etmek

Meanings of "etmek" in English Turkish Dictionary : 31 result(s)

	Category	Turkish	English
Common Usage
1	Common Usage	etmek	do v.
My second point relates to subsidiarity, which does, indeed, loom large in the Convention's deliberations. İkinci husus, gerçekten de Konferans müzakerelerinde büyük önem arz eden yetki devri ile ilgilidir. More Sentences
2	Common Usage	etmek	make v.
It should be added that society in both countries has seen many efforts made towards a final reconciliation. Her iki ülkede de toplumun nihai bir uzlaşı için çok çaba sarf ettiğini belirtmek isterim. More Sentences
General
3	General	etmek	pay v.
We would like attention to be paid to this too. Buna da dikkat edilmesini istiyoruz. More Sentences
4	General	etmek	take v.
A good workman always takes care of his tools. İyi bir işçi her zaman aletlerine dikkat eder. More Sentences
5	General	etmek	amount v.
At present, that amounts in any case to some 90% of applicants for asylum. Halihazırda, bu oran her halükarda sığınma başvurusunda bulunanların yaklaşık %90'ına tekabül etmektedir. More Sentences
6	General	etmek	get v.
During the Belgian Presidency, the European Union made greater efforts than before to get the dialogue off the ground. Belçika Dönem Başkanlığı sırasında Avrupa Birliği diyaloğun başlatılması için öncekinden daha fazla çaba sarf etti. More Sentences
7	General	etmek	be worth v.
Tom didn't get paid as much as he thought he was worth. Tom hak ettiğini düşündüğü kadar para almadı. More Sentences
8	General	etmek	send v.
The terrible scene sent shivers down his spine. Korkunç sahne tüylerini diken diken etti. More Sentences
9	General	etmek	add up to v.
Mathematically speaking, a plus and a minus add up to a minus. Matematiksel olarak konuşursak, bir artı ve bir eksi toplamı bir eksi eder. More Sentences
10	General	etmek	cost v.
And it is about four times the postage cost actually charged. Ve gerçekte tahsil edilen posta ücretinin yaklaşık dört katıdır. More Sentences
11	General	etmek	amount to v.
This amounts to around EUR 10 billion, a significant amount of money. Bu da yaklaşık 10 milyar Avro gibi önemli bir miktara tekabül etmektedir. More Sentences
12	General	etmek	constitute v.
Sixteen cups constitute a gallon. On altı fincan bir galon eder. More Sentences
13	General	etmek	say v.
In Brussels, I am very glad to say, the regularity of rain water is not in doubt. Brüksel'de, memnuniyetle ifade etmeliyim ki, yağmur suyunun düzenliliğinden şüphe duyulmamaktadır. More Sentences
Common Usage
14	Common Usage	etmek	practice v.
15	Common Usage	etmek	practise v.
General
16	General	etmek	practice v.
17	General	etmek	tender v.
18	General	etmek	subject v.
19	General	etmek	execute v.
20	General	etmek	atone for v.
21	General	etmek	ply v.
22	General	etmek	total v.
23	General	etmek	have v.
24	General	etmek	practise v.
25	General	etmek	reside v.
26	General	etmek	demur v.
27	General	etmek	render v.
Colloquial
28	Colloquial	etmek	faire v.
29	Colloquial	etmek	have it/that coming v.
Trade/Economic
30	Trade/Economic	etmek	render v.
Archaic
31	Archaic	etmek	doth v.

Meanings of "etmek" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

	Category	Turkish	English
Common Usage
1	Common Usage	tahriş etmek	irritate n.
Sunburn irritates the skin. Güneş yanığı cildi tahriş eder. More Sentences
2	Common Usage	ifade etmek	state v.
I can state that the Danish Presidency reserves the right to make use of this possibility. Danimarka Dönem Başkanlığının bu imkanı kullanma hakkını saklı tuttuğunu ifade edebilirim. More Sentences
3	Common Usage	arzu etmek	desire v.
We would not like to take responsibility for the failure of something that we desire. Arzu ettiğimiz bir şeyin başarısız olmasının sorumluluğunu almak istemeyiz. More Sentences
4	Common Usage	park etmek	park v.
Last summer in Austria I, myself, unintentionally parked illegally and felt dreadfully guilty. Geçen yaz Avusturya'da istemeden de olsa hatalı park ettim ve kendimi çok suçlu hissettim. More Sentences
5	Common Usage	organize etmek	organize v.
I hope that the Member States also find a fair solution regarding how collection facilities are organised. Umarım Üye Devletler de toplama tesislerinin nasıl organize edileceği konusunda adil bir çözüm bulurlar. More Sentences
6	Common Usage	sabote etmek	sabotage v.
They are thereby sabotaging constructive dialogue between governments and voluntary organisations. Böylece hükümetler ve gönüllü kuruluşlar arasındaki yapıcı diyaloğu sabote ediyorlar. More Sentences
7	Common Usage	tahammül etmek	tolerate v.
We cannot tolerate any argument for resorting to it, otherwise we recognise its ends as legitimate. Buna başvurmak için herhangi bir argümana tahammül edemeyiz; aksi takdirde amaçlarını meşru olarak kabul ederiz. More Sentences
8	Common Usage	teşkil etmek	constitute v.
However, I hope we will not be morally confused about what constitutes a terrorist act. Bununla birlikte neyin terör eylemi teşkil ettiği konusunda ahlaki açıdan kafamızın karışmayacağını umuyorum. More Sentences
9	Common Usage	elde etmek	achieve v.
The second and main success, is the result which the Convention achieved. İkinci ve asıl başarı, Sözleşmenin elde ettiği sonuçtur. More Sentences
10	Common Usage	bombardıman etmek	bombard v.
The teacher began to bombard me with questions. Öğretmen beni sorularla bombardıman etmeye başladı. More Sentences
11	Common Usage	takip etmek	pursue v.
The journalists were keen on pursuing the actress wherever she went. Gazeteciler, gittiği her yerde aktrisi takip etmeyi kafalarına koymuştu. More Sentences
12	Common Usage	acele etmek	hurry v.
We have not hurried this decision. Bu kararı vermekte acele etmedik. More Sentences
13	Common Usage	terk etmek	desert v.
I urge that we do not desert this principle. Bu ilkeyi terk etmememiz konusunda ısrar ediyorum. More Sentences
14	Common Usage	gayret etmek	make an effort v.
In this respect, we must make an effort to act as responsibly as possible. Bu bakımdan mümkün olduğunca sorumlu davranmaya gayret etmeliyiz. More Sentences
15	Common Usage	hesap etmek	calculate v.
He calculated that it would cost him 100 dollars. Bunun ona 100 dolara mal olacağını hesap etti. More Sentences
16	Common Usage	acele etmek	rush v.
She rushed out the door as soon as she hung up. Telefonu kapatır kapatmaz aceleyle kapıdan çıktı. More Sentences
17	Common Usage	prova etmek	rehearse v.
Most of the reasons have been well rehearsed before and we have heard some of them again this morning. Nedenlerin çoğu daha önce iyi bir şekilde prova edildi ve bazılarını bu sabah tekrar duyduk. More Sentences
18	Common Usage	infaz etmek	execute v.
Execute her. Onu infaz edin. More Sentences
19	Common Usage	saygısızlık etmek	disrespect v.
I meant no disrespect. Saygısızlık etmek istemedim. More Sentences
20	Common Usage	taburcu etmek (hastayı)	discharge v.
They won't discharge me until tomorrow. Beni yarına kadar taburcu etmeyecekler. More Sentences
21	Common Usage	acele etmek	hurry up v.
Hurry up, guys, you're going to be late. Acele edin arkadaşlar, geç kalacaksınız. More Sentences
22	Common Usage	itiraf etmek	admit v.
I must admit that I am, at the moment, more concerned about the matter in hand. İtiraf etmeliyim ki şu anda elimizdeki konu hakkında daha fazla endişe duyuyorum. More Sentences
