this for a while and fill my 3 minutes very quickly.
Bu şekilde bir süre daha devam edebilir ve 3 dakikamı çok hızlı bir şekilde doldurabilirim.

More Sentences
bir süre için for a while adv.
They succeeded for a while.
Bir süre için başarılı oldular.

More Sentences
uzun bir süre quite a while adv.
This is quite a while ago now.
Bu oldukça uzun bir süre önceydi.

More Sentences
Phrases
uzunca bir süre quite some time expr.
He has kept UN inspection teams out for quite some time now.
BM denetim ekiplerini uzunca bir süredir dışarıda tutuyor.

More Sentences
Common Usage
süre sonu expiration n.
General
kanuni süre grace n.
üç aylık süre quarter n.
uzun bir süre a good while n.
belli bir süre etkili olan (moda vb) wave n.
bir süre için kalma sojourn n.
kısa süre span n.
kısa süre streak n.
yerine kullanma (geçici bir süre için) substitution n.
eşleri hamile kalan erkeklerin kısa bir süre sonra hamilelik semptomları yaşaması couvade n.
ardışık yedi günlük süre week n.
geçici bir süre için işbirliği yapanlardan oluşan grup task force n.
yerine çalıştırma (geçici bir süre için) substitution n.
süre ve milaj time and mileage n.
dışarıda geçirilen süre green time n.
uzun süre aeon n.
oldukça kısa bir süre içinde yapılan birden fazla dalış multiple dives n.
çok fazla içki içilen süre binge n.
çok uzun süre aeon n.
süre sonu expiry n.
derin alan süre araştırması depth area duration analysis n.
belirli bir süre çalışan kişi part timer n.
aralıksız süre stretch n.
dinlenmek için çalışmadan geçirilen süre holiday n.
kiralayanın süre esasına dayalı ödeme yaptığı ve kat edilen mesafe ne olursa olsun hiçbir ilave para unlimited mileage n.
belirli bir süre için ücretli iş engagement n.
bir yolcunun seferler arasında aktarma yapabilmesi için gereken asgari süre minimum connecting time n.
iki yıllık süre biennium n.
kısa bir süre kalan kimse transient n.
belirli bir süre için her yıl ödenen ve emek karşılığı olmayan maaş annuity n.
kısa süre snatch n.
uzun süre heaps of time n.
minimum süre (uyku vb) duration minimum n.
süre (belirli bir işe ait) stint n.
başkasının yerine geçen kimse (geçici bir süre için) substitute n.
minimum süre duration minimum n.
yedi yıllık bir süre a span of seven years n.
bir bireyin belirli bir eylemi yapması için gereken süre body clock n.
sürme (süre vb) lasting n.
uzunca bir süre saecular n.
etkili süre değişmezleri effective time constants n.
kısa süre piece n.
belirlenmiş süre set period n.
toplam süre total time n.
süre bitim tarihi expiration date n.
süre sonu expiration n.
süre sonu due by n.
süre sonu due date n.
ayrılan süre allocated time n.
üç senelik süre triennium n.
çok kısa bir süre point in time n.
işletimsel süre operational life n.
iki yüzyılın sonu ile başı arasındaki süre turn of the century n.
sınırlı süre limited duration n.
ilave süre additional time n.
uzun süre hizmet etmiş asker veteran soldier n.
çok uzun bir süre blue moon n.
uzun süre long period of time n.
süre verme assigning a period n.
harcanan süre the time spent n.
süre sonu deadline n.
süre uzatımı extension of time n.
süre ölçer chronometer n.
on yıllık süre decade n.
bir şeyin aşırı derecede yapıldığı süre binge n.
kaybedilen süre time lost n.
kazanılan süre time gained n.
belirli süre time limit n.
kötümser süre tahmini pessimistic time estimate n.
süre kısıtlaması time limitation n.
uzun süre long duration n.
iki ev sahibinin belirli bir süre karşılıklı birbirlerinin evlerinde oturması house swapping n.
iki ev sahibinin belirli bir süre karşılıklı birbirlerinin evlerinde oturması home exchange n.
belirsiz bir süre için devam etme özelliğine sahip self-perpetuating n.
24 saatlik süre calendar day n.
temel süre base period n.
uzatılan süre extended period n.
uzatılmış süre extended period n.
belirsiz bir süre undetermined period of time n.
uzun süre extended period of time n.
uzunca süre long time n.
uzunca süre extended period of time n.
mevcut yılın başından günümüze kadar olan süre ytd (year-to-date) n.
