Turkish | English | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | yapmak | execute v. | ||
That seems like a poorly executed portrait. Bu kötü yapılmış bir portre gibi görünüyor. More Sentences |
||||
Common Usage | yapmak | do v. | ||
We are, then, absolutely right to do all we can to press forward in the ways outlined in these two reports. O halde, bu iki raporda özetlenen yollarda ilerlemek için elimizden gelen her şeyi yapmakta kesinlikle haklıyız. More Sentences |
||||
Common Usage | yapmak | make v. | ||
Improvements have to be made at the same time. Aynı zamanda iyileştirmeler de yapılmalıdır. More Sentences |
||||
Common Usage | yapmak | perform v. | ||
These three bodies perform their tasks respectively in urban areas, rural areas and on the coasts. Bu üç birim, sırasıyla, kentsel alanlarda, kırsal alanlarda ve sahillerde görev yapar. More Sentences |
||||
Common Usage | yapmak | practice v. | ||
She practices playing the piano regularly. O düzenli olarak piyano çalışması yapar. More Sentences |
||||
Common Usage | yapmak | practise v. | ||
Sami was practising medicine without a license. Sami ruhsatsız doktorluk yapıyordu. More Sentences |
||||
General | ||||
General | yapmak | have v. | ||
We had a long discussion between the groups yesterday. Dün gruplar arasında uzun bir tartışma yaptık. More Sentences |
||||
General | yapmak | turn out v. | ||
We will then have to make any adjustments that turn out to be necessary. Bundan sonra gerekli olabilecek her türlü düzenlemeyi yapmamız gerekecek. More Sentences |
||||
General | yapmak | commit v. | ||
Indeed I believe the Commission is committed to such a review. Gerçekten de Komisyonun böyle bir inceleme yapmaya kararlı olduğuna inanıyorum. More Sentences |
||||
General | yapmak | go through v. | ||
Give me one good reason why I should go through with this. Bunu yapmam için bana iyi bir neden söyle. More Sentences |
||||
General | yapmak | weave v. | ||
The girls weaved the flowers into wreaths. Kızlar çiçeklerden taç yaptı. More Sentences |
||||
General | yapmak | establish v. | ||
We also need to establish reasonable recycling arrangements where it is appropriate to do so. Ayrıca uygun olduğu durumlarda makul geri dönüşüm düzenlemeleri yapmamız gerekmektedir. More Sentences |
||||
General | yapmak | build v. | ||
Here is one state, North Korea, which announces that it is building atomic weapons. İşte atom silahı yaptığını açıklayan bir devlet, Kuzey Kore. More Sentences |
||||
General | yapmak | do v. | ||
We are, then, absolutely right to do all we can to press forward in the ways outlined in these two reports. O halde, bu iki raporda özetlenen yollarda ilerlemek için elimizden gelen her şeyi yapmakta kesinlikle haklıyız. More Sentences |
||||
General | yapmak | put up v. | ||
Let us hope that they put up and do so in the best possible way. Umalım ki bunu mümkün olan en iyi şekilde yapsınlar. More Sentences |
||||
General | yapmak | make of v. | ||
Only what the rapporteur has made of it does not improve matters. Raportörün bu konuda yaptığı tek şey, durumu iyileştirmek değildir. More Sentences |
||||
General | yapmak | practice v. | ||
She practices playing the piano regularly. O düzenli olarak piyano çalışması yapar. More Sentences |
||||
General | yapmak | deliver v. | ||
If ICAO will not deliver then the EU will have to develop its own emission limits. Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü bunu yapmazsa AB kendi emisyon sınırlarını geliştirmek zorunda kalacaktır. More Sentences |
||||
General | yapmak | work on v. | ||
That is one of the most important tasks for future work on the budget. Bu, bütçe üzerinde gelecekte yapılacak çalışmalar için en önemli görevlerden biridir. More Sentences |
||||
General | yapmak | brew v. | ||
Tom brewed some coffee. Tom kahve yaptı. More Sentences |
||||
General | yapmak | set v. | ||
I should like to say that I agree with the tone which Galeote Quecedo's speech set here. Galeote Quecedo'nun burada yaptığı konuşmanın tonuna katıldığımı belirtmek isterim. More Sentences |
||||
General | yapmak | form v. | ||
They formed the roof with branches and leaves. Dalları ve yaprakları kullanarak çatıyı yaptılar. More Sentences |
||||
General | yapmak | act v. | ||
The Ombudsman is there, as we all know, to act as the arbiter in a fair and objective way. Ombudsman, hepimizin bildiği gibi, adil ve objektif bir şekilde hakemlik yapmak için vardır. More Sentences |
||||
General | yapmak | work v. | ||
We particularly appreciate the emphasis she places upon the quality of work. Özellikle işin kalitesine yaptığı vurguyu takdir ediyoruz. More Sentences |
||||
General | yapmak | forge v. | ||
She forges sick notes and intercepts letters, although she says not. Hasta notlarında sahtecilik yapıyor ve mektuplara el koyuyor, her ne kadar yapmadığını söylese de. More Sentences |
||||
General | yapmak | hold in v. | ||
These treaties are being prepared and referenda will then be held in the applicant states. Bu anlaşmalar hazırlanmaktadır ve daha sonra başvuran devletlerde referandumlar yapılacaktır. More Sentences |
||||
General | yapmak | take v. | ||
I take my walks early in the morning. Yürüyüşlerimi sabah erken saatlerde yaparım. More Sentences |
||||
General | yapmak | get v. | ||
We can gain real benefits from GMOs if we get it right. Eğer doğru yaparsak GDO'lardan gerçek faydalar elde edebiliriz. More Sentences |
||||
General | yapmak | turn v. | ||
To turn cold water hot, one needs to heat it. Soğuk suyu sıcak yapmak için ısıtmak gerekir. More Sentences |
||||
General | yapmak | cook v. | ||
She learned to cook couscous. Kuskus yapmayı öğrendi. More Sentences |
||||
General | yapmak | prepare v. | ||
My robot will prepare meals, clean, wash dishes, and perform other household tasks. Benim robot, yemekler hazırlayacak,temizlik yapacak, bulaşıkları yıkayacak ve diğer ev işlerini yapacak. More Sentences |
||||
General | yapmak | do with v. | ||
This is where we could have done with something more intelligent. İşte bu noktada daha akıllıca bir şey yapabilirdik. More Sentences |
||||
General | yapmak | practise v. | ||
Sami was practising medicine without a license. Sami ruhsatsız doktorluk yapıyordu. More Sentences |
||||
General | yapmak | make up v. | ||
Please telephone me when you have made up your mind what you want to do. Ne yapmak istediğinize karar verdiğinizde lütfen beni arayın. More Sentences |
||||
General | yapmak | perform v. | ||
These three bodies perform their tasks respectively in urban areas, rural areas and on the coasts. Bu üç birim, sırasıyla, kentsel alanlarda, kırsal alanlarda ve sahillerde görev yapar. More Sentences |