23	Common Usage	rahatsız etmek	annoy v.
We want a statute to be achieved and all these matters that annoy our citizens so much to be resolved. Bir statüye kavuşulmasını ve vatandaşlarımızı bu kadar rahatsız eden tüm bu konuların çözüme kavuşturulmasını istiyoruz. More Sentences
24	Common Usage	alay etmek	ridicule v.
It is a pity that we always go too far and end up ridiculing fundamental rights. Ne yazık ki her zaman çok ileri gidiyor ve sonunda temel haklarla alay ediyoruz. More Sentences
25	Common Usage	rahatsız etmek	harass v.
I don't want you to harass them. Onları rahatsız etmeni istemiyorum. More Sentences
26	Common Usage	isyan etmek	riot v.
Protestors are rioting across the country in opposition to the war. Savaşa karşı ülke genelinde protestocular isyan ediyor. More Sentences
27	Common Usage	idare etmek	handle v.
I am amazed that she is quite good at handling such a big truck. Bu kadar büyük bir kamyonu idare etmekte oldukça iyi olmasına şaşırdım. More Sentences
28	Common Usage	modernize etmek	modernize v.
I believe that our technologies must also be modernised and harmonised as soon as possible. Teknolojilerimizin de mümkün olan en kısa sürede modernize edilmesi ve uyumlaştırılması gerektiğine inanıyorum. More Sentences
29	Common Usage	yardım etmek	aid v.
The hackers or crackers used it to aid a shady business, chiefly pornography, one presumes. Hackerlar ya da crackerlar bunu karanlık bir işe, özellikle de pornografiye yardım etmek için kullandılar. More Sentences
30	Common Usage	önderlik etmek	lead v.
Tom leads the soccer team. Tom, futbol takımına önderlik ediyor. More Sentences
31	Common Usage	pes etmek	give in v.
The Presidency gave in and the ban remained in place. Başkanlık pes etti ve yasak yürürlükte kaldı. More Sentences
32	Common Usage	suistimal etmek	abuse v.
Don't abuse my patience. Sabrımı suistimal etmeyin. More Sentences
33	Common Usage	öncülük etmek	lead v.
This IGC is leading to something quite different from past treaties. Bu Hükûmetlerarası Konferans, geçmiş anlaşmalardan oldukça farklı bir şeye öncülük ediyor. More Sentences
34	Common Usage	ameliyat etmek	operate v.
The doctors decided to operate on her hand. Doktorlar elini ameliyat etmeye karar verdiler. More Sentences
35	Common Usage	imha etmek	annihilate v.
The troops were annihilated. Birlikler imha edildi. More Sentences
36	Common Usage	hakaret etmek	insult v.
I didn't mean to insult her hairdo, it just came out! Saç modeline hakaret etmek istememiştim, ağzımdan çıkıverdi! More Sentences
37	Common Usage	terk etmek	abandon v.
We should not abandon vast areas of our countries, where human activity will fade away. Ülkelerimizin insan faaliyetlerinin yok olacağı geniş alanlarını terk etmemeliyiz. More Sentences
38	Common Usage	iddia etmek	allege v.
They allege that the firebreak or pre-emptive culling was legal - again, not true. Yangın önleme veya önleyici itlafın yasal olduğunu iddia ediyorlar, ki bu da doğru değil. More Sentences
39	Common Usage	iddia etmek	assert v.
The Commission is entirely wrong to assert that lobby groups are scaremongering. Komisyon, lobi gruplarının korku tellallığı yaptığını iddia etmekle tamamen yanılmaktadır. More Sentences
40	Common Usage	ayırt etmek	distinguish v.
It was hard to distinguish the voices from behind the door. Kapının arkasından gelen sesleri ayırt etmek zordu. More Sentences
41	Common Usage	ihmal etmek	neglect v.
He was questioned for neglecting his duty. Görevini ihmal ettiği gerekçesiyle sorguya çekildi. More Sentences
42	Common Usage	istismar etmek	exploit v.
Some countries have tried to exploit the situation to their own advantage. Bazı ülkeler bu durumu kendi çıkarları doğrultusunda istismar etmeye çalışmıştır. More Sentences
43	Common Usage	işgal etmek	occupy v.
Pirates occupied the coastal areas. Korsanlar kıyı bölgelerini işgal etti. More Sentences
44	Common Usage	telaffuz etmek	pronounce v.
For the record, my name is pronounced van Velzen. Kayıtlara geçmesi için söylüyorum, adım van Velzen olarak telaffuz edilir. More Sentences
45	Common Usage	takas etmek	exchange v.
They exchanged their camera for a guitar. Onlar kameralarını bir gitarla takas ettiler. More Sentences
46	Common Usage	muayene etmek	examine v.
The doctor examined my knee and said there was nothing to worry about. Doktor dizimi muayene etti ve endişelenecek bir şey olmadığını söyledi. More Sentences
47	Common Usage	kabul etmek	acknowledge v.
For this reason, I for my part acknowledge that the thresholds should be abolished. Bu nedenle, kendi adıma eşiklerin kaldırılması gerektiğini kabul ediyorum. More Sentences
48	Common Usage	ikna etmek	induce v.
The discussions now being conducted within the Arab world to induce Saddam Hussein to resign are extremely interesting. Şu anda Arap dünyasında Saddam Hüseyin'i istifaya ikna etmek için yürütülen tartışmalar son derece ilginçtir. More Sentences
49	Common Usage	kamufle etmek	camouflage v.
Tom tried to camouflage himself. Tom kendini kamufle etmeye çalıştı. More Sentences
50	Common Usage	beyan etmek	declare v.
The President meant to say that he now declares this amendment admissible. Başkan, bu değişikliğin kabul edilebilir olduğunu beyan ettiğini söylemek istemiştir. More Sentences
51	Common Usage	hareket etmek	go v.
We should not go along with the US missile defence system. ABD'nin füze savunma sistemiyle birlikte hareket etmemeliyiz. More Sentences
52	Common Usage	kabul etmek	accept v.
Of the 32 amendments the Commission can accept 20 amendments in full, in part, or in principle. Komisyon 32 değişiklikten 20'sini tamamen, kısmen ya da prensip olarak kabul edebilir. More Sentences
53	Common Usage	eşlik etmek	accompany v.
Why do we not take a step forward and accompany our statements with specific actions? Neden bir adım ileri gitmiyor ve açıklamalarımıza belirli eylemlerle eşlik etmiyoruz? More Sentences
54	Common Usage	kabul etmek	admit v.
The Court of Auditors itself admits that even the current Member States leave a great deal to be desired on this score. Sayıştay'ın kendisi de mevcut Üye Devletlerin bile bu konuda arzulanan çok şey bıraktığını kabul etmektedir. More Sentences
55	Common Usage	analiz etmek	analyse v.
We are currently analysing the results - hopefully we will be able to use some of them in our ongoing debate. Şu anda sonuçları analiz ediyoruz; umarım bunlardan bazılarını devam eden tartışmamızda kullanabiliriz. More Sentences
56	Common Usage	anons etmek	announce v.
The maid announced each guest. Hizmetçi, her bir misafiri anons etti. More Sentences
57	Common Usage	yardım etmek	assist v.
It is making itself guilty of the failure to assist those whom it has a duty to protect. Konsey, korumakla yükümlü olduğu kişilere yardım etmemekle kendisini suçlu duruma düşürmektedir. More Sentences
58	Common Usage	elde etmek	attain v.
All the terrorists wanted to attain was chaos and unreasoning revenge. Teröristlerin elde etmek istedikleri tek şey kaos ve mantıksız bir intikamdı. More Sentences
59	Common Usage	garanti etmek	assure v.
I can assure you that it was highly prized in the Czech Republic. Çek Cumhuriyeti'nde çok değerli olduğunu garanti edebilirim. More Sentences