çok kısa bir süre split second n.
yüzey bekleme aralığı (dalgıçların iki dalış arasında yüzeyde geçirmek zorunda oldukları süre) surface interval n.
yüzey beklemesi (dalgıçların iki dalış arasında yüzeyde geçirmek zorunda oldukları süre) surface interval n.
kati süre sınırlaması peremptory time limit n.
eşik süre threshold time n.
on yıllık süre decennium n.
geçen süre elapsed time n.
aynı hızla giden bir sürücünün bir süre sonra hızlı gittiğini algılıyamaması velocitization n.
gerekli süre required period n.
süre uzaması extension of time n.
Bakılan görüntü ortadan kalktıktan sonra görsel alanda bir süre daha izlenebilen ardışık görüntü after image n.
yarışçının boğa üzerinde 8 saniye veya daha uzun süre kalmayı amaçladığı rodeo türü bull riding n.
arızalar arası ortalama süre meantime between failures n.
uzun süre belalara ve acıya dayanma/sabretme longanimity n.
ilk tamire kadar geçen süre time-to-first-fix n.
sağlıklı olarak yaşanan süre healthspan n.
bir yerde geçici bir süre kalma tarry n.
son yeniaydan beri geçen süre age of moon n.
mahkemenin belirli süre aralığında baktığı dava sayısı case load n.
mahkemenin belirli bir süre aralığında baktığı dava sayısı caseload n.
abd'ye geçici bir süre için giren yabancı kimse nonimmigrant [usa] n.
daha sonra ülkesine geri dönmek şartıyla abd'de geçici bir süre ikamet eden kimse nonimmigrant [usa] n.
kalınan süre zarfı remain [obsolete] n.
new york'ta bir süre yaşayıp memleketine dönmüş porto rikolu neorican n.
sınırlı bir süre için sağlanan anlaşma temporizing n.
uzun süre boyunca ısısını koruyan malzemeden üretilmiş, ısıyı saklamakta kullanılan alet thermophore n.
belirli bir süre tide [obsolete] n.
çalışanın kişisel ihtiyaçlarını karşılaması için izin verilen süre time allowance n.
bir süre devam etme durumu semipermanence n.
bir süre istikrarlı sürme ama kalıcı olmama semipermanence n.
üç senelik süre triennial n.
kaba çimde uzun süre vakit geçiren acemi, yeteneksiz golfçü cabbage pounder n.
süre sonu efflux n.
süre sonu effluxion n.
gerekenden daha fazla süre işte bulunma durumu presenteeism n.
uzun süre bozulmadan kalabilen yiyecek keeper n.
sonsuz uzunlukta süre years n.
televizyonda kısa süre görünme face time n.
uzun süre saeculum n.
kısa süre little n.
iki aylık süre bimester n.
iki bin yıllık süre bimillenary n.
iki bin yıllık süre bimillennial n.
iki bin yıllık süre bimillennium n.
özel ticari tekliflerin geçersiz olduğu bir süre blackout n.
kısa süre half-minute n.
erkeğin dul kaldığı süre widowerhood n.
(mecazi anlamda) göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre blink n.
göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre blink of an eye n.
kısa süre breathing while n.
nefes almak için yeterli süre breathing while n.
bir süre uzakta yaşadıktan sonra memleketine veya çocukluk evine dönen kimse homebird n.
uzun ve belirsiz süre months n.
ek süre more n.
uzun süre sonra tatilden dönen kimse returnee n.
uzun süre ardından geri dönen kimse revenant n.
kısa süre glisk [scotland] n.
üstü tarafından geçici süre için başkasının hizmetine atanma loan n.
oyuncuların bir dizi eşyayı kısa süre inceleyip ardından hatırlayabildikleri kadarını kağıda yazdıkları bir oyun observation n.
bir yerin işgal edildiği süre occupation n.
iki olay arası geçen süre delay n.
belirli bir süre ile bir yerde kalan kimse denizen n.
uzun süre çölde yaşamış kimse desert rat n.
çok kısa bir süre giffy n.
uzun süre long n.
uzun süre long haul n.
uzun süre long-haul n.
(bir şeyi) çok uzun süre boyama işlemine maruz bırakan kimse overdyer n.
süre uzatım izni imparlance n.
süre uzatım dilekçesi imparlance n.
vücutta geçen süre incarnation n.
iki olay arasında geçen süre interlapse n.
belirli bir mesafeyi kat etmek için geçen süre drive time n.