||||
General | yapmak | accomplish v. | ||
You should be proud of what you've accomplished. Yaptıklarınla gurur duymalısın. More Sentences |
||||
General | yapmak | conduct v. | ||
We would like to see the European Court of Auditors conducting more checks. Avrupa Sayıştayı'nın daha fazla denetim yaptığını görmek isteriz. More Sentences |
||||
General | yapmak | found v. | ||
So, having found ourselves in this regrettable situation, what action did we take? Peki, kendimizi bu üzücü durumun içinde bulduktan sonra ne yaptık? More Sentences |
||||
General | yapmak | make v. | ||
Improvements have to be made at the same time. Aynı zamanda iyileştirmeler de yapılmalıdır. More Sentences |
||||
General | yapmak | produce v. | ||
However, we would like to ask the Council and Commission to produce an initial evaluation as soon as possible. Bununla birlikte Konsey ve Komisyondan mümkün olan en kısa sürede bir ilk değerlendirme yapmalarını istiyoruz. More Sentences |
||||
General | yapmak | run v. | ||
We ran a check and traced the device back to you. Bir araştırma yaptık ve izlediğimiz cihaz bizi sana getirdi. More Sentences |
||||
General | yapmak | come v. | ||
He only has to threaten and the heads of government come begging for concessions on bended knees. Tek yapması gereken tehdit etmek, ve sonrasında hükümet başkanları diz çökerek taviz için yalvaracaklardır. More Sentences |
||||
General | yapmak | cut v. | ||
Cut the purple prose, Tom. Edebiyat yapma Tom. More Sentences |
||||
General | yapmak | stand v. | ||
It is, therefore, a pleasure to stand in for him today. Bu nedenle bugün onun yerine görev yapmaktan memnuniyet duyuyorum. More Sentences |
||||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | yapmak | make of v. | ||
Only what the rapporteur has made of it does not improve matters. Raportörün bu konuda yaptığı tek şey, durumu iyileştirmek değildir. More Sentences |
||||
Trade/Economic | yapmak | make up v. | ||
Please telephone me when you have made up your mind what you want to do. Ne yapmak istediğinize karar verdiğinizde lütfen beni arayın. More Sentences |
||||
Trade/Economic | yapmak | make v. | ||
Improvements have to be made at the same time. Aynı zamanda iyileştirmeler de yapılmalıdır. More Sentences |
||||
Trade/Economic | yapmak | render v. | ||
The magnificent statue was rendered in stainless steel. Bu muhteşem heykel paslanmaz çelikten yapılmıştır. More Sentences |
||||
Trade/Economic | yapmak | administer v. | ||
Sami administered CPR to Layla. Sami, Layla'ya kalp masajı yaptı. More Sentences |
||||
Law | ||||
Law | yapmak | commit v. | ||
Indeed I believe the Commission is committed to such a review. Gerçekten de Komisyonun böyle bir inceleme yapmaya kararlı olduğuna inanıyorum. More Sentences |
||||
Technical | ||||
Technical | yapmak | conduct v. | ||
We would like to see the European Court of Auditors conducting more checks. Avrupa Sayıştayı'nın daha fazla denetim yaptığını görmek isteriz. More Sentences |
||||
Technical | yapmak | achieve v. | ||
A vote in the delegation was necessary and that vote was achieved. Delegasyonda bir oylama yapılması gerekiyordu ve bu oylama yapıldı. More Sentences |
||||
Technical | yapmak | make v. | ||
Improvements have to be made at the same time. Aynı zamanda iyileştirmeler de yapılmalıdır. More Sentences |
||||
Technical | yapmak | accomplish v. | ||
You should be proud of what you've accomplished. Yaptıklarınla gurur duymalısın. More Sentences |
||||
Technical | yapmak | produce v. | ||
However, we would like to ask the Council and Commission to produce an initial evaluation as soon as possible. Bununla birlikte Konsey ve Komisyondan mümkün olan en kısa sürede bir ilk değerlendirme yapmalarını istiyoruz. More Sentences |
||||
Technical | yapmak | create v. | ||
This installation was created by a famous artist. Bu enstalasyon ünlü bir sanatçı tarafından yapılmıştır. More Sentences |
||||
Technical | yapmak | found v. | ||
So, having found ourselves in this regrettable situation, what action did we take? Peki, kendimizi bu üzücü durumun içinde bulduktan sonra ne yaptık? More Sentences |
||||
Technical | yapmak | carry out v. | ||
And they will have to justify why pilotage, self-handling, is carried out. Ve pilotajın, kendi kendine elleçlemenin neden yapıldığını gerekçelendirmek zorunda kalacaklar. More Sentences |
||||
Slang | ||||
Slang | yapmak | make with v. | ||
I too would like to thank the two rapporteurs for the contribution they have made with this report. Ben de iki raportöre bu rapora yaptıkları katkılardan dolayı teşekkür etmek istiyorum. More Sentences |
||||
General | ||||
General | yapmak | engineer v. | ||
General | yapmak | acquit oneself v. | ||
General | yapmak | perpetrate v. | ||
General | yapmak | profess v. | ||
General | yapmak | put through v. | ||
General | yapmak | frame v. | ||
General | yapmak | land v. | ||
General | yapmak | fulfil v. | ||
General | yapmak | cost v. | ||
General | yapmak | cause v. | ||
General | yapmak | contrive v. | ||
General | yapmak | carve out v. | ||
General | yapmak | go over v. | ||
General | yapmak | architect v. | ||
General | yapmak | transact v. | ||
General | yapmak | ply v. | ||
General | yapmak | repair v. | ||
General | yapmak | fill v. | ||
General | yapmak | mend v. | ||
General | yapmak | draw v. | ||
General | yapmak | fashion v. | ||
General | yapmak | concoct v. | ||
General | yapmak | construct v. | ||
General | yapmak | ordain v. | ||
General | yapmak | bring out v. | ||
General | yapmak | erect v. | ||
General | yapmak | fabricate v. | ||
General | yapmak | manufacture v. | ||
General | yapmak | carry on v. | ||
General | yapmak | come close v. | ||
General | yapmak | fulfill v. | ||
General | yapmak | come [brit] v. | ||
General | yapmak | enact v. | ||
General | yapmak | mak [scotland] v. | ||
General | yapmak | haunt [dialect] [uk/scotland] v. | ||
General | yapmak | impose v. | ||
General | yapmak | conjure v. | ||
General | yapmak | fangle [obsolete] v. | ||
General | yapmak | parforn v. | ||
General | yapmak | sue [obsolete] v. | ||
Phrasals | ||||
Phrasals | yapmak | fetch up v. | ||
Colloquial | ||||
Colloquial | yapmak | faire v. | ||
Colloquial | yapmak | pull v. | ||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | yapmak | adhibit v. | ||
Trade/Economic | yapmak | perpetrate v. | ||
Law | ||||
Law | yapmak | construct v. | ||
Politics | ||||
Politics | yapmak | make a reduction v. | ||
Politics | yapmak | apply a reduction v. | ||
Technical | ||||
Technical | yapmak | construct v. | ||