60	Common Usage	farz etmek	assume v.
I assume Tom told Mary. Tom'un Mary'ye söylediğini farz ediyorum. More Sentences
61	Common Usage	tahsis etmek	assign v.
Agenda 2000 assigns an annual amount of EUR 41 million for the combating of infectious animal diseases. Gündem 2000, bulaşıcı hayvan hastalıklarıyla mücadele için yıllık 41 milyon Euro tahsis etmektedir. More Sentences
62	Common Usage	sürgün etmek	banish v.
The Gods banished Tom to Tartarus and cursed him and his family. Tanrılar Tom'u Tartarus'a sürgün etti ve onu ve ailesini lanetledi. More Sentences
63	Common Usage	ihanet etmek	betray v.
We must not betray those who are fighting for democracy in Zimbabwe. Zimbabve'de demokrasi için mücadele edenlere ihanet etmemeliyiz. More Sentences
64	Common Usage	iptal etmek	cancel v.
We must cancel the developing countries' debt. Gelişmekte olan ülkelerin borçlarını iptal etmeliyiz. More Sentences
65	Common Usage	talep etmek	claim v.
The beneficiary of the insurance can claim the payout when the policy owner dies. Poliçe sahibi öldüğünde, sigorta yararlanıcısı ödemenin yapılmasını talep edebilir. More Sentences
66	Common Usage	rekabet etmek	compete v.
Do we compete if we are great distances apart, if we have different climates, if we have different conditions? Birbirimizden çok uzakta olsak da farklı iklimlerde olsak da farklı koşullara sahip olsak da rekabet edebilir miyiz? More Sentences
67	Common Usage	inşa etmek	construct v.
Europe is constructed on the basis of agreements and consensus. Avrupa, anlaşmalar ve uzlaşmalar temelinde inşa edilmiştir. More Sentences
68	Common Usage	tebrik etmek	congratulate v.
She is to be congratulated for standing her ground. Dik durduğu için kendisini tebrik etmek gerekir. More Sentences
69	Common Usage	itiraf etmek	confess v.
I confess that I tend to favour an opt-in solution. İtiraf etmeliyim ki ben tercihli bir çözümden yanayım. More Sentences
70	Common Usage	mahkum etmek	condemn v.
The traitor was condemned to life imprisonment. Vatan haini şahıs ömür boyu hapse mahkum edildi. More Sentences
71	Common Usage	teslim etmek	deliver v.
Yes, of course, I delivered the documents you asked for. Evet, elbette, ben istediğiniz belgeleri teslim ettim. More Sentences
72	Common Usage	inkar etmek	deny v.
We cannot bury our heads in the sand and deny the fact that this is already happening. Kafamızı kuma gömüp bunun zaten gerçekleşmekte olduğu gerçeğini inkar edemeyiz. More Sentences
73	Common Usage	koordine etmek	coordinate v.
Lastly, how will this be coordinated with the proposals the Commission has presented this evening? Son olarak, Komisyon'un bu akşam sunduğu önerilerle bu nasıl koordine edilecek? More Sentences
74	Common Usage	kopya etmek	copy v.
Don't copy my sentences. Cümlelerimi kopya etme. More Sentences
75	Common Usage	cüret etmek	dare v.
I dare say that the report in its present form will not help to alleviate the suffering of the people of Iraq. Raporun mevcut haliyle Irak halkının acılarını hafifletmeye yardımcı olmayacağını söylemeye cüret ediyorum. More Sentences
76	Common Usage	dizayn etmek	design v.
This was designed by Tom. Bu Tom tarafından dizayn edildi. More Sentences
77	Common Usage	itaatsizlik etmek	disobey v.
You won't disobey me. Bana itaatsizlik etmeyeceksin. More Sentences
78	Common Usage	refakat etmek	escort v.
Tom was escorted out of the building by security guards after being fired. Tom'a ateş edildikten sonra güvenlik görevlileri tarafından binanın dışına kadar refakat edildi. More Sentences
79	Common Usage	işaret etmek	indicate v.
The California wildfires indicate drought and climate change. Kaliforniya'daki orman yangınları kuraklık ve iklim değişikliğine işaret ediyor. More Sentences
80	Common Usage	havale etmek	refer v.
We would refer you to the Convention, which once again must rule on this point. Sizi bir kez daha bu konuda karar vermesi gereken Konvansiyon'a havale ediyoruz. More Sentences
81	Common Usage	dikkat etmek	watch out v.
The right time for this has to be identified, and this is where the Commission has to watch out. Bunun için doğru zamanın belirlenmesi gerekiyor ve Komisyon'un dikkat etmesi gereken nokta da burası. More Sentences
82	Common Usage	tesis etmek	establish v.
Only by means of a global solution can peace and stability be established. Barış ve istikrar ancak küresel bir çözümle tesis edilebilir. More Sentences
83	Common Usage	takip etmek	follow v.
It does not make sense for us to follow the voting list, because we would then have to vote on the same content twice. Oylama listesini takip etmemiz mantıklı değil çünkü bu durumda aynı içeriği iki kez oylamak zorunda kalacağız. More Sentences
84	Common Usage	tahmin etmek	guess v.
It is not hard to guess what the position of these Governments would be if they were the ones taking the decision. Kararı alan onlar olsaydı bu Hükümetlerin tutumunun ne olacağını tahmin etmek zor değil. More Sentences
85	Common Usage	yardım etmek	help v.
In the past we have repeatedly used our external policy to help other regions of the world. Geçmişte dış politikamızı dünyanın diğer bölgelerine yardım etmek için defalarca kullandık. More Sentences
86	Common Usage	elde etmek	get v.
Hopefully, in November we will get something a lot more concrete. Umarız Kasım ayında çok daha somut bir şey elde ederiz. More Sentences
87	Common Usage	tereddüt etmek	hesitate v.
After hesitating for a moment, she told me the secret ingredient. Bir an tereddüt etmesinin ardından bana tarifteki gizli malzemeyi söyledi. More Sentences
88	Common Usage	nefret etmek	hate v.
What is absolutely certain is that Europeans will be as hated as Americans by billions of people. Kesin olan bir şey varsa o da Avrupalıların milyarlarca insan tarafından Amerikalılar kadar nefret edileceğidir. More Sentences
89	Common Usage	ithal etmek	import v.
The legislation of the country of import must always be respected. İthal edilen ülkenin mevzuatına her zaman saygı gösterilmelidir. More Sentences
90	Common Usage	ifade etmek	express v.
His songs express deep emotion for his wife. Şarkıları karısına yönelik derin duygular ifade ediyor. More Sentences
91	Common Usage	tahliye etmek	evacuate v.
There's still time to evacuate. Hâlâ tahliye etmek için zaman var. More Sentences
92	Common Usage	ihraç etmek	export v.
We simply export a host of problems. Resmen bir dizi problem ihraç ediyoruz. More Sentences
93	Common Usage	enjekte etmek	inject v.
Water and artificial proteins are injected, as if meat were not protein in itself. Sanki etin kendisi protein değilmiş gibi su ve yapay proteinler enjekte ediliyor. More Sentences
94	Common Usage	ısrar etmek	insist v.
He insisted that we should leave without waiting for Jane. Jane'i beklemeden gitmemiz konusunda ısrar etti. More Sentences
95	Common Usage	alay etmek	mock v.
This is how these profound thinkers mock the whole world. Bu derin düşünürler tüm dünyayla böyle alay ediyorlar. More Sentences
96	Common Usage	imal etmek	manufacture v.
This factory manufactures CD players. Bu fabrika CD çalarlar imal etmektedir. More Sentences
97	Common Usage	niyet etmek	intend v.
He intends to visit the farm on Sunday. Pazar günü çiftliği ziyaret etmeye niyet ediyor. More Sentences
98	Common Usage	icat etmek	invent v.
We should not be using shock logic to invent legal rules that were allegedly broken. Şok mantığını kullanarak, çiğnendiği iddia edilen yasal kuralları icat etmemeliyiz. More Sentences
99	Common Usage	müdahale etmek	interfere v.
I am not going to interfere, however. Ancak buna müdahale etmeyeceğim. More Sentences