çok uzun süre donkeys years n.
bar kapanışından önce içkilerin bitirilmesi için verilen kısa süre drinking-up time [uk] n.
sonrasında annenin hastanede çok kısa süre kaldığı doğum drive-through delivery n.
çırak veya göçmenlerin belirli bir süre bir kimse için çalışmasını zorunlu kılan sözleşme indenture n.
koloni döneminde zorunlu hizmetçi olarak çalışılan süre indentureship n.
kısa süre pop n.
bir gruba, ilgi alanına, mesleğe uzun süre odaklanamayan kimse butterfly n.
roma katolik kilisesi hukukuna göre farklı derecedeki emirlerin kabulü arasında geçmesi gereken süre interstice n.
trafik sinyalinin toplam süre döngüsünün sinyal göstergelerinin değişmediği bölümü interval n.
beş yıllık süre pentad n.
yüksek yapıların en üst noktasında uzun süre oturan kimse flagpole sitter n.
birinden kısa süre sonra ölme follow-on n.
elektronik devreyi kısa süre boyunca çalıştıran sinyal gate n.
gök cismi etrafında bir tam tur dönüşü tamamlamak için geçen süre orbit period n.
başka eyalette belirli süre yaşayan kimse out-of-stater n.
uzun süre kullanım amacıyla hak iddia etme prescription n.
çok kısa süre shake n.
ürünleri alıp bir süre kullanarak iade etme shopgrifting n.
karada geçirilen süre shore leave n.
kısa süre short haul n.
kısa süre short meter n.
… gece kadar süre sleep n.
kısa süre snap n.
ekran başında geçirilen süre screen time n.
inanmayışı bir süre erteleme suspension of disbelief n.
ek süre protense n.
süre uzatma protense n.
süre uzatabilme protensity n.
süre uzatma protraction n.
bol içki içilen uzun süre soak n.
belirli süre span n.
kısa süre spurt n.
belirli bir süre stitch [dialect] n.
süre uzunluğu length n.
kısa süre önce yesterday n.
daha uzun süre dayanmak outlast v.
dolmak (süre) expire v.
izin almak (belirli bir süre için) take something off v.
süre tanımak respite v.
kısa süre için kiracı olmak lodge v.
geçici bir süre için başkasının yerine çalışmak substitute v.
başkasının yerine çalışmak (geçici bir süre için) substitute v.
bir işi (bir süre için) geciktirmek set something back v.
kısa bir süre için şuurunu kaybetmek black out v.
bir süre için ilkel şartlar içinde yaşamak rough it v.
aynı hızla uzunca bir süre gitmek cruise v.
çok kısa bir süre kalmak put in an appearance v.
bir süre kalmak sojourn v.
boyunca devam etmek (belirli bir süre) stretch v.
bir süre için inanç ve prensiplerinden vazgeçmek lapse v.
dayanmak (belirli bir süre için) be good for v.
bitmek (süre) run out v.
yerine çalışmak (geçici bir süre için başkasının) substitute v.
bir işte uzun süre başarılı olmak have a good run for one's money v.
sürmek (süre vb) last v.
kısa bir süre kalıp gitmek put in an appearance v.
tanımak (süre) allot v.
vermek (süre) allot v.
süre tutmak time v.
(bir iş) için (belirli bir süre) harcanmak go into v.
süre dolmak (time) run out v.
süre vermek give time v.
süre vermek give extra time v.
uzun süre çalışmak work for a long time v.
yoğun programından belirli bir süre ayırmak take time out of one's busy schedule v.
uzun süre konuşmak gas v.
bir iş için belirli bir süre harcanmak go into v.
safha safha vermek (bir olayın tarihini belirli bir süre boyunca) trace v.
süre vermek grant a delay v.
süre tayin etmek set a term to v.
süre istemek ask for time v.
geçici bir süre dolmak stop/halt for a short time v.
geçici bir süre dolmak stop/halt temporarily v.
ek süre vermek/tanımak grant an extension of time v.
(zaman/süre) sürmek take v.
bir süre durmak tarry v.
bir süre kalmak tarry v.
bir süre beklemek tarry v.
süre vermek allow v.
sınırlı bir süre için emanet vermek bail v.
uzun süre can çekişmek linger v.
uzun bir süre boyunca ilgi veya etkiyi sürdürmek hold up v.
(bir şeyi) fırında gereğinden uzun süre pişirmek overbake v.
(kireci) çok uzun süre yakmak overburn v.
(fotoğrafik plaka veya filmi) fazla uzun süre işlemden geçirmek overdevelop v.