Technical | yapmak | design v. | ||
Technical | yapmak | meet v. | ||
Technical | yapmak | fulfil v. | ||
Technical | yapmak | erect v. | ||
Technical | yapmak | fabricate v. | ||
Technical | yapmak | manufacture v. | ||
Technical | yapmak | conference v. | ||
Technical | yapmak | implement v. | ||
Technical | yapmak | fulfill v. | ||
Latin | ||||
Latin | yapmak | facere v. | ||
Archaic | ||||
Archaic | yapmak | dost (do) v. | ||
Archaic | yapmak | doth v. | ||
Archaic | yapmak | stablish v. | ||
Slang | ||||
Slang | yapmak | bust (rap slang) v. | ||
Slang | yapmak | durn v. |
Turkish | English | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | konuşma yapmak | give a speech v. | ||
I've never given a speech before. Ben daha önce hiç konuşma yapmadım. More Sentences |
||||
Common Usage | katkı yapmak | contribute v. | ||
You must contribute to Tatoeba only in your mother tongue. Tatoeba'ya sadece ana dilinde katkı yapmalısın. More Sentences |
||||
Common Usage | çiş yapmak | urinate v. | ||
I do not urinate much. Çok çiş yapmam. More Sentences |
||||
Common Usage | hata yapmak | make a mistake v. | ||
At this late hour, anyone can make a mistake. Bu geç saatte herkes hata yapabilir. More Sentences |
||||
Common Usage | kamp yapmak | camp v. | ||
Tom and Mary went camping in the mountains. Tom ve Mary dağlarda kamp yapmaya gittiler. More Sentences |
||||
Common Usage | iş yapmak | deal v. | ||
What are you dealing with? Ne iş yapıyorsun? More Sentences |
||||
Common Usage | yaramazlık yapmak | act up v. | ||
Our teacher got mad at Tom because he was acting up in class. Sınıfta yaramazlık yaptığı için öğretmenimiz Tom'a kızdı. More Sentences |
||||
Common Usage | iş yapmak | do business v. | ||
We are doing business with the Israelis and are simply the Palestinians' largest donor. İsraillilerle iş yapıyoruz ve Filistinlilerin en büyük bağışçısı konumundayız. More Sentences |
||||
Common Usage | şantaj yapmak | blackmail v. | ||
We must warn against attempts by the big powers to blackmail the United Nations. Büyük güçlerin Birleşmiş Milletlere şantaj yapma girişimlerine karşı uyarıda bulunmalıyız. More Sentences |
||||
Common Usage | kazı yapmak | excavate v. | ||
The team excavates carefully for the archaeologists. Ekip, arkeologlar için dikkatli bir şekilde kazı yapıyor. More Sentences |
||||
Common Usage | çiş yapmak | pee v. | ||
Mary wanted to pee. Mary çiş yapmak istiyordu. More Sentences |
||||
Common Usage | mastürbasyon yapmak | masturbate v. | ||
Mothers used to tell their sons that if they masturbated they would go blind. Anneler oğullarına mastürbasyon yaparlarsa kör olacaklarını söylerdi. More Sentences |
||||
Common Usage | tanıtımını yapmak | promote v. | ||
The company is promoting a new car on TV. Şirket, televizyonda yeni bir arabanın tanıtımını yapıyor. More Sentences |
||||
Common Usage | hata yapmak | err v. | ||
The old poet would sometimes err in his verses. Yaşlı şair bazen dizelerinde hata yapardı. More Sentences |
||||
Common Usage | masaj yapmak | massage v. | ||
Tom has been massaging Mary. Tom Mary'ye masaj yapıyordu. More Sentences |
||||
Common Usage | alıştırma yapmak | exercise v. | ||
Exercise. Alıştırma yap. More Sentences |
||||
Common Usage | prova yapmak | rehearse v. | ||
I have to rehearse. Prova yapmam lazım. More Sentences |
||||
Common Usage | savunma yapmak | plead v. | ||
How do you plead? Nasıl savunma yapacaksınız? More Sentences |
||||
Common Usage | bakım yapmak | maintain v. | ||
Unless a government invests in or maintains backbone networks the market will not function. Bir hükümet omurga ağlarına yatırım yapmadıkça ya da bu ağların bakımını yapmadıkça piyasa işlemeyecektir. More Sentences |
||||
Common Usage | barış yapmak | make peace v. | ||
They came to make peace. Onlar barış yapmak için geldi. More Sentences |
||||
Common Usage | egzersiz yapmak | exercise v. | ||
Exercising is a powerful method to break this loop. Egzersiz yapmak bu döngüyü kırmanın etkili bir yoludur. More Sentences |
||||
Common Usage | baskın yapmak | raid v. | ||
Why did the FBI raid Tom's house? Neden FBI Tom'un evine baskın yaptı? More Sentences |
||||
Common Usage | çekim yapmak (kamera) | shoot v. | ||
I've been shooting since seven this morning. Bu sabah yediden beri çekim yapıyorum. More Sentences |
||||
Common Usage | panik yapmak | panic v. | ||
Nor is it any reason to start panicking. Panik yapmaya başlamak için de bir neden yok. More Sentences |
||||
Common Usage | ayak işleri yapmak | run an errand v. | ||
Tom is running an errand for his mother. Tom annesi için bir ayak işi yapıyor. More Sentences |
||||
Common Usage | ayrım yapmak | discriminate v. | ||
Now it's illegal to discriminate. Şimdi ayrım yapmak yasa dışıdır. More Sentences |
||||
Common Usage | blöf yapmak | bluff v. | ||
Tom's bluffing. Tom blöf yapıyor. More Sentences |
||||
Common Usage | fren yapmak | brake v. | ||
This car brakes automatically to avoid collisions. Bu araba çarpışmaları önlemek için otomatik olarak fren yapıyor. More Sentences |
||||
Common Usage | işbirliği yapmak | collaborate v. | ||
These Member States, which are collaborating, were let off the hook totally. İşbirliği yapan bu Üye Devletler paçayı tamamen kurtarmışlardır. More Sentences |
||||
Common Usage | işbirliği yapmak | cooperate v. | ||
For these reasons, my group cannot be expected to cooperate. Bu sebeplerden dolayı grubumdan işbirliği yapması beklenemez. More Sentences |
||||
Common Usage | gösteri yapmak | demonstrate v. | ||
The supporters who were against the government's policies demonstrated outside the government offices. Hükümetin politikalarına karşı çıkan destekçiler devlet binalarının dışında gösteri yaptı. More Sentences |
||||
Common Usage | yaramazlık yapmak | misbehave v. | ||
Every child misbehaves from time to time. Her çocuk zaman zaman yaramazlık yapar. More Sentences |
||||
Common Usage | ızgara yapmak | grill v. | ||
Tom will be grilling fish for dinner tonight. Tom bu akşam yemek için balık ızgara yapacak. More Sentences |
||||
Common Usage | yatırım yapmak | invest v. | ||
Last year, we invested EUR 3.9 billion, which is the bank's highest level of assistance. Geçtiğimiz yıl, bankanın en yüksek yardım seviyesi olan 3,9 milyar avro yatırım yaptık. More Sentences |
||||
Common Usage | alıntı yapmak | quote v. | ||
He quoted from the letter he received from the governor. Validen aldığı mektuptan alıntı yaptı. More Sentences |
||||
Common Usage | pratik yapmak | practise v. | ||
We've been practising for the competition for several weeks. Birkaç haftadır yarışma için pratik yapıyoruz. More Sentences |