100	Common Usage	davet etmek	invite v.
I would like to make that quite clear before I invite President Prodi to speak. Başkan Prodi'yi konuşmaya davet etmeden önce şunu açıkça belirtmek isterim. More Sentences
101	Common Usage	teftiş etmek	inspect v.
It has been inspected three times in the last three years. Son üç yılda üç kez teftiş edilmiştir. More Sentences
102	Common Usage	ikna etmek	persuade v.
After vigorous efforts, I was able to persuade her to try our new products. Yoğun çabaların sonunda onu yeni ürünlerimizi denemeye ikna edebildim. More Sentences
103	Common Usage	dua etmek	pray v.
I just pray that one day I take part in a debate when things are getting better. Ben sadece bir gün her şeyin daha iyiye gittiği bir tartışmada yer almak için dua ediyorum. More Sentences
104	Common Usage	tercih etmek	prefer v.
I prefer those of your amendments which precisely reflect the balance which has been achieved. Ben sizin değişiklik önergelerinizden, sağlanan dengeyi tam olarak yansıtanları tercih ediyorum. More Sentences
105	Common Usage	teklif etmek	propose v.
The directive being proposed is the first pillar in ratifying the Aarhus Convention. Teklif edilen direktif, Aarhus Sözleşmesi'nin onaylanmasının ilk ayağını oluşturmaktadır. More Sentences
106	Common Usage	meşgul etmek	occupy v.
That is an issue which constantly occupies our minds in the European Union as well. Bu, Avrupa Birliği'nde de sürekli zihnimizi meşgul eden bir konudur. More Sentences
107	Common Usage	göç etmek	migrate v.
As the earth heats up, tropical diseases are gradually migrating northward. Dünya ısındıkça tropik hastalıklar yavaş yavaş kuzeye göç ediyor. More Sentences
108	Common Usage	tedarik etmek	supply v.
In the future too, the Member States will supply most of the ISAF forces in Kabul. Gelecekte de Üye Devletler Kabil'deki ISAF güçlerinin çoğunu tedarik edecek. More Sentences
109	Common Usage	ateş etmek	shoot v.
The helicopters shoot from the air and the press has been muzzled, In Nepal there is both terror and counter-terror. Helikopterler havadan ateş ediyor ve basın susturulmuş durumda, Nepal'de hem terör hem de terörle mücadele var. More Sentences
110	Common Usage	yeniden inşa etmek	rebuild v.
It is now perfectly clear that we must rebuild a European agricultural model. Avrupa tarım modelini yeniden inşa etmemiz gerektiği artık çok açık. More Sentences
111	Common Usage	şok etmek	shock v.
Coming from the guardian of the Pact, these words are certainly likely to shock. Pakt'ın koruyucusundan gelen bu sözler kesinlikle şok edici olacaktır. More Sentences
112	Common Usage	kurban etmek	sacrifice v.
The villagers sacrificed a sheep in the temple. Köylüler tapınakta bir koyun kurban ettiler. More Sentences
113	Common Usage	temsil etmek	represent v.
Her dream was to represent her country at the international tournament. Hayali, ülkesini uluslararası bir turnuvada temsil etmekti. More Sentences
114	Common Usage	berbat etmek	spoil v.
You've spoiled everything. Her şeyi berbat ettin. More Sentences
115	Common Usage	tatmin etmek	satisfy v.
It is the intention of the Commission to do its utmost to achieve a result which satisfies everyone. Komisyon'un niyeti herkesi tatmin edecek bir sonuca ulaşmak için elinden geleni yapmaktır. More Sentences
116	Common Usage	rica etmek	request v.
The parents request we postpone the field trip. Aileler bizden okul gezisini ertelememizi rica ediyorlar. More Sentences
117	Common Usage	ziyaret etmek	visit v.
Who would believe that their renewal would depend upon the Council's agreement to Mugabe visiting Paris! Onların yenilenmesinin Konsey'in Mugabe'nin Paris'i ziyaret etmesini kabul etmesine bağlı olduğuna kim inanır! More Sentences
118	Common Usage	merak etmek	wonder v.
It makes one wonder who is ruling Egypt? İnsan Mısır'ı kimin yönettiğini merak ediyor. More Sentences
119	Common Usage	tanıklık etmek	testify v.
It's in your best interest to testify against Sami. Sami'ye karşı tanıklık etmek senin yararına olur. More Sentences
120	Common Usage	muamele etmek	treat v.
The second important feature of our study is that all Member States must be treated in the same way. Çalışmamızın ikinci önemli özelliği ise tüm Üye Devletlere aynı şekilde muamele edilmesi gerektiğidir. More Sentences
121	Common Usage	yolculuk etmek	travel v.
Tom loves traveling. Tom yolculuk etmeyi seviyor. More Sentences
122	Common Usage	teşvik etmek	promote v.
Advertising plays a major role in promoting tobacco use, especially amongst young people. Reklam, özellikle gençler arasında tütün kullanımının teşvik edilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. More Sentences
123	Common Usage	feda etmek	sacrifice v.
You don't need to sacrifice your career for your children. Çocuklarınız için kariyerinizi feda etmek zorunda değilsiniz. More Sentences
124	Common Usage	razı etmek	persuade v.
I don't think you'll be able to persuade Tom to do that. Tom'u bu işe razı edebileceğinizi sanmıyorum. More Sentences
125	Common Usage	dikkat etmek	be careful v.
You should be careful of the feelings of others. Başkalarının duygularına dikkat etmelisiniz. More Sentences
126	Common Usage	dikkat etmek	pay attention v.
You should pay attention. Sen dikkat etmelisin. More Sentences
127	Common Usage	elde etmek	obtain v.
In that way, we shall obtain legal guarantees and be able to combat crime. Bu şekilde yasal güvenceler elde edecek ve suçla mücadele edebileceğiz. More Sentences
128	Common Usage	davet etmek	summon v.
I've been summoned. Davet edildim. More Sentences
129	Common Usage	feragat etmek	renounce v.
He renounced the ownership of the land. Arazinin mülkiyetinden feragat etti. More Sentences
130	Common Usage	devam etmek	go on v.
We go on to identify a number of important points. Bir dizi önemli noktayı tespit etmeye devam ediyoruz. More Sentences
131	Common Usage	idrak etmek	comprehend v.
It took him a minute to comprehend what had happened. Neler yaşanmış olduğunu idrak etmesi bir dakikasını aldı. More Sentences
132	Common Usage	ikamet etmek	reside v.
There are approximately thirteen million third-country subjects who reside within European territory. Avrupa topraklarında ikamet eden yaklaşık on üç milyon üçüncü dünya ülkesi vatandaşı bulunmaktadır. More Sentences
133	Common Usage	imha etmek	destroy v.
In particular, they must search for, and then destroy, weapons of mass destruction and delivery systems. Özellikle de kitle imha silahlarını ve dağıtım sistemlerini aramalı ve ardından imha etmelidirler. More Sentences
134	Common Usage	ilan etmek	declare v.
The captain declared innings closed. Kaptan vuruş sırasını kapattığını ilan etti. More Sentences
135	Common Usage	iftira etmek	slander v.
You have the right to free speech, but not the right to slander. Serbest konuşma özgürlüğün var ama iftira etme hakkın yok. More Sentences
136	Common Usage	izah etmek	explain v.
Such power must at all times be rigorously justified and clearly explained. Bu tür yetkiler her zaman titizlikle gerekçelendirilmeli ve açıkça izah edilmelidir. More Sentences
137	Common Usage	ispat etmek	prove v.
Civil society has proven its worth and has come up with trumps. Sivil toplum rüştünü ispat etmiş ve kozlarını ortaya koymuştur. More Sentences
138	Common Usage	imal etmek	produce v.
The objective of this operation is to have Isdemir produce flat iron and steel products. Bu operasyonun amacı, İsdemir’de yassı demir ve çelik ürünler imal edilmesini sağlamaktır. More Sentences