çok uzun süre uçmak (doğan overfly v.
çok uzun süre boyunca saklamak overkeep v.
uzun süre alıkoymak overlinger v.
uzun süre fırça atmak overroast v.
uzun süre devam etmek overrun v.
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak velocitize v.
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak velocitise v.
(süre, mesafe, hız, sayı) mekanik kayıt cihazına kaydetmek clock v.
(hayvanı) uzun süre kutuda kalmaya alıştırmak crate-train v.
güç kesildikten sonra bir süre daha momentumu korumak drift v.
(radyo veya televizyonda) süre doldurmak drool v.
daha uzun süre hizmet etmek outserve v.
(bir şeyin) süresinden daha uzun süre oturmak outsit v.
daha uzun süre oturmak outsit v.
(birinden) daha uzun süre gözünü kırpmadan bakmak outstare v.
daha uzun süre iktidarda kalmak outstay v.
daha uzun süre beklemek outwait v.
daha uzun süre ağlamak outweep v.
uzun bir süre için bırakmak park v.
inanmayışı bir süre ertelemek suspend one's disbelief v.
bir süre sessizlikten sonra (konuşmayı veya durumu) sürdürmeye zorlamak push past v.
(metali) uzun süre ısıl işleme tabi tutmak soak v.
geçmişteki bir süre için de geçerli olan retroactive adj.
başkasının yerine geçen (geçici bir süre için) substitute adj.
başkasının yerine çalışan (geçici bir süre için) substitute adj.
kısa bir süre kalan transient adj.
süre ile ilgili durative adj.
nefesini uzun süre tutan long winded adj.
bir yıldan fazla süre vuku bulan interannual adj.
kalan süre due in adj.
kısa bir süre önce kullanıma açılan recently opened up for use adj.
uzun süre birinin kahrını çeken long-suffering adj.
süre aşımına uğramış time-barred adj.
new york'ta bir süre yaşayıp memleketine dönmüş porto rikolulara ait neorican adj.
süre tanımayan unrespited adj.
süre ile ilgili eval adj.
belirli bir hizmet veya süre için işe alınan job adj.
dört yüz yıllık bir süre ile ilgili quadricentenary adj.
yazılması uzun süre alan lucubratory adj.
uzun süre nefesini tutabilen long-breathed adj.
uzun süre dayanan long-lived adj.
uzun süre çalışan long-lived adj.
belirli süre boyunca yaşamış olan old adj.
(süre, miktar) sınırsız open-end adj.
çok uzun süre maruz kalmış overexposed adj.
belirli bir süre işe yarayan good (for) adj.
belirli bir süre daha dayanması kesin olan good (for) adj.
özel bir günü kutlamak amacıyla sınırlı süre ve sayıda üretilen (madeni para, pul) commemorative adj.
belirli bir süre zarfında meydana gelen incurrent adj.
süre uzatmaya ihtiyaç duymayan continuing adj.
(özellikle uzun süre boyunca) popüler olan favorite adj.
(özellikle uzun süre boyunca) popüler olan favourite adj.
uzun süre oturmaya alışkın sedentary adj.
normalden uzun süre çalışmaya devam etme self-perpetuating adj.
kısa süre ile ilgili short-haul adj.
belli bir süre boyunca part time adv.
kısa bir süre için awhile adv.
kısa bir süre for a while adv.
kısa bir süre için transiently adv.
bu süre içinde in the meantime adv.
bir süre for a time adv.
uzun bir süre önce a long time ago adv.
kısa bir süre için for a short time adv.
kısa bir süre için for a brief period adv.
uzunca bir süre quite a long time adv.
bu süre içinde bununla birlikte in the meantime adv.
bir süre içinde for a space adv.
bir süre sonra in time adv.
belirli bir süre içinde in a given time adv.
kısa bir süre için for the time adv.
bir süre için for some time adv.
uzun süre long adv.
bir süre önce quite a while ago adv.
geçici süre temporarily adv.
belli bir süre for a length of time adv.
belirli bir süre for a length of time adv.
kısa bir süre sonra after a while later adv.
uzun süre sonra after a long time adv.
gün doğumundan gün batımına (kadar olan süre) sun up to sun down adv.
gün doğumundan gün batımına (kadar olan süre) sunup to sundown adv.
kısa bir süre önce short while ago adv.
kısa bir süre önceye kadar until a short while ago adv.
çok kısa süre soonish adv.
çok kısa süre içinde in a jiff adv.
kısa bir süre sonra after a bit adv.
kısa bir süre önce not a long time ago adv.
kısa bir süre önce not long ago adv.