||||
Common Usage | rol yapmak | perform v. | ||
Tom isn't sure he's ready to perform on stage. Tom sahnede rol yapmaya hazır olduğundan emin değil. More Sentences |
||||
Common Usage | kaynak yapmak | weld v. | ||
She welded a pipe. Bir boruya kaynak yaptı. More Sentences |
||||
Common Usage | gözlem yapmak | observe v. | ||
The boy was embarrassed, and confessed that he observed nothing. Çocuk utandı ve hiçbir gözlem yapmadığını itiraf etti. More Sentences |
||||
Common Usage | yeniden yapmak | redo v. | ||
The town church has been completely redone. Kasaba kilisesi tamamen yeniden yapıldı. More Sentences |
||||
Common Usage | hırsızlık yapmak | steal v. | ||
She told me how it was wrong to steal. Bana hırsızlık yapmanın ne kadar yanlış olduğunu anlattı. More Sentences |
||||
Common Usage | misilleme yapmak | retaliate v. | ||
He might retaliate. O misilleme yapabilir. More Sentences |
||||
Common Usage | reform yapmak | reform v. | ||
Then there is the question of people getting the impression that we are introducing a sort of scrapping reform. Bir de insanların bizim bir tür hurdaya çıkarma reformu yaptığımız izlenimine kapılmaları sorunu var. More Sentences |
||||
Common Usage | baskı yapmak | force v. | ||
Up till now the United States has called itself the world's police and continues suppression relying on military force. Amerika Birleşik Devletleri şimdiye kadar kendisini dünyanın polisi olarak adlandırdı ve askeri güce dayanarak baskı yapmaya devam ediyor. More Sentences |
||||
Common Usage | alıştırma yapmak | practice v. | ||
I need to practice parallel parking. Paralel park etme konusunda alıştırma yapmam gerek. More Sentences |
||||
Common Usage | baskı yapmak | press v. | ||
Regulators and market players themselves are pressing for further European cooperation and integration. Düzenleyiciler ve piyasa oyuncuları Avrupa'da daha fazla işbirliği ve entegrasyon için baskı yapıyor. More Sentences |
||||
Common Usage | alıştırma yapmak | practise v. | ||
I need to practise parallel parking. Paralel park etme konusunda alıştırma yapmam gerek. More Sentences |
||||
Common Usage | iş yapmak | work v. | ||
They can't work. Onlar iş yapamazlar. More Sentences |
||||
Common Usage | reklamını yapmak | advertise v. | ||
Online or internet marketing is indeed a modern means of advertising your product or services. Çevrimiçi veya internet pazarlaması gerçekten de ürün veya hizmetlerinizin reklamını yapmanın modern bir yoludur. More Sentences |
||||
Common Usage | bağış yapmak | donate v. | ||
I'm not sure how much they are expecting me to donate. Benden ne kadar bağış yapmamı beklediklerinden emin değilim. More Sentences |
||||
General | ||||
General | numara yapmak | sham v. | ||
He's only shamming. Sadece hasta numarası yapıyor. More Sentences |
||||
General | düşük yapmak | have a miscarriage v. | ||
My friend had a miscarriage and I don't know how to comfort her. Arkadaşım düşük yaptı ve onu nasıl teselli edeceğimi bilmiyorum. More Sentences |
||||
General | elinden geleni yapmak | do one's best v. | ||
One should do one's best. Bir insan elinden geleni yapmalı. More Sentences |
||||
General | işlem yapmak | transact v. | ||
It can also offer greater competitiveness and, consequently, better prices to transacting parties. Bu aynı zamanda daha fazla rekabet gücü ve dolayısıyla işlem yapan taraflara daha iyi fiyatlar sunabilir. More Sentences |
||||
General | aynı şeyi yapmak | follow suit v. | ||
The Council and the Member States are still to follow suit. Konsey ve Üye Devletlerin de aynı şeyi yapması gerekmektedir. More Sentences |
||||
General | vals yapmak | waltz v. | ||
Tom and Mary are waltzing on the fine line between hate and love. Tom ve Mary nefret ve aşk arasındaki ince çizgide vals yapıyorlar. More Sentences |
||||
General | reform yapmak | reform v. | ||
Then there is the question of people getting the impression that we are introducing a sort of scrapping reform. Bir de insanların bizim bir tür hurdaya çıkarma reformu yaptığımız izlenimine kapılmaları sorunu var. More Sentences |
||||
General | diyet yapmak | diet v. | ||
I'll start dieting tomorrow. Yarın diyet yapmaya başlayacağım. More Sentences |
||||
General | plan yapmak | scheme v. | ||
Tom schemed to destroy the project. Tom projeyi yok etmek için plan yaptı. More Sentences |
||||
General | kazı yapmak | dig v. | ||
Tom is still digging in the backyard. Tom hâlâ arka bahçede kazı yapıyor. More Sentences |
||||
General | yeniden yapmak | redo v. | ||
The town church has been completely redone. Kasaba kilisesi tamamen yeniden yapıldı. More Sentences |
||||
General | düello yapmak | duel v. | ||
Tom and his friend were duelling with plastic swords. Tom ve arkadaşı plastik kılıçlarla düello yapıyorlardı. More Sentences |
||||
General | baskı yapmak | oppress v. | ||
The state oppresses the people. Devlet insanlara baskı yapıyor. More Sentences |
||||
General | doğum yapmak | give birth v. | ||
She's supposed to give birth this month. Bu ay doğum yapması bekleniyor. More Sentences |
||||
General | hesap yapmak | calculate v. | ||
Cynthia can calculate at an amazing speed. Cynthia inanılmaz bir hızla hesap yapabiliyor. More Sentences |
||||
General | propaganda yapmak | agitate v. | ||
The leaders of the Union agitated for higher wages. Sendika liderleri daha yüksek maaş için propaganda yaptılar. More Sentences |
||||
General | seks yapmak | have sex v. | ||
Dan and Linda began to have sex. Dan ve Linda seks yapmaya başladılar. More Sentences |
||||
General | hata yapmak | go wrong v. | ||
Where did we go wrong? Nerede hata yaptık? More Sentences |
||||
General | hazırlık yapmak | make preparations v. | ||
They are making preparations for the trip. Yolculuk için hazırlık yapıyorlar. More Sentences |
||||
General | elden geleni yapmak | level best v. | ||
I'm trying my level best. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum. More Sentences |
||||
General | buz pateni yapmak | ice skate v. | ||
Ice skating is kind of fun. Buz pateni yapmak çok eğlenceli. More Sentences |
||||
General | deney yapmak | experiment v. | ||
This is why they are experiments. İşte bu yüzden deney yapıyorlar. More Sentences |
||||
General | patronluk yapmak | boss v. | ||
Tom is always trying to boss everyone around. Tom her zaman etraftaki herkese patronluk yapmaya çalışıyor. More Sentences |
||||
General | büyü yapmak | bewitch v. | ||
The Lady of the Lake bewitched Merlin and trapped him in the trunk of a tree. Gölün Hanımı Merlin'e büyü yaptı ve onu bir ağacın gövdesine hapsetti. More Sentences |
||||