139	Common Usage	iflas etmek	go bankrupt v.
It must be possible for companies which go bankrupt to be given another chance. İflas eden şirketlere bir şans daha verilmesi mümkün olmalıdır. More Sentences
140	Common Usage	ithaf etmek	dedicate v.
The new building was dedicated to the late professor. Yeni bina merhum profesöre ithaf edildi. More Sentences
141	Common Usage	ihlal etmek	violate v.
Thirdly, we must look at new rights being violated by measures against terrorism. Üçüncü olarak, teröre karşı alınan tedbirlerle ihlal edilen yeni haklara bakmalıyız. More Sentences
142	Common Usage	ilave etmek	add v.
It is possible to add 30%, 40%, and 55% water to these chickens. Bu tavuklara %30, %40 ve %55 oranında su ilave etmek mümkündür. More Sentences
143	Common Usage	iade etmek	return v.
We wish to return the directive to the Commission for them to do that assessment. Bu değerlendirmeyi yapmaları için yönergeyi Komisyon'a iade etmek istiyoruz. More Sentences
144	Common Usage	itiraz etmek	object to v.
Needless to say, it was to be expected that some states would object to this Court. Söylemeye gerek yok ki bazı eyaletlerin bu Mahkemeye itiraz etmesi bekleniyordu. More Sentences
145	Common Usage	kontrol etmek	check v.
What national parliaments must improve on doing is to scrutinise and check the executive power of the Council. Ulusal parlamentoların daha iyi yapmaları gereken şey, Konsey'in yürütme gücünü incelemek ve kontrol etmektir. More Sentences
146	Common Usage	kabul etmek	approve v.
On behalf of the Commission, I can approve all the compromise amendments adopted by the Committee on Industry. Komisyon adına Sanayi Komisyonu tarafından kabul edilen tüm uzlaşma değişikliklerini onaylayabilirim. More Sentences
147	Common Usage	kavga etmek	fight v.
Parents fight, the kid thinks that it is because of him. Anne baba kavga ettiğinde, çocuk bunun kendi yüzünden olduğunu zannediyor. More Sentences
148	Common Usage	terk etmek	leave v.
Northerners are leaving Lagos after riots that have led to deaths. Kuzeyliler, ölümlere yol açan ayaklanmaların ardından Lagos'u terk ediyor. More Sentences
149	Common Usage	tarif etmek	describe v.
I believe that this will help to resolve the problem you describe. Bunun tarif ettiğiniz sorunu çözmeye yardımcı olacağına inanıyorum. More Sentences
150	Common Usage	tasdik etmek	confirm v.
I asked Tom to confirm my findings. Tom'un bulgularımı tasdik etmesini istedim. More Sentences
151	Common Usage	temenni etmek	wish v.
I wish the summit well and hope for a successful, 'green' outcome. Zirvenin başarılı ve 'yeşil' bir şekilde sonuçlanmasını temenni ediyorum. More Sentences
152	Common Usage	temas etmek	contact v.
New regulations need to be adopted in the field of materials and articles intended to come into contact with foodstuffs. Gıda maddeleriyle temas edecek malzemeler ve maddeler alanında yeni yönetmelikler çıkarılması gereklidir. More Sentences
153	Common Usage	ümit etmek	expect v.
I expect a lot. Çok şey ümit ediyorum. More Sentences
154	Common Usage	tecrit etmek	isolate v.
I am fed up with imperfect people, so I've decided to isolate myself for a while. Ben kusurlu insanlardan bıktım, bu yüzden bir süre kendimi tecrit etmeye karar verdim. More Sentences
155	Common Usage	ümit etmek	hope v.
We hope that the same patience and drive will be invested in the resolution of this case too. Aynı sabır ve azmin bu davanın çözümünde de gösterileceğini ümit ediyoruz. More Sentences
156	Common Usage	tedavi etmek	cure v.
They discovered a drug that can cure the disease. Hastalığı tedavi edebilecek bir ilaç keşfettiler. More Sentences
157	Common Usage	talep etmek	request v.
I therefore request that this should be used throughout the resolution, in the title and in Paragraph 7. Bu nedenle kararın tamamında, başlıkta ve Paragraf 7.'de bu ifadenin kullanılmasını talep ediyorum. More Sentences
158	Common Usage	teşvik etmek	encourage v.
He was encouraging his son to ride his bike. Oğlunu bisiklete binmeye teşvik ediyordu. More Sentences
159	Common Usage	tehdit etmek	threaten v.
Seabed disturbance in many coastal waters and deeper waters threatens biodiversity. Birçok kıyı sularında ve daha derin sularda deniz dibinin bozulması biyolojik çeşitliliği tehdit etmektedir. More Sentences
160	Common Usage	tamir etmek	mend v.
Your shoes want mending. Ayakkabılarının tamir edilmesi gerekiyor. More Sentences
161	Common Usage	veda etmek	say goodbye v.
In the longer term we also have to say goodbye to registration tax. Uzun vadede kayıt vergisine de veda etmemiz gerekiyor. More Sentences
162	Common Usage	tamir etmek	fix v.
Get that prop fixed, and check out the tail. Pervaneyi tamir ettirin ve kuyruğu kontrol edin. More Sentences
163	Common Usage	icra etmek	perform v.
Choir of former prisoners will perform a mellow song Evening Bells. Eski tutuklular korosu "Akşam Çanları" adlı hoş bir şarkıyı icra edecek. More Sentences
164	Common Usage	temas etmek	touch v.
He went on a quest to find the point where the sky touches the Earth. Gökyüzünün Dünya'ya temas ettiği noktayı bulmak için bir arayışa girdi. More Sentences
165	Common Usage	teselli etmek	console v.
Tom tried to console Mary. Tom, Mary'yi teselli etmeye çalıştı. More Sentences
166	Common Usage	telafi etmek	compensate v.
Hence it is necessary to find a solution to compensate beekeepers who are suffering major losses of bees. Bu nedenle, büyük arı kayıplarına uğrayan arıcıların zararlarını telafi edecek bir çözüm bulunması gerekmektedir. More Sentences
167	Common Usage	müracaat etmek	apply v.
Apply in writing. Yazılı olarak müracaat edin. More Sentences
168	Common Usage	memnun etmek	please v.
Again I was pleased to hear what Nicole Perry said today. Nicole Perry'nin bugün söylediklerini duymak beni bir kez daha memnun etti. More Sentences
169	Common Usage	muhafaza etmek	conserve v.
We need to conserve water. Suyu muhafaza etmemiz gerekiyor. More Sentences
170	Common Usage	nasihat etmek	advise v.
She advises him on how to stay healthy. Ona nasıl sağlıklı kalınacağına dair nasihat ediyor. More Sentences
171	Common Usage	sigorta etmek	insure v.
I would like to insure this package. Bu koliyi sigorta ettirmek istiyorum. More Sentences
172	Common Usage	sipariş etmek	order v.
I ordered a burger with a side of fries. Patates kızartmasıyla birlikte bir burger sipariş ettim. More Sentences
173	Common Usage	müsaade etmek	allow v.
Innovation happens when you build physical and psychological space that allows you to think creatively. İnovasyon, yaratıcı düşünceye müsaade eden fiziksel ve psikolojik bir mekân oluşturduğunuzda gerçekleşir. More Sentences
174	Common Usage	ısrar etmek	persist v.
Should we persist and foist an agenda on unwilling developing countries? Israr etmeli ve isteksiz gelişmekte olan ülkelere bir gündem dayatmalı mıyız? More Sentences
175	Common Usage	zapt etmek	restrain v.
They're trying to restrain her. Onu zapt etmeye çalışıyorlar. More Sentences
176	Common Usage	endişe etmek	worry v.
Many are worried that we will have, not more competition, but less. Pek çok kişi daha fazla değil ama daha az rekabet olacağından endişe ediyor. More Sentences
177	Common Usage	merak etmek	worry v.
I am going to ask a question, do not worry. Bir soru soracağım, merak etmeyin. More Sentences