çalıştığı süre boyunca for the duration of his/her service adv.
çalıştığı süre içinde for the duration of his/her service adv.
çalıştığı süre zarfında for the duration of his/her service adv.
kısa bir süre sonra after a little while adv.
-den kısa bir süre önce shortly before adv.
iki yıl süre ile for a period of two years adv.
daha uzun bir süre for a longer time adv.
önceden belirlenmiş/belirli bir süre sonrasında beyond a predetermined period adv.
kısa süre içinde in a short span of time adv.
geçici bir süre için temporarily adv.
kısa bir süre sonra after a while adv.
kısa süre sonra soon afterwards adv.
sınırlı bir süre içerisinde temporally adv.
bir süre sonra after some time adv.
bu süre içerisinde meantime adv.
bu süre içerisinde meanwhile adv.
bu süre içerisinde in the meantime adv.
bu süre içinde meanwhile adv.
bu süre içinde meantime adv.
bu süre içerisinde within this period adv.
(bundan) kısa bir süre sonra soon after that adv.
kısa bir süre sonra shortly afterwards adv.
kısa süre içinde anon adv.
bir süre önce erewhile adv.
belirli veya öngörülen bir süre sonunda at term adv.
daha uzun süre better adv.
bu süre içerisinde mean time adv.
kısa süre önce yesterday adv.
hatırı sayılır bir süre boyunca much adv.
bir süre boyunca right along adv.
bir süre boyunca o'er adv.
kısa süre sonra on the neck of adv.
talep edilen süre içerisinde in due time adv.
uzun süre inveterately adv.
kısa süre içerisinde fine adv.
kısa bir süre için shortly adv.
kısa süre içinde soonly adv.
(bir şeye belirli süre) kalmış away adv.
bu süre zarfında meantime adv.
kadar süre by prep.
-den kısa süre önce toward prep.
-den kısa süre önce towards prep.
çok kısa süre içinde close onto prep.
geçen süre bilgisini ifade eden bir kombinasyon -long suf.
yaşı belirli sayıdaki 10 yıllık süre ile yaklaşık olarak ifade edilen kimse anlamını veren bir son ek -something suf.
Phrasals
kısa süre uğramak stop over v.
(yeni ürünü) bir süre kullanarak sertliğini gidermek break in v.
belli bir süre içinde bir işi ya da müsabakayı bitirmek/tamamlamak clock in v.
(derece, süre) yapmak come in v.
birini belirli bir süre çalışamaz hale getirmek incapacitate someone for a period of time v.
düzgün çalıştığını doğrulamak için belirli bir süre için yeni bir elektronik ekipman parçası kullanmak burn in v.
düzgün çalıştığını doğrulamak için belirli bir süre için yeni bir elektronik ekipman parçası kullanmak burn into v.
kısa bir süre için gelmek pop in v.
kafasını okuduğu gazeteden vb. kaldırıp kısa bir süre bakmak glance up from (newspaper etc.) v.
süre tanımak allow for v.
(süre/zaman/mesafe) uzamak lengthen out v.
bir oyuncuyu bir süre kenarda dinlendirmek rest in (someone) v.
(bir yerde) belli bir süre hizmet vermiş olmak/vermek serve (something) in (some place) v.
belli bir süre hapis cezası çekmek serve (something) in (some place) v.
belli bir süre hapis yatmak serve (something) in (some place) v.
bir süre boyunca dayanmak last out v.
bir süre hayatta kalmak last out v.
(bir şeyi) belli bir süre/zaman dilimi üzerinden kurgulamak set (something) over (something) v.
(bir yere/şeye) bir süre gitmemek take off from (something or some place) v.
(birini belli bir süre) görmek see (some amount) of (someone) v.
(biriyle belli bir süre) vakit geçirmek see (some amount) of (someone) v.
(bir şeyi belli bir süre/düzeyde) görmek see (some amount) of (something) v.
birini/bir şeyi belli bir süre görmek see something of someone or something v.
biriyle/bir şeyle belli bir süre vakit geçirmek see something of someone or something v.
(birine) kısa süre için yardım etmek help out v.
belirli bir süre için yeterli olmak bridge over v.
uzun süre alıkoymak hole up v.
uzun süre bekletmek hole up v.
bir yerde uzun süre yaşamamak move around v.
birinden kısa süre sonra ölmek follow on v.
kısa süre sonra elden çıkarmak get away v.
saçma sapan bir şeyi uzun süre tartışmak rumble on v.