General | resmini yapmak | paint v. | ||
He painted a dog. Bir köpeğin resmini yaptı. More Sentences |
||||
General | samba yapmak | samba v. | ||
I know how to samba! Nasıl samba yapılacağını biliyorum! More Sentences |
||||
General | vuruş yapmak | bat v. | ||
Tom bats cleanup on our team. Tom bizim takımda kurtarma vuruşu yapar. More Sentences |
||||
General | gösteriş yapmak | show off v. | ||
He's just showing off in front of the girls. Kızların önünde gösteriş yapıyor işte. More Sentences |
||||
General | değişiklik yapmak | modify v. | ||
I would ask you to reflect on and modify this proposal. Sizden bu öneri üzerinde düşünmenizi ve değişiklik yapmanızı rica ediyorum. More Sentences |
||||
General | alışveriş yapmak (bir yerden) | trade with v. | ||
She used to trade with an herbalist in the woods. Ormanda bir şifalı bitki uzmanıyla alışverişler yapıyordu. More Sentences |
||||
General | açıklamasını yapmak | account v. | ||
I have now given an open and honest account of where the disagreement lies. Şimdi anlaşmazlığın nerede yattığına dair açık ve dürüst bir açıklama yaptım. More Sentences |
||||
General | hediye paketi yapmak | gift wrap v. | ||
Can you gift wrap that? Şunu hediye paketi yapabilir misin? More Sentences |
||||
General | alıştırma yapmak | practice v. | ||
I need to practice parallel parking. Paralel park etme konusunda alıştırma yapmam gerek. More Sentences |
||||
General | hokkabazlık yapmak | juggle v. | ||
The most difficult thing I've ever done was to learn how to juggle. Şimdiye kadar yaptığım en zor şey hokkabazlık yapmayı öğrenmekti. More Sentences |
||||
General | rol yapmak | sham v. | ||
He's only shamming. O sadece rol yapıyor. More Sentences |
||||
General | işkence yapmak | torture v. | ||
Why should international conventions apply to everyone except Israel, which is carrying out illegal arrests and torture? Neden uluslararası sözleşmeler, yasadışı tutuklamalar ve işkence yapan İsrail dışında herkes için geçerli olsun? More Sentences |
||||
General | kutlama yapmak | celebrate v. | ||
The people came out of their houses and celebrated. İnsanlar evlerinden çıktılar ve kutlama yaptılar. More Sentences |
||||
General | rezervasyon yapmak | book v. | ||
I booked us a hotel in Galway tonight. Bu gece Galway'de bizim için otelde rezervasyon yaptırdım. More Sentences |
||||
General | baskı yapmak | press for v. | ||
But it is something we must press for. Ancak bu, uğruna baskı yapmamız gereken bir şeydir. More Sentences |
||||
General | yürüyüş yapmak | take a walk v. | ||
I often see him taking a walk in this neighborhood. Onu sık sık bu mahallede yürüyüş yaparken görüyorum. More Sentences |
||||
General | piknik yapmak | picnic v. | ||
Let's picnic in the park and enjoy the sunshine. Hadi parkta piknik yapıp güneşin tadını çıkaralım. More Sentences |
||||
General | numarası yapmak | act v. | ||
Don't act innocent with me. Bana masum numarası yapma. More Sentences |
||||
General | yaramazlık yapmak | be naughty v. | ||
Tom admitted that he'd been naughty. Tom yaramazlık yaptığını itiraf etti. More Sentences |
||||
General | sörf yapmak | surf v. | ||
The lawyers haven't needed to surf. Avukatların sörf yapmaya ihtiyacı yok. More Sentences |
||||
General | açıklama yapmak | make a statement v. | ||
I therefore urge you to make a statement on this issue. Bu nedenle sizi bu konuda bir açıklama yapmaya davet ediyorum. More Sentences |
||||
General | propaganda yapmak | make propaganda v. | ||
In Soviet times, each government made propaganda. Sovyet döneminde her hükümet propaganda yapardı. More Sentences |
||||
General | yenilik yapmak | innovate v. | ||
Producers must also innovate in terms of environmental quality and their packaging. Üreticiler de çevre kalitesi ve ambalajları açısından yenilikler yapmalıdır. More Sentences |
||||
General | kaka yapmak | shit v. | ||
I need to shit. Kaka yapmalıyım. More Sentences |
||||
General | büyü yapmak | cast a spell v. | ||
Tell the black magic witch doctor to cast a spell on me. Kara büyü büyücüsüne söyle bana büyü yapsın. More Sentences |
||||
General | fiyaka yapmak | show off v. | ||
Layla didn't like to show off. Leyla fiyaka yapmaktan hoşlanmıyordu. More Sentences |
||||
General | yatırım yapmak | fund v. | ||
Tom Jackson, a rich businessman, agreed to fund the project. Tom Jackson, zengin iş adamı, projeye yatırım yapmayı kabul etti. More Sentences |
||||
General | gönderme yapmak | make a reference v. | ||
In this context, I should like to make a reference to America. Bu bağlamda Amerika'ya bir gönderme yapmak istiyorum. More Sentences |
||||
General | ızgara yapmak | barbecue v. | ||
We barbecued steaks last night. Biz dün gece mangalda biftek ızgara yaptık. More Sentences |
||||
General | plan yapmak | plan v. | ||
Let us therefore continue together to plan, campaign and argue for freedom. Bu nedenle hep birlikte özgürlük için plan yapmaya, kampanya yürütmeye ve tartışmaya devam edelim. More Sentences |
||||
General | baskı yapmak | force v. | ||
Up till now the United States has called itself the world's police and continues suppression relying on military force. Amerika Birleşik Devletleri şimdiye kadar kendisini dünyanın polisi olarak adlandırdı ve askeri güce dayanarak baskı yapmaya devam ediyor. More Sentences |
||||
General | yankı yapmak | echo v. | ||
The shouting echoes loud. Bağırmak yüksek sesle yankı yapar. More Sentences |
||||
General | yanlış yapmak | go wrong v. | ||
Where did we go wrong? Nerede yanlış yaptık? More Sentences |
||||
General | anlaşma yapmak | conclude v. | ||
The Rio Summit had already taught us that concluding agreements that cannot be enforced is an empty exercise. Rio Zirvesi bize uygulanamayacak anlaşmalar yapmanın boş bir çaba olduğunu öğretmişti. More Sentences |
||||
General | aktarma yapmak (taşıtta) | change v. | ||
We changed planes in Berlin. Berlin'de uçakla aktarma yaptık. More Sentences |
||||
General | resmi çağrı yapmak | convoke v. | ||
The chairman convoked a meeting to discuss the pressing issues. Başkan bir toplantı ile acil konuları görüşmek üzere resmi çağrı yaptı. More Sentences |
||||
General | çevirmenlik yapmak | translate v. | ||
Translating for Tatoeba is a good way to spend your free time. Tatoeba için çevirmenlik yapmak boş zamanlarını değerlendirmek için iyi bir yol. More Sentences |
||||
General | kahve yapmak | make coffee v. | ||
Did you know she is good at making coffee? Kahve yapmakta iyi olduğunu biliyor muydun? More Sentences |
||||
Common Usage | ||||
Common Usage | yürüyüş yapmak (topluca) | march v. | ||
Common Usage | çıkıntı yapmak | stick out v. | ||