178	Common Usage	garanti etmek	warrant v.
The Commission proposal warrants our vote. Komisyon teklifi oyumuzu garanti ediyor. More Sentences
179	Common Usage	tereddüt etmek	waver v.
Such things could never have been achieved if they had wavered or doubted. Eğer tereddüt etselerdi ya da şüphe duysalardı, bu tür şeyler asla başarılamazdı. More Sentences
180	Common Usage	kabul etmek	agree v.
The Commission agrees, for example, with the proposal for an amendment tabled by the rapporteur on this issue. Komisyon, örneğin, sözcü tarafından bu konuda sunulan değişiklik önerisini kabul etmektedir. More Sentences
181	Common Usage	not etmek	note v.
It is the Bureau's decision and I can of course do no more than note this development. Bu Büro'nun kararıdır ve elbette bu gelişmeyi not etmekten başka bir şey yapamam. More Sentences
182	Common Usage	itiraz etmek	object v.
As soon as we in this Parliament object, those objections have to be taken into consideration. Biz bu Parlamento'da itiraz ettiğimiz anda, bu itirazlar dikkate alınmak zorundadır. More Sentences
183	Common Usage	ihbar etmek	report v.
He went to the police to report a robbery. Soygunu ihbar etmek maksadıyla polise gitti. More Sentences
184	Common Usage	rapor etmek	report v.
No development can be reported in the area of free movement of workers. İşçilerin serbest dolaşımı alanında rapor edilecek herhangi bir gelişme de yoktur. More Sentences
185	Common Usage	analiz etmek	analyze v.
Such cookies are not used to analyze the use of our website. Bu tür çerezler web sitemizin kullanımını analiz etmek için kullanılmaz. More Sentences
186	Common Usage	organize etmek	organise v.
After all, we could learn a great deal from them about how we should organise things more effectively. Sonuçta, işleri nasıl daha etkin bir şekilde organize edebileceğimiz konusunda onlardan çok şey öğrenebiliriz. More Sentences
187	Common Usage	mücadele etmek	tackle v.
Fighting the root cause of terrorism is the most effective way of tackling this phenomenon's breeding ground. Terörizmin temel nedenleriyle mücadele etmek, bu fenomenin üreme alanıyla mücadele etmenin en etkili yoludur. More Sentences
188	Common Usage	yemin etmek	vow v.
They all vowed, rather belatedly, that this would never happen again. Hepsi de geç de olsa bunun bir daha asla yaşanmayacağına dair yemin ettiler. More Sentences
189	Common Usage	şahitlik etmek	witness v.
James witnessed my signature on the new agreement. James yeni anlaşmayı imzalayışıma şahitlik etti. More Sentences
190	Common Usage	telefon etmek	call v.
She won't call this evening. Bu akşam telefon etmez. More Sentences
191	Common Usage	iptal etmek	call off v.
I'll call off the operation at once any word or act that seems suspicious to me. Bana şüpheli gelen bir söz ya da hareket olursa operasyonu hemen iptal ederim. More Sentences
192	Common Usage	telefon etmek	call up v.
Ever since that little kid called up everyone wants to call and tell me to kill myself. O küçük çocuk aradığından beri herkes telefon edip kendimi öldürmemi söylüyor. More Sentences
193	Common Usage	idare etmek	administer v.
The national governments have been unable to administer their funds. Ulusal hükümetler fonlarını idare edemez hale gelmiştir. More Sentences
194	Common Usage	iptal etmek	abort v.
I don't want to abort the mission now. Görevi şimdi iptal etmek istemiyorum. More Sentences
195	Common Usage	vefat etmek	die v.
Tom became the breadwinner of the family when his father died. Babası vefat edince ailesinin geçimi Tom'un omuzlarına bindi. More Sentences
196	Common Usage	sarf etmek (gayret)	exert v.
You should exert yourself to get better results. Daha iyi sonuçlar almak için gayret sarf etmelisn. More Sentences
197	Common Usage	intihar etmek	commit suicide v.
There are still strange cases of people committing suicide while in police custody. Polis gözetimindeyken intihar eden insanlarla ilgili hala garip vakalar var. More Sentences
198	Common Usage	müsaade etmek	let v.
Let me answer with due stringency. Müsaade edin, gereken titizlikle cevap vereyim. More Sentences
199	Common Usage	fark etmek	discern v.
What we have to do is discern the trend and react accordingly. Yapmamız gereken, eğilimi fark etmek ve buna göre tepki vermektir. More Sentences
General
200	General	tımar etmek	groom v.
The monkeys are grooming each other. Maymunlar birbirlerini tımar ediyorlar. More Sentences
201	General	şikayet etmek	grumble v.
Tom is always grumbling about something. Tom her zaman bir şeylerden şikayet eder. More Sentences
202	General	devam etmek	keep it up v.
I want Tom to keep it up. Tom'un böyle devam etmesini istiyorum. More Sentences
203	General	istifade etmek	take advantage of v.
He probably figured we were too shy to take advantage of an old army friend. Muhtemelen eski askerlik arkadaşımızdan istifade edemeyecek kadar utangaç olduğumuzu düşündü. More Sentences
204	General	itham etmek	indict v.
None of those indicted for war crimes had been arrested by the authorities of Republika Srpska. Savaş suçu işlemekle itham edilenlerin hiçbiri Sırp Cumhuriyeti yetkilileri tarafından tutuklanmamıştır. More Sentences
205	General	isabet etmek	strike v.
One of the bullets struck McKinley in the stomach. Kurşunlardan biri McKinley'in karnına isabet etti. More Sentences
206	General	tercüme etmek	translate into v.
Summaries of the applications would be translated into all the Community languages. Başvuruların özetleri tüm Topluluk dillerine tercüme edilecektir. More Sentences
207	General	ifade etmek	word v.
A text worded clearly, accurately and in detail is one of these. Açık, doğru ve ayrıntılı bir şekilde ifade edilmiş bir metin bunlardan biridir. More Sentences
208	General	seyahat etmek	take a trip v.
Let's take a trip to New York. New York'a seyahat edelim. More Sentences
209	General	işaret etmek	gesture v.
Tom gestured for Mary to enter. Tom Mary'nin girmesi için işaret etti. More Sentences
210	General	iman etmek	believe v.
Muslims believe in Jesus, peace be upon him, as a prophet. Müslümanlar İsa Aleyhisselam'a resul olarak iman eder. More Sentences
211	General	istihdam etmek	hire v.
We don't hire women. Biz kadın istihdam etmiyoruz. More Sentences
212	General	garanti etmek	assure v.
Dan assured Linda that he wasn't going to hurt her. Dan ona zarar vermeyeceğini Linda'ya garanti etti. More Sentences
213	General	iftihar etmek	boast v.
This town boasts a large public library. Bu kasaba büyük bir halk kütüphanesiyle iftihar eder. More Sentences
214	General	talep etmek	ask for v.
Parliament's amendment therefore asks for a definition in the texts. Bu nedenle Parlamentonun değişiklik önergesi metinlerde bir tanım yapılmasını talep etmektedir. More Sentences
215	General	ikram etmek	offer v.
Don't eat or drink anything offered by someone else. Kimsenin ikram ettiği bir şeyi yiyip içmeyin. More Sentences
216	General	kabul etmek	agree v.
If he does agree, will he do something about it? Eğer kabul ederse, bu konuda bir şeyler yapacak mı? More Sentences
217	General	ile iftihar etmek	be proud of v.
England is proud of her poets. İngiltere şairleri ile iftihar etmektedir. More Sentences
218	General	elde etmek	obtain v.
What is crucial is that we obtain statistics. Önemli olan istatistik elde etmemizdir. More Sentences