(uzun süre kullanılmadığı için) kullanılmaz duruma gelmek rust up v.
(belirli bir süre) gitmek/dayanmak go for (something) v.
daha fazla kişiye/daha uzun süre yetmek go further v.
daha uzun süre gitmek/dayanmak go further v.
(birine bir süre boyunca) yetecek olmak last (one) (up) until (something) v.
(bir süre boyunca) yeterli olmak last (up) until (something) v.
(bir süre) için sürmek/devam etmek last for v.
(bir süre) için yetmek last for v.
(bir süre) dayanmak last for v.
(bir süre) gitmek last for v.
(bir süre) idare etmek last for v.
(belli bir süre) için sürmek/devam etmek last for (some period of time) v.
(belli bir süre) için yetmek last for (some period of time) v.
(belli bir süre) dayanmak last for (some period of time) v.
(belli bir süre) gitmek last for (some period of time) v.
(belli bir süre) idare etmek last for (some period of time) v.
(bir süre birilerinin) arasında yaşamak live among (someone) v.
(bir süre birileriyle) yaşamak live among (someone) v.
(belirli bir süreyle/süre boyunca) pompalamak pump for v.
(belirli bir süre boyunca) basmak/basıp basıp çekmek pump for v.
(belirli bir süre boyunca/süredir) pompalayarak çekmek pump for v.
(belirli bir süredir/süre boyunca) emerek/vakumlayarak çıkarmak pump for v.
(bir süre) idare etmek see out v.
(bir süre) boyunca dayanmak see out v.
(bir şeyde/bir yerde belli bir süre) görev yapmak/hizmet vermek serve (something) in (something or some place) v.
(bir cezaevinde belli bir süre) yatmak/ceza çekmek serve (something) in (something or some place) v.
(birini bir süre) idare etmek/götürmek (tok tutmak) set (someone) up for (something) v.
(birini bir süre) için tok tutmak set (someone) up for (something) v.
(birine bir süre) yetmek (tok tutmak) set (someone) up for (something) v.
(birini) belli bir süre geciktirmek set (someone) back v.
(bir süre) dikkatleri dağıtmak stall for (something) v.
(bir süre) duraklamak stall for (something) v.
(bir süre) yavaşlamak stall for (something) v.
(bir süre) ilerlememek stall for (something) v.
(bir süre) hızını kaybetmek stall for (something) v.
(bir süre) oyalamak stall for (something) v.
(bir süre) duraklatmak stall for (something) v.
(bir süre) yavaşlatmak stall for (something) v.
(bir süre) ilerlemesine engel olmak stall for (something) v.
(bir süre) hızını kaybettirmek stall for (something) v.
(birini belirli bir süre) idare etmek stand (one) for (something) v.
(birine belirli bir süre) yetmek stand (one) for (something) v.
(birinin belirli bir süre) ihtiyacını karşılamak stand (one) for (something) v.
(bir süre) için durmak stop for (something) v.
(birine bir süre) yetmek tide (one) over v.
bir süre götürmek tie over v.
(bir hastayı) uzun süre/saatlerce ameliyat etmek toil over (someone) v.
(bir süre için) değişmek trade for (something) v.
çok kısa süre öncesinden haber vererek at short notice adv.
Phrases
belirtilen süre içerisinde within the time specified adv.
bu süre içerisinde ayrıca/bir de in between times adv.
bir dalgadan daha büyük hiçbir duygu yoktur ki kendi formunu uzun süre sürdürebilsin no emotion, any more than a wave, can long retain its own individual form expr.
bir süre for a few moments expr.
belirtilen süre içerisinde within the specified period expr.
belirtilen süre içinde within the prescribed time expr.
cezaevinde kaldığı süre dikkate alınarak taking into account the time he has already spent in prison expr.
çalıştığı süre boyunca during his/her service expr.
çok çok kısa bir süre için for far too brief a time expr.
cezaevinde kaldığı süre dikkate alınarak taking into account the time he has already spent in jail expr.
çalıştığı süre zarfında during his/her service expr.
den/e bir süre önce a little while before expr.
çalıştığı süre içinde during his/her service expr.
çok az bir süre önce a little while before expr.
kısa süre içinde bana yaz write to me soon expr.
kısa bir süre içerisinde in a short while expr.
süre zarfı meantime expr.
tarihinden başlayarak...yıl süre ile for a period of ...years from the date of expr.
uzun süre önce aeons before expr.
(gelecekte) uzunca bir süre for a long time to come expr.