Common Usage | kaçak yapmak | ooze v. | ||
Common Usage | çağrışım yapmak | evoke v. | ||
Common Usage | modele göre yapmak | pattern v. | ||
Common Usage | anafor yapmak | eddy v. | ||
Common Usage | kopyasını yapmak | replicate v. | ||
Common Usage | çiş yapmak | wee v. | ||
Common Usage | hemşirelik yapmak | nurse v. | ||
Common Usage | sabotaj yapmak | sabotage v. | ||
Common Usage | bakıcılık yapmak | nurse v. | ||
Common Usage | öncülük yapmak | lead v. | ||
Common Usage | öncülüğünü yapmak | lead v. | ||
Common Usage | suikast yapmak | assassinate v. | ||
Common Usage | hafriyat yapmak | excavate v. | ||
Common Usage | görüşme yapmak | meet v. | ||
Common Usage | düşük yapmak | miscarry v. | ||
Common Usage | devir yapmak | revolve v. | ||
Common Usage | taslağını yapmak | sketch v. | ||
Common Usage | çocuk yapmak | make a baby v. | ||
Common Usage | sınav yapmak | quiz v. | ||
Common Usage | büyü yapmak | cast a spell over v. | ||
Common Usage | araştırma yapmak | research v. | ||
Common Usage | değişimli olarak yapmak | alternate v. | ||
Common Usage | sıra ile yapmak | alternate v. | ||
Common Usage | oylama yapmak | ballot v. | ||
Common Usage | iki misli yapmak | double v. | ||
Common Usage | reklamını yapmak | advertize v. | ||
Common Usage | izin istemeden yapmak | take the liberty v. | ||
Common Usage | beceriksizce yapmak | fumble v. | ||
Common Usage | aynısını yapmak | replicate v. | ||
Common Usage | ağırlık yapmak | weight v. | ||
General | ||||
General | belli bir ücretle ev işlerini yapmak için tutulan kadın | servant n. | ||
General | mürebbiyelik yapmak | governess n. | ||
General | bira yapmak için ezilmiş arpa ile su karışımı | mash n. | ||
General | görgü tanıklığı yapmak | eyewitness n. | ||
General | ön hazırlık yapmak için kullanılan defter | sketchpad n. | ||
General | bilgi toplamak ve dedektiflik yapmak için işe alınabilecek kişi | sherlock n. | ||
General | sayfa kenarlarına başparmak büyüklüğünde girintiler açarak indeks yapmak | thumb-index n. | ||
General | eskiden kırsal kesimde genellikle ahırda tiyatro gösterileri yapmak için çıkılan turne | barnstormer n. | ||
General | askerlik yapmak istemeyen kimse | conchy n. | ||
General | bir şeyi yapmak için elverişli zaman bölümü | window n. | ||
General | bir işi yapmak için gereken heves | a can–do attitude n. | ||
General | bir işi yapmak için gösterilen gayret | a can–do attitude n. | ||
General | tuvaletin olmadığı durumlarda dışkı yapmak amacıyla kullanılan kova | slop-pail n. | ||
General | her şeyi önceden yapmak isteyen kimse | precrastinator n. | ||
General | küçük tamiratlar yapmak için masanın üzerine monte edilebilen ufak örs | table anvil n. | ||
General | kamp yapmak için gerekli beceriler | campcraft n. | ||
General | hintlilerin çapata (bir tür ekmek) yapmak için kullandıkları tava | tava n. | ||
General | kesinti yapmak | reduct [dialect] n. | ||
General | bazı yumuşakça kabuklarının dekoratif objeler yapmak için kullanılan incili iç tabakası | nacker n. | ||
General | bazı yumuşakça kabuklarının dekoratif objeler yapmak için kullanılan incili iç tabakası | nacre n. | ||
General | bazı yumuşakça kabuklarının dekoratif objeler yapmak için kullanılan incili iç tabakası | mother-of-pearl n. | ||
General | banyo yapmak için ya da vücut kokusu olarak kullanılan yüksek alkollü ve hafif kokulu parfüm | eau de toilette n. | ||
General | banyo yapmak için ya da vücut kokusu olarak kullanılan yüksek alkollü ve hafif kokulu parfüm | toilet water n. | ||
General | çeşitli dış mekan işlerini yapmak üzere ücret ödenen kimse | yardman [us] n. | ||
General | (at üzerinde) mızrak/kılıç dövüşü yapmak | joust n. | ||
General | çıkıntı yapmak | lap n. | ||
General | taşma yapmak | lap n. | ||
General | cadının büyü yapmak veya bozmak için attığı düğüm | witchknot n. | ||
General | eskiden cildi açık renk yapmak için kullanılan bir kozmetik ürünü | whitewash n. | ||
General | manikür yapmak için gerekli bir dizi edevat | manicure set n. | ||
General | birini köle yapmak için alıkoyan kimse | manstealer n. | ||
General | yorgan yapmak için bir araya gelme | quilting n. | ||
General | yorgan yapmak için bir araya gelme | quilting bee n. | ||
General | silmelerde boncuk motifi yapmak için kullanılan marangoz tezgahı | beading plane n. | ||
General | duraksamadan yapmak | bone about v. | ||
General | propaganda yapmak | propagandize v. | ||
General | antika görünümlü yapmak | make to look antique v. | ||
General | ince ayar yapmak | adjust finely v. | ||
General | dizgi yapmak | typeset v. | ||
General | kontrat yapmak | make a contract v. | ||
General | ders yapmak | have a class v. | ||
General | üst üste yapmak | superimpose v. | ||
General | kamuoyu yoklaması yapmak | poll v. | ||
General | pütürlü yapmak (kumaş ) | tooth v. | ||
General | eterle anestezi yapmak | etherise v. | ||
General | içki içip şamata yapmak | carouse v. | ||
General | kontratak yapmak | counterattack v. | ||
General | bir şey yapmak | be about something v. | ||
General | rolü yapmak | masquerade as v. | ||
General | caz yapmak | jazz v. | ||
General | yatırım yapmak | place v. | ||
General | kolayca yapmak | carry off v. | ||
General | hasır gibi yapmak | mat v. | ||
General | römork yapmak | tow v. | ||
General | baskı yapmak | coerce v. | ||
General | petek şeklinde yapmak | honeycomb v. | ||
General | bir çağa tanıklık yapmak | bear witness to an age v. | ||
General | kaçamak yapmak | cop out v. | ||
General | hile yapmak | swindle v. | ||
General | şaka yapmak | lark about v. | ||
General | alışkanlık yapmak | form an addiction v. | ||
General | üzerinde oynama yapmak | garble v. | ||
General | baskı yapmak | apply pressure v. | ||
General | baskı resim yapmak | lithograph v. | ||
General | gösteriş yapmak | parade v. | ||
General | ebediyen şöhret yapmak | eternise v. | ||
General | yanlış yapmak | misdo v. | ||
General | bir yüzeyde renkli çizgiler yapmak | streak v. | ||
General | çalışma yapmak | study v. | ||
General | nirengi yapmak | triangulate v. | ||
General | uzun yürüyüş yapmak | hike v. | ||
General | paket yapmak | bundle v. | ||
General | kusursuz yapmak | perfect v. | ||
General | yeniden yapmak | reiterate v. | ||
General | çukur yapmak | dent v. | ||
General | çağrı yapmak | summon v. | ||
General | açmaz yapmak | invite criticism v. | ||
General | (araziyi) parselleyip üzerine ev yapmak/yaptırmak | subdivide v. | ||
General | karşı saldırı yapmak | counterattack v. | ||
General | hoşuna gideni yapmak | please oneself v. | ||
General | kabartma yapmak | boss v. | ||
General | hasta numarası yapmak | pretend to be sick v. | ||