219	General	kabul etmek	approve v.
I approve the suggestion. Öneriyi kabul ediyorum. More Sentences
220	General	ile alay etmek	ridicule v.
Sami would ridicule Layla. Sami, Layla ile alay ederdi. More Sentences
221	General	iddia etmek	purport v.
Irrespective of what these groups purport to stand for, this is behaviour that can never be defended. Bu gruplar neyi savunduklarını iddia ederlerse etsinler, bu asla savunulamayacak bir davranıştır. More Sentences
222	General	ameliyat etmek	operate on v.
They're going to operate on Tom. Tom'u ameliyat edecekler. More Sentences
223	General	yeniden ifade etmek	restate v.
That pressure was resisted quite rightly and the principle of WTO cooperation with the ILO restated. Bu baskıya haklı olarak direnildi ve DTÖ'nün ILO ile işbirliği ilkesi yeniden ifade edildi. More Sentences
224	General	tahammül etmek	abide v.
How you can abide him? Ona nasıl tahammül edebiliyorsun? More Sentences
225	General	fayda etmek	help v.
That isn't going to help. Bu fayda etmeyecek. More Sentences
226	General	lakırdı etmek	talk v.
I constantly talk to myself. Daima kendi kendime lakırdı ederim. More Sentences
227	General	dalkavukluk etmek	suck up to v.
He sucks up to his boss. O, patronuna dalkavukluk ediyor. More Sentences
228	General	tahsis etmek	appropriate for v.
The money was appropriated for building the gymnasium. Para, spor salonunun inşası için tahsis edildi. More Sentences
229	General	entegre etmek	integrate v.
We also have an EU Treaty obligation to better integrate these fields. Ayrıca bu alanları daha iyi entegre etmek üzere AB Antlaşması'ndan kaynaklanan bir yükümlülüğümüz de bulunmaktadır. More Sentences
Common Usage
230	Common Usage	telafi etmek	atone v.
231	Common Usage	tasfiye etmek	liquidate v.
232	Common Usage	rehberlik etmek	lead v.
233	Common Usage	(resmi) teklif etmek	tender v.
234	Common Usage	tahliye etmek	discharge v.
235	Common Usage	sevk etmek	dispatch v.
236	Common Usage	ispat etmek	demonstrate v.
237	Common Usage	tesir etmek	influence v.
238	Common Usage	doğruluğunu ispat etmek	substantiate v.
239	Common Usage	temin etmek	procure v.
240	Common Usage	ağız kavgası etmek	squabble v.
241	Common Usage	itibar etmek	accredit v.
242	Common Usage	yaşayacak yer temin etmek	accommodate v.
243	Common Usage	elde etmek	procure v.
244	Common Usage	sürgün etmek	relegate v.
245	Common Usage	düelloya davet etmek	challenge v.
246	Common Usage	hibe etmek	grant v.
247	Common Usage	akredite etmek	accredit v.
248	Common Usage	doğruluğunu kabul etmek	acknowledge v.
249	Common Usage	tahliye etmek	drain v.
250	Common Usage	deveran etmek	circulate v.
251	Common Usage	vekil tayin etmek	depute v.
252	Common Usage	rahatsız etmek	discomfort v.
253	Common Usage	teşhis etmek	diagnose v.
254	Common Usage	rahatsız etmek	disturb v.
255	Common Usage	çok gayret etmek	strain v.
256	Common Usage	izole etmek	insulate v.
257	Common Usage	mecbur etmek	obligate v.
258	Common Usage	karmakarışık etmek	tangle v.
259	Common Usage	ibraz etmek	submit v.
260	Common Usage	imtina etmek	abstain v.
261	Common Usage	firar etmek	abscond v.
262	Common Usage	müsamaha etmek	tolerate v.
263	Common Usage	rencide etmek	hurt v.
264	Common Usage	alt etmek	overcome v.
265	Common Usage	hakaret etmek	affront v.
266	Common Usage	hücum etmek	attack v.
267	Common Usage	sterilize etmek	sterilize v.
268	Common Usage	takip etmek	chase v.
269	Common Usage	tasdik etmek	affirm v.
270	Common Usage	kopya etmek	transcribe v.
271	Common Usage	mecbur etmek	compel v.
272	Common Usage	sevk etmek	refer v.
273	Common Usage	ihtiva etmek	involve v.
274	Common Usage	işaret etmek	refer v.
275	Common Usage	örtbas etmek	whitewash v.
276	Common Usage	istifrağ etmek	vomit v.
277	Common Usage	takas etmek	interchange v.
278	Common Usage	değiş tokuş etmek	interchange v.
279	Common Usage	inatçılık etmek	obstinate v.
280	Common Usage	tenkit etmek	criticise v.
281	Common Usage	vaftiz etmek	baptise v.
282	Common Usage	berbat etmek	vitiate v.
283	Common Usage	tatbik etmek	administer v.
284	Common Usage	üyeliğe kabul etmek	affiliate v.
285	Common Usage	rektifıye etmek	rectify v.
General
286	General	fayrap etmek (soba/kalorifer vb'ni)	fire something up n.
287	General	savaş gibi nedenlerle vatanını terk etmek zorunda bırakılmış kimse	displaced person n.
288	General	tamir etmek ayakkabı	cobble n.
289	General	bir araba içinde seyahat etmek için bir araya gelmiş olan insanlar	carpool n.
290	General	tuz muhafaza etmek için olan bir kutu	saltbox n.
291	General	eroin enjekte etmek için boş damar arama	trainspotting n.
292	General	alay etmek için isim takma	name-calling n.
293	General	bir şeyi elde etmek için başka bir şeyden vazgeçme	trade-off n.
294	General	kabul veya doğrulama ifade etmek için başını eğme	niddle-noddle n.
295	General	kabala' da kehanette bulunmaya yarayan sayılar elde etmek için harflerin yerine onlara denk düşen sayılar koyma	gematria n.
296	General	yakıttan tasarruf etmek için arabayı yavaş kullanma	hypermiling n.
297	General	birbirini seven iki kişinin evlendiklerini ilan etmek için, aile ve sevdikleriyle birlikte, dış ortamda yaptıkları, genellikle yasal olmayan, evlilik töreni	handfasting n.
298	General	bir şeyi elde etmek için başka bir şeyden vazgeçme	tradeoff n.
299	General	şartlı tahliye etmek/salıvermek	release on parole n.
300	General	budiznm inanışına göre diğerlerine yardım etmek için kendi aydınlanmasını erteleyen kişi	bodhisattva n.
301	General	budiznm inanışına göre diğerlerine yardım etmek için kendi aydınlanmasını erteleyen kişi	bodhisatta n.
302	General	yürümekte zorluk çeken kimselere yardım etmek amacıyla üretilen dört ayaklı bir yürüme desteği sistemi (ticari marka)	zimmer n.