General | mankenlik yapmak | model v. | ||
General | ufak tefek işler yapmak | job v. | ||
General | bir işi kendiliğinden yapmak | take something on oneself v. | ||
General | enayi muamelesi yapmak | treat somebody like a fool v. | ||
General | duş yapmak | douche v. | ||
General | bir yere baskın yapmak | surprise v. | ||
General | yağcılık yapmak | oil v. | ||
General | hile yapmak | gerrymander v. | ||
General | toplu katliam yapmak | massacre v. | ||
General | uyuşturucu işi yapmak | deal v. | ||
General | çıkarlarına göre değişiklik yapmak | rig v. | ||
General | aşı yapmak | bud v. | ||
General | reklamını yapmak | parade v. | ||
General | korsanlık yapmak | pirate v. | ||
General | özellikli yapmak | hallmark v. | ||
General | akıntı yapmak | flow v. | ||
General | brifing yapmak | brief v. | ||
General | masaj yapmak | rub down v. | ||
General | kazıklarla set yapmak | stockade v. | ||
General | ayak yapmak | put on an act v. | ||
General | elinden geleni yapmak | do one's utmost v. | ||
General | hile yapmak | cog v. | ||
General | çaktırmadan yapmak | steal v. | ||
General | kötülük yapmak | harm v. | ||
General | ter yapmak | sweat v. | ||
General | bir şeyi gizlice yapmak | do something in secret v. | ||
General | dedikodu yapmak | wag one's tongue v. | ||
General | anket yapmak için soru sormak | survey v. | ||
General | değişiklik yapmak | remodel v. | ||
General | stok yapmak | stockpile v. | ||
General | açıklamasını yapmak | account for v. | ||
General | salamura yapmak | pickle v. | ||
General | biyopsi yapmak | carry out a biopsy v. | ||
General | yatırım yapmak | put v. | ||
General | gibi yapmak | feign v. | ||
General | aynını yapmak | retaliate v. | ||
General | ağız kavgası yapmak | squabble v. | ||
General | sıra ile yapmak | alternate v. | ||
General | mükemmel bir şekilde yatay yapmak (tesviye aletiyle) | level v. | ||
General | daha düşük teklif yapmak | underbid v. | ||
General | salınım yapmak | jerk v. | ||
General | mum boya ile resim yapmak | crayon v. | ||
General | proje yapmak | design v. | ||
General | gülücük yapmak | smile v. | ||
General | provasını yapmak (bir giysinin) | fit with v. | ||
General | yayın yapmak | radiate v. | ||
General | iyilik yapmak | do a kindness v. | ||
General | debriyaj yapmak | declutch v. | ||
General | zirve yapmak | hit the top v. | ||
General | ünlü muamelesi yapmak | lionize v. | ||
General | bot yarışı yapmak | compete in a boat race v. | ||
General | ambalaj yapmak | wrap up v. | ||
General | hafriyat yapmak | excavate v. | ||
General | siftah yapmak | make the first sale of the day v. | ||
General | para yardımı yapmak | subsidize v. | ||
General | çalıntı yapmak | purloin v. | ||
General | miting yapmak | hold a public demonstration v. | ||
General | anlaşma yapmak | stipulate v. | ||
General | perhiz yapmak | be on a diet v. | ||
General | dil vuruşu yapmak (çalgı) | tongue v. | ||
General | fıçı yapmak | cooper v. | ||
General | büyü yapmak | cast a spell upon v. | ||
General | ateşe dayanıklı yapmak | fireproof v. | ||
General | ağız yapmak | try to explain away a matter v. | ||
General | envanter yapmak | take stock v. | ||
General | iskonto yapmak | discount v. | ||
General | heykelini yapmak | sculp v. | ||
General | çıkıntı yapmak | overhang v. | ||
General | ürküp gayriihtiyari bir hareket yapmak | start back v. | ||
General | yapmak (film) | produce v. | ||
General | işbirliği yapmak | associate oneself v. | ||
General | araştırma yapmak | probe v. | ||
General | jetle yolculuk yapmak | jet v. | ||
General | paralel yapmak | parallel v. | ||
General | benek yapmak | spot v. | ||
General | araştırma yapmak | investigate v. | ||
General | hata yapmak | slip v. | ||
General | ayak yapmak | fake v. | ||
General | bir şeyi tam istenilen şekilde yapmak | get something right v. | ||
General | imla hatası yapmak | misspell v. | ||
General | komik taklidini yapmak | travesty v. | ||
General | kapısını yapmak | lead up to v. | ||
General | hile yapmak | clip v. | ||
General | şaşırmak (karıştırmak veya yanlış yapmak anlamında) | make a mistake v. | ||
General | işbölümü yapmak | share tasks v. | ||
General | zararına satış yapmak | sell at a loss v. | ||
General | baskı yapmak (birine) | pressure v. | ||
General | köle yapmak | slave v. | ||
General | patinaj yapmak | skate v. | ||
General | birine baskı yapmak | put pressure on v. | ||
General | birisi için bayram yapmak | make much of somebody v. | ||
General | demet yapmak | tie in bunches v. | ||
General | muziplik yapmak | play pranks on smb v. | ||
General | alem yapmak | hit the booze v. | ||
General | numarası yapmak | pretend v. | ||
General | hata yapmak | slip up v. | ||
General | misilleme yapmak | carry out v. | ||
General | fazla yapmak | overdo v. | ||
General | dişli yapmak | indent v. | ||
General | mastürbasyon yapmak | abuse oneself v. | ||
General | alman usulü yapmak | go dutch with somebody v. | ||
General | yapı yapmak | build v. | ||
General | jimnastik yapmak | do exercises v. | ||
General | spekülasyon yapmak | bear v. | ||
General | çocuk yapmak | have a child v. | ||
General | sükse yapmak | make a splash v. | ||
General | planlanmış bir şeyi gerçekten yapmak | go through with v. | ||
General | büyü yapmak | put a jinx on v. | ||
General | gevrek yapmak | embrittle v. | ||
General | yemek duası yapmak | ask the blessing v. | ||
General | üzerine düşeni yapmak | do one's part v. | ||
General | sayı yapmak | put on v. | ||
General | hile yapmak | practise a deceit v. | ||
General | çıkıntı yapmak | bulge v. | ||
General | sayı yapmak | score up v. | ||
General | alay konusu yapmak | ridicule v. | ||
General | lastiğin balans ayarını yapmak | balance a tire v. | ||
General | kaçamak yapmak | do something forbidden v. | ||
General | sağlamasını yapmak | prove v. | ||
General | fena yapmak | harm v. | ||
General | baskın yapmak | bust v. | ||
General | bakım yapmak | service v. | ||
General | nişan yapmak | arrange an engagement v. | ||
General | çok gürültü yapmak | raise the roof v. | ||
General | cam gibi yapmak | glass v. | ||
General | tanıtımını yapmak | publicize v. | ||
General | daha hoş yapmak | sweeten v. | ||
General | anket yapmak | make a survey v. | ||
General | açık oturum yapmak | arrange a panel v. | ||
General | yankı yapmak | reverberate v. | ||
General | açılışını yapmak | unveil v. | ||
General | hırıltı yapmak | snarl v. | ||
General | iş birliği yapmak | collaborate v. | ||
General | yalpa yapmak | roll v. | ||
General | yeni gibi yapmak | furbish v. | ||
General | taşkınlık yapmak | run wild v. | ||
General | nöbetleşe yapmak | alternate v. | ||
General | gösteriş yapmak | make a great display v. | ||
General | ondüle yapmak | undulate v. | ||
General | fiziki bir iş yapmak | turn one's hand v. | ||
General | stok yapmak | pile v. | ||
General | nanik yapmak | make a long nose v. | ||
General | tadilat yapmak | recondition v. | ||
General | dikkat çekici reklam yapmak | stunt v. | ||
General | sıkı savunma yapmak | stonewall v. | ||
General | özelleştirme yapmak | privatize v. | ||
General | kur yapmak | pay one's attention to somebody v. | ||
General | büzgü yapmak | gather v. | ||
General | boykot yapmak | boycott v. | ||
General | yatak yapmak | bed v. | ||
General | habbeyi kubbe yapmak | make a mountain out of a molehill v. | ||
General | şaka yapmak | josh v. | ||
General | sınavda gözetmenlik yapmak | invigilate v. | ||
General | bir işi acele ve üstünkörü yapmak | huddle v. | ||
General | naz yapmak | show coyness v. | ||
General | değişiklik yapmak | shake up v. | ||
General | parıltılı yapmak | gloss v. | ||
General | gerçekten yapmak | carry something through v. | ||
General | hararetle yapmak | blaze away at v. | ||
General | klişe yapmak | make cliche v. | ||
General | istifçilik yapmak | stockpile v. | ||
General | yankesicilik yapmak | pick v. | ||
General | spekülasyon yapmak | stag v. | ||
General | demet yapmak | bunch v. | ||
General | örtmece yapmak | euphemize v. | ||
General | tahsilat yapmak | make collections v. | ||
General | makine ile yapmak | machine v. | ||
General | yalancıktan yapmak | affect v. | ||
General | mümkün olan her şeyi yapmak | move heaven and earth v. | ||
General | renkli çizgiler yapmak (bir yüzeyde) | streak v. | ||
General | aşamalı olarak yapmak | phase v. | ||
General | çakırkeyif yapmak | fuddle v. | ||
General | acele ile yapmak | race v. | ||
General | arıtma yapmak | purify v. | ||
General | soygun yapmak | heist v. | ||
General | ses yapmak | hurtle v. | ||
General | analizini yapmak | test v. | ||
General | baştan savma yapmak | scamp v. | ||
General | vize başvurusu yapmak | apply for visa v. | ||
General | hata yapmak | make false v. | ||
General | tezahürat yapmak | chant v. | ||
General | kırma yapmak | gopher v. | ||
General | tenzilat yapmak | make reductions v. | ||
General | yatırım yapmak | have an investment v. | ||
General | oyunda hile yapmak | sharp v. | ||
General | eşek şakası yapmak | bullyrag v. | ||
General | ağız kavgası yapmak | wrangle v. | ||
General | tasarruf yapmak | retrench v. | ||
General | yapmak (yeni bir şeyi) | bring out v. | ||
General | kaza yapmak | wreck v. | ||
General | albüm yapmak | make record v. | ||
General | hesap yapmak | do sums v. | ||
General | atış yapmak | have one's inning v. | ||
General | üst üste yapmak | superpose v. | ||
General | kabartma yapmak | etch v. | ||
General | anket yapmak | poll v. | ||
General | baskı yapmak | impress v. | ||
General | üzerine başka resim yapmak | repaint v. | ||
General | envanter yapmak | take inventory v. | ||
General | serserilik yapmak | vagabond v. | ||
General | önceden yapmak | forestall v. | ||
General | arıtma yapmak | cleanse v. | ||
General | reverans yapmak | drop a curtsey v. | ||
General | kesinti yapmak | cut back on something v. | ||
General | borç yapmak | get into debt v. | ||
General | daha güçlü yapmak | toughen v. | ||
General | yanlış bir yöntemle yapmak (bir işi) | mishandle v. | ||
General | fahişelik yapmak | prostitute oneself v. | ||
General | yeni baştan yapmak | do over again v. | ||
General | demet yapmak | sheave v. | ||
General | şerit yapmak (giysi) | welt v. | ||
General | sahtekarlık yapmak | con v. | ||
General | tatil yapmak | go for a vacation v. | ||
General | hakkında tahkikat yapmak | investigate v. | ||
General | lobicilik yapmak | lobby v. | ||
General | yıldız yapmak | star v. | ||
General | ağır ve sıkıcı bir iş yapmak | drudge v. | ||
General | sahtekarlık yapmak | swindle v. | ||
General | servis yapmak | wait v. | ||
General | kapkaç yapmak | make off v. | ||
General | ışın tedavisi yapmak | irradiate v. | ||
General | kalıp yapmak | mold v. | ||
General | tarama yapmak | hatch v. | ||
General | eğim yapmak | slope v. | ||
General | radyografi yapmak | radio v. | ||
General | örneğe göre yapmak | model v. | ||
General | hata yapmak | make mistake v. | ||
General | yan taarruzu yapmak | flank v. | ||
General | ilmik yapmak | noose v. | ||
General | şaka yapmak | crack jokes v. | ||
General | fenalık yapmak | harm v. | ||
General | ile beraber yapmak | accompany v. | ||
General | ile müzakere yapmak | parley with v. | ||
General | basket yapmak | score a basket v. | ||
General | abartılı rol yapmak | overact v. | ||
General | yuva yapmak | burrow v. | ||
General | geçme yapmak | dovetail v. | ||
General | hükümet izniyle korsanlık yapmak | privateer v. | ||
General | tercümanlık yapmak | translate v. | ||
General | hile yapmak (seçimde vb) | rig v. | ||
General | yalandan yapmak | sham v. | ||
General | son elemeyi yapmak üzere listeye almak | shortlist v. | ||
General | reklamını yapmak | boost v. | ||
General | iş yapmak | trade v. | ||
General | köklü değişiklik yapmak | revolutionize v. | ||
General | açmaz yapmak | play a trick v. | ||
General | gaz yapmak | poop v. | ||
General | birini konuşturmak için işkence yapmak | give someone the third degree v. | ||
General | bir programın sunuculuğunu yapmak | emcee v. | ||
General | birinin dediklerini yapmak | string along with v. | ||
General | seks yapmak | make love v. | ||
General | köprü yapmak | bridge v. | ||
General | iş yapmak | perform an action v. | ||
General | antrenman yapmak | practise v. | ||
General | bir iyilik yapmak | accommodate v. | ||
General | gizlice yapmak | sneak v. | ||
General | isim yapmak | make one's name v. | ||
General | arabuluculuk yapmak | arbitrate v. | ||
General | alem yapmak | be carousing v. | ||
General | konuşma yapmak | orate v. | ||
General | birinin yaptığından daha iyisini yapmak | go someone one better v. | ||
General | yeniden yapmak | regenerate v. | ||
General | kur yapmak | philander v. | ||
General | nazım yapmak | versify v. | ||
General | ön toplantı yapmak | preassemble v. | ||
General | ünlü muamelesi yapmak | make a lion of v. | ||
General | hakemlik yapmak | ref v. | ||
General | katliam yapmak | massacre v. | ||
General | devir yapmak | cycle v. | ||
General | ağır iş yapmak | grub v. | ||
General | aralıksız yapmak | perpetuate v. | ||
General | zam yapmak | mark something up v. | ||
General | bir şeyi sırayla yapmak | take turns at v. | ||
General | baskı yapmak (birine) | pressurize v. |