303	General	düğüne davet etmek amacıyla gönderilen ön davetiye	save the date n.
304	General	tasdik etmek	sanction v.
305	General	ihale etmek	award v.
306	General	arzu etmek	fancy v.
307	General	tahrik etmek	inflame v.
308	General	altüst etmek	disorganize v.
309	General	iltihak etmek	join v.
310	General	dans etmek	jig v.
311	General	birine tekrar telefon etmek	call someone back v.
312	General	azar azar çarçur etmek	fritter away v.
313	General	şüphe etmek	be sceptical of v.
314	General	şirket teşkil etmek	incorporate v.
315	General	tamah etmek	covet v.
316	General	tenezzül etmek	patronize v.
317	General	hayırdua etmek	bless v.
318	General	şehvetle arzu etmek	lust after v.
319	General	teberru etmek	donate v.
320	General	ayar etmek	regulate v.
321	General	tereddüt etmek	pendulate v.
322	General	torpil ile tahrip etmek	torpedo v.
323	General	iptal etmek	scrub v.
324	General	idame etmek	continue v.
325	General	tahdit etmek	limit v.
326	General	mahcup etmek	put somebody to confusion v.
327	General	önceden imal etmek	prefabricate v.
328	General	itimat etmek	credit v.
329	General	sinir etmek	gall v.
330	General	sarfınazar etmek	renounce v.
331	General	ile alışveriş etmek	deal with v.
332	General	ilkah etmek	fecundate v.
333	General	mübadele etmek	exchange v.
334	General	tanzim etmek	arrange v.
335	General	yardım etmek	succour v.
336	General	namus veya itibarını iade etmek	rehabilitate v.
337	General	tehir etmek	postpone v.
338	General	istinat etmek	lean upon v.
339	General	cesaret etmek	hazard v.
340	General	iptal etmek (yeni bir emir ile önceki emri)	countermand v.
341	General	nasip etmek	predestine v.
342	General	metanetle devam etmek	soldieron v.
343	General	değiş tokuş etmek	swop v.
344	General	ateş etmek	let fly v.
345	General	bina etmek	construct v.
346	General	kutsayarak kiliseye üye olarak kabul etmek	confirm v.
347	General	dürüstçe hareket etmek	play the game v.
348	General	kem küm etmek	hum and haw v.
349	General	rahatsız etmek	harried v.
350	General	yalnızca kendi yetenekleriyle idare etmek zorunda kalmak	be thrown back on one's own resources v.
351	General	tasfiye etmek	defecate v.
352	General	ateş etmek	bear on v.
353	General	rezil etmek	ruin v.
354	General	perestiş etmek	worship v.
355	General	tazip etmek	torture v.
356	General	kontrol etmek	check up on v.
357	General	teşekkül etmek	be formed v.
358	General	feragat etmek	stand down v.
359	General	başına dert etmek	worry about v.
360	General	sicile kayıt etmek	enregister v.
361	General	ikram etmek	entertain v.
362	General	jurnal etmek	inform against v.
363	General	gıcık etmek	rile v.
364	General	acele etmek	bustle v.
365	General	yağma etmek	put to the sack v.
366	General	tesadüf etmek	happen v.
367	General	tayin etmek (şartları/kuralları)	prescribe v.
368	General	mecbur etmek	railroad v.
369	General	terbiye etmek	polish v.
370	General	tehir etmek	defer v.
371	General	idareli sarf etmek	economise v.
372	General	ikrar etmek	confess v.
373	General	yerle bir etmek	level v.
374	General	altüst etmek	disconcert v.
375	General	boca etmek	tilt v.
376	General	tüylerini diken diken etmek	make one's hair stand on v.
377	General	niyet etmek	purpose v.
378	General	takip etmek	sleuth v.
379	General	bir şeyi eğreti bir şekilde tamir etmek	patch something up v.
380	General	ayar etmek	gauge v.
381	General	hareket etmek	exercise v.
382	General	iltica etmek	take sanctuary v.
383	General	tayin etmek	deputize v.
384	General	tedavi etmek	physic v.
385	General	şahitlik etmek	give evidence v.
386	General	empoze etmek	impose upon v.
387	General	mal etmek	appropriate for oneself v.
388	General	tekrar kabul etmek	readmit v.
389	General	tasvip etmek	countenance v.
390	General	iktibas etmek	cite v.
391	General	acele etmek	hotfoot v.
392	General	deşarj etmek	discharge v.
393	General	temyiz etmek	appeal v.
394	General	karmakarışık etmek	jumble up v.
395	General	aşık etmek	enamor v.
396	General	bir şeyin yerini işgal etmek	take something's place v.
397	General	banyo etmek	bathe v.
398	General	rica etmek	implore v.
399	General	saç saça baş başa kavga etmek	scuffle v.
400	General	hayran etmek	ensorcel v.
401	General	alışveriş etmek	patronize v.
402	General	hareket etmek	move off v.
403	General	helak etmek	kill v.
404	General	itiraz etmek	expostulate v.
405	General	nuş etmek	carouse v.
406	General	takdir etmek	regard v.
407	General	baş göz etmek	give in marriage v.
408	General	tasfiye etmek	purify v.
409	General	beddua etmek	damn v.
410	General	önceden izole etmek	pre isolate v.
411	General	yerine hareket etmek	act on behalf of v.
412	General	okside etmek	oxidise v.
413	General	tenakus etmek	decrease v.
414	General	örtbas etmek	compound v.
415	General	tercih etmek	like better v.
416	General	arsızlık etmek	behave shamelessly v.
417	General	işkence etmek	put to the torture v.
418	General	devam etmek	keep up v.
419	General	ima etmek	allude v.
420	General	dert etmek	nurse v.
421	General	tecavüz etmek	exceed v.
422	General	pes etmek	cave v.
423	General	helak etmek	exhaust v.
424	General	istif etmek	salt away v.
425	General	modayı takip etmek	follow the fashion v.
426	General	alışveriş etmek	do business with v.
427	General	itiraz etmek	make an objection to v.
428	General	iflas etmek	be in carey street v.
429	General	idare etmek	administrate v.
430	General	karşılaşmaya davet etmek	defy v.
431	General	düşük fiyat teklif etmek (başkasının önerdiği fiyattan)	undercut v.
432	General	ikna etmek	draw v.
433	General	ayırt etmek	contradistinguish from v.
434	General	merhamet etmek	show mercy v.
435	General	öksürüp stop etmek (motor)	sputter out v.
436	General	tatmin etmek	content v.
437	General	modernize etmek	update v.
438	General	tereddüt etmek	stickle v.
439	General	tavaf etmek	circumambulate the kaaba v.
440	General	çan çan etmek	chatter loudly v.
441	General	kavga etmek	feud v.
442	General	kavga etmek	squabble v.
443	General	istifa etmek	abdicate v.
444	General	içine etmek	screw up v.
445	General	alay etmek	burlesque v.
446	General	iğfal etmek	seduce v.
447	General	ilan etmek	give out v.
448	General	tutsak etmek	capture v.
449	General	rica etmek	adjure v.
450	General	tarumar etmek	disarray v.
451	General	gölge etmek	overshadow v.
452	General	yaramazlık etmek	raise hob with v.
453	General	pezevenklik etmek	pander to v.
454	General	birini deli etmek	drive someone to distraction v.
455	General	tazmin etmek	make restitution v.
456	General	emirle davet etmek	evocate v.
457	General	yurtdışına transfer etmek	transfer abroad v.
458	General	ihtiyatla sakınarak hareket etmek	reef v.
459	General	tetkik etmek	study v.
460	General	iftira etmek	scandalize v.
461	General	iftira etmek	speak evil of v.
462	General	yalancı tanıklık etmek	perjure v.
463	General	etrafı kolaçan etmek	prowl v.
464	General	ifade etmek	import v.
465	General	taciz etmek	enchafe v.
466	General	güm etmek	resound v.
467	General	laklak etmek	chat v.
468	General	rezil etmek	mortify v.
469	General	temyiz etmek	discern v.
470	General	yakıp kül etmek	burn down v.
471	General	mecbur etmek	force v.
472	General	hasta etmek	make ill v.
473	General	birine vekalet etmek	deputize for somebody v.
474	General	tedirgin etmek	tease v.
475	General	hücum etmek	make an assault v.
476	General	çok şey ifade etmek	mean everything to (me/him/her) v.
477	General	nezaret etmek	inspect v.
478	General	hasat etmek	reap v.
479	General	dikkat etmek	keep an eye on v.
480	General	meşgul etmek	engage v.
481	General	fark etmek	distinguish v.
482	General	iltimas etmek	favour v.
483	General	tevzi etmek	issue v.
484	General	bertaraf etmek	stave off v.
485	General	misafir etmek	entertain v.
486	General	tayin etmek	define v.
487	General	takip etmek	keep a tab on v.
488	General	mübadele etmek	excamb v.
489	General	organize etmek	rustle up v.
490	General	kefalet etmek	guarantee v.
491	General	hayret etmek	marvel v.
492	General	takip etmek	dog v.
493	General	teneffüs etmek	breathe v.
494	General	isyan etmek	mutiny v.
495	General	idrak etmek	fathom v.
496	General	cimrilik etmek	be stingy v.
497	General	açıkgözlük etmek	jump at the opportunity v.
498	General	sersem etmek	bewilder v.
499	General	şaka etmek	fun v.
500	General	interpole etmek	interpolate v.